SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 3 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   3   >   son» 
SF'den bir başlık: ''Devrimci Yenilgi''           (gösterim sayısı: 17.195)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 24.11.2013- 02:06


SF'de   Babil adlı bir kişi bir başlık açılmış. ''Devrimci Yenilgi''. Yazı şu:


Devrimci Yenilgi

Hep söylerim eğer Lenin bu gün yaşamış olsa ve yaşadığı coğrafya Türkiye olursa, devrim iddiasında olan ve kendine Marksist- Leninist diyen birçok sol akımca iflah olmaz bir vatan haini, bölücü veya Kürt hareketinin kuyrukçusu olarak adedilmesi kaçınılmazdır. Eğer bu gün Türkiye solundan herhangi bir akımın kazara ortaya çıkıp biz Emperyalistlerin Türkiyeye müdahalesine ve iç savaştan yanayız demesi halinde o akımın başına gelecek olanı düşünmek bile istemiyorum.

Marksizmi- Leninizmi diri tutabilecek devrimci devinimden uzak, onun devrimci ruhunu katleden ölü metinler üzerinden özeleştiri kültüründen yoksun devrim stratejileri üretmek ve politik tutum sergilemek en başta bu akımların Türkiye Proleteryası nezdinde itibarsız,güvensiz ,sistem tandaslı akımlar olarak görülmesinin en önemli nedenidir.Bu nedenledir ki bu gün Sol dediğimizde aklımıza gelen ilk şey,sınıfsal konumlanmasından ziyade, daha çok ulusal kaygılar taşıyan ve Anti- Emeperyalizm sklasını salt , "Vatanımızı böldürtmeyiz", "Memleketine sahip çık","Amerika defol" gibi temel çelişkiden yani emek- sermaye çelişkisinden yoksun tumturaklı sloganlarla kendini var etme çabası içinde görebiliyoruz.

Bir fransız düşünürün dediği gibi
"Ölü fikirler, hicbir güçlükle karşılaşılmadan ya da yüreklilik gerektirmeden, tumturaklı bir tarzda dile getirilen fikirlerdir. Bunlar cansızdırlar,çünkü, herkesin ağzına düşmüş, kültür ve estetikten yoksun bir yığın insanın bayağı entellektüel bohçasının sıradan unsurları haline gelmiş fikirler durumundadırlar"


Ancak ;

"Güçlü fikirler ise insanları sarsan, büyük yankılara yol açan fikirlerdir ve bazılarında öfke, hiddet, düşmanlık, bazılarında ise heyecan yaratırlar"

İşte ben veya benim gibi düşünenler tamda bu ikinci formasyonda olduğumuz için ,bu sol akımlarca öfke, hiddet ve düşmanlıkla karşılanırken,gerçekten devrimci bir duruşa ve o duruş üzerinden sağlam fikirler edinmek isteyen herkesçe heyecanla karşılanıyoruz.

Türkiye solu, bu gün Türkiyenin derin bir toplumsal kriz içinde olduğunu düşünür ve etrafında cereyan eden Emperyalist savaşın Türkiyeyide bir savaş cephesine dönüştürmesinden onun yeniden şekillenmesinden çekinir.Bu nedenledir ki;özünde tali bir mücadele kaynağı olan AKP hükümetini , esas düşmana indirgeyerek bütün enerjisini onun üzerinden tüketir.Bunun içinde yukarda zikrettiğim ve özünde militarizmi çağrıştıran sloganlar üzerinden bir savunma refleksi geliştirir.Ve buna bir Marksizm- Leninizm kılıfı uydurur.

Oysaki ne Marks, nede Lenin bu kılıfa sığmaz. Modernite ve devrimci bir sınıfın yaratılması uğruna , İngiliz Emperyalizminin ,Hindistanı sömürgeleştirmesine yeşil ışık yakan Marks, Rusyanın Alman Emperyalistlerce işgal edilmesi ve gerekirse bunun için Rusyada sonuçlarına bakılmaksızın bir içi savaşın çıkarılması için avaz, avaz bağıran Lenini bu uyduruk ML kılıfı hiçbir biçimde sarmaz.Çünkü Marksta, Leninde devrimci bir yenilginin her ne kadar insan yaşamında bir felaket gibi görünsede ,esasta onlar için ,her gelenek, örgüt veya liderlik için bulunmaz bir sınav fırsatı olduğunu üstüne basa, basa söyler.

Eğer bu gün Kürt Özgrülük Hareketi bu kadar güçlü bir konumda ve kendi gücünü düşmanlarına karşı pazarlık unsuruna dönüştürmüş ise bu onun düşük yoğunlukluda olsa otuz yıl boyunce sürdürdüğü iç savaş stratejisinin başarısıdır. Türkiye solunun bu gün içinde bulunduğu ve tanınmaz halde olduğu durum ise otuz yıl boyunca bu iç savaşı aynı zamnada kendi iç savaşına dönüştürme kabileyetinden yoksun olup, iç çelişkişlerini sürekli dışsal bir tepkiye, yani emperyalizm humasına dönüştürmesinden ve sürekli kaldığı sosyal vatan zemininden bir türlü kayıp çıkmaması çelişkilerini bu zemin üzerinden gizleyip örtbas etmesidir.

Eğer Bolşevikler Rusyanın "değenek bükücüleri " olmasaydı, Rusyada ne bir iç savaş patlak verir,ne Şubat nede ekim Devrimleri olurdu.Bu devrimlerin her ne kadar dışsal müssebipleri Almanya- Avusturya ittifakı olsada ,asıl sebep Leninin ,Bolşeviklerin bu devletlerle savaş boyunca sürdürdüğü ve Brest- Litovks antlaşmasıyla sona erdirdiği ehvenişer ilişkileriydi.Allah korusun ,Öcalan ve PKK'e Türkiyeye karşıt böylesi bir ilişkiyi geliştirmiş olsalardı, bırakın bu gün bu solca Kürt Milliyetçiliğiyle yaftalanmaları açık, açık vatan ve halk hainileri olarak ilan edilirlerdi.


Sol yenilgi miladını , genellikle 12 Eylül faşist dikta müdahalesine bağlar.Çözülmesini bu gün içinde bulunduğu güçsüzlük ve çıkmazınıda Sovyetlerin ve Sosyalist Paktın dağılmasına bağlar. bunda belki bir nebze haklılık payı vardır. Ancak bu tamamen gerçekçi solun realitesiyle uyumlu bir bakış açısı değildir.Türkiye Solunun esas yenilgisi yani yenilgiye kaynaklık eden 12 Mart 1972 müdahalesidir. Bu müdahale Solu Türkiyede ayakları üzerine oturtabilecek, ona devrimci bir karakter sağlayabilecek Mahir ve İbrahim Kaypakkayanın radikal örgüt ve partileşme kararıdır. Aynı zamanda Denizlerin her ne kadar ideolojiden yoksunda olsa ordulaşma kararının çok kısa sürede iki aylık bir süreçte ,önder ve çekirdek kadroylarıyla imha edilmesi, geriye kalan ve düşman için çokta büyük bir tehlike oluşturmayan alt kadroların herketleri yeniden kodlama ve biçimlendirme yetisinden yoksun olmasıdır. Bu yoksunluk ve geriye kalan kadroların sürekkli fraksiyonel hastalık ve tutumları dönemin şar ve koşulları içinde ana kadroların sergilediği yetenek ve devrimci tutarlıktan uzak olmaları , devrimci hareketi savruk ve başıbozuk bir biçimde sadece 12 Eylül faşizminin ellerine teslim etmiştir.12 Eylül sonrası yürütülen tüm çabalarında zamanın kopuk dar örgütçü ,ben merkezci anlayışlarla özellikle Mahirin ve İbrahimin bıraktığı Devrimci miras üzerinden,demogoji, hamaset ve ulviyet siyasetini aşamamış bölüne, parçalana günümüze dek, bir arpa boyu yol dahi alamadan ve giderek onların mirasındanda uzaklaşıp , düşmanla çelişkiyi çatışmayı minimize edip, diğer muhalif güçlerle ideolojik/politik çatışma kolaycılığıyla adeta bir sosyal nasyonalist vak'a ya dönüşmüşlerdir.

Burada aşılması gereken şey, Devrimcilerin yenilgisi değildir. Leninin deyimiyle o yenilgiden Devrimcilerin ne kazandığıdır. Çünkü ona göre ;

"Silah kullanmayı öğrenme ve silah temin etme çabası göstermeyen bir ezilen sınıf, ancak köle muamelesi görmeyi hak eder. Burjuva pasifistler ya da oportünistler haline gelmemiş olduğumuz sürece, kendisinden ancak sınıf mücadelesi ve egemen sınıfın iktidarının devrilmesi sayesinde kurtulabileceğimiz sınıflı bir toplum içinde yaşadığımızı asla akıldan çıkaramayız. Sloganımız, burjuvaziyi yenilgiye uğratmak, onu mülksüzleştirmek ve silahsızlandırmak üzere proletaryanın silahlandırılması olmalıdır"

Peki siz bunu Türkiye solunun herhangi birinde görebiliyormusunuz ?

Ben görmediğim için bu kadar saldırıyor, agresif ve sizce çekilmez oluyorum. ''

http://www.sosyalistforum.net/bizden-makaleler/64744-devrimci-yenilgi.html





Bu ileti en son melnur tarafından 24.11.2013- 03:10 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 24.11.2013- 02:23


İlk yanıt forumun mülkiyetini elinde bulunduran, hiç bir teorik bilgisi de bulunmayan Che55'ten gelmiş: Onun yanıtı da şu:

''29 cildlik Lenin'in eserlerinden 12 cildini Türkçeleştirip buradan Leninizm çıkaran hareketler olmuştur bu coğrafyada.Keza Marks'ın eserlerindede hemen hemen aynı şeyler söz konusu. Erken işe gelenin otomobil model numarası vermesi gibi her tercüme fraksiyona hitap ederdi,halende öyle devam ediyor.

Yine bu coğrafyada Sosyalizmden öte yolun olmadığı Marks Engels Lenin konuşturularak vaazlar edilmiş,mücadele bu perspektifte yürütülmüştür.

Neyse kafana saksı düşmüş gibi özüne dönmene sevindim sevgili BABİL. Kim ne derse desin böyle devam et ama agresifleşme banlarım''

Her zamanki gibi komedi gibi bir yanıt. Başlık yazısını yazan Babil de bu yanıtı önemsemiş ve yanıt vermiş:

''Üstad sorunun özü şudur; Bu kesimler, hala kendilerini bir Sosyalizm metaforu üzerinden izah edip ve o izahatı Marksizm ve Leninizmle yapmaları,kendi dışındaki diğer devrimci muhalif akımları, bilinçli ve ısrarlı bir oportinizmle revize edip dışlamları Türkiye işçi sınıfını ve emekçi halklarını egemen burjuvazinin pençesinde inim, inim inletilmesininde başat sorumlulardır.

Çünkü hiçbir zaman ne kendileriyle, nede kendi dışındakilerle dürüst bir hesaplaşmanın içinde olamamış, 18 ci yüzyıldan kalan bir takım kavram ve o kavramların kargaşasıyla zihinsel bunalımın en önemli parçası olmuşlardır.Kastettiğim yapıların bundan kırk yıl önceki herhangi bir bildiri veya yayını alın bakın, getirin bir hafta önce yayınlanmış bir yayınıyla karşılaştırın ne dilde ne teknikte nede teoride milim farklılık göremezsiniz. Benim statik ve statüko dediğim budur. Yahu bir bina bile kırk yılda aldığı yağmurdan, yediği rüzgardan köhneleşir dökülür, tadilata ihtiyaç duyar. bunlar hala ikiyüz yıllık- üç yüz yıllık binalardan "Odam kireçtir benim, yüzüm güleçtir benim,sarılda gir koynuma , terim ilaçtır benim" şarkısını okuyorlar.

Kimse koynunuza girmez kardeşim, baştan aşağı rutubet tutmuş,baştan aşağı kokuyorsunuz !''

Yazıya geliriz, aslında pek de ciddiye alınır bir yanı yok. Sadece ''sosyalizm Okulu' olarak nitelendirilen bir forumda yönetimin bu tür yazılara ''onay-destek'' vermesi oraya giren ve bu tür saçma sapan yazıları okuyan sempatizan kitlenin zihinlerinde sosyalist ideolojinin ne olup ne olmadığı konusunda olumsuz algıya neden olabilmektedir. Kısaca, bu forum, kürt ulusal hareketine kuyrukçuluk yapmanın sosyalist bir konumlanış olduğu şeklinde yanlış bir algının ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Hep yineliyoruz; kürt halkının ulusal ve demokratik haklarının yanında olmak, bu konuda gereken dayanışmayı göstermek ayrı bir şey, o hareket önderliğinin yürüttüğü siyasete yedeklenmek ayrı şeydir. Sınıf mücadelesi ulusal bir mücadele yürüten hareketin ardına takılamaz. Yancılık-kuyrukçuluk yapamaz. Mümkün değildir.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 24.11.2013- 03:09


Babil arkadaşın yazısı için önce şunu söylemek gerekiyor: Bu tür yazılarda eğer tırnak içinde birtakım alıntılar yapılıyorsa, ya o alıntının alındığı kitap sayfa numarasına kadar kaynak olarak verilmeli, ya da internetten alınıyorsa-ki çoğunlukla da böyle oluyor-o zaman da alıntı yapılan sayfanın linki verilmelidir. Çünkü bir alıntının-bir ustanın söyledikleri hem yazı bütünlüğü içinde anlamlıdır ve hem de hangi polemik karşılığında, hangi momentte söylendiği önemlidir. Bu durum göz ardı edildiğinde, kimin alıntısını alırsanız alın, o alıntıdan yanlış bir sonuç çıkarmak her zaman olanaklıdır.

Babil arkadaşımız da bunu yapmaya çalışmış; sosyalist hareketin bugün geldiği noktada kürt ulusal hareketine yancılık yapmamasına duyduğu öfkeyi böyle bir yazıyla dile getirmeye çalışmış ve bunu da Lenin üzerinden denemiş ve yine kuyrukçuluk yapmayan sosyalist harekete vermiş veriştirmiş.

Sanırım arkadaşımıza ilham veren yazı da bu linkteki yazı: Okumanızda yarar var:

http://www.antikapitalist.net/kutuphane/acik-kitaplik/cliff/lenin2/01-dunya-savasi.pdf



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 24.11.2013- 20:48



Hep söylerim eğer Lenin bu gün yaşamış olsa ve yaşadığı coğrafya Türkiye olursa, devrim iddiasında olan ve kendine Marksist- Leninist diyen birçok sol akımca iflah olmaz bir vatan haini, bölücü veya Kürt hareketinin kuyrukçusu olarak adedilmesi kaçınılmazdır. Eğer bu gün Türkiye solundan herhangi bir akımın kazara ortaya çıkıp biz Emperyalistlerin Türkiyeye müdahalesine ve iç savaştan yanayız demesi halinde o akımın başına gelecek olanı düşünmek bile istemiyorum.


Böyle söylüyor Babil yazısının ilk paragrafında. Çünkü ne Marks'ı anlayabilmiş ve ne de Lenin'i Hem Marks için verdiği Hindistan örneği ve hem de Lenin için söylemeye çalıştığı ve verdiği alıntı sosyalist ideolojinin böyle yorumlanması anlamına gelmiyor. Daha önce de söylemiştim; Marksizm Leninizm bir ansiklopedi falan değildir. Marksist ustaların söylediklerinin devrimci özü anlaşılmadan ordan burdan bulunan alıntılarla genelleme yapmak mümkün değildir. Marks'ın Hindistan örneğini verirken burda altını çizdiği şey, bu olgunun Hindistan'daki kast sistemini çözebileceğidir.   Lenin'den yapılan alıntıdan ise işçi sınıfının her koşulda silahlandırılması anlamı çıkartılamaz. Arkadaşımız açtığı başlıkla ML'in çözümleme derdi zaten yok. Sosyalist hareketin ana gövdesinin   kuyrukçuluk yapmamasına oldukça öfkeli ve kendince bu öfkesini   bilimsel sosyalizmden ve Türkiye sosyalist hareketten çıkartmak istiyor. Bu başlıkta yazılanların başka bir açıklaması da yok.

Marks ve Lenin denilince akla gelmesi gereken tek şey, öncelikle işçi sınıfının enternasyonal çıkarlarıdır. Hep altını çizmeye çalışıyoruz. ML'in değişmeyen tek ilkesi budur. Hiç bir koşul, zaman ve mekana bağlı kalmaksızın işçi sınıfının enternasyonal çıkarlarına hizmet etmeyen hiç bir olgu marksist ustalar tarafından benimsenmez. Marks'ta İrlanda sorunu ve Hindistan konusu da bu perspektiften değerlendirilmelidir.   Lenin'de de farklı bir davranış görülmez. Bir koşulda farklı söylem ve davranışta bulunabilen Lenin, koşullar değiştiğinde   söylemini de eylemini de değiştirir. Dün Marksist ustalardaki bu konumlanış gerekçesi ne ise, bugün ve yarın da aynı gerekçeler bilimsel sosyalizmi savunanlar tarafından geçerlidir ve bu yüzden   içselleştirilmelidir.

Emperyalist savaşta kendi burjuvalarına parlamentoda destek veren Alman Sosyal Demokrat Partisi ve onun önderlerini yerden yere vuran Lenin'in bu tutumunu ''emperyalizmi destekleyin, ülkenize müdahale etmesini sağlayın ve sonra da savaşı iç savaşa çevirin'' şeklinde bir aforizmaya çevirmek ve bu yönde yorumlamak ve dahası bu üfürme üzerinden sosyalist harekete çatmak beceriksizce yapılmış bir köylü kurnazlığından başka bir şey değildir. Ekim devrimini gerçekleştiren koşulları Lenin'in ''işçi sınıfını silahlandırın''a bağlarsınız, yine Lenin'i çok hafife olmuş olursunuz. Dahası Lenin'in siyasal devrimin gerçekleşme koşulları konusunda ileri sürdüğü formülasyonla da çelişkiye düşmüş olursunuz.




Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 24.11.2013- 21:09


Lafı dolandırmanın anlamı yok; Lenin'i savunur görünüp Lenin'e aykırı düşünceler ileri sürmenin bir anlamı da yok. Bölgemizde emperyalist bir savaş sürmüyor; kimse kimseyi aldatmaya kalkışmamalı. Bölgede emperyalist bir saldırı vardır. Dün Irak'ta olanlar, bugün Suriye üzerinde gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Türkiye sosyalist hareketi de bölgedeki emperyalist saldırganlığa karşı çıkmakta ve bu konuda kayıtsız kalanlara da destek olanlara da eleştirilerini yöneltmektedir. Lenin'den Marks'tan söz edecek ve onları bir referans noktası olarak alacaksanız, önce bu gerçeği kabul edeceksiniz. Ordan burdan yan çizerek ''emperyalizme davet mektubu gönderelim ve sonra da iç savaş çıkartalım'' anti-emperyalist olma zorunluluğunun altını oymaya   çalışmak, takiyye yapmak ve köylü kurnazlığına yatmaktır. Başka hiç bir anlamı da yoktur bunun.

Marks ve Lenin'i çoktan terketmiş olanların Marks ve Lenin üzerinden Türkiye sosyalist hareketine akıl vermeye kalkışmaları da gerçekten komik kaçmaktadır.Ne yazık ki, bu sözde sol sosyalist forumlarda bu komedinin önüne geçebilmek de pek mümkün olamadığı gibi, özellikle yönetimleri de bu komedinin oluşmasına kendileri de katkı yapmaktalar. Sosyalist devrimcilik ne terörizmdir ve ne de kovboyculuktur. Siyasal devrimin nasıl gerçekleşeceği de hem Marksizm ve hem de Leninizm tarafından temel hatlarıyla ortaya koyulmuştur. Lenin o günün koşularında bile   önceliğine hep ajitasyon ve propagandayı öne almıştır.   Çünkü kitle kazanılmadan siyasal devrim gerçekleştirilemez. Üstelik bugünün koşullarında devrimi ''işçilerin silahlandırılması...'' olarak nitelemek ve bunu da Lenin'e bağlamak akıl alır gibi değil.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 24.11.2013- 21:40



Eğer bu gün Kürt Özgrülük Hareketi bu kadar güçlü bir konumda ve kendi gücünü düşmanlarına karşı pazarlık unsuruna dönüştürmüş ise bu onun düşük yoğunlukluda olsa otuz yıl boyunce sürdürdüğü iç savaş stratejisinin başarısıdır. Türkiye solunun bu gün içinde bulunduğu ve tanınmaz halde olduğu durum ise otuz yıl boyunca bu iç savaşı aynı zamanda kendi iç savaşına dönüştürme kabileyetinden yoksun olup, iç çelişkişlerini sürekli dışsal bir tepkiye, yani emperyalizm humasına dönüştürmesinden ve sürekli kaldığı sosyal vatan zemininden bir türlü kayıp çıkmaması çelişkilerini bu zemin üzerinden gizleyip örtbas etmesidir.

Kürt ulusal hareketinin kitlesellik kazanmasının ve bugün belli bir güce oluşmasının nedeni olarak ''düşük yoğunluklu bir savaş stratejisi'' uygulaması olduğu ve bu saptamayla birlikte Türkiye sosyalist hareketine benzer bir stratejiyi önerme ve bunu da Marksist ustalara dayandırma çabası bu başlık yazısının bir başka yönüdür. Etnisiteye veya dinsel bir temele dayanan hareketlerin kitle kazanabilmesi ile sınıfsal bir hareketin kitle kazanabilmesi   arasında öyle pek de benzerlik bulunmaz. Kapitalizmin ilerlediği, temel sınıfların ortaya çıktığı ve belli bir orta sınıfın oluştuğu koşullarda bu benzerlik ise hemen hemen sıfıra yakındır. Dolayısıyla ''düşük yoğunluklu bir savaş''stratejisi bugünün Türkiye'si için geçerli bir stratejik tavır da değildir.   Kaldı ki, PKK bugün belli bir gücü hala koruyorsa, stratejisinden çok daha önemli etkenler nedeniyledir. Bölge topoğrafyası, İran Irak savaşı sonrası terkedilen onca silah ve mühimmat, bölgedeki otorite boşluğu ve bölge etnik yapısının buna uygunluğu hatta emperyalizmin bölgede çeşitli öznelerin varlığına kendi çıkarları açısından izin vermesi gibi. Kürt önderliğinin bugün bir güç olarak varlığını koruması bütün bu etkenler sonucudur.

( Konuyla çok ilgili değil ama, arkadaşımız bugün kürt önderliğinin dinci-faşist AKP'yle masada olmasını bir ''başarı'' olarak göstermeye çalışıyor. ''Masaya oturttuk''demeye getiriyor ki, bunun neresi başarı onu da anlamak mümkün değil! AKP ayrı bir devlet, ya da fedrasyon, ya da -ne olduğu bir türlü anlaşılamayan-demokratik özerklik sözü mü verdi? Ya da anadilde eğitim mi kabul edildi? Ne oldu da sürekli olarak bir ''başarı''dan söz edilmeye başlandı? Türkiye sosyalist hareketi dinci-faşist AKP'nin her seçim döneminde yaptığı gibi yine havuç siyasetine döndüğünü söylüyor; oysa bu arkadaşlar bir ''başarı var'' diyorlar!! Neymiş bu başarı? O ''düşük yoğunluklu savaş stratejisi'' hangi başarı nedeniyle terk edildi?)

Silahların susması bu ülke yoksulu için ne kadar önemliyse, AKP'yle sözde barış görüşmelerini ''masaya oturtmak'' ve ''başarı'' olarak nitelendirmek o kadar yanlıştır. Kürt ulusal hareketi solculuğu çoktan terketmiş solcuları ve kuyrukçuları peşine takacağına, Türkiye sosyalist hareketinin belkemiğini oluşturan örgütlenmelerle bir araya gelmenin yolunu bulmalı ve yüzünü de sola dönmelidir. Bu başlık yazısı gibi yorumlar sadece kuyrukçu sayısını arttırmaya çabalamaktan başka bir işe yaramıyor. Kuyrukçuların ise sosyalist siyasette kendilerine bile hayırları yok ki, kürt hareketine olsun!




Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
owert
[ İşçi ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 25.11.2013
İleti Sayısı: 246
Konum: Antalya
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: owert
Cevap Tarihi: 25.11.2013- 09:07


SF Babil yazısının üzerine bir yazı daha yazmış.

Orada şöyle diyor:

Bu arada şunu hatırlatmakta fayda var. Evet ne Ekim devrimi nede bolşevikler almanların arka bahçesi değildi. Ama başta Almanya olmak üzere dönemin bir çok emperyalist ülkesi , Bolşeviklerin arka bahçesiydi. Unutulmamalıdır. Lenini sürgünden Rusyaya taşıyan mühürlü trenin üstünde Madde ın Germany yazıyordu.

Yani Lenin' Alman ajanıydı. Bunu açık açık yazamıyor ama biz bunu Öcalandan biliyoruz. Öcalan lenine alman ajanı marksa da ingiliz ajanı deyivermiş ve büyük fırtınalar kopunca susmuşlar arkadasını getirememişti.

Babilde bunu opotünüstçe yapmaya devam ediyor. Ama Öcalanın yıllarca pilot necati ve karıs yaptığı kişinin ajan olduğunu sonradan itiraf ediyordu. Öcalan bunun savunusunu da şöyle yapıyordu''ben bunları MİT ajanı olduğunu biliyordum ama onları kullandım. '' Öcalan cocukmu kandırıyor? Halbu ki bu ideaları ortaya atan Uğur Mumcuydu ve Uğur mumcuya bunun için yıllarca küfrettiler . Uğur Mumcunun Ne MİTLİĞİ ne İtliği kalmamıştı .Yıllar sonra İse Öcalan bunu kabul ediyor .''evet ''diyor. ''Pilot ve evlendiğim yani osurduğunu dahi duyanın ajan olduğunu biliyorudum ama ben onları kullanıyor kendime baktırıyordum..

İşte bunları söyleyebilen adam Öcalan Lenine ajan Dedi. Dayanağı da babilin söylediği şu meşhur üzerinde Madde ın Germany mühürlü Tren .. Lenin sovyet devrimene bunla gitti ya tamam Lenin Alman ajanı oldu.

Esasında bu yöntem anarkonik denilen düşünme biçiminden başka bir şey değil ve en kolay ve geri zekalılara özgü düşünme biçimidir.   Tarihin bir yerinden bir olguyu yakalar ve geriye doğru tüm tarihi olguları açıklamaya çalışırsınız. Buna elindeki yontma keserle her önüne geleni düzelmeye çalışmaktır. Halbu ki demir,çelik plastik toprak vs vs maddelere karşı keser işe yaramaz. İşte Öcalnın anlamdığı budur.

Hadi diyelim ki Lenin alman ajanı ve almanlar, çarı savaş alanından dıskalfiye etmek için lenine özel itinalı trene bindirip rusyaya gönderdi. Peki bu lenin denilen adam alman sosyal demokratlarına bozuk yapıp iç savaşa yönelin hainler ,savaşı desteklemeyin sosyal şövenler,sizin göreviniz devrim yapmak ,hainlik yapıyorsunuz''diyen adamın ta kendisi değilmiydi.

Demek Alman cumhurriyetti bu kadar aptal ,halbu ki aynı Alman devletti tarihinde Paris kömününü boğan ve buna destek olan Alman devleti olduğu neden unutuluyor.

Eğe böyle düşünmeyen ve böyle   devlet olduğunu bilmeyen varsa Alman Devlettini komünist   devlet yapmalıdır. Çünkü Lenin'i rusyaya devrim için gönderen bir Burjuva alman develetiyle karşı karşıyayız demektir.  

Allahın aşkına söyleyin. Sol düşünceden   en ufacık nasibini almış bir burjuva dahi olan biri ''Lenini rusyaya Almanlar devrim için gönderdiler ve Lenin alman devletiyle işbirliği içinde bir ajandı''   diyebilirmi yahu..

Ama Öcalan bu dermi der.. Çünkü o kafasında ki düşünceyiyi kanıtlamak için şeytanla bile aynı masaya oturur. Bunu da bir övünçmüş gibi millete yuturmaya çalışır. Tıpkı ajanlarla masaya oturduğu,osurğunu bile duyurduğu   gibi ...

Ne saçmalıklarla uğraşıyoruz,uğraştırılıyoruz tanrım..

Leninin altından Marksı çektiğinde Lenin paraşütsüz yere çakılır.

Şimdi taktik bu. Lenin altını boşaltmak. Daha sonra sıra Lenine gelecektir. Çünkü Bu aralar Marksist olmayıp Leninist olanlar türemeye başladı. Sanırım Tarihte   ilk olmaya başlayan bir durum.   SF forumunda bu görülmekte öncülüğünü de Borga ,Che-1955 ve babil işbirliği ile ki bu bilinçli olmayan,zorunluluktan ortakça buluştukları yer olsa gerek. Hasan karataş buna katılacakmı bilmiyoruz ama öyle bir salantı içinde olduğu   düşüncesi yazılarıyla vermekte. En temelde de ortak komünalizm üzerinde düşünce geliştirme anlayışı yatmakta.







Bu ileti en son owert tarafından 25.11.2013- 09:18 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 25.11.2013- 11:20


Evet; Babil'in son yazısını da okudum Marks, Lenin, Torçki, emperyalizm, Rojava, Türkiye sosyalist hareketin çürümüşlüğü, vb. Epey karışık:) Aslında bütün bu yazılanları okuduğumuzda aklımıza gelmesi gereken ve üzerinden asla atlanılmaması gereken bir soru var: Babil ne anlatmak istiyor?   Söylemek istediği ama bir türlü dolaysız söyleyemediği, lafı bir sakız gibi uzatmak zorunda kaldığı   ve bir türlü dile getiremediği şey ne? Kısaca sözün özü ne? Babil Türkiye sosyalist hareketinden neden bu kadar   nefret ediyor? Bu yazıyı ona yazdıran nefret duygusunun altında yatan şey ne?

Yanıtı şu: Türkiye sosyalist hareketinin bugün gelinen noktada kuyrukçuluk yapmaması ve giderek daha da milliyetçi bir pozisyon alan kürt önderliğine eleştiriler yöneltmesi ve ''barış süreci'' ile birlikte bu eleştirilerin dozunun artması ve yaygınlalmasıdır. Babil'in tepkisi buna. Babil'in nefret ettiği şey de bu. Ona göre ezilen halkın önderliği yıllardır   bir mücadele içindeyken ve sonuçta   devlete ''diz çöktürtmüşken'' bu oyun bozanlık neden? Neden daha öncelerde olduğu gibi kürt ulusal önderliğine yedeklenmiyorlar? Neden eleştiriyorlar? Neden karşı çıkıyorlar?

Babil'in içinden çıkamadığı soru bu?

Ve tam da bu noktada bir sosyalist gibi değil, milliyetçi-ulusalcı bir tavır gösteriyor. İşler de o anda sarpa sarıyor.

( Babil'in sosyalist olup olmadığını da bilmiyorum, kürt ulusal hareketinin doğrudan içinden bulunanların, sempatizanların ve hatta kuyrukçu takımının bilimsel sosyalizmi kimi zaman teorik ve çoğu kez pratikte reddettiklerini düşünüyor-biliyorum. Gözlerimizin önünde yaşanan somut gerçeklik bu.)

İşler sarpa sarıyor çünkü; kürt önderliğine asla bir ''yanlış'' yakıştıramıyorken, ortadaki kendince çelişkiyi türkiye sosyalist hareketinin yanlışlığına ve içine yuvarlandığı ''oportünizme'', ''sosyal şovenliğe'' ve Leninizme aykırı olduğunu sandığı siyasetlere bağlamak zorunda kalıyor. Marks, Lenin alıntılarıyla da bunu kanıtladığını sanıyor.

Ama bir türlü anlayamadığı ve anlamak istemediği bir konu var:Çoğu kez ''ulusalcılıkla'' suçlanan Türkiye Sosyalist hareketi tam tersine, sorunlara sınıfsal yaklaştığı için kuyrukçuluk yapamaz ve ulusal bir önderliğin ardına takılamaz. Yanlışlarına ve sağa yönelik her adımına da eleştiri getirir. Gericiliğe alan açacak her siyasetinin de karşısına dikilir. Başka türlüsü mümkün değildir. Sürekli Lenin'den söz ederken, neden Lenin'in ''önce sınıf mücadelesi...'' sözünü hatırlamaz? Bir sosyalistin ulusal bir harekete desteğinin sadece ''negatif bir destek''olması gerektiği neden akla getirilmez? İşçi sınıfını birbirinden ayıracak her türlü milliyetçi-ulusalcı yaklaşımlara ''milliyetçi bağnazlık'' dediğini neden sorgulamaz? Lenin gibi, sosyalist devrimle yatıp, sosyalist devrimle kalkan bir önderin ( ilk yazısında söylemeye çalıştığı gibi) bir kuyrukçu olacağını mı sanıyorsunuz?

İstenildiği kadar Lenin'i çarpıtılmaya çalışılsın. Temel ilke proletaryanın çıkarları olduğu sürece-ki aksi düşünülemez, bu ülkede Türkiye sosyalist hareketinin kuyrukçuluğu asla gerçekleşmeyecektir. İstenildiği kadar Lenin çarpıtılmaya çalışılsın, istenildiği kadar sanal alemde bu konuda bir komedi oynanmaya çalışılsın; böyle bir şey olmayacaktır. Kürt ulusal hareketinin yalpalamaları devam ettikçe, kürt halkının ulusal ve sınıfsal çıkarları ne olduğu kendinden menkul bir ''barış süreci''ne kurban edilmeye çalışıldıkça bu ülkede sosyalistler tarafından da hep eleştirilecektir. Kürt önderliğinin bu yeni 'stratejisini'' görmezlikten gelenlerin, hala sosyalist harekete çamur atmaya çalışmaları ve üstelik bu garip durumu da Marksist önderlere dayandırmaya çalışmaları tam bir ironidir.

Kendisini kandırmaya devam etmek isteyenler için bir sakınca olmayabilir,ama sosyalistlerin bu ironye katılmaları bekleniyorsa, daha çok beklerler.






Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 25.11.2013- 11:59


"Günümüz Sosyalizmi ,ancak savaşan emperyalist burjuvazilerden biri veya diğerinin yanında yer almayıp bunların her ikisinide "birbirinden kötü" sayarsa ve her ülkede o ülkenin burjuvazisinin yenilgisini arzularsa kendi ismine layık kalacaktır.Bunun dışında kalan herhangi bir diğer tutum,aslında gerçek enternasyonalizmle hiçbir ortak yönü bulunmayan Milliyetçi Liberal tutum olur" LENİN

Lenin'den böyle bir alıntı yapmış. ( Bir daha yinelemek gerek, bu tür alıntılar için ya link verilmeli ya da kitabın adı, yayınevi ve sayfa numarası dahil kaynak gösterilmeli. Çünkü piyasada Lenin'in bu konulardaki açıklamalarından derlenmiş çok sayıda yayın var.) Bu alıntı Lenin'in birinci emperyalist savaş sırasında söyledikleridir. Bu konuda Lenin'in düşüncelerini artık herkes ezberledi. Ama buna rağmen, bu konuda söylenmek istenenlerin bu kadar çarpıtılması da şaşkınlık verici. Neymiş, ülkedeki sosyalistler emperyalizme davet çıkarmalı, emperyal saldırıya uğramaları ve sonra da durumu iç savaşla lehlerine çevirmeli!
İki emperyal kampın bölüşüm kavgası koşullarında söylenmiş bir sözden böylesine bir abuk subuk düşünce üretebilmek nasıl mümkün olabilir? Herhalde ya iflah olmaz bir kuyrukçu olmak gerekiyor, ya da onulmaz bir kürt ulusalcısı...

( Kuyrukçu demişken, kuyrukçuluğu sabit bir arkadaşımız da hemen konuya dalmış, ve Babil'e pas atmakta gecikmemiş. Rojava'da kürtler tam da bu şekilde davranmış ve'' iki emperyal kampa dahil olmadan' ve ''devrimci bir vazife çıkararak'' ve dahi ''yönetime el koyarak'' Leninist bir tutum takınmışlar!! Neyse geçelim!)

Babil bir taktik hata da yapıyor:) İlk yazısında Türkiye sosyalist hareketini Lenin gibi düşünmemek ve Lenin gibi davranmamakla suçlayan arkadaşımız bu yazısında (kuyrukçudan aldığı desteğin güveniyle de) bu kez Lenin hakkında ajanlık imasında da bulunmaya çalışıyor.

Sn.Owert bu konuya değinmiş.

Aslında konu yeni değil. Sadece APO'nun söylemine de dayanmıyor. ML düşmanları ne zaman çıkarlarına elverse aynı suçlamayı ısıtıp ısıtıp önümnüze koyuyorlar. Lenin'e ajanlık suçlaması Şubat devriminden sonra ortaya atılan bir suçlama. Çarlık yıkılmış, burjuvazi iktidarı ele almıştır. Lenin burjuva iktidarından sonra ülkeye döner. Bu suçlama ve daha bir çok suçlamayla birlikte kamuoyunda yayılmaya çalışılır. Amaç giderek yükselen bir özne olan Lenin ve Bolşevikleri halkın gözünden düşürmektir. Ajanlığın yanında, Polonya'da bir bankada açık hesabı bulunduğu, ve Lenin'in ordan bolca para çekerek POlonya'da barlarda ve kadınlarla düşüp kalktığı ve gününü gün ettiği dedikoduları da işlenir. Oysa Lenin Rusya'dadır, gazetelerde bu yalan haberleri okurken saklandığı yerde ''ayaklanma'' çağrısı yapmaya hazırlanmaktadır. ( Zinovyev bu konuda hep geridedir ve Lenin'in yanlış yaptığını, ayaklanmanın kötü sonuçlanacağını bu çağrının yapılmaması gerektiğini söyler vb)   Sonuçta bu burjuva yalanlar ortaya saçılırken Lenin hem ayaklanma çağrısına kafa yormakta, hem saklandığı evde ( burjuva hükümet gerici baskılarını Bolşevikler üzerinde yoğunlaştırmıştır.) Zinovyev'le tartışmakta, hem Devlet ve Devrim adlı kitabını yazarak devrim sonrası Rusya'nın geleceğini kafasında şekillendirmektedir. Öcalan'ın bu mesnetsiz savlarını içinde bulunduğu psikolojiye vermek gerek. Sürekli okuyor ve belki ömrünün daha öncesinde hiç karşılaşmadığı bilgilerle(!) karşılaşıyor ve sonra da bunları eklektik bir biçimde bir araya getirerek,   hareketin pratiğine bir teori uydurmaya çalışıyor. Yaptığı baştan beri bu.

Son olarak şunu bir kez daha yinelemek gerek. Kürt halkının ulusal ve demokratik haklarından yana olmak, bu konuda her türlü dayanışmayı savunmak, kürt ulusal önderliğinin giderek sağa kayan siyasetine destek vermek anlamına gelmediği gibi, önderliğin bu yalpalayan siyasetlerine eleştiri getirmek ve önderliğin yüzünü sola dönmesi gerektiğini savunmak da, kürt halkının   demokratik ve kültürel haklarının yanında olmamak değildir. Bunlar birbiriyle karıştırılmamalıdır.




Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 3 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   3   >   son» 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör SOL'da ideolojik yengi, yenilgi melnur 10 10971 28.01.2014- 17:15
Konu Klasör Asıl Sorun: Politikleşmiş Yenilgi melnur 0 4370 11.10.2016- 12:12
Konu Klasör TKH’nin ‘Yeni Bir Cumhuriyet Konferansları’ başlıyor... melnur 0 1005 29.10.2021- 04:11
Konu Klasör Demirtaş'tan ''yeni çözüm süreci'' başlıklı yazı... melnur 0 704 02.07.2022- 00:06
Konu Klasör Bir kentin tiyatro hikâyesi: 23. İstanbul Tiyatro Festivali başlıyor... melnur 0 1676 31.10.2019- 10:04
Etiketler   SFden,   bir,   başlık:,   Devrimci,   Yenilgi
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS