SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
SF'den bir başka başlık: 29 Ekim...           (gösterim sayısı: 4.138)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.005
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 24.11.2013- 22:11


SF'de biri bitmeden diğeri başlıyor; bu kez Kızıl Perde adlı bir arkadaşımız aramış, taramış bir Kemal Okuyan-TKP eleştirisi(!) bulmuş ve foruma asmış. Sosyalist mücadeleyi de TKP düşmanlığı sanan bir kısım zevat da yazının altına yorumlar(!) asmayı ihmal etmemişler. Hiç kuşkum yok, yazıda neler var, ne söylüyor, doğru mu söylüyor, yanlış mı, yoksa yalan bilgiler mi veriyor, hiç sorgulanmayacak--bir kör dövüşü sürecek ve sonra aynı tartışma(!) açılan bir başka başlıkta da aynen devam edecek'

Yazının kimin-hangi partinin yazısı olduğu belli değil. Bir yorumcu SDP olduğunu ima etti. Doğru mu bilmiyorum, ama şurası gerçek, TKP Türkiye sosyalist hareketinde öylesine öne çıktı ve sağa sola hiç de takılmayarak doğru bildiği yolda ilerlemeyi sürdürüyor. Birileri de ellerinden hiç bir şey gelmemenin acısını TKP'den çıkarmaya çalışıyor.

Neyse; yazı şu:


29 Ekim kutlamaları bitince ilerlemeyi unutmayın!

Resim Ekleme



Her yeni döneme kapı aralandığında siyasal tartışmaların filizlenmesi olağan bir şeydir. Haziran direnişi burjuva siyasal odaklarını sınadığı gibi sosyalistleri de sınadı. Bu durum ortaya çıkan olanaklarla doğru orantılı olarak ideolojik üretim yapmayı gerektiriyor. Fakat görülen o ki, sosyalistler arasında da bazı statükocu odaklar hala yerlerinden kıpırdamamakta direniyor. Solda aynı yanlış yaklaşımdan beslenen, fakat biçimsel olarak farklı çıkış noktaları olan iki eğilimden bahsedebiliriz. Bunlardan birincisi “Cumhuriyetin kazanımlarına”, ikincisi ise “AKP’nin demokrasisine” sahip çıkarak demokrasi mücadelesi verebileceklerini öne sürüyorlar. AKP’den demokrasi için medet umanların hali ortada. Onlar iktidarın tokadını çoktan yediler. Bugün ise “Cumhuriyetin kazanımlarını” savunanların değerlendirilmesi ivedilik arz ediyor. Zira onlar, bugün AKP’nin yürütücülüğündeki iktidar tüm demokratik haklara hunharca saldırdığı için sınanmaktan kurtulduklarını sanıyorlar. Halbuki Gezi Direnişi işçi sınıfı ve ezilenlerin kurtuluş mücadelesinin basit bir AKP hükümeti karşıtlığına indirgenemeyeceğini gösterdi. Duruma açıklık getirebilmek için öncelikle işçi sınıfı ve ezilenlerin karşı karşıya oldukları devlet tipinin biçimini irdelememiz gerekiyor.

Bu noktada ilk elden Osmanlı Devleti ile T.C. arasındaki devamlılık ve kopuş ilişkisini ele almalıyız. Birinci Paylaşım Savaşı sırasında Osmanlı Devleti sömürgeleri olan bir yarı sömürgedir. Eski imparatorluğun birçok sömürgesindeki etkinliğini adım adım yitirmiş olması ve merkezine kadar daralması bu gerçeği değiştirmemektedir. Monarşik rejim iktisadi olarak feodalizme (kendine münhasır) ve sömürgelerindeki-nüfuz alanlarındaki askeri varlığına dayanıyordu. Bu bağlamda Osmanlı Devleti’ni “kurtarmaya çalışan” İttihatçıların asker ve sivil bürokrasiye dayanmaları bir tesadüf değildir. Burjuva cumhuriyetinin kuruluşunu İttihatçılarla başlatmak gerekiyor. İttihat ve Terakki’nin içinden çıkan bir ekip cumhuriyetin fiili kuruluşuna önderlik etmiştir. Cumhuriyeti kuran önderlik İttihat ve Terakki’nin siyaset yapma biçimini genel olarak uygulamıştır. İttihatçıların yarım bıraktığı iş tamamlanmış ve monarşi kaldırılarak burjuva cumhuriyeti kurulmuştur. TKP MK üyesi Kemal Okuyan’la kurulanın burjuva cumhuriyeti olduğu konusunda anlaştığımızı düşünüyorum. Okuyan, bu konudaki görüşünü şöyle ifade ediyor: “Ben bir Marksist olarak, Cumhuriyet’i burjuva devrimi şeklinde tanımlıyorum.” (Kemal Okuyan’la söyleşi, 30 Ekim 2013, s.6, Birgün Gazetesi.) Bu cümledeki vurgunun anlamını, Okuyan, burjuva cumhuriyeti için “Ancak tarihsel anlamdaki muazzam ilerlemeyi de yok sayamayız”(Ags) fikrini belirttiği zaman anlıyoruz. Bugün burjuvazi Türkiye’de serpilip iktidarı ele geçirmiş ve oligarşik bir yapı tesis edebilmişse bu halini burjuva devrimine borçludur. Burjuva cumhuriyeti, iktidarını hangi sınıfları ve ezilenleri sömürerek oluşturmuştur? Cevap soru kadar basit: işçi sınıfını, yoksul köylülüğü ve ezilen halkları… Kemal Okuyan’ın yanılgısı tam da bu basit soru ve cevaptan itibaren başlıyor. Okuyan, günümüzde “saltanat dönemine karşı” cumhuriyetin kazanımlarını korumalıyız hipotezini savunuyor. Böyle bir fikre varmak için burjuva cumhuriyetinin yürütücüsü-temsilcisi AKP hükümetinin cumhuriyete objektif olarak karşı bir duruş sergilemesi gerekiyor. Tersine AKP hükümeti oligarşik diktatörlüğün iktidarını koruyabilmesi ve emperyalizmin bölgesel planlarına entegrasyon açısından sistemin can simidi oldu. Diğer taraftan Okuyan, hipotezini siyasal gericiliğin artışı üzerinden yapılandırıyorsa bu durumun tekelci burjuvazinin işçi sınıfı üzerindeki hegemonya tesisinin zorunlu eğilimi olduğunu görmemesi anlamına gelir. Emperyalizm aşamasının bu gericiliğine karşı tarihin tekerleğini ancak proletaryanın devrimci mücadelesi ilerletebilir.

Marksizm’in temeli; toplumların, iktisadi ve sosyal gelişmişlik düzeylerine göre belli bir sırayla ilerledikleri sistematiğin kutsanmasına dayansaydı, Okuyan haklı olurdu. Bu genel sistematik Marksizm’in dayandığı gerçek temel olan “Günümüze dek bütün toplumların tarihi (ilkel toplumun tarihi dışında-Engels’in eki), salt sınıf mücadelelerinin tarihi olmuştur.”(Komünist Manifesto) belirlemesiyle beraber ele alınmazsa mekanikleşiyor. Bu mekanik yaklaşım insanı sınıf karakterinden soyutlayarak tarihin bir anındaki “daha ileri” devleti savunmaya götürür. Bu noktada kapitalist toplumda yegane devrimci sınıfın proletarya olduğunu ve komünistlerin toplumsal hareketleri proletarya devriminin çıkarları açısından değerlendirmeleri gerektiğinin altını tekrar çizmek gerekiyor. Yoksa Marks, İngiltere gibi gelişmiş (büyük) kapitalist devletlerde proletarya devriminin olasılığını belirtirken neden İrlanda’nın İngiltere’den ayrılma hakkını savunmuştur? Şovenizmin Britanya ve İrlanda işçi sınıflarını böldüğünü görebildiği için bu konuda her zaman olduğu gibi tavrını proletaryanın kendi devrimci örgütlenmesinden yana koymuştur. Komünistler proletarya devriminin kaderini burjuvaziye emanet etselerdi, ne otokratik Rusya’da Ekim Devrimi, ne de emperyalizme bağımlı feodal Çin’de demokratik halk devrimi olurdu. Kemal Okuyan, burjuva “cumhuriyetinin kazanımlarını” savunacak kadar önemsediğini şöyle belirtiyor: “Bazı şeyler ne kadar hafife alınıyor? diye de düşünüyorum. Saltanatın kaldırılması… Bir ülkenin monarşiden çıkması önemsiz bir şey midir? Halifeliğin kaldırılması…”

Yıkılmış parçalanmış bir saltanat iktidarını süpürüp tarihin çöplüğüne atmak ve artık egemen sınıflar tarafından ihtiyaç olarak görülmeyen bir halifeliği kaldırmak elbette önemsiz bir şey değildir. Komünistler bu durumun önemini sınıf mücadelesi açısından değerlendirmelidirler. Dolayısıyla “kaldırılanların” kaldırılması egemen sınıflar için; iktidarı ele geçirmiş olan güdük burjuvazi, toprak ağaları ve asker-sivil bürokrasi için önemlidir. Saltanat kaldırıldı; yerine işçi sınıfına, ezilenlere, halklara kök söktüren emperyalizme bağımlı oligarşik diktatörlük geldi. Burjuva diktatörlüğü artık yaygın sömürgeleri idare etme ve yenilerini elde etme sorunu olmadığı için hilafeti kaldırıp devletin bir kontrol aracı olarak Diyanet’i dayattı topluma.

Osmanlı Devleti’nden “Cumhuriyet’e” geçişte hem devamlılık hem de kopuş söz konusudur. Burjuva cumhuriyetinin kuruluşuyla, devletin, sömürgesi olan yarı sömürge olma özelliği değişmedi. “Cumhuriyet’ten” önce, İttihat ve Terakki iktidarı sırasında, Türk uluslaşma süreci önemli oranda soykırım, katliam, zorla göç ettirme, nüfus mübadelesi gibi yöntemlerle gerçekleştirilmişti. Bu politika, burjuva cumhuriyetinde de sürdürüldü. Cumhuriyetin bir taraftan Osmanlı Devleti’nin yadsınmasıyla kurulduğu iddia edilirken diğer taraftan Osmanlı Devletinin bu şovenist politikaları savunuldu. Yeni kurulan burjuva cumhuriyeti ilk kuruluş döneminde emperyalizmden nispeten bağımsız bir duruş sergileyebildiyse bunu iki olguya borçludur: Bölge halklarının emperyalizme karşı direnişine ve Ekim Devrimi ile devrimci iç savaştan muzaffer çıkan Sovyetler’e. Anadolu, Mezopotamya ve Trakya halkları; emperyalistleri, “işgalcileri ellerinde çiçeklerle” karşılamadılar. Kemal Okuyan burjuva cumhuriyetinin kazanımlarını önemsediği kadar bölge halklarının direniş tarihini önemserse işgalcilerin ve zalimlerin neyle karşılandıklarını açıkça görebilecektir.

Emperyalistleri, işgalcileri genelde çiçekle karşılayanlar, egemen sınıflardır. İktidarları tehlikeye girdiğinde, yenilme ihtimali ortaya çıktığında taraf değiştirmekte üstlerine yoktur. Abdülhamit’in de, İttihatçı’ların da; İngiltere, Almanya ve Fransa ile ilişkileri vardı. İç iktidar kavgasında her siyasi odak karşısındakinin pozisyonuna göre bu emperyalist odaklara sırtını dayıyordu. Bu gidişat İttihatçılar tam olarak iktidara geldikleri zaman Osmanlı Devleti’nin Almanya saflarında I. Paylaşım Savaşına girmesine neden oldu. İttihatçılarla burjuva cumhuriyetini kuran ekip arasında bu açıdan da bir süreklilik söz konusu. II. Paylaşım Savaşından sonra TC.’nin kazanan emperyalist odağın kontrolüne girmesinde en DP kadar CHP’nin de sorumluluğu vardır. Kemal Okuyan cumhuriyeti kuran burjuva önderliğini şu biçimde yorumlamaktadır:

“Bu kişiler, o dönemin kaynakları ve olanakları hesaba katıldığında topluma Jakoben kültüne yakın bir müdahalede bulunmuşlardır. Ancak burada halkçı bir damar da var, bütünüyle halktan kopuk değil. Bu bizim gerçeğimiz. Mustafa Kemal’in tercihi değil. “E, demokratik değildi” diyorlar. Nasıl demokratik olacaktı? İşgalcileri birçok yerde çiçekle karşılamış bir halktan bahsediyoruz.”(Agş)

Doğduğu toplumsal koşullar itibariyle ulus-devlet olgusunun ilerici bir niteliğinin olması, Jakobenlerin İttihatçılardan farklılığının zeminini oluşturur. Bu nedenle İttihat ve Terakki’nin devamcıları olarak algılanması gereken burjuva cumhuriyetinin kurucuları, toplumsal devrim açısından Jakobenlerin yarattığı muhtevaya ve etkiye yaklaşamamışlardır. Jakobenler kilisenin iktidarını sona erdirirken burjuva cumhuriyetinin kurucuları camiyi kontrol altına almayı tercih ettiler. Aslında dini devlet işlerinde (kontrolünde) kullanmayı tercih ettiler. Siyasal mücadele yöntemleri açısından Jakobenlerle benzerliklerinden bahsedilebilir. Kemal Okuyan, “halkçı bir damar”dan bahsediyor, fakat Türkiye işçi sınıfı ve emekçileri bu halkçılığın oklarından başka bir sonucunu görmediler. Kürtler halk olarak bile kabul edilmediklerinden Okuyan’ın bahsettiği “halkçılıktan” yararlanma şansları hiç yoktu. Bu halk için tehlikeli burjuva cumhuriyetinin “halkçılığı” ile beraber o dönemin koşullarında, yukarıdan aşağı gerçekleştirilen, halkın katılmadığı, demokratik de olmayan tahakküm; Okuyan’ın belirttiği gibi “bizim gerçekliğimiz” değil, tam tamına egemen sınıfların gerçekliği. Ve sonuç güdük bir burjuva devrimi, tamamlanmamış bir burjuva demokratik devrim oldu. Tekelci evrede “devrimci barutunu çoktan tüketen” burjuvazinin gericilikten başka bir şeye önderlik etmesi mümkün değil. Bu nedenle oligarşiyi temsilen burjuva “cumhuriyetinin kazanımlarını” bugün en iyi AKP hükümeti koruyabilmektedir. Komünistlerin görevi “cumhuriyetin kazanımlarını” savunmak değil, proletarya devriminin gerçekleşmesine en uygun koşulları kazanmak için demokrasi savaşını yükseltmektir.

http://www.sosyalistforum.net/sdp/64758-29-ekim-kutlamalari-bitince-ilerlemeyi-unutmayin.html



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.005
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 25.11.2013- 12:11


Bu yazıyı yazan arkadaş bir partinin ileri geleni mi bilmiyorum. Ama öylesine bir yazı yazmış ki, adeta ''bizim kapımızı çalan kimse yok, biz de bu konuda pek bir şey üretemiyoruz, bari bu konuda çaba harcayanlara bir çatayım da, belki yararı olur''diye düşünmüş olacak ki, saçmaladıkça saçmalamış. Tarihin sınıf mücadeleleri tarihi olduğu konusuna mekanik bakıldığında iş tutuculuğa dönermiş, ve aslolan da ''devleti savunmak'' değilmiş de, işçi sınıfının mücadelesine en uygun demokrasi koşullarını savunmakmış!!

Breh breh!!

İlk anda dikkat etmedim, ''aslolan devleti değil işçi sınıfı mücadelesini savunak' falan dediğini sandım. Daha da geriye düşmüş, bir liberal gibi 'demokratizme'' bağlamış sözü!

Ve sonra da aklınca TKP'ye çatmış'

İnanır mısınız, bu tür yazıları okuduğumda   TKP'nin bu ülkede sosyalist hareketin yüz akı olduğuna bir kere daha inanmaya başlıyorum.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
che21
[ che-fidel ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 04.09.2013
İleti Sayısı: 174
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: che21
Cevap Tarihi: 25.11.2013- 13:15


TKP devleti savunuyor biz ise demokratik mücadeleyi demek istemiş.



Boyun eğme
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.005
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 26.11.2013- 21:24


''O'nların mücadelesinin merkezinde demokrasi mücadelesi yattığı gerçektir ama TKP'nin mücadelesinin merkezinde demokratizm falan yok, sosyalizm var. Aradaki fark da bu.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
Atahan
[ Atahan ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2014
İleti Sayısı: 37
Konum: Ankara
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: Atahan
Cevap Tarihi: 12.09.2014- 02:58


SF'de ÖDPlilere ve TKP/SİPlilere karşı amansız mücadeleler verildi. Pek çoğu forumdan uzaklaştırıldı.

Son dönemde, DHKP/C ile HDPliler arasında gerilim artınca, DHKP/C'liler de uzaklaştırıldı.

HDK'dan olmayanlara keskin solculuk taslayanlar, eleştirdiği hususları HDP yapınca, sus pus oluyorlar, sus pus olmayanları ise, "faşist, ulusalcı" imalarıyla dışlıyorlar.

SF'de makbul üye olmanın şartları, Kemalizme sövmek, ÖDP ve Sosyalist İktidar çevrelerine mesafeli olmak, Kürtçü anlayışlara toz kondurmamak...

İşçi sınıfının mücadeleleri, komprador düzenle mücadele bunların ardında kalıyor orada.

Sayın melnur'u YazıYaz'dan beri tanırım, adilliğine inanırım. Sol içerisinde olup, hangi örgütten yahut anlayıştan olursa olsun, özenli bir üslupta yazdığı müddetçe, bu forumdan dışlanmayacağı kanısındayım.

İnternet ortamında kimileri tarafından susturulmaya çalışılan, HDK dışı oluşumlara mensup insanlar burada hür biçimde yazabilir, tabi HDK içerisinde olan yapıların mensupları da burada hür biçimde yazabilir.

Burada partizanlıktan ziyade, emek mücadelesine karşı duyulan tutkunun üstün geleceğini umuyorum.

Hangi görüşten olursa olsun, insanlar evvela tutarlı olup, kendilerine saygı duymalıdır.

Saygılarımla...



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
ilkay
[ Mustafa ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 08.10.2013
İleti Sayısı: 417
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: ilkay
Cevap Tarihi: 12.09.2014- 11:59


Sosyalist forumda kürt ulusalcı hareket etkin konumdadır. Bu yüzden kürt ulusalcı hareketin siyaseti sosyalizmle özdeşleştirilmekte, Türkiye siyasetine bu pencereden yaklaşılmaktadır. Böyle olduğu için kürt hareketine eleştirel yaklaşan her siyaset sosyalist forum tarafından dışlanmaktadır. Dün TKP mensuplarına yapılanlar, bugün Cephe sempatizanlarına yapılmaktadır. Bu yapılırken kullanılan dil de ibret vericidir. Kendileri gibi düşünmeyenleri aşağılamaları, hakaret etmeleri, hatta küfür etmeleri de bu forumun karakteristik bir özelliği olmuştur. Bu saatten sonra değişebileceklerine asla inanmıyorum.



SOL CEPHE
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 12.09.2014- 19:32


SF'nin kürt ulusacılığının bileşeni gibi davrandığını artık bilmeyen yok. Orada yazan sosyalist üyeler de bunu anladılar ve söylüyorlar. Kendi tercihleridir bize saygı duymaktan başka bir iş düşmez. Bu haliyle kendini sosyalist forum olarak adlandırması bir çelişki yaratıyor. Yönetimden pompalananların ve siyasetlerini kürt ulusalcılığı ekseninde kuranların söylemleri sosyalizm olarak algılanıyor. Ben sorunu burada görüyorum. TKP, ÖDP, Cephe sempatizanlarının en küçük eleştirisine katlanamamalarını nedeni bu.



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör TKH’nin ‘Yeni Bir Cumhuriyet Konferansları’ başlıyor... melnur 0 1033 29.10.2021- 04:11
Konu Klasör Demirtaş'tan ''yeni çözüm süreci'' başlıklı yazı... melnur 0 738 02.07.2022- 00:06
Konu Klasör Bir kentin tiyatro hikâyesi: 23. İstanbul Tiyatro Festivali başlıyor... melnur 0 1703 31.10.2019- 10:04
Konu Klasör 1 Ekim'de yeni bir SOL özgür 2 3925 30.09.2013- 21:02
Konu Klasör SF'de 29 Ekim eleştirileri! melnur 24 11279 01.11.2014- 21:15
Etiketler   SFden,   bir,   başka,   başlık:,   Ekim.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS