SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
"Demokrasi" ve diktatörlük üzerine           (gösterim sayısı: 5.291)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
proleter
[ tek yol devrim ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 16.08.2013
İleti Sayısı: 406
Konum: Yalova
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: proleter
Konu Tarihi: 23.01.2014- 15:27



"Demokrasi" ve diktatörlük üzerine - V. İ. Lenin

Resim Ekleme


Proletaryanın büyük önderi Lenin'i ölümünün 90. yıldönümünde saygıyla anıyor, "demokrasi" ve diktatörlük üzerine kaleme aldığı makalesini okurlarımızla paylaşıyoruz.

Resim Ekleme

Berlin’de yayınlanan Kızıl Bayrak ile Viyana'da yayınlanan, Avusturya Komünist Partisi organı Çağrı'nın (Weckruf), Moskova'ya gelmiş bulunan bazı sayıları, bize açgözlü emperyalistlerin savaşını destekleyen sosyalizm döneklerinin, bütün o Scheidemann ve Ebert'lerin, Austerlitz ve Renner'lerin, Almanya ve Avusturya devrimci proletaryasının gerçek temsilcileri tarafından hakettikleri yanıtı aldıklarını gösteriyor. III. Enternasyonal'deki canlılık ve ilerlemelere tanıklık eden bu iki organı coşkunlukla selamlıyoruz.

Bugün, Avusturya'da olduğu gibi Almanya'da da devrimin ana sorunu, kuşkusuz şudur: Kurucu meclis mi yoksa sovyetler iktidarı mı? Batık II. Enternasyonalin bütün temsilcileri, Scheidemann'dan Kautsky'ye değin, birincinin [Kurucu meclis -ç.] yandaşlarıdırlar ve kendi görüşlerine, diktatörlüğe karşılık olarak, demokrasinin (hatta Kautsky "saf demokrasi"den sözetmeye değin gitmiştir) savunması adını verirler. Proleter Devrimi ve Dönek Kautsky adlı, Moskova ve Petrograd'da şu son zamanlarda yayınlanmış bulunan broşürümde, Kautsky'nin görüşlerinin ayrıntılı bir tahlilini yapmıştım. Tartışılan sorunun, tüm ileri kapitalist ülkelerin gündeminde, pratik olarak daha şimdiden yeralan özünü kısaca açıklamaya çalışacağım.

Scheidemann'lar ve Kautsky'ler, yığınları aldatmak ve güncel demokrasinin burjuva niteliğini onlardan gizlemek için, "saf demokrasi" ya da genel olarak "demokrasi"den sözediyorlar. Burjuvazi tüm devlet iktidar aygıtını elinde tutmaya devam etsin, bir avuç sömürücü, eski, burjuva devlet makinesini kullanmaya devam etsin! Bu koşullar içinde yapılan seçimleri, burjuvazinin, "özgür", "eşit", "demokratik", "genel" olarak nitelemekten hoşlanacağı kendiliginden anlaşılır; çünkü bu sözcükler gerçegi saklamaya, üretim araçlari mülkiyeti ve siyasal iktidar sömürücülerin elinde oldugundan, sömürülenler için, yani nüfusun engin çoğunluğu için gerçek özgürlüğün, gerçek eşitliğin sözkonusu edilemeyeceği olgusunu saklamaya yararlar. Güncel demokrasinin burjuva niteligini halktan gizlemek, onu, genel olarak demokrasi ya da "saf demokrasi" olarak göstermek, burjuvazi için yararli ve zorunludur ve, bunu yineleyerek, Scheidemann'lar ve Kautsky'ler, gerçekte proletaryanın görüşünden ayrılıyor ve burjuvazi saflarına geçiyorlar.

Komünist Parti Manifestosu önsözünü son kez olarak birlikte yazdıkları zaman (1872'de), Marx ve Engels, proletaryanın, devlet makinesini (yani burjuva devlet makinesini), kendi öz erekleri yönünde kullanmak için, olduğu gibi almakla yetinemeyeceğini, ama onu kırması, parçalaması gerektiğini işçilere kesin olarak bildirmeyi gerekli görmüşlerdi. Dönek Kautsky, proletarya diktatörlüğü üzerine, işçilerden bu temel marksist doğruyu gizlediği, marksizmin özünün ta kendisini bozduğu koca bir broşür yazdı, ve Scheidemann ve hempaları tarafından bu broşürden esirgenmeyen methiyelerin, burjuvazi ajanlarından burjuvazi saflarında yeralan birine yapılmış methiyeler olarak tamamen yerinde oldukları anlaşılıyor.

İşçiler ve tüm emekçiler, yalnızca kapitalizmin ücretli köleliği yüzünden değil, ama dört yıllık bir yağma savaşı yüzünden de aç, çıplak, bitmiş tükenmiş bir durumda, ve kapitalistler ile karaborsacılar da kendi çalınmış "mülkiyet"lerini ve devlet iktidarı "hazır" makinesini ellerinde tutmaya devam ederlerken saf demokrasiden, genel olarak demokrasiden, eşitlikten, özgürlükten genellikten sözetmek, emekçiler ve sömürülenler ile alay etmek demektir. İşçilere: burjuva demokrasisinden, feodaliteye oranla çok büyük bir tarihsel gelişme olarak yararlanmalısınız, ama bu "demokrasi"nin burjuva niteliğini, tarihsel bakımdan göreli ve sınırlı niteliğini bir an bile unutmaktan sakının, "devlet"e karşı beslenen "boşinana dayalı güven"i paylaşmaktan, yalnızca bir krallıkta değil, ama cumhuriyetlerin en demokratik olanında bile, devletin, bir sınıfın bir başka sınıf tarafından baskı altına alınması makinesinden başka bir şey olmadığını unutmaktan sakının, diye öğreten marksizmin temel doğruları ile selamı sabahı kesmektir bu.

Burjuvazi ikiyüzlülük etmek ve gerçekte, buıjuvazi diktatörlüğü, sömürücülerin emekçi yığınlar üzerinde diktatörlüğü olan (burjuva) demokratik cumhuriyete, "tüm halkın iktidarı" ya da genel olarak demokrasi, ya da saf demokrasi adını vermek zorundadır. Scheidemann'lar ve Kautsky'ler, Austerlitz'ler ve Renner'ler (şimdi heyhat, Friedrich Adler tarafından yardım görüyorlar) bu yalan ve bu ikiyüzlülüğü destekliyorlar. Marksistler, komünistler ise, onları teşhir ediyor ve işçiler ile emekçi yığınlara düpedüz doğruyu söylüyorlar: gerçekte, demokratik cumhuriyet, Kurucu meclis, genel oy, vb., burjuvazi diktatörlüğüdür, ve emeği kapitalist boyunduruktan kurtarmak için, bu diktatörlüğün yerine proletarya diktatörlüğünü geçirmekten başka hiçbir yol yoktur. İnsanlığı kapitalist boyunduruktan, burjuva demokrasisinin, zenginler için demokrasinin yalan, düzen ve ikiyüzlülüğünden kurtarmaya, ve yoksullar için demokrasiyi kurmaya, yani şimdi (en demokratik burjuva cumhuriyette bile) demokrasinin iyilikleri emekçilerin engin çoğunluğu için pratik olarak erişilmesi olanaksız şeyler olarak kaldıkları halde, bu iyilikleri pratik olarak işçi ve yoksul köylülerin yararına sunmaya yalnızca proletarya diktatörlüğü yeteneklidir.

Örneğin, toplanma ve basın özgürlüğünü alalım. Scheidemann'lar ve Kautsky'ler, Austerlitz'ler ve Renner'ler, işçileri Almanya ve Avusturya'daki güncel Kurucu meclis seçimlerinin "demokratik olarak" yapıldıklarına inandırmaya çalışıyorlar. Bir yalandır bu: kapitalistler, sömürücüler, büyük toprak sahipleri ve karaborsacılar, gerçekte, en iyi toplantı salonlarının 9/10'unu, ve kâğıt stoklarının, basımevlerinin vb. 9/10'unu ellerinde tutuyorlar. Kent işçisi, tarım ücretlisi ve kır gündelikçisi, (Friedrich Adler'in de ne yazık ki kendilerine katıldığı Kautsky'ler ve Renner'ler tarafından kurtarılmış bulunan) "çok kutsal mülkiyet hakkı" tarafından, burjuva devlet iktidar aygıtı, yani burjuva memurlar, burjuva yargıçlar vb. tarafından, gerçekte demokrasinin dışında tutulmaktadırlar. Alman "demokratik" (burjuva demokratik) cumhuriyetindeki güncel "toplanma ve basın özgürlüğü" bir yalan ve bir ikiyüzlülüktür, çünkü gerçekte zenginler için basını satınalma ve bozma özgürlüğü, zenginler için halkı burjuva gazetelerin yalanlan ile zehirleme özgürlüğü, zenginler için özel köşklere, en iyi yapılara vb. "özel olarak" sahip olma özgürlüğüdür bu. Proletarya diktatörlüğü, özel köşkleri, en iyi yapıları, basımevlerini, kâğıt stoklarını, kapitalistlerin elinden, emekçiler yararına alacaktır.  

Bu, "saf', "evrensel" demokrasinin yerine, "bir tek sınıfın diktatörlüğü"nü geçirmek olacaktır, diye haykırır Scheidemann'lar ve Kautsky'ler, Austerlitz'ler ve Renner'ler (yabancı meslektaşları, Gomper'ler, Henderson'lar, Renaudel'ler, Vandervelde'ler ve hempaları ile bir ağızdan).

Bu yalan, diye yanıtlayacağız biz de. Proletarya diktatörlüğünü, (burjuva demokratik cumhuriyet biçimleri altında ikiyüzlüce maskelenmiş) fiilî burjuva diktatörlüğü yerine geçirmek olacaktır bu. Zenginler için demokrasi yerine, yoksullar için demokrasiyi geçirmek olacaktır bu. Azınlık için, sömürücüler için toplanma ve basın özgürlüğü yerine, nüfusun çoğunluğu için, emekçiler için toplanma ve basın özgürlüğünü geçirmek alacaktır bu. Yalan olmaktan çıkıp bir gerçek durumuna gelecek demokrasiyi, tarihsel bir ölçek üzerinde, olağanüstü bir biçimde genişletmek olacaktır, insanlığı, hatta en "demokratik" ve en cumhuriyetçi, her burjuva demokrasiyi bozan ve güdükleştiren sermaye zincirlerinden kurtarmak olacaktır bu. Burjuva devlet yerine, genel olarak devletin gitgide yokolmasına götüren tek yol olan proleter devletin geçmesi olacaktır bu.

Ama neden bu ereğe bir tek sınıfın diktatörlüğü olmadan erişilmesin? Neden "saf" demokrasiye doğrudan doğruya geçilmesin? diye soranlar, burjuvazinin ikiyüzlü dostları ya da burjuvazi tarafından aldatılmış saf küçük-burjuva ve hamkafalardır.

Yanıt veriyoruz: çünkü her kapitalist toplumda, kesin rol ya burjuvaziye, ya da proletaryaya düşer, oysa küçük patronlar, "saf', yani sınıfların üstünde ya da sınıfların dışındaki demokrasi biçimindeki alıkça düşleri ile, ister istemez duraksama ve güçsüzlük içinde kalakalırlar. Çünkü bir sınıfın bir başka sınıfı ezdiği bir toplumdan kurtulmayı, yalnızca ezilen sınıfın diktatörlüğü sağlar. Çünkü, kapitalizm tarafından biraraya getirilmiş ve "eğitilmiş", ve küçük-burjuvalar olarak yaşayan kararsız emekçiler yığınını ardından sürüklemeye, ya da hiç olmazsa "etkisizleştirme"ye yetenekli tek sınıf olduğuna göre, yalnızca proletarya burjuvaziyi yenmeye, devirmeye yeteneklidir. Çünkü sömürücülerin direncini bastırmak için uzun ve güç bir çaba göstermeksizin sermaye boyunduruğunu alaşağı etme düşünü, işçileri ve kendi kendilerini aldatarak, yalnızca iyilik taslayan küçük-burjuva ve hamkafalar görebilirler. Almanya ve Avusturya'da, sömürücülerin bu direnci henüz açık biçimler almadı, çünkü mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi bu ülkelerde henüz başlamadı. Ama başladığı zaman, zorlu, öfkeli bir direnç ile karşılaşacak. Bunu işçilerden ve kendilerinden saklamakla, Scheidemann'lar ve Kautsky'ler, Austerlitz'ler ve Renner'ler, proletarya çıkarlarına ihanet ediyor, proletaryayı burjuvazi ile uzlaşma konumuna getirmek için, bir "toplumsal barış", sömürülenlerin sömürücüler ile uzlaşması için, en kararlaştırıcı anda, sınıf savaşımı ve burjuva boyunduruğunu yıkma konumlarını yüzüstü bırakıyorlar.

Devrimler, tarihin lokomotifleridir, diyordu Marx. Devrimler, çabuk öğretir. Almanya ve Avusturya'daki kent işçileri, tarımsal kır ücretlileri, sosyalizme karşı Scheidemann'lar ve Kautsky'ler, Austerlitz'ler ve Renner'ler tarafından yapılan ihaneti anlamakta gecikmeyecekler. Proletarya, Rusya'da aynı küçük-burjuva ve hamkafaları, menşevikleri ve sosyalist-devrimcileri içinden atmış bulunduğu gibi, bu, söze gelince sosyalist, gerçekte ise sosyalizm dönekleri "sosyal-hain"leri kendinden uzağa atacak. Proletarya, sosyalizm yolunu açmanın tek çaresinin isterse burjuva cumhuriyetlerin en demokratiği olsun, burjuva devlet yerine, (Marx'ın o kadar sözünü ettiği, Scheidemann'lar ve Kautsky'ler tarafından tahrif edilmiş ve ihanet edilmiş bulunan) Paris Komünü ya da sovyetler tipinde bir devleti geçirmek olduğunu -sözü geçen "önderler"in egemenliği ne kadar tam olursa o kadar çabuk- görecek. İnsanlığı kapitalist boyunduruk ve savaşlardan, proletarya diktatörlüğü kurtaracak.

Moskova, 23 Aralık 1918
Pravda, n° 2, 3 Ocak 1919
İmza: N. Lenin

(Sol Yayınları'nca hazırlanan,
Burjuva Demokrasisi ve Proletarya Diktatörlüğü adlı kitaptan...)

Kızıl Bayrak





Bu ileti en son proleter tarafından 23.01.2014- 15:28 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.005
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 24.01.2014- 03:28


Demokrasinin de diktatörlüğün de içiçelik gösteren kavramlar olduğunu, aralarında diyalektik bir ilişki bulunduğunu görmezlikten geldiğimizde sanki farklı yönetim biçimleriymiş ve aralarında hiç bir ilişki yokmuş gibi dilimize pelesenk olmasının önüne geçemeyiz. Elbette burjuva demokrasisiyle, burjuva anlamda askeri diktatörlükler ve faşizm arasında farklar da var. Ama bu farkların da hepsinin özünde bir diktatörlük olmadığı anlamına gelmiyor. Her demokrasi özünde bir diktatörlük ve her diktatörlük de özünde bir demokrasiyi içerir. Önemli olan herkese demokrasinin olamayacağını bilmekten geçiyor. Toplumun farklı çıkarlara sahip olan sınıflardan oluştuğunu kavramadıkça herkese demokrasi gibi güzellemelerin bir iyi niyetten öte anlamlar taşımayacağını anlayabilmeliyiz. Demokrasi ve diktatörlük gibi kavramlar da zaten bu yüzden içiçedir.   Adı ne olursa olsun, her yönetim biçiminde demokrasi o sistemin egemeni içindir. Kapitalizmde diktatörlükler de işçi sınıfı ve emekçi halkın payına düşendir. İşçi sınıfı onun için iktidarı almak ve kendini ulusun önderi ilan etmek durumundadır. Demokrasi ve diktatörlüğün sınıfsal anlamını   ters yüz etmek için.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.005
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 03.02.2014- 18:19


Demokrasi ve diktatörlük kavramlarını birer yönetim biçimleri olduğunun altını çizmek gerek. Bir daha vurgulamak gerekirse, demokrasi ile diktatörlük arasındaki fark sadece biçimseldir. Bir üstte de yinelendiği gibi, her demokrasi bir anlamda diktatörlük ve her diktatörlük de bir anlamda demokrasidir. Bir sistemin anlaşılması için sadece o biçimsel farka bakılarak yorum yapılmamalıdır. Demokratik yöntemleri kullanarak yönetim erkine sahip olan faşist iktidarlar olduğu gibi,''darbeci'' yöntemleri kullanarak iktidara gelmiş ve geniş kitleleri faşizmin boyunduruğundan kurtarmış örnekler de yaşanmıştır. Birincisine örnek Hitler faşizmi, diğerine ise Portekiz Karanfil devrimi örnek gösterilebilir.

Seçim sandığı ve sandık sonuçlarından sonra ortaya çıkan iktidar erkinin ülkeyi yönetmesi konusu mutlaklaştırılmamalıdır. Özellikle ''sol'' siyasetlerin demokrasiyi merkeze alan mücadele biçimlerinin sosyalist sol tarafından eleştirilmesi bu yüzdendir. 12 Eylül'den sonra liberalizme savrulan veya liberalizmi sol etiketlerle savunan kesimlerin ortaya çıkması, bu kesimlerin sözcülüğünü yapan TARAF'ın bu yönde yoğun propagandaya girişmesi toplumda bir karşılık bulmuştur. Kürt siyasetinin de giderek soldan sağa savrulması özellikle kürt gençliğinde sol adına böyle bir duruşun içselleşmesine neden olmuştur. Bu çevrelerce kürt ulusal hareketine kuyrukçuluk yapmayan kesimlerin sürekli eleştirilmesi, buna karşılık liberal ve hatta dinci kesimlerin sahiplenilmesi hep bu yüzdendir. Demokrasi ve özgürlük konusunda sürekli güzellemeler yapmak, kürt ulusal hareketinin geldiği noktada kürt sorununun çözümünü sistem içi arayışlarla çözmeye kalkışmak liberal, sol dönek ve kürt hareketinin ittifakını da doğal bir beraberlik haline getirmiştir. Buna bir de ''gerçek komünistler''in ve 'enternasyonal solcular''ın kuyrukçuluğunu eklediğinizde ortaya çıkan algının hep demokrasi ve diktatörlük karşıtlığı üzerinde yeşerdiğini söyleyebilmek mümkün hale geliyor.

Sistemin anlaşılması biçimden öte öz'e yönelmekle mümkün. Siyasal iktidarın yönetim erkine nasıl geldiğinin ötesinde neler yaptığı, emekçi halka nasıl yaklaştığı, emperyalizm ve gericilik karşısında nasıl bir tutum aldığıyla ilişkili olmalıdır. İstediğiniz kadar sandıktan çıkın, işçi sınıfı ve emekçi halka kan kusturuyor onları taşeronlaşmaya mahkum ediyor ve örgütlenme konusunda önlerine aşılmaz setler çekiyorsanız, laikliği dinamitliyor ve siyasal toplumsal alanda gericiliği yaygınlaştırıp kurumsallaştırıyorsanız, bölgede emperyalizmin taşeronu haline gelmiş ve bölge halklarına ölüm yağdıran gerici çetelerin lojistik desteği haline gelmişseniz,   adalet ve hukuksuzlukta sınır tanımıyorsanız ve üstüne üstlük boğazınıza kadar rüşvet ve yolsuzluklara bulaşmışsanız, o sistem diktatörlükten başka bir şey değildir.

Çok daha önemlisi, bütün bu olumsuz tabloyu sadece siyasi iktidarda bulunanların   yarattığı noktasından hareket etmek de, konunun anlaşılır kılmasına yetmediği gibi, verilmesi gereken mücadelenin yön ve doğrultusunda yanlışlıkların ortaya çıkmasına yol açacaktır. Gerçekte, bütün bu olumsuzlukların öznesi olan AKP de dahil, karşımıza çıkan tablo kapitalist sistemin bir sonucudur. Geri kalmış bir ülkenin demokrasisi üç aşağı beş yukarı budur. BU yüzden bir solcu-sosyalist için mücadelenin merkezinde her zaman sınıf mücadelesi koyulmalıdır ve mücadelenin doğrultusu, AKP hiç savsaklanmadan doğrudan doğruya kapitalizme yöneltilmelidir.

Demokrasi mücadelesini merkeze alan siyasetler sisteme makyaj yapmaya çalışmaktadır.Solculukları -eğer solcuysalar- bu çerçeveyle sınırlıdır. Geri kalmış bir ülkede ve özellikle kürt sorunu gibi yakıcı bir sorunu bulunan ülkede bu tür görüşlerin bulunması da anlaşılabilir bir şey; ama ülkemizde sorun sadece bu değil:

Sorun bu anlayışın sol sosyalist bir anlayış sanılması.



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Demokrasi üzerine... melnur 0 1169 16.03.2022- 07:46
Konu Klasör Sosyal demokrasi mi devrimci demokrasi mi? melnur 2 1079 29.08.2022- 08:41
Konu Klasör CHP üzerine... melnur 5 4383 27.02.2019- 08:53
Konu Klasör TKH ve seçimler üzerine... melnur 4 3797 20.04.2019- 02:22
Konu Klasör Engels üzerine... melnur 2 1534 16.01.2022- 03:28
Etiketler   Demokrasi,   diktatörlük,   üzerine
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS