SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 7 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   3   4   5   6   7   >   son» 
Sosyalizm nedir?           (gösterim sayısı: 33.335)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 14.08.2013- 16:01


Çok kullanılan bir kavram bu; sosyalizm! Pek çok kişi de siyasi görüş konusunda sorulan sorulara çoğu kez solcu-sosyalist olarak yanıt verme eğilimine girer. Kısaca çoğumuz kendimizi "sosyalist" olarak niteleriz. Öyle ki, bu ülkede nereye gitsen herkes solcu, sosyalist komünist. Marks, Engels, Lenin diyen de sosyalist, onlara reddiye düzen de. Akşam düşünüp sabah teori yazmaya kalkan da sosyalist, liberal söylemleri sabah akşam yineleyenler de... Peki ama nedir bu (bilimsel) sosyalizm? Bir kişi ya da, kurum, örgüt veya partinin sosyalist olup olmadığını nasıl anlayacağız?

Bilimsel sosyalizmin ne olup ne olmadığını, nasıl ortaya çıktığını, nasıl bir gelişim izlediği ve reel sosyalizmdeki hataları ve eksiklikleri bir şekilde konuşuruz da, burada, şu anda, bir kişi, kurum, parti veya örgütün sosyalist-komünist olup olmadığının temel başlıklarını buraya koymakla yetinelim.

1- Bir kere kapitalizmin yol aldığı ve temel sınıflar dediğimiz burjuvazi ile proletaranın ortaya çıktığı koşullarda, komünizme işçi sınıfının ( öncüsü ile birlikte) varılacağının bilincinde olacak.

2-- Tartışmasız ve katıksız bir özel mülkiyet karşıtı olacak. Özel mülkiyet karşıtlığı içermeyen bir sosyalist düşünce mümkün değildir.

3- Proletarya diktatörlüğünü savunacak. Devletin sınıfsal bir niteliği olduğundan yola çıkarak, siyasi devrimden sonraki sürecin proletarya diktatörlüğü ( işçi sınıfı devleti) olması gerektiğinden kuşku duymayacak.

5-Toplumsal dönüşümlerin başlayabilmesi için siyasal devrimin gerekli olduğunu bilecek. Siyasal devrim perspektifine sahip olacak.

6-İşçi sınıfı mücadelesini başat mücadele görecek. İşçi sınıfının enternasyonalist çıkarlarının da temel bir sabit olduğunun farkına varacak ve bu konuda bağımsızlığına her zaman koruyacak,

Ve ayrıca anti-emperyalist duruşun anti-kapitalizmi içerdiğinin de farkında olacak. Bu temel başlıklardan soyutlanmış bir bilimsel sosyalizm anlayışı olamaz.

***

İnsanların daha özgür ve daha eşit bir toplum arzusu ve sosyalizm düşüncesi Marks ve Engels'den çok daha öncelere dayanır. Bu düşünce Jan jak Ruso'dan, Saint_simon'a, Fourier'den Thomas More'a kadar çeşitli düşünürleri etkilemiştir. Bu etkileşimden çıkan sonuç sosyalizmin soyut ve ütopik modeller şeklinde kurgulanmasına yol açıyordu. Bunun belki de en önemli nedeni, bu düşünce insanlarının kapitalizmin henüz ilk aşamasında yaşamış olmaları ve sosyalizmi kuracak olan proletaryanın yeterli gelişmişliğe sahip olmamasıdır.Bu durum onların kapitalizmi ortadan kaldıracak gücün ne/kim olduğunun anlaşılmasını zorlaştırıyor, ve dolayısıyla soruna nesnel bir çözüm bulmalarının da önüne geçiyordu. Toplumsal tarihin değişim yasaları ( aynı zamanda kapitalizmin gelişim yasaları) da ortada olmadığı, (bilinmediği) için değişmesini istedikleri toplumsal yapı ile düşledikleri toplum arasında nesnel bir ilişki kuramıyorlardı. Bu yüzden bilimsellikten uzak ve ütopik olmaktan öteye geçmeyen düşünsel planlar yapmaktan başka çareleri kalmıyordu.

Marks ve Engels'i ütopiklerden ayıran temel farklılık sadece zihinsel faaliyetlerle açıklanacak bir toplum ideali oluşturmak yerine, sosyalizmi bilimsel temellere oturtmuş olmalarıdır. Marksist ustaları ütopiklerden ayıran fark burada yatar.Komünizm dediğimiz ve geleceğin dünyasının toplumsal formasyonu olarak adlandırdığımız "sahici insan toplumu" bu yüzden bilimsel bir çıkarımdır.




Bu ileti en son melnur tarafından 01.09.2013- 15:17 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 01.09.2013- 15:42


Devam edelim: Bir sosyalist her koşulda işçi sınıfının enternasyonal çıkarlarını koruyacak ve hiç bir şekilde sınıf mücadelesinin önüne başka bir mücadele biçimi-örnekse, hangi gerekçeyle olursa olsun ulusal bir bir mücadeleyi koymayacak.

"İşçi sınıfının bilinç düzeyi bu koşullarda oldukça geri" diyerek, sınıfsal mücadeleyi ötelemeyecek ve bir anlamda "ekonomizm" batağına saplanmayacak. Aynı gerekçeyi kendine kalkan yapıp kürt ulusal hareketine "kuyrukçuluğu" koşulun tek ve zorunlu bir siyaset biçimi olarak görmeyecek.

Ölçüt her zaman işçi sınıfının enternasyonal çıkarlarıdır. Sınıfa alan açmayacak, sınıfı daha ileri çekmeyecek hiç bir siyasi yaklaşım veya konumlanış sosyalist ideolojiyi savunduğunu söyleyen bir kişi ya da örgüt-parti için doğru bir siyaset biçimi veya konumlanış olduğu iddia edilemez.

Ülkemizde bu konularda yoğun bir zihinsel karmaşa yaşandığı açıktır. Sosyalizm bilimsel temellerinden soyutlanmış, işçi sınıfının enternasyonal çıkarları terkedilmiş, sınıfsal mücadele yerini ulusalcılık ve liberalizme savrulmaya dönüşmüş ya da kürt ulusal hareketine kuyrukçuluğa indirgenmiştir. İşin bir garip yanı da, özellikle sözde sol-sosyalist forumlarda ortya çıkan durumdur: Buralarda ulusalcılık veya liberalizm görünürde de olsa mahkum edilirken, kürt ulusal hareketine kuyrukçuluk solcu-sosyalist olmanın bir zorunluluk olduğu algısının yaratılmaktadır. Oysa bir sosyalist kürt halkının her türlü kültürel ve demokratik haklarını savunma noktasında hiç bir tereddüt taşımamalıdır. Bu ülkede sosyalist devrim -hiç kuşku yok ki, kürt ve türk halklarının ortak iradesi ve eylem birliğiyle sağlanacaktır. Bunun için de kürt sorunu konusunda kuyrukçuluk yapmayı değil, sorunu, kürt halkı için ulusal haklar da içeren bir emek sorunu olarak ele almak durumunda olmalıyız. "İrade dayatmaksa" irade dayatıyoruz. Zaten irade dayatmayı bile daha güzel bir dünya ideali için zorunlu görmeyenlerin sosyalist saflarda işi olamaz.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 04.09.2013- 00:17


Konuyu çok basite indirgeyerek anlamaya çalıştığımızda bir insanın "ben sosyalistim" demesinden ne anlaşılır; ne anlamamız gerekir?

Bu soruyu biraz kenarda tutup, aynı soruyu evrim konusu üzerinden tartışalım. Bir kişi "evrime inanıyorum, evrim vardır" şeklindeki bir ifadesinden ne anlaşılmalıdır.? Bu kişi, "evrim dendiğinde türlerin değişim dönüşüm yaşayarak başka türlere evrildiği yolundaki açıklamaya inanmıyorum, bence evrim vardır ama her tür kendi içinde bir değişim yaşar, başka türlere dönüşmez." şeklinde bir açıklama yapsa, bu kişinin "evrimci" olduğu söylenebilir mi?

Ya da, popüler bir konu üzerinden gidelim, "evrenin bu kadar büyük, evrendeki gök cisimlerinin bu kadar fazla olması, uygarlık yaratan bir zekanın sadece dünyada oluşabileceği düşüncesinin doğru olduğu anlamına gelmiyor. Ben "ufolara inanıyorum. Ufolar vardır ve bunlar dünyayı sık sık ziyaret ediyorlar."

Benzer örnekler arttırılabilir.

Şimdi, bu iki örneğe baktığımızda ikisinin de rahatlıkla yanlış olduğunu söyleyebiliriz. Soru şu; bu düşüncelerin yanlış olduğunu söylerken ölçütümüz ne? Neden yanlış olsun da, bu ifadeler doğru olmasın? Nasıl bakmalıyız; bu konularda doğruyu yanlıştan ayıran ölçüt-yöntem nedir?

Yanıtı da çok basit bunun: Bilim ve bilimsel yöntem. Bu iki örnekte olduğu gibi, herhangi bir konuda doğruyu yanlıştan ayırmamızı sağlayacak olan ölçüt, b,limdir, bilimsel yöntemdir. O konuda bilimin ileri sürdükleridir. Bunlar bilinmiyorsa, bilime rağmen söylenen her şey bir hurafe olmaktan öteye geçmez.

Evrimin ne olduğu bilimsel olarak ortadadır. Buna rağmen söylenen, iddia edilen her şey yanlıştır ve hurafedir.

İkinci ifadede birinci cümlecik doğru olmasına karşın, o doğrudan yola çıkılarak varılan sonuç yanlıştır. Evrende büyük bir olasılıkla bizden başka bir zeka vardır, ama böyle bir durum bile UFO'ların doğru olduğu ve dünyaya inip çıktıkları anlamına gelmez. Çünkü bu konuda hiç bir bilimsel kanıta sahip değiliz. Bilimin, bilimsel çalışmaların "var "olduğu konusunda hiç bir kanıta sahip olmadığı durumlarda "var" diyebilmek, bilime rağmen mümkün değildir.

Bu yaklaşımı hemen her konuda bir yöntem olarak benimsemeden herhangi bir konuyu anlayabilmek asla mümkün değildir Kulaktan dolma bilgilerin esiri olmaktan kurtulamaz ve giderek hurafe batağına saplanıp dururuz.

Şimdi ilk soruya geldiğimizde, yaklaşım yine aynı olmalıdır. Bir kişi "ben sosyalistim" diyorsa, aklımıza gelmesi gereken ilk şey öncelikle özel mülkiyete karşı olmasıdır. Çünkü bilimsel sosyalizmin temeli budur. Nasıl ki, evrim dendiğinde aklımıza bilimsel açıklaması geliyorsa, nasıl ki UFO dendiğinde, bilimsel düşünüş biçimini baz olmak zorundaysak, sosyalizm konusu da bu yaklaşımın dışında değildir ve olamaz.

Sosyalizm işçi sınıfının bilimsel yol haritasıdır. Sosyalist ideoloji sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyayı hedefler. Sosyalist ideoloji sınıfsal mücadeleyi temel alır. Sosyalist ideoloji siyasal devrimden sonra proleter diktatörlüğü içerir. Bir sosyalist her koşulda işçi sınıfının enternasyonal çıkarlarını savunur. Siyasal mücadelesinde sınıfa alan açmayacak, dahası onu geriletecek her türlü etkinlik ve eylemin karşısında durur. vb.

Sosyalizm dediğimizde en basitinden anlaşılması gerekenler bunlardır. Bütün bu sıraladıklarımızın bilimsel bir anlamı, bilimsel bir alt yapısı vardır. Tıpkı evrim konusunda olduğu gibi. Bir kişinin "ben evrimciyim ama, popülasyonların değişiip dönüşerek başka bir türe evrilmesini doğru bir düşünce olarak görmüyorum" şeklindeki ifadeler ne kadar anlamsızsa, ne kadar yanlışsa, ne kadar bilim dışıysa, yine, "ben sosyalistim" deyip, bilimsel sosyalizme aykırı, en azından onunla hiç bir benzerlik taşımayan şeylerin ileri sürülmesi de, o kadar anlamsız, yanlış ve bilim dışıdır.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 23.09.2013- 17:22


Sosyalizmi savunmak, sosyalist olduğunu savlamak bir "bütün"halinde sosyalist ideolojiyi benimsemekten ve içselleştirmekten geçer. Geleceğin dünyasının sınıfsız bir toplum olacağını söyleyebilirsiniz. Bu konuda yığınsal bir irade gösterilmedikçe geleceğin sadece barbarlık olacağı gerçeğini de dillendirebilirsiniz. Siyasal devrimin gerekliliğinden, proleter diktatörlükten bile söz edebilirsiniz. Ama sadece bunlar bile sosyalist olabilmenin gerekli olan ön koşullarından yoksunluğu da ifade ediyorsa, o zaman bile ortada bir sorun var demektir. Çünkü bütün bu bilimsel gerçekler bir ideolojik yönelime, ve bir ideolojik bütünlüğe sahip değilse siyaset alanında açığa düşmek her zaman olanaklıdır.

Sosyalist olabilmek, daha somutu,   devrimci bir gevezelikten soyutlanmış anlamda sosyalizmi içselleştirmek sınıfsal mücadeleyi her koşulda öne almak demektir. Hemen her soruna işçi sınıfının enternasyonal çıkarları açısından bakabilme alışkanlığını edinebilmek demektir. Sınıfsal anlayışı nedeni ne olursa olsun ötelememek, ikinci plana atmamak, örnekse, bir ulusal mücadeleyi sınıfsal mücadeleye yeğlememek demektir. Hep yineliyoruz; kürt halkının haklı taleplerinden yana olmak bir yana, o haklı talepleri işçi sınıfı mücadelesinden ayrı tutarak değerlendirmek bir yana... Bir sosyalist bu ikisi arasındaki farkı anlayabilmeli, kürt halkının yanında olmayı, o halkın önderliğini yapan hareketin siyasal ve ideolojik duruşuyla karıştırmamalıdır. Kuyrukçuluk dediğimiz şey de tam bu noktada ortaya çıkmaktadır. Sosyalizmi sadece ordan burdan edindiği kulaktan dolma bilgilerle değerlendiren, sosyalist olmayı kuyrukçuk sanan, kürt halkın mücadelesine sahip çıkmayı, ona destek vermeyi bir ulusal hareketin bakışyla olan bitene bakmak sanan bir anlayışın sosyalist bir konumlanış içinde bulunduğu ve sosyalist (sınıfsal) bir mücadele yürüttüğü asla iddia edilemez.

Sonuç olarak, sosyalist olmak herşeyden önce sosyalist ideolojiyi bir bütünsellik bağlamında savunmaktan geçmektedir. Ülkemizde işçi sınıfının kendiliğindenlik koşullarında bir eylemsellikten bile uzak durduğu koşullarda ( geziyi dışarda tutuyorum) bir sosyalistin sorumluluğu çok daha ağır ve yoğun olmalıdır. Böyle bir ortamda ortaya çıkan bir kendiliğinden direnişi bile yarım gözle izleyip, ulusal hareket endeksli yorumlarla değerlendiren bir siyaset tarzının hala sosyalizm diyebilmesi, gerçekten şaşırtıcı ve düşündürücü...

Ne yazık ki!..



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
spartakus
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 23.11.2013
İleti Sayısı: 624
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: spartakus
Cevap Tarihi: 14.08.2014- 23:40


Sosyalistlerin görevi sosyalizmi savunmak, sosyalizm için mücadele etmektir. Sosyalizm için mücadele etmek ise, örgütlü mücadele gerektirir. Örgütü olmayan bir kişi ne kadar sosyalist olduğunu iddia ederse etsin sosyalizm mücadelesinde eksikli bir özelliği var demektir. Ülkemizde örgütlü sosyalizm mücadelesi, kendisinin sosyalist olduğunu iddia eden büyük bir kitle tarafından önemsiz görülmektedir. Sosyalist örgütlerinin daha güçlü olması bu yolla engellenmiş olmaktadır. Bu kişiler ya CHP içinde sol bir mücadele vermekte ve reformizm batağına saplanmaktadır, ya da kürt siyasetine yanaşarak o siyasetin saflarında ulusçu mücadeleyi sosyalist mücadeleden daha önemli görmektedir.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 15.08.2014- 19:50


Alıntı Çizelgesi: spartakus yazmış

Sosyalistlerin görevi sosyalizmi savunmak, sosyalizm için mücadele etmektir. Sosyalizm için mücadele etmek ise, örgütlü mücadele gerektirir. Örgütü olmayan bir kişi ne kadar sosyalist olduğunu iddia ederse etsin sosyalizm mücadelesinde eksikli bir özelliği var demektir. Ülkemizde örgütlü sosyalizm mücadelesi, kendisinin sosyalist olduğunu iddia eden büyük bir kitle tarafından önemsiz görülmektedir. Sosyalist örgütlerinin daha güçlü olması bu yolla engellenmiş olmaktadır. Bu kişiler ya CHP içinde sol bir mücadele vermekte ve reformizm batağına saplanmaktadır, ya da kürt siyasetine yanaşarak o siyasetin saflarında ulusçu mücadeleyi sosyalist mücadeleden daha önemli görmektedir.



Örgütlü mücadeleye katılamayacak olanlar da olabilir. Kişisel yaşamları buna elvermeyen sosyalistlerin, örgütlü mücadeleye katılma olanağından yoksun olsalar bile örgütlü mücadeleyi savunmaları ve sosyalist partilerden yana siyasi duruş göstermeleri de önemlidir. Bence bu konuda çok sert olmamak lazım.   Kapitalizm insan yaşamını çok sıkıştırıyor, yaşamını sürdürmek için çetin koşullarla karşı karşıya bırakıyor. İnsanların bir bölümünün olanakları örgütlü mücadeleye izin vermeyebilir. Bence bunu göz ardı etmemek gerekiyor.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 11.09.2014- 08:39


Sosyalizm nedir?
Tunç Sipahi


Sosyalizm bir kurtuluş teolojisi olarak siyasi işlev kazandı. Bugün bile “bize sosyalizm gerek” denildiğinde anlatılan budur: “Kurtuluşumuza verdiğimiz isim”. Ancak “tam olarak nedir?” diye sorulunca iş değişiyor. Aşağıdaki tanımı, tarihi ve somut referanslardan mümkün mertebe uzak, dolayısıyla soyut ve yararlı bir tanım olarak görüyorum.

Sosyalizm nedir? Sosyalizm, insana-bireye sosyal statü, politikaya katılmak ve kendisini dilediği şekilde gerçekleştirmek için gerekli maddi refahı –sosyal açıdan iktisadi etkinliği sağlayan dağılımlar kümesi içinde maksimum gelir dağılımı adaletiyle- sağlayabilecek olan bir kurumlar/teşvikler sistemidir. “Reel Sosyalizm” kamu mülkiyeti (üretim araçları üzerinde özel mülkiyetsizlik), tek parti sistemi (rekabetsiz politika) ve merkezi planlamanın (piyasasız ekonomi) oluşturduğu bir bileşke olarak görülebilir. Bu bileşkenin soyut düzeyde, sosyalizmin ideal tanımı için bu haliyle, bir bileşke olarak korunmasının gerekli olduğunu düşünmeli miyiz?

Mantıksal açıdan, “sosyalizm tek parti sistemi olmadan olmaz” veya “merkezi plan yoksa sosyalizm de yoktur” denemez. Üretim araçlarının kamunun mülkiyetinde olması –KİT olabilir, kooperatif olabilir, işçi şirketi olabilir vb- ise kanımca sosyalizm tanımının olmazsa olmazıdır. Planlama haliyle var olacaktır fakat eski usül bir SSCB tipi planlama evrensel geçerliliği olan bir model de değildir, sosyalizm tanımının zorunlu bir öğesi de değildir. Pek çok ülkede, zamanında da, zaten bu model uygulanabilir değildi. Tek parti de, ağır sanayiye dayalı merkezi planlama da sosyalizmin içsel, ayrıştırılamaz unsurları oldukları için değil, Batı’nın 150 yılda yaptığını –sanayi devrimi- on yılda gerçekleştirmek zorunda kalan bir imparatorluk-ülkenin acil ihtiyaçlarından doğdukları için modele dahil edildiler. Zaten ortada Almanya’nın I. Dünya Savaşı dönemindeki merkezi-askeri provizyonizmi dışında model de yoktu.

Soyuttan somuta daha fazla düzlem değiştirmeyelim ve soyutta kalalım. Bir başka soru şu olabilir: Sosyalizm için evrensel bir altrüizm (diğerkâmlık) gerekiyor mu? Egoizmden arınmış, kendisini diğeriyle “aynı” gören –eşit demiyorum çünkü zaten eşit görmek zorunda- “bireyler” sosyalizmin olmazsa olmazı mıdır? Belli bir komün ruhu şarttır ama nereye kadar? Çok soyut bir tanım vereceğim.

Sosyalizmin olanaklılığı, rasyonel aktörlere dayalı “şartlı kooperasyonu” kararlı bir denge olarak ortaya çıkarabilen bir kurumsal tasarımın olanaklılığı ile eşdeğerdir. Bu tanımın ifade edilmemiş varsayımlarını açalım. Sosyalizm rasyonel aktörlerin tercih ve davranışlarına dayalı kararlı bir denge oluşturamıyorsa (a) diktatoryal tercihlere dayalıdır (b) insanın rasyonel davranış terimi içinde ifade edilen fayda/kâr maksimizasyonu yapan bir varlık olmaktan çıkıp altrüistçe davranan bir varlığa dönüşeceği tezine yaslanmaktadır. Demokrasiyi –katılım demeyi tercih ederim, yani tercihleri ve seçişi, ciddiye alanlar sosyalizmi bu temelde reddedebilirler. İnsanın “yeni bir insana” dönüşeceği görüşünü gerçekçi bulmayanlar da ikinci şık bazında sosyalizmi inandırıcı bir proje olarak görmeyebilirler. Gerçekten de, insan doğasının değişeceği varsayımı, a priori olarak ne kabul ne de reddedilebilse de, bir toplumsal projenin temeli olamaz. Tam tersine, bu varsayım mevcut sorunları kenara süpüren bir varsayımdır. Bu durumda, sosyalizmi rasyonel davranan aktörlerin serbest –fakat sisteme içsel- belirlenen tercihleri doğrultusunda ortaya çıkabilecek bir kararlı denge olarak görmek gerekiyor.

Sosyalizm, kapitalizmden farklı türde bir sosyallik ve, kapitalizmin tersine, aşikar ve belirgin bir dayanışma öğesi içermek durumunda olduğuna göre, aktörlerin kooperatif davranmasını sağlayacak bir kurum/teşvik sistemi dizayn edilebilmelidir. Başka türlü ifade edersek, sosyalizm iktisat ve sosyal teoride temel sorulardan birisi olan kollektif aksiyon probleminin bir çözümü olmak zorundadır. Rasyonel davranan ajanlar bu davranışlarının sonucu olarak kooperasyona gitmelidirler. Bu soyutluk düzeyinde kalırsak, sosyal demokrat bir “ideal” kapitalizmden sosyalizmi ayıran öğe dayanışma ve kooperasyon öğesinin sistemin köşetaşı olmasıdır. Sistemin kuruluşuna, tasarımına büyük bir açıklıkla işlenmeleri gerekiyor.

Kooperasyon, kurumlara ve teşviklere özel ve koopere edileceği beklentisine şartlı bir kooperasyondur. Kooperasyon, gelir dağılımında sosyal açıdan optimal bir eşitlik –veya eşitsizliği- çağrıştırmakta ve insana kendisini geliştirebileceği maddi seviyeyi verebilecek bir denge için de, gelir dağılımı eşitliğinin iktisadi etkinliği sağlayan gelir dağılımları kümesi içinde adil olması gerekmektedir. “Hangi adalet kuramına göre adil olmalı” sorusunu sosyalizm tanımına dahil edemeyeceğimiz kanısındayım. Çok spesifikleştirir. Sosyal statü ve politik varlık olma şartları katılımcı bir sistemi çağrıştırıyor. Her düzeyde aktif katılım olmadan özgürlük olmaz.

Kooperasyon –ve dayanışma- sosyalizm için gerekli şart ise, kooperasyonun hangi şartlar altında olanaklı olduğu sorusu kritik önem kazanıyor. Oyun teorisi bize aşağıdaki genel şartları kabaca veriyor. Kooperasyon (1) oyun uzun dönemli ve tekrarlı bir oyunsa (2) tam enformasyon varsa (3) az sayıda oyuncu varsa daha fazla olanaklıdır. Bu tespitlerin sosyalizm ile ilişkisini biraz daha açık hale getirebiliriz: Sosyalizm az sayıda aktörün tam enformasyon ortamında uzun süre beraber olması ile mümkün olabilir. Bu bir dar grup tanımı olmak zorunda değildir. Matematiksel olarak sonlu, pratikte makul bir sayı. Kültürel bir homojenliği tam enformasyon için gerekli varsayıyorum ve az sayıda oyuncu varsayımına bir kez daha dikkat çekmek istiyorum.

Enternasyonalizmin varlığı bir veri olarak alınamıyorsa, yukarıdaki tanıma uygun bir sosyalizmin işleyebilmesi olasılığı kültürel açıdan homojen, rasyonel, görece küçük bir komünitede daha yüksektir. Küçük ve homojen bir ülke.. Söz konusu cemaatin dünyanın geri kalanıyla ilişkisi sorunu yukarıdaki çerçevede yer almamaktadır. Yan yana küçük “sosyalizmlerden” bahsedilebilir belki ama tam bir evrenselleşmeden söz edilemez.

Bu kadarı, belli bir mantık ve belli bir sosyal bilim anlayışı ile düşünülebilecek olan bir soyutluk. Yukarıdaki şartlara tam uymayan ama yine de istenebilir ve yapılabilir bir “ikinci en iyi” sosyalizmi mümkün müdür? Bu sorunun cevabı, “ikinci en iyinin” doğası gereği, genel bir cevap olamaz.

Fakat kapitalizmin, iddia edilen doğruysa, 14 milyara kadar çıkabilecek bir dünya nüfusunun çoğuna sadece yoksulluk ve yıkım vaad ettiği ortada iken, soyut tanımlara ne kadar ihtiyacımız var? Elbette var. Aksi takdirde “sosyalizm kurtuluşumuzdur” yerine “sosyalizm 50 yıl sonra dünya nüfusunun çoğunu açlık sınırının üzerinde yaşatacak düzenlemenin adıdır” veya “sosyalizm kapitalizmin tersidir” deriz, olur biter. Bu kadarı yeterli veya anlamlı olur mu sizce?



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: denizcan
Cevap Tarihi: 18.09.2014- 11:38


Yaşam gibi sımsıcak bir şey…- Ender Helvacıoğlu  

Bir devrimci, bir sosyalist, değerli okurlar, 300 küsur işçi yerin dibine gömüldüğünde, on işçi 32. kattan yere çakıldığında, önce bir hüngür hüngür ağlayacak.

Soma’da oğlunu kaybeden ananın, babasını yitiren çocuğun yüreği nasıl dağlanıyorsa, bu tarifsiz acıyı ta içinde hissedecek. İki oğlu yere çakılan baba nasıl feryat ediyorsa, o korkunç çaresizliği yaşayacak, o isyanı haykıracak…

Bağdat’a bomba yağdığında yatağından fırlayacak. Gazze’ye füze düştüğünde bebesine sarılacak. O bebenin paramparça oluşunun nasıl bir şey olduğunu hissedecek, hissedecek…

Önce bir çığlık atacak, haykıracak, hıçkıracak, aklını yitirecek… Akıl, tahlil, analiz, kuram… bu durumu hissederek gelecek…

Doğurup, büyütüp, sakınıp okul çağına yetiştirdiği, hakkında kim bilir nasıl bir aydınlık gelecek planladığı yavrusunun örümcek kafalı yobazların eline düşme kaygısını derinden yaşayacak. Kendini o okuldan öbür okula vuran ana-babanın öfkesini yüreğinde duyacak. Aydınlanma filozoflarının, Marksist düşünürlerin çözümlemelerine bu yürek sızısını, bu dayanılmaz kaygıyı hissederek başvuracak.

İstanbul’un göbeğindeki varoşlarda oğlunun, kardeşinin uyuşturucu bağımlısı, kızının, bacısının orospu olma tehlikesini yüreğinde hissedecek. Oğlunu mafyacı, kızını fahişe yapan bu düzene önce bir isyan edecek, dolu dolu haykıracak.

Evine üç kuruş götürmek için 16 saat bayılana kadar çalışan, buna rağmen patronundan tokat yiyip, üstüne bir de müşterinin ağız kokusunu çeken garsonun çaresizliğini hissedecek. Kaliteli hizmet talep ederken bu çırılçıplak gerçeği bilecek.

Bu acıyı, bu feryadı, bu kaygıyı, bu naif isyanı en derininden hissedemeyen, bu empatiyi yapamayan kişi devrimin ve sosyalizmin yolunu doğru çizemez, analiz edemez.

Sadece acıyı, öfkeyi ve kaygıyı değil… Coşkuyu da, aşkı da, özgürlüğün o keskin tadını da, paylaşmanın, dayanışmanın, karşılıksızlığın, nicelleştirilememenin mutluluğunu da aynı oranda duyumsayacak.

Hep bir ağızdan “goooool!” diye haykıracak… Bir grev çadırının önünde işçilerle omuz omuza halay çekecek… 31 Mayıs’ı 1 Haziran’a bağlayan gece çıldırmış gibi kendisini Taksim’e, Boğaz Köprüsü’ne vuracak… İki eli kanda da olsa, zincirlerle bağlanmış da olsa yerinde duramayacak… Yavuklusunun elini ilk kez tutmanın, dudağına ilk kez kaçamak bir öpücük kondurmanın heyecanını her sıradan genç gibi yaşayacak, yüreği göğüs kafesinden fırlayacak… Yeni doğan yavrusunu ilk kez göğsüne yasladığında sevinç gözyaşlarına boğulacak… Devrimin de, sosyalizmin de sadece ve sadece o küçücük yavru için olduğunu derinden kavrayacak.

***

Devrimler parti talimatı ile yapılmaz. En yakıcı taleplerin, en can alıcı sorunların artık dayanılmaz hale geldiği, bıçağın kemiğe dayandığı noktada oluşur; en son çaredir devrim. Devrimci partinin devrimi sezebilmesi, önderlik edebilmesi ve kendi istediği hedefe yöneltebilmesi için, o bıçağın kendi kemiğine de dayanması gerekir. Yoksa devrim yanı başınızdan, size nanik yaparak gelir geçer, yaya kalırsınız.

Tabii her zaman nanik yapmaz, bu kadar sevimli olmayabilir. Ne demiş Çin devriminin lideri Mao Zedung, iktidarı aldıktan yıllar sonra komünist parti içinde bürokratlaşma eğilimleri yükselip de kitlelerde homurdanmalar başladığında, bizzat başında bulunduğu merkez komitesinin üyelerine: “Ayağınızı denk alın. Devrim yapmazsanız, devrim size karşı yapılacaktır!”

Devrimin neresinde (başında mı, yanında mı, karşısında mı?) bulunacağımızı, devrim yapacak kitlelerle olan ilişkimiz belirler. Dahası, sürekli ve sürekli (hatta iktidarı alıp sosyalizmi kurmaya giriştikten yıllar sonra bile) yeniden sınanır bu ilişki. Bir kere kendimi beğendirdim, şimdi keyfini süreyim diye bir şey yok.

Kitleler resmi-geçit yapar gibi uygun adım yürümez. Hem bin bir türlü yükleriyle/kirleriyle hem de bin bir türlü renkleriyle inlerinden, mağaralarından çıkanlarla yapılacak devrim. Kitleler uygun adım yürüyorsa, her türlü kirden arınmışlarsa devrime ne gerek var ki? Devrim, en altta kalmış kişinin, bizzat öz pratiğiyle kirlerinden arınması ve dönüşmesi demektir. Devrimci de, tıpkı Marie Curie gibi, bir ton çamurla uğraştığının, ama cevherin de sadece ve sadece o bir ton çamurun içinde bulunduğunun bilincinde olmalıdır. Devrim, bir ton çamurun bir gram radyuma dönüşmesidir. O hedefe ancak bulaşan ulaşabilir.

***

Bazıları sosyalizmi topluma yukardan aşağıya giydirilen bir elbise gibi tarif ediyorlar. Çok akıllı ve becerikli terzilerin diktiği muhteşem bir elbise… Duygulardan, gerçek yaşamın karmaşık ilişkilerinden, sıradan insandan uzakta, göklerde, fanilerin ulaşamayacağı bir yerde duruyor sosyalizm. Emekle yaratılan bir şey olmaktan çıkıyor, bir “üst aklın” (bu bazen parti bazen lider olabiliyor) bahşettiği (daha doğrusu dayattığı) bir şeye dönüşüyor. Soğuyor, grileşiyor… Pratikten kopmuş, donmuş, mutlaklaşmış bir teori… “Yeni ütopik sosyalizm” de diyebiliriz bu anlayışa. Ama bu seferki kara ütopya! Zombilerin ütopyası! Zombilerin sosyalizmi!

Oysa sosyalizm sımsıcak bir şey, yaşayan bir şey. Bir bebek, bir çocuk gibi… Korunası, kollanası, ağlayan zırlayan, hoplayan zıplayan, hayaller peşinde koşan, hayal kırıklıklarına uğrayan, emekleye emekleye, düşe kalka ilerleyen… Ama bir çocuğun inanılmaz yaşam enerjisiyle dolu bir şey.

Bizden biri sosyalizm, yanı başımızda… Komşumuz gibi, dostumuz gibi, aşkımız gibi… Emeğimizle yarattığımız… Bizim gibi naif, bizim gibi kırılgan, ama sonuna kadar dirençli… Bizim gibi hüzünlü, bizim gibi coşkulu… Yaşayan bir organizma…

Sosyalizm kitlelerin eseridir; parti bunun kanallarını açan mekanizmadır. Sosyalizmi böyle kavramazsak, onu mutlaklaştırırız, yani olanaksızlaştırırız.

Bir çocuk nasıl coşkuyla oyun oynuyorsa, öyle yapılacaktır devrim, öyle kurulacaktır sosyalizm.




Bu ileti en son denizcan tarafından 18.09.2014- 11:40 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
bedrettin
[ ..... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 30.08.2013
İleti Sayısı: 907
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: bedrettin
Cevap Tarihi: 18.09.2014- 17:04


Sosyalizm kapitalizmin ve emperyalizmin yok olmaya götürdüğü insanlık için kurtuluş umududur. Geleceğin dünyası sosyalizm olmayacaksa yıkım olacaktır. Dünya yaşanmaz hale gelecek, insan tarih boyunca kazandıklarını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Sosyalizme bir de bu açıdan bakmak gerek.



Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 7 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   3   4   5   6   7   >   son» 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Sol nedir, sosyalizm nedir? melnur 6 11278 18.12.2021- 06:39
Konu Klasör demokratik sosyalizm nedir yura 14 20814 21.02.2014- 18:24
Konu Klasör sosyalizm ile reel sosyalizm arasında ne fark var yura 5 14117 23.03.2014- 12:22
Konu Klasör Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm melnur 19 16415 30.08.2013- 00:25
Konu Klasör Sınıf nedir, sınıf bilinci nedir? ayhan 3 11553 19.10.2014- 19:21
Etiketler   Sosyalizm,   nedir
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS