SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Milliyetçilik ve yurtseverlik           (gösterim sayısı: 5.893)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
ilkay
[ Mustafa ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 08.10.2013
İleti Sayısı: 417
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: ilkay
Konu Tarihi: 18.03.2014- 22:41


Milliyetçilik ve yurtseverlik (İstemi Alp Köse)


Birbirlerine sık sık karıştırılan ve hatta kimi zaman birbirlerinin yerine kullanılan, liberaller tarafından da sıklıkla, kasıtlı olarak, birbirinin yerine kullanılmaya da çalışılan iki kavram: Milliyetçilik ve Yurtseverlik. Milliyetçilik kavramı, kapitalist ülkelerde sermaye düzeninin sürekliliğini sağlamaya yarayan, kitleyi parçalayıp kolaylıkla denetim altında tutulabilir ölçeklere indirgemeye yarayan en önemli silahlardan biri olmuştur. Ancak kapitalizmin ciddi kriz dönemlerinde, milliyetçi özneler politika üretemez hale geldiklerinden, başvurdukları eğilim mutlaka karşıt görüşleri şiddet yoluyla bastırmak, sindirmek; bu da olmuyorsa yalana, sahtekârlığa ve lafazanlığa başvurmak olmuştur.

Öncelikle milliyetçiliği, daha sonra yurtseverliği anmamın nedeni çok basit. Milliyetçilik, ayrımcı ve sınıf uzlaşmacılığına temellenen bir düşünce olduğundan, olmaması gerekenin ne olduğunu açıklayıp, yurtseverliğin ne olduğuna değineceğim.

Milliyetçilik, bildiğimiz gibi milliyet sözcüğünden türemiştir. Bu kavramı anlamlandırabilmek için milliyet sözcüğünün kapsamını ve millet-millî-milliyet sözcükleri arasındaki köken-bilimsel (etimolojik) ilişkiyi anlayabilmek; bunun için de tek tek bu sözcükleri tanımlamak gerekiyor. Arapça kökenli bu sözcüklerin anlamlarını, siyaseten –henüz– araçsallaşmamış olan Osmanlıca-Türkçe Lûgat’ten baktığımızda “millet” için şu tanım yazmaktadır: (arapça isim. çoğulu; milel) 1.din mezhep. 2.bir dinde veya mezhepte bulunanların topu. 3.sınıf, topluluk. Arapça kökenli sözcüklerin “-î” ekiyle bitmesi, “… ile ilgili” anlamı kattığından, “millî” sözcüğünün de “millet ile ilgili” anlamına geldiğini veya sözlük karşılığıyla; din ve millete ait, milletle ilgili, ulusal anlamına geldiğini anlayabiliyoruz. “Milliyetçilik”in ne olduğuna baktığımızda da karşımıza “Aynı kavim ve cinsten olma, cinsiyet, tâifiyet, kavmiyet” tanımı çıkmaktadır. Son olarak, “milliyetçilik” dediğimiz kavramın zaten Arapça kökten gelmesi itibariyle aynı dildeki eki almış olan türevi “milliyet-perver” sözcüğü için şu karşılık yazmaktadır: ulus-sever, ulusçu, nasyonalist.

Sözlüklerin içinde daha fazla boğulmadan asıl konumuza dönecek olduğumuzda; millet-kavim-ulus-nasyon (nation) sözcüklerinin büyük ölçüde aynı anlamı karşıladığı ortadadır. Ancak dikkat edilmesi gereken, milletin “din ve mezhep” ile ilişkilendirilip, dilimize yerleşen anlamındaki “ulus” ile doğrudan ilişkilendirilemeyeceğidir. Ulus ile nasyon birbirlerinin doğrudan karşılığı olmaya daha yakınken, millet; din ve hatta mezhep temelli bir ayrışmanın anlatımıdır. Bu anlatımdan yola çıkıldığında örnek olarak, “Türk Milleti” kavramı; dinden ve hatta Sünni-İslam’dan bağımsız düşünülemeyen bir ulus kavramı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenledir ki, milliyetçilere göre farklı inanca sahip ve Türk etnik kökeninden olan Alevîler bu bağlamda Türk Milleti’ne içkin görülmezken, Sünni-İslam inancına sahip olan Kürtler, aynı zamanda asimilasyon ve inkâr politikasının bir parçası olmaları itibariyle, Türk Milleti’ne içkin görülmek istenmektedir. Osmanlı’daki cemaat-tebaa anlayışının 1923 Cumhuriyeti’nde biçim değiştirerek ulusalcılığa dönüşmesi sonucunda, “Atatürk Milletçiliği” kavramı icat edilmiş, bu icat, “Türkiye sınırları içerisinde yaşayan herkes Türk’tür.” yargısına kadar indirgenmiştir. Etnik kökenleri farklı olan insanların toplum bilincine sahip olmalarıyla birlikte yeni bir tartışma konusu olarak “üst-kimlik/alt-kimlik” ve “köken” tartışmaları süregelmiştir. Aynı yaklaşım, çok-uluslu eski imparatorluk coğrafyalarında; Fransa, Britanya, Yunanistan gibi örneklerde yaşanmaktadır. Eski-sömürgeci Fransa sınırları içerisinde bugün yaşayan pek çok farklı kökenden insan, asimile olmaları sonucunda kendilerine “Fransız” demektedir. Milliyetçi bakış açısına göre burada da, Hristiyan ve hatta Fransız etnik kökenli Katolik-Hristiyanlar, Fransız Milleti’ni oluşturmaktadır.

1923’te kurulan 1. Cumhuriyet’in çökmesiyle birlikte, AKP’nin bugün yıkılmak üzere olan 2. Cumhuriyet’inde, “millet” sözcüğünün hakkı verilmektedir! Bugün artık, ortada Türk Milleti de yoktur; var olan yalnızca “Sünni-Müslüman Milleti”dir.

Yukarıda yaptığım uzun ve sıkıcı açıklamalardan; milletin ulusla aynı anlama gelmediği, din ve mezheplerin büyük bir anlam farkına yer açtığı, din veya mezhebin önem taşımadığı modern zamanlarda, “ulus/nasyon” kavramlarının daha yerli yerine oturduğu anlaşılacaktır.

Yurt-insan ilişkisini ele aldığımızda, nasıl ki Türkiyeli bir insana –terminolojik anlamıyla– “Türk” veya Almanyalı bir insana “Alman” diyebiliyorsak, bu tanımlamanın “ulus” temelinde yapıldığını da söyleyebiliriz. Millet sözcüğünün, sözlükteki 3.anlamına baktığımızda, “sınıf-topluluk” karşılığını görüyoruz.

Yaptığımız çıkarımlar sonucunda, “ulus” kavramının, millet-üstü bir kavram olduğunu; hem sözcük anlamıyla, hem de düşünsel anlamda ulusların, sınıflar-üstü bir kavram olduğunu söyleyebiliriz. Bir diğer deyişle de, “her ulus kendi içinde sınıfları barındırır.”

Her ulus, kendi içinde; sermaye sınıfını ve emekçi sınıfı adı altında toplayabileceğimiz; işçiler, aydınlar, eğitmenler ve benzeri kategorileri barındırır. “İşçi sınıfı” deyince aklımıza genellikle “endüstri işçisi” gelmektedir ancak, komünizme/sınıfsız-sömürüsüz topluma geçiş evresi olarak nitelediğimiz sosyalizm sürecinde, –tamamen tasfiye edilinceye kadar– sınıflar varlıklarını sürdüreceklerinden “emekçi sınıfı”, bizlerin düşünsel olarak çıkış noktamızı oluşturmaktadır.

Bu noktada bizi ilgilendiren ve komünist ideolojinin de temelini oluşturan, kısacası emek sınıfıdır.

Gelelim yurt ve yurtseverlik kavramlarına…

Milliyetçilik kavramında olduğu gibi, yurtseverlik kavramına da köken-bilimsel bir yaklaşım gösterecek olduğumuzda; yurt-sev-er-lik, en dar biçimiyle yurdunu sevme durumudur. Yurt ise, yazımın başlarında gönderme yaptığım, siyasallaşmış bir kaynak olan TDK’nın sözlüğünde; “1.Bir halkın üzerinde yaşadığı, kültürünü oluşturduğu toprak parçası, vatan.” biçiminde tanımlanmaktadır. Bu tanımlama, bizi kökencilik ve benzeri tehlikeli yollara sürükleyebileceğinden, önlem alarak davranmak gerekecektir. Bu tanım üzerinden “kimin yurdu?” diye soracak olduğumuzda; Türk yurdu, Kürt yurdu, Ermeni yurdu ve Türkiye özelinde, Türkiye’de yaşayan halkların kendi kültürlerinin oluşum sürecinin tamamlandığı her bir bölgeyi tek tek ele almak gerekecektir. Bu durumda da, Orta Asya’dan Mezopotamya’ya, Orta Avrupa’dan Balkanlar’a, karmakarışık bir örüntü içinde, uzun yollar kat etmemiz gerekir ve işin içinden hiçbir biçimde çıkamayız. Türk Dil Kurumu’nun Büyük Türkçe Sözlük’ündeki 1 numaralı değil de 4 numaralı tanım bu noktada çok daha mantıklı gelmektedir: 4. Göçebe (konar-göçer) Türklerin oturduğu çadır. Anadolu coğrafyası, kıtalar-arası konumundan dolayı tarih boyunca bir göç-yolu niteliği taşımıştır, kuşkusuz. Bu noktada sahip olduğumuz tarih bilgisinin suyunu çıkarmadan, Roma ve Osmanlı İmparatorlukları gibi iki kritik örneği dillendirmek bile yeterli olacaktır. Tarih içerisinde sayısız kültür ve uygarlığa ev sahipliği yapan Anadolu coğrafyası, sadece Türklerin değil, çok sayıda toplumun “konup göçtüğü” bir coğrafya olma özelliğini hiçbir zaman kaybetmemiştir. Öğrencilerin veya yaşlıların kaldıkları yapılara “yurt” denilmesi de mantıksal bir ilişkiden kaynaklanmaktadır: Çadır örneğinde olduğu gibi, öğrenciler veya yaşlılar, “kalıcı olmayacakları” bir “ara uğrak” olarak bu mekânlarda kalmaktadırlar.

Sözlük anlamlarını ortak bir çerçevede buluşturacak olduğumuzda, “Konma-göçme süreci”nin ara uğrağı, geçiş noktasıdır yurt. Buradan hareketle de, tarihselliğe tümüyle uygun bir ilişkiden söz edebiliriz: “durağansızlık”. Durağan değildir, çünkü her zaman yeni bir “gidiş” düşüncesi vardır. Tarihin zaman dizgesi nasıl ki akmaya devam ediyorsa, tarih dediğimiz kavram nasıl ki “süreğen” ise, bunun bilincinde olan insanlar da göçme eylemlerine devam ederken geçici olarak kurdukları çadırlarına “yurt” adını vermişlerdir olasılıkla.

Hangi biçimde düşünürsek düşünelim, yurtta devingen bir yaşam vardır. Yurt, konumu bağlamında, yaşamsal “donanım ve olanak”lara sahiptir. Yurdun kurulduğu konumda, her türlü toplumsal kaynak vardır, olmalıdır. Konar-göçerler, yurtlarını su ve besin kaynaklarının yakınına kurarken, toplumlar da kendi özkaynaklarına sahip olan yerlerde yurtlarını kurarlar.

Sözü daha fazla uzatmadan, diyebiliriz ki “yurt; toplumların, tarihsellik sürecinde, yaşamlarını sürdürebilmek adına gereken kaynaklara ve donanımlara sahip oldukları ve egemenlik gösterebildikleri konum-mekândır.

Siyasal anlamda bu tanımla ilişkili olarak ise “yurt; toplum çıkarlarını gözeten siyasal erkin egemenliğinin ve tanınırlığının (meşruiyetinin) olduğu bütün bir alandır.”

Buraya kadar ele aldıklarımızın bir sonucu olarak da; “yurtseverlik, siyasal erk tarafından temsil edilen toplumun, tanınırlık sınırları içerisinde kalmak koşuluyla, egemenliğine sahip çıkılması durumudur.”

Toplumlar, tarihselliklerinden dolayı durağan değildirler ve süreğen tarihsel ilerleme de uluslar-ötesi savaşımı (enternasyonal mücadeleyi) gerektirir. Biz sosyalistlerin, sınıfsızsömürüsüz toplum düzeni olarak kodladığımız komünizm; insanlığın tarihsel ilerlemesinin son adımıdır. Toplumların egemenlikleri –şu an için– tanınır oldukları sınırların içerisindedir ancak komünizm savaşımı; zaten tarihsel ilerleme sürecinde olan toplumların, çizili sınırlar ötesinde de ilişki içerisinde olmalarıyla olanak bulabilecektir. Dünya komünist savaşımının örgütsel dağılımı, her bir egemenlik sınırı içerisinde, bir bütünün farklı birer kesiti olarak düşünülebileceğinden, enternasyonalizm, yurtsever olmayı gerektirir.

Özetle; milliyetçilik, egemenlik sınırlarına bağımlı kalmaksızın, farklı sınıfları içinde barındıran milleti ön plana çıkaran ve ayrıştırıcı bir düşünce biçimiyken, yurtseverlik; bütün bir insanlığın tarihsel ilerleyişinin son adımı olacak olan komünizmin inşa sürecinde, uluslar-ötesi savaşımın, emek temelinde birleşmiş toplumların, tanınır oldukları sınırlar içerisindeki egemenliklerini koruma istençleridir.

Bütün bu açıklamaları günümüze uyarlamayı denediğimizde durum çok nettir. 11 yılı geçkin bir AKP iktidarı, CHP, MHP, BDP ve HDP’den oluşan bir muhalefet vardır Kapitalist Türkiye’nin Meclisi’nde. Bu partilerin her biri de milliyetçiliğin farklı çeşitlemelerini sergilemektedirler. Sermaye düzeninin partileri olduğundan, kendi içlerinde din-millet-etnisite temelinde sınıf uzlaşmacılığını temsil etmektedirler. Ancak Türkiye, 2013’ün Haziran’ında bir Direniş yaşamıştır. Bu Direniş, milliyetçiliğe karşı yurtseverlerin direnişidir. Gericiliğe, faşizme, sömürüye, piyasacılığa, Amerikancılığa, yayılmacılığa boyun eğmeyen yurtseverlerin direnişidir. Haziran’dan beri soğumayan Türkiye’de milliyetçilik artık kaybetmiştir ve yurtseverlik kazanacaktır. Kapitalizm kaybetmiştir ve sosyalizm kazanacaktır. Türkiye emekçilerinin, yurtseverlerin temsilcileri, boyun eğmeyenler kazanacaktır.

Sol



SOL CEPHE
Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Anti-emperyalizm ve milliyetçilik melnur 1 1970 17.05.2021- 00:41
Konu Klasör Yeniden, ulusalcılık ve milliyetçilik konusu... melnur 2 2851 06.05.2019- 18:14
Konu Klasör Milliyetçilik ve dincilik üzerine gösterdiğimiz tepkiler... melnur 1 2179 05.10.2020- 11:06
Konu Klasör Üyelik, merkeziyetçilik ve TKP... melnur 4 3815 06.08.2023- 09:48
Konu Klasör Milliyetçiliğe önyargılardan uzak bir yaklaşım. melnur 10 7071 01.10.2020- 08:32
Etiketler   Milliyetçilik,   yurtseverlik
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS