SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
CHP’nin sorunu: Bu kafa           (gösterim sayısı: 5.063)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
ayhan
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 05.12.2013
İleti Sayısı: 1.076
Konum: Tekirdağ
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: ayhan
Konu Tarihi: 22.04.2014- 11:17


CHP’nin sorunu: Bu kafa

CHP Mil­let­ve­ki­li Prof. Dr. Bin­naz Top­rak di­yor ki:

“Es­ki ulu­sal­cı çiz­gi mi bas­kın çı­kar, yok­sa sa­ğa açı­lım­la mer­kez par­ti ol­ma adım­la­rı de­vam eder mi? Bek­le­yip gö­re­ce­ğiz. Ter­ci­him CHP’­nin Av­ru­pa­’da­ki sos­yal de­mok­rat par­ti­ler gi­bi ol­ma­sı. Ama Av­ru­pa­’da da sos­yal de­mok­rat par­ti­ler dü­şüş­te, sağ yük­se­liş­te… Mark­sist ütop­ya öl­dü, sı­nıf­lar ye­ri­ne kim­lik­ler öne çık­tı. Sos­yal de­mok­rat par­ti­le­rin ken­di­le­ri­ni ye­ni­den kur­gu­la­ya­bil­me­le­ri ko­lay de­ğil.”

CHP’­nin so­ru­nu Bin­naz Top­rak ka­fa­sı­dır!

Pe­ki bu ide­olo­jik ka­fa ne­yin ese­ri­dir?

Öy­le ki, Prof. Top­ra­k’­ın “es­ki­” de­di­ği, “ye­ni top­lum­cu mo­de­l” ola­rak dün­ya sah­ne­si­ne tek­rar çı­kı­yor. Ho­ca, Av­ru­pa­’da­ki sos­yal de­mok­rat par­ti­le­rin dü­şü­şüy­le, CHP’­nin bek­le­ne­ni ve­re­me­me­si­nin ay­nı eko­no­mik sis­te­me bo­yun eğ­mek­ten kay­nak­lan­dı­ğı­nı gö­re­mi­yor.

Ho­ca, ne ya­zık ki-dün­ya­yı esir alan 30 yıl­lık ne­oli­be­ral he­ge­mon­ya­dan ken­di­ni kur­ta­ra­mı­yor.

Ben ise ge­le­ce­ği arı­yo­rum.

Gö­rü­yo­rum; CHP’­nin ge­le­ce­ğin­de bu ka­fa ol­ma­ya­cak.

Na­sıl mı?

1930’da doğdu 1980’de öldü

Sosyal bilimcilerin amacı; olayları/olguları anlayarak- anlamlandırarak ileriye dönük kestirimlerde bulunmak; yani, dünya’nın nereye gittiğine yanıt bulmaktır.
Birazcık tarih okumuşlar bilir ki; bir “ekonomik model” doğar, büyür, durağanlaşır ve en sonunda ölür!

Örneğin; 1917 Sosyalist Devrimi ve 1929 dünya ekonomik krizi Batı’da ve ülkemizde sosyal devletçiliği ortaya çıkardı.

Yani: 1850-1929 arası uygulanan ve çöken liberalizm/kapitalizm, kendini yenileyerek (bizim “karma ekonomi” diye bildiğimiz Keynes‘in) sosyal devletçilik kuramına bel bağladı.
Parasız sağlık, parasız eğitim gibi yoksulun yanında duran sosyal devlet, aynı zamanda modernist/aydınlanmacı, kalkınmacı bir ulus devleti’ydi.

Her iktisat “modeli” gibi, sosyal devlet de; doğdu-gelişti ve bitti.

Daniel S. Jones, “Evrenin Sahipleri” kitabında, “birkaç Viyana ekolünden gelen (Hayek vd) ekonomist, bir bakkalın kızıyla (Thatcher) bir film artistini (Reagan) 40 yıldır büyüyen (sosyal) devlete karşı nasıl ikna etti; anlayamadım” diye sordu.
İnsancılaştırılmış kapitalizm yani sosyal devlet, yerini tekrar vahşi kapitalizme/ (neo) liberalizme bıraktı.

Yazdım; “laboratuvar” olarak 1973’te Şili’de askeri darbeyle başlatıldı ve 1979’dan sonra (Thatcher, Reagan ile) tekrar dünyaya model yapıldı. Hele…

1991’de, Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla neoliberalizm, gücünün doruğuna ulaştı. “Üçüncü Yol” palavrasıyla İngiliz Blair‘den Alman Schröder’e Avrupalı sosyal demokratlar da, bu küresel hegemonyaya “başka seçenek yok” diye boyun eğdi. Merkez sağ’da ve merkez sol’da tek ekonomik seçenek, sorgulanamaz neoliberalizm oldu…

Ayrıntılı yazmayayım:

Dolar tanrı oldu; siyaset gibi her şey metaya indirgendi; tek önemli değer, ekonomik büyüme idi. Tek örnekle geçeyim; milyarlarca insana zararlı GDO’lu yiyecekler yedirildi. Vs.

Ayrıca…

Binnaz Hoca “kimlik siyasetinden” bahsediyor.

Bir ekonomik model, siyaseti ve kültürü de etkiler. Her ekonomik model’in kutsadığı insan tipi ve değerler sistemi vardır. Neoliberalizm; kendisine karşı çıkacak toplumsal muhalefeti bölmek için, muhafazakarlık ve etnik kimlere dayalı siyaseti destekledi. Aynı nedenle sendikasızlaştırmayı ya da terör yasalarını vs. savundu. Din’in ya da etnik kimliklere dayalı siyasetin 1980’lerden sonra yeniden doğuşu rastlantısal olabilir mi? Bu “neden-sonuç ilişkileri” nasıl bilinmez! Yapmayın.

1980’de doğdu, bugün ölüyor

2008 yılı dünya için önemli bir dönemeç oldu. 1980’lerden itibaren dünya, inanılmaz bir ekonomik büyümeye sahne oldu ancak bu gelişme 2008’de durdu. İktisadi kriz başladı; ve neoliberalizm çöküşe geçti.

Bu durum Batı’da; neoliberalizmin yükseliş dönemini tamamladığı, durağanlığa geçtiği ve yakın gelecekte çökeceğini tartışmalarına neden oldu.

Nobel ödüllü Hayek ve Friedman nasıl neoliberalizm modelinin yaratıcısı olmuşlar ise, bugün J. Stiglitz ve P. Krugman gibi yine Nobel ödüllü Amerikalı ekonomistler, Yeni Keynescilik/Sosyal Devlet modelini tartışmaya açtılar. Diyorlar ki, “kardeşim siz devletin piyasaya müdahalesini istemiyorsunuz; ama başınız sıkıştığında ‘aman bizi kurtarın’ diyorsunuz! Müdahale edilmeden piyasa kendini düzeltemiyorsa demek ki devletin ekonomide olması elzemdir.”

2008 krizi gösterdi ki, “piyasa köktenciliği”/neoliberalizm koca bir yalandı.
Neoliberalist çevreler, Dünya Bankası‘nın B. Milanoviç Raporu’nu (2012) elden ele dolaştırdı; “dünyada yoksulluğu azalttık” diye övündüler. Meğer dünyada yoksulluğu azaltanların Çin, Hindistan ve Brezilya olduğu ortaya çıktı. Yani hâlâ sosyal devlette inat eden; ekonomide devlet ağırlıklı ülkeler! Çin tek başına 600 milyon insanı yoksulluk sınırının üstüne çıkarmıştı; bu üç ülke değerlendirme dışı bırakıldığında küresel düzeyde yoksullukta büyük artık vardı!

Uzatmayayım…

İnsanı ve doğayı tahrip eden vahşi kapitalizme karşı “yeni toplumcu düzen” arayışları başladı. Keynes ve Marks tekrar dünya gündemine geldi.

Sadece Latin Amerika’ya bakın…

Venezuela’da Chavez, Brezilya’da Silva, Ekvator’da Gutierrez ve Correa, Arjantin’de Kirchmer, Uruguay’da Vazquez, Bolivya’da Morales, Nikaragua’da Ortega ve Şili’de Jeria, neoliberalizmi tarihin çöplüğüne atıp, sosyal devlet politikalarına sarıldı. Yoksulların umudu oldular.

Obama bile eğitim ve sağlık reformlarıyla ABD’de de sosyal devlete dönüş yaptı. Neoliberalizm için, “tarihin sonu budur, arayış bitmiştir” diyen Fukuyama bugün, devleti yeniden keşfediyor!

Binnaz Hoca ise, neoliberalizmin Türkiye’deki son temsilcisi Erdoğan’ı -sıcak paranın ve özeleştirmelerin yarattığı göreli iyileştirmeler etkisiyle- kahraman görüyor!
Bu neoliberal kafa kaybetmiştir; geleceği yoktur.

CHP’nin asıl sorunu bu kafa’dır…

Sözcü



CHP tartışıyor
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
ayhan
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 05.12.2013
İleti Sayısı: 1.076
Konum: Tekirdağ
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: ayhan
Cevap Tarihi: 22.04.2014- 11:35


CHP tartışıyor

Resim Ekleme



YA SOL, YA YOK OL
Eski Gençlik ve Spor Bakanı, eski CHP Genel Başkan Yardımcısı, eski İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Yüksel Çakmur, CHP'yi Yurt gazetesi için şöyle değerlendirdi:
30 Mart yerel seçimlerinin ardından ülkenin üzerine ağır bir hava çöktü. AKP iktidarına muhalif olan yüzde 60'a yakın vatandaşın önemli bir kısmında ülkenin geleceğine dair büyük bir kaygı hâkim durumda. Süratle otokrasiye doğru giden bir rejim kayması yaşanırken gerçekten de umutlu olabileceğimiz, bu ülkenin geleceğine dair kaygısız olabileceğimiz bir durum yok ortada.

Seçim öncesi ortaya çıkan yolsuzluk tapeleri, sayısız iddialar, ve özellikle bunların bir çoğunun muhatapları tarafından yalanlanmaması, sadece yöneticilerin değil düzenin de çürümüşlüğünün bir başka göstergesi oldu. Tapeler bize ne gösterdi? Eğer doğruysa, devletin en üst kademesinde müthiş bir yolsuzluk, çürümüşlük, ve ahlaksızlık olduğunu gösterdi. Bu karamsar tablonun temel nedeni AKP ve onun politikalarıdır.
[size=2]
CHP SAVUŞTURMAMALI

Ancak, üst üste gelen seçim mağlubiyetlerinden sonra CHP’nin her seferinde “rasyonel” bir açıklama ile mağlubiyeti açıklamaya ve savuşturmaya çalışmak yerine, kusuru kendisinin dışında ve kendisinden bağımsız bir nedende aramak yerine, dönüp kendisine bakmak ve özeleştiri getirmek yükümlülüğü vardır.

CHP’nin başarı kazanamadığı her seçim AKP iktidarını güçlendirmekte, buldukları dikensiz gül bahçesinde her seferinde biraz daha abartarak ülkeyi tek adam yönetimine hızla sürüklemektedirler.

CHP’nin bu süreçte sorumluluğu vardır. “Ne yapalım vatandaş bize oy vermiyor”, “vatandaş yolsuzlukları o kadar da önemsemiyor”, ya da “vatandaş makarnacı olmuş” cinsinden açıklamalar, ne yazık ki CHP’nin ülke gerçeklerini hiç anlayamadığını, neden başarısız olduğunun dahi farkında olamadığını göstermekle kalmıyor, partiyi daha da zayıflatıyor.

Ülkeyi saran bu kasvetli havanın, karamsarlığın altında temel olarak bu umutsuzluk var. Toplumsal muhalefet umutlu değil, çünkü büyük bir oranda temsil edilmediğini düşünüyor.
Bilindiği gibi, CHP uzunca bir süredir “ideolojisizlik” siyasetiyle toplumun her kesimine ulaşmaya ve sağdan soldan (ve aşırı sağdan) oy almaya çalışıyor ama bir türlü muhalefeti temsil edemiyor.

Var olan iktidarı iktidar yapan değerlere yapışarak ve kimi zaman bazı kesimlerle ittifak yaparak muhalefet yapamayacağını ve toplumsal muhalefete ulaşamayacağını anlamıyor.

KUTLU DOĞUM OY GETİRMEZ
Örneğin, CHP yöneticileri “Kutlu Doğum Haftası” törenlerine katılarak ne “muhafazakar” vatandaşa ne de sosyal demokratlara ve sosyalistlere hiçbir zaman “şirin” görünemeyeceğini, bu stratejinin oya tahvil olmayacağını nedense göremiyor. Bugün CHP’nin en büyük sorunu budur. Diğer bir deyişle, hâkim muhafazakâr-sağ siyaset karşısında sol siyaseti öne çıkarmaktansa, sosyal demokratlığını mahcup bir tavırla gizlemeye çalışan orta yolcu, ya da Tony Blair tarzı “üçüncü yolcu” yaklaşımlar CHP’ye her zaman kaybettirdi ve bundan sonra da kaybettirecektir.

GEZİ DERSİ: SOKAKTA SİYASET
Haziran 2013’de Gezi Parkı olayları ile Türkiye kendi tarihinin belki de en özgün toplumsal hareketlerinden birisini yaşadı. Siyasetin en durgun anında bir volkan gibi patlayan bu muhalif hareket, o ana değin siyasetin dışında durmuş milyonlarca yurttaşımıza kendi güçlerinin ne denli büyük olabileceğini gösterdi. Aynı zamanda AKP’nin toplumsal muhalefetten ne denli korktuğunu da gösterdi. O korku polis şiddetini ve devlet terörünü çağırdı.

Ne yazık ki CHP bu olaylardan gereken dersi çıkaramadı. En azından siyasetin sokakta yapıldığında ne denli etkin olabileceğini bile çıkarsayamadı. Gençlerin neden CHP’yi bu süreçte dışladıklarını da çözümleyemedi. Çözümleyemediği için de hala “hoşa gitme” çabası üzerinden siyaset yapıyor: Kurt işareti/Zafer işareti, Kutlu Doğum Haftası, Deniz Gezmiş’in mezarını ziyaret vb.

YA SOL, YA ERİME
Gezi gösterdi ki sokakta aktif siyaset yapmaya gönüllü, istekli ve inanmış bir gençlik var. CHP bu gençliğin ihtiyaçlarını ve taleplerini kanalize edemedi. Onları temsil etmeyi tercih etmedi. CHP kendince daha güvenli bulduğu alana kaydı: Muhafazakar siyaset. Ancak, kendinden olmayan, kendi genlerinde taşımadığı bu siyaset tarafından da hiçbir zaman kabullenilmedi. Ama bu koşulda dışladığı dinamik, devrimci gençlik tarafından da dışlandı (ya da kerhen desteklendi).

Bugün CHP’nin önünde tek bir şans var: Ya bu dinamik güçle beraber ve yüzünü sola dönüp sokakta siyaset yapacak, ya da hızla eriyecek. CHP, muhafazakar siyasetin alternatifi olamayacağını, sosyal demokrat özüne dönmesi gerektiğini biran önce kavramak zorunda. Kısa dönemli değil, uzun dönemli düşünmek zorunda.

Biz solcu bir partiyiz. Bunu söylemekten korkuyor muyuz? Neden eşit ve demokratik bir toplum talebimiz olduğunu, barıştan yana olduğumuzu bu topluma söyleyemiyoruz?
Seçimlerden sonra binlerce genç CHP genel merkezine koştu, üye olmak, çalışmak istedi. Bu değişim için bir fırsattır. Onları bir kez daha hayal kırıklığına uğratabilir miyiz? (Seda Bugari)


KIYIDAN İÇERİ GİTMELİYİZ!
CHP Ankara milletvekili ve genel merkez danışmanı Sencer Ayata 2014 seçimini şöyle değerlendirdi:

CHP’nin toplumsal desteğini, daha üst düzeylere çıkartabilmesi öncelikle dünya görüşü ve ideoloji ile ilgili. Partinin temel kimliğini cumhuriyet değerleri ve sosyal demokrasi oluşturuyor. CHP Türkiye’nin kendine özgü koşullarını dikkate alarak bu temel görüş ve değerlerle uyumlu politikalar üretmeli. Türkiye’nin koşulları bu değerlerin ön plana çıkartılması için çok elverişli.

Önce AKP düzeninin neden bozuk bir düzen olduğunu ortaya koymamız gerekir. Bu eleştiri şart ama daha da önemlisi Türkiye’ye daha iyi bir toplum ve insanlarımıza daha iyi bir hayat vadedebilmek. Bunun için mevcut akademik ve entelektüel birikimden sonuna kadar yararlanarak gerçekten sağlam ve inandırıcı görüşler oluşturmak lazım. 2011 seçimleri öncesinde bu doğrultuda önemli adımlar atmıştık. Genel Başkanımızın önerdiği Aile Sigortası iyi bir örnek. O sanıldığı gibi altı yüz lira vaadi değildi. İddialı bir sosyal dayanışma projesi idi. Aksi halde arkası olmayan vaat broşürleri ya da içi boş reklam sloganları etkili olmuyor.

Ben CHP örgütü çalışmadı yorumlarına hiç katılmıyorum. Genel Başkan’ın çalışmasından etkilenen partililerimizin çoğu ve özellikle kadınlar, canla başla çalıştılar. Ama şu eleştiri doğru, koşturmak kadar etkin olabilmek önemli. Bu ancak üyenin donanımını ve partinin kurumsal kapasitesini artırarak sağlanabilir. CHP çok sayıda kurumsal reformu başlatmış durumda. Mesela yurt dışı örgütlenme, kadın ve gençlik kollarının güçlendirilmesi, parti içi eğitim, emek büroları, KOBİ toplantıları, internet altyapısı, sosyal demokrasi tartışma platformları. Bunların bazıları birikim işi, hemen sonuç almak zor.

‘KUMSAL PARTİSİ’ ALGISI
Seçmen tabanı ve oy verme davranışlarını dikkatle izlemeliyiz. CHP “kumsal partisi oldu” deniyor. Önce bu yanlış algıyı kırmalıyız. Bir kere bakın seçmenlerin yüzde 35’i Marmara, yüzde 15’i Ege, yine yüzde 15’i Akdeniz olmak üzere her üç seçmenden ikisi bu kıyı şeridinde yaşıyor. Karadeniz ve İç Anadolu’dan Ankara’yı ekleyin nüfusun yüzde 75’inin bu coğrafi bakımdan küçücük alanda yaşadığını görürsünüz. CHP, “kumsal partisi” deyince bu önemli demografik gerçeği göz ardı ediyorsunuz. CHP, bu bölgede yaşayan her üç seçmenden birinin oyunu alıyor. Kıyılar Türkiye’nin sosyo-ekonomik bakımdan gelişmiş bölgeleri. CHP oyları sosyo-ekonomik gelişme ve kentleşmeye bağlı olarak artıyor. Bu bölgelerden oy almanın hiçbir utanılacak tarafı yok. Tersine kıyı bölgelerinde neden yüzde kırka çıkamıyoruz diye sormalıyız?

Benzer bir konu büyük şehirlerle ilgili. Seçmenlerin yaklaşık beşte biri İstanbul, yüzde 7’si Ankara ve yüzde 6’sı İzmir’de oy veriyor. Yani Türkiye’nin üçte biri bu üç büyük şehirde oy veriyor. Bu seçimlerde bu üç şehrin toplamında AKP oyları ile CHP oyları arasındaki fark yıllardan beri ilk defa kapandı. Şehirlerde, metropollerde ve kıyı bölgelerinde nüfusun eğitim düzeyi hızla yükseliyor. Halihazırda seçmenlerin yüzde 15’i yüksek okul mezunu. Bu kesimde CHP oy oranı, AKP’nin 1,5 katına yakın. Artık Türkiye’de her dört kişiden birisi Lise mezunu ve bu kesimde CHP oyları AKP oylarına yaklaşıyor. Bu kesim hızla büyürken orta ve ilkokul mezunlarının oranı azalıyor. CHP lise ve özellikle yüksekokul mezunları arasında, ülke ortalamasının çok üzerinde oy alıyor.

CHP KİMDEN OY ALAMIYOR?
Çiftçi, esnaf ve kayıt dışı sektörlerde çalışan işçilerden gelen oy desteği yetersiz. Sosyal demokrat bir parti öncelikle örgütlü işçi kesimi desteğini en üst düzeye çıkartmalı. Kanımca mavi yakalı yani kol işçilerine yönelik çalışmalar birinci sıraya konulmalı. Ev kadınları konusu da çok ciddi. Sosyal yardımlar öncelikle ev kadınları arasında memnuniyet yaratıyor. Siyasi iktidar bu yardımları sanki kendi cebinden veriyormuş, lütuf yapıyormuş gibi kanı uyandırmış. Sadece gıda ve kömür üzerinde duruluyor ama öyle değil. “CHP gelirse sosyal yardım kesilecek” diye bir propaganda yapılıyor. Oysa tam tersine CHP’nin Aile Sigortası bu yardımların miktar olarak artırılmasını, bölük pörçük değil bir defada ödenmesini ve teşhir edilmeden doğrudan kadının hesabına yatırılmasını öngörüyor. Genel Başkan CHP’li kadınların evlere girip, ev kadınları ile yakın ve sıcak ilişkiler kurabileceği büyük bir seferberliği başlatmayı düşünüyor.

2,5 milyon genç seçmenden CHP ve MHP’nin aslan payını aldığını söyleyebilirim, BDP de genç oyu aldı. AKP oylarının ilk kez oy veren 2,5 milyon genç seçmen arasında yüzde 35’e kadar düştüğü kanısındayım. Gençler, işsizlik, baskılar, internet yasakları gibi kısıtlamalar sebebiyle diğer kuşaklara, yani orta ve yaşlı kuşağa göre AKP’den oldukça hoşnutsuz. Gençlerin işsizlik sorunu olduğu kadar bir özgürlük talebi var. İktidarı başarısız ve de kısıtlayıcı görüyorlar. Bu Türk siyasetinin geleceği açısından önemli. AKP orta kuşakta sağladığı başarıyı gençler arasında sağlayamıyor. AKP otoriterleştikçe CHP özgürlükçülüğü temsil eden parti haline geliyor.

Yurt[/size]




Bu ileti en son ayhan tarafından 22.04.2014- 11:36 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
ayhan
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 05.12.2013
İleti Sayısı: 1.076
Konum: Tekirdağ
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: ayhan
Cevap Tarihi: 22.04.2014- 17:02


Binnaz Toprak, Soner Yalçın'ın yazısına Twitter adresinden yanıt verdi.

CHP milletvekili Toprak şu ifadeleri kullandı:

"Soner Yalçın'ın Habertürk'teki söyleşim üzerine kaleme aldığı yazı umarım bilinçli bir çarpıtma değildir. Sanırım söyleyişi medyada duydukları kanalıyla okumuş.Yazısında söyleyişi yazan Kübra Par'ın sorularını,cevaplarıma eklemiş. Örneğin, Avrupa'da sosyal demokrat partilerin düşüşte olduğu benim cümlem değil, yazarın cümlesi Görüşlerimle ilgili böylesi sert bir yazı yazacaksa, söyleşide hangi cümlelerin bana ait olduğuna dikkat etmesini beklerdim. 'karizmatik lider' saptamamı 'RTE hayranlığı' olarak nitelendirmek 'karizma'nın anlamını bilmesi gereken Soner beye yakışmıyor. Kapitalizm eleştirisi ve CHP'nin sorunları hk yazmak istiyor idiyse, söylemediklerimi söylemişim gibi takdim ederekbenim üstümden yapmasını yadırgadım. 'Tercihim CHP'nin Avrupa Sosyal Demokrat partileri gibi olması' cümlemi hangi mantıkla benim 'neoliberal hegemonyanın' etkisinde olduğum iddiasına bağlamasını anlamış değilim. 'Sınıf/kimlik' konusunda kısaltılmış söyleşide ne kastettiğimi dünkü tweet'lerimden birinde yazdım. Hesabıma girip görülebilir." dedi.

Binnaz Toprak Habertürk'te "Ama Avrupa’da da sosyal demokrat partiler düşüşte, sağ yükselişte…" sorusuna "Evet, dünya gerçeği böyle" yanıtını vermişti.

İşte o tweetler:

Resim Ekleme

BİNNAZ TOPRAK: "TAKDİR EDİP ÖVMEM SÖZ KONUSU OLAMAZ"

Binnaz Toprak, dün yayınlanan haberler üzerine Twitter adresinden şunları yazmıştı:

"BB ve AKP'ye övgüler yağdırıyormuşum gibi yandaş medya bunu hemen siyaset malzemesi yapmış. Bu kutuplaşma gerçekten bıktırıcı! Defalarca başındaki yazılarımda,medya söyleşilerinde, konferanslarda BB ve AKP'nin otoriterleştiğini,özgürlükleri kısıtladığını yargı bağımsızlığını ortadan kaldırdığını, toplumsal muhalefeti zor kullanarak susturmaya çalıştığını, kutuplaştırma siyasetiyle kin ve nefret duygularını beslediğini, toplumsal barış ve demokrasi açısından tüm bu politikaların kaygı verici olduğunu yazdım, söyledim Dolayısıyla benim ne BB'yi ne de AKP politikalarını takdir edip övmem söz konusu olamaz. Ama,evet, BB karizmatik bir lider Karizmatik lider,sanıldığı gibi,iyi lider demek değildir.Karizması olan iyi liderler de, kötüleri de vardır.Gandi ilkine, Hitler 2.sine örnek. Ve, evet, benim gözlemim hayatında ev sahibi olmayı düşleyemeyecek insanların TOKİ'lerden memnun oldukları. Bu TOKi'deki yolsuzluk iddialarını iyi malzeme kullanılmadığı için riskli binalar olduğunu, kentlerimizi çirkinleştirdiklerini görmüyorum anlamına gelmez Özetle, 'AKP neden kazanıyor?' 'sorusuna verilmiş iki küçük ve pek de derin analiz içermeyen cevap BB Bu cevabı 'övgü' turu böylesine saçma yorumlarla siyaset malzemesine dönüştüren, başta AKP yanlısı medya olmak üzere, herkesi kınıyorum! Bu arada bir kaç kişi de söyleşide bahsettiğim sınıf/kimlik karşılaştırmasına takılmış.O soruda daha uzun olan cevabım kısaltılınca sanki, toplumda sınıflar yok oldu gibilerden anlaşılmış. Söylemek istediğim şuydu:Postmodern teorilerle birlikte bir büyük kategori olan sınıf kavramı yerine kimlik kavramı geçti. Kimlikler tabii ki önemli, ancak toplumda yaşayan herkes sınıf farklarının ortadan kalkmadığını biliyor.Ne yazık ki hakim paradigmalar artık 'sınıf' kavramı etrafında şekillenmiyor"



Oda tv.




Bu ileti en son ayhan tarafından 22.04.2014- 17:03 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
ayhan
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 05.12.2013
İleti Sayısı: 1.076
Konum: Tekirdağ
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: ayhan
Cevap Tarihi: 23.04.2014- 11:34


Kılıçdaroğlu ve o toplantı

Tes­pit 1) Şi­li­’de “bu dü­zen de­ğiş­me­li­di­r” di­yen sol­cu Sal­va­dor Al­len­de hü­kü­me­ti­ni yık­mak için ABD des­tek­li ka­ra­bor­sa oluş­tu­rul­du; tü­ke­tim mal­la­rı bu­lu­na­ma­dı. İn­san­lar te­mel ih­ti­yaç­la­rı için sa­at­ler­ce kuy­ruk­ta bek­le­mek zo­run­da kal­dı. Ar­dın­dan CI­A des­tek­li as­ke­ri dar­bey­le S. Al­len­de öl­dü­rül­dü. Bir za­man­lar bu­lu­na­ma­yan zo­run­lu tü­ke­tim mal­la­rı pi­ya­sa­ya çı­kı­ver­di!

Tes­pit 2) Tür­ki­ye­’de “bu dü­zen de­ğiş­me­li­di­r” di­yen sol­cu Bü­lent Ece­vit dö­ne­min­de kuy­ruk­lar ve ka­ra­bor­sa pat­la­dı. TÜ­Sİ­AD ga­ze­te­le­re Ece­vi­t’­i ilan­la uya­ran muh­tı­ra ver­di. Ar­dın­dan CI­A des­tek­li as­ke­ri dar­be gel­di. Ece­vit hap­se atıl­dı. Ka­ra­bor­sa ve kuy­ruk­lar bit­ti.

Tes­pit 3) Şi­li­’de as­ke­ri dik­ta­tör Au­gus­to Pi­noc­het ve Tür­ki­ye­’de as­ke­ri dik­ta­tör Ke­nan Ev­ren hi­ma­ye­sin­de “ne­oli­be­ra­liz­m” adı ve­ri­len vah­şi ka­pi­ta­lizm ha­ya­ta ge­çi­ril­di.

Tes­pit 4) 2000 yı­lın­da Şi­li­’de sos­ya­list­ler ik­ti­da­ra gel­di. La­gos ve Bac­he­let ne­oli­be­ra­liz­mi kal­dı­rıp çö­pe at­tı. Ve ha­len ik­ti­dar­da­lar. Tür­ki­ye­’de ise Er­do­ğan ve Gül 11 yıl­dır ik­ti­dar­da ve (1990’lar­da ara ve­ri­len) vah­şi ka­pi­ta­lizm mo­de­li­ni uy­gu­la­ma­ya de­vam edi­yor­lar.

Tes­pit 5) Ge­çen haf­ta; ne­oli­be­ra­liz­min tem­sil­ci­si Baş­ba­kan Er­do­ğan TÜ­Sİ­AD’­ın An­ka­ra­’da­ki yük­sek is­ti­şa­re top­lan­tı­sı­na ka­tıl­ma­dı. CHP li­de­ri Kı­lıç­da­roğ­lu ora­day­dı.
Ana­mu­ha­le­fet par­ti­si li­de­ri­nin, “bü­yük pat­ron­lar ku­lü­bü­” top­lan­tı­sı­na ka­tıl­ma­sın­da ya­dır­ga­na­cak bir du­rum yok. Ama sem­bo­lik an­la­mı/ sim­ge­sel ima­jı bü­yük.
Er­do­ğa­n’­ın bo­yun eğ­di­ği vah­şi eko­no­mik mo­de­lin, “da­ha faz­la kâ­r” şia­rıy­la ha­re­ket eden pat­ron­lar ta­ra­fın­dan be­nim­sen­di­ği, des­tek­len­di­ği sır de­ğil. Tek bir ör­nek bi­le ye­ter; 2000’de Tür­ki­ye­’de­ki do­lar mil­yar­de­ri sa­yı­sı 5 iken, bu­gün 44! (Zen­gin­leş­ti­ği­mi­zi dü­şün­me­yi­niz, sa­de­ce ge­lir da­ğı­lı­mı eşit­siz­li­ği­nin so­nu­cu bu. Nü­fu­sun yüz­de 30.2’si gün­de 5 do­lar ka­za­nı­yor! 25 mil­yon yok­sul­luk sı­nı­rın­da ve al­tın­da. Ya­ni, Tür­ki­ye­’nin için­de yok­sul bir Af­ri­ka var!)
Pat­ron­la­rın is­te­di­ği eko­no­mik sis­te­mi acı­ma­sız­ca uy­gu­la­yan Er­do­ğan, her fır­sat­ta TÜ­Sİ­AD’­ı hal­ka şi­ka­yet edi­yor: “Bun­lar var ya bun­lar…”
Ve CHP her fır­sat­ta, “pat­ron­lar biz­den kork­ma­sın, ken­di­le­ri­ni hep des­tek­le­ye­ce­ği­z” di­yor!
İş­te AKP ile CHP ara­sın­da­ki fark bu­dur…
Bı­ra­kı­nız ka­fa ka­rı­şık­lı­ğı­nı fi­lan, CHP “şark kur­naz­lı­ğı­-nı­” bi­le be­ce­re­mi­yor! Yıl­lar­dır mu­ha­le­fet­te olan CHP, TÜ­Sİ­AD ya­nın­da du­ra­rak/böy­le gö­rü­ne­rek/ko­nu­şa­rak “dü­ze­nin bek­çi­si­” ve “so­run­la­rın kay­na­ğı­” ima­jın­dan kur­tu­la­mı­yor…
En kız­dı­ğım şu:
CHP’­nin bu TÜ­Sİ­AD mah­cu­bi­ye­ti ne­dir ar­ka­daş? Eğer mah­cup olu­na­cak bir du­rum var ise bü­yük pat­ron­lar CHP’­ye ver­dik­le­ri o muh­tı­ra­dan do­la­yı özür di­le­sin!

CHP içindeki gizli düşman


Prof. Dr. Binnaz Toprak dünkü eleştirilerime yanıt verdi:
“Kapitalizm eleştirisi ve CHP’nin sorunları hakkında yazmak istiyor idiyse, söylemediklerimi söylemişim gibi takdim ederek benim üstümden tartışma yapmasını yadırgadım. ‘Tercihim CHP’nin Avrupa Sosyal Demokrat partileri gibi olması’ cümlemi hangi mantıkla benim ‘neoliberal hegemonyanın’ etkisinde olduğum iddiasına bağlamasını anlamış değilim.”
Binnaz Hocam ile polemik yapmak istemiyorum; kendisini hiç üzmek istemem; neoliberalizmi eleştiriyorsa bundan mutluluk duyarım.
CHP’yi çok önemsiyorum. Elimden geldiğince yazmaya çalışıyorum. Binnaz Hoca’nın düşündüğü gibi CHP’yi kendisi üzerinden tartışacak değilim. Anımsatmak zorundayım…
Tarih: 9 Mayıs 2010
Hürriyet gazetesinde tam sayfa yazdım:
“CHP’nin içindeki gizli düşman!”
4 yıl önce…
Bakın ne yazdım:
“Siyasal tarih göstermiştir ki ‘düzenin bekçisi’ imajıyla iktidar olunamıyor.
Seçmen, koruyanı değil; değiştirmek-dönüştürmek-yapmak isteyeni iktidara getiriyor.
Bu nedenle mevcut iktidarın (AKP) yıpranmasına rağmen, CHP’nin oylarında büyük bir artış olmamasının sebebi bu.
Ne yazık ki kamuoyundaki ‘mevcut düzeni koruyup kollayan parti’ algısı yıkılmadığı sürece, CHP’nin sandıktan birinci parti olarak çıkması zor.
Ayrıca…
CHP’nin kendini kandırmadan şu sorunun yanıtını bulması gerekiyor:
Halktaki bir algı yanılması mı? Yoksa gerçeğin ta kendisi mi?
CHP’nin, aşması gereken asıl sorunu bu.
Peki ne yapılmalıdır?
Sonda söyleyeceğimi hemen yazayım:
CHP genlerindeki devrimci özüne/kimliğine dönmelidir.
Yarım bırakılmış, dondurulmuş Kemalist Devrim’i tamamlama kararlılığında olmalıdır.
Bu şişmiş, hantallaşmış düzeni değiştirme heyecanını, arzusunu taşımalıdır.
CHP’yi sinikleştiren ‘bekle gör politikaları’ terk edilmeli; ‘öncü parti’ kimliğine
bürünmelidir.
Evet…
CHP, Türkiye’nin ikinci büyük değişiminin öncüsü olmalıdır. Radikalleşmelidir. Kemalist Devrim bayrağını, bırakıldığı 1930’lardan alıp yürüyüşe devam etmelidir. Yeteri kadar yerinde saymıştır. Hedef ileri gitmektir.
Ne yapacağı bellidir…
Yıllar içinde partiye sinsice girip, partinin dinamizmini öldüren ‘muhafazakarlık virüsünü’ ve ‘liberal-yeni sağ’ etkileri bünyesinden koparıp atmalıdır.
Popülizme teslim olup vitrinine yeni yüzler değil, yeni düşünceler koymalıdır.
Siyasal inancından şüphe etmemelidir. Düzen değişikliğinden yana olduğunu bağırmalıdır.
CHP şunu bilmelidir:
İktidarın yolu kafa karışıklığına son vermekten; içindeki safraları atarak, safını netleştirmekten geçiyor.
İktidarın yolu, Kurtuluş Savaşı’yla birlikte yola çıktığı halkıyla tekrar kucaklaşmasını sağlayacak yeni politikalar üretmesinden geçiyor.
İktidarın yolu CHP’yi umudun partisi yapmaktan geçiyor.
İktidarın yolu en az namussuzlar kadar cesur olmaktan geçiyor.”
4 yıl önce Hürriyet’te yazmışım bunları…
Ben hep aynı çizgimdeyim…
Ben de hiç kafa karışıklığı yok…
Bilirim ki, her yerde olan aslında hiçbir yerde olamaz!
Benim ütopyam yaşıyor…

Sözcü



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör CHP’nin muhalefet tarzı ve iktidar stratejisi melnur 0 1084 06.12.2021- 07:54
Konu Klasör TKP adaylarını tanıttı: CHP’ye destek yok, İstanbul adayı Orhan Gökdemir melnur 0 1 23.02.2024- 17:41
Konu Klasör CHP’de değişim hızlı başladı… Özgür Çelik'ten ziyaret: Önce Atatürk sonra Gezmiş... melnur 2 229 21.10.2023- 08:04
Konu Klasör Suriye sorunu mu, Kürt sorunu mu? melnur 3 2175 22.10.2019- 02:12
Konu Klasör Kürt sorunu Kürdün sorunu mu? denizcan 0 3090 06.01.2016- 20:18
Etiketler   CHP’nin,   sorunu:,   kafa
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS