SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
DOĞRU EYLEM NEDİR?           (gösterim sayısı: 7.032)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
kemalist
[ ..... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 20.02.2014
İleti Sayısı: 99
Konum: Ankara
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: kemalist
Konu Tarihi: 02.06.2014- 13:37


DOĞRU EYLEM NEDİR?


İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, 6 Haziran Perşembe günü Silivri Hapisanesi'nde kurulan Mahkemede yaptığı ve tarihe geçecek bir hukuk dersi niteliğindeki savunmadan sonra, Aydınlık Gazetesi'nde, 7, 8, 9 Haziran tarihlerinde, Türkiye'nin en yoğun eylemlerinin yaşandığı günümüzde tüm eylemcilerin tartışması gereken üç bölümlük bir yazı kaleme aldı. Başlık: Doğru Eylem Nedir? Perinçek 1976 yılında o günün koşullarında doğru eylem konusunu ele aldığı bir kitap hazırlayıp aynı isim altında yayınlanmıştı. Bu üç bölümlük yazının da tartışılmasını gerekli görüyoruz. O nedenle yazının tümünü görüşlerinize sunuyoruz. Sayın Perinçek'in önümüzdeki yoğun mücadele günlerine ışık tutabilecek bu yazıları genişletilerek kitaplaştırmasını diliyoruz. HARBİ GAZETE

DOĞRU EYLEM NEDİR?   Doğu Perinçek


Doğru Eylem nedir-1


Eylemin nedeni ve eylemin biçimi haklı olmalıdır. Haklı olduğuna yalnız bizim inanmamız yetmez, kitleler de yaptığımız eylemin ve uyguladığımız biçimin haklı olduğu kanısında olmalıdır. Kimi eylemciler, halk kitlelerinin nasıl karşıladığına bakmaksızın, haklı olduğuna yalnız kendilerinin inandıkları eylemlere girişiyorlar veya kitlelerin onaylamadığı biçimlere yöneliyorlar. Kitlelerin yerinde bulmadığı eylem, halkı kazanmayacağı için amaca hizmet etmez. Hatta zararlı oldukları da görülüyor.

Doğru eylemin üç temel ilkesi vardır:
Bir: Haklı zemin.
İki: Yarar.
Üç: Sınır.
Bugün Haklı Zemin üzerinde duracağız.

Eylemin zemini olmalı
Eylemin her şeyden önce bir zemini, bir nedeni olmalıdır.


Eylemin bir zemine dayanması, eylem için gerçek bir sebep bulunması anlamına gelir. Sebep, bizim kafamızdaki “sebep” değil, fakat eyleme katacağımız kitleleri ilgilendiren nedendir.

Yapacağımız eylemin zeminini, o eylem için ileri sürdüğümüz slogan belirler. Stratejik sloganlar ile eylem sloganlarını birbirinden dikkatle ayırmalıyız. Stratejik slogan her zaman bir eylem sloganı olmaz, yani somut bir eylemin zeminini belirlemez. Başka deyişle, stratejik sloganla eylem çağrısı yapılmaz.

Bir örnekle açıklayalım. “Ne ABD, ne AB, bağımsız halkçı Türkiye”, bugün bulunduğumuz aşamanın stratejik sloganıdır. Bu slogan her eylemde ileri sürülebilir, ancak somut bir eylem için zemin oluşturmaz. Yani bir eylem sloganı, bir eylem çağrısı değildir. Buna karşılık, örneğin, “Suriye sınırındaki terör kampları kapatılsın”, “Taşeron işçiliğe son”, “THY’de işten atılan arkadaşlarımız geri alınsın”, “YÖK kaldırılsın”, “Silivri, Hasdal, Hadımköy, Sincan, Maltepe, Şirinyer tutuklularına özgürlük” “Reyhanlı tertipçileri bulunsun” gibi sloganlarda eylemin nedeni somuttur.

Zemin haklı görülmeli
Eylemin nedeni ve eylemin biçimi haklı olmalıdır. Haklı olduğuna yalnız bizim inanmamız yetmez, kitleler de yaptığımız eylemin ve uyguladığımız biçimin haklı olduğu kanısında olmalıdır. Kimi eylemciler, halk kitlelerinin nasıl karşıladığına bakmaksızın, haklı olduğuna yalnız kendilerinin inandıkları eylemlere girişiyorlar veya kitlelerin onaylamadığı biçimlere yöneliyorlar. Kitlelerin yerinde bulmadığı eylem, halkı kazanmayacağı için amaca hizmet etmez. Hatta zararlı oldukları da görülüyor.

Eğer kitleler ayağa kalkmış ve harekete geçmişse, artık o eylemin “haklılığı” üzerine tartışmak saçmadır. Çünkü kitleler, haklı bir zeminde yürüdüklerini eylemleriyle göstermektedirler. Bu şartlarda görev, halk kitlelerine önderlik etmek, onların devrimci atılım ve enerjisini sonuna kadar geliştirmektir. Bugün bütün Türkiye düzleminde yaşanan budur.

Taksim’den Kars’a halk hareketinin haklılığı
AKP yönetiminin Taksim Gezisinin yerine alışveriş merkezi yapma girişimine karşı mücadele, toplum tarafından haklı görüldü. Haklı görüldüğü içindir ki, ilk gece 40-50 kişiyle başlayan eylem, ikinci gün yüzlere, üçüncü gün binlere ve arkasından AKP iktidarını hedef alan, ileri bir zemine sıçrayarak yüzbinlere ve yurt çapında milyonlara ulaştı. Geniş halk yığınları, AKP iktidarının yıkılması talebini haklı bir eylem nedeni olarak gördü ve mücadeleye katıldı. 1 Haziran 2013’te fırtına halini alan Halk Hareketi, ağacın kesilmesine karşı mücadele zemininden AKP iktidarına karşı mücadele zeminine sıçrarken haklılığını milyonların katılımıyla gösterdi.

Akar su pislik tutmaz
Hiçbir halk hareketi, saf değildir. Her halk hareketine bilinçsiz ve hatta yabancı unsurlar da katılır. Bunlara bakarak kenarda durmak, halkı beğenmeyenlerin işidir. Eylem, kitleselleşerek haklı zeminini sağlamlaştırır. Coşkun akan su kirlerinden arınır. 1 Hazirandan beri süren halk hareketinde de gördük, bazı yanlış davranışlar oldu. Haklı savunma halleri dışında, gidip herhangi bir polis topluluğuna taş atmak, polislere saldırmak, cam çerçeve indirmek, belediye otobüslerini veya özel arabaları devirmek ve yakmak gibi eylemler haklı zeminde değillerdir. Hatta bu tür eylemlerin bazılarını istihbarat örgütlerinin yaptırdığı da saptanmaktadır. Halk hareketini haklı zeminden uzaklaştırmak ve böylece şiddet uygulamak için elverişli zemin yaratmak, zorbalık rejimlerinin tipik yöntemidir. Haklı zeminde olmayan eylemler, bu yönteme hizmet etmektedir.

Ne var ki, ayağa kalkan, Çağdaş Türkiye’dir. Türk bayrağı altında kışkırtıcılık olmaz. Mustafa Kemal’in askeriyiz sloganı, kışkırtıcıların barınamadığı iklimi yaratır, yaratmıştır.

Şu anda halk hareketi, halkın büyük çoğunluğunun haklı bulduğu AKP iktidarından kurtulma talebiyle ve haklı biçimlerle ilerlemektedir. Halkın güvenini kazanmış örgüt ve disiplin, haklı zeminin ve haklı mücadele biçimlerinin biricik güvencesidir.


Doğru Eylem nedir? (2) Eylemin yararı olmalı!

Dün bu köşede doğru eylemin birinci ilkesi üzerinde durduk : Eylemin haklı zemini olmalı!

İkinci ilke : Eylemin yararı olmalıdır.Bu ilkeye başarı ilkesi de diyebiliriz!

Yararın ölçüsü : Güç toplamak!
Eylem için eylem olmaz. Eylem güç toplamak için yapılır. Eylemin yararının ölçüsü, kuvveti büyütmektir ya da kuvvet kaybını azaltmaktır. Eğer bir eylem,güç toplamaya yarıyorsa doğrudur. Güç kaybetmeye ya da gücümüzün dağılmasına yol açan eylem yanlıştır.

Herhangi bir eylem ya da boy ölçüşmeye karar vermeden önce atacağımız adımın ne getirip ne götüreceğini çok iyi hesaplamamız gerekir. Ancak öyle durumlar olabilir ki, karşı güçlerin getirip dayattığı bir boy ölçüşmeyi kabul etmek dışında bir seçenek kalmayabilir. O zaman bütün güçlerimizle sonuna kadar direnmek ve saldırıyı en az kayıp vererek savuşturmak, biricik doğru seçenek olur.

Bir eylemin doğruluğunu değerlendirirken,daima “böyle yapmasaydık ne olurdu” sorusunu sormalıyız, seçenekleri tartışmalıyız. Güçler arasındaki ilişkinin çok dengesiz olduğu durumlarda, karşı güçlerin başlattığı ve dayattığı bir mücadelede az kayıp vermek de bir başarıdır. Eylemin yararı, koşullar ışığında göreceli olarak değerlendirilmelidir.

Güç toplama siyasetini uygularken, mücadelenin bazı fedakârlıklar yapılmadan, bazı kayıplar verilmeden yürütülebileceği gibi bir anlayışa düşmemeliyiz. Bazı kayıplar verilebilir, fakat yapılan mücadele, eğer verilen kayıpların yerini doldurduğu gibi daha büyük güçler toplamamıza yaramışsa, ya da kuvvetlerimizin niteliğini pekiştirmişse doğrudur.

Güç toplamak, yalnız nicelik açısından düşünülemez. Güçlerimizin niteliğini sağlamlaştırmak da bir çeşit güç toplamaktır.

Halk hareketini 1 Hazirana getiren süreç!
Doğru eyleme örnek olarak son bir yılda şu büyük mücadeleler herkesin zihnine yerleşti, ezbere sayıyoruz:

- 19 Mayıs 2012: TGB’nin İstanbul’da 240 bin gençle yürüyüşü.
- 16 Eylül 2012: İşçi Partisi’nin Antakya’yı ayağa kaldıran Hatay eylemi.
- 29 Ekim 2012: Ankara’da Ulus Meydanı’nda TGB ve ADD önderliğinde yüz binleri toplayan ve barikatları yıkan büyük eylem.
- 10 Kasım 2012: Ankara’da İşçi Partisi’nin çağrısı üzerine Tandoğan Meydanı’nda 100 bin yurttaşın toplanması ve Anıtkabir’e yürüyüşü.
- 13 Aralık 2012: 100 bin yurttaşın Silivri Kalesi duvarlarına dayanması.
- 23 Aralık 2012: Menemen’de “Hepimiz Kubilay’ız Yürüyüşü” ve mitingi.
- 8 Nisan 2013: 100 bin yurttaşın Silivri Kalesinde barikatları yıkması.
- 19 Mayıs 2013: Ankara Sıhhiye Meydanı’nda TGB, ADD ve ÇYD’nin çağrısı üzerine yapılan miting ve yürüyüş.

Yukarıda saydığımız büyük eylemlerde ve yüzlerce eylemde güç toplayan halk hareketi, 1 Haziran 2013 gününden beri dalga dalga bütün yurda yayılan mücadeleyle doruğa ulaştı ve sürüyor.

Bu mücadele, halk hareketine birkaç günde olağanüstü ölçülerde güç kazandırmış ve AKP iktidarına çok ağır darbeler indirmiştir.

Bugün Türkiye’deki halk hareketi,dünya ölçeğinde önemli başarıların yolunu açmaktadır.

Güçleri dağıtan eylemler!
Kuvvet toplamaya yarayan eylemler için, var olan durum, karşılıklı güçlerin doğru değerlendirilmesi, en uygun eylem biçimlerinin saptanması ve değişen durumlara göre yeni taktiklerin üretilmesi gerekir.

Bunları gözetmeden “kahramanlık” için gözükara eylemlere girişmek, hep kuvvet kaybıyla, hatta kuvvetlerin dağıtılmasıyla sonuçlanmıştır. Maceracı gözükaralığın kaynağında, koyu bir umutsuzluk ve karamsarlık görülmüştür.

Güçleri bölmeye ve dağıtmaya neden olan eylemlere örnek olarak da, 1971 yılı ve sonrasındaki banka soygunları, çocuk kaçırmalar ve diğer bireysel maceracı eylemler gösterilebilir.

Çeşitli halkların tecrübelerinde, maceracı eylemlerin yol açtığı zararların tartışılması, kahramanlık edebiyatıyla örtülmüştür. Bizde de 40 yıldır yaşanan budur.

Kuvvet dengelerini hesap etmeyen ve halkın kaybedilmesine yol açan eylemler, “Devrim yenile yenile zafere ulaşır” gibi söylemlerle parlatılmıştır. Doğrudur, devrimler yenilgilerden geçerek zafere ilerler. Ama bu, “yenileceğiniz bir eyleme girin” anlamına gelmez. Bu söz, haklı bir davanın, yenilgilere rağmen önünde sonunda başarıya erişeceğini dile getirir.

Devrimin güçleri, kuvvet dengesizliği veya başka nedenlerle geçici yenilgilere uğrayabilir. Bu hallerde kuvvetleri korumak ve yeni atılımlara seferber etmek için yapılan değerlendirmeler, kurmaylık birikimi olmayan önderliklerce gözükara eylemlerin gerekçesi yapılmıştır.

Başıbozukluk mu örgütlü önderlik mi?
Bugün Halk Hareketi büyük başarılarla ilerliyor. Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül yönetimi sallanıyor. Milletin güçleri büyüyor.

Bu sürecin başarılı bir eylem çizgisinde ilerlemesi, doğru bir önderliğe, kuvvetlerin düzene sokulmasına ve disipline bağlıdır.

Halk kuyrukçuları örgütlenmeden ve hele siyasal partiden hiç hoşlanmıyorlar. Bir yandan da kışkırtmalardan,tertiplerden korkuyorlar ve bunların olmaması için dua ediyorlar.

Oysa halkın kendiliğinden, örgütsüz mücadelesi başıbozukluğun ve yenilgilerin zeminini oluşturur.

Bu nedenle “Halk hareketi böyle devam etmeli, aman hiçbir parti önderlik etmemeli” diyenler, niyetleri ne olursa olsun,kuvvetin dağılmasına hizmet ediyorlar.

Bir ordunun düzensiz olmasını istemek ne anlama geliyorsa, halk hareketinin kendiliğindenci çizgide kalmasına övgülerde bulunmak da aynı sonuçları getirir. Kışkırtma ve tertipler düzensiz kuvvetler içinde etkili olur.

Başarının şartı : Örgütlenme!
Halk hareketinin doğru programa,doğru hedeflere, doğru mevzilenme ve plana, doğru eylem çizgisine sahip bir önderliğe kavuşması başarının şartıdır.Zaten bu kaçınılmazdır. Ayağa kalkan halk kuvvetleri, yenilmemek için kendi tecrübelerini değerlendirerek, başarılı bir önderlik çevresinde toplanır.

Örneğin bugün Edirne’den Kars’a kadar halk hareketinde Türk bayraklarının dalgalanması ve “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı, kuvvet toplamayı gözeten doğru önderliğin başarısıdır.

Atatürk ve Türk bayrağı, bu mücadeleyi birleştiriyor ve büyütüyor. Üç ay önce Türk bayrağına yan bakan örgütler bile, artık gazetelerinin birinci sayfalarında ay yıldızlı al bayrak resimleri yayınlıyorlar.

Türkiye’deki kurmaylık birikimi!
Doğru eylem çizgisini uygulayan doğru önderliğe gelince, Türkiye ölçeğinde bakarsanız, iki yüzyıllık bir devrimci geleneğin ve 50 yıllık mücadele tecrübelerinin birikimidir.

Bu birikimi, halk hareketinin güç toplaması ve başarısı için değerlendirmek bir partileşme ve kurmaylık sorunudur.

Kimse kusura bakmasın, bu kurmaylık birikimine sahip olan örgüt, İşçi Partisi’dir. Partiyi büyütmek, halk hareketini ilerletmenin bugünkü koşuludur.

YARIN : Doğru Eylem nedir? (3)   Ateşkes ilkesi!

EYLEMİN SINIRI OLMALI, HALK HAREKETİ TIPKI SU, SES, IŞIK VE ELEKTRİK GİBİ DALGA DALGA İLERLER. SAVAŞLAR, DOĞRU ZAMANDA MOLALAR VERİLEREK ZAFERE ULAŞTIRILIR.  

Doğru Eylem nedir-3 Dalga dalga ilerlemek


Su, ses, ışık, elektrik dalga dalga ilerler. Kitle mücadeleleri de dalga dalga ilerler. Eylemin sınırı, dalga boyudur. Başka deyişle eylem, yorulduğu zaman dinlenir, bir süre sonra yeni bir eylem dalgası gelir. Her eylemin bir sınırı vardır. O sınırı mücadele içinde saptamak ve yeni taktiklere geçmek, bir kurmaylık sorunudur.

Su, dalga dalga ilerler.
Ses, dalga dalga ilerler.
Işık, dalga dalga ilerler.
Elektrik, dalga dalga ilerler.

Hareketin fizikteki yasası, toplumsal hareket için de geçerlidir. Kitle mücadeleleri de dalga dalga ilerler.

Doğru Eylemin üçüncü ilkesi, bu gerçeğe dayanır.

Hiç kimse dalga dalga ilerleyen, su, ses, ışık, elektrik ve toplumsal hareketi, kendisini zorlayarak düz bir çizgide, durmadan ve molalar vermeden ilerletemez.

Eylemin sınırı
Doğru Eylemin bu ilkesine “Eylemin sınırı” diyebiliriz.

Eylemin sınırı, dalga boyudur. Başka deyişle eylem, yorulduğu zaman dinlenir, arkasından yeni bir eylem dalgası gelir.

Mücadelenin duraklamalarla ilerlemesi, nesnel bir yasadır. Bu gerçeği görmeyenler, kafalarını duvara çarparlar. Dünya tarihi bu konuda derslerle doludur.

“Kurtuluşa kadar durmadan savaş” olmaz! Her eylemin bir sınırı vardır. O sınırı mücadele içinde saptamak ve yeni taktiklere geçmek, bir kurmaylık sorunudur.

Kritik an
Daha açık söylersek, mücadelede en kritik noktada durmasını ve ateşkes yapmasını bilmeliyiz. Unutmayalım ki, zafer bir atakla kazanılmayacaktır. Her savaş çok sayıda muharebelerin (savaşçıklar) toplamıdır.

Kuvvet toplayan bir eylem kuvvet kaybetmeye başladı mı, bir sınıra gelmiş demektir. “Kritik” dediğimiz o an işte o andır.

Yine haklı zeminde ilerleyen bir eylem, halkın gözünde haklı zemini kaybetmeye başladı mı, mola vermenin zamanıdır.

Kuvvet dengesi bizim yararımıza iken, bizim zararımıza döndüyse, ateşkes yapmak ve dengeyi tekrar yararımıza çevirmek için hazırlık gerekir.

Demiri tavında dövmek
Halkın güçleri üstün konuma gelinceye kadar, düelloya girmemek gerekir. Başka deyişle kesin hesaplaşmadan sakınmak en temel önderlik ilkesidir.

Buna demiri tavında dövmek de diyebiliriz.

Boy ölçüşmeye kadar yapılacak eylemler, hep sınırı olan eylemlerdir. Bu sınır, hem zamanlama hem de eylem biçimleri açısından geçerlidir.

Sistemin efendileri, halk güçlerini düelloya kışkırtacaktır. Amaçları halk güçlerini büyümeden ezmektir. O nedenle ateşkesler yaparak mücadele etmek, bizi üstün konuma götüren sürecin ciddiyetle uygulanması gereken ilkesidir.

AKP iktidarını bir vuruşta yıkmak mümkün mü?
Okay Öztürk adlı okuyucumuz, 3 Haziran günlü e-postasında şöyle diyor:

“Sayın Perinçek, bugünkü yazınızda beysbol sopasının halkın elinde olduğunu söylemekle birlikte AKP’nin ancak iki yıl sonra indirilebileceğini söylemişsiniz. Oysa kalkan sopa kafaya inmezse sopayı elinizden alırlar. AKP, CHP’li Dilek Akagün Yılmaz’ın dediği gibi meclisin ablukaya alınarak hükümetin istifasına kadar anayasal direniş hakkı kullanılmalıdır. Daha sonra Milli Hükümet kurulabilir. Bütün ülke ayakta iken ve elverişli hava ve şartlar mevcut iken AKP iktidarına son verilmez ise, 2007 Cumhuriyet mitinglerine döner ve RTE bugün yaptığı gibi alay eder. Yapılan yürüyüş ve gösterilerde ne istendiği ve kimden istendiği açık ve yüksek sesle dile getirilmeli, almadan direnişe son verilmemeli. Özetle demir tavında dövülür.”

Bu mektup, Türkiye’de hükümet değişikliğini, benim görebildiğimden daha kolay bir iş olarak tanımlıyor. Bu halk hareketi, AKP’ye çok ağır darbeler indirdi. Tayyip Erdoğan’ı ıskartaya çıkardı. Bu nedenle sistemin sahipleri, Çankaya’da buluşup yeni tertipler hazırlıyor ve çareler arıyorlar. Kılıçdaroğlu da, 2011 yılından beri Abdullah Gül-Fethullah Gülen koalisyonu içinde.

Ekonomik krizin boyutuna dikkat
Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül iktidarının yıkılacağı belli olmuştur. Bu sonuca iki yıldan daha kısa bir sürede ulaşılması da mümkündür. Sıcak para krizi kapıda. Bunun boyutları sürecin boyunu da belirleyecek.

Ancak Okay Öztürk kardeşimin “Bir vuruşta devirme” planına katılmıyorum. Bugünkü halk hareketi, şu anda yükselerek devam ediyor ve büyük güç topluyor. Ancak önümüzde molalar ve daha büyük mücadele dalgaları gözüküyor. ABD de bunu görüyor ve Tayyip Erdoğan’la devam edemeyeceğini anlamış izlenimi veriyor. Sistemin yeni seçeneklerini yine halk hareketi bertaraf edecektir. Bu apaçık gözüküyor.

Çok önemli bir nokta: Tayyip Erdoğanları kurtaracak bir silahlı gücün bulunmayışıdır.

Gezi Parkı gevezeliği
Şu an mücadeleyi tatil etmek büyük hata olur. Karşı güçler, olayı “Gezi Parkı Mücadelesi” boyutuna hapsetme telaşı içindeler ve ekranlarda seferberlik başlattılar. Bizim cephede de “Gezi Parkı” gevezeliği yaparak, bu taktiğe alet olanlar var. Oysa halk hareketi, artık iktidarı indirme yatağına girmiştir. Buna rağmen Gezi Parkı’nda gezinmeye devam edenler olacaktır.

Türkiye’nin kurmay birikimi
Önümüzde duracağımız, mola vereceğimiz bir an gelecektir. Oraya büyük kazançlarla ilerliyoruz. Halk kitleleri mücadeleye istekli ve eylemlere devam ediyorlar. Kitlelerin bu isteğinin zayıfladığı ve mücadelenin inişe geçtiği noktada doğru ve cesur kararları almak, bir önderlik ve disiplin sorunudur. Türkiye’nin iki yüzyıllık gelenekleri, bu birikimi ve örgütlenmeyi yaratmıştır.

O birikim, halk hareketinin önüne aşama aşama ulaşabileceği hedefleri koyacak, halkın bir adım önünde olmakla birlikte halktan kopmayacak, eylemin sınırını zamanında belirleyecek ve yeni mücadele dalgalarına hazırlık için örgütlü çalışma yürütecektir.

Zamanında mola vermek, mücadeleyi tatil etmek ve kesin sonuçtan vazgeçmek anlamına gelmez. Tam tersine kesin sonuca ilerlemenin şartıdır.

Örgütlü görev
AKP iktidarının sonu gözükmüştür.


Halk kuyrukçuluğuna son verip, haklı zeminde, güç toplayan, dalga dalga ilerleyen ve demiri tavında döven bir mücadele çizgisi izlemek halk hareketini başarıya götürecektir. İşçi Partisi bunun için var ve halk hareketine kurmaylık konusunda İşçi Partisi’ne rakip olacak bir birikim gözükmüyor.

O halde halk hareketinin doğru çizgide dalga dalga başarıya ilerlemesine katılmak istiyorsak, Türkiye’nin siyasal kurmay birikimi içinde göreve koşmalıyız.

Doğu Perinçek
Aydınlık



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
kemalist
[ ..... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 20.02.2014
İleti Sayısı: 99
Konum: Ankara
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: kemalist
Cevap Tarihi: 02.06.2014- 13:38


Park'taki hayalet: Goşizm


Ülkemizin 70li yılların ikinci yarısında tanımaya başladığı ve dilimize Fransızca'dan girmiş yabancı bir sözcük "goşizm".

Kitle hareketlerinin yükseldiği dönemlerde; yine kitlelerin haklı talepleri doğrultusunda örgütlendiği ve mücadele etmeye başladığı dönemlerde baskıcı iktidarların halk üzerindeki baskısını arttırmak, halkın, sınıfın veya kitlenin birlikteliğini bozmak, dağıtmak amacıyla ortaya çıkar goşistler. Haklı ve doğru eylemlerle kitlelerin birleşmesini ve kazanımlarını yok etmeye çalışırlar.

Elbette kendi amaçlarının kitle hareketini zayıflatmak, bölmek veya sindirmek olduğunu söylemezler. Hatta kendilerince teorileri bile vardır: "şiddet uygulayarak kitleleri keskinleştirmek, devrimcileştirmek" vs.

Fakat tarihte hiçbir zaman bu amaca ulaşamamışlardır, aksine daima kitlelerin ezilmesine ve haklı mücadelelerin iktidarlar tarafından bastırılmasına yol açmışlardır. Bir nevi kanser hücresi gibidirler; eylem yapan kitlelerin içine karışır ve bulaşıcı hastalık gibi yayılırlar. 2013 yılının Haziran ayında Taksim'de Gezi Parkı ile başlayan ve Türkiye'nin tamamına yayılan muazzam halk ayaklanması kitlelerin doğru ve haklı talepler doğrultusunda nasıl birleşilebileceğini ve haklarını kazanabileceğini göstermiştir. Sonrasında doğru eylem ve kitle çizgisinden uzaklaşan çeşitli "sol" maskeli örgütlerin "barikatçılık" oyunlarını ve gösterilerini izledik.

Barikatçılık oyunu: Halkın ve geniş kitlelerin çeşitli olaylarda duyarlılığını kullanıp barikat kurma bahanesiyle onları polisin üstüne sürme ve böylece polis tarafından ezilmelerini sağlamak. Bir nevi polise ezdirip, moralleri bozup, kitleleri yıldırıp iktidarın kucağına oturtmak. Tıpkı son olarak Okmeydanı'nda iki yurttaşımızın ölümüne sebep olan olaylar gibi. Tıpkı yitirdiğimiz gençlerimiz için veya Berkin Elvan'ın cenazesi nedeniyle ya da iktidarın yolsuzluklarına karşı ya da Soma'da yaşanan madenci katliamı için yapılan eylemlerde olduğu gibi. Bu eylemlerde halkın duyarlılığı, doğru ve kitleyi koruyan eylem çizigisi gözetilmeden; bir tek doğrudan polisle çatışmak, yakıp yıkmak, silah kullanmak, molotof kokteyli ile yakmak amacı hedeflendiği için yapılan eylemin amacı, haklılığı ve doğruluğu kayboldu gitti. İşte buna bugün öğreneceğimiz sözcük neden olmaktadır: "goşizm".

Nişanyan Sözlüğü'ne göre (https://www.nisanyansozluk.com/?k=go%C5%9Fizan&x=8&y=11): kökeni Fransızca gauchisme "aşırı solculuk" sözcüğünden alıntıdır. Fransızca sözcük Fransızca gauche "1. yamuk, bozuk, 2. sol" sözcüğünden +ism ekiyle türetilmiştir. Bu sözcük Fransızca gauchir "bozulmak, yamulmak, (doğru yoldan) sapmak" fiilinden türetilmiştir.

Benzer sözcükler: goşist, goşizan.

Tespit edilen en eski Türkçe kaynak: "Türk solu için faşist saldırılar ve kundaklamalar, kitle katliamları ne denli tehlike ise, terörizm ve goşizm de o denli tehlikelidir." [Milliyet Gazetesi, 1978].

Ben büyüklerimden duymuştum bu sözcüğü ve okuduğum 80 öncesini anlatan kitaplarda/dergilerde karşılaşmıştım. Sanırım bu sözcüğü en son yirmi yıl önce kullanmıştım, nerede ve neden kullandığımı unutmuşum. Ancak kanlı canlı tanık olup bizzat yaşamamıştım goşizmi. 70li ve 80li yıllardan sonra adeta kış uykusuna yatmış bu canavarın 2012 19 Mayıs'ında İstiklal Caddesi yürüyüşü ile ateşlenip, 29 Ekim Ulus Meydanı, sonra 8 Nisan Silivri ve en nihayetinde 2013 Haziran Ayaklanması ile şaha kalkan halk hareketini görüp uykusundan uyanabileceğini tahmin etmiyordum. Goşizmin artık tarihe karıştığını ve bir daha karşımıza çıkmayacağını zannediyordum. Oysa yanılmışım. Goşizm canavarı kitle hareketinin yükselmesini bekliyormuş demek ki.

Peki kimdi bu "goşistler"?
Ne yaparlardı?
Nasıl insanlardı?
Nasıl giyinirlerdi?
İki ayakları var mıydı?

Bilmiyordum. Artık öğrendim. Eminim siz de eylemlerde bir şeylerin yanlış yapıldığını fark etmişsinizdir. Özetle kural şudur: "Bir eylemin yapılma nedeninin haklı olması, size o eylemi yanlışlarla yapma hakkı vermez."

Peki goşizme düşmemek ve goşistlerle birlikte hareket etmemek için nasıl eylemler yapmalı? İşte bu konuda 40 yılı aşkın bir süre hem iktidarlarla hem de bu tür "goşist" örgütlerle mücadele etmiş bir partinin genel başkanı olan Doğu Perinçek'in engin tecrübelerine başvuruyoruz. Perinçek'e göre: "Doğru eylemin üç temel ilkesi vardır:

Bir: Haklı zemin.
İki: Yarar.
Üç: Sınır."

(Herkesin mutlaka okuması gerektiği bir ders kitabı niteliğindeki üç köşe yazısını toplu olarak şurada bulabilirsiniz: http://www.harbigazete.com/haber/879/dogru-eylem-nedir.html

Geçtiğimiz 1 Mayıs'ı ve güncel olarak Gezi Yıldönümü diye Taksim'e yapılan çağrıları tekrar bu açıdan düşünmek öğretici olacaktır. Bu goşist örgütler insan kazanmak için şiddeti ve polisle çatışmayı kullanmanın yanında çeşitli putlara ve mitlere de ihtiyaç duyar. Taksim Meydanı putlaştırması ve Gezi Parkı mitini bu çerçevede yeniden değerlendirmeli. Kimsenin burnu kanamadığında ve polisle çatışma çıkmadığında goşistler haklı olarak yürütülen bir kitle mücadelesini ve eylemini "revizyonist, pasif, iktidar yandaşı" diye damgalar. Onlar için bir eylemin başarısı yakıp yıkmak, çatışmak ve şanlı direnişler yapmakla ölçülür. Onlar için kitlenin, halkın, insanların taleplerinin, duyarlılığının, eylemin amacının hiçbir önemi yoktur. Bunların dergilerini/yayınlarını okuduğunuzda kitlelerin haklı taleplerini kendi amaçları için kullandıklarını çok açık görürsünüz. Amaç kişileri polisle çatıştırmak, gözalına alınmasını/hapse atılmasını sağlamak ve bu yolla içeride militanlaşmalarını sağlamaktır. Hasan Yalçın üstadımızın tanımlamasıyla "Eylemi Şanlı Direniş Döndürme Büroları" kurmuşlardır.

Bu konuda bakınız Emrah Maraşo'nun öğretici ve güncel yazısı: http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/39853-emrah-maraso-yazdi-eysandirdonun-1-mayis-tiki.html

Hal böyle olunca "Taksim Meydanı" gibi önemli bir mevziyi daimi put gibi kutsamanın bir esprisi yoktur. Taksim halkın ve kitlelerin mücadelesi için önemlidir elbette. Ancak önümüzdeki aylarda ve yıllarda yükselecek halk hareketinin ve kitlelerin taleplerinden daha önemli değildir. Taksim bir isimdir ve simgedir. Simgeler dahi amacın önüne geçemez, geçmemeli. Yazımızı dünyanın gelmiş geçmiş en büyük devrimcilerinden Mustafa Kemal Atatürk'ün sözüyle bitirelim:
"Hatt-ı müdafaa yoktur; sath-ı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır."

Hakan Sevin
Kemalistler.net



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.006
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 02.06.2014- 18:00


Kitlesel eylemlerde parti ve örgütlerin kitleyi tehlikeye atmayacak, onları bu tür kitlesel yürüyüş ve mitinglerden soğutmayacak-ürkütmeyecek bir düzenleme ve sorumluluk içinde bulunmaları gerekir. Perincek'in burada söylediklerine bu bağlamda katılmamak mümkün değil. Bizde -özellikle sanalda- eylem, miting, yürüyüş denildiğinde daha devrimci olmak çatışmalı bir sürece girmek olarak değerlendiriliyor. Polise taş atmak, cam-çerceve indirmek vb. Eskiye göre bu tür düşünceler biraz tavsasa da devrimci olmak bu tür eylemler içinde olmak, bu tür eylemliliği benimsemek olarak değerlendiriliyor.

Aralık 2013'teki ''Taksim Dayanışması''nın, Kadıköy'de düzenlediği bir miting vardı. Daha önce bunu yazmış mıydım, bilmiyorum ama, kitleler iki koldan miting alanına görkemli bir şekilde akarken, polis arama notalarından geçen Atılım grubu ile ( çok da kalabalık değilerdi) arama yapan polisler arasında bir tartışma olmuş, Atılım ellerindeki plastik bayrak sopalarıyla polise vurmaya başlamışlardı. Aynı şey arkadaki SDP üyeleri tarafından da yapıldı. Polisler arada kalmıştı. İşin kötüye gittiğini anlayan Taksim Dayanışma grucu yöneticileri, üzerinde bulundukları otobüsten defalarca uyarı yapması rağmen, oradaki kargaşa bir türlü dinmedi. Sonunda TOMA'lar devreye girdi, gaz bombaları atıldı ve miting bütün coşkusunu yitirdi. Kitlelerin büyük bir kısmı daha miting alanına girmemişti. Düzen bozuldu, ve miting yarım kaldı sayılabilir.

Eminim o gruplar, devrimci bir eylem ortaya koyduklarını söylüyorlardır. Ya da bir kısmı. Ama olaya bir bütün olarak bakıldığında bu tür kitlesel gösterilerde bu tür eylem ve davranışların kitleye, o mitinge ve bu tür eylemselliğe hiç bir yarar ve katkısının olmadığı rahatlıkla söylenebilir.

Bir de meşhur Okmeydanı görüntüleri var. Çok konuşuldu, hala konuşuluyor. Bunu ayırmak gerektiğini düşünüyorum. Bu olay kendi başına, yukardaki örnekten farklı olarak yorumlanmalıdır. Cephe'nin kendi kitlesine 'güçlüyüm'', ''çaresiz değilim'' diyebilmesinin fotoğrafıdır, o fotoğraflar. İllegal bir yanın varsa, bu zorunlulukla karşı karşı kalınması da kaçınılmaz bir hal alıyor. Ama ille de yapılacaksa, yapılma kararı alınmışsa, bu tür eylemlerin bile kitleyle birlikte yapılmaması gerekir diye düşünüyorum.

Eylem yığınları sokağa taşımaktan geçiyor. Üstesinden gelebilmemiz gereken bu. Haklı bir zemin oluştuğunda yığınları-kitlelerimizi sokağa taşıyabilmek bana göre bugünün Türkiye'sinde geçerli en önemli eylem biçimidir. ''Polise taş atmadan'' ve ''cam-çerçeve indirmeden''. Örneği de, İstanbul'da Berkin Elvan'ın cenazesiydi. O görkemli kalabalık, bir kaç koldan Taksim'e inerken, sağlı sollu apartmanların balkon ya da pencerelerinden bayraklar, flamalar sallanması, o yürüyüşün ruhuna uygun sloganlar atılması, kısaca o bütünlük,başka   hiç bir eylem biçiminin bu koşullardaki getirisi ve yararından fazla olamaz. Devrimcilikse, bu konunun üzerinde fazlasıyla durmakta ve düşünmekte yarar var.



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör İl il eylem haberleri proleter 1 3263 01.06.2014- 13:17
Konu Klasör Her yer Berkin her yer eylem solcu 2 3687 12.03.2014- 00:19
Konu Klasör İl il eylem çağrıları ilkay 0 2794 25.02.2014- 17:27
Konu Klasör Eylem güzellemesi ilkay 1 3193 31.01.2014- 19:02
Konu Klasör TGB’den eylem hazırlığı abbas 0 2992 07.02.2014- 21:55
Etiketler   DOĞRU,   EYLEM,   NEDİR
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS