SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
EKİM DEVRİMİNDEN SONRA BOLŞEVİZM VE TROÇKİZM           (gösterim sayısı: 3.350)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
spartakus
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 23.11.2013
İleti Sayısı: 624
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: spartakus
Konu Tarihi: 26.06.2014- 20:03


EKİM DEVRİMİNDEN SONRA BOLŞEVİZM VE TROÇKİZM LENİN VE STALİN’E KARŞI TROÇKİ

5. Makale


EKİM DEVRİMİNDEN SONRA BOLŞEVİZM VE TROÇKİZM
LENİN VE STALİN’E KARŞI TROÇKİ


“24 ayar Bolşevik” Troçki!  
Ekim Devriminin “özü, çehresi ve ruhu” Troçki!


Önce Troçki'nin Ekim Devrimindeki rolüne bakalım. Bu oldukça önemlidir. Troçki'nin ne olup olmadığını bilenler için önemli olmayabilir. Ama Troçki'nin Ekim Devrimindeki rolü Troçkistler açısından oldukça önemlidir. Bu rolü kendisi için düşünen ve rolün çerçevesini çizen de bizzat Troçki'dir. Troçkistler, Troçki'nin tasarımına göre onun Ekim Devrimindeki rolünü anlatırlar...

Ekim Devrimi dönemi Lenin ile Troçki arasındaki mücadele ortaklığının, “sıcak” ilişkilerin doğrudan yaşandığı dönemdir. Yani Troçki'ye göre tam “kanka”lık dönemi! Troçki tarafından üretilen “şehir efsanesi”ne göre Ekim Devriminin, o ayaklanmanın belirleyici tek önderi vardı, o da kendisiydi. Öyle ki, Troçki olmasaydı ne Ekim Devrimi olurdu ne de iç savaştan muzaffer çıkılırdı. Bütün bunları kimden öğreniyoruz? Tabii ki Troçki'den. O, bu efsanelerini “Şubat Devrimi”, “Ekim Devrimi”, “Hayatım”, “Lenin Üzerine” kitaplarında anlatır. Kendi anlatımına göre 1917'den itibaren toplumsal gelişmenin, devrimin diğer şahsiyetlerini gölgede bırakan tek itici gücü Troçki'dir. Sadece insanlığın geleceğini düşünen, bütün yükü sırtlanmış “yalnız adam”   Troçki! Troçki böyle anlattığı için Troçkistler de buna inanırlar. Ama önemli olan, inanıp inanmamalarından ziyade Troçki'nin bu anlatımına, narsizmine kuşkuyla bakanların Troçkistler tarafından tarih çarpıtıcıları olarak damgalanmalarıdır.  

Bu durumda bize düşen görev, esas tarih çarpıtıcısının kim olduğuna bakmaktır. Bakalım.  

Bizzat Stalin, Troçki'nin Ekim Evriminin önemli şahsiyetlerinden biri olduğunu kabul eder. Stalin bu görüşünü Troçki üzerine tartışmaların başlangıç döneminde birçok defa dile getirmiştir. Ama Troçki'nin Ekim Devriminde ve sonrasında diğerlerini gölgede bırakan bir rol oynadığını bizzat Troçki ve Troçkistlerden başka ne bilen ne de iddia eden var. Bu anlayış, -son kertede Troçki olmasaydı ne Ekim Devrimi muzaffer olurdu ne de SSCB kurulurdu anlayışı- materyalist tarih anlayışına ve dolayısıyla da Marksizme ters düşen bir anlayıştır. Bu anlayış sübjektivizmdir, narsizmdir ve bu da Troçki'nin karakterini doğrudan yansıtır.

Troçki, Ekim Devrimindeki üstün rolünü kabul ettirebilmek için Bolşevik Parti'nin her iki devrim arasında, yani Şubat-Ekim 1917 arasında ideolojik bir donanım değişikliğine gittiğini anlatması gerekirdi. Efsanesini bu dönemle başlatır. Bu nedenden dolayı, Bolşeviklerin devrimci bir teorilerinin olmadığını, devrime devrimci teorisiz girdiklerini iddia eder. Troçki'nin bu anlatımına inanırsak Bolşeviklerin amaçsız, önderlikten yoksun, ne yaptığını bilmeden devrimin girdabına kapılmış, devrimci gelişmeler karşısında adeta gafil avlanmış bir insan yığını olduklarını tespit etmek zorundayız. Lenin önderliğinde Bolşeviklerin gerçekten de Troçki'nin anlattığı durumda olduklarını kabul edelim. Bu durumda geriye tek bir ihtimal kalıyor; o da Troçki'nin bir Mesih olmasıdır: Devrimi gerçekleştiren, SSCB'nin kurulmasını sağlayan “yalnız adam”, her şeyi gölgede bırakacak derecede önemli önder Troçki'den başkası olamazdı. Avrupa'yı yaşadı, Amerika'dan geldi, gördü ve kurtardı!

Ekim Devriminin “özü, çehresi ve ruhu” Troçki diye boşuna denmemişti!

“Şubat Devrimi” yazısında Troçki, partinin “donanım değişimi”ni şöyle anlatır:

“Petrograd’da yeraltı Bolşevik örgütün esas yöneticisi o zaman üç adamdı. Eski işçiler Şlapnikov ve Saluzki ve eski öğrenci Molotov… Ama (bu) üçlü gelişmelerin üstesinden gelecek durumda değildi. En son ana kadar önderler, söz konusu olanın herhangi bir devrimci gösteri olduğuna, ama silahlı bir ayaklanma olmadığına inanıyorlardı” (s. 148).

O zaman Rusya'nın başkenti olan Petrograd'a geldikten hemen sonra partinin durumuyla ilgili olarak Troçki'nin anlatımı yürekler acısı bir atmosferin hakim olduğunu göstermektedir. Petrograd'da Bolşevik Parti'nin örgütlenmesi var. Bu örgütlenmenin başında iki eski işçi ve bir eski öğrenci durmakta. Parti, bu üçlünün önderliğinde iş yapamamakta; gelişmeler bu önderleri aşmakta. Öyle ki parti, oluşmakta olan devrimi dahi görememekte. Troçki'nin anlatımına göre önderler ve bütün Bolşevikler sersemlerden, ne yapılacağını bilemeyenlerden ibarettir. Yani Bolşevik saflar toplumun işe yaramazlarıyla dolup taşıyor. Tek istisna Lenin'dir. Onu diğerlerinden saymamasının tek nedeni var, o da Lenin'siz “şehir efsanesi”nin olamayacağıdır; böyle bir efsaneyi yazamayacağıdır. Troçki'nin anlatımına göre Bolşevik Parti'deki kargaşa Lenin'in Rusya'ya gelmesinden sonra son bulur.

Bolşevik Parti'de Ekim Devrimi öncesinde Troçki'nin gönlüne göre donanım değişimine devam edelim.

Tabii bu arada benim de aklıma gelen o zaman, Ekim Devriminden sonra Rusya'da devrimci kitlenin, muzaffer proletaryanın, genç Bolşeviklerin ve genç Troçkistlerin de mutlaka aklına gelmiştir. Soru şu: Mademki Ekim Devriminden önce Bolşevik Parti'de Troçki'nin “sürekli devrim teorisi” doğrultusunda bir “donanım” değişimi yaşandı, bu durumda nasıl olur da Rusya'da sosyalist devrim -Ekim Devrimi- Troçki'nin “sürekli devrim teorisi”ne karşı şiddetle mücadele eden Lenin'in önerdiği siyasi çizgi doğrultusunda gerçekleşmiş olur?

Troçki bu! Cevap veremezse, uydurur ve partinin “donanım” değişimini uydurdu! Mayıs 1917'de Bolşevik Parti, Lenin'in inisiyatifi üzerine Troçki'nin “sürekli devrim teorisi”ni kabul edecek biçimde bir ideolojik “donanım” değişimi geçirmiş. Böylece de tarih, Troçki'nin “sürekli devrim teorisi”ni doğrulamış! Bu iş bu kadar basit!

“Lenin önderliğinde Bolşevizm -iç tartışmalar da yaparak- bu en önemli sorunda 1917'nin ilkbaharında ideolojik yeniden donanımından geçmiştir” (1).

  "Tam olarak ifade edecek olursak, sonraları 'sürekli devrim' adını alacak olan o düşünceleri yazar, 1917'nin Ocak-Ekim grevi arasındaki zaman diliminde geliştirmiştir...Bu değerlendirme, aradan 12 sene geçse de tamamen doğrulanmıştır" (2).  

“Bolşeviklerle ayrılıklarımda her şeyde haksız olduğum düşüncesinde asla değilim...devrimin itici güçlerini değerlendirişimin kayıtsız şartsız doğru olduğunu düşünüyorum...Bolşeviklere ve Menşeviklere karşı, ...devrimin itici güçlerine, onların analizine adanmış makalelerimi...1917'den başlayarak partimizin pozisyonuyla tamamen çakıştığı için hiçbir düzenleme yapmaksızın şimdi de yayınlayabilirdim” (3).  

Ne diyelim, yaşam neyi doğrularsa doğrulasın, ne tarafa giderse gitsin, hep Troçki'yi doğrular ve hep Troçki'den yana gider! Ama bir hamle daha yapalım: Nisan 1917'de Lenin sosyalist devrimden bahsetmiyordu. Yani demokratik devrimin gerçekleşmesi için doğrudan proletarya diktatörlüğü stratejisi önerisini yapmıyordu. O tarihte Lenin siyasi olarak demokratik devrimin Şubat Devrimiyle gerçekleşmiş olduğundan bahsediyordu. Yani Rusya'da devrimci sürecin ilk adımı gerçekleşmişti. Bunu anlamayanları da “Uzaktan Mektuplar”da demokratik devrimi “bulunmaz Hint kumaşı mı” sanıyorsunuz diye eleştiriyordu ve “Nisan Tezleri”nde (“İşçi ve Asker Temsilcilerinin Bütün Rusya Konferansı”) “Rusya'daki şimdiki durum... devrimin ilk aşamasından iktidarı Proletarya ve yoksul köylülüğün eline verecek ikinci aşamasına geçişi ifade ediyor” diyordu. Rusya'da devrimci sürecin Ekim öncesindeki adımı veya stratejisi sosyalist devrimdi.  

Troçki, Lenin'in bu anlayışını kendi “sürekli devrimi”ne yonttu. Troçki'nin senaryosuna göre Nisan 1917'de Lenin, Troçki'nin “sürekli devrim teorisi”ne uygun düşen bir demokratik devrim stratejisi geliştirmiş. Troçki'nin burada anlamak istemediği, Şubat Devriminin siyasi olarak bir burjuva demokratik devrim olduğudur.

Troçki, “sürekli devrim teorisi”nde Şubat Devriminin burjuva demokratik karakteriyle Ekim Devrimi sürecinde veya hemen sonrasında gerçekleşen sosyal ve ekonomik değişimleri birbirine karıştırıyor ve ekonomik ve sosyal değişimleri, proletarya diktatörlüğüne yol açan demokratik devrim olarak algılıyor.

“Burjuva demokratik devrim işçi ve köylülerin koalisyonu olarak gerçekleşti. Kerenski döneminde mi? Hayır, Ekimden sonraki ilk dönemde. Bu doğru mu? Doğru. Ama şimdi bildiğimiz gibi demokratik diktatörlük biçiminde değil, bilakis proletaryanın diktatörlüğü biçiminde gerçekleşti...

İki çizginin (Troçki, kendi “sürekli devrim” çizgisiyle Lenin'in çizgisini kastediyor- İ.O.) farkı, tali, önemsiz olmuş olabilir; ama ilkesel olan o çizgileri birleştirdi. Ve her ikisinin ilkesel olanı Ekim'le tamamen kaynaştı (veya birleşti- İ.O.)” (4).  

Bu nedenle Kasım 1926'da Stalin, Troçki'nin 'Bolşevik Parti Mayıs 1917'de benim sürekli devrim teorimi kabullendi' iddiasına iğneleyici göndermeler yaparken tamamen haklıydı:

"Bu çok ilginç bir masal yoldaşlar. Bu, eğer isterseniz, sirklerde görülebilecek o birinci sınıf hokkabazlık numaralarından biri. Ama biz sirkte değil, partimizin bir konferansındayız. Ve biz Troçki'yi sirk sanatçısı olarak angaje etmedik. Öyleyse tüm bu hokkabazlık numaraları niye?" (5).  

1924'te yazdığı “Lenin Üzerine” kitabında Troçki, kendini “partinin, Lenin'in gelişinden sonra tuttuğu rotadan hiçbir şeyin ayırmadığını” yazar. Peki, Lenin'in gelişine kadarki dönemde Troçki'nin rotası neydi? Önemli olan o zaman Troçki'nin rotasının ne olduğu değil. Önemli olan, Lenin'in geri dönüşüne kadarki dönemde Troçki'nin Bolşevik Parti'nin rotasında olmamasıdır. Ama aniden mi, birden bire mi, bir gecede mi, bilinmez, ama her halükarda Lenin'in gelmesiyle birlikte partinin zihinsel “donanımı” değişiyor. Troçki, tam da bu “donanım” değişimini onaylıyor ve partiye katılabilirim diyor. Troçki'nin anlatımına göre Bolşevik Parti, ne yaptığını bilmeyenlerden, sersemlerden oluştuğundan dolayı 1903'ten bu yana devrimci bir partinin oluşumu için yürütülen sabırlı ve planlı bir çalışma da yapmamıştır. Bu durumda parti, Troçki'nin doğrudan katkısıyla bir kaç hafta içinde kendine geliyor, adeta yeniden doğuyor, yeniden kuruluyor. Yani önce Lenin düzeltmeye çalışıyor -herhalde işler iyi gitmiyor olsa gerek!- sonra Troçki geliyor, görüyor ve kurtarıyor!

“Troçki, Rus devriminin bütün karakterini kendinde cisimleştiriyor” tanımlaması laf olsun diye yapılmamıştı!

Troçki, bir taraftan Bolşevik Parti'nin devrim teorisi yoktu, gelişmeleri göremedi, gafil avlandı vb. der, ama diğer taraftan da partinin ideolojik ve siyasi “donanım değişimi”nden geçtiğini iddia eder. İnandırıcı olabilmek, Ekim Derimindeki olağanüstü rolünü tanımlayabilmek için “donanım değişimi” zamanını çok iyi planlaması gerektiğini biliyordu. “Şubat Devrimi” yazısının “Partinin Donanım Değişimi” bölümünde Troçki, 1917'nin Nisan ayında partinin birden bire görüş değiştirdiğini, demokratik devrimden vazgeçerek derhal sosyalist devrimin gerçekleştirilmesinde karar kıldığını iddia eder. Bu iddiasıyla Troçki, Lenin'in demokratik devrimi atlama ve doğrudan sosyalist devrimi gerçekleştirme görüşüne vardığını göstermeye çalışır. Böylece Lenin, Leninizmden Troçkizme geçmiş olur. Artık Bolşevik Parti'nin ideolojik ve siyasi içeriği Troçkizm tarafından belirlenmektedir; Bolşevik Parti, Troçkist bir parti olmuştur! Fotoğrafı böyle çekmek için Troçki'de unutkanlık, ruhsal yorgunluk emareleri görülür: Lenin, Nisan Tezleri üzerine tartışmada demokratik devrimin sosyalist devrime doğru dolaysız gelişmesi anlayışının Troçki'nin demokratik devrimi atlama anlayışıyla bir ilişkisinin olmadığını; zorunlu ara aşamaları atlama anlayışında olmadığını belirtir. Troçki, yukarıdaki istediği fotoğrafı çekerken tam da bunları unutur.

Sormadan geçmeyelim: Mademki Troçki bu kadar önemli olduğunu iddia ediyor, o halde neden Bolşevik Parti'nin disiplinini kabul ederek Bolşevik Parti'ye katılıyor? Neden Bolşevik Parti bana katılsın diyemiyor?

Ekim Devrimi tekil kişilerin kazanımı değildir, hele hele Troçki'nin hiç değildir. Ekim Devrimi, Bolşevik Parti önderliğinde Rus proletaryasının ve emekçi yığınlarının eseridir. Bu devrimi hazırlayan, örgütleyen ve gerçekleştiren Bolşevik Parti'dir. Bu parti, 1903'ten bu yana Menşevizme ve Troçkizme karşı mücadele içinde oluşmuş ve çelikleşmiştir. Troçki bunun böyle olduğunu bilmiyor mu? Ama ondaki sübjektivizm, ondaki narsizm tarih çarpıtıcılığı yaptıracak derecede güçlüdür.

Efsane oluşumuna devam edelim. Aslında Troçki'nin, anlatımıyla da bir türlü kanka yapamadığı “kanka”sı Lenin ile arası hiç de iyi değildir. Bunda sorumlu olan Lenin değildi. Lenin, Troçki hakkındaki görüşlerine sadık kalmış ve ona göre hareket etmiştir. İkisi arasındaki ilişkilerde kıvraklık yapan, hayal dünyası ürünlerinden bahseden sürekli Troçki olmuştur. Troçki'nin Lenin'i övmesi veya yerin dibine batırması Lenin'i pek fazla ilgilendirmemiştir. Ama Troçki ile ilişkilerinde Lenin'in her hareketi, her mimiği, her nefes alışı, yakına mı, uzağa mı baktığı Troçki'yi çok ilgilendirmiştir. Troçki, Lenin'in hareketlerini kahve falına bakar gibi değerlendirerek kendine pay çıkartmaya çalışmıştır. İdeolojik, teorik, siyasi, örgütsel hiçbir ortak noktalarının olmadığını, Ekim Devrimine Troçki'nin katılıp katılmamasının Bolşevik Parti'nin ve Lenin'in umurunda olmadığını Troçki de çok iyi bilir. Bütün bunlara rağmen Troçki'nin Rusya'da devrimci mücadeleyi, Rus devrimini anlatan bütün yazılarında en ön planda duran Lenin değildir. En ön planda Troçki durmaktadır, Lenin ise ön planda duruyormuş gibi gösterilir. Troçki, bir orkestra şefi gibi partiyi ve devrimi yönetiyor; gidiyor, görüyor ve düzeltiyor. Lenin ise illegalite koşullarından dolayı (Temmuz-Ekim 1917) ortalıkta görünmüyor. Bu durumda bütün işleri Troçki yapıyor. Troçki düşünüyor, Troçki formüle ediyor, Troçki öneriyor; Lenin kabul ediyor, Bolşevik Parti uyguluyor!

Tam da bundan dolayı Troçki “devrimin üst önderi” oluyordu!

Lenin, Troçki gibi birisine sahip olmakla herhalde çok mutlu olmuştur diye düşünüyorum!

Ama diğer taraftan da mutlu olamaz diye düşünmek zorunda kalıyorum! Çünkü 1903'ten bu yana kendisine ve Bolşevizme karşı mücadele ederek var olan Troçki, geliyor, birkaç ay içinde Bolşevik Parti'de vazgeçilemez tek önder oluyor ve tarihin dönemeçlerinde yaptığı önerileri, sonradan da olsa Lenin de kabul etmek zorunda kalıyor!

Örneğin Troçki “Lenin Üzerine” kitabında ayaklanmayı “Bütün İktidar Sovyetler'e” şiarıyla gerçekleştirmek isterken, “çaresiz” Lenin, Sovyetleri bir kenara iterek, Sovyetler'in sırtından vurarak ayaklanmayı gerçekleştirmek istemiş.

“Bununla beraber, parti, iktidarı, Sovyet'den bağımsız olarak ve ona sırt çevirerek, ele geçirebilecek güçte değildi. Böyle bir şeyi ummak hata olurdu ve bunun sonuçları işçilerin tutumunu etkileyebilir ve Petrograd garnizonu açısından son derece zararlı olabilirdi” (6).  

Ekim ayaklanması kararı üzerine biraz gidelim. Bakalım altında hangi “çapanoğlu” çıkacak?



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
spartakus
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 23.11.2013
İleti Sayısı: 624
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: spartakus
Cevap Tarihi: 26.06.2014- 20:08


“24 ayar” hem olur hem de olmaz Troçki!  

Lenin ayaklanma çağrısı yapıyor. Zinovyev ve Kamenev buna “sesli” karşı çıkıyorlar. Troçki ise “sessiz” karşı çıkıyor.  

Lenin ayaklanma hazırlığı yapalım diyor, Zinovyev ve Kamenev buna şiddetle karşı çıkıyorlar. Troçki ise “sessizce”, sözde Lenin'i destekliyor, en azından destekliyor gözüküyor. Ama Troçki'nin aklına birdenbire düzenci olduğu, mevcut yasallığa; Rus devlet yasallığına uyulması gerektiği geliyor. Tam da bu nedenle ayaklanma çağrısının Petrograd Sovyeti tarafında değil, II. Bütün Rusya Sovyet Kongresi tarafından yapılması gerektiği, hele hele parti tarafından hiç yapılmaması gerektiği anlayışındadır Troçki. Bu nedenle mevcut Rus yasallığına saygı duyulmasını ister. Troçki bu! Hem devrim yapmak ister hem de mevcut yasallığa saygından bahseder!

Bu konuda İ. Deutscher'in “Silahlı Peygamber Troçki”sinden okuyalım:

“Bu sırada Troçki, Petrograd Sovyet Başkanı olarak yeni kazanmış olduğu açıdan ele alıyordu sorunu. Devrim fırsatının ortaya çıkmış olması ve devrimin bir an önce yapılması gerektiği konusunda Lenin'le aynı görüşteydi. Ama devrimin yöntemi, özellikle partinin devrimi kendi adı ve kendi sorumluluğu altında yapması konusunda Lenin'den ayrılıyordu. Yakın bir karşı devrim tehlikesini Lenin kadar ciddiye almıyordu. Yine Lenin'den ayrı olarak, Sovyet'lerdeki Bolşevik çoğunluğu baskısının eski merkez komitesine ulusal kongreyi daha fazla erteleme fırsatı vermeyeceğine inanıyordu....Lenin, devrimcilerin kongreye kadar beklemelerinden yana değildi...Çünkü Menşevik Yürütme Komitesinin Kongreyi sonuna kadar erteleyeceğinden, bu arada bir karşı devrimin başarıya ulaşıp devrimi durduracağından emindi...

Lenin ile Troçki arasındaki ayrılık daha dar bir konu üzerindeydi: Ayaklanma Sovyet meşruluğuna uygun olmalı mıydı, olmamalı mıydı? Troçki'nin savunduğu görüşün yarattığı taktik tehlike, bu tutumun hareket planının tümü üzerinde yaratacağı gecikmelerden ileri geliyordu...

Lenin,... Troçki'nin devrim konusundaki tavrına şüpheli bakıyor, dahası kuşku bile duyuyordu. Acaba Troçki ayaklanmayı Sovyet Kongresine bağlamak konusunda direnmekle yerinde saymış olmuyor mu ve hareketi artık geç kalınacak bir zamana kadar ertelemiyor muydu? Eğer böyle ise, Troçki, Lenin'e göre, Kamenev ve Zinovyev'den daha büyük bir düşmandı: Ötekilerin tavrı açık ve Bolşevik Parti'nin tüm gidişine ters olduğu için, olumsuz da olsa, yine yararlı sayılabilirdi. Troçki'nin tavrıysa, tersine, partinin yolunu izler gibi görünüyor ve dolayısıyla Bolşevikleri kandırıyordu; Merkez Komitesi de onun görüşünü kabul etme eğilimindeydi. Bu yüzden, Lenin, yazdığı mektuplarda, Troçki'ye -adını anmamakla birlikte- Zinovyev ve Kamenev kadar çatmıştı. Ayaklanmayı, diyordu (Lenin-İ.O.), Sovyet Kongresine kadar bekletmek, Zinovyev ve Kamenev'in istedikleri gibi, Kerenski'nin Kurucu Meclisi toplamasına kadar bekletmek kadar büyük bir ihanettir” (7).  

İ. Deutscher'in anlatımından da çıkan sonuç ortada: Lenin, Troçki'nin görüşüne iki açıdan itiraz etmektedir:  

Birincisi, ayaklanmanın ertelenmesi tehlikeye girmesine neden olabilir.  

İkincisi ise, II. Sovyet Kongresi için çağrı yapma yetkisi Merkezi Yürütme Komitesindedir; bu komitede ise Menşevikler ve Sosyal devrimciler çoğunluktadır. Dolayısıyla bu çoğunluk devrimi engellemek için elinden geleni yapacaktır.

Lenin, Troçki'nin ayaklanma tarihi ve yöntemiyle ilgili anlayışını “mutlak bir zırvalık" veye "tam bir ihanet" olarak değerlendirir.

10 Ekimde Lenin, L. T. Smilga'ya yazdığı mektupta 'beklemenin zaman kaybetmek olduğunu, hükümetin orduya sahip olduğunu ve sistematik olarak hazırlandığını, partinin ise ayaklanma zamanı tespit etmekle vakit geçirdiğini ve ayaklanmayı ertelemenin ve yeniden belirlenecek tarihe güvenerek hareket etmenin akıl almazlık olduğunu' dile getirir.  

“Kriz Olgunlaştı” makalesinde de aynı konuları ele alır ve özet olarak şunları söyler: Sovyet Kongresini beklemek Bolşeviklerin proleter davanın ihanetçisi olarak görünmesini beraberinde getirir; kriz olgunlaşmıştır; söz konusu olan, Rus devriminin geleceğidir; Merkez Komitemizde Sovyet Kongresini bekleme eğiliminde olanlar var, derhal iktidarı ele geçirmeye, hemen ayaklanmaya karşı olan bu anlayışı aşmak zorundayız, Sovyet Kongresini beklemek, haftaların, hatta günlerin her şeye karar vereceği bir dönemde beklemek mutlak bir zırvalıktır, tamamen ihanettir; önce Kerenski'yi dize getirmek ve sonra Kongre çağrısı yapmak gerekir; Sovyet Kongresini beklemezsek ayaklanma zaferi kesinlikle Bolşeviklerin olacaktır; şimdi iktidarı ele geçirmemek, beklemek, Merkez Komitede gevezelik yapmak, kendini kongre için mücadele ile sınırlandırmak devrimi başarısızlığa mahkum etmekten başka bir anlam taşımaz (8).  

Aynı makalede Lenin, belirttiği nedenlerden dolayı MK'ya, MK'dan istifasını sunar: 'Parti saflarında ve parti kongresinde propaganda özgürülüğüne sahip olmak için MK'dan istifamı sunmak zorundayım. Çünkü Sovyet Kongresini beklemek ve şu andaki durumun geçip gitmesine neden olmak devrimi mahvetmemiz anlamına gelir' der.  

Ön parlamentoyu boykot etmek için MK'nın karar almasından sonra Lenin, MK'dan istifa önerisini geri çeker. Ama ayaklanma bağlamında mücadele devam eder.  

Troçki devrimi engellemek için elinden geleni yapar.

Lenin de devrimi gerçekleştirmek için elinden geleni yapar.

Lenin, MK'ya, Petrograd ve Moskova il komitelerine ve aynı illerin Sovyeti üyelerine, Kuzey Bölgesi Sovyeti'nin Bölgesel Kongresindeki Bolşeviklere mektup yazmaya devam eder.

Şimdi bir de Troçki'nin nasıl mücadele ettiğine bakalım. Troçki nasıl mücadele ettiğini bizzat açıklıyor/yazıyor.  

Okuyalım:

“Yakovlyev şöyle yazıyor: 'Bolşevikler, Troçki'nin ayaklanmayı mutlaka İkinci Sovyet Kongresine göre uyarlamak önerisini reddederek ve kongre başlangıcından önce iktidarı ele geçirerek 'anayasal hayaller' tuzağına düşmediler'. Burada Troçki'nin hangi önerisi söz konusudur, nerede ve ne zaman tartışıldı, hangi Bolşevikler öneriyi reddetti – yazar bunu not etmiyor. Ve asla tesadüfi değildir: Protokollerde veya herhangi hatıratlarda Troçki'nin ayaklanmayı 'mutlaka İkinci Sovyet Kongresine göre uyarlama' önerisi üzerine boşuna göstermeler aranmış olur. Yakovlyev'in iddiası çoktan Lenin tarafından açıklığa kavuşturulmuş biraz stilize edilmiş yanlış anlamaya dayanmaktadır” (9).  



Troçki böyle dediğine göre öyledir. Koskoca Ekim Devriminin savaşçıları ve bütün insanlık önünde yanlış şeyler savunacak hali yoktur diye düşünelim!  

16 Ekim 1917'de Petrograd Sovyeti adına konuşan Troçki, ayaklanma karşısında tavrını yanlış anlaşılmaya meydan vermeyecek bir açıklıkta anlatıyor. Petrograd Sovyeti'nin akşam oturumu sonlanırken Troçki şunları söyler:

Okuyalım:

“Son günlerde basın yaklaşan ayaklanma üzerine haberlerle, duyumlarla ve makalelerle dolup taşıyor...Petrograd Sovyeti'nin kararları kamuoyuna açıklanıyor. İşçilerin ve askerlerin bilmediği kararlar yoktur. Sovyet, seçilmiş bir kurumdur...Petrograd Sovyeti adına açıklıyorum: Tarafımızdan hiçbir silahlı gösteri kararlaştırılmamıştır. Olayların seyrine göre Sovyet, bir ayaklanmaya zorlanırsa, işçiler ve askerler onun çağrısı üzerine yek vücut öne çıkarlar...

Petrograd Sovyeti'nin Sovyet Kongresine iktidarı ele almasını önereceğini burjuvazi biliyor” (10).  

İsterseniz burada bir karşılaştırma yapalım ve sonra devam edelim:  

Lenin 7 Ekimde “Kriz Olgunlaştı” makalesinde şunu yazıyordu:

"Sovyet Kongresi'ni beklemek, haftalar kaybetmek anlamına geldiği, şimdi haftalar, hatta günler belirleyici olduğu için mutlak saçmalıktır...Sovyet Kongresi'ni beklemek, Kongre bir sonuç vermeyeceği, veremeyeceği için saçmalıktır" (abç- İ.O.) (11).  

14 Ekimde ise MK'ya, Moskova ve Petersburg İl Komitelerine ve aynı illerdeki Sovyetlerin Bolşevik üyelerine şunu yazıyordu:

"Gelişmeler görevimizi açıkça göstermektedir; bir tereddüt kesinlikle cinayet olur... Bolşeviklerin Sovyet Kongresi'ni bekleme hakları yoktur, derhal iktidarı ele geçirmeleri gerekir" (abç- İ.O.) (12).  

16 Ekimde ise Troçki Petrograd Sovyeti'nde şu konuşmayı yapıyordu:

“Petrograd Sovyeti adına açıklıyorum: Tarafımızdan hiçbir silahlı gösteri kararlaştırılmamıştır...Petrograd Sovyeti, Sovyetlerin Kongresine iktidarı devralmayı önerecektir“ (abç- İ.O.) (13).

Aradaki fark, Lenin ile Troçki arasındaki farktır.

Kaldığımız yerden devam edelim.

Troçki yorumluyor:

“Sovyet, devrim programını açıktan açığa ilan edecek ve hatta bunun için tarih belirleyecek derecede güçlüdür” (14).  

Ayaklanmadan bir gün öncesinde Petrograd Sovyeti'nin olağanüstü toplantısında konuşan Troçki şunu söyler: "Bugün veya yarın silahlı bir çatışma Bütün Rusya Sovyet Kongresi eşiğinde (öngününde- İ.O.) planlarımıza dahil değildir. Kongrenin şiarlarımızı büyük bir güçle ve otorite ile yerine getireceğine inanıyoruz" (15).  

Stalin ayaklanmanın tarihi konusunu “Troçkizm mi Leninizm mi?” yazısında (1924) ele alır ve “Ayaklanma gününü (25 Ekim) açık olarak saptayan ve geniş şekilde kamuoyuna yayan Petrograd Sovyeti'nin hatası”ndan bahseder (16).  

Tabii ki Troçki buna cevap vermeden duramazdı.

“Diğer taraftan nerede ve ne zaman Sovyet, ayaklanmanın tarihini açıklamıştır? Hatta böyle bir saçmalığı yapabilmesine neden olabilecek motifleri düşünmek bile zordur” (17).  

Troçki, sorusuna bizzat cevap verir:

“Rus Devriminin Tarihi”nden okuyalım:

“Gerçekte ise ayın 25'i ayaklanma için değil, Sovyet Kongresi için önceden açıklanmıştır. Bunu yapan da Petrograd Sovyeti değil, uzlaşmacı Merkez Yürütme Komitesidir...

Sonraları olayların mantığından hareketle' ayaklanmanın tarihini 25 Ekim olarak belirlediğimizi yazdık”.  

Devrimin ikinci yılında bu kitabın yazarı ... “Ekim ayaklanmasının deyim yerindeyse önceden belli bir tarih olarak, 25 Ekim olarak tespit edilmesine” ve o günde de gerçekleştirilmiş olmasına işaret ediyor ve ekliyordu: Tarihte şeylerin gelişme seyrine göre önceden belirlenmiş tarihe uyarlanmış ayaklanmanın ikinci bir örneğini boşuna ararız” (18).  

Troçki böylece ne yapmış oluyor? Sadece ve sadece Lenin'i doğrulamış oluyor. Lenin de "Kriz Olgunlaştı" yazısında “Sovyet Kongresini, iktidarı ele geçirme kararı alsın diye 20 Ekim için 'toplanmaya çağırmak' basitçe, ayaklanmanın tarih 'saptanması'ndan başka nedir? Şimdi iktidarı ele geçirebiliriz. 20-29 Ekimde buna izin verilmez” diyordu (19).  

Troçki yazmaya devam eder. Lenin'in ilk ayaklanma planına göre ayaklanma tarihi 6 Kasımdır; ayaklanma parti adına yapılmalı ve Sovyet toplanırsa onun tarafından da onanmalıdır (Bkz.: “Ekim Dersleri”). Troçki, 23 Ekimde MK tarafından kabul edilen ve Lenin tarafından hazırlanmış olan bildirgede ayaklanmanın parti tarafından gerçekleştirilmesi talebinden ve ayaklanma hazırlığının Sovyet'le konuşulmamış olmasından, hatta Sovyet Kongresinin adının dahi anılmamış olmasından rahatsızlığını dile getirir (Rus Devriminin Tarihi) ve sonunda Lenin'in yanlış değerlendirmelerinin nedenini, devrimin çoktan gerçekleşmiş olduğundan “en azından” “acısız” ve “dörtte iki oranında” Troçki önderliğinde gerçekleşmiş olduğundan haberinin bile olmadığına dayandırır.  

Okuyalım:

“Petrograd Sovyeti olarak bizler, Kerenski'nin, garnizonun üçte ikisini cepheye sevk etme emrini iptal ettiğimizden beri fiili olarak silahlı ayaklanma halindeydik. O zaman henüz Petrograd dışında bulunan Lenin olayın bu yönünü ve önemini yeterince değerlendiremedi. Hatırlayabildiğim kadarıyla o zamanlar mektuplarında bundan söz etmiyordu. Oysa garnizonun Petrograd'dan uzaklaştırılmasına karşı çıkıp, Devrimci Askeri Komiteyi kurup (7 Ekim), tüm askeri kuruluşlara ve birliklere komiserlerimizi yollayıp, böylece hem Petrograd askeri bölgesi genel kurmayını hem de hükümeti tümüyle, tecrit ettiğimiz andan itibaren, 25 Ekim ayaklanmasının kaderi en azından dörtte iki oranında belirlenmişti. Yani bir anlamıyla, Petrograd birliklerinin Geçici Hükümet'e karşı silahlı ayaklanması (kan dökmeksizin) gerçekleştirilmişti. ... Lenin'in kan dökmeden zafere ulaşabileceği düşüncesiyle ayaklanmayı Moskova'dan başlatma önerisi, gizlendiği yerden, Ekim ortalarına doğru başkent garnizonunun "barışçıl" ayaklanmasından sonra sadece zihniyet açısından değil, organik ilişkiler açısından da tüm askeri kademelerde gerçekleşen kökten değişimin farkına varma olanağına sahip olmamasından kaynaklanmaktaydı. ... 25 Ekim ayaklanması sadece tamamlayıcı bir işlev gördü. Bunun için de acısız gerçekleşti” (20).  

Lenin, Petrograd'da, devrimin merkezinde değil, gelişmelerden haberi yok veya yanlış değerlendirmeler yapıyor! Oysa Troçki, devrimin merkezinde ve doğru değerlendirmeler yaparak devrimi “acısız” ve “en azından dörtte iki oranında” gerçekleştiriyor!

Troçki'ye göre Lenin tecrit durumundadır, gelişmelere damgasına vuran faktörleri ve değişimi görecek, dikkate alacak olanaktan yoksundur.

Bu durumda tek kurtarıcı, “Ekim Devriminin birinci önderi” Troçki'dir! Veya Troçki'den başkası olamazdı. Troçki'nin hayatı bu efsaneyi kanıtlama çabasıyla geçmiştir.

Lenin'in ayaklanma anlayışının merkezinde ayaklanmanın örgütleyici gücü olarak parti vardı. Ayaklanma parti tarafından planlanmalı, başlangıcı tespit edilmeli ve yürütülmeliydi. Sovyet'in buna dahil edilmesi ancak Moskova ve Petersburg için geçerliydi. Çünkü bu şehirlerde Sovyet'te çoğunluk Bolşeviklerdeydi. İkinci Sovyet Kongresi'nin merkezi yürütmesi Menşeviklerin ve Sosyal devrimcilerin elindeydi. Onlar da Ekim ayaklanmasına karşıydılar. Gelişmenin bu yönünü yukarıda ele almıştık.

Troçki'nin başka bir “şehir efsanesi”nin merkezinde MK'nın Lenin'in ayaklanma planını reddetmesi ve Troçki'nin planını kabul etmesi yer alır. Bu anlatımına göre Troçki'nin 'ayaklanmaya çağrı İkinci Sovyet Kongresi tarafından yapılmalıdır' önerisi MK tarafından kabul edilmiştir. Yine Troçki'nin anlatımına göre Lenin, ancak 6 Kasımda – devrime önderlik trenini kaçırmadan önce olsa gerek!- “komplo planının yanlışlığını” nihayet anlamış olur!

Okuyalım:

“Eylül ayında, Demokratik Konferans günleri sırasında Lenin derhal ayaklanmaya geçilmesini talep ederek söyle diyordu:

“Ayaklanma sorununa birer Marksist gibi yaklaşacaksak, yani onu bir sanat olarak değerlendireceksek, aynı zamanda, bir saniye dahi kaybetmeden, ayaklanma birliklerinin genel kurmayını oluşturmalı, güçlerimizin dağıtımını yapmalı, Alexandra tiyatrosunu kuşatmalı, Peter-Poi kalesini işgal etmeli, genelkurmayı ve hükümeti tutuklamalı, Junkerlere ve "vahşi tugaylara" karşı, düşmanı şehrin göbeğine sokmaktansa dövüşerek ölmeyi tercih ederek kendini feda etmeyi göze alabilecek birlikler yollamalıyız. Silahlı işçileri harekete geçirerek onları son kavgaya çağırmalı ve aynı anda hem telefon hem de telgraf merkezini ele geçirmeli, kendi istasyonuna yerleştirmeli, onu telefon aracılığıyla tüm fabrikalara, tüm birliklere, silahlı mücadelenin sürdürüldüğü her yere vs. bağlanmalıyız. Tabii ki tam bunlar yaklaşık örneklerdir ama devrimi bir sanat olarak ele almaksızın içinde bulunduğumuz durumda Marksizme ve devrime sadık kalınamayacağını kanıtlamak istedim.

Bu yaklaşım ayaklanmanın hazırlığının ve gerçekleştirilmesinin partinin aracılığıyla ve partinin yönetimi altında gerçekleştirilmesi ve daha sonra zaferin Sovyetler Kongresince onaylanması anlamına geliyordu. Merkez Komitesi bu öneriyi kabul etmedi. Ayaklanma Sovyetçi zemine kaydırıldı ve Sovyetlerin ikinci kongresine bağlandı. Bu görüş ayrılığı özel bir açıklama gerektiriyor; o zaman doğal olarak bu ayrılık bir ilkesel sorun çerçevesine girmeyip, son derecede büyük bir pratik öneme sahip olduğu halde tamamıyla teknik bir sorun olarak belirecektir” (21).



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
spartakus
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 23.11.2013
İleti Sayısı: 624
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: spartakus
Cevap Tarihi: 26.06.2014- 20:11


Troçki'ye göre Lenin, 6 Kasım akşamı, ayaklanmadan önce Smonli'ye geldiğinde ayaklanma planının reddedildiğini, tabii ki Troçki'nin planının kabul edildiğini artık anlamıştı!

Ama her şeye rağmen -nasıl olduğu bilinmez!- MK, Troçki'nin 'ayaklanma çağrısı İkinci Sovyet Kongresi tarafından yapılsın' planını reddeder ve Lenin'in ayaklanma planını kabul eder. Lenin ayaklanmanın 7 Kasımdan önce gerçekleşmesini, iktidarın 7 Kasımdan önce ele geçirilmesini iki nedenden dolayı önerir. Gelişmenin nasıl olduğunu Stalin “Troçkizm mi Leninizm mi?” yazısında anlatıyor.  

Ayaklanmanın anı ve Merkez Komitesinin ayaklanma hakkındaki kararı konusunda Troçki unutkan olmuştur.

Troçki, Lenin'in Sovyet yasallığını küçümsediğini, 25 Ekimde Tüm Rusya Sovyet Kongresi tarafından iktidarın ele geçirilmesinin ciddi önemini kavramadığını ve bundan dolayı da iktidarın 25 Ekimden önce ele geçirilmesini talep ettiğini iddia eder. Bu iddia tamamen asılsızdır. Lenin iktidarı 25 Ekimden önce ele geçirmesini iki nedenden dolayı önermiştir.  

Birinci neden:   Karşı devrimciler Petrograd'ı her an teslim edebilirler ve bu da gelişen ayaklanmanın çok kanlı olmasına neden olur. Bu nedenle zaman kaybetmemek gerekir.  

İkinci neden: Ayaklanma gününü (25 Ekim) açık olarak saptamakla ve geniş şekilde kamuoyuna yaymakla Petrograd Sovyeti hata yapmıştır; bu hata, ayaklanmanın bu legal ayaklanma anından gerçekten önce olmasından başka türlü düzeltilemez (22).  

Troçki'nin anlatımını takip edince şunu görüyoruz: Ekim ayaklanması Lenin'in önerisi doğrultusunda gerçekleşmemiştir. Bu nedenle şimdiye kadar öğrendiklerimizi unutmalıyız. Ekim ayaklanması Troçki'nin direktifleri doğrultusunda gerçekleşmiştir ve bundan dolayı da başarılı olmuştur. Bu görüşünü pekiştirmek için olsa gerek Troçki, adı geçen kitabında Lenin'in iradesine rağmen veya onun iradesine karşı başarıyla gerçekleştirilen Ekim ayaklanmasına razı olmak zorunda kalmıştır.

“Demek ki, işler bu şekilde de yapılabiliyormuş, sorun sadece iktidarı ele geçirmektir. İktidarı, bir ayaklanmayla almaktan vazgeçmek fikrimizi, sadece bu anda kesinlikle kabul ettiğini anladım. Son ana kadar düşmanın planlarımızı bozmak ve bizi gafil avlamak isteyeceğinden endişe ediyordu. Lenin, ancak 25 Ekim akşamı sakinleşti ve olayların gelişme seyrini ancak bu akşam kesinlikle onayladı” (23).  

Bu anlatıma göre Ekim ayaklanmasından nasıl bir Lenin fotoğrafı çıkartıyor Troçki? Lenin, iktidarı gizli bir komplo ile ele geçirmek istiyor. Kitleleri seferber ederek iktidarı almaktan yana değildir. Lenin'in yapacağı bir şey kalmamıştır, çaresizleşmiştir ve Troçki tarafından başarıyla gerçekleştirilen Ekim Devrimini onaylamak zorunda kalmıştır. Lenin, Troçkist   olmuştur! Evet, Troçki'nin Ekim Devimi fotoğrafında karşımıza böyle bir Lenin çıkıyor.  

Lenin ve komplo, Blankist maceracılık, kitlelerden kopuk eylem veya devrim anlayışı! Hani Lenin değil de başka birisi olsa, insanın olabilir diyeceği geliyor. Ama sorun Lenin olunca Troçki'nin doğruyu anlatmadığı açığa çıkıyor. Veya biz bu tarihi yanlış öğrenmişiz. Blankist maceracılığı reddeden Lenin'dir, komploculuğu devrimle birbirine karıştırmayan Lenin'dir. Devrimin kitlelerin harekete geçirilmesi olmaksızın gerçekleşmeyeceğini savunan Lenin'dir. Sovyetler'den habersiz, onları bir kenara atarak veya onların sırtından devrim yapmak şöyle dursun, “Bütün İktidar İşçi ve Köylü Sovyetlerine” şiarını ilk kez formüle eden ve 1900'den beri de konuya ilişkin hemen bütün yazılarında savunan Lenin'dir. Ekim Devrimi bu şiarla hazırlanmış ve gerçekleştirilmiştir. Bu devrimi de hazırlayan Lenin önderliğinde Bolşevik Parti'dir.  

Ama Troçki'nin Ekim ayaklanması anlatımında doğru olan bir yan da var. Ayaklanmanın örgütlenmesi sorununda Lenin ile Troçki arasında görüş ayrılığı vardı. Doğru olan da görüş ayrılığı olduğu gerçeğidir. Bu konuda Lenin'in Ekim Devriminin arifesinde Troçki'yi nasıl eleştirdiğini bizzat Troçki “Lenin Üzerine” kitabında anlatır.  

Okuyalım:

“Lenin, ‘Artık beklememeliyiz, ertelemek imkânsız‘ diye tekrarlıyordu. Merkez Komitesi'nin ünlü gece toplantısı, Eylül sonunda, ya da Ekim başında Suhanov'un konutunda bu şartlar içinde yapıldı. Lenin bu toplantıya geldi, bu sefer, şüphelere, güçlüklere, pasifliğe, savsaklamaya yer vermeyen bir karar aldırtmayı aklına iyice koymuştu. Bununla beraber, silahlı ayaklanmaya karşı olanlara hücum etmeden önce, ayaklanmayı II. Sovyetler Kongresi'ne bağlı olarak kararlaştıranlar üzerinde bir baskı kurmak istedi ilkin. “Ayaklanmanın 25 Ekimde başlamasını kararlaştırdığımız” sözlerimi biri ona söyledi” (24).  

Doğru. Ekimin öncesinde Lenin, Troçki'ye ateş püskürmüş, onu adamakıllı haşlamıştır. Doğru olan budur. Kasım sonunda “Kriz Olgunlaştı” makalesinde şunları yazar:

“O halde ne yapmalı? Olanı söylemek, Merkez Komitemiz ve parti önderliği içinde Sovyetler Kongresi'ni beklemekten yana, iktidarın derhal ele geçirilmesine karşı, derhal ayaklanmaya karşı bir eğilim ya da düşüncenin varlığı gerçeğini kabul etmek gerekir. Bu eğilim ya da düşünce yenilgiye uğratılmalıdır.

Aksi halde Bolşevikler ebediyen rezil olacaklar ve parti olarak işleri bitik olacaktır.

Çünkü böyle bir anı kaçırmak ve Sovyetler Kongresi'ni “beklemek” ahmaklığın dik alası ya da ihanetin dik alası olacaktır.

Alman işçilerine ihanetin dik alasıdır. Onların devriminin başlamasını bekleyemeyiz!! O zaman Liber-Dan da onların “desteklenmesi”nden yana olur! Fakat bu devrim, Kerenski, Kişkin ve ortakları iktidarda oldukça başlayamaz.

Köylülere ihanetin dik alasıdır. Her iki başkent Sovyeti elimizde olmasına rağmen köylü ayaklanmasının bastırılmasına göz yummak, köylülerin her türlü güvenini yitirmek ve haklı olarak yitirmek demektir, köylülerin gözünde Liber-Dan ve diğer alçaklarla aynı kefeye konmak demektir.

Sovyet Kongresi'ni “beklemek” ahmaklığın dik alasıdır, çünkü bu, haftalar kaybetmek demektir, haftalar ve hatta günler ise şimdi her şeyi tayin eder. İktidarı ele geçirmekten korkakça vazgeçmek demektir, çünkü 1-2 Kasımda bu imkansız olacaktır (gerek politik gerekse de teknik olarak; çünkü budalaca “kararlaştırılan”   ayaklanma günü için Kazaklar hazır tutulacaktır.

Sovyet Kongresi'ni “beklemek” ahmaklıktır, çünkü bu kongre hiçbir sonuç vermeyecektir, hiçbir sonuç vermez!

“Moral” açıdan anlamı? Şaşırtıcı!! Sovyetlerin köylülerden yana olduğu ve köylü ayaklanmasının bastırıldığını bildiğimiz bir durumda kararların ve Liber-Dan'la görüşmelerin “önemi”!! Bununla Sovyetleri acınası laklakhanelere indirgiyoruz. Önce Kerenski'yi yen, sonra kongreyi topla.

Ayaklanmanın zaferi bugün Bolşevikler için kesindir. 1) (Eğer Sovyet Kongresi'ni “beklemezsek” ) aniden ve üç yerde birden, Petrograd, Moskova ve Baltık Donanması'nda saldırıya geçebiliriz; 2) Bize destek sağlayan şiarlarımız var: Kahrolsun köylülerin çiftlik beylerine karşı ayaklanmasını bastıran hükümet!; 3) Ülkede çoğunluk bizden yana; 4) Menşeviklerle Sosyal Devrimciler tam çözülme içinde; 5) Moskova'da iktidarı ele geçirmek için teknik olanağımız var (düşmanı gafil avlamak için işe hatta Moskova başlayabilir); 6) Petrograd'da bir çırpıda Kışlık Sarayı, Genelkurmayı, telefon santralını ve bütün büyük matbaaları işgal edebilecek binlerce silahlı işçi ve askerimiz var. Orada bizi kimse atamaz ve orduda, barış getiren ve köylüye toprak veren vb. bu hükümete karşı savaşmayı imkansız kılacak bir ajitasyon başlayacaktır.

Aniden üç yerde birden, Moskova, Petrograd ve Baltık Donanması'nda saldırıya geçtiğimizde, 3-4 Temmuzda verdiğimiz kurbanlardan daha az sayıda kurbanla zafere ulaşma şansımız yüzde doksan dokuzdur. Çünkü birlikler barış hükümetinin üzerine yürümeyeceklerdir. Kerenski'nin daha şimdiden Petrograd'da “güvenilir” süvarisi vs. olsa da, iki taraftan saldırıya geçersek ve ordu bize sempati duyarsa teslim olmak zorunda kalacaktır. Eğer bugünkü gibi elverişli koşullarda bile iktidarı ele geçirmezsek, Sovyetlerin iktidarı devralması üzerine tüm konuşmalar bir yalandır.

Şimdi iktidarı devralmamak, “beklemek”, Merkez Yürütme Komitesinde gevezelik etmek, (Sovyet'in) “bir organı uğruna mücadele”yle yetinmek devrimi mahvetmek demektir...

...Sovyet Kongresi'ni “bekleyip” anı kaçırırsak devrimi mahvedeceğimize derinden inanıyorum” (25).  

Lenin kimi veya kimleri eleştiriyor? Derhal ayaklanmadan yana olmayanları, zaman kaybetmeden iktidarı almaya karşı olanları, Sovyet Kongresini bekleyelim diyenleri eleştiriyor. Kimdir bunlar? Troçki, Kamenev ve Zinovyev. Bunlardan Zinovyev ve Kamenev ayaklanmaya karşı olanlardı. Troçki ise ayaklanmanın Sovyet Kongresi ile mutlak bağını kurmak istiyordu.

Ekim ayaklanması sorununda Lenin ile Troçki arasındaki görüş ayrılığını Stalin'den okuyalım. 19 Kasım 1924'te “Sendikaların Merkez Konseyi Fraksiyonu Plenumu”nda yaptığı konuşmada konuya ilişkin olarak şunları söyler:

“Troçki'nin, Lenin'in ayaklanmanın biçimi konusundaki tavrı üzerinde durduğu yerde durum Troçki için daha da kötüdür. Troçki sorunu, sanki Lenin, partinin Ekimde iktidarı “Sovyetten bağımsız ve onun arkasında” ele geçirmesi gerektiği görüşündeymiş gibi koyuyor. Lenin'e malettiği bu saçmalığı daha sonra eleştiren Troçki “tüm hünerlerini gösteriyor” ve sonra lütfedip şu cümleyle bitiriyor: “Bu bir hata olurdu”. Troçki burada Lenin hakkında bir yalan söylüyor, Lenin'in ayaklanmada Sovyetlerin rolü hakkındaki görüşünü çarpıtıyor. Lenin'in iktidarı Sovyetler vasıtasıyla, Petrograd ya da Moskova Sovyeti vasıtasıyla – ama Sovyetlerin arkasında değil- ele geçirmeyi önerdiğine tanıklık eden bir yığın belge örnek verilebilir. Troçki, Lenin hakkındaki bu garipten de öte efsaneyi neden gereksiyor?

Troçki'nin, Merkez Komitesinin ve Lenin'in ayaklanma anı konusundaki tavrını “incelediği” yerde, durum Troçki için daha iyi değildir. Merkez Komitesinin 10 Ekimdeki ünlü oturumunu anlatırken Troçki, bu oturumda “ayaklanmanın en geç 15 Ekimde olması gerektiği yolunda bir karar alındığını” iddia ediyor. Ortaya öyle bir şey çıkıyor ki, sanki Merkez Komitesi ayaklanma anı olarak 15 Ekimi saptamış, ama daha sonra bu kararı kendisi bozmuş ve ayaklanmayı 25 Ekime kadar savsaklamış. Bu doğru mudur?...

Ayaklanmanın anı ve Merkez Komitesinin ayaklanma hakkındaki kararı konusunda Troçki, belleği tarafından yalnız bırakılmıştır.

Lenin'in Sovyet yasallığını küçümsediğini, Lenin'in 25 Ekimde Tüm Rusya Sovyet Kongresi tarafından iktidarın ele geçirilmesinin ciddi önemini kavramadığını ve işte bu yüzden iktidarın 25 Ekimden önce ele geçirilmesini talep ettiğini iddia ederken Troçki tamamen haksızdır. Bu doğru değildir. Lenin, iktidarı 25 Ekimden önce ele geçirmeyi iki nedenden dolayı önermiştir. Birincisi, karşı devrimciler Petrograd'ı her an teslim edebilecekleri ve bu, gelişen ayaklanmaya çok kana mal olacağı için ve bu durumda her günün değeri çok büyük olduğu için. İkincisi, ayaklanma gününü (25 Ekim) açık olarak saptayan ve geniş şekilde kamuoyuna yayan Petrograd Sovyeti'nin hatası, ayaklanmanın bu legal ayaklanma anından gerçekten önce olmasından başka türlü düzeltilemeyeceği için. Sorun şudur: Lenin ayaklanmayı bir sanat olarak görmekte ve bundan ötürü (Petrograd Sovyeti'nin dikkatsizliğinden dolayı) ayaklanma gününü öğrenmiş olan düşmanın bu güne mutlaka hazırlıklı olmaya çalışacağını; bundan dolayı düşmandan önce davranmanın, yani legal andan önce   ayaklanmaya mutlaka başlamanın zorunluluğunu çok iyi bilmektedir. Lenin'in mektuplarında bu tarih, 25 Ekim'i, bir fetiş haline getirenleri şiddetle eleştirmesi de esas olarak bundan ileri gelmektedir. Olaylar, Lenin'in tamamen haklı olduğunu tanıtladı. Bilindiği gibi ayaklanma Tüm Rusya Sovyet Kongresinden önce başladı. Bilindiği gibi iktidar, fiilen Tüm Rusya Sovyet Kongresinin açılmasından önce ele geçirildi ve iktidarı Sovyet Kongresi değil, Petrograd Sovyeti, Devrimci Askeri Komite ele geçirdi. Sovyet Kongresi iktidarı Petrograd Sovyeti'nin elinden sadece teslim aldı. Ve bu yüzden Troçki'nin Sovyet yasallığının önemi üzerine uzun gözlemleri tamamen gereksizdir.

Burjuvazinin iktidarına karşı hücum eden ve onu deviren devrimci kitlelerin başında, canlı ve güçlü bir parti – işte partimizin bu dönemdeki durumu buydu” (26).  

Aynı konuşmasında Stalin Troçki'nin Ekim ayaklanmasında kendine biçtiği “efsanevi” rolü de anlatır:

“Troçkistler canla başla Ekim ayaklanmasının esin kaynağı ve biricik önderinin Troçki olduğunu söyleyen söylentiler yayıyorlar. Bu söylentiler, Troçki'nin yazılarının sözümona redaktörü olan Lenzner tarafından özellikle hararetli bir şekilde yayılıyor. Troçki'nin ayaklanmadaki özel rolüne ilişkin söylentilerin yayılmasını; partiyi, parti merkez komitesini ve Petrograd parti komitesini sistemli olarak görmezlikten gelerek, bu örgütlerin ayaklanmadaki önder rolünü suskunlukla geçiştirerek ve bizzat kendisini Ekim ayaklanmasının merkezi şahsiyeti olarak hararetle öne çıkararak, Troçki'nin kendisi kasıtlı ya da kasıtsız olarak teşvik ediyor. Troçki'nin ayaklanmadaki kuşkusuz önemli rolünü yadsımak aklımdan geçmez. Şunu kesin söylemeliyim ki, Troçki Ekim ayaklanmasında asla özel bir rol oynamamıştır ve oynayamazdı da; o, Petrograd Sovyeti'nin başkanı olarak, Troçki'nin attığı her adımı yöneten ilgili parti organlarının sadece iradelerini yerine getirdi. Zuhanov tipi darkafalılara tüm bunlar garip gelebilir ama benim bu iddiam olgularla, sağlam kanıtlarla baştan sona doğrulanmaktadır.

Merkez Komitesinin bir sonraki toplantısının, 16 (29) Ekim 1917deki oturumunun tutanaklarını alalım. Hazır bulunanlar: Merkez Komitesi üyeleri, artı Petrograd Komitesi temsilcileri, artı Askeri Örgütün, işletme komitelerinin, sendikaların, demiryolcuların temsilcileri. Hazır bulunanlar arasında Merkez Komitesi üyelerinden başka şunlar var: Krilenko, Şotman, Kalinin, Volodarski, Şliyapnikov, Lasis ve diğerleri; toplam 25 kişi. Ayaklanma sorunu saf pratik-örgütsel bakış açısından görüşülüyor. Lenin'in ayaklanma üzerine karar önergesi 2'ye karşı 20 oyla kabul ediliyor; üç kişi çekimser kalıyor. Ayaklanmanın örgütsel yönetimi için bir pratik merkez seçiliyor. Bu merkeze kimler seçiliyor? Bu merkeze beş kişi seçiliyor: Sverdlov, Stalin, Jerinski, Bubnov, Uritski. Pratik merkezin görevi şudur: Bütün pratik ayaklanma organlarını Merkez Komitesinin direktiflerine uygun olarak yönetmek. Böylece, görüldüğü gibi, Merkez Komitesinin bu oturumunda “korkunç” bir şey oluyor, yani ayaklanmanın “esin kaynağı”, “baş kişisi”, “biricik önderi” Troçki, “garip bir şekilde” ayaklanmayı yönetmekle görevlendirilen pratik merkeze seçilmiyor. Bu, Troçki'nin özel rolü konusunda sık sık savunulan görüşle nasıl bağdaşır? Bütün bunlar doğrusu pek “garip” derdi Zuhanov ya da Troçkistler, değil mi? Oysa burada aslında hiç de garip bir şey yoktur; çünkü Ekim döneminde partimiz için nispeten yeni bir kişi olan Troçki, ne partide ne de Ekim ayaklanmasında herhangi özel bir rol oynamadı ve oynayamazdı da. Tüm diğer sorumlu görevliler gibi o da sadece Merkez Komitesinin ve onun organlarının iradesini yerine getirdi. Bolşeviklerin parti önderliğinin mekanizmasını bilen biri, bunun asla başka türlü olamayacağını özel bir çaba göstermeden anlar: Olayların akışı üzerindeki her türlü etkisini yitirmek için Troçki'nin Merkez Komitesinin iradesini sadece çiğnemesi yeterdi. Troçki'nin özel rolü söylentisi, gayretkeş “parti dedikoducularının” yaydığı bir efsanedir.

Bu elbette, Ekim ayaklanmasının esin kaynağı yoktu demek değildir. Hayır, onun esin kaynağı ve önderi vardı. Ama bu, ayaklanma sorununun karara bağlanmasında verdiği önergeler Merkez Komitesince kabul edilen Lenin'den, Troçki'nin iddiasının tersine, ayaklanmanın gerçek esin kaynağı olmasını illegalitenin önleyemediği Lenin'den başkası değildi. Ayaklanmanın esin kaynağının, parti önderi V. İ. Lenin olduğu apaçık gerçeğini bugün illegalite üzerine gevezelikle örtbas etmeyi istemek budalalıktır ve gülünçtür.

Gerçekler bunlardır.

Olabilir, deniyor bize, ama Troçki'nin Ekim döneminde iyi savaştığı inkar edilemez. Evet, doğrudur. Troçki Ekimde gerçekten iyi savaşmıştır. Ama Ekim döneminde sadece Troçki iyi savaşmadı. O sırada Bolşeviklerle omuz omuza olan sol Sosyal Devrimciler bile hiç de fena savaşmadılar. Genelde şunu söylemeliyim ki, muzaffer ayaklanma döneminde, düşman tecrit edilmiş ve ayaklanma gittikçe büyük boyutlar kazanırken iyi savaşmak zor değildir. Böyle anlarda geri olanlar bile kahramanlaşır.

Ama proletaryanın mücadelesi baştan sona bir saldırı, kesintisiz bir başarılar zinciri değildir. Proletaryanın mücadelesinde sınavlar da vardır, yenilgiler de vardır. Gerçek devrimci, muzaffer ayaklanma döneminde yiğitçe savaşan kişi değil, tersine, devrimin muzaffer saldırısında iyi savaşmasını bilen, ama aynı zamanda devrimin geri çekilme döneminde, proletaryanın yenilgisi döneminde de yiğit olan, şaşkına dönmeyen ve devrim darbeler aldığında, düşman başarı kazandığında işi yarı yolda bırakmayan, devrimin geri çekilme döneminde paniğe kapılmayan ve umutsuzluğa düşmeyen kişidir... Ekim döneminde iyi savaşmış olan Troçki'nin, Brest döneminde, devrimin geçici gerileme döneminde, bu güç anda yeterince metanet göstermek ve sol sosyal devrimcilerin izinden yürümemek için yeterince yararlılık göstermediği çok üzücüdür...  

Devrim, Ekimle bitmemiştir. Ekim, proletarya devriminin yalnızca başlangıcıdır. Büyüyen bir ayaklanma sırasında yarı yolda durmak kötüdür. Ama iktidarın ele geçirilmesinden sonra, devrimin ağır sınavlarında yarı yolda durmak daha da kötüdür. Devrimin ertesi günü iktidarı devam ettirmek, iktidarı ele geçirmekten daha az önemli değildir...

Ekim Devriminde Troçki, görevini yerine getirmiştir. Ama Ekim Devriminin ne esin kaynağıydı ne de önderiydi. Petrograd Sovyeti'nin başkanı olarak partinin görevlendirmesiyle hareket etmiş ve partinin direktiflerini yerine getirmiştir. O bunu reddetseydi parti, Petrograd Sovyetleri'nin başına başka birini getirirdi ve Ekim Devrimi başka türlü olmazdı” (27).  

İç savaşta da durum farklı değildi. İddiasının tersine Troçki iç savaşta hiç de olağanüstü bir rol oynamamıştır. Nasıl oynayabilsin ki? Bizzat Troçki “Hayatım”da MK gündemine gelen görüş ayrılıklarından bahseder:



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
spartakus
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 23.11.2013
İleti Sayısı: 624
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: spartakus
Cevap Tarihi: 26.06.2014- 20:15


“Stratejik konularda, Merkez Komitenin ilgilendiği dört durumda anlaşmazlıklar vardı. Diğer bir ifadeyle, ne kadar ana cephe varsa o kadar da anlaşmazlık durumu vardı” (28).  

Yukarıda adı geçen konuşmasında Stalin, Troçki'nin iç savaş sürecindeki “efsanevi” rolü üzerinde de durur:

“İç savaş cephelerindeki zaferlerin “tek” ya da “baş örgütleyicisi”nin Troçki olduğu şeklindeki rivayet de bu efsanelerden biridir. Doğruluk uğruna açıklamalıyım ki yoldaşlar, bu rivayet kesinlikle gerçeğe uymamaktadır. Ama kesinlikle açıklamalıyım ki, zaferlerimizin örgütleyicisi olma yüce şerefi tek tek kişilere değil, ülkemizin ileri işçilerinin büyük kolektifine, Rusya Komünist Partisi'ne düşer. Birkaç örnek vermek herhalde gereksiz olmaz. Kolçak ve Denikin'in Sovyet Cumhuriyeti'nin baş düşmanları sayıldıklarını bilirsiniz. Ülkemizin ancak bu düşmanlar üzerinde zaferden sonra bir nefes alabildiğini bilirsiniz. Ve tarih, birliklerimizin bu iki düşmanı, yani hem Kolçak'ı hem de Denikin'i, Troçki'nin planlarına rağmen kesin yenilgiye uğrattıklarını bildirmektedir. Kendiniz karar verin:

1. Kolçak hakkında: 1919 yazı. Birliklerimiz Kolçak'a saldırıyor ve Ufa civarında operasyon yapıyor. Merkez Komitesi toplantısı yapılıyor. Troçki, saldırının Byelaya ırmağı (Ufa civarında) hattında durdurulmasını, Uralları Kolçak'ın elinde bırakmayı, doğu cephesindeki birliklerin bir kısmının geri çekilip güney cephesine gönderilmesini önerir. Çetin bir tartışma olur. Merkez Komitesi, Troçki ile hemfikir değildir; tersine, fabrikaları ve demiryolu ağı ile Uralların Kolçak'a bırakılmaması gerektiği, çünkü orada kolayca dinlenebileceği; güçlerini toparlayabileceği ve yeniden Volga'ya kadar ulaşabileceği; Kolçak'ın önce Ural dağlarının arkasına, Sibirya bozkırlarına sürülmesi gerektiği ve ancak bundan sonra birliklerin güneye kaydırılabileceği görüşündedir. Merkez Komitesi, Troçki'nin planını reddeder. Troçki istifa eder. Merkez Komitesi istifayı kabul etmez. Troçki'nin planından yana olan Başkomutan Vatsetis istifa eder. Onun yerine yeni Başkomutan, Kamenev gelir. Bu andan itibaren Troçki, doğu cephesinin işlerine doğrudan katılmaktan uzak kalır.

2.Denikin hakkında. 1919 güzü. Denikin'e karşı saldırı başarısızlığa uğrar. Mamontov etrafındaki “demir kuşatma” açıkça parçalanmaktadır. (Mamontov'un yarma harekatı). Denikin Kurks'u işgal eder. Denikin Orel'e yaklaşır. Troçki güney cephesinden, Merkez Komitesinin bir toplantısına çağrılır. Merkez Komitesi durumu tehditkar bulur ve güney cephesine yeni askeri görevliler göndermeye ve Troçki'yi görevden almaya karar verir. Yeni askeri görevliler, Troçki'nin güney cephesinin işlerine “karışmamasını” talep ederler. Troçki güney cephesinin işlerine doğrudan katılmaktan uzak kalır. Güney cephesindeki operasyonlar Don üzerindeki Rostov'un ve Odessa'nın alınmasına kadar, Troçki olmaksızın, kendi seyrini izler. Varın bu olguları çürütün bakalım” (29).  

Stalin'in söylediklerinin “kuru iftira” olduğunu; Troçki'nin rolünü küçümseyerek kendini ön plana çıkartma kaygısı içinde olduğunu düşünebilirsiniz. Ama Stalin'in anlattıklarını ana hatlarıyla doğrulayan Troçki'den başkası değildir. “Hayatım”da “Savaş Stratejisi Üzerine Görüş Ayrılıkları” bölümünde Kolçak'a karşı mücadele üzerine görüş ayrılıklarından bahseder Troçki.

Okuyalım:

“Bütün sorun Kolçak ordusunun ve gerisinin durumunu doğru olarak değerlendirmekten ibaretti. Ben daha o zaman güney cephesindeki durumu doğudan çok daha ciddi ve tehlikeli görüyordum. Bu, sonraları bütün boyutlarıyla doğrulanmıştır. Kolçak ordusu hakkındaki yargısında ise doğu cephesi komutanlığı haklı çıkmıştır. Merkez Komitesi, benim Vatsetis'i bu stratejik denklemde birçok bilinmez bulunması nedeniyle olduğu kadar, asıl, daha pek yeni olan başkomutanın otoritesini pekiştirmek zorunluluğu yüzünden desteklemekte olduğumu göz önünde tutarak, başkomutanlığa ve dolayısıyla bana karşı bir karar kabul etti. Merkez Komite kararında haklıydı. Doğu cephesi güçlerinin bir kısmını güneye gönderdi ve aynı zamanda Kolçak'ın peşinde Sibirya'nın içlerine doğru zaferler kazanarak ilerledi. Bu anlaşmazlık komutanlığın değişmesine neden olmuş, Vatsetis   görevden alınmış ve yerine Kamenev getirilmişti” (30).  

Bu anlatımlardan, Stalin ve bizzat Troçki'nin anlatımından ortaya çıkan sonuç şudur: İç savaş döneminde Troçki, MK'nın direktiflerini yerine getirmenin ötesinde özel bir rol oynamamıştır. Görüş ayrılıklarından dolayı tartışmaların sonucunda karar veren, Troçki değil, MK olmuştur. Troçki, Bolşevik Parti'nin iç savaşta icra eden, görevi yerine getiren organı gibi, görevlisi gibi çalışmıştır.

Peki, Troçki MK kararlarına karşı gelseydi, yerine getirmeseydi ne olurdu? Açık ki, Ekim Devrimi gibi iç savaş da Troçki'siz başarıyla sonuçlanırdı.

Şimdi bir de Ekim Devriminden sonra Lenin ile Troçki arasındaki görüş ayrılıklarına bakalım.

Ekim Devriminden sonra Lenin ile Troçki arasındaki görüş ayrılıkları

“Mont Blanc'ın aydınlatan zirvesi” Troçki!

Avrupa demokrasisinin “şövalyesi” ve “kızıl Napolyon”u Troçki!

Troçki'nin tarih yazma ve anlatma yöntemini yavaş yavaş da olsa öğreniyoruz. Şayet kendisiyle başkaları arasında görüş farklılığı söz konusuysa bu farklılıkları oldukça zararsız, önemsiz olarak anlatmaktadır. Lenin ile ilişkileri/çelişkileri söz konusu olduğunda, “mülayim” Lenin, genellikle Troçki'nin görüşlerine katılan durumundadır, görüş ayrılıklarında diretme ve tartışma söz konusu olduğunda sürekli Troçki haklıdır. Haklılığını tartışmanın gerçekleştiği süreçte değil de yıllar sonra söylemiş, yazmış olması ve olayı kurguladığı gibi anlatması pek o kadar da önemli değildir! Bu durumda Lenin ile Troçki'nin mücadele ortaklığı ve görüş ayrılığı fotoğrafını çekersek karşımıza şu çıkıyor: Lenin ve Troçki, aynı düşünceyi savunuyorlarsa, bu durumda haklı olan Lenin'dir. Şayet ikisi arasında görüş ayrılığı söz konusuysa bu durumda mutlaka haklı olan Troçki'dir.

Troçki, Bolşevik Parti'ye katıldıktan sonra Lenin ile ilk görüş ayrılığı Ekim Devriminden hemen sonra, 1918'de Brest-Litovsk barışı meselesinden dolayı patlak verir. Brest-Litovsk, Ekim Devriminin geleceği için belirleyici bir öneme sahipti. Ama Brest-Litovsk'ta ne yapılması gerektiği konusunda görüş ayrılıkları vardı. Örneğin Ekim Devrimine katılan sol sosyal devrimciler ve Bolşevik Parti'nin uç sol kanadını temsil eden Buharin ve Radek, Alman emperyalistlerinin aşağılayıcı barış önerilerinin reddedilmesinden yanaydılar. Bunlar aynı zamanda Almanya'ya karşı devrimci savaşın da örgütlenmesini savunuyorlardı. Böylesi durumlarda -iki tarafın olduğu durumlarda- Troçki her zamanki tavrını sergiledi. Troçki, duruşuyla ne o tarafta ne de bu tarafta olmadığını, sadece kendi tarafında olduğunu gösterdi. Aslında sol sekterler ile dayanışma içindeydi ve devrimci savaşı açıkça ilan etmeyelim, ama aynı zamanda Brest-Litovsk'ta barış adına yapılan Alman dayatmasını da imzalamayalım diye öneriyordu. Şiarı ne savaş ne barıştı. Ama her iki durumda da sol sekterleri destekliyordu. Troçki'nin anlayışına göre Almanların savaşa devam edecek durumları yoktu. Bu nedenle de barışın imzalanmamasının Ekim Devrimi için bir tehlike oluşturması söz konusu değildi. Barışın imzalanmaması, diğer taraftan da başka ülkelerde işçi sınıfına, oluşmakta olan, Ekim Devrimiyle kurulma yolu açılan SSCB'nin Alman emperyalizmi karşısında dimdik durduğunu göstermiş olacaktı.

Lenin, sol sekterlerin ve Troçki'nin görüşlerine şiddetle karşı çıkar. Lenin, devrimci savaşa karşı olduğundan dolayı değil, yaşanan onca zorluklardan ve fedakarlıklardan sonra işçi sınıfı ve emekçi yığınların savaşacak durumda olmamasından, devrimci savaş yürütecek durumda olmamasından dolayı devrimci savaşa karşı çıkar. Ortada, modern Alman militarizmine karşı koyacak maddi olanak yok. Karşı koyacak maddi olanaklar- diyelim ki, Alman militarizmini durduracak imkanlar olmadığı için Lenin, devrimci savaş şiarını boş ve aynı zamanda tehlikeli lafazanlık olarak mahkum eder.

Lenin, sol sekterlerin -Buharin ve Radek- ve sol sosyal devrimcilerin askeri durumu yanlış analiz ettiklerini dile getirir. Brest-Litovsk'ta barış dayatmasının imzalanmaması durumunda Alman orduları, imzalamama durumunu vesile ederek ilerleyecekler, hatta Moskova ve Petrograd'ı alacaklar, Ekim Devrimini sonlandıracaklar diyen de Lenin'dir. Bu nedenle Lenin, Rusya'da Ekim Devriminin devamını sağlamak için Alman emperyalizmiyle en kötü barışı da imzalamanın ve bir soluklanma dönemi sağlamanın gerektiğini söyler. Bunları söyleyen, Almanlarla, bir soluklanma dönemi elde etmek için en kötü barışı dahi imzalamayan hazır olan Lenin'in hesabında bu barışın kalıcı olacağı yoktu. Emperyalistler arası savaşın seyrinin en sonunda Brest-Litovsk barışını da geçersiz kılacağından hareket ediyordu.

Peki, gelişmeler kime hak verdi? Brest-Litovsk barışıyla ilgili gündeme gelen bütün sorunlarda Lenin haklı çıktı. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Şayet Lenin bu barış konusunda Troçki ve diğerlerinin yanlış görüşlerine karşı şiddetle mücadele etmeseydi, tavizkar davransaydı SSCB'nin kurulması gerçekleşmeyebilirdi?

“Lenin Üzerine” kitabında Troçki, Lenin'in o zamanki tavrı üzerine şunları yazar:

“Bugün için devrimimiz her şeyden daha önemlidir. Onu, ne pahasına olursa olsun, tehlikeden uzak tutmalıyız.  

Meselenin başlıca güçlüklerine, parti içindeki aşırı sürtüşmeler de eklendi. Parti çevrelerinde, hiç değilse, yöneticiler arasında Brest şartlarını kabul etmemek ve barış anlaşmasını imzalamayı reddetmek gerektiği yolunda uzlaşmaz bir görüş hakimdi. Gazetelerimizde görüşmeler hakkında yayımlanan tutanaklar, en canlı ifadesini, devrimci savaş şiarını ortaya atan sol komünizm grubu içinde bulan bu görüşün büsbütün yerleşmesine yol açıyordu. Tabii, bu durum Lenin'i endişelendiriyordu” (31).

Söylemeye gerek var mı, bilmiyorum. Ama belirtelim. Brest-Litovsk barışı sorununda da Troçki, tarih anlayışına ve yazımına uygun olarak Lenin ile kendisi arasındaki görüş ayrılığını önemsiz göstermiştir. Ama buna rağmen, Lenin'e karşı açıktan direndiği kendi anlatımından da anlaşılmaktadır. “Hayatım”da bunu şöyle anlatır:

“17 Şubatta Merkez Komitesi toplantısında Lenin geçici oylama için soruyu sordu: 'Bir Alman saldırısı karşısında kalırsak ve Almanya'da devrimci bir ayaklanma olmazsa barış yapacak mıyız?'

Böyle temel bir sorunda Buharin ve taraftarları çekimser oy kullandılar. Krestinski de onlara katıldı. Yoffe hayır dedi. Lenin ve ben evet dedik” (32).  

MK'nın çoğunluğu yukarıdaki formülasyondan yanaydı. Ama Troçki, en acil, en gerekli bir anda kendi bildiğine göre hareket etti. Aynı yerde bu durumu bizzat kendisi açıklar:

“Ertesi sabah, Lenin'in barışı imzalamaya hazır olduğumuzu bildiren bir telgrafın derhal çekilmesi için yaptığı öneriye karşı oy kullandım. Günün seyri içinde Almanların saldırıya geçtiklerini, savaş araçlarımızı ele geçirdiklerini ve Dvinks üzerine yürüdüklerini bildiren telgraflar gelmeye başladı. O akşam Lenin'in telgrafının gönderilmesi için oy verdim: Artık Alman saldırısı haberinin bütün dünyaya yayılacağından şüphe edilmezdi” (33).  

O dönem Troçki, dış işlerden sorumlu Halk Komiseriydi. Dış politika sorunlarını yürütmek onun göreviydi. Peki Troçki ne yaptı? MK'nın barışı imzalamaya hazır olduğunu içeren telgrafın zamanında Almanlara gönderilmesini engelledi. Bu durum üzerine Almanlar ne yaptılar? Alman ordusu bu durumu fırsat bilerek savaşı sürdürdü, Ukrayna'yı ve Finlandiya'yı işgal edene kadar ilerledi. Ama Troçki, telgrafın gönderilmesi gereken günün akşamı Alman ordusunun dimdik ayakta ve ilerliyor olduğunu görünce telgrafı göndermeye hazır olduğunu açıkladı. Açıklama değil, imza bekleyen Alman ordusu ise ilerledi. Alman generalleri, imzalanan koşullardan daha ağır koşullar öne sürdüler. Sovyet delegasyonu 3 Martta yeni ve daha kötü koşulları içeren anlaşmayı imzalamak zorunda kaldı. Öyle ki Troçki, anlatımına göre, Alam dayatmasını okumadan imzaladı. Anlaşmanın imzalanmaması sonucunda kurulma aşamasında olan sosyalist devletin daha da kötü koşullarla boğuşmak zorunda kalmasının tek sorumlusu Troçki'ydi.

Bu sorumsuzluğundan; Brest-Litovsk barış anlaşmasıyla gündeme gelen anlaşmazlıktan dolayı Troçki, Dış İşleri Halk Komiserliği görevinden istifa etmek zorunda kaldı.  

Brest-Litovsk barış anlaşması sorunu Lenin ile Troçki arasındaki ilişkiler bağlamında şunu gösterir: Belirleyici anlarda, bu durumda Ekim Devrimi ve kurulmakta olan sosyalist devletin geleceğinin söz konusu olduğu anda Troçki, Lenin'e karşı ayaklanmıştır. MK'nın aldığı karara uymamış, kendi bildiği doğrultuda hareket etmiştir. Ve sonra ne olmuştur? Troçki, çok sonraları, Brest-Litovsk barış anlaşması sorununda kendinin değil, Lenin'in haklı olduğunu kabul etmek zorunda kalmıştır.  

“Hayatım”da bunu şöyle anlatır:

“Lenin'in Brest günlerindeki rolünü herkesin duyabileceği şekilde ve herkesten önce taktir ettim. 3 Ekim 1918'de Sovyet iktidarının en üst organlarının olağanüstü genel kurulunda şunları söyledim: “Bu yetkili oturumda söylemeyi görev sayarım ki, bir çoğumuzun ve bu arada benim, Brest-Litovsk barışını imzalamak gerekli midir, caiz midir diye kararsızlık içinde bocaladığımız günlerde, sadece Lenin yoldaş, inatla ve eşsiz bir kavrayışla çoğumuzu karşısına alarak, dünya proletaryasının devrimine kadar dayanmak için bu boyunduruktan geçmek zorunda olduğumuzda ısrar etti. Ve işte şimdi kabul etmeliyiz ki, haklı olan biz değildik” (34).  

“Lenin'in Brest günlerindeki rolünü herkesin duyabileceği şekilde ve herkesten önce taktir ettim” diyen Troçki “Lenin” üzerine kitabında hiç de öyle düşünmediğini yazıyor:  

“Hayatım”da “Ve işte şimdi kabul etmeliyiz ki, haklı olan biz değildik” diyor, ama “Lenin” üzerine kitabında da “Brest-Litovsk konusundaki tartışma, Troçki'nin önceden barış aleyhine söylediği heyecanlı sözlerin yankıları bastırılmak suretiyle kapandı gitti” (35).  

Troçki şunu söylüyor. Brest-Litovsk barışı konusunda haklıydım. Ama Lenin'in görüşü, partinin görüşü üstün değildi. Bu nedenle, doğru bulmadığım halde “haklı olan biz değildik”, haklı olan Lenin'di dedim ve yenildim, ama bu konudaki görüşlerim kitleler tarafından kabul gördü, yankı buldu. Sonradan bu “yankı” bastırıldı ve konu da kapandı. Aynen bunu söylüyor.  

“Troçki'nin önceden barış aleyhine söylediği heyecanlı sözlerin yankıları”nı bastıran ve konuyu kapatanlar da herhalde Stalin gibi “Epigon”lar veya “Thermidor”cular olmuştur!

Her neyse! Troçki'nin Brest-Litovks barışı sorununda Lenin ile arasındaki görüş ayrılığını önemsizmiş gibi göstermesine karşın Lenin bu görüş ayrılığının çok önemli olduğunu 7 Mart 1918'de VII. Parti Kongresinde “Savaş ve Barış” üzerine konuşmasında açıklıyor:

“Ordunun bir arada tutulabileceğine inanmanın düşüncesizce bir yanılsama olduğunu, orduyu ne kadar çabuk terhis edersek, bütün toplumsal organizmanın sağlığa kavuşmasının o kadar çabuk başlayacağını söyledik. Bu nedenle “Almanlar saldırmaz” devrimci lafazanlığını kıvırmak, son derece ağır bir hataydı, olayların acı bir biçimde abartılmasıydı, bu lafazanlıktan ikinci bir lafazanlık çıkıyordu: “Savaş halinin durdurulduğunu açıklayabiliriz. Ne savaş ne de barış anlaşması!” Fakat ya Almanlar buna rağmen saldırırsa? “Hayır, Almanlar saldırmaz”. Ve uluslararası devrimi tehlikeye atmaya hakkınız yok, kendinize daha çok, o an geldiğinde, Alman emperyalizminin suç ortağı çıkıp çıkmayacağınız somut sorusunu sormak zorundasınız” (36).  

Bu polemik doğrudan Troçki'ye yöneliktir. Burada Lenin, Troçki'nin “Ne savaş ne de barış anlaşması!” anlayışının, bu içi boş anlayışın üstüne gitmektedir. Nitekim bu konuşmasından bir gün sonra kongrenin kapanış konuşmasında bir kez daha Troçki'nin üstüne gider:

“Devamla Troçki yoldaşın bakış açısına değinmek zorundayım. Onun faaliyetinde iki yanı ayırt etmek gerekir: Brest-Litovsk'ta görüşmelere başlayıp, bunlardan ajitasyon amacıyla mükemmel biçimde yararlandığında hepimiz Troçki yoldaşla hemfikirdik. Benimle görüşmesinden bir bölüm aktardı, fakat eklemek zorundayım ki, Almanların ültimatomuna kadar dayanmayı, sonra kabul etmeyi kararlaştırmıştık. Fakat Alman bizi aldattı: Yedi günün beşini bizden çaldı. İşi uzatmaya yönelik olduğu ölçüde Troçki'nin taktiği doğruydu. Savaş halinin sona erdiği açıklanıp barış imzalandığında doğru değildi. En kesin biçimde barışı imzalamayı önderdim. Brest-Litovsk Barışından daha iyi bir barış elde edemezdik. O zaman bir aylık bir nefes molamız olacağı ve oyunu yitirmemiş olacağımız herkes açısından açıktır...

Troçki yoldaş “Vinniçenko ile barış imzalamayacağınıza söz verin” yeni talebini ileri sürdüğünde, diyorum ki, ben böyle bir yükümlülüğü asla üstlenmem. Kongre bu yükümlülüğü üstlenseydi, ne ben ne de başka bir düşüncedaşım bunun sorumluluğunu üstlenmezdik. Bu, açık bir manevra çizgisi yerine -burada geri çekilinir, mümkün olduğunda, bazen saldırılır- kendini biçimsel bir kararla tekrar tekrar bağlamak anlamına gelir. Bir savaşta insan kendini asla biçimsel kararlarla bağlamamalıdır. Savaş tarihini bilmemek, anlaşmanın bir güç toplama aracı olduğunu bilmemek gülünçtür...

Troçki yoldaş bunun, sözcüğüm tam anlamıyla ihanet olduğunu söylüyor. Ben bunun çok yanlış bir görüş olduğunu iddia ediyorum. Bunu somut olarak göstermek için bir örnek vermek istiyorum. İki kişi yolda yürüyor. Üzerlerine on kişi saldırıyor. Biri mücadele ediyor, diğeri kaçıyor. Bu ihanettir. Fakat varsayalım ki,, her biri yüzer binlik iki ordunun karşısında beş ordu duruyor. Ordunun biri ikiyüzbin kişi tarafından kuşatılmıştır. Diğer ordu onun yardımına koşacak, fakat biliyor ki, diğer üçyüzbin kişi tam bir tuzak kuracak şekilde konuşlandırılmıştır. Bu durumda yardıma koşulabilir mi? Hayır, koşulamaz. Bu, ihanet değildir, korkaklık değildir. Sayının basit çoğalımı tüm kavramları değiştirmiştir. Her asker bunu bilir. Burada önemli olan artık kendi şahsı değildir: Böyle davranmakla, diğeri tutsak düşse de kendi ordumu koruyorum, onu yenileyeceğim, müttefiklerim var, bekleyeceğim, müttefiklerim yardımıma gelecektir. Sorun ancak böyle konabilir. Fakat askeri mülahazalar başkalarıyla karıştırılırsa, bundan lafazanlıktan başka bir şey çıkmaz. Politika böyle yapılmaz.

Biz mümkün olan her şeyi yaptık. Anlaşmayı imzalayarak birkaç günlüğüne de olsa Petrograd'ı kurtardık” (37).  

Troçki bu, boş durur mu? Kendimi öyle kabul ettiremezsem böyle kabule ettiririm yöntemiyle hareket ederek Lenin'in savaş ve barış için hazırladığı bildirgede değiştirme önerici verir. (Diğer şeylerin yanı sıra örneğin Lenin'in bildirgesinde yer alan “zorunlu”dur tanımlamasının çıkartılmasını ve yerine “uygundur” tanımlamasının konmasını önerir). Onun bu manevrasına cevap vermek için Lenin 8 Marttaki oturumda bir daha konuşur. Konuya ilişkin olarak şunları söyler:

“Daha konuşmamda ne benim ne de taraftarlarımın değiştirme önergesini mümkün görmediğini söyledim. Hiçbir stratejik manevrada herhangi bir biçimde elimizi bağlayamayız…

Anlaşmaların yırtılıp atılması için tam yetki her an MK’ya verilmelidir. Ama bu, hemen, şu andaki oturumda anlaşmaları yırtıp atacağımız anlamına asla gelmez…Yoldaş Troçki’nin eklenmesi için başvurduğu sözler zaten onaylamaya karşı olanların oylarını toplayacaktır. Orta bir çizgi için oylar ise hiçbir işçinin, hiçbir askerin bildirgemizden bir şeyler anlayamayacağı bir durum yaratacaktır...  

Şimdi, anlaşmanın zorunlu olduğu kararını alacağız ve MK'ya her an savaş ilan etme tam yetkisini vereceğiz...

Söyledim: Hayır, bu benim tarafımdan kabul edilemez. Bu değiştirme önergesi bir imadır, yoldaş Troçki’nin söylemek istediğini ifade etmektedir. İmaların bildirgelerde yeri yoktur” (38).  

Bu tartışma Troçki tarafından “Lenin” üzerine kitabında yumuşatılarak anlatılır:

“Troçki bunun üzerine Lenin önergesinde barışın ”zorunlu” olduğu sözünün değiştirilmesini istedi, “zorunlu” yerine “olabilir” kelimesinin kullanılmasını teklif etti. Lenin'in politikasını desteklediği halde sonunda neden bir kararsızlık daha gösterdiğini kongrede uzun uzadıya anlatamazdı” (39).



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
spartakus
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 23.11.2013
İleti Sayısı: 624
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: spartakus
Cevap Tarihi: 26.06.2014- 20:18


Uyanık Troçki'nin Lenin ile arasındaki görüş ayrılıklarının önemsiz olduğunu (ama aynı zamanda ne kadar “kahramanca” mücadele ettiğini de, daha doğrusu Troçki bunu yaptı, Troçki şunu yaptı diye kendisini anlatarak, agk, s. 180-190), bu görüş ayrılıklarından dolayı tartışmaların sert olmadığını gösterme çabası boşunadır. Her ikisi arasındaki ilişkinin ne kadar mesafeli ve tartışmaların ne denli sert olduğunu yukarıda örneğini verdiğimiz Brest-Litovsk barış anlaşması sorunları çerçevesinde çıkan tartışmalarda da görüyoruz. Bu tartışmalarda Troçki, Lenin'e ihanet ediyorsun demeye getiriyor. Lenin'in de bu ihanet suçlamasına cevap olarak Troçki, hal ve hareketiyle uluslararası devrimi tehlikeye atmıştır ve Alman emperyalizminin yardakçısı olmuştur diyordu. Bu biçimi ve sertliğiyle söz konusu tartışmalar, birbirini “tamamlayan” iki kişi arasındaki tartışmalara hiç benzemiyor.

Sendikaların inşası üzerine 1920 sonundaki tartışmalar da Lenin ve Troçki arasındaki görüş ayrılığının ne denli derin olduğunu göstermektedir. (Bu konuyu başka bir bölümde ele alacağız. Burada belirtmekle yetiniyoruz). Bu tartışmada Lenin, Troçki'nin hal ve hareketini “emsalsiz siyasi patavatsızlık” olarak tanımlar. Devamla Lenin, Troçki'nin tezlerinin “siyasi olarak zararlı” ve “politikasının esas itibariyle sendikaların bürokratik çekiştirilmesi” olduğunu anlatır. Troçki, “Hayatım”da bu görüş ayrılığını da ele alır.  

Okuyalım:

“Brest Barışı nedeniyle Lenin ile görüş ayrılıklarımı özel bir bölümde ayrıntılı olarak anlattım. Şimdi de “Yeni Ekonomi Politik”e geçişten kısa bir süre önce, 1920 sonu ve 1921 başına rastlayan dönemde, iki ay süreyle bizi karşı karşıya getiren başka bir görüş ayrılığı üzerinde durmak zorundayım. Sendikalar tartışması diye bilinen olay bir süre için şüphesiz ki ilişkilerimizi karartmıştır. Ama ikimiz de kişisel olanı siyasi olandan ayıracak veya ayırmak isteyecek kadar devrimci ve politikacıydık. Bu tartışma esnasında Stalin ve Zinovyev, bana karşı perde arkasında yürütmekte oldukları mücadeleyi, kamuoyuna taşımak için legal olanak elde ettiler. (Kendileri açısından olumlu) ortamdan yararlanmak için bütün güçleri kullandılar. Bu, ileride “Troçkizm”e karşı açacakları kampanyanın bir denemesi olmuştur. Ama aramızdaki anlaşmazlığın beraberinde getirdiği tam da bu görüngüler, Lenin'in en çok canını sıkan şeydi. Ve o, bu yansımaları felce uğratmak için bütün olanakları kullandı” (40).  

Aynı bölümde Troçki, Yeni Ekonomi Politika konusunda da Lenin ile arasında görüş ayrılığının patlak verdiğinden bahseder. Lenin'den çok önce Yeni Ekonomi Politikaya geçilmesi gerektiğini dillendirdiğini ve Lenin'in bu politikanın doğruluğunu ancak gecikmeli kabul ettiğini yazar. Bu konudaki görüş ayrılığı üzerine “Hayatım”da şunları anlatır:

“1920'nin başında Lenin, benim önerilerime kesinkes karşı çıktı. Önerilerim Merkez Komitesinde dörde karşı onbir oyla reddedildi. Olayların sonraki seyrinin kanıtladığı gibi, Merkez Komitenin kararı yanlıştı. Sorunu, tamamen savaş komünizminden yana olan parti kongresi forumuna da götürmedim. Sonrasında ekonomi bir yıl boyunca bir çıkmazda ölümle boğuştu. Lenin ile aramızdaki farklılıklar bu çıkmazdan doğdu. Serbest pazar yöntemine geçiş reddedildiğinden (dolayı- İ.O.) ekonomide gerçek başarılar elde etmek için “savaş yöntemleri”nin düzenli, sistematik bir uygulanmasını talep ettim. Bütün kaynakları, en azından ilke bakımından ulusallaştıran ve devletin gereksinimlerine göre paylaştıran savaş komünizmi sisteminde sendikaların bağımsız rolü için bir yer görmüyordum” (41).  

Troçki'nin X. Parti Kongresi öncesinde aynı konu üzerine Lenin ile kendi arasındaki görüş ayrılığını, birbirine zıt görüşler savunduklarını bizzat Troçki anlatır.  

“Hayatım”da okuyalım:

“X. Parti Kongresi arifesinde çizgilerimiz daha sert olarak ayrışıyorlardı. Partide tartışma kızıştı. Ama tamamen başka bir konu üzerine tartışılıyordu. Gerçekte günlük ekmek, ısınma maddesi ve sanayi için hammaddeler söz konusuyken parti, sendikaların devletleştirilmesinin hangi tempo ile gerçekleştirilmesi gerektiğini tartışıyordu. Ekonominin oldukça yaklaşan felaketi söz konusuyken, parti, ateşli bir şekilde “komünizm okulu”nu tartışıyordu. Kronstadt'taki ve Tambov (ilindeki) ayaklanma bu tartışmaların ortasına son bir uyarı olarak düştü. Lenin, “Yeni Ekonomi Politika”ya geçiş için oldukça temkinli ilk tezleri formüle etti. Ben de hemen o tezlere katıldım. Benim için bu tezler sadece, bir yıl önce yapmış olduğum o önerilerin yeniden gündemleştirilmesinden başka bir şey değildi. Sendikalar üzerine tartışma hemen, bütün anlamını yitirdi” (42).  

Neyi görüyoruz? Ekim Devriminden sonra da Lenin ve Troçki arasında sürekli görüş ayrılığı vardı, sürekli mücadele söz konusuydu.

Troçki'nin Lenin ile ilişkilerini anlatım tarzı insanın aklına ister istemez bir soru getiriyor. Troçkistler de bu soruyu mutlaka kendilerine sormuşlardır diye düşünüyorum. Soru şu: Şayet Lenin ile Troçki'nin ilişkileri Troçki'nin anlattığı gibiyse neden Lenin, Troçki'nin halefi olması için adım atmadı? Mademki Troçki, diğer Bolşevik önderler göz önünde tutulduğunda oldukça önemli, seçkin bir önderdi, Lenin ile kendi arasında adeta “su sızmıyor”du -yukarıda anlattıklarımızı ve aşağıda anlatacaklarımızı göz önünde tutmazsak!- peki neden Lenin Troçki'nin tartışmasız halefi olması için mücadele etmedi, partiyi bu konuda yönlendirmedi?

Lenin böyle bir adım atmamıştır ve atmamasının da bir dizi nedeni vardı. Troçki, “Hayatım”da durumun farkında olarak bu soruna ilişkin de yazar. Troçki'ye göre Lenin, kolaylıktan, rahatlıktan hareket ederek gönüllü yardımcıları tercih etmiştir! Bu durumda Troçki, zor olan, rahat vermeyen, gönüllü olmayan yardımcı olduğu için Lenin tarafından tercih edilmemiş oluyor. Herhalde öyle oluyor veya Troçki kendisini böyle görüyor!

Ama Lenin, Troçki'den farklı düşünmektedir. O “vasiyet”inde Troçki hakkında “korkunç” düşüncelere sahip olduğunu açıklar: “Aynı zamanda tıpkı Trocki’nin Bolşevik olmayışı...” türünden.

Narsist Troçki, sübjektivist Troçki durumu işine geldiği gibi açıklamaya çalışıyor. Bir önderin, bu durumda Lenin'in başkalarının desteğini almasından veya aramasından, onları yapılması gereken işe katmasından doğal hiçbir şey olamaz. Lenin, bunu rahatlıktan veya kolaylıktan dolayı yapmamıştır. Lenin, Troçki ile bu türden ilişkilere girmemiştir, çünkü Troçki ile hemen her ilişkide her konuda sorun çıkmaktadır, görüş ayrılığı gündeme gelmektedir. Lenin, gündemde olan sorunların çözümü için diğer yoldaşlarının desteğini, onlarla işbirliğini aramıştır. Troçki ise kendi başına buyruk olan, parti bir tarafa ben bir tarafa diyebilen, kendini herkesin üstünde gören, herkes için geçerli disipline uymayan, disiplin bana uysun demeye getiren seçkin bir önder olduğunu sanıyordu. Böyle birisinin çalışmaya katkısı ne olabilirdi ki, Lenin tarafından desteği aranmış olsun?

Belki de Lenin'in halefi olma konusunda Troçki haklıdır; Lenin'in onu kendine halef yapmak için çaba sarf etmiş olduğu düşünülemez mi? Troçki, “Hayatım”daki anlatımıyla okuru böyle düşünmelisin diye yönlendirmeye çalışıyor. Troçki'nin anlatımına inanacak olursak, Lenin'in hastalığı döneminde Troçki ile Lenin arasında görüş ayrılığı yokmuş, Troçki hakkındaki eski düşüncelerini bir kenara atmış ve sadece ve sadece Troçki'yi nasıl ederim de halefim yaparım diye düşünmeye başlamış. Öyle ki, Lenin Troçki ile bir blok oluşturmaya niyetlenmiş -adı da herhalde Lenin-Troçki bloku olurdu- ve bunu sadece ikisi -Troçki ve “kanka”sı Lenin- biliyormuş. Troçki böyle anlatıyor:

Bu “tete a tete” oldukça önemli, bu nedenle bu “başbaşa” görüşmeyi olduğu gibi aktaralım:

“Durum şöyleydi: Kültür İşçileri Birliği Merkez Komitesi bana ve Lenin'e bir delegasyon gönderdi; ek olarak Eğitim Komiserliğini, Ulaşım Komiserliğini bir yıl boyunca yönettiğim tarzda devralmam rica ediliyordu. Lenin fikrimi sordu. Diğer her bir sorunda olduğu gibi eğitimde de zorluğun mekanizma tarafından yaratıldığı cevabını verdim. “Evet, bürokratizm bizde korkunç, görevime döndüğümde tamamen dehşete düşmüştüm... Ama görüşüme göre tam da bundan dolayı Savaş Komiserliği dışında başka yetki alanlarıyla yetinmemelisiniz” diye sözüme karıştı. Hararetli, güçlü ve açık ki heyecanlı bir biçimde Lenin bana planını açıkladı: Yönetici göreve ayıracak güçleri sınırlı. Üç temsilcisi var. “Onları tanıyorsunuz. Kamenev, açık ki akıllı bir politikacı, ama nasıl bir yönetici? Zyurupa hasta. Rikov, belki yönetici yeteneklerine sahiptir, ama Yüksek Ulusal Ekonomi Konseyine gitmek zorunda. Benim yardımcı olmalısınız. Durum, radikal bir personel guruplaşması yapmamızı gerektirmektedir”. Tekrardan, Savaş Komiserliğindeki işimi daha zora sokan “mekanizma”ya işaret ettim. Lenin, coşkulu bir biçimde, bir kere kullandığım ifadeyi ima ederek, “şimdi mekanizmayı altüst edebilirsiniz” dedi. Sadece devlet değil, parti bürokrasisini de kastettiğim cevabını verdim; bütün zorlukların çekirdeğini iki mekanizmanın birleşmesi ve parti sekreterler hiyerarşisi etrafında toplanan etkili grupların birbirlerini karşılıklı korudukları oluşturmaktadır. Lenin beni sabırsızlıkla dinledi ve ... görüşlerimi onayladı. Kısa bir düşünmeden sonra doğrudan sordu: “Sadece devlet bürokratizmine karşı değil, Merkez Komitesinin Örgüt Bürosuna karşı da mücadele açmayı öneriyorsunuz? Şaşkınlıktan dolayı güldüm. Örgüt Bürosu, Stalinist Mekanizmanın merkezini oluşturmaktadır. Lenin, “Olabilir” diyerek, sorunun özünü tanımlamanın belli bir hoşnutluğu içinde devam etti: “Size genel olarak bürokratizme ve özellikle de Örgüt Bürosuna karşı bir blok öneriyorum”. “İyi bir insanla iyi bir blok oluşturmak oldukça onurludur” diye cevap verdim. Belli bir zaman sonra yeniden bulaşma kararı aldık. Lenin, bana sorunun örgütsel tarafı üzerine düşünmemi önerdi. Bürokratizme karşı mücadele için Merkez Komitesine eklemlenmiş bir komisyonun oluşturulmasını tasarlıyordum. İkimizde ona dahil olmalıydık. Lenin'in düşüncesine göre, özü itibariyle bu komisyon, bürokrasinin bel kemiği olarak Stalinist fraksiyonu kökünden sökmenin ve bana, Lenin'in temsilcisi -Halk Komiserleri Konseyi Başkanı görevi için de halef olma olanağını verecek olan partide koşulların oluşturulması kaldıracıdır...

Lenin tarafından başlatılan kampanyanın, genel politik görevlerin yanı sıra dolaysız amacı, benim yönetici işim için, -eğer kendisi iyileşirse onun yanında veya hastalığın onu yenmesi durumunda ise onun yerine- en uygun koşulları oluşturmaktı. Ama sonuna kadar, evet yarısına kadar bile yürütülemeyen bu mücadele tam tersi sonuçlar verdi” (43).  

Demek “Lenin-Troçki bloku” az kalsın böyle kurulmuş olacaktı. Bolşevik Lenin, kendine karşı mücadele eden Troçki ile, anti-bolşevik Troçki ile blok kuruyor ve bundan kimsenin haberi olmuyor!

Her ikisi de hasta oluğundan Troçki'nin Lenin'in halefi olması planları “suya düşmüş”. Bunu da anlatan Troçki'dir.  

“Hayatım”da okuyalım:

“1923 Martının ilk günleriydi. Lenin, Senato binasında kendi odasında yatıyordu. Bir dizi belirti ikinci felcin yaklaşmakta olduğunu gösteriyordu. Ben de lumbagodan dolayı birkaç haftadır yataktan çıkamıyordum. Evimizin bulunduğu eski Centilmen Dairesi binasında yatıyordum. Lenin'le aramızda Kremlin'in devasa büyük avlusu uzanıyordu. Ne Lenin ne de ben telefona gidecek halde değildik. Ayrıca doktorlar Lenin'e telefon konuşmalarını kesinkes yasaklamışlardı. Lenin'in iki sekreteri Fotiyeva ve Glasser bağlantıyı sağlıyorlardı” (44).  

Demek ki, ne Lenin ne de Troçki telefona gidecek halde olamadıklarından Troçki, Lenin'in halefi olma fırsatını kaçırmış oluyor!  

Tarihi böyle yazanlar için ne denir? Bir küçük burjuvanın, bir demagogun hezeyanları. Başka bir şey söylenemez, sadece bu söylenebilir. Marksist tarih anlayışını ve yazımını böyle ele alan birisi bu tanımlamayı hak eden birisidir. Troçki, kendi kendine iddia ediyor. Kendinden başka duyan, bizzat yaşayan yok. Ya tek başına kendisi biliyor ya da ikisi -Lenin ve Troçki- biliyor. MK bilmiyor, parti bilmiyor; başkaca hiç kimse bilmiyor.

Troçki'nin anlatımını okudukça insan kendi kendine “vay be” demek zorunda kalıyor. Az kalsın Lenin'in halefi olacakmış. Ama bir “bel fıtığı” engel olmuş! Normal koşullarda şeytani Troçki, aktif Troçki, kendisi ile Lenin'in halefi olması arasında mesafe oluşturan “bel fıtığı”nı yenemiyor ve anlatımında olduğu gibi, büyük, ama bana göre pek de devasa büyük olmayan Kremlin avlusu engelini aşamıyor! “Avrupa demokrasisinin şövalyesi”, Ekim Devriminin“Robespierr”i, “kızıl Napolyon”u, “birinci önderi”, “Ekim'in mimarı”, “Rus devriminin gerçek lideri” Leo Davidoviç Bronştayn Troçki, Kremlin avlusu engeline takılıyor, o avluyu aşamıyor ve Lenin'in halefi olamıyor! Olacak iş değil, gerçekten olacak iş değil!

Ne diyelim Troçki, “kader utansın”!

Hem “Marksist hem Leninist hem de Bolşevik” Troçki, sürekli devrimci, Ekim Devriminin “özü, çehresi ve ruhu” Troçki, “Mont Blanc'ın aydınlatan zirvesi”, Batı burjuvazisinin   “Kızıl Napolyon”u Troçki, “Bolşevik-Leninist”, “esin kaynağı”, “biricik önder”, “kızıl ordu komutanı” Troçki böyle bir engele, “Kremlin'in devasa büyük avlusu”na   takılıp kalamazdı!

Lenin'i nasıl tanırız? Önemli olan hiçbir sorunda hastalık dinlemez, mutlaka bir yolunu bularak söylemsi gerekeni söyler, yapması gerekeni yapar. Kendine bir “halef seçme” konusu da SSCB'nin geleceği, sosyalizmin geleceği, dünya devrimini geleceği kadar önemli bir konudur. Bu derece önemli bir sorunu sadece ikisi biliyor, üçüncü bir bilen yok. Böyle önemli bir konu gündemde, ama Lenin “hastayım” diye yatıyor. Olacak iş değil. Her ikisi de telefona gidemiyor. Mademki öyle, o zaman telefonu onlara getirselerdi? Bunu da mı düşünememişler? Belki telefonları hastaların yanına götürmek o zamanki teknik bakımından mümkün değildi! Kim bilir!

Troçki'nin bu anlatımı aynı konuda birbirine tamamen zıt iki farklı anlayışı ifade ediyor. Bir taraftan küçük burjuva anlayış, diğer taraftan da Marksist anlayış. Bir küçük burjuva -burada Troçki- bir komünist parti önderinin, Rusya'da Ekim Devrimi önderinin -somutta da Lenin'in- kendi halefini seçme, atama hakkının olduğuna ve bu hakkı kullanması gerektiğine inanabilir. Burada küçük burjuva Troçki, Devrim önderinin -diyelim ki “makamı”nın “kalıtsal” olduğunu savunuyor.

Aynı soruna Marksistin yaklaşımı ise tamamen başkadır; bir Marksist açısından “makam”, “kalıtsal” değildir, önder seçiminin kıstasları başkadır. Partiyi yönetebilen, yönlendirebilen, uzağı görebilen, kitlelerin güvenini kazanmış, sınıf mücadelesinin zor koşullarına teslim olmayan, tartışarak kazanan, kitleleri ikna edebilen vb. özellikleri olmalıdır. Troçki, bu özelliklerin hepsinden mahrumdu. Troçki, kendi anlatımına göre, bir şanssızlık sonucu, bir hastalık sonucu Lenin'in halefi olamamış. Troçki'nin önder olma anlatımı, sorunu ne denli apolitik ele aldığını gösterir. Demek ki, Troçki'ye göre komünist partisinde, proletarya diktatörlüğü koşullarında önder seçimi kendi anlatımına göre oluyormuş. Kendi tarih anlatımına göre Troçki neyi reddediyor, neyin farkında değil? Troçki, gerçek durumu göremeyen birisidir; hangi sosyal güçlerin tarih yaptığını anlamayan birisidir. Troçki, Leninist parti örgütlenmesini reddeden birisidir, bundan dolayı da bir komünist partisinde önderlerin nasıl seçildiğinden bihaberdir.

İktidara gelmek için Troçki'nin “gözü dönmüşcesine” mücadelesinin, Don Kişot türünden bir mücadele olduğu, gelişigüzel kılıç salladığı sanılmasın. Troçki bu mücadelesinde kendi sonunu getiren belli bir taktik doğrultusunda hareket ediyordu: Hem Lenin hem de Stalin döneminde SBKP(B) ile parti önderliği arasında ideolojik ve siyasi bir duvar örmek veya uçurum oluşturmak ve kendini de tek kurtarıcı olarak sunmak istiyordu. Doğrudan Lenin'i karşısına alamayacağı için önceleri, Lenin döneminde kendini onun yanına koyarak, bu anlamda Lenin'i en fazlasıyla kendisi kadar önemli göstererek yapıyordu. Böylece kendini Lenin sonrası parti önderliği için tek alternatif olarak sunuyordu. Olmadı. Lenin'den sonra Stalin önderliğe getirildi. Ve Troçki de bütün atışlarını Stalin'e yöneltti. “Stalinizm” kavramını üretti ve burjuvaziye komünizme karşı mücadelesinde silah olarak kullanması için sundu. Bu hizmetinden dolayı dünya burjuvazisi Troçki'ye minnettar olmuştur.

Başka birkaç yerde de belirttiğimiz gibi Troçki'nin siyasi yazıları bilimsel temeli olan tartışmalardan ziyade başından sonuna çıplak kin ve narsizm doludur. Hemen hepsi otobiyografik anlatımdır. Öyle ki, Troçki kendi yazılarında sürekli Troçki böyle dedi, Troçki şöyle dedi diye yazan birisidir.  

Materyalist tarih anlayışından yoksun olan Troçki, sorunlara, bu arada kendine de tamamen sübjektif açıdan yaklaşmaktadır. Onun yazılarını okuyanların mutlaka dikkatini çekmiştir; Troçki'nin en “bilimsel” kanıtları söylentilerden, anektodlardan, özel konuşmalardan, kanıtlanamayacak olan iddialardan veya kimsenin ulaşamayacağı dokümanlardan oluşmaktadır. ”Hayatım” buna tipik bir örnek oluşturur. Veya siz Troçki'nin otobiyografik olmayan bir “eser”ine rastladınız mı? Troçki'nin otobiyografik “eser”leri de anektodlarla, söylentilerle, özel görüşmelerle, kanıtlanamayan iddialarla vb. doludur.

Örneğin Lenin'in halefi olma konusu bağlamında Troçki ne yapmış oluyordu? Lenin'in bilinen hiçbir anlayışına dayanmaksızın, kimsenin kontrol edemeyeceği “özel konuşmalar”a dayanarak, yani dedikodu yaparak Lenin ile ilişkisinin bir fotoğrafını çekiyor. Bu fotoğraftan Lenin'in haberi olsaydı, ne derdi bilemem, ama en azından daha önce Troçki için kullandığı birkaç sözü hatırlatmadan geçmezdi. Örneğin şu sözleri:

“Hatırşinas görünüşlü Troçki, düşmandan daha tehlikelidir! … kanıt olarak, "özel konuşmalar"dan başka bir şey gösteremez (yani Troçki'nin, varlığını sürdürmek için her zaman gıdasını sağladığı basit dedikodudan başka bir şey gösteremez)” (45).

Tanıdığım kadarıyla Lenin, kesinlikle 1914'ten kalma Troçki üzerine bu tanımlamasını tekrar ederdi.  

Şimdi Lenin'in ölümünden sonra Troçkizmin gelişmesine bakalım.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
spartakus
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 23.11.2013
İleti Sayısı: 624
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: spartakus
Cevap Tarihi: 26.06.2014- 20:22


Lenin'in ölümünden sonra Troçki'nin marifetleri

Partinin “konuk” üyesi Troçki!


Lenin'in ölümünden sonra Troçki devrim ve tek ülkede sosyalizmin inşası konusunda devrim ve sosyalizmin inşası için mücadele edeceği yerde eski yaraları kaşıdı ve ülkede sosyalizmin inşası gündemleşince gelişmeye takoz koyan tartışma alevlendi ve sürekli devrim teorisi bir kez daha masaya yatırıldı. Bolşevizm ve Troçkizmin sürekli devrim yorumu birbirine tamamen zıt anlayışları ifade ediyordu. Troçkist sürekli devrim teorisi tek ülkede devrimi ve sosyalizmin inşasını, somutta da SSCB'nde sosyalizmin inşasını reddediyor ve sosyalizmin zaferini diğer ülkelerde proletaryanın zaferine bağımlı kılıyordu. Buna karşın Bolşevizmin sürekli devrim teorisi, başlangıçta tek ülkede olunsa da veya başka ülkelerde devrimler gerçekleşmediği için tek ülke olarak kalınsa da ülkenin bütün olanaklarının kullanılmasıyla sosyalizmin başarıyla inşa edilebileceğini savunuyor. Lenin sürekli devrim anlayışını defalarca dile getirmiş ve bu devrimden, devrimin bütün ülkelerde proletaryanın zafere ulaşmasına kadar kesintisiz sürdürülmesini anladığını açıklamıştır.

Lenin'in ölümünden sonra Troçkizm, sosyalizmin inşasını engelleyici tarzda SSCB'nde sosyalist inşayı reddetmiştir. Bu ret Troçkizmin göze batan en önemli özelliklerinden birisi olmuştur. Troçkizmin SSCB'nde sosyalizmin inşasını engelleyici reddi Troçkizm ile Bolşevizm arasındaki tartışmanın oldukça acımasız olmasını beraberinde getirmiştir. Sonuçta, Troçkizm sürekli devrim anlayışını ilkesel seviyede ele almasından dolayı bu sorun parti ile ilişkilerinde belirleyici çatışma olmuştur...

SSCB'nde sosyalizmin inşasını engelleyici reddi, sonuçta Troçkizmi parti mücadele ve yaşamında, yeni toplumun kurulmasında ve sosyalizmin inşa mücadelesinde giderek pratikte sürekli yıkıcı bir konuma götürmüştür. Troçkizmin Bolşevizme, SSCB'ne ve sosyalizmin inşasına karşı mücadelesi, teori ve tartışma olmaktan çıkarak fiili karşı koyuşa dönüşmüştür. Bolşevik Parti, Troçki'nin başına buyruk eyleyişine, disipline uymamasına onu partiden atmakla cevap vermişti, ama iş bu noktaya gelene kadar da aradan çok zaman geçmişti.

Lenin'in ölümünden sonra Troçki, partide belirleyici önder konuma gelme mücadelesini yoğunlaştırdı. Kendini, Lenin'in halefi olarak görüyordu. Ama başkalarının entrikalarından dolayı Lenin'in halefi olamadığını anlatıyordu. “Hayatım”da bu konuyla ilgili gerçekten “garip” hikayeler okuyabilirsiniz. O “garip” hikayelerden örnekler verelim.

“Doktorlar bana yataktan çıkmayı yasakladılar. Sonbahar ve kış boyunca yatmak zorunda kaldım. Yani “Troçkizm”e karşı yürütülen 1923'teki bütün tartışma boyunca hasta yatağındaydım. Bir devrim, bir savaş öngörülebilir, ama sonbaharda ördek avının sonuçları öngörülemez.

Lenin Gorki'de yatıyordu, ben ise Kremlin'de. Taklitçiler komplonun çemberini genişletiyorlardı” (46).  

İnsanın “kader utansın” diyeceği geliyor; Lenin hasta, Troçki hasta. Lenin Gorki'de yatağa bağlanmış. Troçki de Moskova'da yatağa bağlanmış Ve meydan “taklitçiler”e kalmış. Engelleyebilecek olanlar (Lenin ve tabii ki Troçki) etkisiz kaldıkları için “taklitçiler” etki alanlarını, komplolarının çemberini durmaksızın genişletmişler! Lenin hasta, Troçki hasta ve baş “epigon” (“taklitçi”) Stalin, Troçki'nin Lenin'in halefi olmasını engelliyor! Tabii ki, böyle bir durumda “ne yapalım Troçki, kader utansın” denmelidir!

Troçki'ye göre Troçkizme karşı tartışmalar daha Lenin'in sağken, 1923'te başlamıştı. Şu talihsizliğe bakın ki, sonbahar başlangıcında Troçki ördek avına gider, bataklığa gömülür ve soğuk alır. Yani Troçki ördek avına çıkmasaydı veya çıksa da bataklığa gömülmeseydi veya bataklığa gömülse de üşütmeseydi SSCB'nin gelişme yazgısı tamamen başka olacaktı! Talihsizlik Troçki'nin peşini bırakmaz. Troçki, yataktan kalkacak kadar iyileştikten sonra tamamen iyileşmek ve dinlenmek için Sohum'a (Gürcistan) gider. Lenin'in ölüm haberini Tiflis'te alır. Üzüntüden kendinden geçer ve daha kötü gelişmelerin olacağını öngördüğü aklına gelir. Çok uzakta olduğu için müdahale edecek durumda değildir. Yani “entrikalar”la karşı karşıya kalmıştır. Lenin'in ne zaman defnedileceği üzerine kendisine yalan söylenmiştir. Böylece defin gününde Moskova'ya gelmesi ve cenazeye katılması engellenir...

Troçki'nin mistik tarih anlatımına göre gelişme nasıl olabilirdi? Troçki cenazeye katılmasının siyasi anlamının olağanüstü önemli olduğu ve katılmış olsaydı SSCB'nde ve tabii ki bütün dünyada gelişmenin yönünün değişeceği mesajını vermeye çalışıyor. Ve nihayet Sohum'da ilham geliyor, ilahi güç sesleniyor: Partiye, Stalin'e, Leninizme, sosyalizmin inşasına karşı mücadele etmek zorundasın!

“Hayatım”da yazıyor Troçki:

“Sohum'da denize bakan bir balkonda yüzüm denize dönük olarak günlerce yattım. Ocak ayında olunmasına rağmen güneş pırıl pırıldı ve gök yüzü sıcaktı … Yüksek ateşin sürekli hissi, Lenin'in ölümüyle (bağlam içinde) delici düşüncelerle karışıyordu … Deniz havasını teneffüs ederek bütün varlığımla, taklitçilere karşı mücadelede tarihsel hakkın benim tarafımda olduğuna kesinlikle” inanıyordum” (47).  

Ve deniz havasının da yardımıyla Troçki'nin ne yapması gerektiği konusunda kafası tamamen açılmıştır: Tek haklı kendisidir, başka haklı olan yoktur. Bu nedenle partiye, onun kararlarına ve tabii o kararların alınmasında etkili olan “taklitçiler”e, başta da Stalin'e karşı mücadeleyi neye mal olursa olsun sürdürmek artık Troçki'nin mesleği olmuştur. Öyle ki Troçki, partinin kendine tavır almasından başka yol bırakmayacak derecede partiye saldırmaya başlamıştır. Partiye saldırmak için Troçki bir neden, bir vesile yaratıcısı olmuştur. Ama onun en büyük vesilesi sürekli devrim teorisi olmuştur.

Lenin'in ölümünden sonraki birkaç yıllık süreci göz önüne getirelim. Bu dönemde parti, bütün patavatsızlığına, parti ve kararlarına karşı bütün düşmanca hal ve hareketlerine rağmen Troçki'yi kaybetmemek için özen göstermiştir. Öyle ki, Troçki'nin otoritesini korumaya çalışmıştır.

Bu anlamda ve uyarıcı olarak Ocak 1924'te toplanan XII. Parti Konferansı, Troçki tarafından örgütlenen, partiyi yeniden hiziplere izin verilmesi tartışmasına zorlayan muhalefetin platformunu -”46 muhalifin platformu” veya “46'lar platformu”- küçük burjuva sapma olarak mahkum eder. Muhalefet başı Troçki bu değerlendirmeden ders çıkartmaz. Lenin'in ölümünden sonra (21 Ocak 1924) toplanan XIII. Parti Kongresi XII. Parti Konferansı'nın kararlarını onaylar:

“Parti Kongresi, Marksizmden küçük burjuva sapma, Leninizmin revizyonu olarak tanımladığı Troçkist muhalefetin platformunu oybirliği ile mahkum eder ve XIII. Parti Konferansı'nın 'Parti İnşası Üzerine' ve 'Tartışma Sonuçları Üzerine' bildirgelerini onaylar” (48).  

Troçki bundan da ders çıkartmaz. Parti, Troçki ile çatışmayı değil, çalışmayı ön plana çıkarmasına rağmen Troçki, bunu bir zaaf olarak algılamış ve savunma pozisyonunda değil, saldırı pozisyonunda inisiyatifi ele almaya çalışmıştır.

Bu dönem (1925) Troçki'yi en sert eleştirenlerin başında Zinovyev ve Kamenev gelir. Troçki'nin disiplini hiçe saymasının bir ceremesi olmalıdır diyenler yine Zinovyev ve Kamenev'dir. Ocak 1925'te çok sayıda parti örgütünün önerisi nedeniyle MK Plenumu'nda Troçki'nin hal ve hareketi ele alınır. Sonuçta, parti kararlarına uyması konusunda uyarılır. Ama o bu uyarıyı hiçe saymaya devam eder.

Troçki'nin Bolşevik olmayan birisi olmaktan çıkarak, sıradan bir anti-bolşevik olduğunu Şubat 1925'te Leningrad'da yaptığı bir konuşmada söyleyen de Zinovyev'dir. 1925'te Troçki'nin partiden atılmasını talep edenlerin başında Kamenev ve Zinovyev gelir. Stalin ise Troçki'nin partiden atılmasına karşıdır. 1925'te XIV. Parti Kongresinde konuya ilişkin olarak şöyle der:

“Anlaşmazlıklarımız neyle başladı? “Troçki hakkında ne muamele yapılacağı” sorusuyla başladı. Bu, 1924'ün sonundaydı. Leningradlılardan bir grup, başlangıçta, Troçki'yi partiden ihraç etme başvurusunda bulundu. Burada 1924 yılının tartışma dönemini göz önüne getiriyorum. Leningrad İl Komitesi, Troçki'nin partiden ihraç edilmesini talep eden bir karar kabul etti. Biz, yani MK çoğunluğu, bununla hemfikir değildik... Ve biraz mücadele ederek Leningradlı yoldaşları kararlarındaki ihraca ilişkin paragrafı çıkartmaya ikna edebildik. Bir süre sonra, MK, Plenum için bir araya geldiğinde ve Leningradlılar Kamenev'le birlikte ortaklaşa, Troçki'nin derhal Politbürodan ihracını istediklerinde, biz muhalefetin bu önerisiyle de hemfikir değildik. MK'da çoğunluğu elde ettik ve Troçki'ye Savaş İşleri Halk Komiseri görevinden el çektirmekle yetindik. Zinovyev ve Kamenev'le hemfikir değildik...” (49).  

Troçki, Bolşevik Parti'ye karşı ideolojik mücadeleyi resmen kışkırtmaktaydı. Troçki, Ekim Devriminin “esin kaynağı”ydı, “biricik önderi”ydi, “üst insan”dı, ama   partinin başında “en sıradan birisi” olan Stalin duruyordu! Tartışmalar Troçki'nin beklentisinin tam tersi sonuç vardi; SBKP(B), bütünlüğü içinde Troçki'nin yanında değil, karşısında yer aldı...1925'te Troçki, Leninizme karşı mücadeleyi kişilere karşı mücadeleye çevirdi. O dönem öncelikli hedefinde Kamenev ve Zinovyev vardı; en önemli kişisel düşmanları bunlardı. Stalin ise sonradan Troçki'nin kişisel baş düşmanı olmuştur. Mücadelenin kişiselleştirilmesiyle bağlam içinde “Hayatım”da okuyalım:

“Sklyanski'nin kendisi de Stalin'i oldukça iyi tanırdı. Benden Stalin'in kişiliğinin özelliklerini ve aynı zamanda başarılarının bir açıklamasını istiyordu. Düşündüm.  

“Stalin, partimizin en sıradan adamıdır” dedim. Bu tanımlamayı ilk olarak bu konuşma sırasında, sadece psikolojik değil, aynı zamanda sosyal bakımdan da bütün anlamıyla kavramış oluyordum. Skliyansk'nin yüz ifadesine göre önemli bir şeyleri kavramakta ona yardımcı olmuştum.

“Biliyor musunuz” dedi, “son dönemde en çok göze çarpan şey, her alanda orta halliliğin merkez olması, kendini beğenmiş orta halliliğin meydana çıkışıdır. Bütün bunlar Stalin'de önderini buluyor. Neden böyle oluyor?”

“Bu, devrimin ilk yıllarındaki büyük sosyal ve psikolojik gerilimden sonra başlayan karşı tepkidir. Başarılı karşı devrim de kendi büyük adamlarını bulur. Ama karşı devrimin ilk aşaması, Thermidor (50), burnunun ucundan ötesini görmeyen sıradanlıklar ister. Onların gücü siyasi körlükleridir; gerçekte sadece tekerleği döndüğü halde yol alıyorum sanan beygir gibi. Gören beygir böyle bir iş için uygun değildir” (51).  

Sklyanski iç savaş döneminde Troçki'nin askeri işlerdeki mesai arkadaşlarından birdir. 1925'te Troçki'yi ziyaret eder. Aralarındaki sohbetin etkisiyle midir, bilemem ama Troçki, birden bire olsa gerek, Stalin'i nasıl tanıdığı aklına gelir. Herhalde bu görüşmeden sonra olsa gerek, artık Stalin Troçki'nin kişisel baş düşmanı olmuştu.

Troçki'nin Stalin anlatımı oldukça ilginçtir. Bu anlatımda katışıksız kin ve nefret hakimdir. Aslında bu anlatımıyla Troçki kendi karakterini sergilemiş olur.  

“Hayatım”da okuyalım:

“Sözün kısası Stalin, Lenin ile daha sürekli beraber olmaya başladığından beri, yani Ekim Devriminden bu yana bastırılmış, ama kendi bakımından öfkeli bir muhalefet sürdürüyordu. Büyük, kıskançlık dolu ihtiraslarıyla Stalin entelektüel ve ahlaki aşağılığını her an hissetmesi gerekir. Önceleri açıkça bana yanaşmak istemişti. Benimle içli dışlı olmak için yaptıklarının geç farkına vardım. Benim üzerimde, sonraları çöküş döneminde onun gücünü oluşturacak o itici özellikleriyle iz bırakıyordu: Darkafalılık, deneyimcilik, psikolojik sakarlık, Marksizmin birçok ön yargıdan kurtardığı ama onun yerine tam hakim olunan ve emdirilen bir dünya görüşü koymamıştı. O zamanlar birer rastlantıymış gibi yaptığı ama gerçekte hiç de öyle olmayan bazı çıkışlarına bakılırsa, Lenin'in o hiç katlanamadığı kontrolüne karşı, benden bir destek ummuş olduğu düşünülebilir. Böylesi her denemede içgüdüsel olarak ondan geri durdum...Stalin'in bana karşı beslediği düşmanlığın, ilk zamanlar korku ile karışık, ama derinden derine kalleşçe düşmanlığın kaynağı burada aranmalı. Bilerek ve düşünerek yanına hep kendisi gibi olanları, işin aslını araştırmayan saf yüreklileri ve küçük düşmüş olanları topluyordu. Birinci çeşitten, ikinci çeşitten ve üçüncü çeşitten olanlar da, sürüsüne bereket epeyce çoktu” (52).

“Vay be” demek gerekiyor. Demek ki, o Ekim Devrimin gerçekleştirenler, SSCB'ni kuranlar, sosyalizmi inşa edenler, o Bolşevik Parti önderliği “işin aslını araştırmayan saf yürekliler”den “ve küçük düşmüş olanlar”dan oluşmaktaymış.  

Tabii ki, bu “sürüsüne bereket” olanlar Troçki'nin kıymetini anlamayacaklardı!

Troçki, partiye karşı mücadelesine devam eder.  

1927'de İngiliz hükümetinin SSCB'ne karşı ambargo başlatması ve aynı dönemde Troçki önderliğinde “muhalefet bloku”nun yeni bir platformu -“Platform 83”- oluşturması ve partiden genel bir tartışma talep etmesi hiç de tesadüfi olmasa gerek. Troçki önderliğinde oluşturulan platformların değişmeyen gündem maddesi şuydu:  

1-Hizipçi faaliyete karşı parti kararlarının kaldırılması.

2-Yabancılara daha çok imtiyaz verilmesi.

3-İşçi-köylü ittifakının reddedilmesi ve kırsal alanda “medeni kiracılar”a (yani Kulaklara/zengin köylülere) güvenilmesi.

4-Sadece tek ülkede (SSCB'nde) sosyalizmin inşası mümkün olamayacağı için devrimin başka ülkelere taşınması (Devrim “ihracı”).

Ekim 1927'de, XV. Parti Kongresi'nden iki ay öncesinde MK, genel parti tartışmalarının başladığını açıklar. Tartışma toplantıları kıran kırana mücadele ile geçer. Tartışmaların sonucu ise Troçkist-Zinovyevist blok için bir hezimettir. Merkez Komitenin politikası için oy veren üye sayısı 724.000, Troçkist-Zinovyevist blokun oy sayısı ise 4.000. Yani toplam üye sayısının ancak yüzde biri. “Parti düşmanı blok hezimete uğramıştı. Böylece parti, üyelerinin ezici çoğunluğuyla blokun platformunu oybirliğiyle reddetti” (53).  

Troçki, parti içinde partiye karşı muhalefet örgütü oluşturmaya, kendi toplantılarını örgütlemeye ve üye aidatları toplamaya çalışır. Onun önderliğinde muhalefet, illegal matbaalar kurar, Ekim Devriminin 10. yıl dönümünde (25 Ekim 1927'de) Moskova ve Leningrad'da başarısız kalan karşı gösteriler düzenler.

14 Kasım 1927'de MK ve Merkezi Kontrol Komisyonu'nun ortak oturumunda Troçki ve Zinovyev partiden atılırlar.

“Bolşevik Parti tarafından ideolojik olarak yenilgiye uğratılan ve işçi sınıfı içinde bütün zemini kaybeden Troçkistler, siyasi bir akım olmaktan çıkarlar ve siyasi üçkağıtçıların ilkesiz bir kariyerist kliğine, siyasi dolandırıcıların bir çetesine dönüşürler” (54).  

Troçki'nin partiye karşı mücadelesini Stalin, 27 Eylül 1927'de MK Prezidyumu ile Merkezi Kontrol Komisyonunun ortak oturumundaki bir konuşmasında anlatır:

“Troçki partimizi kavramıyor. Partimiz hakkında doğru dürüst bir fikri yok. Partimize tepeden bakıyor, tıpkı bir soylunun ayak takımına ya da bir bürokratın astlarına baktığı gibi. Aksi taktirde, milyonluk bir partide (SBKP-B)'de tek tek kişilerin, tek tek önderlerin iktidarı “zorla alabileceği”ni, “gasp edebileceği”ni iddia etmezdi. Üç devrim yapmış ve şimdi dünya emperyalizminin temellerini sarsan milyonluk bir partide iktidarı “zorla almak” - Troçki böyle bir aptallığa kadar varmıştır.

Hiç devrimci gelenekler bakımından zengin milyonluk bir partide iktidar “zorla alınabilir” mi? O halde neden Troçki partide iktidarı “zorla almayı”, parti içinde ite kaka önderliğe sokulmayı başaramadı? Bunu neyle açıklamalı? Troçki'de önderliğe gelme isteği, arzusu yok mu? Troçki'nin şimdi 20 yıldan fazla bir zamandır partide önderliğe gelmek için Bolşeviklere karşı mücadele ettiği olgu değil mi acaba? Partide iktidarı “zorla almayı” neden başaramadı? Partimizin şimdiki önderlerinden daha az iyi bir konuşmacı mı acaba? Konuşmacı olarak Troçki'nin, partimizin şimdiki önderlerinin pek çoğundan daha yukarıda olduğunu söylemek daha doğru olmaz mı? O halde Troçki'nin, hitabetine rağmen, önderlik isteğine rağmen, yeteneklerine rağmen, SBKP(B) adını taşıyan büyük partinin önderliğinden bir kenara fırlatılıp atıldığını neyle açıklamalı? Troçki bunu, onun görüşünce partimizin, MK'nın peşinden gözü kapalı giden bir oy hayvanı olmasıyla açıklamayı pek istiyor...

Ve gerçekten de SBKP(B)'nin muhalefete karşı tam güvensizliğini ifade etmesi neyle açıklanmalı? Bu, muhalefetin Leninizm yerine Troçkizmi geçirme, Leninizmi Troçkizme tümleme, Leninizmi Troçkizmle “iyileştirme” niyetinde olmasıyla açıklanır. Ama parti, düşkün parti aristokratlarının tüm ve her türlü entrikalarına rağmen Leninizme sadık kalmak istiyor. Partinin, Troçki'ye ve genelde muhalefete sırt çevirmeyi gerekli görmesinin nedeni buradadır.

Ve parti, Leninizmi Troçkizmle ya da oportünizmin herhangi bir başka sahteleştirmeye niyetlenen tüm “yöneticiler” ve “önderler”e benzer şekilde davranacaktır.

Troçki partimizi oy hayvanı olarak gösterdiğinde SBKP(B) üye kitlesine karşı hoşgörüsünü ifade ediyor. Partinin de bunu hoşgörüyle ve Troçki'ye karşı tam güvensizlik ifadesiyle yanıtlamasına şaşılabilir mi?

Partimizdeki rejim sorununda da muhalefetin durumu aynı şekilde kötüdür. Troçki meseleyi sanki, tüm muhalefetin nefret ettiği partideki şimdiki rejim, Lenin zamanında partimize getirilmiş olan rejimden ilkesel olarak farklıymış gibi gösteriyor. Meseleyi sanki X. Parti Kongresinden sonra Lenin tarafından getirilen rejime karşı hiçbir itirazı yokmuş da kendisi aslında onun görüşüne göre Lenin'in getirdiği rejimle hiçbir ortak yanı olmayan partideki şimdiki rejime karşı mücadele ediyormuş gibi göstermek istiyor...

Partideki şimdiki rejim Lenin zamanında X. ve XI. Parti Kongremiz zamanında getirilen rejimin ta kendisinin tam ifadesidir...

Troçki, Lenin zamanında ve Lenin'in önderliği altında getirilen partideki Leninist rejime karşı mücadele ediyor...

Troçkistlerin partideki Leninist rejime karşı mücadelesi daha Lenin zamanında başladı. Troçkistlerin bugünkü mücadelesi, daha Lenin zamanında yürütmüş oldukları partideki rejime karşı mücadelenin devamıdır.

Bu rejimin temelleri nedir? Parti içi demokrasinin gerçekleştirilmesi ve partide eksikliklerin ve hataların amaca uygun eleştirisine izin verilmesiyle birlikte hangi türden olursa olsun hiçbir fraksiyonculuğa göz yumulmaması ve her türlü fraksiyonculuğun partiden atılma cezasıyla kökünün kurutulması.

Partide bu rejim ne zaman getirildi? X. ve XI. Parti Kongremizde, yani Lenin zamanında...

Troçki ve muhalefet partideki bu rejime karşı mücadele ediyorlar...

Elimizde Pyatakov, Preobrayenski, Serebryakov, Alski ve diğerleri gibi Troçkistler tarafından imzalanmış ve içinde doğrudan, partiye X. Parti Kongresinden sonra getirilmiş olan rejimin miadını doldurduğu ve parti için dayanılmaz hale geldiğinin söylendiği “46'ların açıklaması” gibi bir belge bulunuyor.

Bu şahıslar ne talep ediyorlardı? Partide fraksiyoncu gruplaşmalara izin verilmesini ve X. Parti kongresinin ilgili kararının kaldırılmasını talep ediyorlardı...

“46'ların Açıklaması”nı imzalayan Troçkistler partideki Leninist rejime karşı daha Lenin zamanında mücadele etmişlerdir...

Troçki'nin partideki rejime karşı şimdiki mücadelesi, demin sözünü etmiş olduğum anti-leninist mücadelenin devamıdır...

Partideki tüm ve her türlü gruplaşmaların illegal basımevlerine sahip olmasına izin vermek ne anlama gelir? Bu, partide kendi “programlarına”, kendi “platformlarına”, kendi “çizgilerine” sahip olan birçok merkezin varlığına izin vermek anlamına gelir. Lenin'in proletarya diktatörlüğünün temeli saydığı partimizdeki demir disiplinden geriye ne kalırdı o zaman? Birleşik bir tek yöneten merkezi olmadan böyle bir disiplin mümkün müdür? Troçki, muhalif gruplaşmaların illegal parti düşmanı basımevleri örgütleme hakkını savunduğunda hangi bataklığa battığını kavrıyor mu?” (55).  

Stalin 1927'de Troçki ve Troçkistleri böyle tanımlıyordu.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
spartakus
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 23.11.2013
İleti Sayısı: 624
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: spartakus
Cevap Tarihi: 26.06.2014- 20:28


İhanetin yolu kronolojisi (I)

Soruna devrim yılından (1917) itibaren bakalım:

Şubat 1917'de Lenin, Troçki hakkında “Troçki adı sol safsatalık ve sol kanadın amaçlarına karşı sağ kanat ile blok oluşturmaktır” diyordu.  

O dönem Troçki, Lenin'in gözünde, Rus devriminin “Yudas”ından başka bir şey değildi.

Mayıs 1917'de Petrograd'a gelen Troçki, her zaman olduğu gibi örgütsüzdür, bireycidir, tek başına hareket edendir. Rus devrimci hareketinde işçi sınıfı ve emekçi yığınların nerede durduklarını, hangi örgütün yanında olduklarını görmektedir. Bu nedenle yıllarca eleştiri adı altında olmadığı söylediği Bolşevik Parti saflarında yer almanın kaçınılmaz olduğu sonucuna varır.  

Mayıs 1917'de Troçki, Lenin ve Bolşevik Parti karşısındaki tutumu tamamen değişir, Rus işçi hareketinin “örgütsüzleştiricisi” (Troçki) Lenin'i önder olarak görmek zorunda kalır.

Devrim için mücadele etmek isteyenleri dışlamak istemeyen Bolşevikler, Troçki'yi de partiye alırlar.

Partiye katılışını gösteriye dönüştüren Troçki, her siyasi renkten “uç sol”da duran yandaşlarını da beraberinde getirir. “Bolşevik” olduktan sonra Petrograd Sovyeti başkanlığına getirildi. Bolşeviklerden, sol sosyal devrimcilerden ve eski Menşeviklerden oluşan ilk Sovyet hükümetinde Dışişleri Komiseri, sonrasında da Savaş Komiseri olur.

Her iki görevinde de hatalarından ve dolayısıyla başarısızlığından dolayı alınır. Bu dönemde Troçki, parti içinde “sol muhalefet”in baş temsilcisidir. Troçki'nin kendi görüşleri doğrultusunda oluşturmaya çalıştığı hizip veya önderliğindeki “sol muhalefet” parti ve ülke içinde oldukça zayıftır, ama buna karşın yurt dışında geniş bir ilişki ağına sahiptir, yurt dışındaki Rus Menşevikleri ve Sosyal devrimcilerle ilişki içindedir. Uyanık Troçki ve taraftarları daha devrimin ilk günlerinde orduda, diplomasi alanında ve önemli devlet işlerinde sorumluluk taşıyan konumları ele geçirmeyi başarırlar.

Troçki, Buharin, Zinovyev ve Kamenev ile birlikte sol muhalefete önderlik ediyordu. Kendi aralarında pek geçinemeseler de -taktik konularda farklı düşüncelerden kaynaklanan tartışmalar ve önderlik hırsı- Sovyet hükümeti içinde kalarak ona karşı mücadelede ortak hareket ediyorlardı.  

Troçki'nin kendi taraftarları arasında Yuri Pyatakov (Ukraynalı zengin bir aile mensubu); İsviçre'deyken Lenin'e karşı Troçki ile birlikte mücadele eden Polonyalı gazeteci Karl Radek; eski bir avukat ve Duma'da sosyal demokrat vekillik yapmış olan Nikolay Krestinski; Troçki'nin Dışişleri Bakanlığında görevlendirdiği radikal kozmopolit Grigori Zokolnikov; Bulgar asıllı Kristiyan Rakovski vb. vardı. Bunun ötesinde Troçki'nin kendine bağımlı “Troçki-koruma birliği” vardı. Bunların içinde Moskova Garnizonu komutanı Zergey Mraçovski, Efraim Draytzer ve Kont Mirbach'ın katili terörist Blumkin ön plana çıkıyorlardı.

Troçki'nin Çarlık döneminden kalma subaylarla da arası oldukça iyiydi; durumu gören ve kendisini uyaran Bolşevik Parti'nin anlayışına rağmen Troçki bu eski subaylara önemli askeri görevler veriyordu. 1920'de Polonya savaşı döneminde Troçki ile Çarlık dönemi subaylarından Nikolayeviç Tuhaçevski arasında sıkı ilişkiler gelişmişti. Bu Tuhaçevski, SSCB'nin başta Almanya olmak üzere dış ve başta Troçkistler olmak üzere iç düşmanlarıyla darbeye kalkışan generaldir.  

“Sol muhalefet” bütün gücünü örgütleyerek kurulmakta olan SSCB'nde iktidarı ele geçirme mücadelesi veriyordu; önde gelen, adlarını yukarıda belirttiğimiz unsurlar böylesi işler için doğduklarına inanan cinstendiler.

İç savaşın sonuçlanmasından sonra ülkede sosyalizmin inşası sorunu gündemin en önemli maddesi oldu. Tartışılan Ekim Devriminin hangi yöne evrileceğiydi, ülkenin geleceğiydi. “Sol muhalefet”in önde gelenleri Troçki, Buharin, Zinovyev, Rusya'nın kapitalist gelişmesi geri bir ülke olduğundan bahsediyorlardı; onlara göre böyle bir ülkede sosyalizmin inşası mümkün değildi. Bu unsurlar kurulmakta olan SSCB'ni dünya devriminin yedeği olarak; başka ülkelerde devrimleri ateşleyecek çıkış noktası olarak görmek istiyorlardı. Lenin ve Stalin önderliğinde Bolşevik Parti, “sol muhalefet”in görüşlerinin hakim olması durumunda ülkede “dizginsiz bir anarşi”nin hakim olacağını, sonunda Troçki önderliğinde bir askeri diktatörlüğe yol açılacağını vurguluyordu.

Ülkenin geleceği üzerine sorunlar Aralık 1920'de Sovyet Kongresi gündemindedir. Ekonomiyi yeniden canlandırabilmek içim “savaş komünizmi”ne son verilir ve Yeni Ekonomi Politika dönemine geçilir. Lenin bu politikayı anlatırken “kanka”sına “Guguk (kuşu) Sovyet hükümetinin sonunu ilan ediyor” diye bağıran Troçki'den başkası değildi.

Troçki'nin yurt dışındaki yandaşları ve Troçkist propagandaya göre görüş oluşturan dünya burjuvazisi, “sosyalist” ve “sol komünist” unsurlar, SSCB'nde ekonominin karşı karşıya kaldığı güçlüklerden, ülkede yaşanan açlık ve sefaletten dolayı Lenin önderliğinde Sovyet iktidarının sonunun geldiğine ve geleceğin temsilcisinin de Troçki olduğunu kendilerini inandırmışlardı.

Kendini oldukça güçlü hisseden Troçki, ülkenin her tarafını dolaşmakta, düzenlenen toplantılarda hükümet aleyhine propaganda yapmakta, eski Bolşeviklerin yozlaşmış olduklarından bahstemekte; gençliği kendi hareketine katılmaya çağırmaktaydı. Ama her nedense ona katılan olmadı.

SBKP(B)'nin X. Kongresi'nde alınan kararlarla Troçki ve yandaşlarına önemli bir uyarı yapılmış olur; parti içinde hizipçiliğin yasaklanması, azınlığın çoğunluğun kararına uyması, hizipçilik konusunda Troçki'nin uyarılması; önde gelen Troçkistlerin ve başkaca “sol muhalefet” unsurlarının görevlerinden uzaklaştırılması; Troçki'nin askeri dayanağı olan Moskova Garnizon komutanı N. Muralov'un görevden alınması ve yerine K. Voroşilov'un getirilmesi alınan kararlar ve sonuçlarındandı.

Nisan 1922'de Stalin Merkez Komite Genel Sekreterliğine seçilir. Uyarılmasından ve önde gelen taraftarlarının görevden uzaklaştırılmasından sonra Troçki'nin “süngüsü düşer”, itibarı erimeye başlar. Bu arada Stalin'in de Genel Sekreter olması parti içinde Troçki ve yandaşlarına indirilmiş büyük bir darbe olur. Troçki, belki de ilk defa iktidarın elinden kayıp gittiğini hissetmeye ve görmeye başlar.

1923'te Troçki'nin illegal örgütlenmesi geniş bir ağdan oluşacak derecede güçlenmiştir; ülkenin her yanında gizli matbaalar kurulur, haberleşmeler şifrelenir; orduda, diplomatik kurumlarda, devlet, parti ve başkaca kurumlarda Troçkist hücreler kurulur.

1921/1922 kış döneminde Troçkist N. Krestinski SSCB'nin Almanya elçiliğine getirilir. Bu elçi resmi görevleri çerçevesinde Alman ordusu komutanı General Hans von Seeckt ile de görüşür. General, elçinin Troçkist olduğunu bildiği için sorunu Alman ordusunun Troçki'nin önderlik ettiği muhalefete duyduğu sempatiye getirir.

Krestinski, Moskova'ya döndüğünde durumu Troçki'ye anlatır. Troçki'nin SSCB'ne karşı mücadelesinde kullanmak için mali desteğe ihtiyacı vardır ve aynı zamanda muhalefetin dış destek olmaksızın fazla bir iş yapamayacağını ve bu nedenle Troçki'nin faaliyetine sempatiyle bakan devletlerle ilişkiye girmenin gerektiği konusunda Krestinski'yi bilgilendirerek Almanya'ya gönderir. General von Seeckt ile görüşen Krestinski, Troçki'nin “illegal hareketini inşa etmek için belli bir miktarın verilmesi” önerisini gündeme getirir. Krestinski durumu şöyle anlatır:

“Meseleyi Seeckt'e götürdüm ve 250 bin altın mark tutarında bir miktardan bahsettim. General Seeckt, yardımcısı kurmay başkanı Haase'ye danıştıktan sonra ilke olarak kabul etti ve karşı talep olarak Moskova'da Troçki tarafından ve benim aracılığımla, düzenli olmasa da askeri nitelikte bazı gizli ve önemli bilgilerin kendisine iletilmesini önerdi. Ayrıca, casusu olarak Sovyetler Birliği'ne gönderilecek bazı kişiler için vize alma konusunda kendisine yardım edilecekti. General Seeckt'in bu karşı talebi kabul edildi ve 1923'te bu anlaşma yürürlüğe girdi” (56).  

Lenin'in ölümünden hemen sonra Troçki, iktidar hakkının kendisinde olduğu ruhuyla hareket ederek ve “epigon”lara haddini bildirmek için iktidar talebini bütün açıklığıyla gündeme getirir. Öyle ki “Hayatım”da “yardımcısı olmamı; düşüncesine göre Halk Komiserliği Konsey Başkanı da olmamı” istiyordu diye yazar (57). Bu nedenden dolayı olsa gerek, Mayıs 1924'te XIII. Parti Kongresi'nde Stalin'in değil de, kendisinin Lenin'in halefi olması gerektiğini açıkladı; iktidar talebinde bulundu. Yandaşlarının uyarılarını da dikkate almadı ve kendinden oldukça emin olarak oylama yapılmasını talep etti. Troçki'nin talebi doğrultusunda hareket edildi ve oylama yapıldı; 748 delege Stalin'in Genel Sekreter olarak kalmasına karar verdi. Troçki için bundan daha büyük bir yenildi olamazdı, ama ilk yenilgi değildi. Stalin'in Genel Sekreter seçilmesi (1922) ilk yenilgiydi, Genel Sekreterliğinin onanması da ikinci yenilgiydi. Hezimeti önceden görerek Buharin, Kamenev ve Zinovyev'in de Troçki'ye karşı oy kullanmaları Troçki tarafından ihanetle damgalanmalarına yetti.

Burada Lenin'in vasiyeti”nden de biraz bahsedelim. Bu konuda “sakladı” diye Stalin'e saldıran Troçkistler o “vasiyeti” iyi okuyamıyorlar. Lenin'in orada Stalin ve Troçki bağlamında söylediğini olduğu gibi aktaralım:

25 Aralık 1922 tarihli notundan:

“Yoldaş Stalin, Genel Sekreter olur olmaz elinde büyük bir güç biriktirmeye başladı. Bu yetki ve gücü gerekli özenle kullanacağına dair emin olamıyorum. Diğer yandan yoldaş Troçki ise İletişim Halk Komiserliği başlığında da görüldüğü gibi Merkez Komite iradesine karşı yürüttüğü mücadele sırasında önderlik kabiliyetlerini göstermiştir. Belki de halihazırdaki Merkez Komitedeki en kabiliyetli kişidir, ancak kendisine aşırı güvenmekte ve işlerin sadece yönetsel taraflarıyla ilgilenmektedir” (58).  

4 Ocak 1923 tarihli notundan:

''Stalin gereğinden fazla kaba. Komünistler arasında, bizler arasındaki ilişkilerde kesinlikle rahatsızlık vermeyen bu eksiklik, bir genel sekreter için kabul edilemez nitelik haline geliyor. Yoldaşlar, ben bu nedenle Stalin'in başka göreve getirilmesi konusunu görüşmenizi öneriyorum. Bu göreve, Stalin'e göre her şey bir yana tek olumluluğu olan, yani daha sabırlı, ağırbaşlı, kibar ve başkalarına daha çok dikkat gösteren kaprisiz. vb bir yoldaş önerilmeli. Bu belki de çok önemsiz bir ayrıntı olarak algılanacaktır. Ama bence bölünmenin önlenmesi açısından ve Stalin'le Troçki arasındaki ilişki üzerine yazdıklarım dikkate alındığında ayrıntı olmadığı, ayrıntıysa bile, belirleyici önem kazanabilecek bir ayrıntı olduğu anlaşılacaktır” (59).  

Lenin'in bu talebi doğrultusunda hareket edilmiş, Stalin görevi iade etmesine rağmen yeniden Genel Sekreter olarak seçilmiştir.

Yukarıda Lenin'in Stalin ile ilgili değerlendirmesinde Stalin'in siyasi duruşuyla ilgili hiçbir şey yok. Ama Troçki ile ilgili olarak var.

25 Aralık 1922 tarihli notundan:

“Diğer MK üyelerini kişisel nitelikleri bakımından daha fazla karakterize etmeyeceğim. Yalnızca, Zinovyev ve Kamanev'in Ekim olayının elbette bir rastlantı olmadığını, aynı zamanda tıpkı Trocki’nin Bolşevik olmayışı gibi bunun da onların kişisel suçu olarak görülmeyeceğini hatırlatmak” isterim(60).  

Durum bu kadar açık:

Lenin, Stalin için Bolşevik değildir demiyor.

Lenin, Troçki için Bolşevik değildi ve değildir diyor.

Aradaki fark bu kadar!

Troçki ve muhalefetin diğer önde gelen unsurları, durumu bilerek muhalefeti örgütlemeye devam ettiler. Muhalefetin kapsamı da genişletildi; her memnuniyetsiz, her asalak vb. muhalif gücün bileşenleri durumundaydılar. Yeni muhalefetin karakterini bizzat Troçki sonraları şu ifadelerle tanımlayacaktı: “Bu öncünün izinde memnuniyetsizlerden, sefillerden, yaşamda başarısız kalmış unsurlardan bir kalabalık yer alıyordu“. Troçki şunu demek istiyor; yeni muhalefet, ajanlardan, sabotajcılardan, teröristlerden, eski düzen yanlısı karşı devrimcilerden oluşmaktadır.  

Yeni muhalefet hücreler, silah depoları oluşturmaya başlamıştı; bir Troçkist ordu oluşmaktaydı. Zinovyev ve Kamenev'e dediği gibi Troçki 'geleceği düşünüyordu, uzun ve zor bir mücadeleye hazırlanıyordu'.

Bu arada emperyalistler de boş durmuyorlardı: İngiliz gizli servisinin elinde geleceğin diktatörü olarak tutulan Boris Zavinkov, karşı devrimi örgütlemek için SSCB'ne gönderilir. Bu kişinin SSCB'ne geri dönmesini talep edenler arasında Troçki, Zinovyev ve Kamenev de var.  

Almanya'nın dışında işin içine İngiltere de girmiştir; bu ülkelerin gizli servisleriyle bağ içinde olan da Troçki'den başkası değildir.

1924'te Troçkist Ch. Rakovski, İngiltere'de Sovyet elçisi olarak atanır. Troçki'nin bu “gerçek, eski dostu”nun İngiltere tarafından Sovyet elçisi olarak kabul edilmesinde Troçkist olmasının belirleyici olduğunu kendisine İngiliz gizli servisinden iki yüzbaşı bizzat söylerler.

Birkaç ay sonra Moskova'ya dönen Rakovski, durumu Troçki'ye anlatır: Almanlar gibi İngilizler de muhalefet ile ilişki içinde olmak isterler. Troçki, “Britanya gizli servisiyle ilişkinin kurulması için” Rakovski'yi görevlendirir.

1926'da SSCB'nde tedavisi yapılamayan hastalığını tedavi ettirmek için Troçki, eşiyle birlikte Almanya'ya gider ve Berlin'de Alman gizli servisiyle görüşmesi sağlanır. 1926'nı yazında Alman gizli servisiyle yeni bir anlaşama yapılır. Bu anlaşmanın ayrıntılarını Krestinski anlatır:

“O zaman düzenli miktarlarda değerli para almaya alışmıştık...Bu paralar yurt dışındaki çeşitli örgütlerimize dağıtıldı ve Troçkist yayınlar ve benzeri amaçlar için kullanıldı. 1926 yılında, Troçkistlerin parti yönetimine karşı mücadelesinin doruk noktasında Seeckt bizden, o güne kadar sadece ara sıra gönderilen casusluk raporlarının artık düzenli gönderilmesini talep etti. Bunun ötesinde Troçkist örgüt, yeni bir dünya savaşı durumunda iktidarı ele geçirme olasılığı olan geleceğin Troçkist hükümetinin Alman burjuvazisinin haklı taleplerini dikkate alacağını teminat altına alması gerekiyordu. Burada söz konusu olan, öncelikle imtiyazların verilmesi ve başkaca anlaşmalardı”.

Troçki, General Seeckt'in önerilerini kabul etmek için beni yetkili kıldı. Artık kendimizi eskisi gibi düzensiz bilgilerle sınırlandırmıyorduk, aksine sistematik bir haber servisi kurmuştuk. Savaş sonrası anlaşması üzerine sözlü bir anlaşmıştık”.

...Para göndermeler devam etti. 1923'ten 1930'a kadar yıllık olarak 250 bin altın mark, toplam olarak da yaklaşık 2 milyon altın mark aldık” (61).  

Almanya'dan dönen Troçki, SBKP(B) önderliğine karşı büyük bir saldırıya geçer; ama durum hiç de Troçki'nin beklediği gibi gelişmez. “Hayatım”da bunu şöyle anlatır:

“Rus partisinde mücadele 1926 yılında giderek daha da keskinleşti. Sonbaharda muhalefet parti hücreleri toplantılarında açık bir hamle yaptı. Ama mekanizma tarafından şiddetle geri püskürtüldü” (62).  

Sovyet işçi sınıfı Troçkist faaliyeti reddeder. Bu nedenle de “muhalefet geri çekilmek zorunda kalır” (Troçki).

1927 yazında SSCB ile bağlam içinde savaş tehlikesi belirdiğinde Troçki proletarya diktatörlüğüne karşı yeni bir hamlede bulunur. 1927'deki tartışma sonucunda gerçekleştirilen oylama, Stalin'in deyimiyle “gerçek bir parti referandumuydu”. Stalin önderliğinde parti politikasını destekleyen oy sayısı 740 bin, Troçki'yi destekleyen oy sayısı da ancak 4 bindi.  

Troçki bu hezimetten de sonuç çıkartmaz ve illegal faaliyeti devam ettirir. Bu durumu “Hayatım”da şöyle anlatır:

“Parti 1927 sonunda gerçekleştirilecek olan XV. Kongresine yaklaştıkça tarihi kavşakta olduğunu daha çok hissetti. Derin bir huzursuzluk saflarını sarsıyordu. Korkunç teröre rağmen partide muhalefetin sesini duyma isteği uyanıyordu. Buna ancak illegal yollardan ulaşılıyordu. Moskova'nın ve Leningrad'ın birçok yerlerinde muhalefetin temsilcisini dinlemek için 20 ila 100 insanın bir araya geldiği, kadın ve erkek işçilerin ve öğrencilerin gizli toplantıları yapılıyordu. Bir günde böylesi iki, üç, hatta dört toplantıyı ziyaret ediyordum. Bu toplantılar alışıla gelmiş olarak işçi evlerinde gerçekleştiriliyordu... Moskova ve Leningrad'da toplam olarak 20 bin insan böylesi toplantıları ziyaret etmiştir. İnsan akını büyüyordu. Muhalefet çok usta bir biçimde, içten işgal edilen Teknik Yüksek Okulu salonunda büyük bir toplantı düzenledi... Ben ve Kamenev yaklaşık iki sat konuştuk” (63).

Troçki, proletarya diktatörlüğüyle, SBKP(B) ile nihai hesaplaşmanın yaklaştığından emindir. Ekim Devriminin 10. yıl dönümünde işi bitirmek ister ve ayaklanma hazırlıkları da ona göre yapılır; Moskova'da 10. yıl kutlamaları yapılırken Troçkistler ayaklanacaktır. Sovyet hükümetine karşı örgütlenecek gösteri ile ayaklanmanın başladığı işareti verilecektir.

Ama yine olmaz; Sovyet işçi sınıfı şu veya bu sokakta toplanan üç-beş Troçkisti kovalar.

Troçki, “Hayatım” da anlatır:

“Muhalefetin çekirdek grubu bu çözüme bilinçli karşı durdu. Uzlaşma ve kaçınmakla değil, aksine hiçbir pratik sonuçlardan çekinmeyen açık mücadele içinde düşüncelerimizi genç nesle taşıyabileceğimizi çok iyi biliyorduk. Kesin bir yenilgiye doğru ilerliyorduk, ama zihni zaferimizi uzak gelecek için hazırlıyorduk” (64).

Troçki korumasının eski üyelerinden Muralov, Zmirnov, Mraçkovski ve başkaları tutuklanır ve Pyatakov ve Kamenev Moskova'da; Zinovyev ve Radek de Leningrad'da tutuklanırlar. Proletarya diktatörlüğünün güçleri, Troçkist gizli matbaalara ve silah depolarına el korlar. SSCB'nin bazı şehirlerinde Troçkistler, çarlık dönemi muhafız subaylarıyla, sosyal devrimci teröristlerle ve yabancı ülke ajanlarıyla kol kola görülürler.

Troçki partiden atılır ve Alma-Ata'ya sürgüne gönderilir.

Sovyet devleti, her şeye rağmen Troçki'ye hoşgörülü davranır; ailesinden, çalışma olanaklarından, arşivinden ve şahsi koruma gücünden ayırmaz. Ama Troçki Alma-Ata'da devletin gözü önünde karşı devrimci faaliyetini kesintisiz sürdürmeye devam eder.

27 Kasım 1927'de Troçki'ye ulaştırdığı bir yazıda Sovyet diplomatı ve aynı zamanda Alman ajanı N. Krestinski, SSCB'ne karşı mücadelede taktik değiştirmenin gerektiğini; açık mücadele yerine partiye yeniden alınmanın yollarının aranması gerektiğini ve devlet kurumlarına sızmak gerektiğini yazar. Bu Alman ajanına göre proletarya diktatörlüğü ve SBKP(B) içten fethedilmelidir.

Herhalde bu nedenden dolayı olsa gerek başta Pyatakov, Radek, Kamenev ve Zinovyev ve sürgünde olan muhalefet güçleri birden bire Troki'den koptuklarını, yanlış yola sürüklenmiş olduklarını açıklarlar ve partiye yeniden alınmaları için ricada bulunurlar.  

Alma-Ata'da Troçki, oğlu L. Sedov üzerinden karşı devrimci propagandasını ve sabotaj faaliyetini sürdürür. Sovyet hükümeti, Troçki'ye bu türden faaliyetini sürdürmemesi gerektiğini bir kez daha hatırlatır. Troçki “Hayatım”da durumu şöyle anlatır:




“16 Aralıkta Moksova'dan gelen GPU'nun bir yetkilisi bana bu dairenin adına şu son uyarıyı verdi: Beni “politik yaşamdan tecrit edecek” tedbirlerden kaçınmak için muhalefetin mücadelesini durdurmalıyım. Yurt dışı edilme sorunundan bahsedilmedi; düşünceme göre içsel tedbirler söz konusuydu. Bu “son uyarı”ya partinin merkez komitesine ve Komünist Enternasyonal'in Başkanlığına (hitap eden) bir mektupla cevap verdim. Mektubun önemli bölümünü buraya aktarmayı gerekli görüyorum:

“Bugün, 16 Aralıkta GPU-Kurulunun yetkilisi Volinski bu kurul adına bana sözlü olarak aşağıdaki son uyarıyı iletti:

Neredeyse kelimesi kelimesine bana şunu açıkladı; 'düşüncedaşlarınızın ülke içindeki çalışması son zamanlarda açık karşı devrimci bir karakter almıştır. Alma-Ata'daki yaşam koşullarınız size bu çalışmayı yürütme olanağı vermektedir. Bu nedenle GPU-Kurulu, faaliyetinizi durdurmak için yükümlülüğü kesinkes kabul etmeniz için karar almıştır. Aksi taktirde Kurul, yaşam koşullarınızı politik yaşamdan tamamen kopacak biçimde değiştirmek zorunda kalacaktır. İkamet yerinizin değiştirilmesi de bununla bağlam içindedir” (65).  

Troçki, bundan da bir ders çıkartmaz. Sovyet hükümetinin son uyarısını da dikkate almaz ve karşı devrimci faaliyetine devam eder.

Troçki SSCB'nde yolun sonuna gelmiştir.  

“Hayatım”ında okuyalım:

“GPU'nun Moskova habercisi Volinski, bütün zaman direktif bekleyerek Alma-Ata'da kaldı. 20 Ocakta giriş ve çıkışları tutan GPU'nun çok sayıdaki ajanları eşliğinde geldi ve bana GPU'nun 18 Ocak 1929 tarihli protokolünden aşağıdaki pasajı iletti:

“Faaliyeti son zamanlarda anti-sovjetik kalkışmaları kışkırtmaya ve Sovyet iktidarına karşı silahlı mücadelenin hazırlığına yönelik olan illegal, Sovyet düşmanı parti örgütlemekten ibaret olan karşı devrimci çalışma yürüten vatandaş Lev Davidoviç Troçki davası...

Karar: Lev Davidoviç Troçki yurt dışı edilmelidir” (66).  

19 Şubat 1929 tarihli “Pravda”da aşağıdaki TAS-haberi yayımlanır:

“L. D. Troçki, GPU Özel Kurulunun talimatıyla anti-sovyet faaliyetten dolayı SSCB'nden sürgün edilmiştir. İsteği üzerine ailesi de kendisiyle birlikte gitmiştir” (67).

Troçki, Bolşevik Parti'nin “kısa dönem” üyesiydi, adeta “konuk üye”ydi. Ama buna rağmen “parti benim” eyleyişi içinde olmaktan hiç çekinmedi. O her zaman partinin üstündeydi. En fazlasıyla, parti ona üye olabilirdi. Partinin Troçki'nin müziğine göre dans etmemesi, onun sözünü dinlememesi Troçki'yi çileden çıkartmaya yetiyordu. Bu durumlarda gözü kararmış bir biçimde öfkeyle partiye ve temsilcilerine saldırmaktan çekinmezdi. Bu saldırılardan önce Lenin nasibini aldı, ikinci sırada Stalin geliyordu. Lenin sağ iken bütün saldırılar ona olduğu için Stalin bir biçimde “rahat”tı.

Partinin kararları Troçki'nin anlayışına ters düştüğünde yaptığı tek iş, söz konusu kararların “gerici”olduğunu açıklamak olurdu. Bundan dolayı, her zaman “haklı”, “seçkin” önder olduğu için çoğunluğun kararlarını reddetmek ve başına buyruk hareket etmek sadece ve sadece onun hakkıydı!

Parti üyeleri Troçki'nin düşüncelerine karşı olamazlardı, ama karşı oldukları durumlarda -yani her zaman- ise en fazlasıyla iradesiz oy hayvanları olduklarını göstermiş olurlardı.

3 Mart 1937'de Stalin MK Plenumu'nda kapanış konuşmasında 1927'de parti içinde güç dengesinden bahseder.  

Okuyalım:

“Aslında Troçkistler partimiz içinde hiçbir zaman büyük bir güç olmamışlardır. Parti içinde meydana gelen 1927'deki son tartışmayı anımsayın. Bu, gerçek bir parti referandumuydu. 854.000 parti üyesinden 730.000'i oylamaya katılmıştı. Bunlardan 724.000 parti üyesi Bolşevikler lehine, parti Merkez Komitesi lehine ve Troçkistler aleyhine oy kullandılar. 2.600 parti üyesi çekimser oy kullandı. 123.000 parti üyesi oylamaya katılmadı, yolculukta ya da vardiyada oldukları için referanduma katılamadılar. Troçkistler lehine verilen 4.000 oya, keza Troçkistlere sempati duydukları varsayımıyla çekimser oy kullananların tümünü ve -doğrusu öyle olmakla birlikte- oylamaya katılmayanların yüzde yarımını değil de, yüzde beşini, yani yaklaşık 6.000 parti üyesini de eklersek, bu durumda Troçkizme şu veya bu şekilde sempati duyan yaklaşık 12.000 parti üyesi sayısı ortaya çıkar. İşte Troçkist bayların bütün gücü budur. Üstelik bunlardan birçoğunun düş kırıklığına uğrayarak Troçkizme sırt çevirdiğini göz önüne aldığınızda, Troçkist güçlerin ne kadar önemsiz olduğunu görürsünüz. Ama buna rağmen bu Troçkist zararlıların partimizin içinde hala bazı yedeklere sahip olmalarının neden bazı yoldaşlarımızın partiden ihraç ve ihraç edilenlerin yeniden alınması sorunlarında uyguladıkları yanlış politikalar, tek tek parti üyelerinin ve yöneticilerinin kaderlerine karşı bazı yoldaşlarımızın takındığı acımasız tavırların yarattığı yapay hoşnutsuzluk ve öfkedir” (68).  

Troçki, Bolşevik Parti'de yozlaşma sorununu da ele almıştır. Önemli olan partide yozlaşmanın olup olmadığı değil, önemli olan Troçki'nin böyle bir tespiti yapmış olmasıdır ve Troçki bu tespitini muhalefetinin daha ilk dönemlerinde yapıyordu. Troçki'nin yozlaşma tespitiyle hangi amacı güttüğünü Stalin Aralık 1926'da Komünist Enternasyonal'in genişletilmiş Yürütme Komitesi'nde yaptığı kapanış konuşmasında açıklar.

Okuyalım:  

“Sosyalizmin muzaffer inşası imkanının reddedilmesi partimizin yozlaşması perspektifine götürüyor. Yozlaşma perspektifi ise iktidarın teslim edilmesine ve başka bir partinin kurulması sorununa götürüyor...

Ya da yozlaşmamak için iktidar bırakılır ve resmi partinin yanında yeni bir parti kurulur. Aslında muhalefetimizin de amacı buydu ve halen de bu amacı güdüyor” (69).  

Troçki, Stalin'in tanımladığı yoldan gitmiştir: Parti içinde muhalefet etmekten partiye karşı mücadeleye, “yozlaşmış” partiye karşı mücadele aşamasına geçmiştir. Bu aşamada duramayacağı için önüne görev olarak yeni bir partinin kurulmasını koymuştur. Yani bu durumda Troçki proletarya diktatörlüğü koşullarında proletaryanın partisinin yanı sıra başka bir partinin kurulmasından bahsediyor. Troçki bu aşamada da duramazdı ve yeni bir parti kurma niyetini yeni bir parti, hem de enternasyonal bir parti kurarak -IV. Enternasyonal- gerçekleştirmiştir. Aslında Troçki'nin yeni bir parti kurma fikri hiç yeni değildir. Daha 1921'de SBKP(B) üyesiyken “Yeni Aşama” yazısında “Bu sekter bölünme gerçekleşirse, yakın gelecekte sadece sağda bir iki buçukuncu enternasyonale değil, sol tarafta da sübjektivizmin, histerinin, maceracılığın ve devrimci lakırdıların mükemmel yapısıyla ortaya çıktığı 4 numaralı bir Enternasyonale sahip olacağız” diye yazabiliyordu.

Hakkını yememek lazım. SSCB'nden kovulduktan sonra Troçki'nin ilk işlerinden birisi uluslararası bir muhalefet örgütlemek için hemen harekete geçmek olmuştu ve Troçki dediğini yaptı ve gerçekten de 1938'de -yanlış hatırlamıyorsam ancak 22 arkadaşıyla birlikte- yukarıdaki sözlerine uygun “enternasyonal”ini -“IV. Enternasyonal”- sıraladığı bütün özellikleriyle -sübjektivizm, histeri, maceracılık ve devrimci lakırdılar- kurdu. Ama kısa bir zaman içinde de kurucular birbirine düştüler. Troçki'nin enternasyonali kurulurken bölünmeye, parçalanmaya gebeydi.

Troçki “Geçiş Programı”nda enternasyonalini oldukça farklı anlatıyordu.

“IV. Enternasyonal büyük olaylardan; proletaryanın tarihte uğradığı en ağır yenilgilerden doğmuştur. Bu yenilgilerin nedeni eski önderliğin yozlaşması ve ihanetidir. Sınıf mücadelesinin kesintiye tahamülü yoktur. II. Enternasyonal'in peşinden III. Enternasyonal de devrimci amacı açısından ölmüştür. Yaşasın IV. Enternasyonal!” (70).  

Tarih, Troçki'nin bahsettiği “büyük olaylardan, proletaryanın tarihte uğradığı en ağır yenilgilerden”   bahsetmiyor. Troçki, o “büyük olayları”, “proletaryanın tarihte uğradığı en ağır yenilgileri” tanımlamıyor. Ne söyleyebilir ki, uluslararası komünist ve işçi hareketi Troçki'ye rağmen, onun dışında gelişiyor. Onun “büyük olaylar” ve “en ağır yenilgiler” dediği kendi yenilgisidir. Marksizm-Leninizm karşısında aldığı düşman tavırdır; emperyalizme ve burjuvaziye karşı mücadeleyi bir kenara iterek SSCB'ne, SBKP(B)'ye, sosyalizmin inşasına, proletarya diktatörlüğüne karşı mücadelesidir. Troçki, ölenin, yok olanın ve ihanet edenin bizzat kendisi olduğunu göremeyecek duruma gelmişti.  

“Ama kuruluşunu ilan etmenin zamanı gelmiş midir” diye diretiyor kuşkucular. Bizim bu soruya yanıtımız, IV. Enternasyonal'in “ilan edilmeye” ihtiyacının olmadığıdır. O, yaşamakta ve mücadele etmektedir. Zayıf mıdır? Evet, halen genç olması nedeniyle safları kalabalık değildir. Şimdilik her şeyden önce kadrolardan oluşmaktadır. Ama bu kadrolar geleceğin güvencesidir. Yeryüzünde bu kadroların dışında adını gerçekten hak eden tek bir devrimci akım yoktur. Enternasyonalizm halen sayıca zayıfsa da öğretisi, programı, gelenekleri ve kadrolarının karşılaştırılamaz kararlılığı bakımından güçlüdür. Bunu bugün kavrayamayanlar şimdilik bir kenarda durabilir. Yarın bu daha belirgin olacaktır” (71).  

Troçki hayal dünyasında yaşayan bir ihtiyar gibi konuşuyor. O dönem gerçekten nesnel gerçeklikten kopmuştu. “Stalin bürokrasisi”nin II. Dünya Savaşında yıkılacağına; SSCB'nde kendi iktidarının veya “Bolşevik-Leninistler”in partisinin iktidarının kurulacağına inanıyordu. Bu nedenle Enternasyonal'inin kuruluşunu ilan etmesini gereksiz görüyordu; bu “Enternasyonal” ve seksiyonlarının mücadele ettiğine inanıyordu. Öyle ki, daha kuruluşu esnasında birbirine düşen o kadroları “geleceğin güvencesi” görecek kadar yaşamdan kopuktu.

“IV. Enternasyonal”, açık SSCB düşmanlığı, dünya proletaryasına karşı açık düşmanlık ve faşizmin ve karşı devrimin suç ortağı olarak mücadelesini sürdürdü ve kalıntıları da günümüzde aynı özellikleriyle aynı mücadeleyi sürdürmekteler.  

Bu “Enternasyonal”in kuruluşunda Troçki'nin rolü oldukça “mütevazı”dır! Bu rolünü şöyle anlatır:

“İki Enternasyonal'in (II. ve III. Enternasyonal- İ.O.) bir sorunun oluşmasına neden oldu; bu sorunun çözümü için bu enternasyonal'lerin hiçbir önderi hiç bir biçimde uygun değildi. Ciddi tecrübelere tam sahip olan ben, kişisel yazgımın özel durumlarından dolayı bu sorunla karşı karşıya kaldım. Şu anda benden başka bu görevi yerine getirebilecek, yeni nesli devrimin yönteminin bilgisiyle II. ve III. Enternasyonal'in önderlerini aşarak silahlandıracak kimse yoktur” (72).  

“Mesih” Troçki, ne kadar mütevazı, ne kadar alçakgönüllü, ne kadar anlayışlı değil mi? Troçki zaten oldum olası alçakgönüllüydü! “Hayatım”da 1905 Devrim döneminde Rusya'ya dönüşünden bahsederken şunları yazar: “Şubat 1905'te Rusya'ya geri döndüm...Rus yoldaşlar arasında öğrenebileceğim hiç kimse yoktu. Tersine, bizzat öğretmen rolünü üstlendim” (73).  

Bu kadar “mütevazı”, bu kadar “alçakgönüllü” birine Troçkistlerden ve emperyalist burjuvaziden başka kim inanabilir? SSCB proletaryası ona inanmadı. Dünya proletaryası da inanmadı...



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
spartakus
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 23.11.2013
İleti Sayısı: 624
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: spartakus
Cevap Tarihi: 26.06.2014- 20:33


Kaynaklar:

1)L. Trotzki; Anmerkung in 'Das Jahr 1905', Januar 1922, “Die Permanente Revolution”. Aktaran: W. B. Bland; “Revisionismus in Russland. Trotzki gegen die Bolschewiki”, s. 106. Internet.

2) L. Trotzki; 'Vorwärts zum Jahr 1905', Januar 1922. “Die Permanente Revolution”. Aktaran: Aktaran: W. B. Bland; “Revisionismus in Russland. Trotzki gegen die Bolschewiki”, s. 106. Internet.

3)L. Trotzki; 'Brief an N. S. Olminski, Aralık 1921. Aktaran: Stalin; C. 8, s. 282/283, Türkçesi – “Partimizdeki Sosyal Demokrat Sapma Üzerine SBKP(B) XV. Birlik Konferansı Raporu”.

4) L. Trotzki; “Die permanente Revolution”. “5. Hat sich bei uns die „demokratische Diktatur” verwirklicht? Und wann?” bölümü – www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1929/permrev/ltperm06.htm.

5) Stalin; C. 8, Türkçesi; s. 287, XV. Parti Konferansı kapanış konuşması.

6) L. Trotsky; “Lenin”, ”The Revolution” bölümünden,  

www.marxists.org/archive/trotsky/1925/lenin/03.htm. Türkçesi; s. 74/75.

7) İ. Deutscher; “Trotzki - Der bewaffnete Prophet” - “Silahlı Peygamber Troçki”,   Türkçesi; C. I, s. 344/345 ve 349.

8) Bkz.: Lenin; C. 26, s. 59-68, “Kriz Olgunlaştı” makalesi.

9) L. Trotzki; “Geschichte der russischen Revolution”-“Rus Devriminin Tarihi”, Band 2: “Oktoberrevolution”. Anhang zu Band 2. www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1930/grr/b2-anh01.htm.

10) L. Trotzki; "Geschichte der russischen Revolution"-“Rus Devriminin Tarihi”, Band 2: “Oktoberrevolution, Kapitel 18: Das militärische Revolutionskomitee”.  

www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1930/grr/b2-kap18.htm.

11) Lenin; C. 26, s. 66.

12) Lenin; C. 26, s. 1259.

13) L. Trotzki; “Geschichte der russischen Revolution”-“Rus Devriminin Tarihi”, Band 2: “Oktoberrevolution, Kapitel 18: Das militärische Revolutionskomitee”.  

-www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1930/grr/b2-kap18.htm.

14) L. Trotzki; “Geschichte der russischen Revolution” -”Rus Devriminin Tarihi”, Band 2: “Oktoberrevolution, Kapitel 18: Das militärische Revolutionskomitee”,  

http://www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1930/grr/b2-kap18.htm.

15) L. Trotzki; “Geschichte der russischen Revolution” -”Rus Devriminin Tarihi”, Band 2: “Oktoberrevolution”. Anhang zu Band 2. www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1930/grr/b2-anh01.htm.

16) Stalin; C. 6, s. 312, Türkçesi.

17) L. Trotzki; “Geschichte der russischen Revolution” -“Rus Devriminin Tarihi”, Band 2: Oktoberrevolution. Anhang zu Band 2. www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1930/grr/b2-anh01.htm.

18) L. Trotzki; “Geschichte der russischen Revolution” - “Rus Devriminin Tarihi”, Band 2: Oktoberrevolution. Anhang zu Band 2. www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1930/grr/b2-anh01.htm.

19) Lenin; C. 26, s. 66, “Kriz Olgunlaştı” makalesi.

20) L. Troçki; “Die Lehren des Oktobers” - “Ekim Dersleri”. Türkçesi; s. 24 – İnternet.

21) L. Troçki; “Die Lehren des Oktobers” “Ekim Dersleri”. Türkçesi; s. 22/23 – İnternet.

22) Bu anlatımı aşağıda alıntı olarak veriyoruz. Bkz.: Stalin; C. 6, Türkçesi; s. 311/312.

23) L. Trotsky; “Lenin”, “The Revolution” bölümünden,  

www.marxists.org/archive/trotsky/1925/lenin/03.htm. Türkçesi; s. 79.

24) L. Trotsky; “Lenin”, “The Revolution” bölümünden,  

www.marxists.org/archive/trotsky/1925/lenin/03.htm. Türkçesi; s. 73.

25) Lenin; C. 26, s. 65-67.

26) Stalin; C. 6, s. 308-312.

27) Stalin; C. 6, s. 293-294.

28) L Troçki; “Mein Leben”, “Meinungsverschiedenheiten über Kriegsstrategie” - “Savaş Stratejisi Üzerine Görüş Ayrılıkları” bölümünden, www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1929/leben/37-meinung.htm. Türkçesi; s. 475.

29) Stalin; C. 6, s. 300-301- dipnot.

30) L. Troçki; “Mein Leben”, “Meinungsverschiedenheiten über Kriegsstrategie” bölümünden, www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1929/leben/37-meinung.htm. Türkçesi; s. 476.

31) L. Trotsky; “Lenin”, “Brest-Litovsk” bölümünden,  

www.marxists.org/archive/trotsky/1925/lenin/04.htm. Türkçesi; s. 86.

32) L. Troçki; “Mein Leben”, “Der Frieden” - “Barış” bölümünden,  

www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1929/leben/32-frieden.htm. Türkçesi; s. 412.

33)Troçki; agy.

34)L. Troçki; “Mein Leben”, “Der Frieden” - “Barış” bölümünden,  

www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1929/leben/32-frieden.htm.   Türkçesi; s. 418.

35) L. Troçki; “Lenin”, s. 190, Türkçesi.

36) Lenin; C. 27, s. 83-84.

37) Lenin; C. 27, s. 100-102.

38) Lenin; C. 27, s. 107-108.

39) L. Troçki; “Lenin”, s. 180, Türkçesi.

40) L. Troçki; “Mein Leben”, “Der Übergang zur Neuen ökonomischen Politik und meine Beziehungen zu Lenin” - “Yeni Ekonomi Politiğe Geçiş ve Lenin'le ilişkilerim” bölümünden, www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1929/leben/38-noep.htm. Türkçesi; s. 486.

41) L. Troçki; “Mein Leben”, “Der Übergang zur Neuen ökonomischen Politik und meine Beziehungen zu Lenin” - “Yeni Ekonomi Politiğe Geçiş ve Lenin'le ilişkilerim” bölümünden,  

www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1929/leben/38-noep.htm. Türkçesi; s. 488-489.

42) L. Troçki; “Mein Leben”, “Der Übergang zur Neuen ökonomischen Politik und meine Beziehungen zu Lenin” - “Yeni Ekonomi Politiğe Geçiş ve Lenin'le ilişkilerim” bölümünden,  

www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1929/leben/38-noep.htm.   Türkçesi; s. 490.

43) L. Troçki; “Mein Leben”; “Lenins Krankheit” - “Lenin'in Hastalığı”   bölümünden,www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1929/leben/39-lenkrank.htm. Türkçesi; s. 514.

44) L. Troçki; “Mein Leben”, “Lenins Krankheit” - “Lenin'in Hastalığı” bölümünden,www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1929/leben/39-lenkrank.htm. Türkçesi; s. 408.

45)Lenin; C. 20, s. 452-453, “Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı Üzerine”.

46) L. Troçki; “Mein Leben”, “Die Verschwörung der Epigonen” - “Epigonların Komplosu”  

bölümünden, www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1929/leben/40-epigonen.htm. Türkçesi; s. 526.

47) L. Troçki; “Mein Leben”, “Der Tod Lenins und die Machtverschiebung” - “Lenin'in Ölümü ve İktidarın El Değiştirmesi” bölümünden, www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1929/leben/41-todlenins.htm.   Türkçesi; s. 536-537.

48)“Geschichte der KPdSU(B), Kurzer Lehrgang”, s. 343.

49) Salin; C. 7, s. 329-330.

50)Thermidor, Fransız devrim takvimidir. 9 Thermidor'da Fransız devriminde Jokobin diktatörlüğü devrilmiştir. Troçki, Fransız devrim sürecinde yaşanan bu gelişmeyi SSCB'nde Stalin'in genel sekreter seçilmesiyle, kendi önderliğinde “sol muhalefet”in etkisizleştirilmesiyle karşılaştırır. Yani SSCB'de bir karşı devrimci süreç başlamıştır. Bu da Fransız devrim sürecinde Jakobin diktatörlüğünün devrilmesi gibi SSCB'nde de Troçki'ye göre “iktidarın devrimci öncünün elinden bürokrasinin ve işçi sınıfının üst kesiminin tutucu unsurlarının eline geçmesidir”. Bu “değişim” Troçki'ye göre 1924'te gerçekleşmiştir. Bu anlamda SSCB'de 1924'de “sol muhalefetin bozguna uğratılması Sovyet Thermidor'unun (karşı devrimin- İ.O.) başlangıcıdır”.  

51) L. Troçki; “Mein Leben”, “Der Tod Lenins und die Machtverschiebung” - “Lenin'in Ölümü ve İktidarın El Değiştirmesi” bölümünden, www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1929/leben/41-todlenins.htm. Türkçesi; s. 540.

52) L. Troçki; “Mein Leben”, “Lenins Krankheit” - “Lenin'in Hastalığı” bölümünden,  

www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1929/leben/39-lenkrank.htm.   Türkçesi; s. 502/503.

53)”Geschichte der KPdSU(B) Kurzer Lehrgang”, s. 362.

54)”Geschichte der KPdSU(B) Kurzer Lehrgang”, s. 380.

55)Stalin; C. 10, s. 135-138, “Rus Muhalefetinin Politik Fizyonomisi”.

56) Michael Sayers, Albert E. Kahn; “Die große Verschwörung, Darstellung des antikommunistischen Kampfes 1919-1945”, Türkçesi; s. 192.

57)Leo Trotzki; “Mein Leben”, Lenins Krankheit,  

www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1929/leben/39-lenkrank.htm.

58)Lenin; C. 36, s. 579, “Parti Kongresine Mektup”.

59)Lenin; Agy., C. 36, s. 580, “22 Aralık 1922 tarihli Mektuba Ek”.

60) Lenin; Agy., C. 36, s. 579.

61)Michael Sayers, Albert E. Kahn; “Die große Verschwörung” Drittes Buch - Die fünfte Kolonne in Rußland, XV. DER WEG ZUM VERRAT, Der Kampf um die Macht), (Ayrıca kaynak belirtilmediyse İhanetin yolu kronolojisi (I) için bkz.: Michael Sayers, Albert E. Kahn; Agk.).

62)L. Troçki; “Mein Leben”, “Die letzte Periode des Kampfes innerhalb der Partei“ ara başlığı altında,

www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1929/leben/42-kampf.htm.

63) L. Troçki; “Mein Leben”, “Die letzte Periode des Kampfes innerhalb der Partei”  

bölümünden.www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1929/leben/42-kampf.htm.

64) L. Troçki; “Mein Leben”, Die letzte Periode des Kampfes innerhalb der Partei”  

bölümünden.www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1929/leben/42-kampf.htm.

65) Leo Trotzki; “Mein Leben”, “die Vertreibung”.  

www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1929/leben/44-vertreib.htm.

66) Leo Trotzki; Mein Leben, die Vertreibung.  

www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1929/leben/44-vertreib.htm.

67) Leo Trotzki; Mein Leben, die Vertreibung.  

www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1929/leben/44-vertreib.htm.

68) Stalin; C. 14, s. 157-158.

69) Stalin; C. 9, s. 124-125.

70) Leo Trotzki; “Der Todeskampf des Kapitalismus und die Aufgaben der IV. Internationale - (Das Übergangsprogramm)”, s. 29. Türkçesi; s. 47.

71) Leo Trotzki; “Der Todeskampf des Kapitalismus und die Aufgaben der IV. Internationale - (Das Übergangsprogramm)“ - “Geçiş Programı”, s. 29. Türkçesi; s. 47/48.

72) M. Kellner; “Trotzkismus”, Trotzki, Tagebuch im Exil, s. 33.

73) L. Troçki; “Mein Leben”, “1905” ara başlığı altında,  

www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1929/leben/14-1905.htm

İbrahim Okçuoğlu



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Troçki’nin Yalanları... melnur 1 1009 30.01.2022- 10:26
Konu Klasör Troçkist Yayınlar melnur 0 8 19.03.2017- 10:49
Konu Klasör Halk Cephesi'nden açıklama umut 1 4243 02.08.2014- 18:20
Konu Klasör Halk Cephesi'nden bir eylem daha umut 0 3080 15.08.2014- 20:14
Konu Klasör KKE'nden Ankara saldırısıyla ilgili açıklama denizcan 0 2342 14.03.2016- 23:29
Etiketler   EKİM,   DEVRİMİNDEN,   SONRA,   BOLŞEVİZM,   TROÇKİZM
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS