SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Asıl hesabı toplumsal muhalefet kesecek           (gösterim sayısı: 4.265)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 19.07.2014- 02:51



Asıl hesabı toplumsal muhalefet kesecek


Oğuzhan Müftüoğlu seçimlerde asıl sorunun kime oy verileceğinden çok kime verilmeyeceği olduğunu söyledi. Seçim sonuçlarının meselelerin esasında bir değişim yaratmayacağına dikkat çekerek “Asıl hesabı toplumsal muhalefet kesecek” dedi.

Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili konuştuğumuz BirGün yazarı Oğuzhan Müftüoğlu, Erdoğan’ın seçimleri kazanması durumunda ülkeyi daha karanlık bir geleceğe sürüklemekten çekinmeyeceğini söyledi. Sol’daki oy tartışmalarına da değinen Müftüoğlu kime oy verileceğinden çok verilmeyeceğinin önemli olduğunu söyledi ve AKP’yle asıl hesabın toplumsal muhalefet tarafından kesileceğine vurgu yaptı.

»Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve burada solun izleyeceği politika üzerine tartışılıyor. Seçimlerin belirleyici olarak öne çıkan yönü nedir sizce?
Türkiye, Erdoğan yönetimindeki AKP elinde adım adım mezhepçilik temelindeki faşist bir rejime doğru sürükleniyor.

Bu yüzden önümüzdeki seçimler ülkemizin geleceği açısından önemli kırılma noktalarından biri olabilir diye düşünüyorum. Erdoğan, elde etmesi muhtemel bir oy çoğunluğuna dayanarak sadece Roboski ve Gezi eylemleri sırasında kendi sorumluluğu altında işlenmiş cinayet ve katliamlarla, ayyuka çıkmış rüşvet ve yolsuzluklarının da halk tarafından onaylandığını savunmakla kalmayacak, gerici bir toplum mühendisliğine dayalı icraatlarıyla daha da saldırgan bir tutum içinde ülkeyi daha karanlık bir geleceğe sürüklemekten çekinmeyecektir.

Öte yandan ülkenin geleceği açısından bu derece önemli sonuçları olabilecek önümüzdeki seçimler önceden ayarlanmış, eşitsiz, anti demokratik ve Tayyip Erdoğan’ın hukuki durumu açısından da meşruiyeti tartışmalı bir şekilde yapılıyor.

ERDOĞAN ZATEN HUKUKSUZLUK İÇİNDE İSTEDİĞİNİ YAPIYOR
»Başkanlık sistemine geçiş tartışmaları da Cumhurbaşkanlığı seçiminin öne çıkan konularından bir tanesi. Sol bu konuda nasıl bir tutum almalı?

Başkanlık sistemi konusu bu aşamada tali bir meseledir. Tayyip Erdoğan zaten açıkça darbe dönemlerine has bir hukuksuzluk içinde istediğini yapıyor. Cumhurbaşkanlığı veya başkanlık meselesi onun bu sürecin taşıyıcılığını üstlenmiş biri olması bakımından önemli. Gelişmelerin kuşkusuz Cumhuriyet’in başından bu yana birikmiş içsel bir sınıfsal dinamiği de var, ama onun seçilmesinde küresel güçlerin bölge politikaları belirleyici oldu.

Özel olarak seçilmiş bir unsur olarak görevlendirildi ve her aşamada önü açılarak iktidara getirildi. 12 Eylül faşizminin getirdiği tümüyle anti demokratik, adaletsiz ve hileli/ayarlanmış seçim süreçlerinden destek alarak, şimdi ülkenin bütün kültürel ve toplumsal yapıları, bütün geleceğimiz faşist bir gerici toplum mühendisliği temelinde yeniden şekillendirilmeye çalışılıyor.

SOL; CHP VE HDP’Yİ DEĞİL KENDİNİ SORGULAMALI
»CHP’nin MHP ile ittifak içerisinde Ekmeleddin İhsanoğlu’nu aday göstermesi kendi tabanı da dahil olmak üzere oldukça fazla rahatsızlık yarattı. CHP, sağa açılma stratejisi ile Erdoğan karşısında nasıl bir yerde duruyor?

Sosyal demokrat partiler genel olarak ancak sollarında güçlü bir sol/sosyalist hareket varsa sola yönelebiliyor. Sosyal demokrat bir parti olup olmadığı bir tarafa, CHP’nin ülkemizdeki durumu da böyle oldu. 12 Mart öncesindeki devrimci yükseliş dönemiyle 1980 öncesindeki koşullarda “bozuk düzen” karşıtı, “toprak işleyenin,su kullananın” gibi sol sloganlarla Ecevit’in iktidara kadar yükselişi mümkün oldu.

12 Eylül sonrasında ise bütün ülke gibi CHP de (Baykal’la birlikte doksanlarda “Blair’ci” liberalizm, sonra da milliyetçilik temelinde) sağa kaydı ve hâlâ o kargaşanın içinde. Seksenli yıllardan sonra eski sosyalist/sol geleneklerden gelenlerden CHP içinde siyaset yapanların sayısı sol hareket ve partilerde siyaset yapanlardan çok daha fazlaydı. Solcular güya sola çekmek için CHP’ye katıldıkça Türkiye’yle birlikte hep beraber sağa kaymaya devam ediyorlar! Bu durum şimdi de değişik versiyonlarla devam ediyor.

Yerel seçimlerde olduğu gibi Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki CHP tavrı da, bu durumun sonucu ortaya çıkan bir günü kurtarma politikasından başka bir şey değil. Bu şekilde bırakalım geleceği, günü kurtarmanın bile mümkün olmadığının sanırım herkes gibi kendileri de farkında...
Bu durumda solda en kolay şey CHP eleştirisi yapmak oluyor. Ama bunun hiç kimseye bir faydası yok. Ne CHP’nin sola dönük bir aday göstermemiş olması ne de HDP’nin toplumsal muhalefetin bütünü kucaklayacak bir ortak aday çıkarmamış olması konusunda yöneltilecek eleştiriler...

Bunun yerine sol bu durumların ortaya çıkmasındaki kendi eksiklik ve sorumluluklarını sorgulamalı. Ülkenin nasıl gerici, faşist bir karanlık geleceğe sürüklendiği apaçık ortadayken, kendimizi ülkenin en ilerici, solcu, devrimci, komünist vb güçleri olarak, Haziran İsyanı’nın ortaya çıkardığı büyük toplumsal muhalefet güçleriyle bir araya gelerek ülkenin geleceğine sahip çıkabilecek bir sorumluluk gösteremeyişimizin nedenlerini sorgulamak belki çok daha iyi olur diye düşünüyorum.

Çünkü eğer öyle olsa ülke siyasetine dair her şeyin çok daha farklı olacağına inanıyorum.

BU İŞ BURADA BİTMEYECEK
»Siz, Haziran’dan sonraki yazılarınızda direnişin sandığa sıkıştırılmaması gerektiği üzerinde duruyordunuz.

Gezi Direnişi çok güçlü bir halk muhalefetinin varlığını ortaya koyarak iktidarın hegemonyasına son veren etkin bir müdahale oldu. Ben o zaman direnişin 12 Eylül dönemine fiilen son verdiğini ve AKP iktidarının sonunun başlangıcı olduğunu yazmıştım. Gerçekten, 12 Eylül dönemi öyle sahte yargılamalarla falan değil Haziran Direnişi’yle sona erdi. Ancak Haziran Direnişi sürekliliği olan, bugünkü sistem karşıtı ve etkin bir birleşik muhalefet hareketine dönüşemedi. Bu nedenle iktidar hukuksuzluk, baskı ve yıldırma yöntemlerine dayanarak ve sanki ayyuka çıkan büyük yolsuzluk ve rüşvet rezaletleri olmamış gibi yoluna devam edebiliyor. Şimdi 1982’de Kenan Evren’in “Cumhurbaşkanlığı” ve 12 Anayasası için yapılan halk oylamasına benzer bir şekilde Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı’nın çakma bir halk oylamasıyla onaylatılmaya çalışılacağı bir seçimle önümüze çıkabiliyorlar.

Ama sonuç ne olursa olsun bu iş burada bitmeyecek.

Evet, RTE değil Ekmeleddin İhsanoğlu kazansa belki iktidarın hesapları biraz şaşar, ama işin esasında fazla bir şey değişmez. RTE kazanırsa 12 Eylül Anayasa referandumu ve sonrasındaki seçimler gibi, siyaseten önemli sonuçlara yol açsa da işin esası gene değişmez. Çünkü asıl hesabı toplumsal muhalefet kesecek.

Çünkü, Haziran Direnişi’nin çocukları Türkiye’nin Tayyip Erdoğan zihniyetine asla teslim olmayacağını gösterdi. Yeter ki bu ülkenin devrimcileri kendi sorumluluklarının gereğini yerine getirsinler.

***

Kime oy verileceği değil, verilmeyeceği önemli

»Solda tartışmalar kime oy verileceği üzerinde yoğunlaşıyor. Bu oy tartışmaları konusunda ne düşünüyorsunuz?
Bu oy tartışmasını doğrusu biraz manasız buluyorum. Bana göre bu seçimlerde kime oy verileceği değil, kime oy verilmeyeceği konusu önemli. Ülke siyaseti açısından önemli olan bu. Solcuların kendilerinin oylarını nasıl kullanacağı meselesi biraz fazla abartılan, doğrusunu söylemek gerekirse bu aşamada ülke siyaseti açısından fazla bir önemi olmayan, solun kendi içine yönelik bir tartışma. Herkes bu konuda kendisi ne yapacağına karar verebilir. Ben bu seçimlerde bunun öne çıkarılmasını doğrusu fazla anlamlı bulmuyorum.

Ortada tiyatro gibi bir oyun oynanıyor. Seçimler yıllar öncesinden Ramazan ayının hemen sonrasında, ağustos ayının ortasına denk gelecek şekilde ayarlanmış. Sadece oylarının toplamı yüzde 10’u geçen partiler ya da en az yirmi milletvekili tarafından aday gösterilenler aday olabiliyor. 12 Eylül'den kalma yüzde 10'u geçemeyen hiçbir parti veya örgüt, sendika vb. toplum kesimlerini temsil eden kimse aday olamıyor. Adaylardan biri tıpkı Kenan Evren’in devlet başkanı olarak kendisini onaylatması gibi, seçimlere iktidar partisinin başkanı ve Başbakan olarak; muhtemelen, devlet olanaklarına ilaveten varlığına “tape”ler sayesinde şahit olduğumuz milyarlarla birlikte (üstelik kendisi ve bakanları hakkındaki yolsuzluk ve rüşvet iddialarına karşı ‘sivil kişilerden alınan, devlet kasasından çıkmayan paralar yolsuzluk sayılmaz’ gibi, ikrardan başka bir anlama gelmeyen sözleri dışında en ufak bir hesap veremeden!) iktidar yanlısı bütün merkez medya organları, onlarca televizyon ve gazetenin desteğiyle katılabiliyor.

BOYKOT İÇİN SUBJEKTİF KOŞULLAR YOK
»Bu arada seçimlerin boykot edilmesi yönünde görüşler de var ?

Gerçekte belki kendi çıkardıkları kanunlara uygun, ama eşitsiz, adaletsiz ve antidemokratik böyle bir seçimin boykot edilmesinin objektif koşullarının varlığı tartışılabilirdi, ama sübjektif koşulların yeterli olmadığını düşünüyorum.

Örneğin Korkut Hoca (Boratav) Redaksiyon dergisinin Mayıs sayısındaki söyleşisinde “Başbakan’ın aday olması karşısında muhalefetin 'liyakati olmayan kişinin aday olması' gerekçesiyle seçimleri boykot etmesi gerektiği” şeklinde bir görüş öne sürmüştü. Ben bu görüşün doğru olduğunu düşünüyordum. Çünkü Türkiye’de yaşanan kriz mevcut sistem içinde kalarak değil ancak sistemin krizini derinleştirerek aşılabilir. Bu şekilde Parlamento'daki muhalefet partilerinin aday göstermemeleri suretiyle seçimlerin anti demokratik vasfını açığa çıkarma imkânları vardı. Böyle bir boykotla AKP iktidarının hesaplarının büyük ölçüde boşa çıkarılması mümkün olabilirdi. (Muhalefetin adaylarını çekmeleri halinde bu imkân bugün bile hâlâ vardır.)

Ama doğrusu, (HDP’yi kısmen hariç tutarak söyleyelim) muhalefet partilerinin bugün mevcut iktidar krizinin derinleşmesine yol açarak gerçek bir çıkış yolu açabilecek ne siyasi cesaretleri ne de anlayışları var. Bu yüzden sistem içi bir muhalefet zemininde kaldılar ve bu adaletsiz hukuksuz ve eşitsiz koşullarda (her şeye rağmen) sadece Tayyip Erdoğan’ı seçtirmemeyi amaçlayan bir yolu benimsediler. Bu yüzden objektif koşulları bulunmasına rağmen sübjektif koşullar nedeniyle şimdi boykotun etkili bir muhalefet hareketi olarak gerçekleşmesi mümkün olamıyor.

Röportaj: Uğur Koç/BirGün Gazetesi



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 19.07.2014- 11:32


Oğuzhan Müftüoğlu'nun söylediklerine katılıyorum. Boykot bu koşullarda uygun bir araç değil. Konunun uzun uzadıya tartışılabilir özelliği de bulunmuyor. Sandığa gidip Erdoğan karşıtı oy kullanmalıyız. Erdoğan'ın rakibi kimse ona; bu kadar basit.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
yorum2006
[ yorumcu ]

Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 15.08.2013
İleti Sayısı: 772
Konum: Gizli
Durum: Gizli
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

2 kere teşekkür edildi.
Cevap Yazan: yorum2006
Cevap Tarihi: 20.07.2014- 06:30


Türkiye'de 12 Eylül döneminde de, onu izleyen geçiş dönemi ve şimdiki İslamofaşizm döneminde de solu tamamen bitirmek için herşey yapıldı. Hele son 12 yıldır başta olan Tayyip ve ekibi, yalnız solu değil, her türlü muhalefeti bitirmek yolunda ilerliyor. Tayyip ve ekibi tüm devlet mekanizmasını da, medyayı da tümden ele geçirdi, bir de korkunç zenginlediler. Milyarlarca dolar ile ifade edilen servetleri var. Dış destekleri de var. Dini de sonuna kadar kullanıyorlar. Şimdi bunlarla, devleti de dini de kullananlarla, bu servetle, bu beyin yıkama ile nasıl sandık mücadelesi vereceksiniz? Gündemde -tabii eğer mümkün olursa, ki olasılık zayıf görünüyor- Tayyip'in en azından cumhurbaşkanlığını da eline geçirmemesi var. Gerisi boş laftır. Bu faşist mekanizma içinde parlamentoya giremeyenler aday bile gösteremiyorsa, sosyalist sol aday bile gösteremiyorsa, neyin kavgasını veriyorsunuz? Günde 24 saat Tayyip yayını yapan TRT'nin, İhsanoğlu ve Demirtaş'a "sıfır" saat ayırdığı yazlıyor. Daha hala hepsi aynı yolun yolcusu demek, ortaya seçimi boykot lafları atmak, keseri Tayyip'e yontmaktır. Bir de boykot diyorsanız, alternatifinizi de   söyleyeceksiniz. Alternatifiniz ne, silaha sarılmak mı?




Bu ileti en son yorum2006 tarafından 20.07.2014- 06:33 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Muhalefete muhalefet mi, AKP'ye karşı muhalefet mi? melnur 2 1791 13.06.2020- 10:59
Konu Klasör Rejimin hesabı ve sosyalizm... melnur 2 1685 28.03.2021- 03:16
Konu Klasör 1 Mayıs Fotogaleri | 'Bugünlerin hesabını soracağız'... melnur 2 967 03.05.2022- 09:06
Konu Klasör AK Parti hesabını 2018’e yapmış ama biz 2022’deyiz... melnur 0 869 24.03.2022- 06:20
Konu Klasör Sosyalizmin toplumsal ajanları umut 10 16953 12.05.2014- 16:45
Etiketler   Asıl,   hesabı,   toplumsal,   muhalefet,   kesecek
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS