SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   1   [2] 
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 03.09.2014- 00:14


Alıntı Çizelgesi: dayanışma yazmış

Bu konuda tek bir soru sorarak görüşümü açıklamak istiyorum. Böyle bir toplantı sonucunda nasıl bir karar çıkmalı? Solda birlik konusunda anlaşılması gereken şey nedir? İki soru oldu ama birbirlerine bağlı tek bir soru gibi alınabilir?



Açıklamada bunun yanıtı var sanıyorum, merkeze AKP'yle mücadeleyi alan, aydınlanma ve onun türevleri olan laiklik, kamuculuğu savunan, piyasacılığa karşı çıkan, emperyalizme karşı yurtseverliği savunan geniş bir sol birlik amaçlanarak kamuoyuna bu konuda mücadele kararı alındığı açıklanabilir. Böyle bir karar, böyle bir geniş katılımcılar tarafından alındığında toplumda bir heyecan yaratması mümkün değil. İlk elde söz gelimi üç büyük ilde eşzamanlı büyük bir gösteri yapılabilir. Buna sendikalar ve meslek odaları katılabilir, sol-sosyalist partiler örgütleriyle dahil olabilir. Böyle bir başlangıç, bir sonraki adımların ne olacağını gösterecektir zaten. Sosyalist sol bunun öncülüğünü yapabilmeli. Bu yapıldığında gündemin AKP tarafından belirlenmesinin de önüne geçilecektir. Sonrası mutlaka gelir.

İşte, yapabilmek, artık bu konuda bir irade ortaya koyabilmek gerekli. Bu ülkenin geleceğinden kaygı duyan herkes bu geniş birliğe ve bu ilkeler ışığında katılacaktır. Bunu mu gerçekleştiremiyoruz? Bu kadar zor mu? Hem AKP gericiliğinden yakınmak ve hem de Haziran direnişini gerçekleştirmiş bu halka karşı sosyalist sorumluluğu yerine getirememek kimin içine sinebilir ki?



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 03.09.2014- 09:58


Cihaner sosyalistlerin buluşmasını anlattı

30 Ağustos’ta Türkiye sol ve sosyalist hareketlerinin hemen hemen tüm kesimlerinin bir araya geldiği toplantının yankıları sürüyor. Toplantıya katılan CHP Denizli Milletvekili İlhan Cihaner, önümüzdeki günlerde daha somut bir araya geleceklerini söyledi. Cihaner, YÖN Radyo’da , Murat Taylan’ın sorularını yanıtlarken umutsuz olacak bir durumun olmadığını kaydederek sözlerini şöyle sürdürdü.

Resim Ekleme

Yıllardan beri daha adil,   eşit, özgür bir Türkiye için mücadele veren,   üstelik hapisleri, ölümleri göze alarak mücadele veren bir toplumsal muhalefet var Türkiye’de. Ancak kitleselleşme noktasında dönem dönem çok ciddi sorunlar yaşayan hareketler, bunlar. Teşhisleri, öngörüleri doğru olmasına rağmen birlikte hareket etme konusunda sorunlar yaşadıkları tartışmasız.

Yaşadığımız seçimler gündemiyle bir toplantı yapıldı. Türkiye sol, sosyalist hareketinin neredeyse tüm renkleri, temsilcileri oradaydı. Çok ufuk açıcı, faydalı konuşmalar oldu. Sanıyorum ve umut ediyorum ki   önümüzdeki günlerde daha somut gündemlerle bir araya gelinecek. Türkiye’nin dört bir yanından bu kadar insanı bir araya getiren umut olsa gerek. Umut olmasa herkes kendi kabuğuna çekilip kendi gündemine takılırdı.

AKP’nin cumhurbaşkanlığı seçiminde elde ettiği sonuç ve en defolu, en sorunlu, en yetersiz en karikatürize tiplerini başbakan yapmış olup bunun üzerinden bir başarı pompalamasının filan..Bunların hiç birinin yurttaşlarımızın umudunu kırmaması gerekir. Kuşkusuz bir sorun var. Onun için zaten bu siyasi mücadele veriliyor.

Ama bakın yavaş yavaş sokağa çıkamaz hale geliyorlar. Gittikleri yerlerde kendilerine sorulan saat kaç sorusunun bile kimyalarını bozduğu bir kadro ile karşı karşıyayız. Herhangi bir AKP’li bakanın ya da milletvekilinin kendilerine soru gelebilecek muhalif bir zemine gelebildiğini görüyor musunuz? Bunun üzerine siz ne inşa edebilirsiniz?   Burada yapay bir durum var demektir. Tarih bu tür yapıların paldır küldür gidişiyle doludur. Onun için umutsuz olmayı gerektirecek hiç bir durum yok. Çünkü biz haklıyız. Ahlaken, hukuken, vicdanen haklıyız.

yön



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: denizcan
Cevap Tarihi: 03.09.2014- 12:45


Ortak mücadele ve sol odak
Can Soyer  


30 Ağustos’ta Ankara’da gerçekleştirilen ve sosyalist hareketin ve mücadele örgütlerinin temsilcilerinin, aydınların ve akademisyenlerin bir araya geldiği toplantı, önümüzdeki dönemde ortak bir mücadele zeminine duyulan gereksinimin nasıl karşılanabileceğini gündemine almıştı. Toplantının değerlendirmesini katılımcıların yapması daha doğru olacaktır elbette, ancak toplantı sonunda önümüzdeki günlerde tekrar bir araya gelinmesi kararının alınmasından, ilk buluşmanın verimli geçtiğini ve söz konusu gereksinimin nasıl karşılanacağına dönük mesainin süreceğini çıkarsayabiliriz.

Toplantının değerlendirmesini katılımcılara bırakmış olsak da, Türkiye’de ortak ve güçlü bir muhalefet cephesine, AKP karşıtı mücadelenin temsiliyetini üstlenecek bir sol odağa duyulan gereksinim hepimize aittir. Dolayısıyla, her birimizi ilgilendiren boyutları nedeniyle konunun tartışılması kaçınılmazdır.

Türkiye, en genel hatlarıyla özetleyecek olursak, birçok çelişkinin üst üste bindiği, farklı toplumsal tepki ve kaygıların birbiriyle örtüştüğü, bu anlamda mücadelenin tekil başlıklarının bütünleştiği bir özel dönemden geçmektedir. AKP, rejimin bütününü kendi cisminde kaynaştırdıkça, oluşabilecek her türlü tepki ya da kaygının da tek muhatabı haline gelmiştir. Bu dönem, en basit görünümüyle, AKP ile halk arasındaki karşıtlıkta ifadesini bulmaktadır.

Diğer bir deyişle, AKP, günümüz Türkiye’sini anlatan topaklaşmanın bir kutbunu oluştururken, karşı kutupta farklı talep ve arzularıyla geniş bir halk kesimi bulunmaktadır. Çevre, kent, kadın, gençlik, eğitim, sağlık, özelleştirme, gericilik, akla gelen hemen her mücadele başlığı, doğrudan AKP iktidarının karşısındaki bir konumlanışla özdeşleşmiştir. Bu örtüşmenin bir başka anlamı ise şudur: Türkiye’nin herhangi bir sorunu söz konusu olduğunda, dolaysız bir biçimde AKP’yi karşısına almayan hiçbir mücadele ve muhalefet stratejisinin varlık şansı kalmamıştır.

Dolayısıyla, hem Türkiye’nin biriktirdiği siyasal ve toplumsal çelişkiler hem de AKP’nin uygulamakta olduğu iktidar stratejisi, sosyalizm mücadelesinin AKP karşıtlığı zemininden ve ekseninden hareket etmesini dayatmaktadır.

Fakat bu saptama, beraberinde birçok tartışmayı da getirmektedir. Bunların başında ise, AKP karşıtı mücadelenin hangi siyasal kulvarın öncülüğünde yürütüleceği ve ne tür bir örgütlülük biçimi kazanacağı gelmektedir.

Mevcut rejim koşullarında AKP’nin bir kutup haline gelmesi, bir yanıyla toplumsal ilişkilerden doğan tüm muhalif enerjinin kendisini hedef almasına yol açarken, diğer yandan da farklı başlık ve gündemlerin ortak bir siyasal zemine yerleşme eğilimini artırmaktadır.

Bu, kuşkusuz, AKP’nin yönetme tarzına münhasır bir durum olarak değerlendirilemez. Neoliberal azgınlığın bir norm halini aldığı dünyada, sömürü ilişkilerinin toplumsal yapının her hücresine nüfuz etmesi, tüm toplumsal ilişkilerin kar ve rant ekseninde yeniden kurulması, bu anlamda sermaye egemenliğinin hem derinleşmesi hem de yaygınlaşması uzun zamandır gözlenen bir durum. Bu dikey ve yatay genleşmenin bir sonucu olarak, çeşitli gündemlerde daha önceleri dolaylı ya da örtük biçimlerde saptanabilen sınıf çelişkileri, giderek daha dolaysız ve açık halleriyle görünür olmaktadır.

Daha açık bir ifadeyle, kuram ve tarih bilinci perspektifiyle bakıldığında her biri sınıf çelişkisi ve sınıf mücadelesi ile dolaylı bir biçimde ilişkili olan kimi gündemler, bugün artık doğrudan doğruya sermaye birikim biçiminin somut sonuçları halinde değerlendirilebilmektedir. Bu nedenle, işçi sınıfının üretim süreci içerisindeki mevcut koşullarının yanı sıra, mesela laik eğitim, kent içi ulaşım ya da sağlıklı bir çevre hakkı gibi başlıklar da sınıf mücadelesinin gündemleri haline gelmektedir.

O zaman, yukarıdaki sorunun ilk kısmına, yani AKP karşıtı mücadelenin hangi siyasal kulvarın öncülüğüne gereksinim duyduğu sorusuna verilecek yanıt açıktır. Yaşadığımız bu özel dönemde, sosyalizm sadece daha iyi bir toplumsal düzen olduğu için değil, esas olarak AKP rejiminin tek ve biricik karşı kutbu olduğu, olabileceği için sosyalist mücadelenin güçlendirilmesi ve toplumsallaştırılması gerekmektedir. An itibariyle sosyalizm, tarihten aldığı gücün ve haklılığın ötesine taşmış, acil ve yakıcı sorunların en gerçekçi çözümü haline gelmiştir. Bu anlamda, sosyalist hareketin toplumsal mücadelelere öncülüğü, siyasal, ideolojik ve pratik karşılıklarının hızla yaratılması gereken bir zorunluluğa dönüşmüştür.

Sorunun ikinci kısmını ise, bu saptamalardan bağımsız düşünmek olanaklı değildir. Evet, sosyalizm bugün toplumsal mücadelelere öncülük edebilecek, toplumun çok çeşitli talep ve beklentilerini yanıtlayıp onları daha ileri hedefler doğrultusunda harekete geçirebilecek yegane siyasal kulvardır. Fakat bunun yolu, sosyalist hareketin etrafındaki tüm dinamikleri kendisine indirgemesi ya da kendisiyle özdeşleştirmesi anlamına gelmemektedir. Böylesi bir beklenti, farklı köken ve niyetlere sahip dinamiklere, özgün bir içeriği ve tarzı dayatmanın ötesinde, uzun yıllardır pratik olarak deneyimlediğimiz gibi başarılı da olamamaktadır. Dahası, öncülük fiili, siyasal, ideolojik ve örgütsel olarak tekleşmiş bir toplumsallığı yönlendirmekten çok, farklı ve çeşitlenmiş toplumsal dinamikleri, çok katmanlı ve hayli karmaşık süreçleri, bir toplumsal özne olarak işçi sınıfı ve işçi sınıfının tarihsel çıkarları etrafında harekete geçirebilmeyi ifade etmektedir.

Bu tarif, sosyalist hareketin titizlikle ve kıskançlıkla sahip çıkması gereken zemini de göstermektedir. Sosyalizm mücadelesinin, çok çeşitli toplumsal dinamiklerle temas kurup, onları sınıf mücadelesinin yönlendiriciliğine kazanması ne kadar zorunluysa, bu süreçte sınıf siyasetinin ilkesel ve taktik kazanımlarını, kuramsal, siyasal, ideolojik ve programatik hattını koruyup güçlendirmesi de o ölçüde zorunludur. Eğer sosyalist mücadelenin kendisine “indirgeyeceği” ya da kendisiyle “özdeşleştireceği” bir dinamik varsa, o da başat olarak işçi sınıfı ve emekçi halktır. Dolayısıyla, sosyalizm mücadelesinin taşıyıcıları, farklı toplumsal dinamiklerle ne onları içeriksizleştirerek ne de onlara dönüşerek temas kurmalıdır. Sosyalist hareketin ödevi, sınıf mücadelesini başkalaştırmak olmadığı gibi, onu toplumun tüm dinamiklerinden yalıtmak da değildir. Bir sınıfın çıkarının tüm toplumun ortak çıkarı haline gelmesi de, esasen böylesi bir karmaşık süreci ifade etmektedir.

Bu tablodan çıkan sonuç ise, AKP karşıtı mücadelenin, sosyalist hareketin ve sınıf siyasetinin öncülüğünde, bir halk mücadelesine dönüşmesi gerektiğidir. Bir başka ifadeyle, mücadelenin mümkün olan en geniş halk katılımıyla ilerletilmesi ve bu yapılırken de AKP karşıtı toplumsal dinamiklerin sınıf siyasetinin yörüngesine çekilmesi başlıca görevdir.

İşte, sözünü ettiğimiz toplantıya önem kazandıran gerekçe ya da arayış da, esasen bu gereksinimi karşılamak olmalıdır. Bugün içerisinde sosyalistlerin de yer alacağı geniş bir mücadele cephesi, toplumsal dinamiklerin çeşitliliğini ve özgünlüklerini koruyabilecek, fakat aynı zamanda sosyalizm düşüncesini geniş bir yüzeyle ilişkilendirebilecek en akılcı model olarak görülmektedir.

Böylesi bir model, bir yandan her sosyalist öznenin kendi siyasal ve örgütsel varlığını sürdürmesine, hatta güçlendirmesine izin verirken, bir yandan da yerel inisiyatiflerden tekil gündemli platformlara kadar birçok dinamiğin buluşmasına zemin oluşturabilecektir.

Eğer mevcut örgütlü siyasal öznelerin yanı sıra, çevre katliamına karşı kurulmuş bir köy derneğinin, kentsel dönüşüme direnmek için bir araya gelmiş bir yerel inisiyatifin, uyuşturucuyla mücadele etmeye çalışan bir gençlik oluşumunun, kadın cinayetlerinin hesabını sormak için yan yana gelmiş bir grubun ya da imam hatip dayatmasına karşı çıkan bir ebeveyn topluluğunun da AKP karşıtı mücadelenin bileşenleri haline geldiğinde ısrarcıysak, bu mücadelenin kendisini görünür kılacağı örgütlülük biçimini de yaratmak zorundayız. Mücadelenin başlıkları ya da hedefleri konusunda ortaklaşanların, üzerine basacakları somut zemini de ortaklaştırmaları kaçınılmazdır. Bu zeminin, adıyla sanıyla bir “sol odak” anlamına geleceği de açıktır.

Bu örgütlülüğün nasıl kurulacağı ve hayata geçirileceği ise, hem ikinci toplantının katılımcılarının hem de erişebildiğimiz her olanakta konuyu tartışması gereken bizlerin kolektif çabalarının sonucu olacaktır.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: denizcan
Cevap Tarihi: 17.09.2014- 16:16


Neden birlik? Nasıl bir birlik?-Deniz Yıldırım  

Merhaba. İleri Haber’de ilk yazım. Yazılarımın yolları birleştirme, mücadeleleri birbirinin enerjisiyle büyütme ve birleşik bir kurma iradesini örgütleme çabalarına fikri katkı vermesini isterim.

Tam da bu amaçla ilk yazıyı birincisi 30 Ağustos’ta Ankara’da gerçekleştirilen ve ikincisi bu Pazar yine Ankara’da gerçekleştirilecek olan, sol, sosyalist parti ve hareket temsilcileriyle milletvekili, yazar, aydın ve akademisyenlerin katılımcısı olduğu birlik tartışma toplantısına/girişimine ayırdım. Ben de katıldım, oldukça önemsiyorum; izlemeyi, değerlendirmeyi ve katkı vermeyi sürdüreceğim. Bu süreçte daha çok tartışmaya, açık tartışmaya; imkanları ve kısıtlılıkları en başta belirginleştirerek ve hedefi başta netleştirerek ilerlemeye ihtiyaç var. Bundan böyle hem İleri Haber’de hem de Pazar günleri BirGün Fikir ekinde bu temelde düzenli olarak yazacağım yazıların bu arayış temelinde gelişen tartışmalar olarak değerlendirilmesini dilerim.

Evet doğru, birlik tartışmaları açısından da “bu daha başlangıç” ve elbette başlangıç önemli; denir ya: “nasıl başlarsa öyle gider”; kimi zaman tersi çıkar; ama yine de katılıyorum. O yüzden başlangıca dair temel meselenin “neden birlik?” sorusuna verilecek yanıtlarda uzlaşmak ve tartışmaları bu uzlaşma temelinde “nasıl bir birlik” sorusuna doğru genişletmek olduğuna inanıyorum. Nasıl bir birlik tartışması epey önemli; bir yazıya sıkıştırmak da imkansız. Ancak birliğin “nasıl” olması gerektiğine dair vereceğimiz yanıtı, “Neden Birlik” sorusuna vereceğimiz yanıt belirleyecek.

Neden Birlik?

Öyleyse buradan başlayalım. Evet, bir yanda toplumun geniş kesimlerine karamsar/kötümser bir hava hakim; bu doğru. Fakat diğer yandan bu havayı dağıtıp umudu ve çıkışı örgütleyecek bir kurma iradesinin yokluğu da bu karamsarlığı, çıkışsızlık hissini, “bitti bu iş” çaresizliğini pekiştiriyor. AKP Rejimi yaşananları, baskılarını, iş cinayetlerini “kader-fıtrat” diyerek dinselleşen rejim içinden halka dayatırken; buna karşı harekete geçmemenin ve kabullenmenin de “kader”e razı olmak ya da uhrevi bir kurtarıcı beklemek anlamına geldiği muhakkak. Kaderci rejime karşıtlık, sadece iş cinayetlerinin kader olmadığını söyleyerek değil; rejimin “kaderimiz” olmadığını söyleyecek bir iradeyi örgütleyerek olur. Laiklik yolunda ilk adım; kurtarıcı beklemekten vazgeçerek kurtuluşa dönük adımları da dünyevileştirmekle atılır. O halde “neden birlik?”: kurtuluşu dünyevileştirmek için; “neden birlik?”: nasıl bir Türkiye kuracaksak, birliği ve mücadeleleri o ilkeler etrafında şimdiden, gecikmeden örgütlemek için.

Diğer taraftan farklı farklı direnme, müdahale ve mücadele gündemleri mahallede, sokakta, okulda, işyerinde açığa çıksa da, enerjilerinden bir toplam enerji üretecek siyasal, programlı, hedefli bir kurucu muhalefet eksikliği, bugün geniş halk kitlelerinde AKP Rejimi ile mücadele edilemeyeceği hissine katkı koyan temel faktörlerden birisi. Tam bu nedenle “neden birlik” sorusuna bir yanıyla “çünkü bu havayı dağıtacak, Haziranca bir özgüveni yeniden bilinçlere çıkaracak ve çaresizlik/karamsarlık hissini dağıtacak zeminin inşası bir zorunluluk, çıkışı örgütlememek de kurtuluşu “kader”e havale etmektir” diyerek yanıt vermeliyiz.

Dolayısıyla “Neden Birlik?” sorusuna vereceğimiz ilk yanıt “çözümsüzlüğü, kötümserliği dağıtmak; farklı direnme potansiyellerinin yerele ve yer yer ekonomik taleplere sıkışan enerjilerini birleştirerek onlara ama mutlaka onlarla kanallar açmak; yukarıdan ya da dışarıdan değil, birlikte ilerlemek, enerjiyi yeni bir Türkiye kurma iradesinin etrafında siyasallaştırarak Haziranca birliktelikleri genişletmek ve çıkışı örgütlemek” olmalı ve ilk toplantının sonunda perspektifin böyle olduğuna/olacağına dair iyimser ama ihtiyatlı bir izlenime sahibim.

Burada uzlaşmak önemli; çünkü birlik tartışmasının ilerleyeceği yolda karşımıza hemen bir tabela çıkıyor ve bu ilk tabelada “Neden Birlik?” yazıyor. Soruya vereceğimiz yanıta göre yol çatallanıyor, ikiye ayrılıyor. Fiili, direngen, gayrinizami ve yeni rejimle uyumlu olmayan bir “kurucu muhalefet” hattı sola; nizami, parlamenter zemine sıkışmış ve rejimle uyumlu, sadece “protesto” karakterli muhalefet hattıysa sağa, çıkmaz sokağa ayrım veriyor.

Bir Uyarı

Ancak bir uyarı olarak belirtelim: Birliğin “sol” karakterini bileşenlerin kendilerini nasıl tanımladıklarından daha çok, sorunlar ve somut/maddi durum/olgular karşısında tarihe nasıl bir mücadele programıyla müdahale edileceği; özetle geniş bir çıkış merkezini örgütlerken, farklı öfke ve özgürlük potansiyellerinin enerjisini yeni siyasallaşma dalgasına katarken birliğin ortaya koyacağı, somut durumun somut tahliline dayalı olması gereken, dışarıdan değil, mücadelelerden yükselen ilkeler belirleyecek.

Ve dolayısıyla tarihe bu aşamada müdahalenin yönü; taleplerin somut, mücadelelerin içinden çıkan karakteriyle, somut taleplere soyut slogan ve beklentilerin dayatılmamasıyla ve bu mücadelelerin önünü açacak güçlü bir siyasallığın inşasıyla tayin edilecek. Bu nedenle bu girişimi sosyalistlerin kendi aralarında niceliksel ya da sandık merkezli birlik girişimi olarak görmeyelim; çıkışı “asgari bir halkçı, demokratik devrim programı” etrafında geniş halk kitleleriyle buluştıracak bir niteliksel kurma iradesinin öncelikle örgütlenmesinin bugün “sosyalist” bir görev olduğunun bilincinde olan bir birliktelik girişimi olarak tarif etmek, kanımca daha doğru.

Yolun sağdan devam eden kısmı daha karanlık, önümüzü görmek pek mümkün değil. Ve yolun çıkmaz olduğu da tahmin edilebiliyor. Bu yola girersek sadece imkansızlığın, karamsarlığın ve kötümserliğin dayatması olarak bir birlik okuması yapacağız. Kuşkusuz ölüyoruz, öldürülüyoruz. Baskı görüyor, sürülüyor, soruşturuluyor, susturulmak isteniyoruz. Ancak toplumsal karamsarlığı bir birlik zeminine dönüştürmek için değil; birlikte direnmenin, yeniyi kuracak iradeyi bugünden örgütlemenin, rejimin yakın ve olası sıkışmalarına dair farkındalığın enerjisiyle; zorlukları bilerek ama bu zorluklar karşısında umudu örgütleme iyimserliğini birleştirip toplumsal karamsarlığı dağıtacak şekilde birlik zeminini inşa etmeliyiz. Dolayısıyla yolun soldan devam eden kısmı daha aydınlık, şartların zorluğunu biliyoruz; ancak dayanışma ve birlik zemininde ilerlerken yol üstünde el verecek, güç verecek yeni ışıkların da farkındayız.

O halde “neden birlik?” sorusuna vereceğimiz yanıtta uzlaşalım: Çaresizlik ve kötümserliğin dayatmasıyla değil; objektif düzeyde rejimin iktidarıyla ve uyumcu muhalefet tarzlarıyla birlikte sınıfsal, siyasal, jeopolitik sıkışmalarına dair net ihtimalleri hesaba katan; subjektif düzeyde bu sıkışmaların kendiliğinden “çöküş” ya da düzen içi restorasyon çözümleriyle ortadan kaldırılamayacağının bilinciyle sürece fiili, gayrinizami ve yeniyi kurucu bir program etrafında mücadeleleri birleştirmeyi hedefleyerek müdahaleyi amaçlayan, sandık ittifaklarına, seçimden seçime selamlaşmaya dayanmayan Haziranca bir birlik zorunlu da ondan.

Bundan Sonrası?

Karamsarlıkta birleşmeyen; toplumdaki karamsarlığı birlik zeminlerine taşımak yerine; birlik zemininin inşasından doğan umudu toplumdaki karamsarlığı dağıtmak için enerjiye dönüştüren bir “kurucu muhalefet”. İlk toplantıda bu yönde bir umudun örgütlenmesine dair hem iyimserliği ve umudu hem de karamsarlığı birlikte gördük. Bu ölçülü karamsarlığın sürecin birlikte direnmeyi dayatan diktacı yanlarına dair nesnel bir bakışa ve tarihsel deneyimlere dayalı uyarıcı nitelikte öngörülere dayandığı ölçüde, “aşırı” iyimserliğe ve iradeciliğe karşı dengeleyici olacağı muhakkak. Bu açıdan ilk toplantı “Neden Birlik?” sorusunun yazılı olduğu tabelayı gördüğünde yönünü soldaki ayrıma doğru çevirdi; buna karşın hız tutkusuna kapılıp “acele”yle bir yol kazasına maruz kalmamak için de hızını ayarladı. Hem araçtakilerin yolu daha iyi görmesi için; hem de henüz dışarıdan bakanların araçtakileri gözlemleyebilmesi için ilk toplantının makul, hızı yerinde, önü açık ve aydınlık bir geleceğe umudu taşıdığı açık.

Diğer taraftan “neden bir birlik?” tartışmasını açarken, bugünkü girişimin hem geçmişteki başarılı, başarısız birlik deneylerinden hem de güncel birlik inşa süreçlerinden farklılaştığı yerleri de özellikle ideolojik ve siyasal olarak netleştirmeliyiz. Unutmayalım, “neden birlik?” sorusunu daima “neden başka bir birlik?” sorusu ve “işte şurası var ya, siz de gelin” yorumları izler, toplantıya verilen ilk tepkiler arasında bunun ön sıralarda yer alması bu açıdan doğal; ancak aceleci de. Bu sorunun yanıtı “neden birlik” sorusunun yanıtlarında değil, “nasıl bir birlik” sorusunun yanıtlarında gizlidir; somut durumun teşhisi, önerilen çözümler ve strateji/mücadele araçları düzlemindeki farklılıklar ve yolların bu doğrultuda birleştirilmesine dair “kapıları kapatmayan” niyetler iyi anlatılmadığındaysa “neden başka bir birlik?” sorusu ısrarla sorulmaya devam edilir.

Dolayısıyla “Neden Birlik?” sorusuna verdiğimiz yanıt kadar, nasıl bir birlik sorusuna vereceğimiz yanıtlar da önem kazanıyor. İkinci toplantının “neden birlik?” sorusuna dair akıllarda kalan son notların paylaşılacağı ve “nasıl bir birlik” tartışmasına dair fikirlerin daha belirgin şekilde tartışılacağı bir zeminde gerçekleşeceğini düşünebiliriz. O halde biz de “nasıl bir birlik?” sorusunu “kimlerin birliği, hangi programda birlik, hangi stratejide birliktelik” sorularını da merkeze alarak bir sonraki yazıda yanıtlayalım. Halkçı, kamucu, gerçekten laik, demokratik, bağımsız, Haziranca yeni bir Cumhuriyet için nasıl bir “kurucu muhalefet” hattı geliştirmeliyiz; bir sonraki yazıda tartışalım.



Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   1   [2] 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Solda birlik mi? toplumcu 2 6205 24.02.2014- 15:22
Konu Klasör Solda birlik... umut 10 11350 25.09.2014- 18:23
Konu Klasör Sosyalist solda birlik sorunu: ÖDP melnur 5 3235 09.07.2019- 05:01
Konu Klasör Sol Cephe’den Solda Birlik Çalışmalarına Destek umut 3 4850 22.09.2014- 15:05
Konu Klasör Solda birlik isteyenlere- Erkin Özalp denizcan 3 5216 02.09.2014- 23:16
Etiketler   Solda,   birlik,   toplantısı,   Ankarada,   yapıldı
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS