SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 5 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   2   3   4   [5] 
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
bedrettin
[ ..... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 30.08.2013
İleti Sayısı: 907
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: bedrettin
Cevap Tarihi: 24.11.2014- 14:32


Alıntı Çizelgesi: Alisan yazmış

"Öncü parti" veya "tek partili anlayış" partiye komünist ve sosyalist olmayanlarında zamanla üye olmasını ve hatta üst düzey görevler almasını engelleyemiyor. Geçmiş reel sosyalizm dönemindeki parti üyelerinin ve bakanlarının bazılarının milliyetçi ve hatta faşist oldukları buna bir isbattır. Çöküşten sonra siyasi arenada faşizan ve milliyetçi siyaset üretenlerin çoğunun siyasi geçmişi sosyalizm dönemindeki partilerin içerisinde olmuştur. Ve ülkemiz açısından baktığımızda tek partili dönemde CHP içerisinde sayısız gerici ve faşistlerin olduğudur. Dersim katliamini dahi konuşurken CHP içerisindeki faşist bakanların rolünden bahsetmiyormuyuz?




Öncü parti ile tek parti aynı şey değil. Sovyetlerdeki durum özgün bir durumdu. O koşullara özgünlüktü ve hem içte hem dışta büyük sorunlarla boğuşmak zorunda kalıyordu. Sen hala tek parti, CHP diyerek öncü partinin sosyalist ideolojideki karşılığını bilmeden konuşmaya çalışıyorsun.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
Alisan
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: Alisan
Cevap Tarihi: 24.11.2014- 14:43


Alıntı Çizelgesi: bedrettin yazmış

Alıntı Çizelgesi: Alisan yazmış

"Öncü parti" veya "tek partili anlayış" partiye komünist ve sosyalist olmayanlarında zamanla üye olmasını ve hatta üst düzey görevler almasını engelleyemiyor. Geçmiş reel sosyalizm dönemindeki parti üyelerinin ve bakanlarının bazılarının milliyetçi ve hatta faşist oldukları buna bir isbattır. Çöküşten sonra siyasi arenada faşizan ve milliyetçi siyaset üretenlerin çoğunun siyasi geçmişi sosyalizm dönemindeki partilerin içerisinde olmuştur. Ve ülkemiz açısından baktığımızda tek partili dönemde CHP içerisinde sayısız gerici ve faşistlerin olduğudur. Dersim katliamini dahi konuşurken CHP içerisindeki faşist bakanların rolünden bahsetmiyormuyuz?




Öncü parti ile tek parti aynı şey değil. Sovyetlerdeki durum özgün bir durumdu. O koşullara özgünlüktü ve hem içte hem dışta büyük sorunlarla boğuşmak zorunda kalıyordu. Sen hala tek parti, CHP diyerek öncü partinin sosyalist ideolojideki karşılığını bilmeden konuşmaya çalışıyorsun.

CHP örneğini Türkiye açısından değerlendirmek için verdim. Ama sonuç olarak fark etmiyor. Her ikisinde de partiye her türlü akımların girmesi ve hatta hakim olması engellenemiyor.
Sen önce yazılanı doğru kavra ve sonra cevap ver. Sen Sovyetler döneminde partiye sosyalist olmayanların alınmasını ve hatta onların yüksek derecede görevler üstlenmesinin nedenlerini basitçe değerlendiriyorsun . Diğer taraftan bu sadece Sovyetler için geçerli değil geçmişteki tüm reel sosyalist ülkeler içinde geçerli.
Ben bunu o ülkelerde sadece tek bir partinin oluşuna yorumluyorum. Bir ülkede tek parti varsa o partide her türlü akım zamanla yerini alır ve nitekim geçmiş deneyimler bize bunu doğruluyor.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
yura
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 08.02.2014
İleti Sayısı: 816
Konum: Bolu
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: yura
Cevap Tarihi: 24.11.2014- 15:13


Alıntı Çizelgesi: bedrettin yazmış

Alıntı Çizelgesi: munzur yazmış

SYRİZA bence iyi bir örnek değil. Kitleselleşmeden yanayım ancak kitleselleşmek için komünist   parti olma özelliği kaybedilmemeli. HTKP kitleselleşmek için SYRİZA'yı örnek alırsa yanlış yapar.



Syriza'yı örnek verirken SYRİZA gibi olalım demedim, dikkatli okumamışsınız. KKE'nin sokağı SYRİZA'Ya teslim ettiği anlamına gelecek cümleler kurdum orada. Yapılması gerekenin SYRİZA gibi kitlelere ulaşmak gerektiğidir. Bunu yaparken de komünist ilkelerden vazgeçilmemesi gerektiğidir.



bedrettin, komünist bir parti başka partiler gibi kitleselleşebilirmi. bunu gerçekten savunuyor musunuz? sürekli olarak syriza örneğini vererek yunan komünist partisinin syriza gibi yüksek oy almasını istiyorsanız yanlış bir beklenti bu. sosyaldemokratlar komünistlerden her zaman fazla oy alırlar çünkü onlar kitle partileridir ve toplumun her kesimine seslenirler. komünistlerin amacı bu değildir. böyle bir parti olmak istemezler. bence yanlış bir örnek veriyorsunuz.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
proletersosyalist
[ Bekir Sami ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 15.09.2014
İleti Sayısı: 709
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: proletersosyalist
Cevap Tarihi: 24.11.2014- 20:14


Alıntı Çizelgesi: bedrettin yazmış

Parti bu konuda gerekli açıklamaları yapıyor. İlk sayısını çıkarak Komünist dergisinde bu konuda açıklamalar var. Partinin deneyimi bu kaygılarınızı giderecek şekilde önlemleri almaya muktedir olacaktır.


Komünist de çulhaoğlunun yazısının tamamını okumadım ama göz gezdirdiğim noktalarda Çulhaoğlu tkp'nin siyasal aklının bugüne kadar partiyi liberal savrulmalara karşı korumada etkili olduğunu ama siyasal aklın mesela üniversitelerle,gençlikle,sendikalalarla ilgili bazı tanımlamalar yaptığını ve genelde bu tanımlamaların olumsuz olduğunu dolayısıyla tkp'nin sterilliği koruma nedeniyle buralara yeteri kadar eğilemediğini belirtiyordu.Gezi sonrası ise siyasal akıl mevcut sterilliği koruyarak kitleselleşemeyeceğini anladı ve buda şaşkınlık yarattı diyordu başka bir yerdede.Yapılması gerekenin ise tüm bu toplumsal dinamiklere el atılması gerektiği ve kitleselleşmenin gereği olarak da daha alttan gelen taleplere açık bir yapı kurulması gerektiğini belirtiyordu.Eğilimli parti konusunda ise politikanın gereği olarak bazı yorumlarda farklılıkların olabileceğini bunun ise hizipçilik olmadığını belirtiyordu.En yakın zamanda derginin tamamını okuyacağım o zaman daha sağlıklı bir tartışma yapabiliriz.




Bu ileti en son proletersosyalist tarafından 24.11.2014- 20:18 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
proletersosyalist
[ Bekir Sami ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 15.09.2014
İleti Sayısı: 709
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: proletersosyalist
Cevap Tarihi: 24.11.2014- 20:18


Bence HTKP'nin yapısını açıklayan en iyi göstergelerden biri Ender Helvacıoğlu.Ender Helvacıoğlu sosyalist devrim stratejisini savunan bir partinin üyesi olarak demokratik devrimi savunan yazılar yazabiliyor.Buda bize HTKP'nin eğilimli bir parti yapısını savunduğunun göstergelerinden.HTKP üye alımını esnekleştirip bunu da daha aşağıdan yukarı olan bir parti mekanizmasıyla birleştirerek komünist bir parti yapısından çıkma tehlikesini göze alıyor.Bu riskli çünkü sen üye alımını her sokak eylemcisini kapsayacak biçimde esnetip,aşağıdan yukarı mekanizmayı da bunla paralel olarak arttırmaya çalışırsan tıpkı Helvacıoğlu gibi mdd'yi savunanlar yada başka noktalarda başka görüşleri olanlar zamanla partide etkin olabilir hatta egemen olabilirler.Ayrıca bu eğilimli,esnek yapı kitlelere ekin bir bilinç götürmeyi ve siyasete devrimci müdaheleyi engelleyebilir.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 24.11.2014- 21:00


Alıntı Çizelgesi: proletersosyalist yazmış

Alıntı Çizelgesi: bedrettin yazmış

Parti bu konuda gerekli açıklamaları yapıyor. İlk sayısını çıkarak Komünist dergisinde bu konuda açıklamalar var. Partinin deneyimi bu kaygılarınızı giderecek şekilde önlemleri almaya muktedir olacaktır.


Komünist de çulhaoğlunun yazısının tamamını okumadım ama göz gezdirdiğim noktalarda Çulhaoğlu tkp'nin siyasal aklının bugüne kadar partiyi liberal savrulmalara karşı korumada etkili olduğunu ama siyasal aklın mesela üniversitelerle,gençlikle,sendikalalarla ilgili bazı tanımlamalar yaptığını ve genelde bu tanımlamaların olumsuz olduğunu dolayısıyla tkp'nin sterilliği koruma nedeniyle buralara yeteri kadar eğilemediğini belirtiyordu.Gezi sonrası ise siyasal akıl mevcut sterilliği koruyarak kitleselleşemeyeceğini anladı ve buda şaşkınlık yarattı diyordu başka bir yerdede.Yapılması gerekenin ise tüm bu toplumsal dinamiklere el atılması gerektiği ve kitleselleşmenin gereği olarak da daha alttan gelen taleplere açık bir yapı kurulması gerektiğini belirtiyordu.Eğilimli parti konusunda ise politikanın gereği olarak bazı yorumlarda farklılıkların olabileceğini bunun ise hizipçilik olmadığını belirtiyordu.En yakın zamanda derginin tamamını okuyacağım o zaman daha sağlıklı bir tartışma yapabiliriz.



Dergiyi okumadım ancak Çulhaoğlu TKP'nin üniversite gençliğne eğilemediğini söylüyorsa bunun nedeni TKP MK midir? FKF'yi ve FKF'de etkin olan Erkan Baş'ı bundan sorumlu tutmayacak mıyız? Çulhaoğlu böyle söylemişse bence yanlış bir yorum yapmış.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 19.12.2017- 10:27


'Bölünmüşlük' konusu: Normal ve Ötesi - Metin Çulhaoğlu


Bu ülkede sosyalizm dendiğinde istisnasız herkesin bir şekilde karşılaştığı, ama yazılara pek dökülmeyen, açıkça tartışılmayan bir soruna doğrudan giriş yapmaya çalışalım.

Türkiye’de sosyalist mücadelenin örgütlü ve kararlı kadroları vardır. Bir de onların çevresindeki “ilk halka” diyebileceğimiz, genel olarak “solculuğun” ötesinde içtenlikle sosyalist olan ve sosyalizmi isteyen insanlar… Bu insanların bir bölümü sosyalist mücadelede geçmiş deneyime sahiptir, bir bölümü ise yenidir… Aralarında aydınlar da vardır öncü işçiler de…

Sorun ise şuradadır: Sosyalist mücadelenin örgütlü ve kararlı kadrolarının çok net oldukları ve gerekli saydıkları ayrılıklar (“bölünmüşlük” durumu), çevredeki insanlara fazla şey ifade etmemekte, bu duruma pek anlam verilememektedir.

Bir sorundur ve çözümü kolay olmasa bile üzerinde durulması gerekmektedir.

***

Çözüm yolunda, her iki tarafın da “normal” sayıp kabul etmesi gereken kimi gerçekler vardır.

Önce ikinci tarafa, yani mevcut duruma anlam veremeyenlere bakalım.

Çok basit bir gerçek olmasına rağmen pek dikkate alınmayan nokta şudur: Bir düzen olarak kapitalizm, eski toplumun bağrında kendiliğinden, nesnel süreçler sonucunda doğup gelişir ve yerleşiklik kazanır. Eski toplumda aydınlar, yeni gelişen sermaye ve işçi sınıfları, “daha ileri” bir toplum düzeni olarak kapitalizme nasıl, hangi yollardan geçilebileceğine ilişkin tartışma süreçleri yaşamazlar, yaşamamışlardır.

Kapitalizm “geldiğinde”, herhangi bir tartışma sürecinin ulaştığı şu ya da bu sonuç üzerine gelmez, kendi nesnel dinamikleri ve gelişim çizgisi neyse ona göre gelir.

Kapitalizmden sosyalizme geçiş ise böyle değildir.

Yeni bir düzen olarak sosyalizm, kapitalist toplum içinde boy atmaz; ama bu yeni düzene ilişkin fikirler özellikle aydınlar arasında gelişir, şu ya da bu ölçüde yaygınlık kazanır. Nesnel süreçlerin kapitalist bir toplumda yerleştiremeyeceği sosyalizm böyle bir ortamda aydınlar tarafından benimseniyorsa tartışmalar ve ayrılıklar da kaçınılmaz olur.

“(Sosyalizmin) kendisi gelmediğine ve gelemeyeceğine göre biz nasıl, hangi yollardan getireceğiz” tartışmasıdır bu…

Normaldir ve belirli bir noktaya kadar, sosyalizmi isteyen, ama “ayrılıkları bir türlü anlayamayan” kesimler tarafından da kabul edilmesi gerekir.

***

İşin normalinden söz ettik ve “belirli bir noktaya kadar” dedik.

O zaman, sosyalist mücadelenin örgütlü ve kararlı kadrolarına da bakalım: Bir yere kadar anlaşılabilir, ama daha ötesinin de “normal”, “gerekli” ya da “kaçınılmaz” sayılması mı gerekiyor?   Yani bugün görülen “bölünmüşlük” durumunun “normal” ve “kabul edilebilir” olanın ötesine geçen yanları yok mudur?

Bizce vardır.

Vardır ve olmasının temel nedenlerinden biri, ülkede örgütlü ve kararlı kadroların düşünce ve eylem dünyasını da etkileyip belirli ölçülerde “sadeleştirecek” güçte bir sınıf hareketinin bugün olmayışıdır.

Ancak, yalnızca bunu söyleyip orada kalırsak yasak savmış oluruz.

Bizce daha ötesi de vardır.

Daha ötesi: 1) şu ya da bu mirasın, belirli bir “kökenin” ve/ya da 2) hâlihazırdaki örgütün, güncel ihtiyaçlara ve zorunluluklara baskın çıkacak şekilde yüceltilmesi (belki de “fetişleştirilmesi”) ve her tür boşluğu doldurabilecek yeterlilikte bir varlık (asset) gibi görülmesidir  

Yukarıdakilerden ilkine “köken zıtlaşmasını geride bırakma”, ikincisine de “önce siyasal, sonra örgütsel bağlanma” gibi başlıklar altında değinmiş olduğumuzdan şimdilik burada bırakıyoruz.

***

Çözümün kolay olmadığını söylemiştik.

Bir ihtimal, ülkede bundan böyle yaşanacak süreçlerin bir noktada bizi “normal” sayılabilecek olana zorlaması, bunu dayatmasıdır; ne var ki bu dayatıcı noktaya gelindiğinde iş işten geçmiş de olabilir.

En iyisi, sosyalist hareketin bugünkü öznelerinin kolaycılığa düşmeden ve çıtayı aşırı yüksek tutmadan durumu normale çevirmenin zeminleri ve yolları üzerinde tartışmaya başlamasıdır.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 19.12.2017- 10:33


Bölünme üzerinden epey zaman geçti ve M.Çulhaoğlu ilk kez   bölünmüşlüğün aşılmasından ve bu konuda tartışmalara başlanmasından söz ediyor, yazısının son bölümünde..

''..sosyalist hareketin bugünkü öznelerinin kolaycılığa düşmeden ve çıtayı aşırı yüksek tutmadan durumu normale çevirmenin zeminleri ve yolları üzerinde tartışmaya başlamasıdır. ''

Peki ne oldu; bölünme, ayrışma, farklı bir yol izleme bütün bunlar için ''denedik, olmadı'' mı demek istiyor? Çulhaoğlu'nun ayrışmadan sonraki yazılarından birinde söylemişti: ( Mealen) denemeden bir zarar görmeyiz, olmadığını görürsek geri de dönülebilir.'' Böyle bir şeydi. Metin Çulhaoğlu şimdi üstü örtük biçimde '' evet, denedik ve olmadı'' mı diyor? Bu yazıdan bu sonucu mu çıkarmalıyız?



Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 5 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   2   3   4   [5] 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 2 kişi görüntülüyor:  2 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Dönemin güncellikleri, güncelin yolları... melnur 4 321 24.07.2023- 08:55
Konu Klasör HDP projesinin sonu (mu)? melnur 2 3684 06.03.2018- 10:34
Konu Klasör AKP iktidarının sonu ayhan 2 4943 14.01.2020- 01:15
Konu Klasör AKP iktidarının sonu mu? melnur 3 2917 18.04.2021- 08:28
Konu Klasör Teorinin sonu mu? melnur 0 2212 03.12.2019- 07:10
Etiketler   TKPde,   bölünme,   bir,   dönemin,   sonu
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS