SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 5 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   1   [2]   3   4   5   >   son» 
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 15.11.2014- 22:19


Alıntı Çizelgesi: melnur yazmış

Yazar son olarak konuyu Gezi'ye getirmiş ama ondan önce üzerinden atlanılmaması gereken bir cümle de kurmuş:

''Ergenekon operasyonları başladığında TKP, hapsedilen burjuva milliyetçi-faşist katilleri savunur duruma düştü, "ulusalcıların direnci kırılıyor" açıklaması yaptı.''

Bu saatten sonra bu arkadaşın yazısını hiç ciddiye almamak gerekirdi, ''başlık yazısı için ''kuyrukçu hezeyanları'' denilip geçilebilirdi ama, bu yazı ciddi olduğunu düşündüğümüz bir haber sitesinde yayınlanmışsa, (Yön) nedense ciddiye alınmış muamelesi yapmak durumunda kalınıyor. Şu kurduğu cümle bile kuyrukçuluğun ne menem bir şey olduğunu ortaya koymuyor mu? TKP Ergenekon operasyonları başladığında bu operasyonların bir cemaat-AKP operasyonu olduğunu, devletin bağırsak   temizleme operasyonu olmadığını, AKP'nin '' devlette işi biten üç-beş faşist eskisini vitrine koyarak gerçekte devlette kendi yapılanmasının önünü açmak istediğini'' sürekli yazdı durdu. O zaman neler yazılıyordu, AKP'ye destek kimler tarafından veriliyordu? Sonuç ne oldu; kim haklı çıktı? Şimdi, bunca gerçek ortaya çıkmışken, hala aynı suçlamalar etrafında TKP düşmanlığı yapmaya çalışmak kuyrukçu olmanın ötesine geçmenin dışında bir anlam taşımaz. Yazar ben elime kara boyamı alıp süreyim de mutlaka inandırabileceğim birileri çıkar diye düşünmüş olmalı. Hiç kuşkusuz inanacak birileri mutlaka çıkacaktır da, kuyrukçuluk adına bu kadar üfürükçülüğün sol bir zihinden çıkmış olabileceğine de kaç kişi inanıyordur acaba? Mümkün mü böyle bir şey?

Evet, yazar son olarak konuyu geziye getirmiş. TKP'nin kitlesini geziye getirdiğini ama '' Ne ayaklanma gerçeğiyle somut bir ilişki kurdu, ne de bu hareketi devrimcileştirebilecek bir pratik duruş sergiledi.'' diyerek buradan da TKP'yi suçlayacak bir şeyler çıkarmış. Keşke bunu yaparken bir iki cümleyle de olsa ''hareketi devrimcileştirmek'' derken ve 'ayaklanma pratiği''nden söz ederken yapılması gerekenlerin neler olabileceğini de Haziran direnişi bağlamında açıklayabilseydi? Üstelik program ve tüzüğüne göre devrimci, komünist olmayan bir yapıdan parlamenter mücadele dışında bir eylemlilik beklentisi de garip kaçmıyor mu? Kaldı ki, Haziran direnişi kendiliğinden bir kalkışmaydı, ve sosyalist solu oldukça hazırlıksız da yakalamıştı. Bugünden geriye bakıldığında sosyalist solun bu örgüt yapılarıyla, bu ''etkisizlikleriyle'' yapmış olduklarından başka ne yapabilirlerdi sorusuna yanıt verebilmek de o kadar kolay değil. Yazar da yanıt vermiyor zaten, o sadece TKP'yi suçlama derdinde.!

( Geziye girmişken insan bir iki sözcük de o ayaklanma sürecinde ve özellikle başlangıcında kürt hareketinin AKP'ci tavrına da bir parantezle değinmez mi?)

Bütün bunlardan sonra söylenilmesi gereken şu: Yazar aklınca, başlığa da yazdığı gibi TKP'yi bölünmeye götüren süreci analiz etmek istemiş gibi bir algı yaratmaya çalışıyor. Belki de gerçekten bu süreci analiz etmek için klavyenin başına oturmuş olabilir. Ama kuyrukçuluk böyle bir şey. Kuyrukçuluk, kuyrukçuluk dayattığı önyargılar sonuçta böylesine saçma sapan bir yazının ortaya çıkmasına yol açmış. Son söyledikleri ise içini kemiren kurdun artık tutulamaz bir halde dışa vurumu olmuş.


Alıntı Çizelgesi: kim yazmış
"TKP tüzel kişiliğini güvenilir bir heyete emanet eden" SİP/TKP grubunun 14 yıllık serüveninden çıkan en temel sonuç şudur: Türkiye-Kürdistan coğrafyasında "Komünist Partisi" olmak ancak devrimcilerin giyebileceği ateşten bir gömlektir. Yargıtay'a isim tescil ettirmekle Türkiye'nin "Komünist Partisi" olunmaz. Komünist Partisi hüviyetini devrimci savaşımın zemininde ve hiçbir burjuva yasasına tabi olmaksızın kazananlar ise devrimin zaferi amacına bağlanmış mücadelelerini yirminci yılında büyüterek sürdürmektedir.  



Evet, kuyrukçuluk yapmazsan kuyrukçulardan yalan yanlış her türlü suçlamayı alırsın. Çok merak ediliyorsa TKP'nin devrimci bir parti olduğunu, komünist bir parti olduğunu bir kez daha yineleyelim. Türkiye'de siyasal devrim perspektifini dillendiren bir kaç özne varsa onlardan biri de TKP'dir. Bu anlamda devrimci sosyalist öncü olduğu iddiasındadır. Bu öncülük iddiası kuşkusuz TKP'nin tekelinde de değildir. Kim dillendiriyorsa, kim bu konuda bağımsız siyasetin gereğini savunuyor ve bunun gereğini yapıyorsa, kim halkı siyasetle buluşturmanın gereği üzerine kafa yoruyorsa ve koşullara uygun siyasi araçlar geliştirilmesi gereğinin altını çiziyorsa, kim sınıf mücadelesinin ulusal hareketinin ardına yedeklemiyorsa, kuşkusuz bu siyasetlerin de kendileri açısından öncülük iddiaları saygı gerektirir. Ama kuyrukçu siyasetler için böyle bir şey söylenebilir mi?

Bir şey daha, bölgemiz emperyalizmin cirit attığı bir bölge. Bir solunun anti-emperyalist olma zorunluluğu bu bölgede ve ülkemizde çok daha anlamlı ve gereklidir. TKP anti-emperyalist bir partidir ve bölgede emperyalizmin her türlü müdahalesine ''amasız-mamasız'' karşı çıkmaktadır. Kuyrukçu siyasetler için aynı şeyleri söyleyebilmek mümkün müdür? Kim komünist, kim anti-emperyalist bu kadar derine gitmeye de gerek yok? En basitinden bir solcu için anti-emperyalist olmak temel bir ilke değil midir? Basit bir soru; emperyalizmin bölgedeki taşeronu, ülke içinde ise gerici faşist bir düzen yaratmaya çalışan ve bu konuda bir hayli yol alan AKP hükümetine karşı mücadele etmeksizin solculuk iddiasında bulunabilmek mümkün müdür? Kimin ne olduğuna karar vermek mi istiyorsunuz, bakılması gereken yerleri iyi saptamak gerekiyor. Yazarın yazısında bunlar yok. Olması da mümkün değil.

Bu yazının ne için kaleme alındığını ise, ilk yorumumda yapmıştım.

( Bu yazı ikinci kez yazılmak zorunda kalındı. İlki sitedeki kesintiden dolayı uçtu gitti. İkinciyi yazmak biraz zor geldi, ancak bu kadar oldu. TKP'deki bölünme konusunda benim de eleştirilerim var. Yazar bu konuyu önyargısız yazabilseydi ki, kuyrukçular için mümkün değildir, bu konu sürdürülebilir olurdu, ama işte bu zihniyetin amacı üzüm yemek değil ki!)





Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 15.11.2014- 22:29


Sanalda eskiye göre tavsasa da, kuyrukçuluğun etkisiyle Ergenekon savrulmaları zaman zaman ortaya çıkıyor.

TKP'nin Ergenekon davalarında ''faşist katilleri'' savunduğu ileri sürülüyor. Eskiden çok daha yoğundu, evet şimdi biraz olsun hız kesti, ama karalama bir şekilde sürdüğünden, yaşananlardan hiç de ders çıkartılmadan benzer ifadelere bugün de rastlayabiliyoruz. Kuyrukçuluk deyin, kolaycılık deyin, yaşanan süreci çözümlemleyememe deyin, adını nasıl
koyarsanız koyun, söylenenler, iddia edilenler gerçekte söylenmek istenenin çok daha ötesinde bir zihinsel bulanıklığı ifade etmekten başka bir anlama gelmiyor.

Açıklamaya çalışalım:

1- TKP Ergenekon konusunda ''AKP'nin devletle işi bitmiş birtakım faşist devlet eskilerini kullanarak, onların üzerinden devleti kendi gerici-faşist zihinsel yapısına uygun bir şekilde biçimlendirmeye çalışmanın altyapısını hazırlıyor'' demişti. Daha ilk günden takındığı tavır buydu ve bu tavrından hiç bir değişiklik olmadığı gibi, geçen zaman TKP'nin bu tespitinin haklılığını ortaya çıkardı. Bu yüzden Ergenekon konusunda TKP'ye yöneltilen karalamaların hiç bir aslı astarı yok. Sadece TKP'yi karalamak amacıyla ileri sürülen suçlamalar bunlar. Bu yorumu yapanlar, TKP'ye yönelik her fırsatta karalama ve suçlama kampanyasının aktörleri olanlar, bu kara çalmalarıyla, 2002'den beri ülkenin üstüne çöken bir karabasının farkında olamadıkları bir zihinsel kuşatma içinde bulunduklarından bile habersizler ki, işin çok daha acıklı yanı bu.

2- Bu arkadaşlar bir türlü yaşanan süreci çözümleyemiyorlar. Öylesine kuyrukçu bir pozisyon almışlar ki, bu pozisyon onlara yaşananların ne olduğunu görmelerine engel oluşturuyor. Hem sol-sosyalist algıları nedeniyle ve hem de kuyrukçu siyasetin etkisiyle AKP'nin farklı bir parti olduğunu, Türkiye toplumuna adım adım dinci bir faşizmi dayattığını
göremiyorlar, görmek istemiyorlar.

AKP iktidara geldikten sonra ve özellikle Ergenekon davalarıyla devlet partisi olma yolunda büyük bir sıçrama yapmıştır. Türkiye toplumu bu süreçte giderek daraltılan bir deli gömleğine sıkıştırılmaktadır.Sınıfsal mücadelede işçi sınıfının her türlü kazanımını ortadan kaldırmakta, emekçi kesimi örgütsüzlüğe, yoksulluğa, gericiliğe ve ölüme mahkum etmektedir. Türkiye'de bugün böyle bir tespitte bulunmayanın solcu olma iddiası komiklikten, sahtekarlıktan başka bir şey değildir. Bu gerçek görülmedikçe, bu gerçeğe yönelik bir konumlanış alınmadıkça hiç kimse ortaya çıkıp ''ben solcuyum'', ''ben enternasyonalim, gerçek komünistim'' iddiasında bulunamaz. Bulunmamalı. Başkalarını kandırmak isterken, kendini kandırdığının farkına varılmalıdır artık! Kuyrukçuluk yapılacak diye sol perspektiften uzaklaşıldığının da farkına varılmalıdır. Ergenekon konusunda ileri sürülen suçlamaların yanlışlığı bir yana çok daha vahim olanı tam da bu noktada ortaya çıkmaktadır.

Solun, sosyalistlerin ideolojik konumlanışları üç aşağı beş yukarı birbirinden pek de farklı değildir. ( Kuyrukçu kesimi buna pek katmıyorum. Orada büyük bir savrulma yaşanıyor ki, her kuyrukçuğun ayrı bir eleştirisi gerekiyor.) Ama iş siyasete geldiğinde solun öncelikle görmesi ve siyasi mücadelesinin merkezine oturtması gereken konu budur. AKP'nin dinci-faşist doğrultusu... ( Sosyalist solun legal, illegal çok büyük bir kesimi bu gerçeğin farkındadır ve mücadelelerin merkezinde bu gerçeklik yatmaktadır.) Bu görüldüğünde, AKP'ye alan açacak, ona şu veya bu şekilde ''haklılık-destek'' kazandıracak hiç bir konumlanış ve doğrultu alınamaz. AKP'nin dinci-faşist doğrultudaki her icraatı, -bu icraat ne olursa olsun- karşı çıkılması gereken bir doğrultudur. ''Her icraat'', spesifik her ''özgün olay'' AKP'nin dinci-faşist doğrultusundan soyutlanamaz çünkü. TKP'nin Ergenekon'da duruşu tam böyle bir konumlanıştı, doğruydu; sosyalist solun legal ve illegal   mücadelesi tam da böyle bir eksende olduğu için doğrudur. Bir daha yineleyelim, AKP'nin içeride veya dışarıda attığı-atacağı her adım AKP gerçekliğinin küçük birer örneği,   büyük fotoğrafı tamamlayan küçük bir parçasıdır. Büyük fotoğrafın dinci-faşist özelliğini görememek, bu tür ''küçük'' parçalarda AKP'ye alan açıcı bir siyasetin savunulmasına yol açıyor ki, AKP bugün büyük bir güç haline gelmişse sözde solun ve kürt hareketinin yanlışlarının da bunda büyük payı olduğu yadsınamaz.

Toparlarsak, AKP'nin Ergenekon sürecinden başlayarak içeride ve dışarıda alacağı her siyasi tavra karşı bir konumlanış içine girmesi sol açısından bir zorunluluktur. Ergenekon konusunda ortaya çıkan gerçeklik, AKP'nin ülkeyi içeride ve dışarıda taşıdığı noktanın, kısaca AKP'nin   hala anlaşılamadığını gözler önüne seriyor.

Ne acıklı bir durum bu!
Ve ne büyük bir çelişki!

Hem ''gerçek komünist'' tavırlarla kendi gettolarında burunlarından kıl aldırmayacaklar ve hem de yaşanan şu karanlık süreci bile okuma becerisinden yoksun olacaklar!

Kuyrukçu siyaset işte insanı böyle savuruyor, farkında değiller!




Bu ileti en son melnur tarafından 15.11.2014- 22:31 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 16.11.2014- 14:03


TKP Ergenekon konusunda ''AKP'nin devletle işi bitmiş birtakım faşist devlet eskilerini kullanarak, onların üzerinden devleti kendi gerici-faşist zihinsel yapısına uygun bir şekilde biçimlendirmeye çalışmanın altyapısını hazırlıyor'' demişti. Daha ilk günden takındığı tavır buydu ve bu tavrından hiç bir değişiklik olmadığı gibi, geçen zaman TKP'nin bu tespitinin haklılığını ortaya çıkardı. Bu yüzden Ergenekon konusunda TKP'ye yöneltilen karalamaların hiç bir aslı astarı yok. Sadece TKP'yi karalamak amacıyla ileri sürülen suçlamalar bunlar. Bu yorumu yapanlar, TKP'ye yönelik her fırsatta karalama ve suçlama kampanyasının aktörleri olanlar, bu kara çalmalarıyla, 2002'den beri ülkenin üstüne çöken bir karabasının farkında olamadıkları bir zihinsel kuşatma içinde bulunduklarından bile habersizler ki, işin çok daha acıklı yanı bu.

Ergenekon iddialarını arkalarına alarak TKP'ye suçlamalar getiren tiplerin önyargılarla ve TKP düşmanlığıyla hareket ettikleri çok açık. Bu adamlar önemsedikleri iddianamelerde PKK'yi MİT'in kurdurduğunu hep görmezlikten gelmişlerdi. Ben bu suçlamalarda tam bir ilkesizlik görüyorum. Sosyalist Forumun kuyrukçu yapısına uygun olduğu için TKP düşmanlığında ortaklaşan kesimlerin kendi aralarında yaptıkları bir mastürbasyon bu.






Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
proletersosyalist
[ Bekir Sami ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 15.09.2014
İleti Sayısı: 709
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: proletersosyalist
Cevap Tarihi: 17.11.2014- 12:20


'' Kemal Okuyan, Kongre konuşmasında, "Haziran'ın bir devrim olmadığını defalarca söyledik. Aynı zamanda kendi içinde 'devrimci dinamikleri' de barındırmıyordu.Haziran'ı farklı vektörlerdeki toplumsal dinamiklerin toplamı olarak değerlendirirsek ve partinin bunları içselleştirmesi gerektiğini söylersek, parti komünist karakterini yitirir!" diyordu.''
Kemal Okuyan'ın bu sözleriyle ilgili neler düşünüyorsunuz? Gerçekten haziran kendi içinde devrimci dinamikleri barındırmıyormuydu?




Bu ileti en son proletersosyalist tarafından 17.11.2014- 12:21 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 18.11.2014- 23:38


Alıntı Çizelgesi: proletersosyalist yazmış

'' Kemal Okuyan, Kongre konuşmasında, "Haziran'ın bir devrim olmadığını defalarca söyledik. Aynı zamanda kendi içinde 'devrimci dinamikleri' de barındırmıyordu.Haziran'ı farklı vektörlerdeki toplumsal dinamiklerin toplamı olarak değerlendirirsek ve partinin bunları içselleştirmesi gerektiğini söylersek, parti komünist karakterini yitirir!" diyordu.''
Kemal Okuyan'ın bu sözleriyle ilgili neler düşünüyorsunuz? Gerçekten haziran kendi içinde devrimci dinamikleri barındırmıyormuydu?



Kemal Okuyan konuşmasının o bölümünde hem ''devrimci dinamik'' kavramını kullanıyor ve hem de bu kavramdan farklı olarak ''farklı toplumsal dinamik''lerden söz ediyor. Bu iki farklı kavramla beraber alındığında Haziran ayaklanmasının tümü için ''devrimci bir dinamik''ten söz etmek pek mümkün değil; içlerinde devrimci dinamik unsurları barındırsa bile.

Bana göre Haziran Ayaklanması'nın temelinde AKP karşıtlığı yatıyor. Haziran'a katılan kitlelerin ortak paydası buydu. Çeşitli gerekçelerle ortaya çıkan karşıtlık buydu ve bir anlamda patlama noktasıydı. Bu kitlelerin tümünde radikal bir değişim iradesinin bulunduğu iddiası bence çok ileri bir yorum bu.

TKP'nin KP ve HTKP   olarak ayrışması da zaten hem bu teşhis ve hem de bu teşhis sonucunda partinin nasıl bir tavır takınması sonucunda ortaya çıktı.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
bedrettin
[ ..... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 30.08.2013
İleti Sayısı: 907
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: bedrettin
Cevap Tarihi: 19.11.2014- 23:04


'' Kemal Okuyan, Kongre konuşmasında, "Haziran'ın bir devrim olmadığını defalarca söyledik. Aynı zamanda kendi içinde 'devrimci dinamikleri' de barındırmıyordu.Haziran'ı farklı vektörlerdeki toplumsal dinamiklerin toplamı olarak değerlendirirsek ve partinin bunları içselleştirmesi gerektiğini söylersek, parti komünist karakterini yitirir!" diyordu.''

Haziran radikal bir iradeyi yansıtsaydı bu hareketi içselleştirmek gerekli olurdu, böyle bir iradeyi yansıtmadığı için Haziran'ı içselleştirmek komünist parti karakterimizi kaybetmemize neden olur.   Kemal Okuyan bunu söylüyor. Komünist parti karakterinin yitirileceği kaygısıyla bu tür eylemler içselleştirilmeyecekse bu tür eylemlerin yarattığı sinerjinin komünist partilere yararı olabilir mi? Bence olamaz. Bu konuda HTKP'nin daha doğru bir siyasi doğrultu aldığını düşünüyorum.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
dayanışma
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: dayanışma
Cevap Tarihi: 20.11.2014- 13:13


Alıntı Çizelgesi: bedrettin yazmış

'' Kemal Okuyan, Kongre konuşmasında, "Haziran'ın bir devrim olmadığını defalarca söyledik. Aynı zamanda kendi içinde 'devrimci dinamikleri' de barındırmıyordu.Haziran'ı farklı vektörlerdeki toplumsal dinamiklerin toplamı olarak değerlendirirsek ve partinin bunları içselleştirmesi gerektiğini söylersek, parti komünist karakterini yitirir!" diyordu.''

Haziran radikal bir iradeyi yansıtsaydı bu hareketi içselleştirmek gerekli olurdu, böyle bir iradeyi yansıtmadığı için Haziran'ı içselleştirmek komünist parti karakterimizi kaybetmemize neden olur.   Kemal Okuyan bunu söylüyor. Komünist parti karakterinin yitirileceği kaygısıyla bu tür eylemler içselleştirilmeyecekse bu tür eylemlerin yarattığı sinerjinin komünist partilere yararı olabilir mi? Bence olamaz. Bu konuda HTKP'nin daha doğru bir siyasi doğrultu aldığını düşünüyorum.




Komünist bir parti komünist kimliğini kaybetme kaygısıyla kitlelere açılamayacaksa o zaman parti olmasının anlamı ne,   bir örgüt kurulur çalışmalar da o örgüt kapsamında yapılır. KP'nin HTKP ile ayrıştığı nokta burada yatıyorsa bence de HTKP'nin siyasi doğrultusu daha doğru demektir.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 20.11.2014- 14:48


Alıntı Çizelgesi: dayanışma yazmış

Alıntı Çizelgesi: bedrettin yazmış

'' Kemal Okuyan, Kongre konuşmasında, "Haziran'ın bir devrim olmadığını defalarca söyledik. Aynı zamanda kendi içinde 'devrimci dinamikleri' de barındırmıyordu.Haziran'ı farklı vektörlerdeki toplumsal dinamiklerin toplamı olarak değerlendirirsek ve partinin bunları içselleştirmesi gerektiğini söylersek, parti komünist karakterini yitirir!" diyordu.''

Haziran radikal bir iradeyi yansıtsaydı bu hareketi içselleştirmek gerekli olurdu, böyle bir iradeyi yansıtmadığı için Haziran'ı içselleştirmek komünist parti karakterimizi kaybetmemize neden olur.   Kemal Okuyan bunu söylüyor. Komünist parti karakterinin yitirileceği kaygısıyla bu tür eylemler içselleştirilmeyecekse bu tür eylemlerin yarattığı sinerjinin komünist partilere yararı olabilir mi? Bence olamaz. Bu konuda HTKP'nin daha doğru bir siyasi doğrultu aldığını düşünüyorum.




Komünist bir parti komünist kimliğini kaybetme kaygısıyla kitlelere açılamayacaksa o zaman parti olmasının anlamı ne,   bir örgüt kurulur çalışmalar da o örgüt kapsamında yapılır. KP'nin HTKP ile ayrıştığı nokta burada yatıyorsa bence de HTKP'nin siyasi doğrultusu daha doğru demektir.



Komünist bir partinin komünist kimliğinin kaybedilmesi riski önemli bir kaygı değil mi, dayanışma? Bu kaygıyı duymadığımızda ve partiye komünist olmayan kişileri doldurduğunda kitlesellik kazanılsa bile parti komünist kimliğini kaybeder. Yunanistan örneği var, SYRİZA böyle bir kaygı duymadığı için KKE'den ( Yunan Komünist partisi) daha geniş bir tabana sahiptir, ancak sonuçta sistem içi bir sol partiye dönüşmüştür. Türkiye'de de benzer örnek var. ÖDP kuruluşunda böyle bir kaygı hissetmeyerek ve her önüne geleni partiye açarak, ve partinin başına da Ufuk Uras gibi bir liberali getirerek kitlesellik kazanmadığı gibi komünist bir parti olma olma özelliğini de kaybetti.   ÖDP o zaman da, sonra da, TKP gibi bir komünist partinin gerisinde kaldı. Bugün de çok farklı durumda değil.

HTKP ve KP ayrışması bu iki partiyi nasıl etkileyecek bilmiyoruz. Hangisi kitlesellik kazanacak, kitlesellik kazanacaksa komünist ilkelerden taviz verecek mi, zamanla göreceğiz.



Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 5 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   1   [2]   3   4   5   >   son» 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Dönemin güncellikleri, güncelin yolları... melnur 4 314 24.07.2023- 08:55
Konu Klasör HDP projesinin sonu (mu)? melnur 2 3681 06.03.2018- 10:34
Konu Klasör AKP iktidarının sonu ayhan 2 4937 14.01.2020- 01:15
Konu Klasör AKP iktidarının sonu mu? melnur 3 2914 18.04.2021- 08:28
Konu Klasör Teorinin sonu mu? melnur 0 2208 03.12.2019- 07:10
Etiketler   TKPde,   bölünme,   bir,   dönemin,   sonu
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS