SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Türk Kürt uluslaşma süreçleri ortaklaştırılamaz mı?           (gösterim sayısı: 3.907)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: umut
Konu Tarihi: 23.10.2014- 09:25


Türklerin ve Kürtlerin uluslaşma süreçleri ortaklaştırılamaz mı?
Ender Helvacıoğlu  


Günlük politika girdabına bu kadar çekildiğimiz, karşılıklı pragmatist politikaların iki adım ötemizi görmeyi engelleyecek denli yürürlükte olduğu, emperyalist müdahalelerin bile göz ardı edilebildiği bir ortamda, mümkün olduğunca serinkanlı düşünüp Türk-Kürt sorununa bilimsel temelli ve stratejik bir yaklaşım geliştiremez miyiz? Dahası bunu yapmak zorunda değil miyiz?

Kürtler ve Türkler tek bir ulus mudur? “Türk de biziz, Kürt de biziz; hepimiz Türk milletiyiz” demek ne ölçüde geçerli? Türklüğü, Kürtleri de içeren bir üst kimlik olarak tanımlamak gerçekçi mi? Laz, Arap, Azeri, Çerkez, Makedon, Rum, Ermeni, Bulgar vb kökenli vatandaşlarla Kürtler arasında bir nitelik farkı yok mu? Atatürk’ün 1930 yılında geliştirdiği “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” formülasyonu birlik için yeterli mi, yeterli oldu mu? Bütün bu sorulara, bilimsel sosyolojik gerçekleri göz önüne alarak, tabulardan kurtularak ve en başta birlikte yaşama niyetini koruyarak yanıt vermek gerekiyor.

“Türk de biziz, Kürt de biziz” diyerek ortak bir “biz” duygusunu vurgulamaya kimsenin itirazı olamaz; sosyolojik bir olgunun özlü ifadesidir bu. İtirazlar ve sorun, hemen ardından “Hepimiz Türk milletiyiz” diye ekleyince ortaya çıkıyor. Çünkü, ne yazık ki, Türkler ile Kürtlerin uluslaşma süreçleri, bu sözün gönül rahatlığıyla söylenebileceği bir harmanlanmadan ve paralellikten (henüz?) yoksun. Bu da, bir sosyolojik olgu. “Hepimiz Türk milletiyiz” dendiğinde, bu hemen “isteseniz de istemeseniz de sizi Türkleştireceğiz” olarak algılanıyor ve gerçeği söylemek gerekirse, 80 yıldır da bu algıyı haklı çıkartacak biçimde (hatta daha ağır biçimlerde) uygulanmış.

Türkler, Kürtleri de kapsayacak ve içlerinde eritecek düzeyde bir uluslaşmayı yaşamadılar. Uluslaşma sürecine (örneğin Avrupa toplumlarına göre) oldukça geç bir tarihte girdiler ve henüz tamamladıkları söylenemez. Dolayısıyla “Fransızlık”, “İtalyanlık, “Almanlık” gibi kapsayıcı bir üst kimlik biçiminde bir “Türklük”ten ne yazık ki henüz söz edemeyiz. “Türk kimdir?” diye sorulduğunda hemen Orta Asya’yı ve Oğuz Kağan’ı işaret eden akımların ve ilkel bir etnik milliyetçiliğin tabanını oluşturan anlayışların hâlâ oldukça etkin olması da bunu gösteriyor.

Öte yandan Kürtler daha farklı, daha gecikmiş ve tamamlanmamış, daha zorlu ve çok daha karmaşık bir uluslaşma süreci yaşıyorlar. Kürtler de hemen hemen Türklerle aynı tarihlerde uluslaşma sürecine girmişler, ama bu süreç tarihsel koşullar ve güçlerinin yetersizliği nedeniyle zayıf kalmış. Kendi dinamikleriyle kurulmuş bir devlet gelenekleri yok. Dillerini korumakta ve kullanmakta zorlanmışlar. Günümüzde ise üçe bölünmüşler (Türkiye’nin sınırları dışında -başta Kuzey Irak’ta olmak üzere Suriye’de, İran’da- yaşayan Kürtler. Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğusunda yaşayan Kürtler. Türkiye’nin diğer bölgelerine, özellikle büyük kentlere göç etmiş ve orada yaşayan Kürtler.). Ama bu üç parçada da, farklı düzeylerde de olsa bir “Kürtlük” bilinci oluşmuş ve gelişmeyi talep ediyor. Türkiye sınırları içinde yaşayanların, hatta Türklerle en fazla iç içe geçmiş batıdaki Kürtlerin bile çoğunluğu kendilerini “Türk” olarak görmüyorlar, Türklüğü kendilerini de kapsayan bir üst kimlik olarak kabul etmiyorlar. Bir biçimde uluslaşma süreci içindeler ve bunu talep ediyorlar.

Aslında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucuları gönüllü bir birliğin koşullarını samimiyetle zorlamışlardı. Ortak bir potanın yaratılması için ısrarla Musul eyaletini Misak-ı Milli sınırları içinde saymaları, kurtuluş sırasında “Türklerin ve Kürtlerin yaşadığı ortak vatan” tanımına vurgu yapmaları, hatta kurulacak ülkenin ismini dahi tartışmaya açık olmaları bunu gösteriyor. Fakat bu yolda ilerlemeyi sağlayacak güçten ve sınıfsal niteliklerden yoksundular. Tarihsel koşullar da bu kadarına el vermedi. Atatürk’ün 1930 yılındaki millet tanımı (“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir”), bir yanıyla devrime vurgu yapıp milleti etnik kökenle tanımlayan ilkel milliyetçilikle yolları ayırmakta, ama diğer yanıyla asimilasyona kapı aralamaktadır. Fakat o günün koşullarında, kapitalist yola girerek Avrupa toplumlarının 1-2 yüzyıl önce yaşadıkları türden gönüllü bir asimilasyonun olanağı yoktu ve bu tanım bir “ütopya” olarak kaldı. Sonuç olarak tanımın devrimci yönü giderek törpülenirken, devlet asimilasyona açılan kapıdan bodoslama girerek bunu zor, inkâr ve şiddet yoluyla uygulamaya girişti. Bunun da bir çıkmaz yol olduğu günümüzde açıkça görülmüştür. Bugün dillendirilen “Türk’üyle Kürt’üyle Türk milletiyiz” tanımının ise, arkaya 1930’daki gibi yakın bir ortak devrimin rüzgârının da alınamadığı, tam tersine güvensizlik üreten bir geçmişin bulunduğu koşullarda, bir yankı bulma şansı yoktur.

Bu sosyolojik olgular ışığında başlangıç itibarıyla şöyle bir tanım önerilebilir: ‘Türkler ve Kürtler, iç içe geçmiş, aynı vatanı paylaşan, gelecekleri ortaklaşmış, eşit haklara ve sorumluluklara sahip iki kardeş ulusturlar.’ Bu formülasyon birlik yönündeki olumlu politikaların oluşturulmasının zeminini yaratabilir.

Peki, bu iki kardeş halkın uluslaşma süreçleri ortaklaştırılamaz mı, bir potada eritilemez mi, “Kürt de biziz, Türk de biziz; hepimiz aynı milletiz” noktası hedeflenemez mi? Tabii ki olur ve mevcut sosyolojinin gereği de budur. Fakat böyle bir yöne girilebilmesi için var olan politik paradigmanın kökten değiştirilmesi, yeni yönün ara aşamalarının özenle tespit edilmesi ve adım adım uygulamaya sokulması zorunludur. Ve tabii, köklü ortak pratiklere girme, bu pratikler içinde güven tazeleme ve yeniden sırt sırta verebilme… Kısacası yeni bir vatanı, emperyalist dayatmalara ve kışkırtmalara göğüs geren bağımsız ve özgür bir vatanı, yeni bir ülkeyi, yeni bir devleti birlikte kurma… Rejimini birlikte tespit edeceğimiz ortak bir emekçi cumhuriyeti… Bir ütopya mı? Hayır; çünkü yakın geçmişteki emekçi hareketlerinde ve en son Haziran Ayaklanmasında bu yaklaşım uç verdi!

Kim ne derse desin, gelinen noktada tek çare budur. Umarız, geçmiştekilere rahmet okutacak felaketler yaşamadan bu yola girebiliriz. Öncelikle şu çıkış noktasında anlaşmalıyız: Emperyalizmle işbirliği arayışları ve etiketi ne olursa olsun milliyetçilik böler, anti-emperyalizm ve aydınlanma birleştirir. Emperyalistler, işbirlikçileri ve topladıkları çakal sürüleri geldikleri gibi gidecekler. Gidecek yeri olmayan, bu coğrafyayı özgürlük ve eşitlik temelinde paylaşmak zorunda olan Türk-Kürt-Arap emekçileri biziz.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.988
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 24.10.2014- 07:14


Peki, bu iki kardeş halkın uluslaşma süreçleri ortaklaştırılamaz mı, bir potada eritilemez mi, “Kürt de biziz, Türk de biziz; hepimiz aynı milletiz” noktası hedeflenemez mi? Tabii ki olur ve mevcut sosyolojinin gereği de budur. Fakat böyle bir yöne girilebilmesi için var olan politik paradigmanın kökten değiştirilmesi, yeni yönün ara aşamalarının özenle tespit edilmesi ve adım adım uygulamaya sokulması zorunludur.

Çok zor. Kürt ulusal hareketinin giderek soldan kopması kürt hareketinde Helvacıoğlu'nun sözünü ettiği paradigma değişikliğinin gündeme gelmesini önlüyor. Başka bir önemli konu, Irak, Suriye ve İran'da bulunan kürtler arasında da uluslaşma sürecinin yaşanması Türkiye bölmesi için ayrı bir paradigma değişikliğinin gerçekleştirilebilmesini neredeyse olanaksız kılıyor. Kürtlerin   soldan sağa savrulmaları bölgede emperyalist etkilere daha açık ve korunaksız bir hale de gelmelerine de yol açmaktadır. Bütün bu olgular kürt hareketinin kendi iç dinamikleriyle sola yönelmesinin önünde en büyük engel.

Kürdün yüzünü sola döndürecek tek koşul, özellikle Türkiye'de Türkiye solunun etkin bir güç haline gelmesidir. Türkiye solu bunu başarmaya zorunludur. ( Birleşik Haziran Hareketi'nin bu açıdan da önemi büyük.) Türkiye solu böyle bir etkinliğe kavuşamadığı sürece kürt hareketinin sağa kayışını ve emperyalist etkilere daha açık bir hale gelmesi kaçınılmaz olacaktır. Bu koşullarda Türk ve Kürt uluslaşmanını tek bir pota içerisinde eritebilme düşüncesi de hiç mümkün gözükmüyor.

Türkiye solunun bu konuya Türk ve Kürt emekçisinin lehine müdahil olabilmesinin tek koşulu toplumsal bir taban edinerek etkin konuma yükselmesi olacaktır. Türkiye ve bölgede her ulus emekçileri lehine belirleyici olabilmenin başka yolu da bulunmamaktadır. Tekrar olacak, kürt hareketi kendi iç dinamikleriyle böyle bir işlevi hiç bir şekilde yerine getiremez.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
VforVendetta
[ VforVendetta ]

Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 10.11.2013
İleti Sayısı: 67
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: VforVendetta
Cevap Tarihi: 27.10.2014- 00:07


Alıntı Çizelgesi: melnur yazmış


Türkiye solunun bu konuya Türk ve Kürt emekçisinin lehine müdahil olabilmesinin tek koşulu toplumsal bir taban edinerek etkin konuma yükselmesi olacaktır. Türkiye ve bölgede her ulus emekçileri lehine belirleyici olabilmenin başka yolu da bulunmamaktadır. Tekrar olacak, kürt hareketi kendi iç dinamikleriyle böyle bir işlevi hiç bir şekilde yerine getiremez.[/size]



Bu tespite katılıyorum. Türkiye solu, toplum içerisinde muhafazakar sağcılık veya kürt ulusçuluğu gibi bir taban oluşturamadığı için kimi eski solcular akpnin ve liberal çevrelerin, kimi ise emperyalizm etkisi altındaki kürt milliyetçiliğinin etkisi altında. SSCB varlığı devam ettirseydi sol, Türkiye'de halen taban bulabilir, hatta ABD, Irak ve Afganistan işgalini yapamazdı bana göre. Ama tek kutuplu küresel emperyal düzende tüketim kültürüne bu kadar alıştırılmış, adeta uyuşturulmuş ve aşırı borçlandırılmış Türkiye toplumunda bu sistemden "aman düzenim bozulmasın, bu hükümet iyi-kötü idare ediyor" deyip "istikrar"a
oy veren veya bu üretimden ve paylaşımdan yoksun emek ve doğa düşmanı rant-peşkeş düzeninden nasiplenen halk kesimleri oldukça ve bu bilinçleri dönüştürmenin zorluğu ortada iken sol açısından sınıfsal temelde bir uyanışı gerekli ve zorunlu görmekle birlikte, bu aydınlanmanın çok uzağından olduğumuzu görüyorum. Bu açıdan biraz karamsar olduğumu söyleyebilirim. Kürt ve Türk halklarının "Türkiye halkı" olarak M.Kemal'in betimlediği gibi 'acıda,kederde,mutlulukta ve gelecekte bir arada yaşama iradesi gösteren ulus' olarak emperyalizme başkaldırma ve özgürleşme hedefinden maalesef çok uzağız ve Türklerde ve Kürtlerde bu bakımdan bir zihinsel bölünmüşlük olduğu uzun zamandır bilinmekte.  



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
solcu
[ kemal ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.01.2014
İleti Sayısı: 1.709
Konum: Ankara
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: solcu
Cevap Tarihi: 27.10.2014- 15:46


Alıntı Çizelgesi: VforVendetta yazmış

Alıntı Çizelgesi: melnur yazmış


Türkiye solunun bu konuya Türk ve Kürt emekçisinin lehine müdahil olabilmesinin tek koşulu toplumsal bir taban edinerek etkin konuma yükselmesi olacaktır. Türkiye ve bölgede her ulus emekçileri lehine belirleyici olabilmenin başka yolu da bulunmamaktadır. Tekrar olacak, kürt hareketi kendi iç dinamikleriyle böyle bir işlevi hiç bir şekilde yerine getiremez.[/size]



Bu tespite katılıyorum. Türkiye solu, toplum içerisinde muhafazakar sağcılık veya kürt ulusçuluğu gibi bir taban oluşturamadığı için kimi eski solcular akpnin ve liberal çevrelerin, kimi ise emperyalizm etkisi altındaki kürt milliyetçiliğinin etkisi altında. SSCB varlığı devam ettirseydi sol, Türkiye'de halen taban bulabilir, hatta ABD, Irak ve Afganistan işgalini yapamazdı bana göre. Ama tek kutuplu küresel emperyal düzende tüketim kültürüne bu kadar alıştırılmış, adeta uyuşturulmuş ve aşırı borçlandırılmış Türkiye toplumunda bu sistemden "aman düzenim bozulmasın, bu hükümet iyi-kötü idare ediyor" deyip "istikrar"a
oy veren veya bu üretimden ve paylaşımdan yoksun emek ve doğa düşmanı rant-peşkeş düzeninden nasiplenen halk kesimleri oldukça ve bu bilinçleri dönüştürmenin zorluğu ortada iken sol açısından sınıfsal temelde bir uyanışı gerekli ve zorunlu görmekle birlikte, bu aydınlanmanın çok uzağından olduğumuzu görüyorum. Bu açıdan biraz karamsar olduğumu söyleyebilirim. Kürt ve Türk halklarının "Türkiye halkı" olarak M.Kemal'in betimlediği gibi 'acıda,kederde,mutlulukta ve gelecekte bir arada yaşama iradesi gösteren ulus' olarak emperyalizme başkaldırma ve özgürleşme hedefinden maalesef çok uzağız ve Türklerde ve Kürtlerde bu bakımdan bir zihinsel bölünmüşlük olduğu uzun zamandır bilinmekte.  



Türkiye solunun bir tabanı olmadığı düşüncesine katılmıyorum. Türkiye'de önemli sayıda sol bir taban var. Bana göre sorun bu tabanın sosyalist partilerde toplanmamasıdır. CHP içindeki sol tabanı ile sadece Alevilerin varlığı bile bu kitlenin küçümsenmeyecek oranda olduğunu gösterir.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
yorum2006
[ yorumcu ]

Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 15.08.2013
İleti Sayısı: 772
Konum: Gizli
Durum: Gizli
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

2 kere teşekkür edildi.
Cevap Yazan: yorum2006
Cevap Tarihi: 27.10.2014- 18:34


Uluslaşma sürecinin etnik kökenle ne alakası var? Dünyanın hemen hemen tüm ülkelerinde farklı etnik kökenden insanlar var. Aynı ülkede, aynı sınırlar içinde yaşayan insanlar uluslaşmayı birlikte yaşar, yaşamış, yaşıyor. "Ulus" deyince de "etnik köken" anlaşılmaz. Ayrıca bu ülkede de etnik kökeni farklı insanlar olarak yalnızca Türkler ve Kürtler yok. Yazar en son Türk-Kürt-Arap filan diye bitirmiş yazısını. Bu ülkede yalnızca bu üç etnik köken de yok. Hatta Araplar sayıya vurulursa üçüncü sırada bile gelmez. Şimdi burjuvazi içinde Türk kökenli olmayan burjuva yok mu? Dünya kadar var. Türkü de, Kürdü de, Lazı da, Çerkezi de, Çeçeni de, Arabı da, Süryanisi de, Yahudisi de, Rumu da, Ermenisi de. Peki işçi sınıfı içinde? İşçilerin hepsi Türk mü? Peki uluslaşma ne demek? Kapitalist üretim ilişkilerine geçmek demek değil mi? Burjuvasıyla, işçisiyle kapitalizme geçmiş toplum.   Daha hala uluslaşma sürecinden, özellikle aynı toplum içinde, aynı sınırlar içinde farklı uluslaşma süreçlerinden söz etmenin anlamı ne? Dünyada var mı böyle birşey? Etnikçiler ülkeyi ne hale getirdi? Bu boş tartışmalarla nereye varılacak?




Bu ileti en son yorum2006 tarafından 27.10.2014- 18:34 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
VforVendetta
[ VforVendetta ]

Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 10.11.2013
İleti Sayısı: 67
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: VforVendetta
Cevap Tarihi: 30.08.2015- 01:25


Alıntı Çizelgesi: umut yazmış


Kim ne derse desin, gelinen noktada tek çare budur. Umarız, geçmiştekilere rahmet okutacak felaketler yaşamadan bu yola girebiliriz. Öncelikle şu çıkış noktasında anlaşmalıyız: Emperyalizmle işbirliği arayışları ve etiketi ne olursa olsun milliyetçilik böler, anti-emperyalizm ve aydınlanma birleştirir. Emperyalistler, işbirlikçileri ve topladıkları çakal sürüleri geldikleri gibi gidecekler. Gidecek yeri olmayan, bu coğrafyayı özgürlük ve eşitlik temelinde paylaşmak zorunda olan Türk-Kürt-Arap emekçileri biziz.



Milliyetçiliğin her türlüsü böler demek yazınızın daha önceki kısımlarını kısmen inkar eder duruma düşürüyor. Çünkü 1920-1923 yıllları arasındaki Kurtuluş Savaşımız en nihayetinde milliyetçi bir düşünceden ilhamını almıştır. Bence milliyetçilik demokratik ve bütünleştirici, aydınlanmacı ve anti-emperyalist bir çizgide de kullanılabilir ki M.Kemal bunu Kurtuluş Savaşı ve cumhuriyetin ilk yıllarında başarmış. Emperyalizm destekli milliyetçilik, örnek olarak günümüzdeki kürt milliyetçiliğinin durumu açısından baktığımızda bu tarz milliyetçilik her ne kadar çözüm ve barış kelimelerini sıkça kullansalarda bence bütünleştirmekten ziyade bölünme eğilimleri çok daha kuvvetli. Marksizm açısından baktığımızda emperyalist milliyetçiliklerin her türlüsü reddedilmelidir ama emperyalizm karşıtı bir milliyetçilikle aynı kefeye konamaz.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 31.08.2015- 10:31


Alıntı Çizelgesi: VforVendetta yazmış

Alıntı Çizelgesi: umut yazmış


Kim ne derse desin, gelinen noktada tek çare budur. Umarız, geçmiştekilere rahmet okutacak felaketler yaşamadan bu yola girebiliriz. Öncelikle şu çıkış noktasında anlaşmalıyız: Emperyalizmle işbirliği arayışları ve etiketi ne olursa olsun milliyetçilik böler, anti-emperyalizm ve aydınlanma birleştirir. Emperyalistler, işbirlikçileri ve topladıkları çakal sürüleri geldikleri gibi gidecekler. Gidecek yeri olmayan, bu coğrafyayı özgürlük ve eşitlik temelinde paylaşmak zorunda olan Türk-Kürt-Arap emekçileri biziz.



Milliyetçiliğin her türlüsü böler demek yazınızın daha önceki kısımlarını kısmen inkar eder duruma düşürüyor. Çünkü 1920-1923 yıllları arasındaki Kurtuluş Savaşımız en nihayetinde milliyetçi bir düşünceden ilhamını almıştır. Bence milliyetçilik demokratik ve bütünleştirici, aydınlanmacı ve anti-emperyalist bir çizgide de kullanılabilir ki M.Kemal bunu Kurtuluş Savaşı ve cumhuriyetin ilk yıllarında başarmış. Emperyalizm destekli milliyetçilik, örnek olarak günümüzdeki kürt milliyetçiliğinin durumu açısından baktığımızda bu tarz milliyetçilik her ne kadar çözüm ve barış kelimelerini sıkça kullansalarda bence bütünleştirmekten ziyade bölünme eğilimleri çok daha kuvvetli. Marksizm açısından baktığımızda emperyalist milliyetçiliklerin her türlüsü reddedilmelidir ama emperyalizm karşıtı bir milliyetçilikle aynı kefeye konamaz.



Konu kurtuluş savaşında milliyetçiliğin oynadığı rol değil ki, bugün Türkiye'de ister kürt isterse türk milliyetçiliğinin iki halkı birarada tutacak çimento olmadığıdır. Milliyetçilik bu anlamda çözüm değildir, bu söylenmek isteniyor.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
hakkı
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: hakkı
Cevap Tarihi: 31.08.2015- 23:46


Çağımızda hiç bir Milliyetçilik çözüm değildir. Ne ezen ulus ne ezilen ulus milliyetçiliği halkların sorununu çözemez.
1915 1950 arası hatta 1980 e kadar bazı uluslarda uluslaşma kısmen çözüm olabilirdi. Zamanımızda çözüm değildir o UKKTH nın artık çözüm olma olasılıklarını kaybetmiştir o teori günümüzde geçersizdir hiç bir komünist sosyalist bunu savunamaz eğer savunursa ilerici değil muhafazakar olur.

Her şey üretim ve   değişimle ilgilidir sistemler düzenler hepsi bununla ilgilidir.
Bu gün sermaye küreselleşmiştir şirketler çok ortaklı ve çeşitli uluslardan oluşur dünyada finans (para sermaye)sermayesi başat sermayedir

Bütün banklar çok ortaklıdır Böyle bir durumda   ne üretim ne dağıtım ulusal ölçekli olamaz tarihin bu tekerini geriye çevirmek mümkün değildir çevirmeye kalkan gericidir.

Artık devrimci hesaplamalar ülke ölçekli değil dünya ölçekli olmak zorundadır.

Milliyetçilik çağ dışı dır İşçi sınıfı 1950 lerin sınıfı değildir üretimde aynıdır eski tür üretimler kayıt dışı olduğu gibi merdiven altı üretimlerdir.
İşte türkiyede görüyoruz Suriyeliler sigortasız ayda 350 liraya merdiven altında çalışıyor
Dünyanın bir çok yerinde işçi sınıfı bile küreselleşmiştir örnek AB işçileri nerede doğarsa doğun avrupanın her yerinde çalışma olanakları vardır. Kanada, ABD, Avusturalya, Çin, Hindistan, Vietnam böyledir

Türkiye de bile arap, ermeni, çeçen, Azeri, Afkan, Pakistanlı, Ukraynalı bir çok işçi vardır ve çalışmakta ikamet etmektedir.
Yani sermaye gibi işçilerde küreseldir.
Ayrıca işçi sınıfı büyük oranda yüksek okul ve Meslek eğitimi almıştır bir çok yerde üretim ağırlıklı olarak teknolojik gelişmişlik ölçeklerinde olmaktadır Bu makine ve teçhizatı kullanabilecek eğitime sahiptir işçi sınıfı.

Böyle bir durumda ulusal tercihler anlamsız ve gericiliktir. İşte milliyetçilik te bu gericilik içinde yer almaktadır
İster egemen ulus ister ezilmiş ulus olsun.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
dayanışma
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: dayanışma
Cevap Tarihi: 01.09.2015- 20:59


Alıntı Çizelgesi: solcu yazmış

Türkiye solunun bir tabanı olmadığı düşüncesine katılmıyorum. Türkiye'de önemli sayıda sol bir taban var. Bana göre sorun bu tabanın sosyalist partilerde toplanmamasıdır. CHP içindeki sol tabanı ile sadece Alevilerin varlığı bile bu kitlenin küçümsenmeyecek oranda olduğunu gösterir.



Bu söylediğine ben de katılıyorum. Türkiye'de önemli bir sol birikim var. Bu birikimin sosyalist partilerde toplanmıyor oluşu, olmadığı anlamına gelmez. Solun dışında saysak bile sola kazandırılması nispeten kolay olan laik bir kitleyi de hesaba katacak olursak Türkiye'nin sol açısından önemli bir tabana sahip olduğunu söyleyebiliriz. Sosyalist solun bu tabandan yeterince nasiplenmemesi üzerine yoğunlaşmalıyız diye düşünüyorum. Bunu başarabilirsek Türkiye sosyalist devrime en yakın ülkelerden biri olmaya adaydır. Enseyi karartmayalım.



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Siyasette süreçlere odaklanma... melnur 0 1012 22.11.2021- 09:39
Konu Klasör Yavaş yaşanan bir süreç: Evrim melnur 0 114 08.01.2024- 05:46
Konu Klasör Sezai Temelli: Yeni bir süreç başlayacak ama bu AKP ile olmayacak melnur 1 2684 23.05.2019- 05:36
Konu Klasör Solda Türk kompleksi! melnur 1 694 04.11.2022- 05:00
Konu Klasör Türk halkının sağcılığı ve 'Osman Ağa'... melnur 1 3386 05.05.2019- 05:25
Etiketler   Türk,   Kürt,   uluslaşma,   süreçleri,   ortaklaştırılamaz,  
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS