SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Adı konmamış iç savaş           (gösterim sayısı: 3.614)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: denizcan
Konu Tarihi: 04.01.2015- 05:55


Sadık Albayrak, 2014 yılı bilançosu olarak sanki bir kırtasiye malzemesi gibi sayıları verilen işçi ölümlerini ve bu ölümlerin arkasında süren adı konmamış savaşı yazdı.

Adı konmamış iç savaş

Yılbaşı bilançolar vaktidir. Gazeteler birkaç gün idare ediyor; geçen yılın en önemli olayları. En popüler dizi oyuncusu, en çok satan kitapları… Daha entelektüel havalarda şöyle listeler; geçen yıl yayımlanan en iyi on kitap. Yılbaşı, popüler kültürün diliyle “top on” listeleri için bahane yaratıyor. Ben onu bir harf değişimiyle “tapon” listeleri yapmayı yeğliyorum.

Bireysel bilançolarımızı bir yana bırakıyorum. Çünkü bir kadeh içkiyle, buğulanmış gözlerle, hayatımızdan kayıp giden bir yıla, ömrümüzün önemli bir zaman parçasına bakışımıza bu mantığın izlerinin sinmiş olmaması zor. Her şeyi sıradanlaştırıp olağanlaştıran, eşdeğerleştiren bir kültür içindeyiz.

Dün o haberlerden biri daha yayımlandı: 2014 yılında iş kazalarında 1.886 işçi öldü. Sanki olağan bir muhasebe kalemi, geçen yıl şu kadar kırtasiye malzemesi aldık, kiralar ve genel giderler şu kadar dercesine, bir yılda 1.886 işçi öldü. Haberin başlığı çarpıcıydı: Sanki savaştayız.

Sankisi fazla, savaş var, kapitalizm işçi sınıfına karşı adı konmamış bir savaş düzenidir. Buna iç savaş diyebiliriz. Şimdi bu savaş uluslararası nitelikte de sürüyor, sık sık uluslararası sularda batan bir teknede yüzlerce göçmen emekçinin ölüm haberi geliyor. Bu savaşın şiddeti sömürünün derecesine göre artıyor, yavaşlıyor.

Birkaç yıl önce, bu durumu açıklayan bir yazı yazmıştım: “Dahili Harp”. Bunu “Fırtına İklimi” kitabıma da aldım. Bu iklimi işçi sınıfının düzenlediği bir bahar iklimine dönüştüreceksek, Nâzım Hikmet’in katledilen Sacco ile Vanzetti için yazdığı şiirde söylediği gibi, “burjuvazi kavgaya davet etti bizi / davetleri kabulümüzdür” açıklığına ihtiyacımız var.

Kapitalizmin olağan düzenini, roman ve oyunlara giderek, anlatmaya çalışan “Dahili Harp”i, bir yılbaşı bilançosunun çağrışımıyla buraya alıyorum:

DAHİLİ HARP

Kanıksanmış aylık bilançolar yapılıyor artık. Nisan ayında iş kazalarında ölen işçi sayısı: 73. Ölümlerin en ürperticisi, peş peşe işçilerin oluyor. Korku ve dehşeti bir dil haline getiren televizyon ve gazetelere haber malzemesi çıkıyor. Yalnızca bir şok; sonra alışkanlığın, vurdumduymazlığın, uyurgezerliğin karanlığında unutulup gidiyorlar. Yeni ölümler, karanlıkta bir şimşek çakıyor… Hepsi olağanlaşmış bir iş düzeni içinde oldubittiye getiriliyor… Kapitalizm cephesinde yeni bir şey yok.

Günümüzde emperyalizmin düşük yoğunluklu savaşlarında bu kadar insan ölmüyor. Ya da ülkemizde, işçiye karşı ilan edilmemiş orta yoğunlukta bir savaş sürdürülüyor. Yalnızca işçiye mi, oturduğu gecekonduyu yıkıp yerine beton bloklar dikmek için bütün çoluk çocuğuna dozerli, kepçeli, zehirli gazlı seferler düzenleniyor. HES kod adlı bir yıkım akınını durdurmak isteyen anaya, gelinlik kıza, ihtiyar köylüye aynı acımasız şiddet… Okul kantininde tost sağlıksız ve pahalı satılıyor diye hakkını arayan öğrenciye, üniversitede insanca eğitimin ve yaşamın davasını güderek sesini çıkarmaya çalışan gence sopa, yönetmelik ve hapishane gösteriliyor.

BİR SAVAŞIN TASVİRİ

Ortada savaşı aratmayan sahneler ve ölümler var, ama yine de olup bitene bir savaş diyemiyoruz. Savaş var, ama gizli bir savaş, taraflardan biri, en çok ezilen, yenilgiye uğrayan ve kayıp vereni, yürütülen savaştan bihaber görünüyor. İşçiler, emeğiyle bu toplumu var eden ve yaşamı üretenler, sermayenin, devleti eliyle, şiddet aygıtlarıyla yürüttüğü bu savaşı görmezden geliyorlar. Sanki işçiye bir mezarlık anlamına gelen kapitalizmde, kenardan ıslık çalarak, sıyrılıp gitmeye çalışıyorlar.

Oysa kaçmak imkânsız, cephe açılmış, savaş bütün acımasızlığıyla sürmekte. Kanlı sonuçlarını her gün tattırıyor.  

Bu hep böyle değil miydi? Kapitalizm demek, sınıf savaşımı demek değil miydi? Biz yüzyıllardır bu savaşın taraflarını, kapitalist devlet ile onu yıkıp emekçilerin devletini kuracak örgütlü işçi sınıfı olarak biliyoruz.

Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun az okunan “Bir Sürgün” romanında, Fransa’nın başkentinde, Paris’te, geçen yüzyılın başında, bu savaşın tasviri şöyle yapılmıştır: “Onlar, şuracıkta, kendi aralarında da boğazlaşmaktadırlar. Sınıf sınıfa karşı, zümreye karşı, fert ferde karşı, öyle amansız ve sinsi bir boğuşma ki; insanın tüylerini, herhangi bir klâsik katliâm sahnesinden yüz kat daha ziyade ürpertir. Burada, her ev taaruz veya müdafaa halinde bir siper; her mahalle taaruz veya müdafaa halinde bir kaledir. (Sol koluyle uzakta bir semti işaret ederek) Orada modern katakomblar; (ve sağ elini gene uzak bir semte doğru sallayarak) burada, zinciri kaldırılmış gettolar..ve bunların ikisi ortasında Duchesse d’Urant’nın evi… ve o evde, bu dahili harbi sevk ve idare eden ‘Etat major’ heyetinin sırmalar, tuğlar ve tüyler içinde tavus kuşları gibi kabararak, sallanarak dolaşan âzası.” (Bir Sürgün, İletişim Yayınları, 1987, s. 298)

Yakup Kadri üç şehrin romanını yazdı: İşgal altındaki İstanbul, inkılâp karargâhı Ankara ve dinmeyen sınıf savaşımının ormana çevirdiği Paris… Ama en çarpıcılarından biri, olağan düzeninin bir “dahili harp”, iç savaş olarak yazıldığı Paris’in romanı “Bir Sürgün”dür.

BRECHT'İN AKLAYICILARI'I

Kapitalist kenti bir iç savaş sahnesi olarak gören ve gösteren bir başka usta ise Bertolt Brecht’tir. Bütün yazma çabasını, işçilere içinde bulundukları bu savaşı kavratmak ve saflarındaki bilinçli yerlerini almalarını sağlamak üzerine kurmuştur. “İhtiyaç keşfin anasıdır”; bugünlerde Brecht oyunları çoğaldı. Zor oyunlarından birini, “Sezuan’ın İyi İnsanı”nı, Devlet Tiyatrosu sahneledi. Genco Erkal, Brecht oynuyor. Amatör tiyatrolarda da ilgi büyük. Bizim Sinan’ın lisesinden gençler de, “Turandot ve Aklayıcılar Kongresi” oyununu sahnelemeyi göze almışlar. Brecht’in, yandaş yazarların içyüzünü sergilediği oyunun bazı yerlerini “ileri demokrasi”ye göre yeniden yazmışlar. Amatörlük, ses yetersizliği Brecht söz konusu olunca aşılıyor, ortaya bir iç savaş sahnesine çevrilmiş toplumların irkiltici bir resmi çıkıyor.

Savaşsız bir ülke ve dünya, “hürriyetin en güzel elbisesiyle, mavi işçi tulumuyla gezdiği”, kapitalistlerin kökünün kazındığı bir dünyadır.




Bu ileti en son denizcan tarafından 04.01.2015- 05:55 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
munzur
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 19.12.2013
İleti Sayısı: 1.075
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: munzur
Cevap Tarihi: 04.01.2015- 17:33


''Adı konmamış iç savaş'' denilen şey burjuvazi ile proletarya arasındaki mücadelenin iş hayatına yansımış biçimidir. Altyapıda bunun ne kadar şiddetli sürdüğünün göstergesi verilen rakamlar. Yılda 2000 işçinin ölümüyle sonuçlanan iş cinayetlerinin olduğu bir ülkede bu olgu başka türlü yorumlanamaz. AKP iktidarıyla birlikte altyapıda ve üstyapıda şiddetli bir sınıf kini faaliyete geçmiştir. 12 eylül askeri döneminde bile bu sınıf kini doğrudan doğruya işçiye karşı bu kadar şiddetle uygulanmamıştır. Bu durum aynı zamanda 12 eylül'ün artan bir ivmeyle devam ettiğini ve AKP'yle birlikte doruk noktasına çıktığını göstermektedir.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
yorum2006
[ yorumcu ]

Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 15.08.2013
İleti Sayısı: 772
Konum: Gizli
Durum: Gizli
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

2 kere teşekkür edildi.
Cevap Yazan: yorum2006
Cevap Tarihi: 11.01.2015- 04:11


Hırsızların kapitalist sistemi maksimum karı ve kapital birikimini hırsızlayarak sağlarken üretim maliyetlerini düşük tutmak için de elinden geleni yapıyor. Açlık sınırının altındaki ücretler yetmiyor, bedavaya çalıştırdıkları işçilerin kanını da emiyor hırsızlar. İş güvenliği için harcanması gereken asgari parayı bile harcamıyor, onu da çalıyorlar. 2014'te 1886 işçi ölmüş, Yalnızca Soma katliamında ölenler 300 kişiydi. Ne oldu? Unutuldu gitti Soma katliamı. Hırsızların elindeki medya olayı sistemli biçimde unutturdu.




Bu ileti en son yorum2006 tarafından 11.01.2015- 04:13 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Benzer konu yok
Etiketler   Adı,   konmamış,   ,   savaş
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS