SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Paris cinayetleri ve ellerini ovuşturanlar           (gösterim sayısı: 4.400)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: umut
Konu Tarihi: 08.01.2015- 13:37


Paris cinayetleri ve ellerini ovuşturanlar
Kemal Okuyan


Paris’te cesur, aydınlık insanlar öldürüldü. Öfkemiz büyük. Gericiliğe karşı bileniyoruz.

Düşünüyoruz da… Düşünmeliyiz.

Bu türden bir katliam için kutsal inanç motivasyonuyla gönüllü olabilecek yüz binlerce kişi var. Dolayısıyla “provokatörler yaptı, İslamcıların üzerine attı” demeyeceğim.

Emperyalizmin kanlı tarihinde çeşitli hesaplarla organize edilmiş sayısız örtülü, kirli, kalleş operasyon mevcut. Yani, “beslediler beslediler, şimdi karga gözlerini oyuyor, çoook pişmanlar” saflığıyla da hareket etmeyeceğim.

Bu saatten sonra, eylemin planlayıcısı, azmettiricisi, göz yumanı, kıçı-başı zaten beni pek ilgilendirmiyor. İnsanlığın bu sıkışmadan, bu kumpastan nasıl çıkacağına odaklanmak daha yararlı.

Dün, dinci fanatizme öfke yağdı. Güzel. Bizdeki “amalar, fakatlar” azaldı. Bu da güzel.

IŞİD’in Kürt coğrafyasına dönük hamleleri birilerinin “siyasal İslam”ın anlamını hatırlamasını sağlamıştı, emperyalist başkentlerden birindeki katliam, başkalarının da hafızasını harekete geçirdi. Zaten, öldürülenlerin çok değil birkaç ay önce Kobane direnişçilerinden sitayişle söz etmesi, Paris’in Ortadoğu coğrafyasına bağlandığının kanıtıydı.

İşte sonunda herkes canavara karşı birleşiyordu!

Atlantik’in öte tarafından yetkililere göre barbarlara karşı bir mücadele veriliyor ve bu mücadele uygar dünyayı ortak müştereklerde buluşturuyordu.

Paris cinayetinin ayrıntısını bilemem. Ancak aylardır iyi planlanmış bir algı operasyonu yürütüldüğünü rahatlıkla söyleyebilirim.

11 Eylül saldırıları pahalı bir prodüksiyondu, işe yaramış, iki ülkenin işgaline zemin hazırlamıştı. Ancak kaba-sabaydı.

IŞİD’in de maliyeti yüksekti muhakkak. Ne var ki, çok geniş bir coğrafyada liberal paradigmaya hayat öpücüğü verecek iyi düşünülmüş bir senaryonun baş aktörü olarak başarılı iş çıkarıyor doğrusu…

Emperyalizm için “hepimiz aynı gemideyiz” fikrinin yaygınlık kazanması büyük nimet. Hele hele bu fikrin solu da içine alması “yeme de yanında yat” durumu.

Dünyada solun bir bölümü zaten güçlü emperyalist odakların güdümünde, bir bölümünün ise devrime inancı kalmamış, aklı-fikri en geniş birlikler kurmakta.

On yıllardır aralıksız bir biçimde yoksullaşan, işsiz kalan, daha çok çalışmaya zorlanan geniş emekçi yığınların verili toplumsal sistemi sorgulama eğilimi içine girdiği bir sırada farklı bir eksendeki taraflaşmanın parçası olmasında hangi sınıf güçlerinin çıkarının yattığı herhalde bir sır değil.

Cilası dökülmüş Avrupa Birliği’nin insanlara yeniden “biz halimize şükredelim” dedirtmesi, bir yandan yabancı düşmanlığına ve acımasız anti-terör yasalarına prim verirken bir yandan da hoşgörü edebiyatı yapması, önümüzdeki dönem ne tür bir saldırı ile karşı karşıya kalacağımızın somut işaretleridir.

Türkiye’de ise gericilik karşıtlığından yurtseverlik ve kamuculuğun eksiltilmesi tehlikesi açıkça belirmiştir. Hep söylediğimiz gibi, bu laisizmin bir kez daha burjuvazi tarafından ayağa kaldırılması değil, gericiliğin kapsamının IŞİD gibi uç örneklere daraltılıp, ilericiliğin tasfiye edilmesi girişimidir.

Burada eğer sağlam manevralarla ömrünü uzatmazsa, AKP’nin de tasfiye edilebileceğini bir kez daha not düşmek zorundayım. Bu not, CHP-sosyalistler-Kürt siyaseti arasında kurulacak bir ittifakının AKP’yi alt edeceği düşüncesinin yeniden ısıtıldığı bir sırada özellikle önem taşıyor.

Hangi paradigmayla, ne için herkes birleşecek? Kimlerin birleşeceğinden daha çok bu soru önem taşımıyor mu?

Zamanında MHP’yi öne sürüp, kan döktüler, “CHP’ye fit olun” dediler. Sonra faşistlere ve İslamcılara da dokunup darbeyi meşrulaştırmaya çalıştılar. Darbe geri çekilirken kırk yıllık Amerikancı-gerici Demirel’i “demokrat” yapıverdiler. Sonra silahlı bürokrasi hedef tahtasına oturtuldu ve AKP’ye alkış istediler. Şimdi ise AKP’ye karşı…

Burada yaptılar, ettiler dediğim bir kolektif güç. Her durumda dokunulmayan, kazanan, egemenliğini sürdüren sermaye sınıfı.

Dincileri besleyip solcuları öldürtüyorlar, onlar kazanıyor. Dincileri düşman ilan ediyor, yine kazanıyorlar.

Asıl barbar bunlar.

Soruyorum, zengin sınıfların bu kanlı eğlencesi daha ne kadar sürecek?




Bu ileti en son umut tarafından 08.01.2015- 13:39 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 08.01.2015- 13:46


Paris katliamının ardından: Gericilik karşısında (*)
Galip Munzam


Birileri çalıp çırpıp, hesap vermekten kaçarken, saraylarda ikamet edip yedi sülalesinin geleceğini garantilerken, kah işsiz kalan kah güvencesiz işlerde her gün ekmeğini çıkarmak için uğraşanlar ve yarınını göremeyenler gıkını çıkmasın, gerektiğinde sesini çıkaranların üzerine salınsın diye bu müttefike ihtiyaç var.

Resim Ekleme

Kapitalizm doğal ömrünü doldurdu. Bu nedenle çıktığı çukurdan çok daha derinlerine çekmeye çalışıyor bütün insanlığı.

Artık yönetemiyor.

Yönetemedikçe karanlık devirlerden müttefikler devşiriyor, onları yardıma çağırıyor bu kaosun içine.

Kaos karanlığın yardımıyla büyüyor, karanlık artıyor.

Siyasal İslam kapitalizmin müttefiklerinden biri. Faşizm bir diğeri. Bunların biri nerede bitiyor, diğeri nerede başlıyor çoğu zaman silikleşiyor artık.

“Fabrika barışı” ve dolayısıyla sermaye birikiminin sürekliliği için bu müttefik devrede... Emekçiler isyan etmemesin diye patronlar ile aynı ümmetin parçası, aynı tarikatın eşit üyeleri, aynı davanın savunucusu, aynı cennetin yolcusu olduklarını sanmalıdır.  

Geçenlerde camilerde hutbe olarak okutulan “fazla iş güvenliği tedbiri Allah’a güveni sarsar” sözü mükemmel şekilde özetlemiyor mu olan biteni?

Birileri çalıp çırpıp, hesap vermekten kaçarken, saraylarda ikamet edip yedi sülalesinin geleceğini garantilerken, kah işsiz kalan kah güvencesiz işlerde her gün ekmeğini çıkarmak için uğraşanlar ve yarınını göremeyenler gıkını çıkmasın, gerektiğinde sesini çıkaranların üzerine salınsın diye bu müttefike ihtiyaç var.

Ölesiye korktukları kadınları “annelik kariyerine” hapsetmek için bu müttefike ihtiyaç var.

Ortadoğu uluslararası tekellerin ve emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda yeniden ve yeniden düzenlenip, halklar acıdan acıya sürüklenirken bu müttefike ihtiyaç var. Kah 11 Eylülvari provokasyonlar için, kah tatlı su solcularına dönük “devrimci” türetmek için, yeri geldiğinde emperyalist devletlerin imajı bozulmasın, askerleri yorulmasın diye cihatçı milisler olarak...

Paris saldırısı gösteriyor ki, insanlığın ilerici birikimi radikal, aydınlanmacı bir çıkışı örgütlemek zorunda.  

Türkiye’nin ilerici birikimi, bizler radikal aydınlanmacı bir çıkışı örgütlemek zorundayız

Her gün tecrübe ediyoruz ama bir kere daha açık açık yazalım: Gericilik, artık sosyal bilimcilerin akademik mülahazalarına terkedilemeyecek, solumtrak liberallerin özürcü yaklaşımlarına bırakılamayacak kadar gerçek bir mücadele gündemidir ve bu gündeme öyle muamele edilmelidir.

Meselemiz somuttur.

Aydınlara doğrultulan namlu kadar somuttur.

Sivas’ta yakılan aydınlar kadar, yakanları pişkince savunup şu suralar ülke yönetenler kadar somuttur.

Kürt emekçilerine yönelen Hizbulkontra vahşeti kadar somuttur.

Her gün muhatap olduğumuz karanlık kadar somuttur.

Hayaller Malcolm X, kurtuluş teolojisi olabilir ancak gerçekler Hizbulkontra’dır, Charlie Hebdo’ya saldıran teröristlerdir.

Buradan bir çıkış örgütlenmelidir.

Gericiliğe karşı örgütlenecek aydınlanmacı çıkış mutlak anlamda kapitalizmin dışında kurgulanmalıdır. Çünkü gericiliğin kökü, esas çağırıcısı ve hamisi bugün kapitalizmin kendisidir.

Gericiliğe karşı tavizsiz, “fakat”sız bir duruş örülmelidir.

Hem katil hem hırsız olan bu yobaz tayfası her görüldüğü yerde kovalanmalıdır.

Geldiğimiz nokta bellidir:

Gericilik karşısında “ama” diyen bizden değildir.


(*) Gerici saldırıda hayatını kaybeden tüm sanatçıların anısına saygıyla...



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
solcu
[ kemal ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.01.2014
İleti Sayısı: 1.709
Konum: Ankara
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: solcu
Cevap Tarihi: 09.01.2015- 00:36


Siyasal İslâm’ın fıtratı: Kaypak ve ikiyüzlü!
Ahmet Çınar


Vahşice katledilen Charlie Hebdo
karikatüristlerinin anısına saygıyla…


Sivas’ta 33 insan diri diri yakıldığında, eli ateşli katilleri kınayamayıp da o katillerin avukatlarını partilerine kurucu ve hatta milletvekili yapanlar, diğer yandan da “Gerçek İslâm bu değil ki canım” diyorlardı.

Suriye’de IŞİD sürüleri vahşi infazlar yaparken, eli kılıçlı katillerin karşısında yer alamayanlar, diğer yandan da “Gerçek İslâm bu değil ki canım” diyorlardı.

Peşaver’de Taliban vahşileri 148 öğrenci ve öğretmeni göz kırpmadan katlederken, Taliban’a gıkını çıkaramayanlar, diğer yandan “Gerçek İslâm bu değil ki canım” diyorlardı.  

Dün de öyle oldu.

Paris’te Charlie Hebdo karikatüristleri kalaşnikofla İslâm adına öldürülürken, içten pazarlıklı bir şekilde “Oh oldu” diyenler, öte yandan bize dönüp “Gerçek İslâm bu değil ki canım” dediler.

Kaypaklığın, samimiyetsizliğin, tutarsızlığın daniskası!

El Kaide’nin, IŞİD’in, Taliban’ın, Hizbullah’ın, Sivas katillerinin, ülkemizin güneydoğusundaki domuzbağcıların “gerçek İslâm” ve “gerçek Müslüman” olmadığını savunanlar, bize “ilaç niyetine” bir gerçek İslâm gösterebilirler mi?  

Ya da “Gerçek İslâm bu değil ki” dedikleri uygulamaları, katliamları, vahşetleri açık yüreklilikle, içtenlikle, “ama” ve “fakat” demeden gür ve yüksek sesle lanetleyebilirler mi?

Lanetleyemezler.

Sivas’tan söz açtığımızda “Ama Aziz Nesin de öyle konuşmasaydı” diye ipe un serenlerden, IŞİD’den bahsettiğimizde “Ama Esad da” diye çalkalayanlardan, dünden beri Paris katliamını “Ama karikatür, ama hakaret…” diye makul ve mazur göstermeye kalkanlardan herhangi bir insani refleks de beklemiyoruz zaten.

Beklemeyecek kadar tanıyoruz onları.

Az değiller. Çok olduklarını biliyoruz. Her kentte, her mahallede, her semtte, her sokakta rastlamak mümkün.

Her siyasal İslâmcı terör eyleminden sonra hızla televizyon ekranlarına, gazete sayfalarına sürülen bu tipler, ezberlerini tekrarlar da tekrarlar: Gerçek İslâm bu değil, bu caniler Müslüman olamazlar vs…

Bu teranelerin son yıllarda önde gelen sözcüleri, CHP’nin içine bol miktarda serpiştirilmiş neoliberal, cemaat dostu ve laikliğin tehlikede olmadığını düşünen arkadaşlardır.

***

Halbuki Diyanet İşleri Başkanlığı’nın dağıttığı Kuran’a şöylece bir bakmak yeterli:

Tevbe Suresi 5. Ayet: Haram aylar çıkınca bu Allah'a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerine oturup onları gözetleyin. Eğer tövbe ederler, namazı kılıp zekâtı da verirlerse, kendilerini serbest bırakın.

Bakara Suresi 193. Ayet: Hiçbir zulüm ve baskı kalmayıncaya ve din yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Onlar savaşmaya son verecek olurlarsa, artık düşmanlık yalnız zalimlere karşıdır.

Maide Suresi 33. Ayet: Allah'a ve Resulüne savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası; ancak öldürülmeleri yahut asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi yahut o yerden sürülmeleridir. Bu cezalar onlar için dünyadaki bir rezilliktir. Ahirette de onlara büyük bir azap vardır.

Nisa Suresi 89. Ayet: Arzu ettiler ki kendilerinin küfre saptıkları gibi siz de sapasınız da beraber olasınız. Bu sebeple, onlar Allah yolunda hicret edinceye kadar içlerinden dost edinmeyin. Eğer bundan yüz çevirirlerse onları yakalayın ve bulduğunuz yerde öldürün. Onlardan ne bir dost edinin, ne de bir yardımcı.

Bunlar bir kısmı… Bir de Kur’an’da Müslüman olmayanlara 7 ayette hayvan, 8 ayette yalancı, 6 ayette azgın, 17 ayette sapık, 2 ayette odun, 2 ayette akılsız denmektedir.

Bize “Gerçek İslâm” dersi vermeye kalkan CHP’li arkadaşlara Diyanet İşleri Başkanlığı’nın dağıttığı Kuran mealini öneririm.

***

Charlie Hebdo saldırısı gerçek bir turnusol oldu. Saldırının gerçekleştiği dakikadan itibaren yandaş, candaş, havuz ne kadar gerici basın kuruluşu varsa, hepsinin etekleri zil çalıyordu. Bir yandan “Oh olmuş, keşke bizde de olsa” minvalinde manşetler atıyor, diğer yandan “Gerçek İslâm bu değil ama” demeçleri yayınlıyorlardı: Kurnazca ve kaypakça!

Gerçek İslâm o değilse, neden lanetlemiyor, vahşi saldırının karşısında yer almıyorsunuz? Gerçek İslam o ise neden “Gerçek İslâm bu değil” diye yırtınıyorsunuz?

Bir mizah dergisine yönelik katliamı “ama”, “fakat” demeden kınamayanlar, o saldırının karşısında yer alamayanlar, siyasal İslâmcı terörün bir parçasıdırlar!

***

Geçen hafta bu köşede anglo-sakson tipi “seküler” bir cumhuriyetle yetinmeyeceğimizi, adlı adınca boylu boyunca “Laik bir cumhuriyet”e ihtiyacımız olduğunu yazmıştım. Bir hafta geçmeden “Jakoben, tepeden inmeci, kamusal yaşamda dinsel tahakküme izin vermeyen, aydınlanmacı, aklı her türlü vesayetten kurtaran laiklik” uygulamasının doğduğu topraklarda, Paris’te katliam yaşandı.

Bir kez daha, bin kez daha söylüyoruz: Laiklik, dinsel inançları güvence altına almak için değil, dinlerin baskısına ve vesayetine karşı insan aklını ve yaratıcılığını güvence altına almak için ortaya çıktı. Varlık nedeni, işlevi ve meşruiyetinin temeli budur. Dinsel baskı, dinler her zaman sömürü düzenlerinin en geçerli ve etkili ideolojik silahı olduğundan, aynı zamanda kapitalizmin, emperyalizmin, tekellerin baskısıdır. Laiklik, dinsel inanç sahiplerinin değil; dinsel baskı ve vesayete karşı aklın, bilimin ve özgür iradenin güvencesidir. Din ve vicdan özgürlüğünün anlamı budur.

Dün Fransız Devrimi'nin merkezinde laikliğe, özgür düşünceye ve insan yaratıcılığına en vahşi şekilde saldırıldı. Bu vahşet bir kez daha gösteriyor ki, tüm dünyaya, özellikle de İslâm dünyasına özgürlük, barış, kalkınma, huzur, bilim, kadın; ancak ve ancak laiklikle, gerçek laiklikle, Büyük Fransız Devrimi’yle ortaya çıkan jakoben, dini sadece ve sadece özel yaşam alanlarıyla sınırlayan, kamusal yaşamın her alanından uzaklaştıran bir laiklikle gelebilir. Böyle bir laiklik de sadece ve sadece sosyalizmle gelebilir.

***

Son söz…

Siyasal İslâmcılığın ülkemizdeki en eski yayın organlarından biri olan Millî Gazete, geçen hafta birinci sayfasında devasa bir karikatür yayınladı. Şu aşağıda gördüğünüz karikatür, 31 Aralık 2014 günü Millî Gazete’de tam sayfa yayınlandı. 4. yüzyıl Hıristiyan azizi Piskopos Nikola’nın karikatürü. Dünyanın Noel Baba olarak andığı ve Hıristiyanların kutsal kabul ettiği bir figür. Dünkü saldırıdan sonra aynı Milli Gazete, Charlie Hebdo’yu “Hakaret karikatürleri yayınlayan dergi” diye tanımlıyordu.

Kaypaklık, ikiyüzlülük bunların fıtratında var.

Resim Ekleme



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
solcu
[ kemal ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.01.2014
İleti Sayısı: 1.709
Konum: Ankara
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: solcu
Cevap Tarihi: 09.01.2015- 19:58


Fransa tepkileri
Aydemir Güler


2001'de İkiz Kuleler çöktüğünde kimi müslüman ülkelerde insanlar “al sana medeniyetler çatışması” dercesine mutlu olmuşlardı. 11 Eylül'ün ABD emperyalizminin doğrudan müdahale kampanyası için mazeret oluşturacağını algılamamışlardı kitleler. Bir başka düzeydeyse, belki de hedef, tam da o gerekçeyi perçinlemek, Batı kamuoyuna barbar doğu resmini iyice vermekti. Sonuç olarak anti-emperyalizm saptırılıyor veya istismar ediliyordu, insanlık dışı ve emperyalizmin evladı dinci gericilik tarafından.

Aradan bu kadar yıl geçtikten sonra bunun devam etmediğini, Fransa örneğinde marjinal kaldığını görüyoruz. Burada bir sorun olduğu açık. Zira aynı yıllar boyunca ABD savaşlar yarattı, AB'nin yaldızları sapır sapır döküldü, demokrasi şampiyonluğunun yerini neo-nazileri iktidara taşıyan operasyonlar aldı, kapitalist sistem tarihinin en ağır ekonomik krizine sahne olarak inandırıcılığını yitirdi... Bu durumda anti-emperyalizmin daha itibarlı, alanının daha geniş olması beklenmemeli miydi? Neredeyse emperyalist Fransa bir bütün olarak mazlum sayılacak!

Kuşkusuz insanlığın tüm kazanımlarını yok etmek için barbarlığın zirvesine tırmanan bir yobaz sürüsüyle karşı karşıyayız. Bunların bu kadar boşluk bulmalarının nedeni “çağdaş” emperyalist kapitalizmin insanlığın o kazanımlarını inkar noktasına çoktan gelmiş olması. Kapitalizm “genel olarak yıkıcı” olmanın da ötesine geçmiş bulunuyor. Emperyalizm genel olarak savaş üretiyor, ama ötesi var artık. Artık kalkınma, sanayileşme, ekonomik büyüme gibi kavramlar tarihin ileriye doğru dönen çarklarına denk düşmüyor... Yoksa bu insanlıktan çıkmış yaratıklar cürümleri kadar yer yakarlardı ancak!

On üç – on dört yıl önceki demagojik ve saptırılmış tezahürleriyle değil, daha sağlıklı biçimlerde gericilikle emperyalizm arasındaki bağa işaret eden bir tutum kendini hissettirmeliydi arada yaşananlardan sonra... Belli ki bizim Türkiye için işaret ettiğimiz açı dünyada da açılmış durumda. Gericiliğe karşı duyarlılık anti-emperyalist duyarlılığın çok önüne geçmiş durumda.

Fransız Komünist Partisi Paris'te Çarşamba akşamki buluşmanın en önemli çağrıcısıydı. Bu aktif ve hızlı tutum alışı not ederken parti açıklamasının Cumhuriyeti sahiplenmek ve ulusal birlik vurgularıyla sınırlı olduğunu da gözden kaçırmayalım. FKP uzun zamandır emperyalizm kavramına merkezi bir yer ayırmıyor...

Gericilikle emperyalizmin bir bütün oluşturdukları atlandığında, İslamofobi denen ve Batı toplumlarında içerde göçmenlere karşı ırkçı hareketleri, dışardaysa emperyalist saldırganlığı besleyen tehdit başıboş kalır. Solculuk bu sakil durumun parçası olmaz tabii ki. Lakin bakış açısında bütünlük eksikse barikat da kuramaz.

Şimdilik aynı partinin içinden başka sesler açığı kapatmayı deniyor. Bir kaynakta Fransa'nın 2011'de Libya'daki çeteleri silahlandırdığı, bu ülkenin İslamcı terörün merkez üssüne dönüşmesinde “hata”nın Fransa'ya ait olduğu manşete çıkıverdi (Anthony Crézégut).

O kadarla da kalmıyor. Ortadoğu'daki rolü belli olan Katar Fransa'nın yakın dostu. Haziran 2011'de Le Figaro gazetesi Fransa'nın Batı ve Güney Libya'ya hava yoluyla hafif silahlar verdiğini yazıyor. Bu silahların Mali müdahalesi sırasında Fransa'ya karşı kullanılmış olması da gericilerle emperyalistler arasındaki yasak aşkın bir cilvesi olsa gerek!

Sonuncu türden meseleler önemsiz aslında. İnsan hayatının sözünü ettiğimiz siyaset düzleminde nasıl bir değeri olabilir ki... Zaten bu tür cilveleşmelerin maliyeti ABD'nin ödedikleriyle karşılaştırılmaya hiç gelmez. Fransa kendine ait bir 11 Eylül'ü olabilecek ülke değil. Paris uzun zamandır emperyalist olmanın “sorumluluklarını” yerine getirmekte yaya kalıyor.

Amerikan 11 Eylül'ü öyle değildi. Stratejik bir tasarımdı ve uluslararası siyasette yeni bir evrenin kurdelasını kesti. Diğer emperyalist ülke liderleri gibi sıradan bir savaş suçlusu olduğu kesin olan Hollande'ın ne makas ne kurdela bulacak hali yok.

Katliama ırkçılığın yelkenlerinin şişecek olması eşlik edecek. Kaçınılmaz. Faşizm, hele ekonomik krizin sonrasında ciddi bir tehlike Batıda.

Ama asıl kritik olan şu ki, Avrupa egemen sınıfları ABD belirlenimli Ortadoğu politikasında ABD'den daha fazla risk yüklendiler ve riski yönetme ehliyetleri bu ülkelerin çoğunda yok. Yani, “onlar” inisiyatif alamayacağına göre pekala “biz” adım atabiliriz...

Emperyalist olmaya kalkışan AKP Türkiye'si bu kategoriye girmek için çok çaba harcadı. AKP gerici yükselişin maliyetini ödeyecek iktidarların başında geliyor.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 09.01.2015- 21:24


Paris'te üç Kürt kadın ve Charlie Hebdo
Müjde Tozbey Erden



Önceki gün Charlie Hebdo dergisine yapılan kanlı baskında yaşamını kaybedenlerin anısına saygıyla. Aydınlanma bu tür saldırılar ile esir alınamayacak…

Şimdi herkes 2015’in daha da kanlı gelişmelere gebe olduğu konusunda hemfikir. Bu daha başlangıç deniyor. İslamcı terör’ün Ortadoğu’da durduğu gibi durmayacağı ve herkesin üzerine sıçrayacağı söyleniyor. Seçilen hedefin dini figürlerin de çizildiği bir karikatür dergisi olması da önemli. Her türden “İslam karşıtlığı”na yönelik ciddi bir tehdit savruluyor. Üstelik basit bir tehdit de değil bu, Ortadoğu’da kullanılan savaş silahlarıyla çok sayıda kişinin öldürüldüğü bir imha, yok etme eylemi. Bir mesaj verilmeye çalışmaktan çok açık bir savaş başlangıcı. Savaşın her tarafa sıçrayabileceğine dair bir yöntem izlenmiş.

İki yıl önce bugün Paris’te üç Kürt kadın da vahşice öldürülmüştü. Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez profesyonelce katledilmişti. PKK hareketinin kurucularından biri olan Sakine Cansız ve Avrupa’daki temsilcilerinden Fidan Doğan siyasi temsiliyetleri güçlü olan kadınlardı. Onlara yönelik bu suikast savaşın hangi kanallardan devam edeceğine dair bir mesaj içeriyordu. Onları öldüren de İslamcı terörü güçlendiren, yönlendiren bir siyasi odaktı.

Şimdi soru şu? Bu İslamcı terör dalgası ilerlerken kimlerle ve nasıl karşı duracağız? Örneğin dostlarını hayal kırıklığına uğratan Antikapitalist Müslümanlarla yan yana durulabilir mi veyahut “Demokratik İslam” şiarına sahip olan kongre girişimi ile birlikte yürünebilir mi? Bu dalga “islamın selefi yorumuna karşıyız” veya “iyi islamda ısrar” ile göğüslenebilir mi?

Mesele “İyi-kötü İslam” ekseninden çıkarılıp ilericilik, aydınlanmacılık eksenine yerleşmedikçe bu sorularla daha çok uğraşacağız. Esas işimiz her türden gericilikle mücadele haline gelmedikçe özgürlüğü en iyi islamı/islamcıyı seçme mertebesinde esir bırakmış olacağız. Mücadelemiz kadını öldüren, satan, tecavüz edene, sanatın her türlüsüne savaş açan, kana boğana, aydınını tarayan, yakana ve onun gündelik hayatımızı karanlığa boğan her türden türevine karşıdır.

Paris’te üç Kürt kadını öldürenler de, karikatürü savaş sebebi sayanlar da gericidir. Kadına annelik dışında kariyer tanımayanlar da, içki saati düzenleyenler de gericidir. Bu niceliğe dair değil niteliğe dair bir tartışmadır. Gericiliğin azı çoğu yoktur. Azına göz yumdukça çoğuyla mücadele edemez hale gelirsiniz.

Mücadeleyi gericilikle değil de DAİŞ’le (IŞID) savaş şeklinde tanımladığınızda, onu beslediğini söylediğiniz uluslar arası güçlerle kendinizi aynı karargahta bulabilirsiniz veya Paris katliamlarını kınarken, bu katliamların ikisini de kınayamayanlarla yan yana durabilirsiniz.

Kahrolsun gericilik ve yaşasın aydınlanma mücadelemiz. Tarihin tekerini ileri doğru çevirmeye çalışırken kaybettiğimiz bütün canlara selam olsun.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
munzur
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 19.12.2013
İleti Sayısı: 1.075
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: munzur
Cevap Tarihi: 10.01.2015- 15:29


Gericiliğe ve aydınlanma karşıtlığına karşı verilecek mücadele sosyalist mücadelenin ta kendisidir. Sosyalist mücadeleyi sadece ekonomik mücadele sananlar ve mücadeleyi   bu zeminde tutmak isteyenler yanılıyor. Laikliğin ve aydınlanmanın olmadığı bir yerde sosyalist mücadele diye bir şey de kalmaz. Zenginlik ve yoksulluğun tanrı tarafından yaratıldığı ve bu dünyanın bir sınav yeri olduğu düşüncesi yoksulların zihinlerine kazınıyorsa, bilinmeli ki, bu dünyada daha fazla sömürü sürsün diyedir. Bu yüzden dinler afyondur, uyuşturucu etkisi vardır, insanların çektikleri acılara karşı mücadele etmeyi değil, tevekkülle boyun eğmeyi öğütler. Böyle bir ortamda sol düşünce yeşermez, sosyalist mücadelenin altyapısı oluşturulamaz. Fransa'da, Nijerya'da, Türkiye'de, Irak ve Suriye'de yobazlık şaha kalkmış ve insanlığı tehdit eder boyutlara ulaşmışsa, herkes bu tehlikenin farkında olmalıdır. Emperyalizmin çıkarları bu gericilikle örtüştüğü zamanlar oluyor. Bu gericilik emperyalizm tarafından her zaman kullanılıyor. Dünyada yobazlık bu boyutlara gelmişse bunun nedeni emperyalizmdir, kapitalizmdir. Gericiliğe karşı mücadele de emperyalizme ve kapitalizme karşı verilen mücadeledir. Bu ikisi birbirinden ayrılamaz. Dün El-Kaide'yi beslemişlerdi, bugün El-Kaide'nin alt örgütlerini beslediler. Bitmeyecek, yarın bir başka gericiliği destekleyecekler. Bu yüzden gericiliğe ve yobazlığa karşı verilecek mücadele aynı zamanda emperyalizme ve kapitalizme karşı verilmiş bir mücadeledir.



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Kadın cinayetleri sürüyor proleter 0 3156 08.04.2014- 19:25
Konu Klasör Paris Komünü... solcu 11 8970 19.03.2021- 18:10
Konu Klasör 'Cemaat Paris katliamının içinde' umut 1 4980 08.01.2014- 18:15
Konu Klasör ‘Sarı yelekliler’den Paris’te protesto... melnur 6 2762 16.12.2018- 10:01
Konu Klasör Paris'te mizah dergisine saldırı: 12 ölü solcu 16 10631 11.01.2015- 02:32
Etiketler   Paris,   cinayetleri,   ellerini,   ovuşturanlar
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS