SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 3 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   1   2   [3] 
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.990
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 13.11.2017- 19:30


Doğurduğuna inanıyorsun da…
Aydemir Güler


Ekim Devriminin yüzüncü yılı diye çok konuşulması sonuç olarak iyidir. Ama bazı konuşmalara polemik ve teşhirin eşlik etmesi de gerekmektedir. Bu yazı belirli bir adrese seslenmiyor, ama içinde kendisinden bir iz bulacak çok anti-Sovyet kesim olduğu doğrudur.

Nasrettin hocanın doğuran tenceresine inanan komşusunun, tencerenin ölüm haberine şarladığını biliriz. Teşhir edilmesi gereken tezlerin bir kısmı o fıkrayı çağrıştırıyor…

*             *             *

Sovyet iktidarının orduya yatırım yapmasına aklı ermeyenleri bir kenara bırakmak durumundayız. Yeri geldiğinde Amerikan silahlarıyla donatılmayı “komünistler verdi de almadılar mı” diye aklayanların, önce Beyaz Orduları, sonra da Nazi kabusunu püskürten Kızıl Ordu’yu lüzumsuz bir iş sayması ciddiye alınamaz. Bereket bu saçmalığın şimdiye kadar benim rastladığım bir tek örneği oldu.

Geçenlerde Kürkçü-Aktan söyleşisini ele almıştım. Ardından sosyal medyada bayağı arkamdan konuşuldu. Sosyal medyanın çağımızda bir açık dedikodu alanı olarak kullanılmasını bir kenara, gevezelik edenleri de kendi hallerine bırakıp, yeri gelmişken o yazımla ilgili bir düzeltme yapayım.

Ben 1980’lerin sonlarında tanıştığım Ertuğrul Kürkçü’yü, sayısız başlıkta karşıt görüşlere sahip olsak da, başka türlü tanımıştım. Aradan geçen zaman içinde aritmetik konusunda da gerileyeceğini akıl edemeyince bir yanlışa düşüp, Sovyetlerin 72 yıl ayakta kaldığı iddiasını veri sayıp geçmişim. 1991’den 1917’yi çıkarınca 74 yaptığını not etmediğim için okurlardan özür diliyorum… Sağlamasını yapmalıymışım.

*             *             *

Bugün ise daha netameli sayılan bir konuya değineceğim: Stalin döneminde eski Bolşevik kadroları kapsayan şiddetli tasfiye. Bu tasfiyenin baskın biçimi idam cezası, Trotskiy söz konusu olduğunda ise bir cinayet komplosu olmuş, bir dizi eski kadro da sürgüne yollanmıştır.

Tabii ki idam da cinayet komploları da bizden ırak olsun. Öyle ki, arkamdan bir de bu konuşulmasın…

İddiaya göre Stalin kendi kişi veya zümre iktidarı adına, yani sosyalizm açısından aleni bir yozlaşmayı temsilen etrafındaki bütün devrimci, aklı başında, nitelikli Bolşevikleri yok etmişti. 1936 mahkemeleri düzmeceydi. İfadeler işkenceyle alınmıştı. “Sağcılar ve Troçkistler Bloku”nun kurulup suikast, sabotaj ve Almanya ile Japonya ile işbirliğine girdiği kaba bir yalandı…

Kabul etmeliyiz ki, bu “yalanlama” Sovyetler Birliği tarihinin itibarsızlaştırılması amacına ulaşmıştır. 1936’dan yirmi yıl sonra Hruşçov 20. Kongrede destalinizasyonu başlattığında SBKP’nin resmi görüşü Troçkist tarih tezine rehin düşmüş oldu.

Sonrası reel sosyalizm cephesinde genel olarak utangaçlıkla nitelenebilir. “Evet Sovyet tarihinde çok ayıp şeyler olmuştu.” Tövbekârlık ile suskunluk arasında salındı durdu geleneksel sol.

Üstüne Sovyetler Birliği’nin Doğu Avrupa’da karşıdevrimleri, Kızıl Ordu’yu da devreye sokarak engel olması eklendi. Aynı koro fırsatı kaçıramazdı: İşte, Stalinizm dimdik ayaktaydı ve başta Macaristan ve Çekoslovakya olmak üzere demokratikleşmeyi önlüyordu. Bu ülkelerde açıkça Batı ile bütünleşmeyi, kapitalizme hem ekonomik hem siyasal olarak geri dönmeyi savunanlar hakiki sosyalizmin savunucuları olarak sunuldu. Yeni “Troçkistler ve sağcılar blokları” görmezden gelindi.

SBKP bu tartışmada sıkıntıdaydı, zira Stalinsizleştirme politikası dursa da, Stalin’in itibarı iade edilemiyordu tam olarak. Rivayet hep muhtelif kaldı. Üstelik Sovyet ekonomisinin piyasacı reformlardan geçirilmesini savunan etkili unsurlar hep olduğu gibi, burjuva demokrasisinden öğrenecek çok şey olduğuna inanan bir aydın fraksiyonu da sözünü kâh alçak kâh yüksek sesle söylemeyi sürdürdü.

Oysa Lenin-Stalin geleneğine başvurulsa proletarya diktatörlüğünün en demokratik burjuva demokrasisinden milyon kez daha demokratik, kolektif mülkiyet ve merkezi planlamanın ise piyasacı kapitalist sömürünün kökten reddi olduğu savunulabilirdi. Bunlar savunulsa işbaşındaki bilumum blok da görülebilir, gösterilebilirdi.

*             *             *

Aradan yıllar geçti ve tencere, burada iki örneğiyle yetineceğim biçimde defalarca doğurdu.

Örnek bir: Polonya’da kapitalizme geri dönüşü, sosyalizmin tasfiyesini savunan muhalefet, üç ayaklıydı. Bir: işçi tabanına dayanan dinci sendika. İki: Katolik kilisesi. Üç: hareketin ideolojik merkezi olarak işlev gören, ağırlıklı olarak Troçkist aydınlar. Bunlardan biri değil üçü de emperyalist ülkelerle ilişki içindeydi. Bu bir yeni “Troçkistler ve sağcılar blokuydu” ve açıkça karşı-devrimci, işbirlikçiydi.

Örnek iki: Yeni muhafazakârlık denilen akım, ekonomide neo-liberal dönüşümlerle, toplumsal planda emekçi örgütlerinin tasfiyesiyle, siyasette ise baskıcı rejimlerin inşasıyla son karşıdevrim çağına imza atmıştır. Bu akımın neo-con denen kadrolarının önemli bir kaynağı Amerikan Troçkistleridir. Yaşadıkları entelektüel serüvende anti-Sovyetizmin izlerinin çok belirgin olduğu öne sürülür… Bu olgu da, bir bakıma aynı blokun reenkarnasyonu sayılır. Neo-liberal yükselişin bütün dünyaya demokratikleşme diye yutturulmasında “totaliter rejimlere karşı mücadele bayrağı açan” bu sol damarın önemli rolü vardır.

Türkiye’den de örnek var aslında. 2010 referandumunun “Yetmez ama evetçileri”nin kandırıldıkları yolunda bir kanaat var bizde. Oysa daha fazlasıdır. Bu akım yalnızca romantik entelektüelleri değil, Sorosçu zenginleri, bir sol partinin eski yöneticilerini, sol sayılan en büyük yayınevlerini, muhalif kanaat önderlerini barındırabilmiştir. Birtakım yeni-solcu aydınlar ana akım medyaya resmen yerleşmişlerdi. Küçük bir Troçkist partinin AKP ile doğrudan ilişkiye girdiği tescillenmişti. Aynı akım daha Hrant Dink cinayetinin, AKP’nin polis ve istihbaratı emanet ettiği Cemaat eliyle değil de, “Ergenekoncular” tarafından işlendiği kanaatini yaymak için canhıraş bir çaba içinde olmuşlardı…

Ancak bunu daha fazla deşmeyeceğim. Eski Troçkist neo-conlar ve Polonyalı kardeşlerinin tarihsel başarılarının yanında isimlerini anıp bizimkileri durduk yerde havaya sokmayalım…

*             *             *

Başka yerlerde sağcılarla birleşen ve işbirlikçiliğin ötesinde emperyalist karargâhta görev alan Troçkistler olabiliyor. Bu bilgi sıradanlaşmış durumda.

Ancak bu çirkinliğin Sovyetler Birliği’nde başladığını söylediğinizde, çok kaba bulunursunuz, karalama yapan pis Stalincisi ilan edilirsiniz. O günden sonra defalarca “totaliter rejim” yıkarak doğuran tenceremiz ölmüş olamaz!

Stalin’in en yakın çalışma grubundan Kirov profesyonel bir suikastla öldürülse ve katil komplo örgütünü itiraf etse de, mahkemede mahkum olan eski Bolşevikler Trotskiy, Almanya ve Japonya bağlantılarını ortaya dökseler ve suçlarını kabul etseler de, kimse inanmaz. Böyle bir şey olmuş olamaz. Hepsi Stalinistlerin yalanıdır!

Şimdi kalkıp “Stalin’in de hataları olmuş ama” diye eklemenin yeri değildir. İhaneti hatayla karşılaştıramazsınız, temize çıkartamazsınız.

*             *             *

Ekim Devriminin yüzüncü yıldönümünde çok konuşulması sonuç olarak iyidir. Çünkü bütün anti-Sovyet, anti-komünist yorumcular bir araya gelse, reel sosyalizmin başarı öyküsünün üstünü örtmeye güçleri yetmez. Çünkü kapitalizm yolun sonunda, insanlık devrime muhtaç, sosyalizm yeniden umut kaynağı haline gelecek.

Bizse, ne eskiden SBKP gereken yanıtı vermekten geri durdu diye, ne de şimdi karalamalardan bir sonuç nasılsa çıkmaz diye susacak değiliz. Ekim Devrimine ve reel sosyalizme sahip çıkıyoruz; doğrusu da bizim yanlışı da. Utanacak bir şeyimiz yok.

Tencere ne doğurur, ne ölür. Ama fırsatçıların maskesini düşürmek için işe yarar.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.990
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 14.11.2017- 13:01


Liberalin   kabusu!

Resim Ekleme



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.990
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 08.03.2018- 13:48


Çok yazıldı, çizildi. Stalin tarihsel süreçte proletaryanın en kararlı önderlerinden biridir. Avrupa'daki yenilgilerle köylü Rusya'da tek başına kalmış devrimin sosyalist kuruculuğu konusunda Lenin'in yanında yer alan   tek önderdir. Rusya'daki koşullardan sosyalist sanayileşmeyi gerçekleştirendir. Köylü Rusya'da sosyalist kuruculuğu özel mülkiyet karşıtlığında temellendiren önderdir. Partinin ikinci adamı sayılan Kirov'un öldürülmesine kadar varan muhalefetin saldırılarına yenik düşmeyerek sosyalizmi koruyabilme cesareti gösteren bir liderdir. Ve Stalin Alman faşizminin karşısında inatla duran ve toplumunu mutlak bir zafere koşullandıran bir önderdir.

Hataları varmış!

Sanki devrimden sonra kuruculuk konusunda hazır bir reçete varmış gibi!
Sanki, bütün bu süreçte proletaryanın zaferine giden yolda ve emperyalist saldırıların püskürtülmesinin hata yapmadan gerçekleştirilebilmesinin olanağı varmış gibi!

Özetle burjuvazinin bitmez tükenmez Stalin düşmanlığı ve bu konudaki kara propagandası kendini solda gören kimi çevrelerde de karşılık bulabilmiştir. Reel sosyalizmin çözülmesiyle birlikte sosyalizme yönelik saldırılar daha da artmış ve sözde ''özgürlükçü sosyalizm'' adı altında bilimsel sosyalizmin hemen her değerine ve temel tezlerine yönelik reddiye hız kazanmıştır. En kolay şekli de bu saldırıyı, bu reddiyeyi ''yeni sosyalizm'' veya ''özgürlükçü sosyalizm'' adı altında Stalin ve proleter diktatörlük üzerinden gerçekleştirmektir.

Stalin düşmanlığının bu kadar görünür hale gelmesi ve sanki soldan bir eleştiriymiş gibi yapıldığının sanılması bu çerçevede değerlendirilmelidir. Stalin denildiğinde akla bu sözde eleştiriler gelmesinin başkaca bir nedeni de bulunmamaktadır.









Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.990
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 30.09.2019- 08:41


Bir “gulag” balonu daha patladı! - Candan Badem

İşte böyle, elinde belge olan bir antikomünist tarihçi, para kazanmak için yalan söyleyen bir antikomünist sahtekarı deşifre etti. Böylece Stalin’e ve SSCB’ye iftira eden bir alçak daha deşifre edilmiş oldu. Darısı öteki alçakların başına.

Emperyalizmin ve eski sosyalist ülkelerde kamu mülkiyetini yağmalamış olan hırsız oligarşinin kurdukları sömürü ve yağma düzenlerini gizlemek için ellerindeki tekelci medya aracılığıyla haftada 7 gün, günde 24 saat boyunca sosyalizme karşı yürüttükleri yalan propagandasının popüler temalarından biri gulag’tır. GULAG aslında bir kısaltma ve Sovyet ceza kampları idaresi demek ancak Nazi propaganda bakanı Göbbels’in manevi mirasçıları olan bugünkü antikomünist propaganda makinesinin aparatçikleri bu sözcüğe dünyanın en iğrenç cezaevleri anlamını veriyorlar. Antisovyetik, antikomünist yasaların ve propagandanın en şiddetli olduğu ülkelerden biri de Çek Cumhuriyeti. Nitekim bu ülkede Totaliter Rejimleri İnceleme Enstitüsü adında bir devlet enstitüsü de var. (Liberal ideologlar totaliter rejimler diyerek faşizm ve komünizmi eşitliyorlar). Ancak geçenlerde ilginç bir şey oldu: Bu enstitüde çalışan ve doğal olarak antikomünist olan tarihçi Adam Hradilek, ülkenin en tanınmış “gulag mağduru” olan Vera Sosnarova’nın gerçekte hiçbir zaman gulag’da bulunmadığını kanıtladı!

1931 doğumlu Vera Sosnarova, 2002 yılından beri güya “gulag”da çekmiş olduğu işkenceleri ve tecavüzleri kanal kanal, üniversite üniversite dolaşarak anlatıyor ve Krvavé Jahody (Kanlı Çilek) adlı kitabını satıyordu. Anlattığı hikayeye göre, Mayıs 1945’te Kızılordu Brno kentine girince Sovyet idaresi Vera’yı, dokuz yaşındaki kızkardeşi Nada’yı ve anneleri Ljuba’yı Sibirya’ya sürgüne göndermişti. Yolda “Moğol” muhafızlar iki kızkardeşe de defalarca tecavüz etmişti. Anneleri üç ay içinde ölmüştü. Vera ve Nada ise günde 12 saat odun kesiyorlar, geceleri de tecavüze uğruyorlardı. İki kız kardeş sekiz yıl çalışma kamplarında, on iki yılda fabrikalarda, madenlerde ve balıkçı teknesinde çalışmışlardı. Kamplarda bazı insanları bir ambara doldurup canlı canlı yakıyorlardı. Mahpuslara insan eti yediriyorlardı. Buna benzer akla gelmez vahşetlere tanık olmuşlardı. Nihayet 1961’de bir kolhozcu ile tanışmışlar ve onun yardımıyla 1964’te Çekoslovakya’ya dönmüşlerdi. 34 yaşındaki Vera o sırada 37 kilo geliyordu. Çekoslovakya’da da polis gözetiminde kalmışlar, geçmişlerini hiçbir zaman açıklamayacakları konusunda her ay karakola gidip imza vermişlerdi. Açıklarlarsa SSCB’ye geri gönderilmekten korkmuşlardı. 2002 yılında Çek parlamentosu “gulag mağdurlarına” tazminat ödeyen bir yasa kabul edince Vera da yetkililere başvurmuş ancak durumunu kanıtlayacak bir belge bulamadığı için kendi durumunda 3 milyon crown eden tazminatı alamamıştı. İtalya’ya göç etmiş olan kardeşi Nada da bir daha asla Çek Cumhuriyetine ayak basmamaya yemin ettiği için ülkeye gelip ifade vermemişti. 2018 yılında bazı Çek milletvekilleri Vera Sosnarova’ya kahramanlık madalyası verilmesini dahi önermişti. Bkz. https://www.memoryofnations.eu/en/sosnarova-vera-1931

Aslında Vera Sosnarova’nın güya gulag’da başına gelen şu korkunç zulmü işin içine para ödülü girinceye dek yani 2002 yılına dek açıklamamış olması bile yalan söylediğinin yeterli bir kanıtıydı ancak antikomünist propagandanın aptallaştırdığı yığınlar yalana teşne olmuşlardı, o yüzden Sosnarova’nın yalanlarına kolayca kandılar. Sosnarova tazminat alamasa da bütün basının gözdesi olmuş, çeşitli vakıflardan yardım almış ve 18 yıl boyunca her yerde konuşmaya çağrılmıştı. Yazdığı Kanlı Çilek, Soljenitsın’ın Gulag Takımadaları‘nın Çek versiyonu olmuştu. Böylece Vera bu süre içinde epey zengin olmuştu. Oligarşik medya ve sözde akademisyenler, Sosnarova’nın anlattıklarına itiraz etmeye kalkan solcuları veya şüphecileri anında “Stalinist rejimin suç ortakları” diyerek damgalıyorlardı. Fakat gerçekler sonunda ortaya çıktı. Adam Hradilek’in bulduğu belgelere göre Vera’nın annesi Brno’da Alman işgali sırasında komşusunu Gestapo’ya ihbar etmişti ve Sovyet askerleri gelince gönüllü olarak SSCB’ye gitmişti, çünkü komşularının intikam almasından korkmuştu. Yine Rusya devlet arşivlerinden çıkan belgelere göre Vera Sosnarova, SSCB’de liseyi bitirmişti, ardından Urallarda metalurji kombinasında çalışmış ve 1947’den başlayarak 1964’te Çekoslovakya’ya dönünceye dek Nijniy Tagil’de (Sverdlovsk oblastında) kalorifer kazanı fabrikasında çalışmıştı. Gulag listelerinde adı geçmiyordu. Gradilek ayrıca SSCB’deki Çek mahpusların en son 1955’te salıverildiğini ve ülkelerine gönderildiğini belirterek Sosnarova’nın 1964’e dek mahpus kalmasının da mümkün olmadığını belirtiyor. Gradilek, Sonarova’nın söylediği hemen her şeyin yalan olduğunu söylüyor. (Gradilek’in Çekçe makalesi çalıştığı enstitünün web sitesinde şurada: https://www.ustrcr.cz/wp-content/uploads/2019/07/PD-2-19_Neskutecny-pribeh-Very-Sosnarove.pdf?fbclid=IwAR0yhTIpPYF7vXbPKkRmT4aY5qRzduoDy4i-iLgmF1vzqgMf-viQnjtQtkI )

İşte böyle, elinde belge olan bir antikomünist tarihçi, para kazanmak için yalan söyleyen bir antikomünist sahtekarı deşifre etti. Böylece Stalin’e ve SSCB’ye iftira eden bir alçak daha deşifre edilmiş oldu. Darısı öteki alçakların başına.

https://gazetemanifesto.com/2019/bir-gulag-balonu-daha-patladi-288508/



Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 3 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   1   2   [3] 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Sol düşmanlığı... melnur 2 3217 29.12.2019- 09:54
Konu Klasör Mülkiyet Düşmanlığı... melnur 3 2092 20.03.2024- 08:41
Konu Klasör ''Sol''un Perinçek düşmanlığının nedeni abbas 39 32733 31.10.2022- 11:42
Konu Klasör Sözde sol-sosyalist forumda cumhuriyet düşmanlığı... melnur 10 7299 29.10.2022- 08:38
Konu Klasör Ataol Behramoğlu: İsyanım yaşam düşmanlığına.. melnur 0 550 14.05.2022- 10:23
Etiketler   Stalin,   düşmanlığı
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS