SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 3 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   1   [2]   3   >   son» 
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
spartakus
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 23.11.2013
İleti Sayısı: 624
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: spartakus
Cevap Tarihi: 27.01.2015- 13:46


Marks’ın Gotha Programını Eleştirisi  

Trockistler, sosyalizmi çarpıtırken en çok kullandıkları Marks’ın Gotha programının eleştirisinde yazdığı şu paragraftır:

“Kapitalist toplum ile komünist toplum arasında, birinden ötekine devrimci dönüşüm dönemi yer alır. Buna da bir siyasal geçiş dönemi tekabül eder ki, burada, devlet proletaryanın devrimci diktatörlüğünden başka bir şey olamaz.” (Marks, Gotha Programının Eleştirisi, Sf. )

Marks, kapitalist toplum ile komünist toplum arasında devrimci dönüşüm dönemi ile proletarya diktatörlüğünü yani sosyalizmi tarif eder. Trockistler ise bu paragrafı çarpıtarak, sosyalizmde devlet olmadığını; Marks’ın komünizmin birinci aşaması olan sosyalizmi ifade etmediğini; sosyalizmden ayrı bir proletarya diktatörlüğünü anlattığını söylerler.  

Marks, kapitalizmden komünizme geçişten bahsediyor. Komünizm, yıkılan kapitalizmin mirası üzerine kurulurken bir geçiş dönemi söz konusu olur. Bu geçiş dönemi proletarya diktatörlüğü yani sosyalizmdir. Trockistler proletarya diktatörlüğünün sosyalizm olmadığını, sosyalizmde (komünizmin birinci aşamasında) devlet olmadığını bu paragraf ile kanıtlamaya çalışırlar. Bu paragraftan hemen önceki paragrafta Marks’ın ne yazdığına bir bakalım:

“Bu durumda şu soruyla karşı karşıya geliyoruz: komünist bir toplumda devlet, hangi değişikliğe uğrayacaktır? Başka bir deyişle, böyle bir toplumda devletin bugünkü işlevlerine benzer hangi toplumsal işlevler bulunacaktır? Bu soru, ancak bilimsel yoldan yanıtlanabilir.” (Marks, Gotha Programının Eleştirisi, Sf. )

Marks, komünist toplumda (birinci evresi olan sosyalizmde) devletin olmayacağını değil; tersine komünist toplumda devletin hangi değişikliklere uğrayacağını soruyor. Dil sürçmesi yapmıyor. Bir sonraki cümlesinde de "böyle bir toplumda devletin bugünkü işlevlerine benzer hangi toplumsal işlevler bulunacaktır?” diyor. Sorun komünizmin ilk aşamasında devletin olup olmayacağı değil nasıl bir değişikliğe uğrayacağıdır. Ve Marks; Trockistlerin sürekli olarak çarpıtmaya çalıştıkları ünlü paragrafında komünizmin ilk aşamasında devletin nasıl bir değişikliğe uğrayacağına “bilimsel yoldan” yanıt veriyor.

Trockistler sürekli alıntıladıkları paragrafın anlamını çarpıtmak için bir önceki paragraftan bahsetmezler. Marks, Komünist toplumun birinci evresinde devletin proletaryanın devrimci diktatörlüğünden başka bir şey olamayacağını belirtir. Marks, bu soruna değindikten hemen sonra programın eleştirisine devam ediyor ve bir paragraf sonrasında şöyle diyor:

“Program, ne şimdiki devleti, ne de komünist toplumdaki geleceğin devletini ele almıştır.” (Marks, Gotha Programının Eleştirisi, Sf. )

Trockistler alıntıladıkları paragrafın ne öncesine ne de sonrasına bakıyorlar. Marks, bir sonraki paragrafında da, program ne şimdiki devleti, ne de sosyalizmdeki devleti ele almıştır diyerek konuyu netleştirmiş bir şekilde geçiyor. Marks’tan yapılan alıntı, Trocki’yi haklı çıkarmak bir yana yalanlıyor.

Engels proletarya diktatörlüğünün alışılmış anlamıyla bir devlet sayılamayacağını, yarı-devlet hatta devlet sözü yerine kömün sözcüğünün kullanılmasının doğru olacağını söyler. Marks ise komünist toplumun birinci aşamasında devletten bahseder. Lenin Gotha Programı’nın eleştirisi üzerine yazdığı notlarda Marks’ın görüşü ile Engels’in görüşü arasında görünüşte bir çelişki olduğundan bahseder:

“Engels şunları öneriyordu: 1- genel olarak devleten söz etmemek; 2- bu sözcük yerine ‘komün’ sözcüğünü kullanmak; 3- Engels’in komünden (yani ‘proletarya diktatörlüğü’nden) söz ederken, bunun, ‘sözcüğün asıl anlamıyla bir devlet olmadığını’ söylemesine karşılık, Marks, bunlar hakkında tek sözcük söylemez, tersine, ‘komünist toplumda geleceğin devleti’nden!! bile sözeder.

“İlk bakışta insan, alelade bir çelişki bulunduğu, bir karışıklık ya da görüş ayrılığı sözkonusu olduğu izlenimine kapılabilir! Ama yalnızca ilk bakışta!” (Gotha Prog., Sf. 96)

Engels proletarya diktatörlüğü burjuvaziyinin mülkiyetine el koyduktan ve direncini bastırdıktan sonra ona klasik anlamıyla devlet demenin doğru olmayacağını söyler. Engels sosyalizm koşullarında devletin söndüğünden, ortadan kalktığından bahsetmiyor. Devlet yerine komün derken, sosyalizmde devletin toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan emekçilerin devleti olmasından ve komünizme geçişle birlikte sönme sürecindeki –hedefindeki- bir devlet olmasından hareket ediyor.

Marks’ın bu konu üzerinde durmaması Engels ile çelişkide olduğunu göstermez. Çünkü Marks komünist toplumdaki devletten bahsederken Engels’le aynı hareket noktasından kalkıyor: Burjuvazinin değil proletaryanın devleti ve kalıcı değil sönme sürecindeki devlet.

Proletarya diktatörlüğü bu nitelikleriyle devlet ile devletsizlik arasında geçiştir; bu yönüyle devlet değildir –sönme sürecindedir. Diğer yönüyle hala çoğunluğun azınlık, proletaryanın kapitalist restorasyoncular üzerindeki baskı ve sosyalizmi inşa aracı olan bir devlettir. Proletarya diktatörlüğünün ‘tam anlamıyla bir devlet’ olmaması (Engels), komünizmin birinci aşamasında devletin varlığıyla (Marks) çelişir mi? Lenin, Marks’ın ünlü paragrafını alıntıladıktan sonra sosyalizmde devlet konusunda son noktayı koyuyor:

“Demek ki, proletarya diktatörlüğü, bir ‘politik geçiş dönemi’dir; açıktır ki bu dönemin devleti de devlet ile devletsizlik arasında bir geçiştir; yani ‘sözcüğün tam anlamıyla bir devlet değildir’. Bu bakımdan, Marks ile Engels arasında bu sorunda hiçbir görüş ayrılığı yoktur.

“Ama Marks ‘komünist toplumdaki geleceğin devleti’nden söz etmeye devam ediyor!! demek ki, ‘komünist toplumda’ bile bir devlet olacaktır!! Burada bir çelişki yok mudur? Hayır.” (Gorha prog. Eleş, Sf. 99)

Lenin’in de belirttiği gibi Marks’ın paragrafı Trockistlerin iddiasının tersine sosyalizmden ayrı bir proletarya diktatörlüğünü değil komünizmin ilk aşaması anlamına gelen proletarya diktatörlüğünü ifade ediyor. Marks ve Lenin bunu açıkça belirterek “komünizmdeki devlet”ten bahsederken Trockistler görmemekte ısrar ediyorlar!



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
spartakus
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 23.11.2013
İleti Sayısı: 624
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: spartakus
Cevap Tarihi: 27.01.2015- 13:47



Proletarya Diktatörlüğünün Görevi Sosyalizmin İnşasıdır.


Sosyalizm bir sosyo-ekonomik üretim biçimidir. Kapitalizmden yeni çıkmış haliyle komünist toplumdur. Komünist topluma ilerleyen proletaryanın ilk görevi iktidarı ele geçirmektir.

“Her devrimin temel sorunu, iktidar sorunudur.” (Lenin, Ekim Devrimi Dosyası, Sf. 42, İktidar İkiliği Üzerine)  

Evet, her devrimin temel sorunu iktidar sorunudur. Proletarya iktidarı ele geçirmeli ve kendi diktatörlüğünü kurmalıdır. İktidarın ele geçirilmesi, karşı-devrimin zor yoluyla bastırılması ve proletaryanın siyasal egemenliğinin kurulması henüz sosyalizm değildir. Çünkü proletarya siyasal alanda egemenliğini sağlamış olsa da ekonomik alanda, yani üretim ilişkilerinde egemenliğini sağlayamamıştır. Siyasal egemenliğe sahip olan sınıf, üretim ilişkilerinde (ekonomide) egemen olan sınıftır. Örneğin kapitalizm koşullarında üretim ilişkilerinde egemen olan (üretim araçlarına sahip olan) sınıf burjuvazidir. Burjuvazi, üretim ilişkilerinde egemen olması nedeniyle siyasal egemenliği yani devlet erkini elinde tutar.  

Bu tarihsel bir eğilimdir. Ama her eğilim, bünyesinde, farklılıkları da taşır. Örneğin kapitalist ekonomi feodal üretim biçimi içerisinde ortaya çıkar ve gelişir. Kapitalist ekonomi ve üretim ilişkileri, feodal üretim tarzını (farklı biçimlerde) giderek tasfiye eder. Kapitalist üretim ilişkileri ve burjuvazinin, feodal üretim ilişkilerinden daha belirleyici duruma geldiği koşullarda dahi feodal beyler iktidarda bulunabilir. Ekonomik alanda egemen olan burjuvazi ama siyasal alanda belirleyici olan ve devlet erkini elinde bulunduran feodalite olabilir. Bu durum elbette tarihsel olarak geçici bir durumdur ve (doğrudan sosyalizme geçiş söz konusu değilse) burjuvazinin siyasal iktidarıyla değişmek zorundadır. Çünkü tarihin tekerleği feodalizme doğru değil kapitalizme (makineli üretime) doğru dönüyor.  

Proletarya iktidarı ele geçirip kendi diktatörlüğünü kurduğunda ekonomik alanda kapitalist üretim ilişkileri ve burjuvazi egemendir. Bu yüzden iktidarı ele geçiren proletarya henüz sosyalizmi kurmuş değildir. Şimdi proletaryanın görevi kendi devlet iktidarının maddi temelini yaratmak yani kapitalist üretim ilişkilerini tasfiye edip sosyalist üretim ilişkilerini kurmaktır.  

Sosyalist toplumu inşa etmek ve komünizme geçişle sönmek: Proletarya diktatörlüğünün tarihsel görevi budur.  

“Proletarya diktatörlüğü, kapitalizmden sosyalizme geçiş sırasında kesinlikle zorunludur ve bu gerçek, devrimimiz boyunca pratik tarafından tamamen doğrulanmıştır.” (Lenin, Ekim Devrimi Dosyası, Sf. 281, Sovyet İktidarının İvedi Görevleri Üzerine Altı Tez)

Trocki’ye göre proletarya diktatörlüğü varken sosyalizm olamaz. Sosyalizm gerçekleştiği noktada proletarya diktatörlüğü yok olacak. Öyleyse sosyalizmin inşası nedir? Proletarya diktatörlüğü sosyalizmin inşasını nasıl gerçekleştirecek? Proletarya diktatörlüğü varken sosyalizm olmayacak, proletarya diktatörlüğü sönünce birden sosyalizm olacak. Demek ki sosyalizmin inşası bir süreçle değil tarihsel bir an (proletarya diktatörlüğünün sönmesi) ile tarif ediliyor.  

Lenin sürekli olarak sosyalizmin inşasından bahsetmiştir. Sosyalizmin inşa edilmesinden yani sosyalizmin kurulmasından. Ancak Trocki’ye göre devlet varken sosyalizm kurulamaz, en fazla sosyalizme hazırlık yapılır. Hazırlık tamamlanınca (dünya devrimi, sınıfların ortadan kaybolması ve devletin sönmesi) sosyalizm gerçekleşiyor. İlginç olduğu için üzerinde duruyoruz. Trockizm’in çarpıtmaları komiklik düzeyinde. Lenin sosyalist toplumun inşasından, sosyalist toplumun giderek hayata geçirildiğinden bahsediyor; Trocki ise sosyalizm kurulmamıştır, sosyalizmin kurulması bir inşa (süreç) işi değil sosyalizme hazırlık evresinden sonra bir an (devletin sönmesi) işidir diyor.  

Sosyalist toplumu inşa etmek, bir engelin üzerinden atlayarak kapitalizmden sosyalizme geçmek demek değildir. Proletarya adım adım, sosyalist önlemlerle, yığınların inisiyatifini geliştirerek sosyalist inşaya girişir. Çünkü proletarya yalnızca kapitalist üretim ilişkilerini yıkmakla kalamaz. Bu yalnız başına kaldığı sürece, üretimin daralması, durması, ekonominin tamamen çökmesi ve proletaryanın iktidarını kaybetmesi demektir. Bu yüzden kapitalist üretim ilişkileri giderek tasfiye edilerek sosyalist üretim ilişkileri kurulur.

Lenin, Mayıs 1918’de ülke ekonomisini tahlil ederken; sosyalizmin sınıflar ortadan kalktıktan sonra kurulacağını değil, adım adım kurulmakta olduğunu belirtiyor. Lenin, Rusya’daki ekonomi tiplerini şöyle sıralıyor:  

"1) Ataerkil ekonomi, yani çok büyük bir ölçüde doğal, köylü ekonomi;

2) Küçük meta üretimi (bu başlık buğday satan köylülerin çoğunluğunu kapsıyor);

3) Özel kapitalizm;

4) Devlet kapitalizmi;

5) Sosyalizm.” (Lenin, Ekim Devrimi Dosyası, Sf. 474)

Sosyalist ekonomi henüz ağırlıkta değildir. Sosyalist ekonomi adım adım, diğer ekonomi biçimlerinin tasfiyesi yoluyla ağırlık kazanır. Başlangıçta ağırlıkta olan kapitalist üretim biçiminin sosyalist önlemler ve sınıf savaşımı yoluyla tasfiye edilmesi dönemi genel olarak sosyalizme geçiş dönemidir. Bu döneme gerçek anlamda sosyalizm denilemez; çünkü kapitalist üretim ilişkileri sosyalist üretim ilişkilerine göre hala ağırlıktadır. Proletarya diktatörlüğü kapitalizmden sosyalizme geçişi sağlar. Ancak görevi burada bitmez. Sosyalizme geçişten sonra da sosyalizmin inşa sürecini ve komünizme geçişi yönetir. Komünizme geçiş ve kır ile kent, kafa emeği ile kol emeği arasındaki çelişkinin ortadan kalkmasıyla devlet de söner.

Bu Trocki’nin anladığı gibi bir geçiş dönemi değildir. Trocki’nin anladığı geçiş dönemi olsa olsa sosyalizm için bir hazırlıktır. Yani sosyalizmden bağımsız ama ona doğru yönelen bir aşamadır. Oysa proletarya diktatörlüğü olarak tanımlanan geçiş dönemi devletin sönmesini de içeren sınıfsız toplum olan komünizme geçişi ifade eder. Sosyalizmin inşası proletarya diktatörlüğü olmadan imkânsızdır. Bu yüzden geçiş dönemi, sosyalizme geçişi ve sosyalizmin inşasını kapsayan dönemdir. Kısacası anarşistlerle polemiğin temel konusu olan sosyalizm dönemidir.  

Kapitalist üretim ilişkilerinin tasfiyesinde yeterince yol alındığında ve sosyalist üretim ilişkileri egemen duruma geldiğinde veya kapitalist üretim ilişkileri tam anlamıyla tasfiye edildiğinde ve sosyalist üretim ilişkileri tamamen hâkim olduğunda artık sosyalizm hayata geçmiş demektir. Sosyalizmin inşası bir süreç olduğundan, bu süreç devam ettiği sürece proletarya diktatörlüğü varlığını sürdürecektir. Ta ki, komünizmin ilk evresinden ikinci evresine geçene kadar. Sosyalizmin genel olarak inşası, elbette bir bitiş değil emek üretkenliğinin gelişmesi, maddi ve manevi ihtiyaçların daha ileriden karşılanması ve dünya devrimi ile komünizme giden yolda yeni bir başlangıçtır.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
spartakus
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 23.11.2013
İleti Sayısı: 624
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: spartakus
Cevap Tarihi: 27.01.2015- 13:48


Sosyalizmin İnşası ve SSCB Örneği

Kapitalizmden sosyalizme geçişi, sosyalizmin inşasını (kurulmasını) SSCB deneyimi, Lenin’in bu dönemdeki görüşleri üzerinden değerlendireceğiz.  

Rusya’da proletarya 25-26 Ekim 1917’de iktidarı ele geçirdi. İktidarı ele geçiren proletarya sosyalist mülkiyete geçişin ilk biçimi olarak üretim araçları üzerinde işçi-köylü denetimini karar altına aldı. Toprak üzerindeki özel mülkiyet kaldırıldı ve tüm emekçi halkın mülkü ilan edildi. Bankalar işçi ve köylü devletinin mülkiyetine verildi:

“1. Toprağın özel mülkiyeti kaldırılmıştır. Tüm yapılar, demirbaş ve hayvan varlığı ve tarımsal üretime yarayan öteki gereçlerle bütün toprak, tüm emekçi halkın mülkü ilan edilmiştir.

2. Emekçi halkın sömürücüler üzerindeki iktidarını sağlama ereğiyle ve fabrikaların, işyerlerinin, madenlerin, demiryollarının ve öteki üretim ve ulaştırma araçlarının tamamen işçi ve köylü devletinin mülkiyetine verilmesini hazırlayan ilk önlem olarak, işçi denetimi ve yüksek ulusal iktisat konseyi yasası onaylanmıştır.

3. Bütün bankaların işçi ve köylü devletinin mülkiyetine verilmesi, emekçi yığınların sermaye boyunduruğundan kurtulma koşullarından biri olarak onaylanmıştır.” (Lenin, Ekim Devrimi Dosyası, Sf. 255, Emekçi ve sömürülen halkın hakları bildirisi)

Proletarya diktatörlüğü üretim araçlarının ‘işçi ve köylü devletinin mülkiyetine verilmesini hazırlayan ilk önlem olarak, işçi denetimi’ni benimsedi. Yani henüz üretim araçları üzerindeki burjuva özel mülkiyetine son verilmedi. Yalnızca bankalar toplumsallaştırıldı. Toprak üzerine kararla birlikte burjuva demokratik toprak devrimi gerçekleştirildi. Büyük toprak sahiplerinin (feodal beylerin) topraklarına el konuldu. Ama kulakların (kır burjuvazisinin) mülkiyeti devam etti.  

Proletarya diktatörlüğünün sosyalist inşa yolundaki ilk önlemleri bunlardı. Bu önlemlerdeki temel amaç işçi-köylü yığınlarının, üretim üzerinde sayım ve denetiminin sağlanmasıydı. Lenin Ocak 1918’de yani Ekim devriminden 2 ay sonra şunları söylüyordu:

“Sayım ve denetim. En yüksek devlet iktidarı niteliğiyle işçi, asker ve köylü temsilcileri tarafından ya da bu iktidar adına ve onun yönergelerine göre yapılması koşuluyla emeğin niceliğinin ve ürünlerin dağılımının temel, evrensel, mutlak sayım ve denetimi, proletaryanın siyasal egemenliği kazanılıp sağlama bağlandıktan sonra, sosyalist dönüşümün özünün ta kendisini oluşturur.” (Lenin, Ekim Devrimi Dosyası, Sf.250, Olumlu Yarışmayı Nasıl Örgütlemeli)

Başka bir yerde:

“Ulusal ölçekte muhasebe, üretim ve ürünlerin dağıtımının ulusal ölçekte denetimi, sosyalist toplumun iskeleti gibi diyebileceğimiz bir şey, işte bu.” (Lenin, Ekim Devrimi Dosyası, Sf.212, Bolşevikler İktidarı Koruyabilecekler mi?)

Proletarya iktidarı alır almaz kapitalizmi yok edemez. Çünkü kapitalist üretim ilişkilerini yok ederken, sosyalist üretim ilişkilerini kurması gerekir. Bu ise birden bire olamaz. Önce kapitalist ekonominin denetlenmesi gerekir. İşçilerin ve köylülerin büyük bir inisiyatifle bu denetimi gerçekleştirmesi şarttır. Bu sosyalizme giden yolda ilk adımdır.

“Ürünlerin üretim ve dağılımının sayım ve denetimine kendiniz girişin! Sosyalizmin zaferine götüren yol, sosyalizmin zaferinin güvencesi, her türlü sömürü üzerindeki, her türlü yoksulluk ve sefalet üzerindeki zaferin güvencesi bunda ve yalnız bundadır!” (Lenin, Ekim Devrimi Dosyası, Sf.251, Olumlu Yarışmayı Nasıl Örgütlemeli)

“İşçi denetimi gerçekleşmiş bir olgu durumuna gelmediği sürece, öncü işçiler örgütlenmedikleri ve denetimden kaçan ya da bu konuda savsayıcı görünen herkese karşı muzaffer ve amansız bir savaşım yürütmediği sürece, birinci adımdan sonra (işçi denetiminden sonra) sosyalizm yolunda ikinci adımı atmak, yani üretimin işçiler tarafından düzenlenmesine geçmek, olanaklı olmayacaktır.” (Lenin, Ekim Devrimi Dosyası, Sf. 274)

İşçi köylü denetimi sağlandıktan sonra ikinci adım üretimin işçiler tarafından yalnızca denetlenmesi değil, aynı zamanda yönetilmesi ve düzenlenmesidir. Artık burjuvazinin mülksüzleştirilmesinin zamanı gelmiştir. Üretim araçları tüm emekçi halkın mülkiyetine geçer ve üretimin yönetimini işçiler gerçekleştirir. Lenin işçi denetiminden işçi yönetimine geçişin zorunluluğunu Kasım 1918’de şöyle ifade eder.  

"Yoldaşlar, başlangıçtaki sloganımız işçi denetimiydi. (…) Her sosyalist işçi hükümeti için zorunlu ilk önleminde işçi denetimi olması gerekir. Kararname çıkararak bütün sanayimizde hemen sosyalizmi ilan etmedik, çünkü sosyalizm, ancak işçi sınıfının yönetmesini öğrendiği ve işçi yığınları otoritelerini güçlendirdikleri gün kurulup sağlamlaşabilir. Bunlar olmadıkça sosyalizm, sofuca bir dilekten ibaret kalır. (…) Bizce en önemli ve en değerli olan şey, işçilerin bu yönetimi kendi ellerine alması ve en önemli sanayi kollarında dağınık, bölük pörçük ve zanaatsal ve eksik kalacak işçi denetiminin tüm ülke çapında yerini işçi yönetimine bırakmasıdır.” (Lenin, Ekim Devrimi Dosyası, Sf. 294)

Bunun gerçekleşmesi, sanayideki üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin kaldırılması demektir. Ancak toprakta hala özel mülkiyet mevcuttur. Böyle bir dönemde Lenin Rusya’nın ekonomisini tahlil ederken Mayıs 1918’de şöyle diyor:  

“Rusya’nın ekonomisiyle ilgilenen insanlar arasında kimse, öyle görünüyor ki bu ekonominin geçici niteliğini yadsımıyor. Ayrıca hiçbir komünist de, öyle görünüyor ki Sovyetler Sosyalist Cumhuriyeti deyiminin Sovyetler iktidarının sosyalizme geçişi güvence altına almak istencini dile getirdiğini, ama hiçbir şekilde yeni ekonomik düzenin sosyalist olduğu anlamına gelmediğini yadsımıyor.  

"Ama geçiş sözcüğü ne anlama geliyor? Ekonomiye uygulanınca, söz konusu yönetimde aynı zamanda hem kapitalizm hem de sosyalizm öğeleri, kırıntıları, parçacıkları bulunduğu anlamına gelmiyor mu? Bunu herkes kabul edecektir. Ama bunu kabul edenler de Rusya’da bir arada yaşayan çeşitli iktisadi ve toplumsal tiplere bağlı olan öğelerin açıkça neler olduklarını her zaman kendi kendilerine soruyor. Oysa bütün sorun burada.

“Bu öğeleri sıralayalım:

"1) Ataerkil ekonomi, yani çok büyük bir ölçüde doğal, köylü ekonomi;

2) Küçük meta üretimi (bu başlık buğday satan köylülerin çoğunluğunu kapsıyor);

3) Özel kapitalizm;

4) Devlet kapitalizmi;

5) Sosyalizm.” (Lenin, Ekim Devrimi Dosyası, Sf. 474)

Bu öğelerden hangisinin ağır bastığı sorusuna ise Lenin şöyle cevap verir:

“Açıktır ki bir küçük köylüler ülkesinde küçük burjuva öğe egemen durumda bulunuyor ve başka türlü de olamıyor; çiftçilerin çoğunluğunu, engin çoğunluğunu küçük üreticiler oluşturuyor.” (Lenin, Ekim Devrimi Dosyası, Sf. 474)

Evet, 1918 Mayıs’ında Rusya’da durum budur. Sosyalist reformlar uygulanmaktadır. İşçi denetimi, sonrasında işçi yönetimi ve ulusallaştırmalar... Sosyalizmin inşasına girişilmiştir. Artık, Rusya’da çeşitli ekonomik tiplerle birlikte sosyalist işletmeler de söz konusudur. Ekonomi biçimleri arasında sosyalist ekonomi de vardır, ancak henüz ağırlıkta olan sosyalist ekonomi değildir. Ağırlıkta olan küçük meta üretimi ekonomisidir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, çeşitli kapitalist ekonomi biçimlerinin yanında sosyalist ekonominin de gelişmesi yani sosyalizmin adım adım inşa edilmesi gerçeğidir. Trocki’nin söylediğinin tersine sosyalizm, proletarya diktatörlüğünün sönmesiyle değil, onunla birlikte ve onun aracılığıyla kurulmaktadır. Ama alınacak daha çok yol vardır. Üretim hala kontrol altına alınamamıştır. Rusya’da sosyalizmden ve komünist ilkenin gerçekleşmesinden ancak şöyle bahsedilebilir:

“Rusya’da emek, birinci olarak üretim araçları özel mülkiyetinin yürürlükten kaldırıldığı ölçüde, ikinci olarak da proleter devletin topraklar üzerindeki ve devlet malı olan işletmelerdeki büyük üretimi ulusal ölçekte örgütlediği, işgücünü ekonominin çeşitli kolları ve işletmeler arasında dağıttığı, devlete ait tüketim ürünleri yığınını emekçiler arasında bölüştürdüğü ölçüde komünist ilkeye göre birleşmiş bulunuyor.” (Lenin, Ekim Devrimi Dosyası, Sf. 543, Proletarya Diktatörlüğü Döneminde İktisat ve Siyaset)

Rusya’da 1918 yılında sosyalizmden ancak üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet kaldırıldığı ve üretimin devlet işletmelerinde ulusal ölçekte örgütlendiği ölçüde bahsedilebilir. Henüz sanayi ve tarımın tamamında (en azından büyük kısmında) sosyalist üretim örgütlenmemiştir. Sosyalizmin inşasında ancak ilk adımlar atılmıştır:

"Biz Rusya’da komünizmin ‘ilk adımlar’ından söz ediyoruz (partimizin Mart 1919’da kabul edilen programında da söylendiği gibi) çünkü bütün bu koşullar ülkemizde ancak kısmen gerçekleşmiş bulunuyor, ya da başka bir deyişle: bu koşulların gerçekleşmesi henüz ancak ilk aşamasında bulunuyor. (…) Örneğin, daha proletarya diktatörlüğünün ilk gününden 26 Ekim 1917’den (8 Kasım 1917) başlayarak toprağın özel mülkiyeti, büyük mülk sahiplerine tazminat ödemeksizin yürürlükten kaldırıldı; büyük toprak sahipleri mülksüzleştirildi. Birkaç ay içinde, gene tazminat ödemeksizin, hemen tüm büyük kapitalistler, fabrika, yapımevi, anonim şirket, banka, demiryolları vb. sahipleri mülksüzleştirildi. Büyük sanayi üretiminin devletçe örgütlenmesi, fabrika, yapımevi, demiryollarının ‘işi denetimi’nden ‘işçi yönetimi’ne geçmesi, bütün bunlar ana ve başlıca hatları ile daha şimdiden gerçekleştirildi. (…) Ama tarıma gelince, bu iş ancak yeni başlıyor.” (Lenin, Ekim Devrimi Dosyası, Sf. 544, Proletarya Diktatörlüğü Döneminde İktisat ve Siyaset)

1918 yazında, Rusya’da sanayi üretimi kontrol altına alınmış ve toplumsallaştırılmıştır. Bu anlamda sanayide sosyalizm ilan edilmiştir. Ancak üretici güçleri ve ülkenin sanayi temelini geliştirmek, ağır ve hafif sanayi yatırımlarına başlamak ve sanayi alanında sosyalizmin inşasını ilerletmek gerekmektedir. Tarımda ise sosyalist devrim yeni başlamaktadır. Şimdi proletarya diktatörlüğünün görevinin ana yönü küçük meta üretiminin kontrol altına almak, kolektif işletmeleri geliştirmektir. Bu sağlandığında ülke sanayisiyle birlikte tarımı da kontrol altına alınacak ve sosyalist denetim ve üretim büyük oranda sağlanacaktır. Tarımda tam sosyalizme geçiş ise tarım komünlerinin kurulması, toprağın işçi ve köylü mülkü haline gelmesidir.  

“görev, sosyalist ekonomiye geçmek amacıyla, emek ve ürün tasarrufu bakımından en elverişli işletme olduğu için, bireysel işletmeler zararına, tarımda kolektif işletmenin gelişmesine dayanıyor." (…)

“gerçekten güvenli ve köylüler yığınını uygar bir yaşama yaklaştıracak, onları öteki yurttaşlarla eşit bir duruma getirecek kurtuluş yolunun, toprağın kolektif işlenmesinden başka bir şey olamayacağı ve Sovyetler iktidarının aşamalı ve sistemli önlemlerle, bugün işte toprağın bu kolektif işlenmesine doğru gittiği daha açık bir duruma geliyor. Sovyet komün ve işletmeleri de işte toprağın bu kolektif işlenmesi adına kuruluyor.” Ancak “toprağın mülkiyetinin bu biçimine, toprağın kolektif işlenmesine, Sovyetsel işletmelere, komünlere bir çırpıda geçiş olanaksızdır; bu geçiş, toprağın kolektif işlenmeye geçmesi koşuluyla, tarımın iyileştirilmesine bir milyar ruble ayıran Sovyetler iktidarının direşken ve direngen etkinliğini gerektiriyor.” (Lenin, Ekim Devrimi Dosyası, Sf. 513–514, 11 Aralık 1918)

Kolektifleştirme Sovyet iktidarının, sosyalist ekonomiye geçişte en önemli görevlerinden biridir. Bu da yüzyıllardır küçük burjuva alışkanlık ve yaşam biçiminin etkisini sürdürdüğü ‘küçük burjuva ülkesi’ Rusya’da doğrudan mümkün olmuyor. Tarımda sosyalist biçimlere geçişin ilk adımı olarak kooperatifleşme görevi proletarya diktatörlüğünün ana görevlerinden birisidir. Bu görev çeşitli biçimlerde tamamlandığında Rusya’da sosyalizm genel anlamıyla gerçekleştirilmiş demektir. Lenin kooperatifleşmenin, sosyalizmin inşasındaki öneminden bahsederken şöyle der:

"Bana öyle geliyor ki kooperatifçiliğe yeterli bir ilgi göstermiyoruz. Ekim devriminden başlayarak ve NEP’ten bağımsız olarak (tersine bu bakımdan NEP sayesinde demek gerekiyor) kooperatifçiliğin ülkemizde tamamen ayrıksın bir önem kazandığını herkesin anladığını sanmıyorum.(…)

Gerçekten de ülkemizde, devlet iktidarı işçi sınıfı tarafından kullanıldığı ve devlet bütün üretim araçlarını elinde bulundurduğu için, bize de nüfusu kooperatifler içinde bir araya getirmekten başka bir şey kalmıyor. Nüfus kooperatifler içinde en yüksek derecede toplanınca sosyalizm, eskiden haklı alaylara, gülümsemelere, sınıflar savaşımının, siyasal iktidar vb. için savaşımın zorunluluğuna pek haklı olarak inanan kimselerin küçümsemesine yol açan o sosyalizm, kendiliğinden gerçekleşiyor." (Lenin, Ekim Devrimi Dosyası, Sf. 618, Kooperatifçilik Üzerine, Alt çizgi bizim)

Lenin iktidarın ve üretim araçlarının işçi sınıfının elinde bulunduğu koşullarda, nüfusun büyük çoğunluğunun kooperatifler içerisinde toplamanın sosyalizm anlamına geldiğinden bahsediyor. Çünkü böylece; kapitalizmin üretimdeki anarşisine son verilerek sosyalizmin en önemli özelliği olan planlı ekonominin koşulları oluşturuluyor. Bu elbette ideal ve son noktasına varmış sosyalizm olarak görülemez. Sosyalist ekonomiyi daha da geliştirmek, halkın maddi ve manevi ihtiyaçlarını daha ileriden karşılamak için üretici güçleri geliştirmek sosyalizmin maddi temelini sağlamlaştıracaktır. Kooperatifleşme de kolektifleştirmeye geçişin, tarımda sosyalist ekonomiye geçişin bir biçimidir.

SSCB’de her yönüyle ideal ve ‘tamamlanmış’ bir sosyalizmden bahsedilememesi sosyalizmin olmadığı anlamına gelmez. Tersine küçümsemelere rağmen "sosyalizm, kendiliğinden gerçekleşiyor”. "Tam bir sosyalist toplumu kurmak için" bunlar yeterlidir:  

"Sonuç olarak, NEP döneminde bize gereken tek şeyi, Rus nüfusunun yeterince geniş ve derin katmanlarını kooperatifler içinde toplamak oluşturuyor; çünkü bir yandan özel çıkarı, özel tecimsel çıkarı ve öte yandan bu çıkarın devletçe denetimini düzenlemenin yolunu, özel çıkarı genel çıkara bağımlı hale getirmenin yolunu bugün bulduk - eskiden bu, birçok sosyalist için aşılmaz bir engel oluşturuyordu. Gerçekten başlıca üretim araçları üzerindeki devlet iktidarı, bu proletaryanın milyonlarca küçük ve çok küçük köylü ile bağlaşması, köylülüğün bu proletaryaya verilen yönetimi, vb., - tam bir sosyalist toplumu kurmak için, tek başına kooperatifçilikten, eskiden çıkarcı olarak gördüğümüz ve bazı bakımlardan bugün, NEP döneminde de aynı biçimde görmek hakkına sahip bulunduğumuz kooperatifçilikten başlayarak,   tam bir sosyalist toplumu kurmak için gerekli olan her şeyi bunlar oluşturmuyor mu? Bu henüz sosyalist toplumun kuruluş değil, ama bunun için gerekli ve yeterli olan her şeyi oluşturuyor. (Lenin, Ekim Devrimi Dosyası, Sf. 619, Kooperatifçilik Üzerine, Alt çizgi bizim)

Lenin "tam bir sosyalist toplumu kurmak için gerekli olan her şey”den bahsederken proletarya iktidarı, üretim araçları üzerinde proletaryanın egemenliği ve toplumun kooperatif işletmelerde toplanmasını ifade ediyor.  

‘Kapitalizmin mirası üzerine kurulmuş komünizm’ olan sosyalizmin inşasında temel görev kapitalizmin miras bıraktığı geriliği yok etmektir. Kapitalizmin bıraktığı en büyük miras üretici güçlerin gelişim düzeyi ve bu düzeye denk düşen toplumun sınıflı yapısıdır. Proletarya iktidara geldiğinde üretim araçları üzerinde özel mülkiyetini kaldırarak burjuvaziyi mülksüzleştirir. Bu proletaryanın tüm toplumsal üretimi denetlediği ve yönettiği anlamına gelmez. Çünkü tarımda büyük bir köylü kitlesi hala küçük meta üretimini sürdürmektedir. Proletaryanın bütün üretimi denetlemesi ve sosyalist ilkelere göre gerçekleştirmesi için bu özel kapitalizmin, bireysel köylü ekonomisinin çeşitli geçiş biçimleriyle (örneğin kooperatifleştirme) ortadan kaldırılması, kolektif (sosyalist) tarımsal üretimin kurulması gerekir. Bu sağlandığında (ticaretin devlet tekeline alınmasıyla birlikte) tüm toplumsal üretim proletaryanın yönetiminde ve sosyalist ilkelere göre yapılabilir. Böylece toplumsal üretimden çeşitli kapitalizm ve küçük üretim biçimleri temizlenmiş ve sosyalist üretim genel anlamıyla kurulmuş olur.

"Bugünkü rejimimizde ise kooperatifler, kolektif işletmeler olarak, özel kapitalist işletmelerden, ayrılıyor ama, eğer sosyalist işletmelerin üzerine kuruldukları toprak ile üretim araçları devlete, yani işçi sınıfına ait bulunuyorlarsa, sosyalist işletmelerden ayrılmıyor. (…) Kooperasyon, eğer ülkemizde az buçuk önemli bir gelişme gösteremeyen imtiyazlar bir yana bırakılırsa, bizim koşullarımız içinde sosyalizmle tamamen örtüşüyor." (Lenin, Ekim Devrimi Dosyası, Sf. 622, Kooperatifçilik Üzerine, Alt çizgi bizim)

Trocki ise SSCB’de sosyalizmin gerçekleşmediğini, üretim araçlarının toplumsallaştırılmasının sosyalizm anlamına gelmediğini söylüyor:

“Üretim araçlarının bir tek ülkede ve özellikle SSCB gibi geri bir ülkede ulusallaştırılması sosyalizmin inşasını henüz sağlamaz.” (Trocki, Geçiş Programı, Sf. 94)

Lenin tersini söylüyor:

“Oysa uygar kooperatifçiler rejimi, üretim araçları toplumun malı olduğu ve sınıf olarak proletarya burjuvazinin üstesinden geldiği zaman, sosyalist rejimin ta kendisi oluyor.” (Lenin, Ekim Devrimi Dosyası, Sf. 621, Kooperatifçilik Üzerine, Alt çizgi bizim )

Üretim araçlarının, toprak ve ticaretin işçi sınıfı ve tüm emekçi halkın mülkiyeti ve yönetimine geçmesiyle sosyalist üretim gerçekleştirilmiş olur. Bu durumda sosyalist toplumda proletarya, kolektif köylülük ve aydınlar vardır. Üretici güçlerin gelişim düzeyi henüz sınıfların ortadan kalkmasına yetmemektedir. Bu sebeple kır ile kent arasındaki çelişki sosyalist toplumunda devam etmektedir. Sosyalist toplumda hala devlet vardır; çünkü kafa emeği ile kol emeği arasındaki çelişki tam olarak çözülmemiştir ve bu çelişki ortadan kalkmadığı sürece de devlet yok olamaz. Zaten proletarya ve köylülüğün varlığı yani sınıfların varlığı, burjuva alışkanlıklar, ‘burjuva hukuk’ ve kapitalist restorasyon tehlikesi nedeniyle proletarya diktatörlüğünün görevi son bulmamıştır.  

Lenin “Oysa uygar kooperatifçiler rejimi, üretim araçları toplumun malı olduğu ve sınıf olarak proletarya burjuvazinin üstesinden geldiği zaman, sosyalist rejimin ta kendisi oluyor” derken yanılıyor muydu, yoksa abartılı mı bir benzetme mi yapıyordu? Hayır, Lenin yanılmıyordu. Lenin daha önce sıkça alıntıladığımız gibi sosyalizmi kapitalizmin mirası üzerine kurulmuş komünizm olarak tanımlıyordu. Yine ilk bölümde gösterdiğimizi gibi kafa emeği ile kol emeği arasındaki çelişki ve ‘burjuva hukuk’ devam ettiği sürece yani sosyalizm döneminde devletin varlığının zorunlu olduğunu özenle belirtiyordu. Her devletin sınıfsal niteliğe sahip olduğunu, sınıflar mevcut olduğu sürece devletin de olacağını, ancak kent ile kır, kafa emeği ile kol emeği arasındaki çelişkinin dolayısıyla proletarya da dahil tüm sınıfların ortadan kalktığı zaman devletin de söneceğini söylüyordu.  

Lenin devletin sınıfsal çelişkilerin ürünü olduğunu elbette biliyor. Lenin, sosyalizmde devlet zorunludur derken ve sosyalist devletin görevlerinden bahsederken, sosyalizmin sınıflı bir toplum olduğunu, kafa emeği ile kol emeği, kır ile kent arasındaki çelişki çözülmediği sürece de (proletarya ve köylülük) sınıfların var olacağını ifade ediyordu.  

Lenin sosyalizmin inşasından bahsederken her zaman iki öğenin önemine dikkat çekmiştir: Birincisi; proletarya diktatörlüğünün varlığıdır. Kapitalizmin bağrından henüz çıkmış olan sosyalist toplumda, proletarya, egemenliğini korumak, burjuvaziyi mülksüzleştirmek ve sosyalizmi inşa etmek için proletarya diktatörlüğüne ihtiyaç duyar.  

Sosyalizmin ikinci temel koşulu, üretim araçlarının toplumsallaştırılması yani burjuvazinin elindeki üretim araçlarına el konulmasıdır. Böylece proletarya diktatörlüğü en önemli görevlerinden birini yapmış olur. Sosyalizmin temel özelliklerinden birisi budur.

Proletaryanın devlet erkini elinde tutması ve üretim araçlarına tüm toplum adına sahip olması, sosyalizmin temel özellikleri itibarıyla hayata geçmiş olması demektir. Sosyalizmde üretim araçlarının toplumsallaştırılması, tarımda da nüfusun kolektifleştirme yoluyla bir araya getirilmesini gerektirir. Böylece tüm ekonomi üzerinde denetimin sağlanmasıyla sosyalist üretimin adım adım örgütlenir. Lenin’in belirttiği gibi bu koşullar sağlandığında genel olarak sosyalizmin zaferinden bahsedilebilir. SSCB’de ilerleyen yıllarda bundan çok daha fazlası başarılmıştır.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
spartakus
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 23.11.2013
İleti Sayısı: 624
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: spartakus
Cevap Tarihi: 27.01.2015- 13:50


Sosyalizm Üzerine Son Söz

Trocki’nin sosyalizm anlayışını çeşitli yönleriyle inceledik.  

Her ideoloji, felsefe, siyasal akım –en gerici olanları da dahil- kendi içerisinde belli bir bütünlük/tutarlılık taşır. Marksizm’den farklı yönü ise bu sınırlı tutarlılıkla birlikte kendi içinde veya en temel bilimsel yasalarla çelişki halindedir. Her düşüncenin üzerine kurulduğu temel tezler, doğrular veya öngörüler vardır. Tarihsel materyalizm toplumsal yapıda belirleyici olarak ekonomiyi ve ekonominin durumunu belirleyen üretici güçlerin gelişme düzeyini (buna bağlı olarak da üretim ilişkilerini) alır. Toplumun tüm siyasi, felsefi, dini, huhuki vb. manevi hayatı bu temel üzerinde şekillenir:

"Maddi hayatın üretim tarzı, genel olarak, toplumsal, siyasal ve entelektüel yaşam sürecini koşullandırır."   (Marks, Ekonomi politiğin eleştirisi katkı)  

Marksizm toplumsal tahlillerinde bu materyalist tezden hareket eder. Bu ve başkaca temel tezlerden (maddenin bilinç üzerindeki belirleyiciliğine kadar uzatılabilir) yola çıkılarak –bunları toplumsal pratik ve deneyim içerisinde sınayarak- tarihsel materyalizm inşa edilmiştir.

Marksizm doğru, sınanmış ve bilimsel gerçekler üzerine büyük, kendi içinde ve bilimsel gerçeklerle tutarlı bir felsefesi sistem olarak inşa edilmiştir.  

Trockizm’in de belli başlı temel tezleri, öngörü ve varsayımları vardır. Bu tezler üzerinden Trocki sosyalizm anlayışını inşa eder. Eder demek biraz fazla olur; etmeye çalışır. Çünkü Trocki SSCB’de sosyalizmin kurulmadığı, yapılan büyük atılımların sosyalizm olmadığını iddia etmesine rağmen net olarak ortaya konulmuş, her yönüyle açıklanmış bir sosyalizm anlayışı yoktur. Trocki’nin sosyalizm anlayışını, daha çok SSCB’deki sosyalist inşanın uygulamalarına yönelik ‘bu sosyalizm değildir’ itirazlarından ve basit soyutlamalarından çıkartabiliyoruz. Tam da bu nedenle Trocki üzerine tartışmalarda Trocki’nin sosyalizm anlayışı detaylı bir eleştiriden geçirilmemiş, “Trocki sosyalizmi komünizm ile karıştırıyor” denilerek konu kapatılmıştır. Oysa Trocki’nin tüm savunduğu görüşler, küçük burjuva bir akımdan karşı devrimci bir akım haline gelişinin temelinde çarpıtılmış bir sosyalizm anlayışı yatmaktadır.

Trocki’nin sosyalizm anlayışını üzerinde şekillendirdiği temel tez, yukarıda tartıştığımız sosyalizm ancak ileri derece gelişmiş üretici güçler üzerinde kurulabilir tezidir. Emperyalizme geçiş ile kapitalizm bir dünya sistemine dönüşmüş, en geri ülkelerde dahi proleter hareket ortaya çıkmıştı. Böylece 19. yy’da göreceli bir doğruluk taşıyan bu Marksist tez geçerliliğini kaybetti. Emperyalizm çağında geri ülkelerde de sosyalizm kurulabilir, sosyalist devrimle birlikte üretici güçler hızla geliştirilebilirdi. Bu tez başlangıç noktası olarak alındığında geri ülkelerde sosyalizm Avrupa sosyalist ülkelerinin yardımı olmadan sosyalizm kurulamayacaktır sonucu zorunlu olur.  

Sadece devrim ve sosyalist inşa sürecine yönelik yorumlarda değil Trocki’nin sosyalizm anlayışında da bu tez belirleyici oldu. Sosyalizm üretici güçlerin en yüksek gelişme seviyesinde kurulabileceği için tek ülkede kurulamaz, ancak dünya devriminin gerçekleşmesiyle kurulabilir. Bu mantıksal sonuçtan hareketle –dünya ölçüsünde ve kapitalizmden çok daha yüksek üretici güçler ile kurulabilecek sosyalizm- sınıfsız bir toplum olmalıydı. Toplum sınıfsız olduğuna ve dışarıda kapitalist güçler mevcut olmadığına göre devlete de gerek kalmamıştır. Hatta öyle ki devletler mevcut olmadığından ulusları birbirinden ayıran sınır çizgileri de ortadan kalkmış olacaktır. Trocki’nin projesinin temel çizgileri bunlardır.

Projecilik! Yeni bir kavram değil. Ütopyacılık, insanların eşit ve özgür yaşadıkları bir toplum ideali olarak tarih boyunca çeşitli biçimlerde varolmuştur. Kapitalizmin şafağında doğa, insan ve topluma dönmenin ifadesi olarak ortaya çıkan Aydınlanma çağında filozoflar toplum için rasyonel modeller önermişlerdir. Bir çoğu yükselen burjuvazinin egemenliği anlamına gelen bireylerin ‘eşit’, ‘özgür’ ve ‘kardeşçe’ yaşadığı bir toplum tasarlamışlardı. Bu toplum kapitalizmdi ve kuruldu. Ancak beklenen sonuçları vermedi.  

19. yy’ın başında ise kapitalizme bir tepki olarak ütopik sosyalist modeller öne sürüldü. Robert Owen, Feurier, Saint-Simon gibi ütopik sosyalistler kapitalizmin sonuçlarının ortadan kaldırıldığı toplum biçimleri tasarladılar. Tabi buna ulaşma yollarına da kafa yordular. Ütopik sosyalistlerin yeni toplum biçimleri tasarlamış olmaları onların basit birer hayalci oldukları anlamına gelmez. Kapitalizme derin eleştiriler yöneltmiş, kapitalizmin doğasını anlamak üzere ciddi çabalar vermişlerdir. Farklı özellikte ütopik sistemler ve buna ulaşma yolları önermiş olsalar da bütün bu sistemlerin ortak yönü toplumun hareket yasalarına değil filozofların eleştirileri ve bu eleştiriler üzerinden kurulan tasarım ve projelere dayanıyor olmasıdır. Maddi gerçekliğin doğru bir analizi ve bilimsel bir eleştirisi ile ortaya konulmuş yasalar ütopik sosyalistler için bilinmezdi; çünkü Marksizm henüz ortaya çıkmamıştı. Sınıf karşıtlıkları bilimsel bir tarih teorisinin ortaya konulması için yeterince açık değildi. Bu koşullarda ütopik sosyalizm düşünce diyalektiğinde ve sınıf mücadelesinde ileri bir adımı temsil ediyordu. Aynı zamanda Marksizm eleştiriden geçirmesi gereken bir tarih anlayışının ifadesiydi. Bu anlayış toplumsal harekette kendilerini insan iradesinde gösteren nesnel yasalar değil insanların ‘saf’ iradeleri temel alan idealist tarih anlayışıydı. İdealist tarih anlayışına göre toplumların değişiminde motor güç sınıf mücadelesi değil insanların istek ve iradesidir. İnsanlar daha güzel bir toplum istediklerinde bu topluma ulaşmak için hiçbir engel kalmamış demektir. Sorun böyle konulunca filozoflara düşen de daha güzel ve adaletli toplumlar tasarlamak, projeler üretmek olmuştur.

İdealist tarih anlayışları günümüzde ‘ben kafamda toplum projesi tasarlıyorum’ diyerek ortaya çıkmaz. Kendince varolan toplumu eleştirir, eksiklerini dikkate alır, değişim için bazı güçleri sıralar. Ancak bilimsel bir tahlili temel almadığı sürece ne kadar mantıklı olursa olsun idealizme düşmesi kaçınılmazdır.  

İşçi sınıfı hareketi içerisinde Marksizm’in egemen olmaya başladığı 19. yy’ın sonlarından itibaren sınıf mücadelesinin alanlarından birisi Marksizm’in kendisi olagelmiştir. Sağ oportünizm de sol sapma da Marksist oldukları iddiasında olmuşlardır. Oysa birçok genel konuda Marksizm’in doğrularını tekrar etseler de Marksizm’in belli başlı tezlerini ya inkar ederek ya da belli koşullarda söylenen doğruları donuklaştırıp dogmatikleştirerek Marksizm’den koparlar. Bilimsel tahlilin dışında çıkmak (düşüncenin de madde olduğunu söyleyen en kaba materyalizm dahil) idealist yaklaşımlara düşmeye neden olur. Ya mücadele yöntemi açısından ya da sosyalizmi kavrayış açısından.

Trocki, yalnız tezlerden yola çıkarak ortaya koyduğu/koymaya çalıştığı sosyalizm anlayışı idealist tarih anlayışının bir türevidir. Tarihsel yasalara, sınıf mücadelesinin gerçeklerine değil dogmatik ‘doğrulara’ ve Trocki’nin tasarılarına dayanmaktadır. Bu da kendi içinde birçok çelişkiyi beraberinde getirmektedir.  

Sosyalist devrimi yapan bir ülke Trocki’nin projesine uyuyor mu yoksa uymuyor mu? Trocki’nin sosyalist tahlilinin özü budur. Uymadığı için sosyalist değildir.

Sosyalizm yanlış tanımlanınca ve komünizme geçişin bir aşaması olarak değil bir proje olarak anlaşılırsa sonuç budur. Sosyalizm komünizmin birinci ve daha üst bir evreye geçişte zorunlu aşamasıdır. Komünizme geçişin nesnel ve buna sıkı sıkıya bağlı öznel şartlarının ‘hazırlandığı’ bir ‘süreç’tir. ‘Hazırlanma’ ve ‘süre璅 Başlangıcından komünizme geçişe kadar üretici güçlerin geliştirilmesi, dünya devriminin tamamlanması, halkın maddi ve manevi ihtiyaçlarının daha ileriden karşılanması ile ifade edilen bir hazırlık süreci. Bu sürecin bir başlangıcı ve sonu vardır. Başlangıçta sosyalizmin öğeleri tam olarak hayata geçmemiştir. Sosyalist inşanın adımlarıyla hazırlık süreci ilerler ve komünizme geçişle sonlanır. Bu nedenle sosyalizm donuk ve gerçekliğin karşılaştırılacağı bir proje değil, sürekli değişim halindeki bir süreçtir. Temel kıstasları proletaryanın iktidarı ve üretim araçlarına el koyması ile uygulanan planlı ekonomidir.  

Trocki sosyalizmi komünizme geçişte bir süreç değil komünizm öncesi bir proje olarak tasarladığından sosyalist pratiğin eksikliklerinden yola çıkarak ‘SSCB sosyalist değildir’ sonucuna varıyor. Gerçeklik ile projesini karşılaştırıyor ve gerçeklikteki tarihte görülmemiş atılım ve ilerlemeye gözlerini kapatıyor. Marksizm’den giderek uzaklaşıyor ve idealist projeciliğe düşüyor.  

Trockizm’in sosyalizme ilişkin görüşlerinin bir kısmına değindik. Şimdiye kadar üzerinde durduğumuz konu açısından Trocki’nin çarpıtmalarını şöyle sıralayabiliriz:
a.Trocki, sosyalizmin yalnızca en ileri üretici güçler üzerinde kurulabileceğinden hareket ederek geri ülkelerde sosyalizmin inşasını imkansız görüyor. Siyasetin rolünü inkar eden üretici güçlerin seviyesini tek veri olarak gören kaba ekonomist anlayışı savunuyor. Emperyalizme geçişle geri ülkelerdeki proleter hareketi, sosyalist devrimden sonra üretici güçlerin hızla geliştirilebileceğini kabul etmiyor.
b.Trocki, sosyalizmi komünizme geçişte bir süreç olarak değil bir proje olarak tasarlayarak idealizme düşüyor. Sosyalizmi kapitalizmden çıkmış yeni toplum değil bir proje olarak algılıyor.
c.Trocki, sosyalizmde ‘burjuva hukuk’un varlığını kabul ediyor. Ancak Lenin’in ‘burjuva hukuk’ devam ettiği sürece devletin varlığının zorunlu olduğu görüşünü beğenmeyip ‘gerekçe göstermeksizin’ inkar ediyor.
a.Trocki, sosyalizmde çalışmanın içselleşmediğini, insanlar açısından bir ihtiyaç ve zevk haline gelmediğini kabul ediyor. Zorunlu hale gelmeyen çalışmayı sürekli kılan, bunu denetleyen devletin varlığını inkar ediyor.
a. Trocki sosyalizmde kafa emeği ile kol emeği arasındaki çelişkinin çözülmediğini kabul ediyor. Ancak Lenin’in kafa emeği ile kol emeği arasındaki çelişki çözülmeden devletin ortadan kalkmayacağı görüşünü yine ‘gerekçe göstermeksizin’ inkar ediyor.
a. Sosyalizmde devlet mülkiyeti ile toplumsal mülkiyeti birbirinden ayırıyor
a.Sosyalizmi inşa işinin proletarya diktatörlüğünün amacı ve görevi olduğunu inkar ediyor. Tersine sosyalizmin inşasının (ve gerçekleşmesinin) proletarya diktatörlüğü yok olduğu zaman söz konusu olacağını iddia ediyor.
b.Trocki, proletarya diktatörlüğünü sosyalist üretim ilişkilerinden ayırarak; tarihsel materyalizmden idealizme geçişini tamamlıyor.
a.Trocki, sosyalizmin devletsiz ve dolayısıyla sınıfsız bir toplum olduğunu düşünüyor. Ancak yukarıda belirttiğimiz gibi sosyalizmde devlet zorunludur ve her devlet toplumun sınıflı yapısının sonucudur.

gençliğin sesi



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
Kaçak
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: Kaçak
Cevap Tarihi: 27.01.2015- 16:31


emperyalizmin küreselleşme çağında geri ülke mi kalmış ki hâlâ geçen yüzyıldan kalma yazıları alıntılayıp duruyorsunuz? trotskiy yaşadığında vardı ama şimdi afganistan, suriye gibi, savaş yüzünden perişan edilmiş birkaç ülke dışında "geri ülke" kalmadı ki.

hangisi "geri ülke"? türkiye bundan 70 yıl önce eski tkp tarafından "orta gelişmişlik düzeyinde kapitalist ülke" olarak tanımlanmıştı. şimdi haydi haydi gelişmiş durumda. kapitalizm çok daha yayıldı ve hakim oldu. işçi sınıfı büyüdü. ama hâlâ türkiye'yi "yarı feodal" olarak niteleyen "sol" gruplar var!

hangisi geri ülke? ermenistan veya gürcistan gibi birkaç küçük ve kapalı ülkeyi mi kastediyorsunuz? yoksa nepal'i mi? olabilir...

şimdi bırakalım geri ülkelerde sosyalizmi kurma meselesini de, yeterince ilerlemiş ülkelerde hele bir kuralım sosyalizmi. syriza iyi bir başlangıç olabilir mi? ama kke onu pek sol bulmuyormuş. olsun...



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 27.01.2015- 20:08


Sosyalizm geri bir ülkede mi, ileri bir ülkede mi kurulabilir sorusu SSCB ile cevabını buldu. Sosyalizm geri bir ülkede de kurulabilir. İşçi sınıfı iktidarında da gelişmişilik sağlanabilir. Bu konuda burjuvaziye ihtiyaç yok.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.005
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 28.01.2015- 07:45


Alıntı Çizelgesi: umut yazmış

Sosyalizm geri bir ülkede mi, ileri bir ülkede mi kurulabilir sorusu SSCB ile cevabını buldu. Sosyalizm geri bir ülkede de kurulabilir. İşçi sınıfı iktidarında da gelişmişilik sağlanabilir. Bu konuda burjuvaziye ihtiyaç yok.



Çok haklı bir saptama bu. Sosyalizmin gelişmiş bir ülkede kuruluşu, geri kalmış bir ülkeye nazaran çok daha kolaydır. Bu gerçek. Ama bu durum, geri kalmış ve proletaryası gelişmemiş bir ülkede sosyalist kuruculuğun olamayacağı anlamına gelmiyor. ''Olamaz'' demek proletarya öncülüğünde sanayileşme gerçekleştirilemez demektir. Anlamı budur. Doğru bir yaklaşım değildir. Geri kalmış ülkede sosyalist devrim, tarihsel süreç içinde burjuvazinin yerine getirdiği ''sorumlulukları'' -işleri- de üstlenir. Geri kalmış bir ülkedeki siyasal devrim ile gelişmiş ülkedeki siyasal devrim arasındaki farklılık geri kalmış bir ülkede proletaryanın üzerine böylesine fazladan bir ''yük'' bindirmiş olmasıdır. Bu yük Sovyetler Birliği'nde çok daha zor koşullarda üstlenilmiş ve başarıyla üstesinden gelinmiştir. Bu yüzden bu tartışma da eski ve Sovyet deneyi üzerinden aşılmış bir tartışmadır.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
tarihselmaddeci
[ tarihselmaddeci ]

Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.05.2014
İleti Sayısı: 581
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder

Web Adresi | Özel ileti Gönder

1 kere teşekkür edildi.
1 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: tarihselmaddeci
Cevap Tarihi: 28.01.2015- 10:05


Sosyalizm, en kolay burjuvazinin en zayıf, en aciz olduğu ülkede kurulur. "İleri ülke-geri ülke" tanımlaması o ülkenin sınıflarının tekniğin gelişimine yönelik eğilimi ile belirlenir, zaten finans-kapitalin eğilimi üretim araçlarının tekniğinin geriliğinden yanadır. Kendi metropollerinde dahi, finans-kapital en son teknoloji ile üretimi istemez. Tefeci-bezirgan zümresini kazıyamamış ülkelerde de yine üretim araçlarının teknik ilerlemesi istenmez, onlarda yan sanayi kurulur. Türkiye, yan sanayi kurulan bir ülkedir. Bu da günümüzde sömürge olmak ile eş değerdir, istediği kadar ulusal meclisi, ulusal sınırları olsun.

Dolayısıyla burada tartışılması gereken, teknik olarak en geri ülkelerde proleterya sosyalizmi kurulabilir mi? Evet, ancak bu son derece zorlu koşulları gerektirir. Hatta zaman zaman piyasa ekonomisine geçişi de getirebilir. Küba'da bunun örneği yaşanıyor. Maalesef burjuva sosyalizminin taktiği kullanılıyor (bunun iki türü var, birisi avro-komünizm, öbürü ise Çin'de gelişen Dengizm). Yine Venezüela gibi ağır sanayisi gelişmemiş bir ülkede ikili iktidar bulunmakta. Vietnam'da komünist parti iktidarda, ancak ülke gittikçe kötüye gidiyor. Bunlar proleterya sosyalizminin uygulamaları değildir maalesef. Dolayısıyla proleterya diktatörlüğünü kurabilmek için, tekniğin gelişmiş olması değil ama tekniği geliştirmek için en geniş olanakları seferber etmek gereklidir.

Örneğin Küba'nın modern tıp alanında gelişmeleri takibi bir teknik ilerleme hamlesidir. Lakin ağır sanayi, hatta günümüzde elektronik tekniği geliştirme, robotlaştırma ve tekniği en üst düzeye getirme süreci başarısız olduğu için yeterli olmuyor. Önemli olan bu çabadır.

Günümüz sürecini şöyle değerlendirebiliriz, bütün sosyalist ülkeler bir "baş" arıyor. Kendilerini besleyecek, semizlendirecek bir baş. Ancak tekniğin şartları, koşulları değişiyor. Artık 20. yüzyılın hantal, bürokratik süreçlerine dayanan üretim tarzları aşılıyor. Her kim ki, bunu prensipsel tutarlılıkla sömürüye karşı bir silah haline getirirse, işte o 21. yüzyılın ilk devrimini gerçekleştirecektir.

SYRIZA'da böyle bir ufuk bulunmamaktadır.



Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 3 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   1   [2]   3   >   son» 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Kapitalizm yaşanmadan sosyalizm kurulabilir mi? dreyfus 8 4534 10.12.2013- 00:45
Konu Klasör Bu ülkede şarlatanlık bitmez. melnur 0 2285 27.09.2019- 08:51
Konu Klasör İnanılmaz şeyler oluyor, bu ülkede... melnur 0 1911 06.10.2019- 08:36
Konu Klasör sosyalizm ile reel sosyalizm arasında ne fark var yura 5 14175 23.03.2014- 12:22
Konu Klasör TKP geri dönüyor melnur 6 5850 13.11.2016- 02:36
Etiketler   Sosyalizm,   geri,   bir,   ülkede,   kurulabilir
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS