SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   >   son» 
İnsanın evrimi üzerine...           (gösterim sayısı: 8.442)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 04.08.2013- 01:02



Geçtiğimiz yüzyılın son çeyreğinden itibaren çeşitli bilim dallarınca yapılan çalışmalar, insanın primatlardan oluştuğu sonucuna varılmasına neden olmuştur. İnsanla primatlar arasındaki bu bağlantı Darwin'in zamanında bilim adamları arasında çok şiddetli tartışmaların yaşanmasına neden olmuştur. Ancak günümüzde primatlarla insan arasındaki evrimsel ilişkilerin yakınlığı konusunda hiç bir ciddi bilimsel kuşku bulunmamaktadır.

Resim Ekleme

Bilim adamları insan(homo) ve insanımsıya ait(hominid) binlerce fosil örneklerini günışığına çıkarmışlardır. İki yüz elli bini aşkın bu fosillerin büyük kısmının günümüz modern insanı olan homo sapiens'lere ait olmadıkları da bilinmektedir. Bunların çoğunda radyometrik ölçümlerle yaş tayinleri yapılmış ve ortaya konulan fotoğraf primatlardan yani maymun benzeri bir yaşamdan modern insana geçişin, genel evrim çizelgesiyle uyum içinde olduğu sonucunu ortaya koymuştur.

Tüm bilimsel-paleontolojik çalışmalar 4-5 milyon yıldan daha eski yeryüzü katmanlarında, yokolmuş çeşitli maymun örneklerini gösterirken o dönemlere ait tek bir insan fosiline rastlanılmamaktadır. O dönemlerde ortaya çıkmış olan Australpithecus ki, en eski fosil kayıtları yine bu tarihleri göstermektedir; bir takım (cins) olarak bazı bulgularıyla insan bazı bulgularla da maymuna benzerlik göstermektedir. Beyin ölçüsüne göre maymunlardan çok daha ilerdeydiler. Uzun kolları ve kısa bacaklarıyla zamanının bir bölümünü ağaçlarda geçirmiş olduklarını göstermesine karşın, aynı zamanda tıpkı bir insan gibi toprak üstünde dik yürüme becerisini de gösteriyorlardı.

Australpitechus'un ayak izleri kendi döneminde yok olan hayvanlarla birlikte taşlaşan volkanik küller arasında bulunmuştur. Australpitechuslar yaklaşık dört milyon yıl yeryüzünde kalmışlar, ve son bir milyon yılı gelişmiş insansılarla birlikte yaşamışlardır. Bir başka iddia (Australpitechus'un insana dönüşen narin yapılı türlerinin 2-2.5 milyon yıl önce ortadan kalktığını insanın Australpitechus'un kaba yapılı türüyle son bir milyon yılını geçirdiği şeklindedir.)

İnsan türünün en eski cinsi Homo'ya ait kemik buluntular 2.4 milyon yıl öncesine yaşlandırılan kayalar arasında bulunmuştur. Bilim adamları (Fiziksel Antropoloji), insanın Australpitechus türlerinin birinden ( muhtemelen A.Aferansis) evrimleştiği konusunda görüş birliği içindedirler. Yaklaşık iki milyon yıl önce, Homo bireyleri insanınkinden daha küçük olmakla birlikte, Australpitechus'dan bir buçuk kez daha hacimli bir beyin hacmine sahipti.Kemik yapıları ( leğen ve kürek kemikler) ve bacakları Australpitechus gibi kısa değildi ve onun gibi ağaçlara tırmanma özelliği yerine toprakta yürüdüğü ve koşabildiğini gösteriyordu. Australpitechuslar nasıl ki, hem maymunsu, hem insansı ve hem de ara formlarda özellikler gösteriyorsa, erken homo cinsleri de Australpitechus'la modern insan arası özellikler sergilemektedir. Erken homo cinsleri Australpitechus'tan daha gelişmiş beyin yapısı ile taş alet yapabilmekteydiler ve taş aletlerin yaş ölçümleri de homo erken fosil kayıtlarıyla uyuşmaktadır. Yaklaşık 2.4 milyon yıl öncesine tarihlenen insan soyunun anavatanı Afrika ve Rift Vadisi'dir.

Buradaki türler zamanımıza yaklaştıkça beyin hacmindeki artışla belirginlik kazanmaktadır. Yaşam biçiminin değişmesi diş ve çene yapısında değişiklik meydana getirmekte ve küçülen çenenin yerini beyin boşluğu doldurmaktadır. Fosil kayıtları 2 milyon yıl önce insanın Afrika'dan yola çıktığını ve buradan Asya ve Avrupa'ya yayıldığını kesin olarak göstermektedir. Günümüze yaklaşıp beyin hacmi arttıkça eski türlere göre daha gelişmiş aletler kullanılmaktadır. Moleküler biyolojinin gelişmesi modern insan ile maymunlar arasındaki bağı çok daha güçlü bir şekilde ortaya koyan kanıtlar sergilemektedir. Bu çalışmalarla insanların genetik olarak şempanze ve gorile daha yakınken, orangotan ve diğer primat türlerine daha az benzediğini göstermektedir. Homo cinsinin bir başka üyesi olan ve çoğunlukla Homo Sapiens'in bir alt türü olarak nitelenen Neanderthal insanının bulunan kemiklerinden yapılan çalışmalar, bu türün modern insanla yollarının yaklaşık 500 milyon yıl önce ayrıldığını göstermektedir. Moleküler saat yöntemiyle yapılan bu değerlendirmeler fosil bulgularıyla da örtüşmektedir. Son otuz yıldır Doğu ve Güney Afrika'dan, Ortadoğu'dan elde edilen insansıya ait kalıntı bulguları, moleküler biyolojinin gelişmesine paralel yeni bir disiplin olan moleküler paleoantropolojinin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu alandaki çalışmalar gittikçe artan bir şekilde modern insan ile Afrika maymunları arasındaki genetik benzerliği ortaya koymaktadır. Bilim herhangi bir oluşumun nedenlerine ilişkin doğaüstü güçlerin etkinliği konusunda görüş bildirmez. Olgusal olmayan hiç bir açıklama da bilimsel olarak nitelendirilemez. Böyle bakıldığında, diğer canlı yaşam biçimlerinin evrimi için geçerli olan süreçlerin insan evrimi için de geçerli olduğunu görebilmekteyiz.

Kaynak:
Bilim ve Yaratılışçılık; ABD Ulusal Bilimler Akademisi




Bu ileti en son melnur tarafından 19.12.2017- 20:38 tarihinde, toplamda 3 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 19.12.2017- 20:29


İnsan ve maymunun son ortak atası, yaklaşık beş kilo ağırlığında

Resim Ekleme

Yeni araştırmalar, maymunların en son ortak atasının, -büyük maymunlar ve insanlar da dahil- daha önce düşünülenden çok daha küçük, bir gibbon boyunda olduğunu öne sürüyor. Nature Communications’ta yayımlanan bulgular, insan soyağacının evrimini anlamada esastır.

Almanya’daki Tübingen Eberhard Karls Üniversitesi’nde misafir yardımcı doçent olan, makalenin başyazarı Mark Grabowski (Amerika’daki Doğa Tarihi Müzesi’nin Antropoloji Bölümü’nde doktora sonrası çalışması da yapmıştır), “Vücut büyüklüğü, bir hayvanın kendi çevresi ile nasıl bir ilişkisi olduğunu doğrudan etkiler ve hiçbir özelliğin, daha geniş bir biyolojik etkisi yoktur” diyor. “Bununla birlikte, insanların ve tüm yaşayan maymunların son ortak atasının boyutu hakkında çok az şey biliniyor. Bu eksiklik şaşırtıcı, çünkü çok sayıda paleobiyolojik hipotez, soyumuza ve soyumuzdan öncekilere ait vücut boyutu tahminlerine dayanmaktadır.”

İnsan da, küçük maymunları (gibbonlar) ve büyük maymunları (şempanzeler, goriller ve orangutanlar) içeren yaşayan primatlar arasında yer alır. Bu “hominoidler”, yaklaşık 23 milyon ila 5 milyon yıl önce Miosen’de ortaya çıkmış ve çeşitlenmiştir. Fosiller çok kıt olduğu için, araştırmacılar yaşayan maymunların ve insanların en eski ortak atasının neye benzediğini veya nerede yaşadığını bilmemektedir.

Stony Brook Üniversitesi’nden Grabowski ve William Jungers, primat soyağacının bu bölümünde vücut kütlesinin nasıl geliştiği hakkında daha iyi bir fikir edinmek için, Afrika, Avrupa ve Asya’daki Miosen dönemi maymunlarını içeren fosil primatları, insan dahil modern primatların vücut büyüklüğü verilerini ve fosil homininler için yapılan son tahminleri karşılaştırdılar. Çalışmalarının sonunda, maymunların ortak atalarının olasılıkla 12 pound (yaklaşık 5 kilo) ağırlığında olduğunu buldular; ki bu daha önceki şempanze benzeri bir atanın şempanze boyutlarında olacağı varsayımına karşıdır.

Resim Ekleme
Maymun ve insan soyunun grafiği. © Tübingen Üniversitesi.

Diğer şeylerin yanı sıra bulgular, ağaçlarda yaşayan büyük primatların özellikle bir davranışının etkilerini barındırmaktadır: Bu,   ellerden asılı kalma ve sallanmayı içeren “suspansuvar hareketi”nin dallar üzerinde yürümek için çok büyük olan bir hayvandansa, başka nedenlerle ortaya çıktığına işaret etmektedir. Araştırmacılar, ortak atanın kısmen suspansuvar olduğunu ve daha büyük beden boyutunun sonradan evrildiğini ve her iki adaptasyonun da ayrı noktalarda gerçekleştiğini savlıyorlar. “Suspansuvar hareketinin”, artan sayıda maymun türünün “silahlanma yarışı”nın bir parçası olarak gelişmiş olabileceğini düşünüyorlar. Dallarda sallanmak, bir hayvanın, örneğin meyve ağaçlarının kenarında olduğundan kıymetli ve erişilemeyen bir meyveye kavuşmasına imkân tanır ve daha büyük beden, gerektiğinde maymunlarla doğrudan çatışmaya girmelerine izin verecektir.

Yeni araştırma ayrıca, insanın erken akrabalarından olan Australopithlerin,   atalarına göre ortalamada daha küçük boyutta olduklarını ve bunun Homo erectus’a gelene kadar devam ettiğini ortaya koymaktadır.

Grabowski, “Genel olarak soy hattımızda, vücut büyüklüğünde bir azalma var gibi gözüküyor. Bu da evrim hakkındaki genel düşüncelerimizden birine, zamanla birlikte ya aynı kaldığımız ya da büyüdüğümüz şeklindeki düşünceye ters düşüyor” diyor.

Çeviren: Bünyamin Tan


Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniv. Klasik Türk Edebiyatı YL

Kaynak: https://www.sciencedaily.com/releases/2017/10/171012090957.htm
( Ender Helvacıoğlu'nun facebook'taki gönderisinden alınmıştır.)




Bu ileti en son melnur tarafından 19.12.2017- 20:37 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 27.01.2018- 19:48


Afrika dışında bilinen en eski modern insan fosili bulundu

Bilim insanları Afrika dışındaki bilinen en eski Homo Sapiens (insan) fosilinin bulunduğunu duyurdu.

Uluslararası bir araştırma ekibi, şimdiye kadar Afrika’nın dışında bulunan en eski Homo Sapiens fosilini keşfetti. Bulgular, modern insanın Afrika’yı düşünülenden en az 50.000 yıl daha önce terk ettiğini gösteriyor.

Söz konusu fosil tarih öncesi insanların yaşadığı bilinen İsrail’deki Misliya Mağarası’ndaki kazılarda 2002 yılında keşfedilmişti. Ardından günümüze kadar birçok disiplinden bir araya gelen geniş bir bilim insanları ekibi tarafından araştırıldı. Yaklaşık 15 yılın sonunda, üzerinde birkaç dişin bulunduğu çene kemiği 200 bin yıl öncesine kadar tarihlendi.

Konuyla ilgili makalenin yazarlarından biri olan Binghamton Üniversitesi’nden antropoloji profesörü Rolf Quam, “Bulgular, atalarımızın Afrika’dan, eskiden inandığımızdan çok daha önce göç ettiğinin en açık delilini oluşturuyor. Bu aynı zamanda, modern insanların potansiyel olarak diğer arkaik insan gruplarıyla daha uzun bir zaman döneminde buluşup etkileşime girdiği anlamına geliyor. Dolayısıyla biyolojik ve kültürel alışveriş için daha fazla olanakları olmuştu.” dedi.

Mağarada fosilin yanı sıra bulunan taş aletlerin de ‘Levallois’ olarak adlandırılan teknikle yontulduğu ve avlanma amacıyla kullanıldığı belirtildi.

Makalenin yazarlarından Tel Aviv Üniversitesi anatomi ve antropoloji bölümü profesörü Israel Hershkovitz ise “Zengin arkeolojik kanıtlar bize Misliya mağarası sakinlerinin auroch’lar (soyu tükenmiş büyük inek), Pers alageyiği ve ceylan gibi büyük canlıları avlayabildiğini gösteriyor. Ocaklarındaki ateşi kontrol edebiliyorlardı, bitkilerden geniş şekilde yararlanıyorlardı   ve Erken-Orta Paleolitik Çağ için taştan bir alet kutusu üretmişlerdi. Bunlar Afrika’da bulunan en erken Homo Sapiens fosilleriyle birlikte bulunanlarla benzer” dedi.

Hershkovitz taşların avlanmanın yanı sıra hayvan derisi yüzme, bitki kesme ve mineral arama gibi işlerde de kullanılabildiğini belirtti.

http://gazetemanifesto.com/2018/01/26/afrika-disinda-bilinen-en-eski-modern-insan-fosili-bulundu/




Bu ileti en son melnur tarafından 26.05.2021- 01:09 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 29.01.2018- 23:59


İnsanla maymunun ortak atasının tarihlemesi   yaklaşık 23-5 milyon yıl öncesine dayanmakta. Pek çok çalışmada 5 milyon yıl üzerinde anlaşılan bir tarihleme ama bu tarih kimi çalışmalara göre 7, kimi çalışmalara göre de 23 milyon yıl geriye gidebilmekte. Buraya aldığım tercümede maymun ile insanın ortak atasının 5 kilo ağırlığında olabileceği savlanıyor. İlginç. Dinozorların yok oluşundan sonra dünyadaki memeli egemenliğini başlatan ilk memeli daha çok geceleri ortaya çıkan ve tarla faresi büyüklüğünde olan bir canlıydı. Tarla faresi büyüklüğünde bir canlı kaç kilo olabilir, 1 mi, 2 mi? Bu şekilde yorumladığımızda yaklaşık 250 milyon yıl önce 2 kilo olan bir canlının dünyada egemenlik kurduktan ve 230-240 milyon yıl sonra   ancak 5 kiloya gelebilmiş olması biraz tuhaf geliyor ama, bilimsel çalışma öyle diyorsa, öyledir :)




Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 09.02.2019- 17:23


Engels insanın evriminde etkinliği insan emeğine verir ve ayağa kalkan insanın ellerini kullanma yoluyla evrimsel olarak önünün açıldığını söyler.   Bu yorumun yanlış olmamakla birlikte insanın insanlaşma sürecinin tek nedeni olarak değerlendirilmemelidir. İnsanın evriminde pek çok parametrenin rolü vardır ve öncelikle memelilerin evrimiyle ilişkilendirilecekse, bu sürecin de   Meksika'nın Yucatan yarımadasına düşen meteorla başladığını söyleyebiliriz. Dinozorların ortadan kalkmasına ve sonrasında memelilerin dünyaya   yayılmasına yol açan bu olay 65 milyon yıllık bir süreç sonunda bugünkü insanı ortaya çıkarırken, süreç doğrusal bir özellik göstermemiştir.

Memelilerin evriminde önemli bir kırılma yaratan ikinci büyük olay yaklaşık 30 milyon yıl önce başlayan ve   20-22 milyon yıl süren kırılma ile Afrika'nın doğusunun kuzeyden güneye   doğru çöküntüye uğramasıdır. Adına Rift vadisi dediğimiz bu bölge batısına göre çok farklı bir değişime uğramış, iklim değişmiş, yağışlar azalmış, ormanlık alanlar ortadan kalmış ve bu bölge bütünüyle savan bir özellik kazanmıştır. Batıda ormanlık alan iklimin sürekliliği nedeniyle devam ederken buradaki evrimsel süreç gelişmiş maymunlara doğru evrilmiş, doğusunda, ormanlık alanın ortadan kalkmasıyla savanaya dönen bölgelerde ayağa kalkmak zorunda kalan evrim ise, ellerin de boşa çıkması nedeniyle yaklaşık 5-7 milyon yıllık süreçte insana doğru yol almıştır.




Bu ileti en son melnur tarafından 26.05.2021- 01:10 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 21.04.2019- 20:56


İnsan ayağa kalkınca

Hem insanın görünümü, hem de toplumsallaşması hep insanın ayağa kalkmasının sonucudur. Madem ayağa kalkma bu kadar önemli, bu kadar değişikliğe neden oluyor, o zaman neden yine ayağa kalkmayalım ki?

Resim Ekleme


Bilim açısından Marks’ın şu sözü çok önemlidir: “Biz yalnız tek bir bilim tanıyoruz, o da tarih bilimi. Tarih, iki yönden incelenebilir: doğa tarihi ve insanlık (toplum) tarihi. Bununla birlikte bu iki yön birbirlerinden ayrılmaz; insanlar var oldukça ikisi de karşılıklı olarak birbirini koşullandırır”.   Bu sözler Alman İdeolojisi kitabından.   Bilimin parçalanmışlığı bugün öyle noktalarda ki, bırakın doğa-toplum bilim birlikteliğini, her bilim dalı binlerce mikro parçaya ayrılmış durumda ve bir bilimcinin kendine yakın alanları bile görmesi çok güç. Peki, eskiden durum nasıldı, bilimin konuları nereden geldi?

Elbette doğa bilimleri, toplum bilimlerine kıyasla çok daha uzun bir geçmişe sahip. Engels’e göre insanın ayakları üzerine kalkmasıyla, elleri özgürleşmiş, iş yapmaya başlamıştı.   Bu, “insan” a geçişte önemli bir aşamaydı. Elin iş yapmaya başlaması, genellikle sosyal ve insani (beşeri) bilim konularının da başlangıcı olarak kabul edilir. Aslında bu noktanın, yani ayağa kalkmanın, Darwin’in de dikkatini çektiğini biliyoruz; Engels’in yaptığı ise evrim sürecine işin (emeğin) rolünü sokması olmuştur: “el yalnız emek organı değil, aynı zamanda emek ürünüdür”.

On dokuzuncu yüzyılda bile insanın önce beyninin geliştiği, sonrasında ayağa kalktığı sanılıyordu. Stephen Jay Gould’un tanımıyla “beynin önceliği dogması” 1970’lerde küçük beyinli olmasına karşın, ayakta durabilen australopitekus kalıntılarının bulunması ile çok ciddi bir darbe almıştı. Sonrasında doğal seçilimin büyük beyin lehine olması, güçlü bir evrimci değişim dinamiğini harekete geçiriyordu. Gelişmelerin, yani fosil kayıtlarının,   Engels’i doğrulaması diyalektik yaklaşımın da bir tür “kutsanmasıydı” aslında.

Engels’in bu başarılı çıkarımı, zihinsel işlevleri, elle yapılanlardan daha üstün gören dogmanın etkisi altında olmamasından kaynaklanıyordu. Çok sonraları teori ile pratik, beyin emeği ile kol emeği arasındaki çelişki olarak gündeme sürekli gelen tartışmaya Engels yıllar öncesinde bir açılım getirmişti.
Tartışmalar içerisinde el bu derece öne çıkarken ayak, daha doğrusu insanın ayağa kalkışı (bipedalizm) ihmal edilmişti. Günümüzden 2-2.5 milyon yıl önce hominidlerin bipedalizme dönüşsüz olarak geçtiklerini biliyoruz. Bu tarihten itibaren özgürleşen el öncelikle besinleri, bebekleri ve aletleri taşımada kendisini gösterirken, dik duruş açık alanlarda güneşe maruz kalan alanı azaltıp, daha uzun süre yürümeye olanak tanıyordu.   Ancak bu durum yırtıcı türlerle karşılaşma riskini de artırıyordu. Tüm bunların insanların bir araya gelip topluluklar oluşturmasını tetiklediği düşünülmektedir. Sonuçta oluşan gruplar içerisinde ve gruplar arasında ortaya çıkan davranış biçimleri sosyal bilimler açısından bir başlangıç olarak değerlendirilmelidir, yani toplum bilimlerin konusu, doğa bilimlerinin içinden doğmuştur.

Doğal seçilimin elin daha ince işlerde kullanımı şeklinde yönelimi ve bunun sonucunda alet yapımı için daha yaklaşık 1 milyon yıllık bir evrime gereksinim vardı.   Yani toplumsallaşma gerçek anlamıyla alet yapımından çok daha önce başlamıştı. Kısacası, ayağa kalkmayla birlikte doğanın yanına toplum da katılmıştır.
Bipedalizmin getirdikleri toplumsallaşmayla da sınırlı değil. İnsan iskeletinin şekillenmesi, eklemlerin günümüzdeki hareket eksenlerine sahip olması, omurganın “C” biçiminden “S” biçimine değişmesi, kemiklerin boyutları hep ayağa kalkma sonrası bugünkü halini almıştır.

Yani hem insanın görünümü, hem de toplumsallaşması hep insanın ayağa kalkmasının sonucudur.   Madem ayağa kalkma bu kadar önemli, bu kadar değişikliğe neden oluyor, o zaman neden yine ayağa kalkmayalım ki?

https://gazetemanifesto.com/2019/insan-ayaga-kalkinca-250453/



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 23.04.2019- 07:40


Marks'a gönderme yapılarak toplumsal tarihin doğa tarihinin bir devamı olduğu söylenebilir. Bu saptamaya bağlı olarak insanın evrimi sadece el'in evrimi ve insanın ayağa kalmasıyla sınırlı değil ve aynı zamanda insanın ayağa kalkmasına yol açan doğanın evrimiyle de sıkı sıkıya ilişkilidir. Doğu Afrika'da Rift Vadisi'nin oluşumuna yol açan levha tektoniği hareketleri 30 milyon yıl öncesinden başlayarak buralardaki canlılığı insana dönüştüren süreçlerini başlatmıştır, denilebilir. Bu tektonik hareketlerin Afrika'da Rift vadisini oluşturması, ve buralarda iklimin ve topoğrafyanın değişime uğraması canlılık üzerinde de büyük bir etkiye ve değişime yol açmıştır. Rift vadisinin oluşmasıyla, öncesindeki ormanlık alanlar savanaya dönüşmüş, buralardaki maymunumsu hayat da ormanlık kalan bölgede ( vadinin batısı) gelişmiş maymunlara, savanalarda ise ( vadinin doğusu) insanı oluşturan süreçlere evrilmiştir.

Kısaca insanın oluşumunda el'in ve emeğin büyük bir etkisi var. Ama öncesinde insanın ayağa kalkışı ve onun öncesinde bölgedeki fiziki değişimler iklimin değişimine yol açmış, yağışların azalması bitki örtüsünü farklılaştırmış, ormanların yerini savanalar almış ve buralarda ağaçlara tırmanmanın belirleyici olduğu bir yaşamdan, tırmanmanın ortadan kalktığı uzun otlar arasında varlığını sürdüren bir canlılığı ayağa kalkmakla baş başa bırakmıştır.Düşmanlarından korunmak ve sürekli çevreyi kontrol etmek zorunda kalan canlılığın ayağa kalkmak zorunda kalışı bu klimatik ve çevresel faktörler nedeniyle gerçekleşmiştir. Sonuçta, insanın ayağa kalkışı ellerin de serbest kalmasını sağlamış, ellerin serbestliği alet yapımıyla birlikte beynin gelişimine de yol açmıştır.

Rift vadisinin oluşumu 8 milyon yıl öncesine kadar sürmüştür.Ortak atadan ayrılma da 7-8 milyon yıl öncesine tarihlenmektedir. Ayağa kalkmayla birlikte başlayan sürecin günümüz insanı olan homo sapiens'e dönüşümü de yaklaşık 1-2 milyon yıl öncesine kadar sürmüştür. Kuaterner dediğimiz jeolojik zamanda insanın ortaya çıkışı tamamlanmış ve sonrasında biyo-kültürel değişimlerle birlikte insan bugüne gelmiştir. Bütün bu gerçekleşen sürece bakıldığında insanı ortaya çıkan parametre ve süreçlerin çeşitliliğinden söz edilebilir.

Evrim bilimlerin bilimidir. Maddeye içkin bir niteliktir ve maddesiz bir canlılık olmadığı gibi, evrimden yoksun bir madde de olamaz. Ve sonuçta insan dediğimiz canlılık, maddenin evrimsel bir dönüşümünden başka bir şey değildir. Marks haklıdır; insan toplumunun tarihi doğa tarihinin koşullu bir devamından başka bir şey değildir. Koşul dediğimiz şey de insan toplumunun bilinçli iradesinin sürece müdahalesidir. Geleceği sınıfsız bir topluma yani daha güzel bir dünyaya dönüştürecek olan değişim de bu bilinçli insan iradesinde yatmaktadır. Rosa onun için ''ya sosyalizm ya barbarlık'' demiştir. Kapitalizmi değiştiremezsek, kapitalizm değiştirecek, hem bizi ve hem de dünyayı...




Bu ileti en son melnur tarafından 24.04.2019- 08:38 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 05.12.2019- 03:20


3.8 milyon yıl önce neye benziyorduk?

Resim Ekleme

Daha önce sadece çene kemiği ve dişleri bulunan ve yaklaşık 3,8 milyon yıl önce yaşayan atamız Australopithecus-aferensis’in yüz kemiği bulundu ve neye benzediği ortaya çıktı.


3.2 milyon yıllık Australopithecus-aferensis kadını Lucy’den çok önce günümüz insanın soyağacına dahil olan başka öncü insanlar da vardı. Australopithecus anamensis 4 milyon yıl kadar önce yaşıyordu. Ne var ki bu hominini türünün ne şekilde göründüğü bilinmiyordu. Çünkü bugüne dek sadece çene kemiği ve dişleri bulunmuştu. Ama artık yüzünün neye benzediği biliniyor. Hatta yüzü bilgisayarda “canlandırıldı” ve tanımlar Nature dergisinde yayımlandı.

KÜÇÜK BEYNE SAHİPLER

Resim Ekleme


Buna göre 3.8 milyon yıl önceki atalarımızın, çenesi öne doğru çıkık ve kafatasının üst kısmı da dar ve uzun biçime sahip ki, bu da daha küçük bir beyne işaret ediyor. Söz konusu kafatası 2016 yılında Etiyopya’daki Woranso-Mille bölgesinde bulunmuştu. Cleveland Doğa Tarihi Müzesi’nde çalışan Yohannes Haile-Selassie yönetimindeki ekip, kafatasını o zamandan bu yana inceleyip tarihlendirdi. Tahminlere göre, kafatası yetişkin bir erkeğe ait ve MRD-VP-1/1 olarak isimlendirildi. MRD-VP-1/1, modern insanın da çıkış noktası olan soyağacı temelini kökünden karıştırdı. Çünkü bugüne dek A. anamensis’in, Lucy’nin doğrudan atası olduğu sanılıyordu. Ve A.anamensis’in doğrudan doğruya A.afarensis olarak evrildiği düşünülüyordu. Fakat kafatası özellikleri daha diğer hominini türleri özelliklerine işaret ettikleri için bu tahmini tartışmaya açıyor. Dahası araştırmacılar, yeni keşfedilen kafatası sayesinde diğer fosil buluntularını da daha iyi sınıflandırabildiler. Bu şekilde söz konusu iki Australopithecus türünün en az 100 bin yıl boyu birbirine paralel olarak varlıklarını sürdürdükleri ortaya çıkmış. Bu da iki farklı evrim çizgisi anlamına geliyor diyor uzmanlar.

https://www.abcgazetesi.com/batmandaki-tupras-yerleskesinde-patlama-60942?scrl=1



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 21.12.2019- 16:32


'Homo Erectus, sanıldığından çok daha uzun süre yaşadı'

Tamamen dik yürüyebilen ilk insan türü olarak kabul edilen Homo Erectus'un düşünülenden çok daha yakın bir zamana kadar hayatta kaldıklarına dair bulgulara ulaşıldı.

Resim Ekleme

Tamamen dik yürüyebilen ilk insan türü olarak kabul edilen Homo Erectus'un düşünülenden çok daha yakın bir zamana kadar hayatta kaldıklarına dair bulgulara ulaşıldı.

ABD'deki Iowa Üniversitesi uzmanlarının Endonezya'nın Cava Adası'nda Solo nehri kıyısında bulduğu fosiller, bu insansı türün 100 bin yıl öncesine kadar yaşadığına işaret ediyor.

Bu, Homo Erectus'un modern insanlarla aynı dönemlerde de yaşadığını gösteriyor.

İki milyon yıl kadar önce Afrika'da ortaya çıkan türün Afrika'da 500 bin, Çin'de de 400 bin yıl öne dünyadan silindiği düşünülüyordu.

Araştırmanın sonuçları bilim dergisi Nature'da yayımlandı.

"YAĞMUR ORMANLARINA UYUM SAĞLAYAMADILAR"
1930'larda yine Solo nehrinin kıyısında Homo Erectus türüne ait 12 kafatası parçası ve iki bacak kemiği bulunmuştu. Sonraki yıllarda bölgenin jeolojik yapısının karmaşık olması ve çıkarıldıkları kazılarla ilgili yeterli bilgi olmaması nedeniyle kemiklerin yaşı belirlenememişti.

1990'larda bir ekip, Cava'da 53.000 ile 27.000 yıl öncesine ait olduğu düşünülen kemik parçaları bulmuştu.

Resim Ekleme
Prof Russell Ciochon Homo Erectus Ngandong'da bulunan kafataslarının kopyalarıyla.

Bu kazılar, adada modern insanların yaşadığı dönemle Homo Erectus'un yaşadığı dönemin çakışıyor olabileceği olasılığını gündeme getirmişti.


Iowa Üniversitesi'nden Prof. Russel Ciochon başkanlığındaki bir ekip yakın bir zaman önce bölgede yeni kazılar yaptı, kemiklerin bulunduğu bölgenin yapısını yeniden analiz etti.

Ekip, çalışmalar sonunda kemiklerin 117.000 ila 108.000 yıl öncesine ait olduğu sonucuna vardı. Bu, Homo Erectus'un yaşamış olabileceği en yakın dönem olarak kayıtlara geçti.

Homo Erectus'un Java'da bir milyon yıl kadar yaşadığı tahmin ediliyor.

Daha önce Güney Doğu Asya'da Homo Erectus'un küçük türlere evrilmiş akrabalarına rastlanmıştı.

Uzmanlara göre bunun nedeni adalarda gıda kaynaklarının sınırlı olması. Ancak Cava'da Homo Erectus'un görece zengin kaynaklar sayesinde küçülmeden varlığını koruyabildiği tahmin ediliyor.

Uzmanlara göre, fosiller Cava'da çevresel koşulların değişmeye başladığı bir döneme ait. Zira bu dönemde açık orman alanlarının yağmur ormanlarına dönüştüğü, Homo Erectus'un adadan silinme sürecinin de bu dönemde başlamış olabileceği ve savanada yaşayan bu türün yağmur ormanlarına uyum sağlayamamış olabileceği belirtiliyor.

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/bilim_teknoloji/1709951/homo-erectus-sanildigindan-cok-daha-uzun-sure-yasadi.html




Bu ileti en son melnur tarafından 21.12.2019- 16:33 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   >   son» 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör ‘İnsanın ve maddenin özgürleşmesi diyalektik ile mümkün’ melnur 0 1353 09.03.2020- 03:59
Konu Klasör Evrimi anlamak melnur 1 4542 29.06.2016- 22:21
Konu Klasör Yobazlar evrimi keşfetti denizcan 4 4069 03.02.2016- 19:49
Konu Klasör Evrimi neden savunmalıyız? melnur 3 5005 08.05.2015- 19:14
Konu Klasör Çocuklarınıza evrimi nasıl anlatırsınız? melnur 1 1980 26.09.2019- 10:40
Etiketler   İnsanın,   evrimi,   üzerine.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS