SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  kilitli
İngiltere'de 'SOL' komünizm           (gösterim sayısı: 3.674)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.993
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 10.09.2013- 18:08


İngiltere'de 'SOL' komünizm

İngiltere'de henüz bir komünist partisi yok, ama işçiler arasında genç, geniş, güçlü bir komünist hareket var ki, bunun hızla büyümesi, en iyimser umutları haklı göstermektedir. Bir komünist partisini kurmak isteyen ve şimdiden bu konuda görüşmelere girişmiş olan birçok partiler ve siyasi örgütler var (İngiltere Sosyalist Partisi, Sosyalist İşçi Partisi, Güney Galler Ülkesi Sosyalist Derneği, İşçi Sosyalist Federasyonu) Sylvia Pankhurst yoldaş tarafından yönetilen İşçi Sosyalist Federasyonu haftalık organı Workers' Dreadnought'ta , bu yoldaş tarafından yazılan "Bir Komünist Partisine Doğru" başlıklı bir yazı yayınlanmıştır. Yazı, yukarda adı geçen dört örgüt arasında bir komünist partisi kurma amacıyla sürdürülen görüşmeleri şöyle açıklıyor: Üçüncü Enternasyonale katılma, parlamentarizm yerine sovyet sisteminin tanınması, proletarya diktatörlüğü. Öyle anlaşılıyor ki, tek bir komünist partisinin hemen kurulmasını önleyen başlıca engellerden biri, yeni komünist partisinin, oportünist ve sosyal-şoven, korporatif ve özellikle sendikalardan meydana gelen eski İşçi Partisinin (Labour Party) parlamentoya katılma meselesindeki görüş ayrılığıdır. Sosyalist İşçi Partisi gibi, İşçi Sosyalist Federasyonu da parlamento seçimlerine ve parlamentoya katılmaya karşıdırlar, İşçi Partisine katılmaya karşıdırlar, ve bu noktadan İngiltere'de "komünist partilerin sağ kanadı" saydıkları İngiltere Sosyalist Partisinin bütün üyeleriyle ya da üyelerinin çoğunluğuyla anlaşmazlık halindedirler.

Böylece anlaşmazlık, önemli farklı biçime bürünmesine rağmen ve bazı diğer nedenlerden dolayı Almanya'dakinin aynıdır (Almanya'da bu biçim, "Rus" biçimine, İngiltere'dekinden çok daha yaklaşmaktadır; ve bunun da birçok nedenleri vardır). Ama biz, bu "solların" ileri sürdükleri iddialara bir gözatalım.

Parlamentoya katılma konusunda, Sylvia Pankhurst, gazetenin aynı sayısında yayınlanan W. Gallacher'in Glasgow'daki "İskoçya İşçi Konseyi" adına kaleme alınmış yazısına atıflarda bulunmaktadır.

"Bu konsey, diyor yazar; açıkça parlamentoya karşıdır. Ve birçok siyasi örgütün sol kanadının desteğine sahip bulunmaktadır. Biz, sanayi kollarında (sanayiin çeşitli kollarında) devrimci bir örgüt yaratmayı ve bütün ülkedeki sosyal komitelere dayanan bir komünist partisini kurmayı amaç edinen İskoçya devrimci hareketini temsil ediyoruz. Biz, uzun zaman, resmi parlamenterlerle mücadele ettik. Onlara açıkça savaş ilan etmeyi gerekli saymadık; onlar ise, bize saldırmaktan korkuyorlar.

"Ama bu durum uzun süre devam edemez. Bütün cephe boyunca, biz, zaferler sağlamaktayız. İskoçya Bağımsız İşçi Partisi üyelerinin kitlesi gittikçe parlamentodan soğumaktadır ve hemen hemen bütün mahalli gruplar sovyetlerden yanadırlar [lngilizce metinde, Rusça sovyet sözcüğü kullanılmaktadır] ya da işçi sovyetlerinden yanadırlar. Besbelli ki, bu olgu, siyaseti bir geçim aracı sayan, bir meslek sayan kişiler için çok önemlidir ve bunlar, üyelerinin parlamentarizme dönmeleri için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Devrimci yoldaşlar bu grubu desteklememelidirler [altı yazar tarafından çizilmiştir]. Burada, mücadele, bizim için çok çetin olacaktır. En üzücü şey, kendi kişisel çıkarlarını devrimin çıkarlarından üstün tutanların davaya ihanetleri olacaktır. Parlamentarizme en küçük bir destek, sadece bizim İngiliz Scheidemann'larımızın ve Noske'lerimizin iktidara yükselmelerine yardım etmek demektir. Henderson, Clynes ve benzerleri, iflah olmaz gericilerdir. Bağımsız İşçi Partisi, gittikçe MacDonald, Snowden ve şürekasının kampında manevi bir sığınak bulmuş olan burjuva liberallerinin etkisi altına girmektedir. Bağımsız İşçi Partisi, Üçüncü Enternasyonale şiddetle karşıdır, ama yığınlar enternasyonalden yanadır. Oportünist parlamenterleri ne şekilde olursa olsun desteklemek, bu bayların oyununa gelmek olur. İngiltere Sosyalist Partisinin burada hiç bir önemi yoktur. ... Gereken şey, iyi bir devrimci sınai örgütüdür. Ve açık seçik tanımlanmış bilimsel temeller üzerinde hareket eden bir partidir. Eğer yoldaşlarımız bu cinsten örgütleri kurmamızda bize yardım edebilirlerse, onların yardımlarını seve seve kabulleneceğiz; edemezlerse, böyle işlere karışmazlarsa, hiç değilse "saygıdeğer" (?) [soru işareti yazarındır] parlamenter unvanına bu kadar düşkün olan ve "patronlar" kadar, sınıf politikacıları kadar devlet yönetebileceklerini tanıtlamak için yanıp tutuşan gericileri destekleyerek, allahaşkına, devrime ihanet etmesinler."

Bence gazete redaksiyonuna gönderilmiş olan bu mektup, komünizme henüz varmakta olan gençlerin ya da sıradan işçi üyelerin ruh haletini pek güzel ifade etmektedir. Bu ruh haleti son derece sevindirici ve değerli bir şeydir; onun değerini bilmemiz, teşvik etmemiz gerekir, çünkü bu ruh haleti olmasaydı, İngiltere'de ya da dünyanın herhangi bir ülkesinde proleter devrimin zaferinden umudu kesmek gerekirdi. Yığınlarda çok zaman uykuda olan, bilinçsiz ve durgun olan bu ruh haletini ifade edebilen ve uyandırabilenlerle ilgilenmek gerekir. Ve onlara yardım etmek gerekir. Ama aynı zamanda, onlara, hiç bir şüpheye meydan bırakmayacak biçimde, açıkça bu ruh haletinin tek başına yığınları büyük devrimci mücadelede yönetmeye yetmediğini ve devrim davasına en derinden bağlı olanların işleme eğilimi gösterdikleri, ya da işledikleri hataların davaya zararlı olabileceğini söylemeliyiz. Gallacher yoldaş tarafından gazete redaksiyonuna gönderilmiş olan mektubun, Almanya'nın "sol" komünistlerinin ve 1908 ile 1918'de "sol" Rus bolşeviklerinin bütün yanılgılarını filiz halinde taşımaktadır.

Bu mektubun yazarı, burjuvazinin "sınıf politikacıları"na karşı soylu bir proleter kini taşıyor, (bu kin, sadece proleterlerin değil, bütün emekçilerin, Alman deyimini kullanırsak, bütün "küçük insanların" anlayacağı ve sempati duyacağı bir kindir). Ezilen ve sömürülen yığınların bir temsilcisinin ifadelendirdiği bu kin, gerçekte "bilgeliğin başlangıcı", her sosyalist ve komünist akımın ve onun başarısının temelidir. Ama yazar, besbelli ki, politikanın gökten düşmeyen, çaba gerektiren bilim olduğunu unutuyor; proletaryanın, eğer burjuvaziyi yenecekse kendisi için proleter, ve burjuvazininkilerden hiç de aşağı olmayan "sınıf siyaset adamları" yetiştirmek zorunda olduğunu unutuyor.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.993
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 10.09.2013- 18:09


Mektubun yazarı, proletaryaya amacına ulaşma olanağını, parlamentonun değil, ancak işçi sovyetlerinin sağlayabileceğini iyice anlamıştır. Ve kim bunu henüz anlamamışsa, besbelli ki, o, en büyük bilim adamı olsa da, en tecrübeli politikacı, en içten sosyalist olsa da, en çok okumuş marksist, vatandaşların ve aile babalarının en sadığı olsa da, gericilerin en kötüsüdür. Ama mektubun yazarı şu soruyu sormuyor bile, şu soruyu sormayı gerekli bulmuyor bile: "Sovyet" siyaset adamlarını parlamentonun içine sokmadan, sovyetlerin parlamento üzerinde zaferini sağlamak mümkün müdür? Parlamentarizmi içinden dağıtmadan, sovyetlerin parlamentoyu feshetme görevlerini başarabilmeleri için parlamento içinde gerekli hazırlıkları yapmadan bu mümkün müdür? Oysa mektubun yazarı, İngiliz Komünist Partisinin eylemini .bilimsel bir temel üzerine oturtması gerektiği yolundaki doğru fikri kesin olarak ileri sürmektedir. Bilim, öteki ülkelerin, özellikle bu ülkeler de kapitalist iseler ve yakın bir geçmişte benzer bir tecrübeden geçmiş bulunuyorlarsa, her şeyden önce bunların tecrübesinin gözönünde tutulmasını emreder. Bilim, ikinci olarak, isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin mücadele hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün güçlerin, grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.

Henderson'ların, Clynes, MacDonald ve Snowden'lerin, iflah olmaz gerici oldukları doğrudur. Bunların, iktidara geçmek istedikleri ve bu yolda zaten burjuvaziyle koalisyon kurmayı tercih ettikleri; burjuva kurallarına göre ülkeyi "'yönetmek" istedikleri ve iktidara geçince zorunlu olarak Scheidemann ve Noske'ler gibi davranacakları da doğrudur. Bütün bunlar doğrudur. Ama bundan, bunları desteklemenin devrime ihanet olduğu sonucu çıkarılamaz; bundan çıkarılabilecek tek sonuç, işçi sınıfı devrimcilerinin devrimin çıkarı için bu baylara belirli ölçüde parlamenter destek sağlamaları gerektiğidir. Bunu iyice göstermek için aktüalitesi olan iki İngiliz siyasi belgesini ele alacağım: (1) 18 Mart 1920'de Başbakan Lloyd George'un söylevi (19 Mart 1920 tarihli Manchester Guardian gazetesinde yayınlanan metin) ve (2) bir sol komünistin, Sylvia Pankhurst yoldaşın, yukarda zikredilen yazıda ifade edilen düşünceleri.

Lloyd George, söylevinde., (özel olarak davet edildiği halde toplantıya katılmayan) Asquith ile ve muhafazakarlarla koalisyona girmeye karşı olup, İşçi Partisine yaklaşmadan yana olan öteki liberallerle polemiğe girişiyor. (Gallacher yoldaşın mektubundan, bazı liberallerin Bağımsız İşçi Partisine geçtiklerini de öğrenmiş bulunuyoruz.) Lloyd George, "sosyalist" diye adlandırmayı tercih ettiği, ve üretim araçlarının "kolektif mülkiyetini" savunan İngiliz İşçi Partisinin başarısını önlemek için liberaller ile muhafazakarlar arasında bir koalisyonun -sıkı bir koalisyonun- zorunlu bir şey olduğunu tanıtlamaya çalışıyor. İngiliz burjuvazisinin önderi parlamenter liberal partinin, anlaşıldığına göre, o zamana kadar bunu bilmeyen üyelerine açıklamada bulunarak, "Fransa'da komünistlik denen şey işte budur" diyor. "Almanya'da buna sosyalizm dendi; Rusya'daki adı da bolşevizmdir." Libareller için böyle bir şey ilke olarak kabul edilemez, diye açıklıyor Lloyd George, çünkü liberaller ilke bakımından özel mülkiyetten yanadırlar. "Uygarlık tehlikededir", diye haykırıyor konuşmacı, onun için liberallerle muhafazakarlar birleşmelidirler...

"... Tarım bölgelerine giderseniz, diyor Lloyd George, orada daha önceki parti bölünmelerinin devam ettiğini göreceğinizi kabul ederim. Orada tehlike uzaktır. Orada tehlike yoktur. Ama sıra tarım bölgelerine geldiği zaman, tehlike orada da, bugün bazı sanayi bölgelerinde olduğu kadar büyük olacaktır. Ülkemizin beşte dördü sanayiyle ve ticaretle uğraşır; beşte biri tarımla uğraşır. Geleceğin bizim için gizlediği tehlikeleri düşündüğüm zaman, bunlar, gözden ırak tutmadığım koşullardır. Fransa'nın nüfusu daha çok tarım bölgelerinde yaşar ve orada sağlam bir belirli kavramlar temeli, kolay kolay değişmeyen, bir devrimci hareket tarafından kolayca bozulması mümkün olmayan bir temel vardır. Bizde ise durum bambaşkadır. Bizim ülkemiz, dünyanın herhangi bir ülkesinden daha çok istikrarsızdır, ve bir kere gevşerse yukarda belirttiğim nedenlerden ötürü, bu ülkede felaket, herhangi bir ülkedekinden daha büyük olacaktır."

Okur, Bay Lloyd George'un sadece çok zeki bir adam olmakla kalmayıp, aynı zamanda, marksistlerden de çok şey öğrendiğini görmektedir. Biz de ondan bir şeyler öğrenirsek iyi ederiz.

Lloyd George'un konuşmasından sonra yapılan tartışmaların şu bölümünü de not etmek ilginç olur:

"Bay Wallace (milletvekili): Başbakanın, büyük bir kısmı şu anda liberal olan ve bizi destekleyen sanayi işçileri bakımından, sanayi bölgelerinde, politikasının sonuçları hakkında ne düşündüğünü öğrenmek isterim. Su anda bizim içten destekleyicilerimiz olan işçiler sayesinde İşçi Partisinin gücünün artmasını beklemek doğru olmaz mı?

"Başbakan: Ben bu fikirde değilim. Liberallerin kendi aralarında mücadele etmeleri, umutsuzluğa kapılan birçok liberalleri İşçi Partisine katılmaya itmektedir ve bugün büyük sayıda değerli liberaller, o parti içinde, hükümeti kötülemekle meşguldürler. Kamuoyu ise bu katılmalardan ötürü, İşçi Partisine karşı daha olumlu bir tutumu benimsiyor. Kamuoyu, İşçi Partisi dışındaki liberallere doğru dönmüyor, İşçi Partisine eğilim gösteriyor, kısmi, seçimler bunu göstermektedir."

Bu muhakeme tarzının, burjuvazinin en akıllı adamlarının bile bazı durumlarda nasıl yanılgılara saplandıklarını ve onarılması olanaksız saçmalıklar yapmaktan kendilerini alamadıklarını gösterdiğini geçerken belirtelim. Burjuvazinin yenilgisine sebep olacak da işte budur. Bizim insanlarımız ise saçmalıklar yapsalar da (ama bu saçmalıklar çok vahim olmamalı ve zamanında düzeltilebilmelidir) gene de eninde sonunda başarı elde edeceklerdir.




Bu ileti en son melnur tarafından 10.09.2013- 18:24 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.993
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 10.09.2013- 18:13


İkinci siyasi belge "sol" komünistlerden Sylvia Pankhurst yoldaşın aşağıdaki düşünceleridir:

"... İnkpin yoldaş (İngiltere Sosyalist Partisi Genel Sekreteri), İşçi Partisinin "işçi sınıfı hareketinin başlıca örgütü" olduğunu söylüyor. İngiltere Sosyalist Partisinden bir başka yoldaş, Üçüncü Enternasyonalin konferansında, bu partinin görüşünü daha açık seçik olarak ifade etti. Dedi ki: "Biz İngiliz. İşçi Partisini, örgütlenmiş işçi sınıfı saymaktayız."

"İşçi Partisi hakkındaki bu görüşe biz katılmıyoruz. Bu partinin, her ne kadar kayda değer ölçüde bilinçsiz ve pasif iseler de, büyük sayıda üyesi vardır; bunlar, işçidirler ve atelye arkadaşları gibi davranmış olmak için ve tahsisat alabilmek için sendikalara girmiş olan işçidirler.

"Ama biz, İşçi Partisinin sayıca öneminin, bu partinin İngiliz işçi sınıfının çoğunluğunun sınırlarını henüz aşmamış olduğu bir fikir ekolünün eseri olması gerçeğinden ileri geldiğini teslim etmekteyiz; bununla birlikte, şu anda, halkın zihniyetinde büyük değişiklikler meydana getirecek olan koşullar hazırlanmaktadır ve bunların sonucu olarak durum yakında değişecektir. ...

"İngiliz İşçi Partisi, tıpkı öteki ülkelerdeki sosyal-şoven örgütler gibi, toplum gelişmesinin doğal seyri sonucu kaçınılmaz olarak iktidara gelecektir. Sosyal-şovenleri iktidardan uzaklaştırma işini örgütlendirmek, komünistlere düşmektedir. Ve biz, ülkemizde bu eylemi ne geciktirmeliyiz, ne de bu yolda bir duraksama göstermeliyiz.

"İşçi Partisinin gücünü arttırmak yolunda enerjilerimizi boşuna harcamamalıyız; bu partinin iktidara gelmesi zaten kaçınılmaz bir şeydir. Bütün gücümüzü, bu partiyi yenecek olan bir komünist hareketi yaratma yolunda kullanmalıyız. İşçi Partisi yakında hükümeti kuracaktır; devrimci muhalefet ona karşı hücuma geçmeye hazır olmalıdır."

Böylece liberal burjuvazi, (sömürücülerin) "iki partisi" sistemini, yüz yıllık bir geçmişi olan ve tarihte yerleşmiş bulunan ve sömürücüler için son derece elverişli olan bu sistemi reddediyor; İşçi Partisine karşı kuvvetleri birleştirmenin gerekli olduğunu kabul ediyor. Liberallerden bir kısmı, batan gemiyi terkeden fareler gibi, koşup İşçi Partisine giriyorlar. Sol komünistler ise işçi partisinin iktidara geçmesini kaçınılmaz bir şey sayıyorlar ve bugün, bu partinin, işçilerin çoğunluğunun desteğini sağlamış olduğunu teslim ediyorlar. Ve bundan, tuhaf bir sonuç çıkarıyorlar. Sylvia Pankhurst bunu şöyle formüle ediyor:

"Komünist Partisi uzlaşmalar yapmamalıdır. ... Bu parti, reformizme karşı doktrinini saf olarak ve bağımsızlığını tam olarak muhafaza etmelidir; bu partinin görevi, yolda durmadan, yolundan sapmadan ileriye doğru gitmektir, sosyalist devrime doğru düz çizgi halinde ilerlemektir."

İngiltere işçilerinin çoğunluğunun, hâlâ İngiliz Kerenski'lerin ya da Scheidemann'ların arkasından gitmesinden; işçi çoğunluğunun bu adamların hükümetini denememiş olmasından (ki Rusya'da ve Almanya'da işçilerin yığın halinde komünizme geçmeleri için bu tecrübeden geçmeleri gerekmiştir) çıkan sonuç, tam tersine, İngiliz komünistlerinin parlamenter eyleme katılmaları gerektiği, Henderson-Snowden hükümetini, işçi yığınlarını bu hükümetin eylemine bakarak değerlendirebilmelerinde bu yığınlara parlamento içinden yardım etmeleri gerektiği, Henderson'ların ve Snowden'lerin birleşmiş olan Lloyd George ve Churchill'i yenmesine yardım etmeleri gerektiği sonucudur. Başka türlü bir davranış, devrimi engellemek olur; çünkü, işçi sınıfının çoğunluğunun görüşünde bir değişiklik olmazsa, devrim olanaksızdır; bu değişmeyi ise, yığınların siyasi tecrübesi sağlar, sadece propaganda değil. "Uzlaşma yapmadan, yolumuzdan sapmadan ileri." Böyle konuşan, eğer Henderson ile Snowden'in Lloyd George ile Churchill'e karşı zaferi halinde, çoğunluğun şimdiki önderlerine güvenlerini yitirerek hızla komünizmi destekleyeceğini ya da (her durumda bir tarafsızlığı ve çok kere komünistlere karşı hayırhah bir tarafsızlığı) benimseyeceğini bilen (ya da bilmesi gereken) güçsüz bir işçi azınlığı ise bu slogan, açıkça yanlıştır.

Bu, yüzbin kişilik takviye kuvvetinin savaş meydanına ulaşmasını sağlayabilmek için, gerekli zamanı kazanabilmek için; "durmak", "dolambaçlı yoldan gitmek" ve giderek "uzlaşma" yapmak gerekirken, 10.000 askeri, 50.000 düşmana karşı savaşa sokmak gibi bir şeydir. Bu, aydın çocukluğudur; bu, devrimci bir sınıfın ciddi taktiği olamaz.

Devrimin temel yasası, bütün devrimler tarafından ve özellikle 20. yüzyıldaki üç Rus devrimi tarafından doğrulanan devrimin temel yasası şudur: devrim olabilmesi için sömürülen ve ezilen yığınların, eskiden olduğu gibi yaşamanın olanaksız olduğu bilincine varmaları ve değişiklik istemeleri yetmez. Devrimin olması için, sömürücülerin eskiden olduğu gibi yaşayamaz ve hükümeti yürütemez duruma düşmeleri gerekir. Ancak aşağıdakilerin,[*8] eski tarzda yaşamak istemedikleri ve "yukarıdakilerin" de eski tarzda yaşayamadıkları durumdadır ki, ancak bu durumdadır ki, devrim başarıya ulaşabilir. Bu gerçeği başka şekilde şöyle ifade edebiliriz: (sömürüleni de sömüreni de etkileyen) bir ulusal bunalım olmadan devrim olanaksızdır. Böylece bir devrimin olabilmesi için; ilkönce, işçilerin çoğunluğunun (hiç değilse, bilinçlenmiş olan ve aklı eren, siyasi bakımdan etkin işçilerin çoğunluğunun) devrimin gereğini tam olarak anlamış olmaları ve devrim uğruna hayatlarını feda etmeye hazır olmaları gerekir; bundan başka, yönetici sınıfların, en geri yığınları bile siyasi hayata sürükleyen, hükümeti zayıf düşüren ve devrimcilerin onu devirmesini mümkün kılan bir hükümet bunalımından geçmekte olması gerekir (her gerçek devrimi belirleyen şey, o zamana kadar bilinçsiz olan, ezilen emekçi yığınlar arasında siyasi mücadeleye atılmaya hazır insan sayısının hızla on misline ve belki de yüz misline yükselmesidir).

Gerçekte, İngiltere'de, Lloyd George'un söylediğinden de anlaşıldığı gibi, proleter devriminin başarısının bu iki koşulunun gözle görülür biçimde gerçekleştiğine tanık olunmaktadır. Ve bazı devrimcilerde, bu iki koşuldan her birine karşı gerektiği kadar akıllıca ve dikkatli olmayan, gerektiği kadar bilinçli ve düşünceye dayanır olmayan bir tutumu gözlediğimiz bugün, sol komünistlerin her yanılgısı çifte tehlike taşımaktadır. Eğer biz, bir devrimciler grubu değil de, devrimci sınıfın partisi isek; arkamızdan yığınları sürüklemek istiyorsak (ki böyle bir isteğimiz yoksa, gevezeden başka bir şey olamayız), ilkönce Henderson'un ya da Snowden'in Lloyd George ile Churchill'i yenmelerine yardım etmeliyiz (daha doğrusu, birincileri, ikincileri yenmeye zorlamalıyız, -çünkü birinciler, kendi zaferlerinden korkmaktadırlar!-; ve sonra da işçi sınıfının çoğunluğunun, Henderson'larla Snowden'lerin hiç bir işe yaramadıklarını, bunların hain küçük burjuvalar olduklarını, iflaslarının kesin olduğunu, kendi tecrübeleriyle anlamalarına yardım etmeliyiz; ve nihayet Henderson'lardan umudunu kesen işçilerin çoğunluğunun Henderson hükümetini düşürmede ciddi başarı şansları olacağı anı yakına getirmeliyiz. Bu durumda, Henderson gibi bir küçük-burjuva değil Lloyd George gibi bir büyük burjuva bile, yönünü şaşırdığına ve dün Churchill ile "vuruşmalarıyla", bugün de Asquith ile "vuruşmalarıyla" kendi kendini ve dolayısıyla burjuvaziyi zayıf düşürdüğüne göre, Henderson gibi biri, yönünü haydi haydi şaşırır.

Sorunu daha açık seçik koyayım: Bence, İngiliz komünistleri (hepsi zayıf olan, bazıları da adamakıllı zayıf olan) dört ayrı partiye bölünen gruplarını, Üçüncü Enternasyonalin ve parlamentoya katılma zorunluğu ilkesine uygun olarak tek bir komünist partisi içinde toplamalıdırlar. Komünist Partisi, Henderson ile Snowden'e, bir "uzlaşma", bir seçim anlaşması önerir: Lloyd George ve muhafazakarlar koalisyonuna karşı birlikte yürürüz; parlamentodaki milletvekilliklerini, işçilerin İşçi Partisine olsun, komünistlere olsun verdikleri oylarla orantılı olarak paylaşırız. (Genel seçimlerdeki oy değil, özel bir oylamada) biz tam bir propaganda, ajitasyon ve siyasi eylem özgürlüğünü muhafaza ederiz. Bu sonuncu şart olmadan, besbelli ki, blok da kurulamaz, çünkü siyasi eylem özgürlüğünü elde etmeden uzlaşmaya varmak ihanet olur: İngiliz komünistleri, tıpkı (1903'ten 1917'ye kadar 15 yıl boyunca) Rus bolşeviklerinin, Rus Henderson ve Snowden'lerine karşı, yani menşeviklere karşı eleştiri hakkını muhafaza ettikleri gibi, İngiliz komünistleri de, kendi Henderson ve Snowden'lerini suçlayabilme yolunda tam özgürlüğe mutlak olarak sahip bulunmalıdırlar.




Bu ileti en son melnur tarafından 10.09.2013- 18:14 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.993
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 10.09.2013- 18:15


Eğer Henderson'larla Snowden'ler bu koşullarla blok kurmayı kabul ederlerse, kazançlı biz olacağız. Çünkü bizim için önemli olan parlamentodaki sandalye sayısı değildir; biz milletvekilliği peşinde koşmuyoruz, ve bu konuda taviz veririz. (Henderson'lar ve onların yeni dostları -ya da yeni efendileri- Bağımsız İşçi Partisindeki eski liberaller ise, milletvekilliği peşindedirler.) Böyle bir uzlaşmadan biz kazançlı çıkarız, çünkü Lloyd George'un kendisi tarafından horlandıkları bir anda, biz propagandamızı yığınlara götüreceğiz ve İşçi Partisinin bir an önce hükümeti kurmasına yardım etmekle kalmayacağız, sözümüzü esirgemeden ve en küçük bir ihtiyatı bile gerekli saymadan, Henderson'lara karşı yürüteceğimiz propagandayı yığınların anlamasını sağlayacağız.

Eğer Henderson'lar ile Snowden'ler bizimle bu koşullarla blok kurmayı reddederlerse, biz, bundan daha da kazançlı çıkarız. Çünkü böylelikle yığınlara (dikkat ediniz ki, salt menşevik, tamamıyla oportünist olan Bağımsız İşçi Partisi içinde bile yığınlar sovyetlerden yanadırlar) Henderson'ların kapitalistlerle içlidışlı durumlarını bütün işçilerin birliğinden önde tuttuklarını kolaylıkla tanıtlayabiliriz. Daha ilk atılımda, özellikle Lloyd George'un (komünizm için) üstün bir değer taşıyan ve kesin olarak doğru olan parlak açıklamalarından sonra, Lloyd George'un muhafazakarlarla birlikte koalisyonuna karşı bütün işçilerin birliğini özleyecek olan yığınları kendi tarafımıza kazanmış olacağız. Daha ilk atılımda başarıyı sağlamış olacağız, çünkü Henderson ve Snowden'lerin Lloyd George'u yenmekten korktuklarını, iktidarı tek başlarına almaktan korktuklarını, gizliden gizliye İşçi Partisine karşı muhafazakarlara açıkça el uzatan Lloyd George'un desteğini sağlamaya uğraştıklarını yığınlara tanıtlamış olacağız.

Bizde, Rusya'da 27 Şubat 1917 (eski takvim) devriminden sonra, bolşeviklerin menşeviklere ve sosyalist-devrimcilere karşı (yani Rus Henderson'larına ve Snowden'lerine karşı) gösterdikleri propaganda başarılarını, İngiltere'dekine benzer bir duruma borçludurlar.

Menşeviklere ve sosyalist-devrimcilere şöyle diyorduk: Sovyetlerde çoğunluk sizde olduğuna göre, burjuvaziyi işe katmadan iktidarın tümüne sahip çıkınız (Haziran 1917'de Birinci Rus Sovyetler Kongresinde, bolşevikler oyların ancak % 13'ünü elde edebilmişlerdi). Ama Rus Henderson ve Snowden'leri iktidarı burjuvazisiz almaktan korkuyorlardı, ve burjuvazi, sosyalist-devrimcilerle menşeviklerin oyların çoğunluğunu alacaklarını bildiği için, Kurucu Meclis seçimlerini sürüncemede bırakmaya kalkışınca , (her iki parti de, gerçekte tek bir küçük-burjuva demokrasisini temsil eden pek sıkı bir siyasi blok teşkil etmekteydiler), sosyalist-devrimciler ve menşevikler, bu ertelemelere gerektiği gibi karşı koymak için yeterli gücü kendilerinde bulamadılar.

Henderson ve Snowden'lerin komünistlerle bir blok kurmayı reddetmeleri, bu ikincilere derhal pek büyük bir üstünlük sağlar: bu davranış, bize Mecliste birkaç milletvekilliği kaybettirse bile (ki bunun hiç önemi yoktur), yığınların sempatisi bize döner ve Henderson'larla Snowden'ler gözden düşer. Böyle bir durumda, iyice güvendiğimiz, yani adaylarımızı ileri sürmemizin, bir liberalin bir İşçi Partiliye karşı zaferi sonucunu vermeyeceği yerlerde, pek az sayıda seçim bölgesinde adaylarımız seçime katılırdı. Seçim propagandamızı, komünizmden yana bildiriler dağıtarak ve kendi adaylarımızın seçime katılmadıkları bütün bölgelerde, seçmeni, burjuva adaya karşı, İşçi Partisi adayına oy vermeye davet ederek yapardık. Sylvia Pankhurst ve Gallacher yoldaşlar, bunu, proleter devrimciliğine karşı ihanet, ya da sosyal-hainlere karşı mücadeleden vazgeçme şeklinde görmekle yanılıyorlar. Tam tersine, bundan ancak proleter devrimi davasının kazançlı çıkacağından hiç şüphe yoktur.

Bugün İngiliz komünistleri, yığınlara yaklaşmakta ve giderek onlara kendilerini dinletmekte büyük güçlüklerle karşılaşıyorlar. Ama ben, kendimi komünist olarak tanıttıktan sonra, seçmeni, Lloyd George'a karşı Henderson'a oy vermeye davet edersem, beni her halde dinleyecektir. Onlara herkesin anlayacağı şekilde, sadece sovyetlerin parlamentodan ve proletarya diktatörlüğünün de Churchill'in (burjuva "demokrasi"si perdesiyle örtülü) diktatörlüğünden daha iyi olduğunu açıklamakla kalmayacağım, aynı zamanda, Henderson'a oy verilmesini isterken, niyetimin, ona asılan adama ipin destek olduğu gibi destek olduğunu, ve Henderson'ların kendi hükümetlerini kurmaya yaklaşmalarının da, aynı şekilde haklı olduğumu tanıtlayacağını, yığınları benim tarafıma geçireceğini, Rusya'da ve Almanya'da olduğu gibi Henderson'ların ve Snowden'lerin siyasi ölümlerini hızlandıracağını anlatacağım.

Ve eğer itiraz olarak, bu taktiğin, aşırı ölçüde "ince", aşırı ölçüde karmaşık bir taktik olduğunu, yığınların bunu anlayamayacağı, bu taktiğin güçlerimizi dağıtacağı, böleceği, güçlerimizi sovyet devrimi üzerine toplamamıza engel olacağı vb. söylenecek olursa, "sol" muarızlarıma vereceğim cevap şudur: -Kendi doktrinciliğinizi yığınlara atfetmeyiniz! Yığınların İngiltere'de Rusya'dakilerden ne daha fazla, ne daha eksik eğitilmiş olmadıkları belli bir şeydir. Ama buna rağmen, Rusya'da yığınlar, bolşevikleri anladılar. Ve Sovyet Devriminin arifesinde, 1917 Eylülünde, bolşeviklerin burjuva parlamentosuna (Kurucu Meclise) aday listelerini hazırlamış olmaları ve Sovyet devriminin ertesinde, 5 Ocak 1918'de dağıtacakları bu Kurucu Meclis seçimlerine 1917 Kasımında katılmış olmaları olgusu, bolşeviklerin işini zorlaştırmak şöyle dursun, onların eylemini kolaylaştırmıştır.

İngiliz komünistleri arasında görüş ayrılığının nedeni olan ikinci nokta üzerinde burada duramayacağız: İşçi Partisine katılmak gerekir mi, gerekmez mi? Yapısı bakımından Avrupa kıtasındaki alelade siyasi partilerden çok farklı olan İngiliz İşçi Partisinin aşırı orjinalliğiyle büsbütün karmaşık bir hal alan bu sorun hakkında yeteri kadar bilgiye ve belgelere sahip değilim. Ama bir şey kesindir, o da her şeyden önce, öteki sorunlarda olduğu gibi bu sorunda da, şu cinsten ilkelerden hareket ederek devrimci proletaryanın taktiğinin çıkarılabileceğini hayal etmek vahim bir hatadır: "Komünist Partisi, reformculuk karşısında, doktrinini, saf olarak ve bağımsızlığını tam olarak muhafaza etmelidir; onun görevi, durmadan, yolundan sapmadan, düz çizgi halinde sosyalist devrime doğru başta yürümektir." Gerçekte böyle ilkeleri savunmak, 1847'de her türlü uzlaşmayı ve her türlü geçici anlaşmaları yüksek sesle "yadsıyan" Fransa'nın blankist-komüncülerinin yanılgısını yenilemekten başka bir şey değildir. İkincisi, her yerde olduğu gibi, burada da, sosyalizmin genel ve temel ilkelerini, sınıflar ve partiler arasındaki ilişkilerin özelliklerine, her ülkenin kendisine özgü olan ve incelenmesi, keşfedilmesi ve bilinmesi gereken sosyalizme doğru nesnel gelişmenin özelliklerine uygulamayı bilmek sözkonusu olduğu besbellidir.

Ama bunlar, sadece İngiliz komünizmi dolayısıyla değil, bütün kapitalist ülkelerdeki komünist gelişmeyi ilgilendiren genel sonuçlarla ilgili olarak da söylenmelidir. Ve şimdi ele alacağımız konu da budur.




Bu ileti en son melnur tarafından 10.09.2013- 18:25 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.993
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 10.09.2013- 18:16


Bazı Sonuçlar

Rusya'da 1905 burjuva devrimi, dünya tarihinin son derece orijinal bir dönüm noktasını teşkil eder; kapitalist ülkelerin en gerilerinden birinde, grev hareketi, dünyada eşi görülmemiş bir genişlik ve güce ulaşmıştı. Sadece 1905'in Ocak ayında, grevciler sayısı, daha önceki on yıllık süre içindeki (1895-1904) yıllık ortalama sayının on katına ulaşmıştı. 1905 Ocağından Ekim ayına kadar, grevler, durmadan ve muazzam oranlarda artmaktaydı. Pek özel bazı tarihi etkenlerin etkisi altında, geri kalmış bir ülke olan Rusya, dünyaya, devrim esnasında, ezilen yığınların kendiliğinden-gelme eylemin sıçrayışlar halinde güçlenmesi örneğini (bütün büyük devrimlerde bu böyle olmuştu) vermekle kalmadı, ama üstelik, Rus devrimi, dünyaya, nüfus içindeki sayıca öneminden çok daha üstün rol oynayabilen bir proletarya örneğini de verdi; bu devrim, ayrıca iktisadi grev ile çarlığa karşı silahlı ayaklanma biçimine bürünecek olan siyasi grevin bileşiminin örneğini de vermiştir, ve nihayet kapitalizm tarafından ezilen sınıfların yığın halinde mücadelesinin ve örgütlenmesinin yeni bir biçiminin ortaya çıkışı da, Sovyetlerin ortaya çıkışı da bu devrimde olmuştur.

Şubat ve Ekim 1917 devrimleri, Sovyetlerin ulusal ölçüde ve tam gelişmelerine olanak verdi ve bunların proleter sosyalist devrimde zaferini sağladı. Aradan iki yıldan az bir süre geçtikten sonra, Sovyetlerin uluslararası karakteri beliriyordu; bu mücadele ve örgütlenme biçiminin dünya işçi hareketine yayıldığı görüldü ve burjuva parlamentarizminin, genel olarak burjuva demokrasisinin mezar kazıcıları, varisleri, halefleri olarak, sovyetlerin tarihi görevi perçinlendi.

Üstelik, işçi hareketinin tarihi, bugün, doğan, büyüyen, zafere doğru yürüyen komünizmin bütün ülkelerde ilkönce ve özellikle her ülkeye özgü olan "menşevizme" karşı, yani oportünizme ve sosyal-şovenizme karşı; sonra da bunun tamamlayıcısı olarak "sol" komünizm denen akıma karşı bir mücadele döneminden geçmesi gerekmektedir (bu dönem başlamıştır). Bu mücadelelerden ilki, bildiğim kadarıyla istisnasız bütün ülkelerde, (bugün fiilen ölmüş olan) İkinci Enternasyonal ile Üçüncü Enternasyonal arasında bir düello biçiminde yer almıştır. Öteki mücadele, Almanya, İngiltere ve İtalya'da ve ("Dünya Sanayi İşçileri"nin hiç değilse bir kısmının ve anarşist-sendikalist eğilimlerin, bir yandan hemen hemen genel olarak ve kayıtsız şartsız sovyet sistemini tanırken, öte yandan sol komünizmin yanılgılarını savunduklarını gördüğümüz) Amerika'da özellikle görülmektedir; bu mücadeleye Fransa'da da tanık olmaktayız (sovyet sistemini ötekiler gibi tanıyan eski sendikalistlerin bir kısmının siyasi partilere ve parlamentarizme karşı tutumu); yani bu mücadele de, sadece uluslararası olmakla kalmıyor, dünya ölçüsünde bir mücadele olarak görülüyor.

Ve her ne kadar işçi hareketini burjuvaziye karşı zafere götüren hazırlık okulu, özünde her yerde aynı okul ise de, bu gelişme, her ülkede, o ülkeye uygun tarzda yer almaktadır. Gelişmiş büyük kapitalist ülkeler, bolşevizmin, örgütlendirilmiş siyasi eğilim olarak zafere hazırlanması için tarihin kendisine ayırdığı 15 yılık bir süre içinde aldığı yolu çok daha hızlı olarak almaktadırlar. Üçüncü Enternasyonal, bir yıl gibi kısa bir süre içinde sarı sosyal-şoven İkinci Enternasyonali, daha bundan birkaç ay önce Üçüncü Enternasyonalle kıyaslanmayacak derecede güçlü sanılan ve dünya burjuvazisinin doğrudan doğruya ve dolaylı olarak maddi (bakan sandalyeleri, pasaportlar, basın gibi) ve ideolojik desteğinden yararlanan İkinci Enternasyonali kesin bir yenilgiye uğratmıştır.

Asıl sorun bugün her ülkenin proleter devrimcilerinin, bir yandan oportünizme ve "sol" doktrinciliğe karşı mücadelenin temel hedeflerinin -ilke hedeflerinin- bilincine varmaları ve öte yandan da bu mücadelenin her ülkede, o ülkenin ekonomisinin, siyasetinin, kültürünün, ulusal bileşiminin (İrlanda vb.), sömürgelerinin, dinsel bölünmelerinin vb. özel karakterlerine uygun olarak bürüneceği somut özelliklerini değerlendirmelidir. Oportünizmi yüzünden olduğu kadar, dünyada sosyalist düzeni gerçekleştirme uğruna mücadelesinde, devrimci proletaryanın evrensel sovyet cumhuriyeti uğruna mücadelesinde uluslararası taktiğine yön verecek olan gerçek bir yönetici merkez, gerçekten merkezi bir organizma yaratmadaki yeteneksizliği ve başarısızlığı yüzünden İkinci Enternasyonale karşı hoşnutsuzluğun genişlediği ve büyüdüğü her yerde hissedilmektedir. Böyle yönetici bir merkezin, eylemini, basmakalıpcılık üzerine her şeyi mekanik olarak bir düzeye indirme, mücadelenin taktik kurallarını tam olarak birbirine uydurma üzerine kuramayacağını anlamak gerekir. Halklar ve ülkeler arasında ulus ve devlet bakımından farklar olduğu sürece, -ki bu farklar, dünya ölçüsünde proletarya diktatörlüğü kurulduktan sonra bile uzun, pek uzun zaman devam edecektir-, bütün ülkelerin işçi hareketinin uluslararası taktik birliği, bu farklılıkların silinmesini değil, ulusal ayrılıkların yokedilmesini değil (şu anda bu anlamsız bir hayaldir), tam tersine ayrıntı niteliğindeki sorunlarda bu ilkeleri doğru olarak değiştiren ulusal ve devlet durumlarını, doğru durumlara uyduran ve uygulayan komünizmin temel ilkelerinin (sovyetler iktidarı ve proletarya diktatörlüğü) uygulanmasını gerektirir. Herkes için aynı olan uluslararası sorunu işçi sınıfı hareketi içinde oportünizmi ve sol doktrinciliği yenme, burjuvaziyi iktidardan düşürme, sovyetler cumhuriyetini ve proletarya diktatörlüğünü kurma sorununu her ülkenin ele alışındaki somut tarzda özel olarak, ulusal ve özgül olarak, ulusal ne varsa onu aramak, incelemek, sezmek ve kavramak, işte geçirmekte olduğumuz tarihi anda bütün ileri ülkelerin (sadece ileri ülkelerin değil) baş görevi, işte budur. İşçi sınıfının öncüsünü tarafımıza çekmek için ve onu parlamentarizme karşı proletarya diktatörlüğü tarafına kazanmak için, burjuva demokrasisine karşı proletarya iktidarını kazanmak için yapılması gerekli temel şey yapılmıştır. Elbette ki, her şey yapılmıştır denemez ama, yapılması gereken temel şey yapılmıştır. Şimdi de bütün güçlerimizi, bütün dikkatimizi daha az temel nitelikte gibi gözüken ve bir bakıma da öyle olan, ama buna karşılık sorunun pratik çözümüne daha yakın bulunan sonraki aşama üzerinde toplamalıyız. Proleter devrimine geçmek ya da ona yaklaşmak için gerekli biçimlerin araştırılması.

Proletaryanın öncüsü, ideolojik bakımdan kazanılmıştır. Esas olan budur. Bu olmasaydı, başarıya doğru birinci adımı atmak bile olanaksızlaşırdı. Ama oradan zafere varmaya çok uzun bir yol var. Öncüyle hasmı yenmek mümkün değildir. Bütün sınıf, büyük yığınlar, öncüyü doğrudan doğruya destekleme durumuna gelmedikçe ya da öncüye karşı hayırhah bir tarafsızlık tutumunu benimseyerek karşı tarafı desteklemeleri ihtimali kesin olarak ortadan kalkmadıkça, öncüyü kesin savaşa sürmek sadece bir ahmaklık olmakla kalmaz, bir cinayet olur. Oysa bütün sınıfın, sermayenin ezdiği geniş emekçi yığınların, gerçekten böyle bir tutumu benimseyebilmeleri için sadece propaganda, sadece ajitasyon yetmez. Bunun için bu yığınların kendi öz siyasi tecrübeleri gereklidir. Bütün büyük devrimlerin temel yasası böyledir, o yasa ki, şimdi sadece Rusya tarafından değil, Almanya tarafından da kuvvetle ve büyük açıklıkla doğrulanmaktadır. Sadece Rusya'nın cahil ve çoğu okuryazar olmayan yığınlarının değil, içlerinde alfabesiz bir tek [kişi] bulunmayan Almanya'nın eğitilmiş yığınlarının da, İkinci Enternasyonal saraylıları hükümetinin bütün güçsüzlüğünü, zavallılığını, burjuvazi önünde uşaklığını, bütün korkaklığını ve ihanetini ve proletarya iktidarına karşılık biricik alternatif olan en aşırı gericilerin diktatörlüğünün (Rusya'da Kornilov, Almanya'da Kapp ve benzerleri) kaçınılmaz olduğunu kendi etlerinde duymaları gerekirdi.




Bu ileti en son melnur tarafından 10.09.2013- 18:27 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.993
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 10.09.2013- 18:20


Uluslararası işçi hareketinin bilinçli öncüsünün, yani komünist eğilimli partilerin ve grupların, hemen önündeki hedef, (çoğunlukla henüz uyuşuk, bilinçsiz, her günkü hayatlarına dalmış, hareketsiz, uykuda olan) yığınları, bu yeni tutum ve davranışa getirmektir, ya da daha doğrusu sadece partiyi değil, aynı zamanda, bilinçlenmekte olan yığınları da yönetmeyi bilmektir. Birinci tarihi hedefe (proletaryanın bilinçli öncüsünü, sovyetler iktidarından ve işçi sınıfı diktatörlüğünden yana çekmek) ulaşılması, oportünizme ve sosyal-şovenizme karşı tam bir ideolojik ve siyasi zafer sağlanmadan nasıl mümkün değildiyse, ikinci hedefe, yığınları öncünün devrimde zaferini sağlamak için gerekli bu yeni tutum ve davranışa getirmeye, şu anın hedefine, sol,doktrinciliği saf dışı etmeden, bunun yanılgılarını tam olarak çürütmeden ve etkisiz hale getirmeden anlaşılamaz.

Proletaryanın öncüsünü komünizme kazanmak sözkonusu olduğu sürece, (ve bu sözkonusu olduğu ölçüde), propaganda ön planda yer alıyordu; kendi özlerinde taşıdıkları kusurlara rağmen küçük grupların propagandası bile yararlı ve verimli olabiliyordu. Ama yığınların pratik eylemi sözkonusu olduğu zaman, -ya da meramımı şöyle anlatmama izin verilirse- son ve kesin mücadeleyi vermek üzere milyonlarca insanın teşkil ettiği orduları yerleştirmek, belirli bir toplumun bütün sınıf güçlerini mevzilendirmek sözkonusu olduğu zaman, yalnız propaganda yöntemleriyle, sadece "saf" komünizmin gerçeklerinin tekrarlanmasıyla hiç bir şey başarılamaz. Henüz yığınları yönetmemiş olan sınırlı bir grubun üyesi propagandacının yaptığı gibi, burada, yüzlerle sayı sayılmaz, milyonlarla ve on milyonlarla sayılır. Şimdi, artık, devrimci sınıfın öncüsünü inandırdım mı diye kendine sormakla yetinemezsin; belirli bir toplumun tarihi bakımdan etkin bütün sınıfların güçlerinin, istisnasız mutlak olarak bütün sınıf güçlerinin, kesin savaş için koşulların tam elverişli olduğu tarzda mevzilenmiş olup olmadıklarını bilmek gerekir, - şöyle ki, (1) kendi olanaklarını aşan bir mücadele yüzünden bize düşman olan bütün sınıf güçlerinin yeteri kadar zor durumda, yeteri kadar birbiriyle dalaşmış ve yeteri kadar zayıflamış durumda olup olmadıkları; (2) ara unsurların, duraksayan, sallanan tutarsız bu unsurların -burjuvaziye karşı olan küçük-burjuvazinin, küçük-burjuva demokrasisinin-   halkın önünde yeteri kadar maskeleri düşmeli, pratikte iflaslarıyla yeteri kadar itibarlarını yitirmelidir; (3) proletaryanın saflarında burjuvaziye karşı en kesin eylemden yana, en yürekli devrimci çıkıştan yana güçlü bir bilinç ortaya çıkmalıdır. İşte ancak o zaman devrim olgunlaşmıştır; işte ancak o zaman yukarda özet olarak işaret ettiğimiz bütün koşulları doğru olarak hesaba kattıksa ve zamanını doğru seçtikse zaferimiz güvenlik altındadır.

Gerek Churchill ile Lloyd George arasındaki görüş ayrılıkları -pek önemli olmayan ulusal farklar dışında bu tipten politika adamları bütün ülkelerde vardır-, gerek Henderson ile Lloyd George arasındaki görüş ayrılıkları, saf komünizm bakımından, yani soyut, henüz siyasi ve pratik yığın hareketi için olgunlaşmamış komünizm bakımından hafife alınabilir ve hiç bir önem taşımayabilir. Ama yığınların o pratik hareketi bakımından bu ayrılıkların pek büyük önemi vardır. Sadece, bilinçli, inanmış, teorik bakımdan yeterli bir propagandacı olmakla yetinmeyen, ama aynı zamanda devrimde yığınların pratikte kılavuzu olmak isteyen komünist, bu ayrılıkları gözönünde tutmayı bilmeli, bu "dostlar" arasındaki kaçınılmaz çatışmaların, onları zayıf düşürecek olan çatışmaların ne zaman tam olgunluğa erişeceğini doğru olarak kestirmelidir. Komünizm fikirlerine en fedakarca bağlılık ile her türlü zorunlu pratik uzlaşmalar, zikzaklar, barış manevraları ve ricat vb. ile birleştirilebilmelidir ki, İkinci Enternasyonalin kahramanları Henderson'lar siyasi iktidara gelebilsin ve orada yıpranabilsin. Kendilerine sosyalist diyen küçük-burjuva demokrasisinin bu temsilcileri, iktidar mevkiinde halkın gözünden düşebilsin; Henderson'larla Lloyd George'lar, Churchill'ler arasındaki kavgalar, çatışmalar; menşeviklerle sosyalist-devrimciler, anayasacı demokratlarla kralcılar arasındaki kavgalar, çelişkiler; Schiedemann'larla burjuvazi ve Kapp'ın taraftarları vb. arasındaki kavgalar, çelişkiler, sürtüşmeler hızlandırılabilsin ve tam bir ayrılma sağlanabilsin ve bu "özel mülkiyetin kutsal ve aziz destekleri" arasında düşmanlığın en derin olduğu an doğru olarak saptanarak, proletarya, siyasi iktidarı elde etmek için kesin taarruzuna en uygun anda başlayarak topunu yenilgiye uğratabilsin.

Genel olarak tarih, özel olarak da devrimler tarihi, en ileri sınıfların en bilinçli öncülerinin, en iyi partilerin zannettiklerinden içeriği bakımından daima daha zengin, daha çeşitli, daha canlı, daha "becerikli"dir. Ve bu, anlaşılır bir şeydir, çünkü, en iyi öncüler, onbinlerce insanın bilincini, iradesini, tutkusunu, muhayyilesini ifade ederler, oysa devrim -bütün insan yeteneklerinin özel coşkuya gelişi ve gerilimi anlarında- sınıf mücadelesinin en çetinine katılmak üzere bilenmiş on milyonlarca insanın bilincinin, iradesinin, tutku ve muhayyilesinin eseridirler. Bundan, büyük önemi olan iki pratik sonuç çıkar: birincisi, devrimci sınıfın görevini yerine getirebilmesi için (bazan büyük rizikolara girerek ve büyük tehlikelere göğüs gererek siyasi iktidarı elde ettikten sonra, iktidara geçmeden önce tamamlamamış olduğu şeyi tamamlamak üzere) toplumsal eylemin istisnasız bütün biçimlerine ve bütün yönlerine sahip çıkmasını bilmelidir; ikincisi, devrimci sınıfın, gerektiğinde, bir biçim yerine bir başkasını hemen koymaya hazır olmasıdır.

Düşmanın kullandığı ya da kullanabileceği bütün silahlardan, araç ve yöntemlerinden yararlanmayı, bunları kullanmayı öğrenmemiş olan bir orduyu savaşa sürmenin akılsızca bir davranış, giderek cinayet olduğu besbellidir. Bu gerçek, siyasete, askerlik sanatının uygulandığından daha da iyi uygulanabilir. Gelecekteki şu ya da bu durumlarda bizim için hangi mücadele aracının daha   pratik ya da elverişli olacağını önceden kestirmek, siyasette daha zor bir şeydir. Bütün mücadele araçlarından yararlanmayı bilmemek, büyük bir yenilgi tehlikesine -bazan, hatta kesin yenilgi tehlikesine- kendini atmak olur, çünkü bizim irademizin dışında meydana gelecek olan öteki sınıfların durumundaki değişiklikler, bizi özellikle zayıf olduğumuz bir hareket biçimine başvurmaya zorlayabilir. Eğer bütün mücadele araçlarından yararlamayı biliyorsak, mutlaka yeneriz; çünkü koşullar, düşman için en tehlikeli olan silahı, öldürücü darbeleri en çabuk indiren silahı kullanmamıza olanak vermese de, biz gerçekten ilerici olan, gerçekten devrimci olan sınıfın çıkarlarını temsil etmekteyiz. Tecrübesiz devrimciler, çok defa, legal mücadele araçlarının oportünizm lekesini taşıdıklarını sanırlar, çünkü bu alanda, burjuvazi, çok defa (özellikle "barış" zamanlarında, ihtilâl zamanlarında değil) işçileri aldatmış, işçilerin güveniyle oynayabilmiştir; ve bu devrimciler, illegal mücadele araçlarının en devrimci araçlar olduğunu sanırlar. Bu, yanlıştır. Doğru olan, örneğin en demokratik, en özgür ülkelerin burjuvazisi, savaşın soyguncu karakteri hakkında doğrunun söylenmesini yasak ederek, işçileri tarif edilmez bir cüret ve pişkinlikle aldattığı 1914-1918 emperyalist savaşında olduğu gibi bir durumda, illegal mücadele araçlarını kullanmayı bilmeyen ya da kullanmak istemeyen (yapamıyoruz demeyiniz, istemiyoruz deyiniz) partilerin ve önderlerin oportünist oldukları, işçi sınıfına ihanet ettikleridir. Ama illegal mücadele biçimleri ile bütün legal mücadele biçimlerini birleştirmeyi bilmeyen devrimciler, pek kötü devrimciler sayılmalıdırlar. İhtilâl patlak verdiği zaman ve var hızıyla gelişirken, ve herkes modaya uymak için, bazan da kariyerinde ilerlemek için ihtilâle katıldığı zaman, ihtilâlci olmak zor bir şey değildir. Bu sözde-devrimcilerden "kurtulmak" için proletarya, daha sonraları, zaferden sonra az çekmeyecektir; proletarya, bu ikinci kurtuluş uğrunda görülmedik çabalar sarfedecek, acılar çekecektir. Durum doğrudan doğruya açık, gerçekten yığınsal, gerçekten devrimci bir mücadeleye henüz elverişli değilken, devrimci olmak, devrimin çıkarlarını (propagandayla, ajitasyonla, örgüt çalışmalarıyla), devrimci olmayan giderek gerici olan kurumlarda, devrimci olmayan bir ortamda, devrimci bir eylem yönteminin gereğini henüz anlayamayan yığınlar arasında devrimcilik etmek çok daha zordur ve çok daha değer taşır. O büyük gerçek, kesin ve son devrimci mücadeleye yığınları götürecek olan somut yolu ya da olayların özel seyrini tam olarak bulmayı, hissetmeyi ve saptamayı bilmek: işte komünizmin Batı Avrupa'da ve Amerika'da şu andaki başlıca hedefi budur.




Bu ileti en son melnur tarafından 10.09.2013- 18:29 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.993
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 10.09.2013- 18:22


Örnek: İngiltere. Gerçek proleter devriminin bu ülkede ne zaman patlak vereceğini ve bugün uykuda olan büyük yığınların uyandırılmasını, alevlendirilmesini ve mücadeleye itilmesini hangi nedenin sağlayacağını bilemeyiz. Ve bunu kimse önceden kestiremez. Demek ki, Plehanov'un marksist ve devrimci olduğu zamanlar söylediği gibi, hazırlık çalışmalarımızı, dört ayağı da nallayarak yapmalıyız. Bir parlamenter bunalım "ilk yolu açabilir", "buzu kırabilir", sömürge düzeninin ve emperyalizmin çelişkilerinin içinden çıkılmaz karmaşıklığından, her gün artan vahimleşmesinden, hat safhaya varışından bir bunalım doğabilir; belki de, başka bir şey olabilir, vb.. İngiltere'de proleter devrimin kaderini belirleyecek olan mücadelenin ne cins bir mücadele olacağı burada sözkonusu değildir (bu konuda hiç bir komünistin zihninde herhangi bir şüphe yoktur; bu sorun, hepimiz için kesin olarak çözüme bağlanmış bir sorundur). Bizim burada sözünü ettiğimiz, şu anda uykuda olan proleter yığınlarını harekete geçirecek olan ve onları devrimin eşiğine vardıracak olan nedenini ne olduğudur. Unutmayalım ki, örneğin Fransız burjuva cumhuriyetinde, uluslararası bakımdan olsun, iç durum bakımından olsun, bugünkünden yüz defa daha az devrimci olan koşullar içinde halkın iç savaşa girişmesine iki parmak kalabilmesi için (Dreyfus davası gibi) gerici militarizmin binlerce düzenbazlıklarından biri kadar "umulmadık" ve "önemsiz" bir bahane yetmişti!

İngiltere'de komünistler, parlamento seçimlerinden, İrlanda politikasının, sömürgeler politikasının ve bütün dünyada İngiliz hükümetinin emperyalist politikasının bütün girdi-çıktılarından ve toplumsal hayatın bütün öteki alan ve yönlerinden, durmadan, yorulmak bilmeden yararlanmayı bilmelidirler; onlar her yerde yeni bir zihniyet ile, İkinci Enternasyonal zihniyetiyle değil, Üçüncü Enternasyonal zihniyetiyle çalışmışlardır. "Rusların", "bolşeviklerin" seçimlere ve parlamenter mücadeleye hangi koşullarda katıldıklarını anlatmaya burada vaktimiz olmadığı gibi, bunun, burada yeri de yoktur; ama yabancı arkadaşlara şunu söyleyebilirim ki, bizim bu yoldaki mücadelemizin Batı Avrupa'nın alışılan parlamenter kampanyalarına benzer hiç bir yanı yoktur. Çok defa şu itirazla karşılaşıyoruz: "Sizde, Rusya'da öyle olmuşsa olmuş ama bizim parlamentoculuğuz başkadır." Bu yanlış bir görüştür. Bütün ülkelerdeki komünistlerin, Üçüncü Enternasyonal taraftarlarını varlığının nedeni, eski sosyalist trade-unioncu sendikalist ve parlamenter çalışmayı, bir boydan bir boya ve hayatın bütün alanlarında, yeni devrimci çalışmaya dönüştürmektedir. Oportünist ve salt burjuva özellikler, aferist ve kapitalistçe düzenbaz özellikler, bizim seçimlerimizde de bol bol görülmüştür. Batı Avrupa'nın ve Amerika'nın komünistleri, yeni, alışılmamış oportünist olmayan, çıkarcı olmayan bir parlamentarizmi yaratabilmelidirler: parti, sloganlarını formüle etmelidir; gerçek proleterler, yoksul, örgütsüz ve tamamen ezilmiş olan unsurların da yardımıyla, bildiriler dağıtmalı, işçi evlerine, en ücra köylerdeki tarım proleterlerinin ve köylülerin kulübelerine gitmelidirler (çok şükür ki, Avrupa'nın geri kalan kısmındaki ücra kulübelerin sayısı Rusya'dakinden çok daha azdır; İngiltere'de ise bunlar pek az sayıdadır); sıradan, halktan biri gibi meyhanelere, kahvelere girmelidirler. Örgütlerde, derneklerde, gelişigüzel meydana gelen halk topluluklarında yerlerini almalıdırlar; ve halkla konuşmalıdırlar, ama okumuş adam diliyle değil (parlamenter diliyle hiç değil); parlamentoda bir "milletvekilliği" peşinde asla koşmamalıdırlar, ama her yerde halkı uyandırmalı, bilinçlendirmeli, yığınları arkalarından sürüklemeli, burjuvazinin demokrasi iddialarını ciddiye alarak, onun yaratmış olduğu cihazdan, yaptırdığı seçimlerden, bütün halka çağrılarından yararlanmalıdırlar; (aynı halk propagandası cihazının, bizde daha da yoğun olarak çalışmış olduğu büyük grevler, şüphesiz ki, bunun dışında tutulmak şartıyla) ancak seçim zamanlarında (burjuva düzeninde) yapılabildiği gibi, halka, gerçek devrimciliği tanıtmalıdırlar. Bu zor iştir; Batı Avrupa'da ve Amerika'da bunları gerçekleştirmek çok zordur; ama, bu görev yerine getirilebilir ve getirilmelidir de; çünkü bir çaba sarfetmeden genel olarak sosyalizmin hedeflerine varılamaz. Sözkonusu olan son derece değişik yönlü ve toplumsal hayatın bütün kollarıyla sıkı sıkıya bağlı bulunan ve burjuvazinin üstesinden gelerek bir koldan sonra ötekinin, bir alandan sonra ötekinin zaptedilmesine olanak sağlayan pratik görevlerin yerine getirilmesi için çalışmaktır.

Gene İngiltere'de orduda ve ezilen ya da "kendi" devletleri (İrlanda, sömürgeler) içinde bütün haklara sahip bulunmayan milliyetler arasında propaganda, ajitasyon ve örgütlendirme çalışmalarına yeni bir tarzda (dönüşümcü sosyalist olarak değil, komünist olarak; reformist olarak değil, devrimci olarak) girişilmelidir. Çünkü, genel olarak emperyalizm döneminde ve hele şimdi halkları yorgun düşüren ve gözlerinin hızla açılmasına ve gerçekleri görmelerine neden olan bir savaştan sonra (iki yırtıcı hayvandan hangisinin, İngilizin mi, yoksa Almanın mı ülkeyi daha çok talan edeceğini saptamak için, on milyonlarca insanın öldürüldüğü ve sakat bırakıldığı) toplumsal hayatın bütün alanlarında kolayca ateş alabilir maddelerin biriktiği ve birçok çatışma, bunalım ve sınıf mücadelesinin vahimleşmesi için nedenlerin oluştuğu görülmektedir. Hangi kıvılcımın, –dünya iktisadi ve siyasi bunalımının etkisiyle, bütün ülkelerde her yandan şimdi fışkırmakta olan kıvılcımlar yığını içinde hangi kıvılcımın–, yığınların özel uyanışı anlamında yangını alevlendireceğini bilemeyiz. Onun için, biz, yeni ilkelerimizi harekete getirmeli ve bütün alanları, en eskileri, en yıpratılmış ve görünürde en kısır alanları bile "hazırlamalıyız"; yoksa görevimizi hakkıyla yerine getiremeyiz, kendi içimize kapanmış oluruz, bütün silahlara sahip olamayız, ve toplumsal hayatın bütün yönlerini örgütlendirmiş olan –ve şimdi de dağıtıp anarşiye itmekte olan– burjuvaziye karşı (burjuva tarzı toplumsal hayatın bütün yönlerini örgütlendirmiş olan ve şimdi de anarşiye itmekte olan burjuvaziye karşı) zafer kazanmak için ve bu zaferden sonra gelecekteki bütün hayatın sosyalist örgütlendirilmesi için gerekli hazırlığımızı yapamayız.

Rusya proleter devriminden beri, ve bu devrimin uluslararası ölçüde, –burjuvazi ve oportünistler için– beklenmedik zaferlerinden bu yana, bütün dünya değişmiştir, ve bizzat burjuvazi de her yerde değişmiş bulunmaktadır. Burjuvazi "bolşevizm"den korkuyor; ona karşı, aklını yitirecek kadar öfke duymaktadır. İşte bu yüzdendir ki, bir yandan olayların seyrini hızlandırırken, öte yandan bolşevizmi şiddete başvurarak ezmek çabasıyla birçok alanlarda kendi durumunu zayıflatıyor. Bütün ileri ülkeler komünistleri, taktiklerini saptarken bu iki koşulu gözönünde bulundurmalıdırlar.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.993
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 10.09.2013- 18:23


Rus kadetleri [Anayasacı demokratlar] ve Kerenski -özellikle 1917 Nisanından beri ve hele aynı yılın Haziran ve Temmuz aylarında-, bolşeviklere karşı çok sert bir kampanyaya giriştikleri zaman, "işin dozunu kaçırdılar". Bolşeviklere karşı her perdeden söven, milyonlarla basılan burjuva gazeteleri, yığınlara, bolşevikler hakkında bir yargıya varma olanağını veriyordu; ve basının dışında da bütün toplumsal hayat, burjuvazinin bu "gayretkeşliği" yüzünden bolşevizm üzerine tartışmalarla dolup taşıyordu. Şimdi de, uluslararası ölçüde, bütün ülkelerin milyonerleri o tarzda davranıyorlar ki, bizim kendilerine teşekkür borçlu olmamız gerekir. Kerenski ve şürekası kadar gayretkeşlik göstererek, bolşevizme çullanmaktadırlar; onlar da "işin dozunu kaçırmaktadırlar" ve tıpkı Kerenski gibi bize yardım etmektedirler. Fransız burjuvazisi, ılımlı ya da duraksayan sosyalistleri bolşeviklikle suçlayarak, bolşevizmi seçim propagandasının merkezi haline getirdiği zaman; Amerikan burjuvazisi tam anlamıyla aklını kaybederek, binlerce ve binlerce adamın bolşevikliğinden şüphe ederek, bolşevik komploları haberlerini her yerde yayarak bir panik havası yarattığı zaman; dünyadaki burjuvazilerin "en ciddisi" İngiliz burjuvazisi, bütün zekasına ve bütün tecrübesine rağmen, inanılmaz saçmalıklarda bulunarak, "bolşevizme karşı mücadele dernekleri" kurduğu zaman, bolşevizm üzerine özel bir literatür meydana getirdiği zaman, bolşevizm ile savaşmak üzere üstelik bilim adamlarından, propagandacılardan, papazlardan kadrolar seferber ettiği zaman, biz kapitalist bayları selamlamalıyız ve onlara teşekkür etmeliyiz. Onlar, bizim için çalışmaktadırlar. Onlar, bolşevizmin, özü ve rolüyle yığınları ilgilendirmede bize yardım etmektedirler. Onlar, başka türlü davranamazlar, çünkü bolşevizmi "susturma", boğma yolundaki çabaları şimdiden boşa çıkmıştır.

Ama burjuvazi, bolşevizmin ancak bir yönünü, onu da bir dereceye kadar, görmektedir: isyan, şiddet, terör yönünü; onun için de burjuvazi, özellikle bu yöne karşı koymak için, direnmek için hazırlanma yolunda çabalar harcamaktadır. Burjuvazinin bazı durumlarda, bazı ülkelerde, uzun veya kısa süreler için başarılı olması mümkündür: bu ihtimal gözönünde tutulmalıdır ve burjuvazinin bu başarısından korkmamamız gerek. Sosyalizm, toplumsal hayatın hemen hemen her noktasından "fışkırır"; hemen hemen her yerde birden çiçek açar; (burjuvazinin ve burjuva polisinin sık sık kullandığı ve "hoş" bulduğu bir kıyaslama terimini kullanarak) "salgın hastalık" organizmaya derinliğine girmiştir ve bütününü etkisi altına almıştır. Varsınlar çıkış noktalarından birini özel bir itinayla "tıkasınlar", "salgın hastalık" başka bir çıkış noktası bulur ve bazan bu çıkış noktası hiç umulmayan yerde olur. Hayat, galebe çalacaktır. Varsın burjuvazi debelensin dursun, varsın aklını yitirene kadar öfkelensin, işin dozunu kaçırsın, ahmaklıklar etsin, (Hindistan'da, Macaristan'da, Almanya'da vb. olduğu gibi) bolşeviklerden önceden öcünü alsın, yüzlerce, binlerce, yüzbinlerce yarının ya da dünün bolşeviklerini yok etmeye kalkışsın; böyle davranarak, burjuvazi, tarih tarafından ölüme mahküm edilmiş olan bütün sınıflar gibi davranmaktadır. Proleter devrimcileri, ne olursa olsun, geleceğin kendilerinin olduğunu bilmelidirler. Onun için biz, büyük devrimci mücadelede, en tutkulu mücadele azmi ile en büyük soğukkanlılığı ve en derinden derine düşünülmüş burjuvazinin iç çelişkilerinin tahminleriyle birleştirebilmeliyiz. Rus devrimi 1905'te amansızca bastırıldı; Rus bolşevikleri 1917 Temmuzunda yenilgiye uğradılar; burjuvazinin ve kralcı generallerinin müttefiği olan Scheidemann ve Noske'nin kurnazca provokasyonları ve ustaca manevraları ile 15 binden fazla Alman komünisti öldürüldü; Finlandiya'da ve Macaristan'da beyaz terör zincirden boşanmıştır. Ama her şeye rağmen bütün ülkelerde ve bütün koşullarda proleter devrimciliği güçleniyor ve büyüyor. O kadar derin kökler salıyor ki, zulüm, onu zayıflatacağına, yıldıracağına, onu daha da güçlendiriyor. Daha büyük güvenle ve metanetle zafere doğru yürüyebilmemiz için tek bir eksiğimiz var: bütün ülkeler devrimcilerinin, taktiklerinde azami esneklik göstermeleri gereğinin açık ve derin duyusu. Bugün devrimci hareketin en önemli eksiği ve özellikle ilerlemiş ülkelerdeki hareketin en büyük eksikliği işte bu bilincin olmamasıdır ve pratikte bu bilinçten esinlenebilme sanatının olmamasıdır.

Bu kadar okumuş olan marksistlerin ve Kautsky kadar, Otto Bauer ve ötekiler kadar sosyalizme bağlı olan İkinci Enternasyonal liderlerinin başlarına gelenler yararlı bir ders olabilir (ve olmalıdır da). Onlar da esnekliği olan bir taktiğin gereğini pek iyi anlamışlardı; onlar da marksist diyalektiği öğrenmişlerdi ve başkalarına da öğretiyorlardı (ve onların bu alanda yapmış oldukları şeylerin büyük bir kısmı, sosyalist literatürün değerli katkıları arasında her zaman sayılacaktır); ama bu diyalektiği uygulama zamanı gelip çatınca, o kadar büyük bir yanlışlık yaptılar ki, diyalektikçi olmadıklarını, hızla biçim değiştirmeleri gözönünde bulundurmada yeteneksizliklerini, eski biçimlere yeni içeriğin girişini hesaplamada anlayışsızlıklarını öyle açığa vurdular ki, bunların kaderini de Hyndmann'ın, Guesde'nin ve Plehanov'un kaderinden daha gıpta edilir bir kader saymak olanaksızdır. Bunların ideolojik iflaslarının özü, işçi hareketinin ve sosyalizmin büyüme biçimlerinden yanlış bir tanesinin etkisi altında kalmış olmaları, onun tarafından "ipnotize" edilmiş olmaları ve bu biçimin sınırlı karakterini unutmuş olmalarıdır; onlar, nesnel koşulların kaçınılmaz hale getirdiği altüst olmaları görmekten korktular ve ezbere öğrenilmiş ve ilk bakışta üç sayısının ikiden daha çok olduğu gerçeği kadar tartışma götürmez gibi görünen ilkel gerçekleri tekrarlayıp durdular. Oysa siyaset, aritmetikten çok cebire benzer, ilkel matematikten çok yüksek matematiğe benzer. Gerçekten sosyalist hareketin bütün eski biçimleri yeni bir öz ile dolmuştu; ve bu gerçeğin sonucu yeni bir işaret, "eksi" işareti, rakamların önünde belirdi, ,oysa bizim bilgelerimiz, hâlâ "eksi 3'ün", "eksi 2'den" daha çok olduğuna kendilerini ve başkalarını da inandırmakta inatla direndiler (ve hâlâ da direnmektedirler).

Komünistlerin aynı hatayı başka bir yönde işlememeleri için, ya da "sol" komünistler tarafından başka bir yönde işlenmiş olan bu aynı hatanın bir an önce ve organizmaya en az zarar verecek biçimde düzeltilmesi için çaba gösterelim. Sadece sağ doktrincilik değil, sol doktrincilik de bir hatadır. Hiç şüphe yok ki, şu anda devrimci işçi hareketinde sol doktrinciliğin temsil ettiği yanılgı, sağ doktrinciliğin yani sosyal-şovenizmin ve kautskiciliğin temsil ettiği yanılgıya kıyasla bin defa daha az tehlikeli ve daha az vahimdir; ama bu, sol komünizmin yeni yeni meydana çıkmasından, henüz doğmasından ötürüdür. İşte bu yüzdendir ki, belirli koşullar içinde hastalık kolayca tedavi edilebilir ve azami enerjiyle tedaviye girişilmelidir.

Eski biçimler, içerikleri -proletaryaya karşı, gerici içerikleri- aşırı bir gelişmeye ulaştığı için içten dışa baskı sonucu patlamışlardır. Bizim, sovyetler uğruna, proletarya diktatörlüğü uğruna eylemimiz, şimdi artık uluslararası sosyalizmin, gelişmesi bakımından öyle sağlam, öyle güçlü, öyle zinde bir içeriği vardır ki, bu yeni ya da eski herhangi bir biçim içinde belirebilir ve belirmelidir; bütün bu eski ve yeni biçimleri değiştirmeli, yenmeli ve kendine tabi kılmalıdır. Eski biçimlere kendini uydurmak için değil, eski olsun yeni olsun bütün biçimleri, sosyalizmin zaferinin bir aracı, kesin ve tam zaferin, son ve dönüşü olmayan zaferin bir aracı haline getirebilmek için.

Komünistler, işçi hareketine ve genel olarak toplumsal evrime en doğrudan doğruya ve en kestirme yoldan, sovyetler iktidarının dünya ölçüsünde zaferine doğru, proletarya iktidarına doğru yön verebilmek için, bütün çabalarını harcamalıdırlar. Bu, tartışma götürmez bir gerçektir. Ama bu gerçeğin bir yanılgı haline gelebilmesi için -aynı doğrultuda işlenmiş gibi görünen- küçücük bir hata yeter. Almanya'nın ve İngiltere'nin sol komünistleri gibi, tek bir yolu, doğrudan doğruya hedefe varan yolu tanırız demek, ne dolambaçlı yolu, ne zikzakları, ne anlaşmaları, ne uzlaşmaları kabul etmeyiz demek, yeter. Ki, bu tutumun, daha şimdiden devrimci proletarya davasına büyük zararları olmuştur ve olmaktadır da. Sağ doktrincilik ancak eski biçimleri benimsemede inatçılık ediyor; yeni içeriği tanıyamadığı için tam olarak iflas etmiştir. Sol doktrincilik ise, yeni içeriğinin mümkün olan ve akla gelebilecek bütün biçimlere yol açtığını; devrimci olarak görevimizin bütün bu mücadele biçimlerini benimsemek olduğunu, bir biçim ile ötekini mümkün olduğu kadar çabuk tamamlamayı öğrenmek olduğunu, bir biçimin yerine ötekini koyabilmek olduğunu, kendi sınıfımız tarafından ve kendi çabalarımızla meydana gelmiş olmayan her türlü değişmelere taktiğimizi uydurmak olduğunu göremeden, belirli eski biçimleri mutlak olarak reddetmekte inat ediyor.

Emperyalist dünya savaşının vahşeti, felaketleri ve iğrençlikleri doğurduğu ve bu savaştan doğan içinden çıkılmaz durum, dünya devrimini öylesine uyarmakta ve hızlandırmaktadır ki, bu devrim, enine ve derinliğine öylesine şaşırtıcı bir hızla, öyle birbirini izleyen zengin, çeşitli biçimlerle, doktriner olarak ne varsa hepsini pratikte reddederek gelişmektedir ki, "sol" komünizm denen bu çocukluk hastalığına tutulmuş olan uluslararası komünizm hareketinin bir an önce ve kesin olarak şifa bulmasını ummamız için bütün nedenler vardır.




Bu ileti en son melnur tarafından 10.09.2013- 18:32 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Yeni Başlık  kilitli



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Komünizm ve din melnur 0 1691 25.02.2019- 17:11
Konu Klasör Sol komünizm: Zor günler, zor satırlar... melnur 0 1581 07.07.2020- 08:01
Konu Klasör ‘Komünizm için Mücadele: Yüz yıllık Politik Miras' toplantısı başladı melnur 1 2733 17.02.2019- 03:06
Etiketler   İngilterede,   SOL,   komünizm
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS