SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  kilitli
Devletin Sönüp Gitmesinin Ekonomik Temelleri           (gösterim sayısı: 4.254)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.990
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 10.09.2013- 19:22


Devletin Sönüp Gitmesinin Ekonomik Temelleri

Marks bu sorunu en ayrıntılı biçimde "Gotha Programı'nın Eleştirisi'nde inceliyor ( 5 Mayıs 1875 tarihli Bracke'ye Mektup, ilk kez 1891'de "Neu Zeit'de yayınlandı, 9.yıl, Cilt 1, Rusça'da broşür olarak yayınlanmıştır).Lassalleciliğin bir eleştirini veren bu önemli eserin polemik bölümü, onun pozitif bölümünü, yani komünizmin gelişimiyle devletin sönüp gitmesi arasındaki bağıntının tahlilini deyim yerindeyse gölgede bıraktı.

1-Marks'ta Sorunun Ortaya Konuşu

Marks'ın Bracke'ye yazdığı 5 Mayıs 1875 tarihli mektup ile Engels'in Bebel'e yazdığı, yukarıda incelenmiş bulunan 28 Mart 1878 tarihli mektup kabaca karşılaştırılırsa, Marks'ın Engels'ten daha "devletçi", ve bu iki yazarın devlet üzerindeki düşünceleri arasındaki ayrımın çok belirgin olduğu sanılabilir.

Engels, Bebel'i, devlet üzerindeki bütün gevezeliği kesmeye, programdan devlet sözcüğünün büsbütün atılıp, yerine "ortaklık" sözcüğünün konmasına çağırır; Komün'ün artık gerçek anlamda bir devlet olmadığını bildirmeye dek gider. Buna karşılık, Marks da, "komünist toplumun gelecekteki devleti"nden sözetmeye dek gider, yani komünist rejimde bile devletin zorunluluğunu kabul etmişe benzer.

Ama bu görüş biçimi adamakıllı yanlış olacaktır. Daha dikkatli bir inceleme, Marks ve Engels'in devlet ve devletin sönmesi üzerindeki düşüncelerinin adamakıllı uyumlulaştığını ve Marks'tan aktarılan deyimin, salt sönme yolundaki devlete uygun düştüğünü gösterir.

Zorunlu olarak uzun süreli bir süreç oluşturacağı için, bu gelecekteki "sönme" zamanını elifi elifine belirlemenin sözkonusu olamayacağı açıktır. Marks ve Engels arasında göze çarpan ayrım, işledikleri konular ve izledikleri erekler arasındaki ayrımla açıklanabilir. Engels'in niyeti, devlet üzerindeki (Lasalle tarafından önemli ölçüde paylaşılmış olan) yaygın önyargıların tüm saçmalığını ana çizgileriyle, çarpıcı, keskin bir biçimde Bebel'e göstermekti. Marks ise bu soruna ancak şöyle bir değinip geçiyordu; çünkü onun dikkatini bir başka konu çekiyordu: komünist toplumun evrimi.

Marks'ın tüm teorisi, evrim teorisinin, en tutarlı, en tam, en düşünülmüş ve özlü biçimiyle, çağdaş kapitalizme uygulanmasıdır. Öyleyse, Marks'ın, bu teoriyi kapitalizmin yakın batkısına olduğu gibi, gelecekteki komünizmin gelecekteki evrimine de uygulama sorununu düşünme zorunda kalmasında anlaşılamayacak bir şey yoktur.

Gelecekteki komünizmin gelecekteki evrimi sorunu, hangi verilere dayanarak konulabilir?

Komünizmin kapitalizmden doğduğu, tarihsel olarak kapitalizmden itibaren geliştiği, kapitalizm tarafından oluşturulan bir toplumsal gücün etkisinden sonuçlandığı olgusuna dayanarak. Marks'ta bir ütopyalar türetme, bilinemeyecek bir şey üzerine boş şeyler tasarlama girişiminin izi bile bulunmaz. Marks, komünizm sorununu, bir doğa bilimcinin, örneğin kökeni ve değişikliklerinin yönü bilinen yeni bir biyolojik türün evrim sorununu koyacağı gibi koyar.

Her şeyden önce, Marks, devlet ve toplum arasındaki ilişkiler sorununda Gotha programı tarafından getirilen karışıklığı ortadan kaldırır.

Marks, şöyle yazar:

"... 'güncel toplum', ortaçağ öğelerinden az çok arınmış her ülkenin özel tarihsel evrimi tarafından az çok değişikliğe uğratılmış, az çok gelişmiş, bütün uygar ülkelerde varolan kapitalist toplumdur. 'Güncel devlet' ise, tersine, sınır ile birlikte değişir. Prusya-Alman İmparatorluğunda İsviçre'dekinden başkadır, İngiltere'de Birleşik-Devletler'dekinden başka. Öyleyse 'güncel devlet' bir yapıntıdır.

"Bununla birlikte, biçimlerindeki büyük çeşitliliğe karşın, çeşitli uygar ülkelerdeki çeşitli devletlerin hepsinde ortak olan şey şudur ki, hepsi de, kapitalist açıdan az çok gelişmiş bulunan modern-burjuva toplum temeline dayanırlar. Bundan ötürü, bazı özsel nitelikler, hepsinde ortaktır. Bu anlamda, bugün kendisine kök hizmeti gören burjuva toplumunun varolmaktan çıkacağı gelecek ile karşıtlık içinde, türsel bir deyim olarak, "güncel devlet"ten sözedilebilir.

"Öyleyse, ortaya şu sorun çıkıyor. Komünist bir toplumda, devlet nasıl bir dönüşüme uğrayacak? başka bir deyişle: bu toplumda, devletin güncel görevlerine benzer hangi görevler kalacak? Bu sorunu yalnızca bilim yanıtlayabilir; ve sorun, halk sözcüğünü devlet sözcüğü ile bin türlü birleştirerek, bir parmak bile ilerletilemeyecektir."


"Halk devleti" üzerindeki bütün gevezelikleri böylece alaya aldıktan sonra, Marks, sorunun nasıl konması gerektiğini gösterir; ve ancak sağlam bilimsel verilere dayanarak bu soruna bilimsel bir yanıt verilebileceğini belirterek, bir çeşit uyarmada bulunur.

Bütün evrim teorisi tarafından ve genellikle bilim tarafından şaşmaz bir biçimde ortaya konan ilk nokta -ütopyacıların unutmuş bulundukları ve sosyalist devrimden korkan oportünistlerin bugün unuttukları nokta,- tarihsel bakımdan, hiç kuşkusuz, kapitalizmden komünizme özel bir geçiş aşamasının ya da evresinin varolması gerektiğidir.




Bu ileti en son melnur tarafından 10.09.2013- 19:22 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.990
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 10.09.2013- 19:24


2-Kapitalizmden Komünizme Geçiş


"Kapitalist ve komünist toplum arasında -diye devam ediyor Marks- birinin diğerine devrimci dönüşümü dönemi yatar. Bu döneme bir de politik geçiş dönemi tekabül eder ki, onun devleti, proletaryanın devrimci diktatörlüğünden başka bir şey olamaz."

Bu sonuç, Marks'ta, proletaryanın bugünkü kapitalist toplumda oynadığı rolün çözümlemesine, bu toplumun gelişmesiyle ilgili verilere ve proletaryayla burjuvazinin karşıt çıkarları arasmdaki uzlaşmazlığa dayanır .

Eskiden, sorun şöyle konuyordu: proletarya, kurtuluşunu sağlamak için, burjuvaziyi alaşağı etmek, siyasal iktidarı fethetmek, devrimci diktatorasını kurmak zorundadır.

Şimdi, sorun biraz başka türlü konuyor: komünizme doğru giden kapitalist toplumdan komünist topluma geçiş, "siyasal bir geçiş dönemi" olmaksızın olanaksızdır; ve bu dönemin devleti de, proletaryanın devrimci diktatorasından başka birşey olamaz.

O halde, bu diktatorayla demokrasi arasındaki ilişkiler nelerdir?

Komünist Manifesto'nun şu iki kavramı, "proletaryanın egemen sınıf durumuna dönüşümü" ve "demokrasinin fethi" kavramlarını, açıkça birbirine yaklaştırdığını görmüş bulunuyoruz. Buraya dek söylenenler, demokrasinin, kapitalizmden komünizme geçiş sırasında uğradığı değişikliklerin daha doğru bir biçimde belirlenmesini sağlar.

En elverişli gelişme koşulları içinde düşünülen kapitalist toplum, demokratik cumhuriyet biçiminde az çok tam bir demokrasi görünümündedir. Ama bu demokrasi, hep kapitalist sömürünün dar çerçevesi içine sıkışıp kalmıştır; bu yüzden, sonuçta hep azınlık için, yalnızca varlıklı sınıflar, yalnızca zenginler için bir demokrasi olarak kalır. Özgürlük, eski Yunan cumhuriyetlerinde neydiyse, kapitalist toplumda da, aşağı-yukarı o kalır: köle sahipleri için bir özgürlük. Kapitalist sömürü sonucu, bugünün ücretli köleleri, yoksulluk ve sefalet yüzünden öylesine bunalmış, öylesine bitkin bir durumda bulunuyorlar ki, "demokrasiye boş veriyorlar", "siyasaya boş veriyorlar" ve, olayların olağan, dingin akışı içinde, nüfusun büyük çoğunluğu siyasal ve toplumsal yaşamın dışına atılmış bulunuyor.

Bu söylenenlerin doğruluğunu, belki de en iyi biçimde, Almanya gösteriyor, çünkü bu ülkede, anayasal yasallık, yarım yüzyıllık bir süre (1871-1914) boyunca, şaşırtıcı bir sabır ve süreklilikle korunmuş, ve çünkü, bu dönem boyunca, sosyal-demokrasi "yasallıktan yararlanmak" ve işçileri, dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş bir genişlikte, bir siyasal parti olarak örgütlemek için, öteki ülkelerde yapılanlardan daha çoğunu yapmasını bilmiştir.

Peki, siyasal bakımdan bilinçli ve etkin olan bu ücretli kölelerin -kapitalist toplumda gözlemlenen en yüksek- oranı nedir? 15 milyon ücretli işçilerinden bir milyon sosyal-demokrat parti üyesi! 15 milyon üzerinden 3 milyon sendikalı!

Çok küçük bir azınlık için demokrasi; zenginler için demokrasi: kapitalist toplumun demokratizmi işte budur. Kapitalist demokrasi mekanizması daha yakından incelendiğinde, her yerde, seçim yasasının "küçük" (sözde küçük) ayrıntılarında (oturma koşulları, kadınlara oy hakkı tanınmaması vb.), temsili kurulların işleyişinde, toplanma hakkına konulan fiili engellerde (kamu yapıları "sefiller"in toplantı yeri değildir), günlük basının kapitalistçe örgütlenmesinde vb., vb. -her yerde, demokratizme sınırlama üstüne sınırlama konduğu görülecektir. Yoksullar için bu sınırlamalar, uzaklaştırmalar, dıştalamalar, engeller, özellikle ne kendileri yoksulluk çekmiş, ne de ezilen sınıflar yığınlarının yaşamını yakından tanımış bulunan kimselerin gözüne küçük görünürler -ve burjuva gazete yazarı ve siyasacılarının onda dokuzunun, hatta yüzde doksan dokuzunun da durumu budur,- ama, hepsi biraraya gelince, bu kısıtlamalar yoksulları siyasetten, demokrasiye etkin katılımdan dıştalar, uzaklaştırırlar.

Marks, Komün deneyi üzerine yaptığı çözümlemede, "ezilenlere, dönem dönem, ezenler sınıfının temsilcileri arasından, birkaç yıl için, parlamentoda kendilerini kimin temsil edeceğini ve ayaklar altına alacağını kararlaştırma izni verilir!" dediği zaman, kapitalist demokrasinin bu özsel özelliğini yetkin bir biçimde kavramıştır.

Ama, bu -kaçınılmaz biçimde dar, yoksulları sinsice ezen, ve sonuç olarak ikiyüzlü ve yalancı- kapitalist demokrasiden başlayarak ilerlemek, burjuva profesörlerle küçük-burjuva oportünistlerin ileri sürdükleri gibi, dolambaçsız, dosdoğru ve çatışmasız bir biçimde "gitgide daha yetkin bir demokrasi"ye götürmez. Hayır. İleriye, yani komünizme doğru gidiş, proletarya diktatorası aracıyla yapılır; başka türlü, yapılamaz, çünkü sömürücü kapitalistlerin direncini kırabilecek başka hiçbir sınıf ve araç yoktur.

Oysa, proletarya diktatorası, yani ezilen sınıflar öncüsünün, ezenlerin sırtını yere getirmek için egemen sınıf olarak örgütlenmesi, demokrasinin yalın bir genişlemesiyle yetinemez. İlk kez olarak zenginler için değil, yoksullar için, halk için demokrasi durumuna gelmiş bulunan demokrasideki önemli bir genişleme ile birlikte, proletarya diktatorası, ezenler, sömürenler, yani kapitalistler için bir dizi sınırlamalar da getirir. İnsanlığı ücretli kölelikten kurtarmak için bunların sırtını yere getirmek zorundayız; bu adamların direncini zorla kırmak gerekir; ve baskmın olduğu yerde, özgürlüğün olmadığı, demokrasinin olmadığı apaçık bir şeydir.

Engels, okurun anımsayacağı gibi: "...proletarya devlete hala gereksinim duyduğu sürece, bunu hiç de özgürlük için değil, ama düşmanlarına karşı bastırmayı örgütlemek için duyar. Ve özgürlükten sözetmenin olanaklı duruma geldiği gün, devlet, devlet olarak varolmaktan çıkar," dediği Bebel'e mektubunda, bunu hayranlığa değer bir biçimde dile getirmiştir.

Halkın engin çoğunluğu için demokrasi ve sömürücüler için zora dayanan bastırma, yani demokrasiden dıştalama; kapitalizmden komünizme geçiş sırasında demokrasinin uğradığı değişiklik, işte böyle bir değişikliktir.




Bu ileti en son melnur tarafından 10.09.2013- 19:26 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.990
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 10.09.2013- 19:27


Ancak komünist toplumda, kapitalistlerin direnci kesin olarak kırıldığı, kapitalistler ortadan kalktığı ve sınıflar yokolduğu (yani toplumsal üretim araçlarıyla ilişkileri bakımından toplum üyeleri arasındaki ayrım silindiği) zaman, ancak o zamandır ki, "devlet ortadan kalkar ve özgürlükten sözetmek olanaklı duruma gelir". Ancak ve ancak o zaman gerçekten tam, gerçekten hiçbir istisna tanımayan bir demokrasi olanaklı duruma gelecek ve uygulanacaktır. Ancak ve ancak o zaman demokrasi sönmeye başlayacaktır-şu basit nedenle ki, kapitalist kölelikten, kapitalist sömürünün sayısız korkunçluk, yabanıllık, saçmalık ve alçaklıklarından kurtulduktan sonra, insanlar, toplum biçiminde yaşamanın yüzyıllardan beri bilinen, binyıllar boyunca bütün törel buyruklarda yinelenen yalın kurallarına uymaya ve, hiçbir zor, hiçbir baskı, hiçbir bağımlılık olmaksızın, devlet adı verilen o özel baskı aygıtı olmaksızın uymaya, yavaş yavaş alışacaklardır.

"Devlet söner" deyimi, çok başarılı bir deyimdir, çünkü, aynı zamanda sürecin hem kertelilik ve hem de kendiliğindenliğini dile getirir. Böyle bir sonuca ancak alışkanlık yolaçabilir ve kuşkusuz o yolaçacaktır, çünkü, sömürü olmadığı, öfke uyandıran, hoşnutsuzluk ve başkaldırmaya yol açan, baskıyı gerektiren hiçbir şey olmadığı zaman, insanların, toplum biçiminde yaşamanın zorunlu kurallarına uymaya ne büyük bir kolaylıkla alıştıklarını çevremizde binlerce ve binlerce kez görüyoruz.

Demek ki, kapitalist toplumda, yalnızca kolu kanadı kırpılmış, sefil, bozulmuş bir demokrasiye, yalnızca zenginler için, azınlık için bir demokrasiye sahip bulunuruz. Proletarya diktatorası, yani komünizme geçiş dönemi, ilk kez olarak sömürücü bir azınlığın baskı altına alınmasının yanısıra, halk için, çoğunluk için bir demokrasi gerçekleştirecektir. Ancak komünizm, gerçekten tam bir demokrasiyi gerçekleştirmeye yeteneklidir; ve demokrasi ne kadar tam olursa, o kadar gereksiz bir duruma gelecek ve kendiliğinden sönecektir.

Başka bir deyişle: kapitalist rejimde, sözcüğün gerçek anlamında devlete, yani bir sınıfın bir başka sınıfı, azınlığın çoğunluğu baskı altında tutmasına yarayan özel bir makineye sahip bulunuruz. Anlamak kolaydır ki, sömürülen bir çoğunluğa karşı sömürücü bir azınlık tarafından uygulanan sistemli baskının yürütülmesi, bu işte büyük bir yırtıcılık, büyük bir kan-dökücülük ister; insanlığın, kölelik, serflik ve ücretlilik rejimleri altında yoluna devam ederken, içinden geçtiği kan deryalarını gerektirir.

Sonra, kapitalizmden komünizme geçiş döneminde, bastırma gene zorunludur; ama bu kez sömürülen bir çoğunluk tarafından sömürücü bir azınlığa karşı uygulanır. Özel aygıt, özel bastırma makinesi, yani "devlet", gene zorunludur, ama bu artık gerçek anlamda bir devlet değil, bir geçiş devletidir; çünkü dünün ücretli köleleri tarafından sömürücü bir azınlığa karşı uygulanan bastırma, görece öyle kolay, öyle basit ve öyle doğal bir şeydir ki, köle, serf ve ücretli işçi ayaklanmalarının bastırılmasından çok daha az kana malolacak, insanlığa çok daha ucuza malolacaktır. Bu bastırma, demokrasinin o kadar büyük bir halk çoğunluğuna yayılmasıyla bağdaşan bir şeydir ki, özel bir bastırma makinesi zorunluluğu ortadan kalkmaya başlar. Sömürücüler, çok karmaşık ve bu işe ayrılmış bir makine olmaksızın, elbette halkın sırtını yere getirecek durumda de6ildirler; oysa halk, çok yalın bir "makine" ile bile hemen hemen "makine"siz, özel aygıtsız, yalnızca silahlanmış yığınların örgütlenmesi ile (bir önceleme yaparak, İşçi ve Asker Temsilcileri Sovyetleri gibi diyeceğiz), sömürücülerin sırtını yere getirebilir.

Ensonu, ancak komünizm, devleti büsbütün gereksizleştirir; çünkü o zaman, sırtı yere getirilecek hiç kimse, hiçbir sınıf anlamında "hiç kimse" yoktur; nüfusun belirli bir bölümüne karşı sistemli bir savaşım, artık yoktur. Biz ütopyacı değiliz ve bireysel aşırılıkların olanaklı ve kaçınılmaz şeyler olduğunu hiçbir zaman yadsımıyoruz; ama bu aşırılıkları bastırmanın zorunlu olduğunu da yadsımıyoruz. Nedir ki, her şeyden önce, bunun için özel bir makine, özel bir bastırma aygıtı hiç de gerekli değildir; silahlanmış halk, herhangi bir uygar insan topluluğunun, hatta bugünkü toplumda bile, dövüşen insanları ayırması, ya da bir kadına kötü davranılmasına gözyummaması kadar yalın ve kolay bir biçimde, bu görevi kendisi üstlenecektir. Sonra, biliyoruz ki, toplum içinde yaşama kurallarına bir saldırı oluşturan aşırılıkların derindeki toplumsal nedeni, yoksulluğa, sefalete adanmış yığınların sömürülmesidir. Bu temel neden, bir kez ortadan kaldırıldıktan sonra, aşırılıklar kuşkusuz "sönme"ye başlayacaklardır. Hangi hız ve hangi sırayla, onu bilmiyoruz; ama biliyoruz ki, söneceklerdir. Ve, bu aşırılıklarla birlikte, devlet de sönecektir.

Marks, ütopyaya düşmeden, bu gelecek konusunda şimdiden tanımlanabilecek şeyi, yani: komünist toplumun alt ve üst evresi (derece, aşama) arasındaki ayrımı en ayrıntılı bir biçimde tanımlamıştır.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.990
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 10.09.2013- 19:31


3-Komünist Toplumun Birinci Aşaması

Gotha Programının Eleştirisi'nde, Marks, Lassalle'ın, sosyalist rejimde işçinin, emeğinin "budanmamış" ürününü, ya da "tüm ürününü" alacağı yolundaki düşüncesini inceden inceye çürütür. Gösterir ki, toplumsal fonların tümünden, bir yedeklik fonu, üretimi artırmaya ayrılmış bir fon, "yıpranmış" makinelerin değiştirilmesine ayrılmış bir fon vb. çıkarmak gerekir. Sonra, tüketim nesnelerinden de: yönetim giderleri, okullar hastaneler, yaşlılık yurtları vb. için bir fon çıkarmak gerekir.

Lassalle'ın ("emeğinin tüm ürünü işçiye" biçimindeki), bulanık, karanlık ve genel formülü yerine Marks, sosyalist toplumun işleri nasıl yöneteceğini açıklıkla gösterir. Marks, kapitalizmin varolmayacağı bir toplumdaki yaşama koşullarının somut çözümlemesine girişir ve düşüncesini şöyle açıklar:

"Burada (işçi partisi programının incelenmesinde) uğraştığımız şey, kendine özgü temeller üzerinde gelişmiş bulunduğu biçimiyle değil, tersine, kapitalist toplumdan çıkmış bulunduğu biçimiyle bir komünist toplumdur; o halde, ekonomik, törel, entellektüel, bütün ilişkilerinde, henüz bağrından çıktığı eski toplumun izlerini taşıyan bir toplum."

İşte kapitalizmin bağrından henüz çıkmış bulunan ve bütün alanlarda eski toplumun izlerini taşıyan bu komünist toplumu, Marks, komünist toplumun "birinci", ya da alt evresi olarak adlandırır.

Üretim araçları, daha şimdiden, artık bireylerin özel mülkiyetinde değildir. Tüm toplumun malıdır. Toplumsal bakımdan gerekli çalışmanın belirli bir parçasını tamamlayan her toplum üyesi, toplumdan, sağladığı çalışmanın niceliğini gösteren bir bono alır. Bu bono ile, kamusal tüketim nesneleri mağazalarından, çalışmasına denk düşen bir nicelikte ürün almak hakkını elde eder. Sonuç olarak, toplumsal fona ödenen çalışma tutarı çıktıktan sonra, her işçi, toplumdan, ona vermiş olduğu kadarını alır.

"Eşitlik"in egemenliği denebilir buna.

Ama, (çoğunlukla sosyalizm denilen ve Marks'in komünizmin birinci evresi adını verdiği) bu toplumsal düzenden sözeden Lassalle, bu düzende "hakkaniyetli bölüşüm", "eşit emek ürünü üzerinde herkesin eşit hakkı" olduğunu söylerken yanılır ve Marks bu yanılmanın nedenini açıklar.

Marks, "eşit hak" der; gerçekten, burada eşit hak vardır; ama burada sözkönusu olan şey, henüz "burjuva hukuku"dur; her hukuk gibi, eşitsizliği öngerektiren burjuva hukuku. Her hukuk, farklı insanlara, gerçekte ne özdeş ne de eşit olan farklı insanlara, tek bir kuralın uygulanmasına dayanır. Bundan ötürü, "eşit hak", aslında eşitliğe bir saldırı, bir adaletsizlik demektir. Gerçekte, herkes toplumsal üründen, kendisi tarafından sağlanan toplumsal çalışmanın eşit bir parçası için, (yukarıda belirtilen çıkarmalarla) eşit bir pay alır.

Oysa, bireyler birbirine eşit değillerdir: biri daha güçlü, öteki daha güçsüzdür; biri evli, öteki değildir; birinin çocuğu çok, ötekinin azdır vb..

"... Emek eşitliğinde ve dolayısıyla toplumsal tüketim fonuna katılma eşitliğinde, demek ki biri gerçekte ötekinden çok alır, biri ötekinden daha zengindir vb.. Bütün bu sakıncalardan kaçınmak için, hakkın eşit değil eşitsiz olması gerekirdi" diye bağlar Marks.

Öyleyse komünizmin ilk evresi, adalet ve eşitliği gerçekleştiremez; zenginlik bakımından insanlar arasındaki farklılıklar, hem de haksız farklılıklar sürecektir; ama insanın insan tarafından sömürülmesi de olanaksız olacaktır, çünkü üretim araçları, yani fabrikalar, makineler, toprak vb. üzerinde, özel mülkiyet olarak, egemenlik kurulamayacaktır. Lassalle'ın genel olarak "eşitlik" ve "adalet" üzerindeki karışık ve küçük-burjuva formülünü çürüterek, Marks, yalnız üretim araçlarının bireyler tarafından maledilmesi "haksızlığını" yıkmakla başlamak zorunda olan, ama öteki haksızlığı: tüketim nesnelerinin (gereksinimlere göre değil) "emeğe göre" bölüşümü haksızlığını birdenbire yıkmakta yeteneksiz bulunan komünist toplumun gelişme akışını gösterir.

Bayağı iktisatçılar, ve onlar arasında, "bizim" Tugan (Tugan Baranovski ç.) dahil, burjuva profesörler, sosyalistleri sık sık insanlar arasındaki eşitsizliği unutmak ve onun ortadan kaldırılmasını "düşlemek" ile kınarlar. Bu kınamanın ancak ve ancak, burjuva ideolog bayların aşırı bilgisizliğini tanıtladığı, görülüyor.

Marks, yalnızca insanlar arasmdaki kaçınılmaz eşitsizliği değil, üretim araçlarının tüm toplumun ortak mülkü haline dönüşümünün (sözcüğün alışılmış anlamında "sosyalizm"in), tekbaşına bölüşümdeki kusurları, ve, ürünler "emeğe göre" dağıtıldığına göre, egemen olmakta devam eden "burjuva hukuku"nun eşitsizliğini ortadan kaldırmayacağı gerçeğini de, sıkısıkıya hesaba katar.

"... Ama, diye sürdürür Marks, bu kusurlar, uzun ve sancılı bir doğum döneminden sonra, kapitalist toplumdan henüz çıkmış, bulunduğu biçimiyle, komünist toplumun birinci evresinde kaçınılmaz şeylerdir. Hukuk, ekonomik durum ve ona karşılık düşen uygarlık derecesinden hiçbir zaman daha yüksek olamaz..."
Demek ki, komünist toplumun (genellikle sosyalizm adı verilen) birinci evresinde, "burjuva hukuku" tamamen değil, ancak kısmen, ancak ekonomik devrimin yapılmış bulunduğu ölçüde, yani ancak üretim araçlarıyla ilgili olarak yürürlükten kaldırılmıştır. "Burjuva hukuku", bireylerin üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetini tanıyordu. Sosyalizm üretim araçlarını ortaklaşa bir mülkiyet haline getirir. İşte bu ölçüde, ama ancak bu ölçüde "burjuva hukuku" yürürlükten kaldırılmış olur.

Ama bunun dışında, ürünlerin bölüşümü ve çalışmanın toplum üyeleri arasındaki dağılımının düzenleyicisi olmak bakımından (burjuva hukuku) yürürlükte kalır. "Çalışmayan yemez": Bu sosyalist ilke, şimdiden (Komünist toplumun ilk evresinde -ç.) gerçekleşmiştir; "eşit nicelikte emeğe, eşit nicelikte ürün": bu öteki sosyalist ilke de, şimdiden gerçekleşmiştir. Bununla birlikte, bu henüz komünizm değildir, ve henüz, eşit olmayan insanlara eşit olmayan (gerçekte eşit olmayan) bir emek tutarı için, eşit bir nicelikte ürün veren "burjuva hukuku"nu ortadan kaldırmaz.

İşte bu bir "sakınca"dır, der Marks; ama bu sakınca, komünizmin ilk evresinde kaçınılmaz bir şeydir, çünkü, kapitalizm yıkıldıktan hemen sonra, insanların, hiçbir tür hukuk kuralı olmaksızın toplum için çalışmayı hemen öğrenecekleri, ütopyaya düşmeden düşünülemaz; kaldı ki, kapitalizmin ortadan kalkışı, böylesine bir değişikliğin ekonomik öncüllerini hemencecik vermez.

Oysa "burjuva hukuku" kurallarından başka kural yoktur.

Bir yandan üretim araçlarının ortaklaşa mülkiyetini korurken, bir yandan da emek eşitliğini ve ürünlerin bölüşümündeki eşitliği korumakla yükümlü bir devletin zorunluluğu, bu nedenle sürer.

Bundan böyle, kapitalistler olmadığı, sınıflar ve dolayısıyla tepesine binilecek bir sınıf olmadığı için, devlet söner.

Ama, edimsel eşitsizliği onaylayan "burjuva hukuku" korunmaya devam edildiğine göre, devlet henüz büsbütün yokolmamıştır. Devletin büsbütün sönmesi için, tam komünizmin gerçekleşmesi gerekir.




Bu ileti en son melnur tarafından 10.09.2013- 19:34 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.990
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 10.09.2013- 19:36


4-Komünist Toplumun Üst Aşaması


Marks, devam eder:

"... Komünist toplumun yüksek bir evresinde, bireylerin işbölümüne köleleştirici bağımlılığı ve, onunla birlikte, kol ve kafa emeği arasındaki karşıtlık yokolacağı zaman, çalışmanın yalnızca bir yaşama aracı olmaktan çıkıp, bir ilk dirimsel gereksinim durumuna geleceği zaman; bireylerin çok-yönlü gelişmesi ile birlikte, üretim güçlerinin de artacağı ve bütün kollektif zenginlik kaynaklarının bollukla fışkıracağı zaman; ancak o zaman burjuva hukuğunun sınırli ufku kesin olarak aşılabilecek ve toplum, bayrakları üstüne 'herkesten yeteneğine göre, herkese gereksinimine göre!' diye yazabilecektir..."


Acımasız alaylarıyla "özgürlük" ve "devlet" sözcükleri arasındaki o saçma birleşmeyi toz eden Engels'in düşüncelerinin tüm doğruluğunu ancak şimdi değerlendirebiliriz. Devlet varoldukça, özgürlük yoktur. Özgürlük olacağı zaman, devlet olmayacaktır.

Devletin büsbütün sönmesinin ekonomik temeli, kafa emeğiyle kol emeği arasındaki tüm karşıtlık yokolacak ve, dolayısıyla, çağdaş toplumsal eşitsizliğin, yalnız üretim araçlarının toplumsallaşmasının, yalnız kapitalistlerin mülksüzleştirilmesinin hiçbir biçimde kökünü hemen kurutamayacağı başlıca kaynaklarından biri yokolacak kadar yüksek bir gelişme derecesine erişmiş komünizmdir.

Bu mülksüzleştirme, üretim güçlerinde büyük bir gelişmeyi olanaklı duruma getirecektir. Ve, kapitalizmin daha şimdiden bu gelişmeyi ne kadar engellediğini ve şu anda erişilmiş bulunulan çağcıl teknik sayesinde ne büyük bir gelişme sağlanabileceğini gördükten sonra, kapitalistlerin mülksüzleştirilmesinin toplumdaki üretim güçlerinde zorunlu olarak büyük bir gelişme sonucunu vereceğini mutlak bir kesinlikle ileri sürme hakkına sahip bulunuyoruz. Ama bu gelişmenin hızı ne olacak, işbölümünün son bulmasına, kafa ve kol emeği arasındaki karşıtlığın ortadan kalkmasına, çalışmanın "ilk dirimsel gereksinim" durumuna dönüşümüne ne zaman ulaşacak; işte bunu bilmiyoruz ve bilemeyiz de.

Bundan ötürü, bu sürecin süresini, komünizmin üst evresinin gelişme hızına bağlılığını belirterek, ve bu sönmenin mühlet ya da somut biçimleri sorununu tamamen askıda bırakarak, devletin kaçınılmaz sönmesinden başka bir şeyden sözetme hakkına sahip bulunmuyoruz. Çünkü bu tür sorunları çözmemizi sağlayabilecek veriler yoktur.

Toplum, "herkesten yeteneklerine göre, "herkese gereksinimlerine göre" ilkesini gerçekleştirmiş olacağı zaman, yani, insanlar, yeteneklerine göre isteye isteye çalışacak kadar toplum içinde yaşamanın temel kurallarına uymaya alışacakları, ve emeklerinin bunu sağlayacak kadar üretken bir duruma geleceği zaman, devlet büsbütün sönebilecektir. Bir Shylock açgözlülüğü ile: "Sakın komşudan yarım saat çok çalışmış olmayayım? Sakın ondan düşük ücret almış olmayayım?" biçiminde hesaplamaya zorlayan "burjuva hukuğunun sınırlı ufku" o zaman aşılmış olacaktır. Ürünlerin bölüşümü, herkese verilen ürünün toplum tarafından tayına bağlanmasını artık gerektirmeyecek, herkes "gereksinimlerine göre" özgürce alacaktır.

Burjuva açıdan, böylesine bir toplumsal rejimi "ütopyanın dik âlâsı" gözüyle görmek ve, her yurttaşa, çalışmasına hiç bakmaksızın, toplumdan istediği kadar yer mantarı, otomobil, piyano vb. alma hakkı vaadeden sosyalistlerle alay etmek kolaydır. Bugün de, burjuva "âlim"lerinin çoğu bu gibi alaylarla yetinir, böylece bilgisizliklerini ve kapitalizmin çıkarcı savunucusu anlayışlarını ortaya koyarlar.

Bilgisizliklerini ortaya koyarlar; çünkü, komünizmin üst evresinin gerçekleşeceğini "vaat etmek" hiçbir sosyalistin aklına gelmemiştir; büyük sosyalistler tarafından bu evrenin gerçekleşeceğinin önceden sezilmesine gelince, bu sezgi, bugünkünden farklı bir emek üretkenliği, ve bugünün, Pomialosvki'nin seminaristleri gibi, kamu servetlerini "yok yere saçıp savurmaya ve olanaksızı istemeye" yetenekli ortalama insanın yokolmasını öngerektirir.

Komünizmin "üst" evresinin gelmesini beklerken, sosyalistler toplumdan ve devletten, çalışma ve tüketim ölçüsü üzerinde en sıkı denetimi uygulamalarını isterler; bu denetim kapitalistlerin mülksüzleştirilmesinden, işçilerin kapitalistler üzerindeki denetiminden başlamalı, ve, memurlar devleti tarafından değil, silahlı işçiler devleti tarafından uygulanmalıdır.

Burjuva ideologları (ve onların Çereteliller, Çernov'lar ve hempaları gibi kuyrukçuları) tarafından kapitalizmin çıkarcı savunusu, uzak bir gelecek üzerindeki tartışmalar ve boş sözlerle, bugünkü siyasanın ivedi güncel sorununu: kapitalistlerin mülksüzleştirilmesi, bütün yurttaşların tek bir büyük "kartel"in, yani tüm devletin emekçi ve görevlileri haline dönüşümü; ve tüm bu kartelin her işinin, gerçekten demokratik bir devlete, İşçi ve Asker Temsilcileri Sovyetleri Devletine bağlanması sorununu elçabukluğuna getirmeye dayanır.

Gerçekte, bir bilgiç profesör, sonra hamkafa bir burjuva; daha sonra da Çereteli'ler ve Çernov'lar, sağduyuya aykırı ütopyalardan, Bolşeviklerin demagojik vaadlerinden, sosyalizmi "yerleştirme"nin olanaksızlığından sözettikleri zaman, komünizmin, genel olarak onu "yerleştirmek" olanaksız olduğu için, kimsenin hiçbir zaman "yerleştirme"yi ne vaat ettiği hatta ne de tasarladığı bu üst aşama ya da evresinin ta kendisini düşünürler.

Burada, "Sosyal-demokrat" adının yerinde kullanılmamış olması üzerine daha önce Engels'ten aktarılmış bulunan parçada değinilip geçilen bir soruna, sosyalizm ile komünizm arasındaki bilimsel ayrım sorununa geliyoruz. Siyasal açıdan komünizmin ilk ya da alt evresiyle üst evresi arasındaki ayrım, elbette zamanla önem kazanacaktır; ama bugün, kapitalist rejimde, bunu sorun yapmak gülünç bir şey olur; ve belki yalnızca birkaç anarşist bunu birinci plana koyabilir (tutalım ki anarşistler arasında, Kropotkin'lerin, Grave'ların, Cornelissen'lerin ve anarşizmin öbür "yıldızları"nın, sosyal-şoven haline, ya da onur ve vicdanını koruyan ender anarşistlerden biri olan Gay'in deyimine göre, siper-anarşistleri durumuna "Plekhanov'vari" değişiminden sonra, hiçbir şey öğrenmemiş kimseler kalmış olsun).

Ama sosyalizm ile komünizm arasındaki bilimsel ayrım açıktır. Genel olarak sosyalizm diye adlandırılan şeyi, Marks, komünist toplumun "birinci" ya da alt evresi olarak adlandırmıştır. Üretim araçları ortaklaşa mülkiyet durumuna geldiği ölçüde, bunun tam komünizm olmadığını unutmamak koşuluyla, "komünizm" sözcüğü bu evre için de kullanılabilir. Marks'ın açıklamalarının büyük değeri, burada da, materyalist diyalektiği, evrim teorisini, tutarlı biçimde uygulamak, ve komünizmi, kapitalizmden başlayarak gelişen bir şey olarak düşünmektir. (Sosyalizm nedir, komünizm nedir? gibi) "uydurulmuş", skolastik ve yapay tanımlamalarla, kuru sözcük çekişmeleriyle yetinme yerine, Marks, komünizmin ekonomik olgunluk aşamaları denebilecek şeyi çözümler.

Komünizm, ilk evresinde, ilk aşamasında, ekonomik bakımdan, henüz adamakıllı olgun, geleneklerin ya da kapitalizmin kalıntılarından henüz büsbütün kurtulmuş olamaz. Bu yüzden, komünist rejimde, bu rejimin ilk evresinde, "burjuva hukukunun sınırlı ufku" korunur; bu ilginç olayın nedeni budur. Kuşkusuz, burjuva hukuku, tüketim nesnelerinin bölüşümü bakımından, zorunlu olarak bir burjuva devlet'e dayanır; çünkü, koyduğu kurallara uymaya zorlamaya yetenekli bir aygıt olmaksızın, hukuk hiçbir şey değildir.

Bundan şu sonuç çıkar ki, komünist rejimde, belirli bir zaman boyunca, yalnızca burjuva hukuk değil, burjuva devlet de sürer -ama burjuvazisiz burjuva devlet!

Bu söylenen şeyi bir paradoks, ya da düpedüz diyalektik bir zekâ oyununa benzeyebilir; zaten, marksizmin o derin özünü azıcık da olsa irdeleme zahmetine ömürlerinde hiç katlanmamış kimseler, onu çoğu kez bir paradoks ya da diyalektik bir zekâ oyunu olarak kınarlar.




Bu ileti en son melnur tarafından 10.09.2013- 19:37 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.990
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 10.09.2013- 19:38


Gerçekte, doğada olsun toplumda olsun, geçmişin şimdiki zamanda süren kalıntılarını, yaşam bize her adımda gösterir. Ve Marks, bir "burjuva" hukuk parçasını komünizm içine asla keyfi olarak sokuşturmamıştır; o, kapitalizmin bağrından çıkmış bir toplumda, ekonomik ve siyasal bakımdan kaçınılmaz olan şeyi saptamaktan başka birşey yapmamıştır.

İşçi sınıfının, kurtuluşu için, kapitalistlere karşı yürüttüğü savaşım içinde, demokrasinin çok büyük bir önemi vardır. Ama demokrasi hiçbir zaman aşılamayacak bir sınır da değildir; o yalnızca, feodaliteden kapitalizme ve kapitalizmden de komünizme giden yol üzerinde bir evredir.

Demokrasi, eşitlik demektir. Proletaryanın, sınıfların ortadan kalkması anlamında almak koşuluyla, eşitlik ve eşitlik sloganı için savaşımının taşıdığı çok büyük önem kolay anlaşılır. Ama demokrasi yalnızca biçimsel eşitlik anlamına gelir. Ve, bütün toplum üyelerinin üretim araçları mülkiyetine göre eşitliği, yani emek eşitliği, ücret eşitliği gerçekleşir gerçekleşmez, biçimsel eşitlikten gerçek eşitliğe, yani "herkesten yeteneklerine göre, herkese gereksinimlerine göre" ilkesinin gerçekleşmesine geçmek için, insanlığın karşısına tamamlanması gereken yeni bir ilerleme sorununun dikildiği görülecektir. İnsanlık bu yüce ereğe doğru hangi evrelerden, hangi pratik önlemlerden geçerek gidecektir, bilmiyoruz, bilemeyiz de. Ama önemli olan, sosyalizmin ölü, donmuş, değişmez bir şey olduğu yolundaki yaygın burjuva düşüncesinin içinde sakladığı büyük yalanı görmektir; oysa gerçeklikte, toplumsal ve özel yaşamın bütün alanlarında, hızlı, edimsel, gerçek bir yığın hiteliğine sahip ve, önce çoğunluğun, sonra da tüm nüfusun katılacağı bir ilerleme hareketi, yalnızca sosyalizm ile başlayacaktır.


Demokrasi bir devlet biçimidir, çeşitli devlet biçimlerinden biridir. Öyleyse, her devlet gibi, demokrasi de, zorun, örgütlenmiş olarak, sistemli biçimde insanlara uygulanmasıdır. İşin bir yanı, bu. Ama, öte yandan, demokrasi yurttaşlar arasındaki eşitliğin, herkese eşit olarak, devletin biçimini belirleme ve onu yönetme hakkının resmen tanınması anlamına da gelir. Öyleyse bundan şu sonuç çıkar ki, demokrasi, gelişmesinin belirli bir aşamasında, önce, proletaryayı, bu devrimci anti-kapitalist sınıfı birleştirir, sonra da, onun, cumhuriyetçi de olsa, burjuva devlet makinesini, yani sürekli orduyu, polisi, bürokrasiyi yıkmasını, parçalamasını, yeryüzünden silip atmasını ve onlar yerine milise katılan silahli işçi yığınları, sonra kerteli olarak, tüm halk biçimi altında, daha demokratik, ama gene de bir devlet makinesi olmaktan geri kalmayan bir devlet makinesini geçirmesini sağlar.

Burada, "nicelik niteliğe dönüşür": bu aşamaya eriştikten sonra demokratizm, burjuva toplum çerçevesinden çıkar ve sosyalizme doğru evrimlenmeye, sosyalizme dönüşmeye başlar. Eğer herkes gerçekten devlet yöntimine katılırsa, kapitalizm artık tutunamaz. Ve kapitalizmin gelişmesi de, kendi payına, "herkes"in devlet yönetimine gerçekten katılabilmesi için zorunlu öncülleri oluşturur. Bu öncüller içinde, ötekiler arasında, en ileri kapitalist ülkelerin birçoğu tarafından daha şimdiden gerçekleştirilmiş bulunan genel eğitim, sonra sosyalize edilmiş engin ve karmaşık posta, demiryolları, büyük fabrikalar, büyük ticaret, bankalar vb., vb. aygıtı tarafından, milyonlarca işçinin "disiplin bakımından eğitimi ve yetiştirilmesi" vardır.

Bu tür ekonomik öncüllerle, kapitalistler ve memurlar alaşağı edildikten sonra, üretim ve bölüşümün denetimi, emeğin ve ürünlerin kaydı için, bugünden yarına, pekâlâ silahlı işçiler, tüm silahlı halk onların yerine geçirilebilir. (Kayıt ve denetim sorunu ile, mühendis, tarım uzmanı vb. gibi bilimsel bir formasyona sahip personel sorununu birbirine karıştırmamak gerekir: bugün kapitalistlerin buyruğu altında çalışan bu baylar, yarın silahlı işçilerin buyruğu altında daha da iyi çalışacaklardır.)

Kayıt ve denetim: komünist toplumun, ilk evresinde, hem "yoluna konması", hem de düzenli işlemesi için özsel olan, işte budur. Burada, bütün yurttaşlar, silahlı işçiler tarafından kurulmuş olan devletin ücretli görevlileri durumuna dönüşürler. Bütün yurttaşlar bir tek devlet "kartel"inin, bir tek tüm halk "kartel"inin görevlileri ve işçileri olurlar. Önemli olan, herkesin eşit bir çaba göstermesini, çalışma kurallarına tastamam uymasını ve eşit bir ücret almasını sağlamaktır. Bu alandaki kayıt ve denetim, bu işleri en yalın gözetim ve yazma işlemlerine, ve bunlara karşılık düşen makbuzların teslimine, her şeyi, okur-yazar ve aritmetiğin dört işlemini bilir herhangi birinin yapabileceği bir duruma indirgemiş bulunan kapitalizm tarafından son derece yalınlaştırılmıştır.

Halk çoğunluğu, bu kayıt işine, (bundan böyle görevli durumuna dönüşmüş olan) kapitalistlerle, kapitalist alışkanlıklarını koruyacak olan aydın bayların bu denetimi işine kendisi ve her yerde girişeceği zaman, o zaman bu denetim gerçekten evrensel, genel ve ulusal bir denetim olacak ve hangi biçimde olursa olsun, hiç kimse kendini bundan kurtaramayacak, "artık yapacak hiçbir şey kalmayacaktır".

Toplumun tümü, çalışma ve ücret eşitliğiyle, artık bir tek büro ve bir tek atelyeden başka bir şey olmayacaktır.

Ama, proletaryanın kapitalistleri yenip sömürücüleri alaşağı ettikten sonra toplumun tümüne yayacağı bu "atelye" disiplini, bizim için asla ne ülkü ne de son erektir; bu yalnızca, toplumu kapitalist sömürünün bayağılık ve alçaklıklarından tamamen kurtarmak ve ileriye doğru sürekli gidişi sağlama bağlamak için zorunlu bir basamaktır.

Toplumun bütün üyeleri, ya da hiç olmazsa bunların büyük bir çoğunluğu, devleti kendileri yönetmeyi öğrendiği, işi kendi ellerine aldığı, son derece küçük kapitalist azınlığı üzerinde, kapitalist alışkanlıklarını korumada istekli küçük beyler ve kapitalizm tarafından iyiden iyiye bozulmuş işçiler üzerinde denetimi "örgütlediği" andan başlayarak, genel olarak her türlü yönetim zorunluluğu ortadan kalkmaya başlar. Demokrasi ne kadar tam ise, gereksiz duruma geleceği an da o kadar yakındır. Silahlı işçiler tarafından kurulan "devlet" ne kadar demokratik ise, ne kadar "artık gerçek anlamda bir devlet değil" ise, tüm devlet de o kadar çabuk sönmeye başlar.

Gerçekte, herkesin toplumsal üretimi kendisi yönetmeyi öğreneceği ve gerçekten yöneteceği zaman, herkesin kayıt-kuyut işlerine ve asalakların, haramzadelerin, üçkağıtçıların ve başka "kapitalizm gelenekleri koruyucuları"nın kayıt ve denetimine kendileri girişeceği zaman, tüm halk tarafından uygulanan bu kayıt ve bu denetimden paçayı kurtarmak, her halde öylesine inanılmaz bir güçlükte ve öylesine ender bir istisna durumunda olacaktır ki, bu kayıt ve denetimden kurtulma çabası her halde öyle çabuk ve öyle sert bir ceza gerektirecektir ki, (silahlı işçiler pratik bir yaşam anlayışına sahiptirler; onlar duygusal küçük entellektüeller değildirler ve kendileriyle alay edilmesine asla izin vermiyeceklerdir), tüm insan toplumunun yalın ama özsel kurallarına uyma zorunluluğu, çabucak bir alışkanlık durumuna gelecektir.

Komünist toplumun birinci evresinden üst evresine, ve, sonuç olarak, devletin tamamen sönmesine geçişi sağlayacak kapı, o zaman ardına dek açılacaktır.

Kaynak:
Lenin;Devlet ve Devrim,İnter Yay.
Kurtuluş Cephesi



Yeni Başlık  kilitli



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Leninizmin Temelleri Üzerine melnur 3 4013 13.08.2013- 21:35
Konu Klasör Devletin sönümlenmesi melnur 1 5153 18.08.2013- 22:49
Konu Klasör SF'de devletin sönümlenmesi ve PD. melnur 6 3616 15.01.2018- 14:34
Konu Klasör SF'de ''Devletin içinden devrim'' (miş)... melnur 5 4017 19.07.2017- 00:08
Konu Klasör Sosyalizm ve devletin sönümlenmesi... melnur 11 8797 09.10.2018- 18:52
Etiketler   Devletin,   Sönüp,   Gitmesinin,   Ekonomik,   Temelleri
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS