SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Bu direniş senin için ey halk           (gösterim sayısı: 4.194)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
spartakus
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 23.11.2013
İleti Sayısı: 624
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: spartakus
Konu Tarihi: 02.04.2015- 20:40


Bu direniş senin için ey halk
Hayri Tunç

31 Mart Çağlayan katliamına, o görkemli direnişe bakışın senin safını gösterir! Bu mücadeleye nereden baktığını gösterir ve nihayet kendi sınıfının bilincinde olmamakta ısrar, sınıfına ihanete kadar götürür. Bu bir sınıf savaşı, büyük, uzun, acılı bir sınıf savaşı!

Resim Ekleme

31 Mart sabahı herkes gibi bende elektrik kesintisi ile uğraşırken öğlen saatlerinde gelen bir haber ile kesinti ile ilgili bütün düşüncelerim dağıldı. Çağlayan Adliyesinde, devletin “Avrupa’nın en korunaklı adliyesi” dediği yerde DHKC savaşçıları Berkin Elvan davasına bakan savcıyı rehin aldıklarını açıkladı. Ondan sonra tek derdim elimdeki telefonun şarjının bitmemesi oldu.

Akşam saatlerinde Çağlayan Adliyesine gittim. Diğer gazetecilerle birlikte beklemeye başladım. Yayın yasağı geldiğinden dolayı orada bulunan kimsenin (devrimci basın hariç) yayın yapmadığını görmek, gazetecilerin bireysel hesaplarından dahi bir açıklama girmediğini görmek gerçekten üzücüydü. Türkiye’de medyanın devletin kontrolünde olduğunu bildiğim halde, muhabirlerin bunu içselleştirdiğini ilk defa bu kadar yakından görüyordum.

Kimsenin içeride yaşanılanlar umurlarında bile değildi. Orada iş için bulunuyor, bizim yüreğimizde duyduğumuz endişenin zerresini duymuyorlardı. Saatler ilerledikçe yüreğimdeki acının çoğaldığını, nefes alamaz hale geldiğimi hissediyordum. Bir ara ANF’den Zeynep Kuray içeride bulunan direnişçilerle iletişime geçip, onlarla konuştuğunda, onların “ilk talebimiz kabul edildi, diğerleri içinde görüşmeler sürüyor” dediğini ilettiğinde, bu devletten beklemesem de içimde bir umut oluşmuştu. Bir arkadaşım “öldürmezlerse öldürmekten beter ederler” sözüne bir cevap vermemiştim daha bu sabah ama o an, o işkence süreçlerine bile razı olabileceğimi fark ettim.

Siz hiç ?…

Siz hiç bir yoldaşınız için, “ölmesin de işkenceye razı olurum” diye düşündünüz mü?


Eğer bu ülkenin, bu kentin yoksul mahallelerinde yaşıyorsanız, devrimci mücadele içindeyseniz ve onlarca, yüzlerce yoldaşınızı kaybettiyseniz düşünürsünüz!

Kimsenin ölüm üzerinden kahramanlık edebiyatı yaptığı falan yok. Dışarıdan öyle gözüküyor olması sizin gözlerinizin körlüğündendir ancak.

Siz hiç devrimcilerin birbirlerine neden sıkı sıkıya sarıldığını düşündünüz mü mesela?

Her selamlaşmalarında, görüşmelerinde neden kucaklaştıklarını, özlemle sarıldıklarını?

Siz hiç…

Siz hiç daha bir gün önce selamlaştığınız yoldaşınızı toprağa verdiniz mi?

Devrimciler o kadar çok yoldaşını toprağa verdi ki, o acıyı yaşayan insanın ölümü kutsamasını beklemek kadar iğrenç bir durum olamaz. Ama ne güzel demiş değil mi şair; “ölümden köpek gibi korkan çocuklardık, ama yeri geldiğinde o ölüme gözümüzü kırpmadan da giderdik”

Yanımdaki arkadaşla konuşurken Adliye içerisinde büyük bir patlama sesi, ardından da üç el silah sesi geldi. O bombanın nasıl yüreğimden büyük bir parça kopardığını kime nasıl anlatayım ki ben?

Sonrasında gelen silah seslerini kaydederken canımın nasıl yandığını kime söyleyeyim. Sonra bir gazeteci arkadaşımın bana attığı mesajda silah seslerin uyarı için olduğu yazıldı denildiğinde nasıl mutlu olmuştum yaşıyorlar diye.

Sonra devam etti ama silah sesleri, on dakikayı geçkin süre devam etti. Seyreldi. Bitti en sonunda! Sessizlik oldu!

Konuşmakla Düşünmek Arasındaki Uçurum

Bazen twitter üzerinden bakıyordum yorumlara, açıklamalara. Ne kadar kolay yazılabiliyordu bazı şeyler. En çok aklıma takılanlardan biri de “biz içeriye su sokamıyoruz, nasıl silah sokulmuş” gibisine benzeyen yorumlardı.

Konuşuyor olmakla, düşünüyor olmak arasında derin bir uçurum var

“Konuşuyor olmakla, düşünüyor olmak arasında derin bir uçurum var” demişti bir yazar. Hiç mi tarih okumadınız, hiç mi araştırma yapmadınız? Hadi bu ülke de ki bütün devrimci örgütler MİT tarafından yönetiliyor da bari İRA, RAF gibi örgütleri araştırsaydınız. Bu şekilde büyük bir eylem, “hadi bugün eylem yapalım” diyerek mi olur sanıyorsunuz?

İllegal bir örgüt ne yapacağını size mi soracaktı?

Tarihteki bütün örnekler çok açık bir şekilde gösterir ki, bu tarz bir eylemin en az 3 aylık bir öncesi vardır. Oturduğu yerden her şeyi eleştiren, devrimcilere zaten düşman olan kişi için bunun bir önemi yoktur zaten. Ne örgüt disiplininden anlar ne örgüt ahlakından. Tek derdi rahatı bozulmasın olan kişi için aklını ve bilincini aşan her olayda “kesin MİT yaptı”   söylemleri… Tıpkı bilmediği her şeyi ilahi bir güç ile açıklama kolaycılığına kaçan cahiller gibi.

Sesler kesildi sonra, ambulans hızla girdi adliyeye, biraz sonra da aynı hızla çıkartıldı. Hepimiz içinde savcının olduğunu biliyorduk. Zaten ambulans gittikten en fazla beş dakika sonra da savcının ölüm haberi gelmişti. Resmi bir açıklama gelmeden, teyit de edilmeden haber girilemiyordu. İşte o sıralarda, içlerinde kendilerine “yurttaş gazetecisi” diyen bazı grupların da olduğu kişi ve yapılardan “savcı bayıldı, eylemciler öldü, iç güvenlik yasasına bahane oldu” benzeri twitler atılmaya başlandı.

Dışarı da duran bütün gazetecilerin gayri resmi duyduğu ölüm haberine rağmen, on dakikadan uzun süren ve 3 patlama ve onlarca silah sesi duyulan çatışmaya rağmen,   bu kadar pervasız şekilde yalan söylemenin, bunda ısrar etmenin yapılacak tek bir açıklaması olabilirdi, devleti temize çıkartma çabası!

En çok canımı yakan detaylardan biri de içeriye giren 4 servis motosikletiydi. İçlerinde onlarca ayran, döner olan bu servis araçları içeride 2 devrimciyi yaralı yakalayıp katleden polislere gidiyordu. Senin yüreğinden parçalar dökülürken o sahneyi görmek nasıl bir duygudur bir bilseniz.

Medyanın Tarafı Baktığı Yerden, Ortak Olduğu Yalandan Belli Olur

Sonra basın açıklaması için adliyenin C kapısına gittik, içeri alındık. Bir ara içeriye Halkın Hukuk Bürosu avukatları girmek istediler. Polislerin onlara, dışarıda kalan gazetecilere saldırıları anında neredeyse hiçbir (devrimci basın hariç) muhabirin o saldırıya yönelmemeleri, resmi açıklamayı beklemeleri de gösteriyordu aslında kimin hangi tarafta olduğunu!

…

Savcının ölümünü gizleme çabası dışında, aslında eylem duyulduğundan beridir, özellikle kendine muhalifim diyen yüzlerce kişi aynı şeyleri söylüyordu.

“Bu eylem AKP’nin ekmeğine yağ sürüyor”

“İç Güvenlik yasasının çıkmasına bahane edilecek”

Bu sözleri söyleyenlerin yolu kaç defa bu ülkenin yoksul mahallelerine düştü. Kürdistan’a “oryantalist fotoğraf gezileri” dışında kaç defa gidip oraları gezdiler. Bu ülkenin bütün yoksul mahallelerinde o korktuğunuz, ortalığı ayağa kaldırmaya, tepki vermeye dahi korktuğunuz “iç güvenlik” bütün detaylarıyla uygulanıyor. Sizin sadece Taksim, Kadıköy gibi yerlerde yapılan eylemlerde gördüğünüz akrep, TOMA gibi araçlar o mahallelerde, Kürdistan’da her gün, günün her saati görülüyor. Sizin görüp kaçtığınız o akrep tipi aracı çocukların taşlaması o mahallelerin günlük rutini haline gelmiş durumda. Hani bazılarınızın, gaza geldiği zamanlar paylaştığı videolar var ya, onlar işte.

O yasa devrimciler için, yoksullar için yeni hiçbir baskı yasası getirmiyor ki!

En fazla Cihangir’de de, Beşiktaş’ta da akrep tipi araçları her gün göreceksiniz. Kusura bakmayın ama biraz da siz görün o baskıyı ki, anlayın mahallelerde yaşanılanları!

Gezi direnişi sırasında çok duyduğumuz bir laf vardı; “Kürdistan, Gazi nerede?” diye?

Kibirle Yüreğini Köreltenler…

Dün o yoksul mahalleler, sizin yardım beklediğiniz yoksul mahalleler, o güzel gülen 2 devrimci için sokaktaydı. Yaralananlar oldu aralarında ama yorulmadılar. Direndiler, sahiplendiler. Gezi de yardım bekleyenler neredeydi?

Neden gelmediler?

Neden sustular?

Farkında mısınız, kibrinizden dolayı görebildiniz mi bilmiyorum ama dün o iki devrimci Berkin Elvan’ın katili olarak sorgulanan bütün polislerin isimlerini, özellikle 3 kişinin sicil numaralarını, fotoğraflarını yayınladılar. Yani katilleri buldular, halka da verdiler.

31 Mart Çağlayan katliamına, o görkemli direnişe bakışın senin safını gösterir! Bu mücadeleye nereden baktığını gösterir ve nihayet kendi sınıfının bilincinde olmamakta ısrar, sınıfına ihanete kadar götürür. Bu bir sınıf savaşı, büyük, uzun, acılı bir sınıf savaşı!

Dün bu eyleme karşı çıkan, saldıran, eleştiren hatta hakaret eden kişiler; sahi kaçınız Berkin Elvan için sokağa çıktınız?

…

Bu ülkenin her kentinde, her mahallesinde, her caddesinde, her sokağında Berkin Elvan’ın katilleri nerede diye soran, mücadele eden, kendilerini feda eden bu insanlara hepinizin hiç bitmeyecek bir özür borcu var.

Dün 2 devrimci, görkemli bir direnişle Berkin Elvan’ın katillerinin isimlerini açıklamak adına kendilerini feda ettiler. Bu eylemi çarpıtmaya, soru işareti bırakmaya kimsenin gücü yetmez. Ki dün mahallelerde görüldü zaten eylemin sahiplenilmesi. Bugüne kadar aralarında sorun olan, hatta ilişkilerini kestiklerini açıklayan örgütler bile bu direniş için sokaktaydı, o devrimcileri kendi şehitleri olarak kabul ettiler.

Dün Çağlayan Adliyesi’ne giderken yolda iki hacının konuşmasına denk geldim. Eylemi konuşuyorlardı; biri diğerine “sen çocuğu öldüren polisi yargılayacağına, onlara ödül verirsen birisi de çıkar bunu yapar.”

Yani demem o ki; halk bu eylemin olacağını da biliyordu, oradaki katilin kim olduğunu da! Kimsenin gücü o devrimcileri halkın gözünde kötü gösteremeye yetmez.yazisonuikonu



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
spartakus
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 23.11.2013
İleti Sayısı: 624
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: spartakus
Cevap Tarihi: 02.04.2015- 20:45


Şafak’tan sonra Bahtiyar bütün çocuklar
Barış Bayraktutan

Resim Ekleme


Bir avuç yıldız tozu kalplerimize

Bahar çiçekleri günümüze

Devrimi getirip koydu bu çocuklar önümüze.


Çok güzel çocuklarsınız

Bin yıllık bilgeler kadar duru temiz ve sade.

Yok, siz ölmediniz yoldaşlar

Biz ölmedik ayaktayız yaslandık işte omuz omuza.

“Yaşasın devrimci dayanışma.”


Akan kanımızdan korkacak zalimler

Öyle ki birbirlerine sarılacaklar,

Halk terk edecek günbegün onları,

Onlar olmaktan çıkacaklar.

Akan kanımız duracak

Bitecek bu kudurganlığın saltanatı.

Durulacak denizler

Berraklaşacak kirletilmiş nehirler

Yeşerecek yakılmış, kesilmiş orman

Onur çalacak kapımızı.


Ekmeğimiz apak, tertemiz, taptaze ve ortak

Kan susacak yaşam konuşacak mutlak



Dünya Bahtiyar olsun diye

Safak’tan sonra yola çıkıyoruz.

Şafak’tan sonra Bahtiyar bütün çocuklar.



Devrim eylemi

Devrimcinin sesi

Devrimcinin o kocaman yüreği

Halkına akar.

Devrimcinin iki gözü yoktur, binlerce gözü vardır.

Hepsi halktan bakar.

Şafak’tan sonra Bahtiyar bütün çocuklar.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
spartakus
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 23.11.2013
İleti Sayısı: 624
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: spartakus
Cevap Tarihi: 02.04.2015- 20:47


Bahtiyar Doğruyol, benim güzel kardeşim…
Tufan Taştan


Resim Ekleme


Tiyatro Bölümü’nde öğrenciyken tanışmıştım Bahtiyar’la. DTCF‘yi1 kazanmıştı daha yeni. Alabildiğine mütevazi, alabildiğine temiz bir duruşu vardı. Anadolu’nun orta yerinden gelmişti; en esmer en saf haliydi üzerindeki.

Ortabahçe’de2 raslaşırdık, uzaktan sade bir ‘merhaba’ydı bizi buluşturan.   Sonra onun çocuksu sesi, nasılsın’ı. Bazen sınıf arkadaşı, okul arkadaşı olur insan, tanışır. Bazen de masumiyet buluşturur insanı. Bahtiyar ile tanışmamız yüreğindeki umudun yüzündeki yansımasıydı. Uzaktaki ‘merhaba’ yakın olmuştu bize…

Çardağın3 önünde sıcak bir çay içerdik her yemekhane sonrasında. Sadece insan kalırdık birlikteyken; hani temiz bir cümlenin içerisinde var olmak, nefes alabilmek gibi bu havalarda. ‘Nasılsın’ kelimesi gerçek anlamına bürünürdü o sıra.

Sonrası hayat işte… Yürüyüş ve Tavır Dergisi’ni verirdi bana, oturup sohbetlerdik; biraz gündem, biraz tarih. Bazen fırsat olmazdı tabii okuldaki faşistlerden; biz de taş atardık ufak ellerimizle. Cümlelerimiz bozulurdu soğukta, sözün yerini alırdı ellerimiz…

Dil-Tarih’i bilen bilir. Sivil ve üniformalı haliyle faşizmi en açık şekilde yaşadığınız bir okuldur. Örgütler için olaysız gün örgütlenme günüdür sadece. Çünkü bizzat sistemin pilot fakültesidir. Faşizmin sık ve dönemsel vuruşları ilk Dil-Tarih’te denenir. Direnişin büyüklüğü kadar dayanışmanın güzelliği de orada sergilenir. Bu sebeple olsa gerek Dil-Tarih’te okuyan birçok insan devrimcileşir, her devrimci özneleşir.

Bahtiyar Doğruyol da halkı için özneleşen devrimci yüreklerden biri oldu. Birlikte taş attığımız ufak elleri büyüdü, hesap sordu; yüreği büyüdü, tarih yazdı ve adalet oldu halkı için. Elindeki kalemi bıraktı, doğru! Bir namlunun ucunda aramaya gitti adaleti.

Sistemin Bahtiyar’a dayattığı soruşturmalar, tutuklamalar ve baskılardı ellerini değiştiren. Berkin’i ve daha nicesini katletmeyi kendine marifet bilen bir akıldı onun ellerini değiştiren. Faili devlet olan kardeşleri için onun elleri değişti; geçmişi ve geleceği için…

Kara kaplı kitaplarda yazan kafiyeli cümlelere inanmadı o da kendinden öncekiler gibi. Örgüt oldu Bahtiyar, parti oldu. Halkını çok seven bir sıra neferi oldu, yaradan oldu adaleti… Adalet ki onun iradesi yanında bir gülüş, onun cüreti karşısında bir göz yaşı kalır. Adalet ki zindanlarla örülü bu coğrafyada onun koca yüreğinde dar kalır…

31 Mart 2015. Bahtiyar’ın kalem tutan elleri, yeri geldi ve çekti tetiği. Namlusundan çıkan kurşun ülkenin en korunaklı saraylarında adalet saçtı düşmanın üzerine. Berkin oldu adı, Mahir oldu elleri.   Nice koçyiğitler gibi savaşarak düştü toprağa, benim güzel kardeşim, şan olsun! yazisonuikonu


1. Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi. ↩
2. Nüfus yoğunluğu çok yüksek ama görece küçük bir okul olan DTCF’nin öğrencilerinin yolunun mutlaka geçtiği merkezi avlu. ↩
3. DTCF Ortabahçe’de genellikle solcu öğrencilerin buluştuğu küçük, müstakil bina. ↩



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
ayhan
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 05.12.2013
İleti Sayısı: 1.076
Konum: Tekirdağ
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: ayhan
Cevap Tarihi: 03.04.2015- 07:24


Biz de sizi seviyoruz çocuklar. Siz bu memleket için, bu yoksul halk için, gelecek günlerin aydınlığına sarsılmaz inancınızla ölümü bile göze alabilen yiğitlersiniz. Biz de sizi seviyoruz. Böyle yoldaşlarımız olduğu için sevinçli ve gururluyuz. İyi ki var oldunuz.



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Anlatılan Senin Hikayendir melnur 0 3310 13.08.2013- 21:53
Konu Klasör 'Cumhuriyet Senin İçin' melnur 1 3972 10.12.2016- 09:49
Konu Klasör Haluk Koç: Yere batsın senin sarayın! denizcan 1 5012 20.08.2015- 12:45
Konu Klasör Ahmet Altan'a: Senin kardeşin hayatta benimki öldü dayanışma 2 5679 07.03.2015- 16:12
Konu Klasör Halk seferberliği melnur 1 4059 22.12.2016- 13:38
Etiketler   direniş,   senin,   için,   halk
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS