SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 3 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   3   >   son» 
Silahlı mücadele           (gösterim sayısı: 12.619)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: denizcan
Konu Tarihi: 06.04.2015- 07:39


Silahlı mücadele- Yavuz Alogan  


Yirminci yüzyılın ikinci yarısında gerçekleşen silahlı devrimci hareketlerin, kır ve şehir gerillasının,   basit bir mücadele diyalektiği vardı. Devrimciler askeri bir eylemin ardından, devletin karşı-saldırısına dayanmayı başarıp daha büyük bir eylem gerçekleştirerek karşılarına dikilen daha büyük bir tepkiyle baş edebiliyor, bu arada kitleselleşebiliyor ve askeri yapının yanına siyasi yapıları ekleyerek bir denge durumu oluşturabiliyorlarsa, siyasi iktidarı ele geçirme imkânına ulaşmış oluyorlardı.

Çin’deki gibi muazzam köylü kitlelerinin ordulaştığı örnekleri saymazsak, bu sistematiğin başarıya götürdüğü tek devrim örneği Küba’dır. Orada bile, ABD’nin Batista rejimini devirme isteği, Granma seferine çıkanların sadece ikisinin (Che ve Raul) kendisini sosyalist olarak tanımlaması (üçüncüsü, harekete çok sonra katılan KP’li Ribalta’dır) gibi faktörler vardı. Küba Devrimi’nin intikamını Bolivya’da aldılar.

Dar kadrolu silahlı mücadele diyalektiğini izleyen hiçbir devrimci hareket başarılı olamadı. Bugünün teknoloji ve denetim çağında karakol basıp silahlanarak, asker alıp eğiterek, garnizon basıp savaş çıkararak devrim yapma imkânları, 60’lı ve 70’li yıllara kıyasla yok denecek kadar azdır. Bu türden şeyler ancak muazzam toplumsal yıkım durumlarında, iç ve dış savaş koşullarında gerçekleşebilir. Başka deyişle, bugünün dünyasında “suni denge”yi silahlı dar kadrolarla bozma imkânı yoktur. Öte yandan, her türlü gizlilik ve silahlanma çabası, en ileri teknolojiyi ve teknikleri kullanan dünyanın bütün istihbarat örgütlerinin yönlendirmesine   açıktır. Üstelik tarihte, Ohrana’nın, CIA’nın, BND’nin, MİT’in, MOSSAD’ın vs içine sızmadığı tek bir dar kadrolu illegal örgüt yoktur.

Mahir Çayan, teorisi ve düşünce sistematiğiyle bir dönüm noktası olmuştur. Devrimcinin, düzenin parametrelerinin dışına çıkarak, anayasal ve parlamenter rejimin ötesinde düşünmesi ve davranması gerektiğini göstermiştir. Bu dönüm noktası, geleneksel   sosyalist hareketlerin tarihsel olarak marjinal kaldığı, “demokrat” ile “devrimci” arasındaki ayrımın belirsiz olduğu Türkiye’ye özeldir. Rus edebiyatının Gogol’ün Palto’sundan çıkması gibi, Türkiye’de de yerleşik düzen dışı devrimci düşünce Mahir Çayan’ın parkasından çıkmıştır.

Fakat onun eylemi, kitleden kopan ve devletle yalnız bir gladyatör gibi çatışan, kendi lider kadrosunu koruyamayan dar silahlı grupların, üstlerine çektikleri Leviathan tarafından, yani mutlak gücünü ve yetkilerini kullanma fırsatını yakalamış devlet eliyle nasıl tecrit ve yok edileceklerini de göstermiştir. Dev-Genç sadece öğrencilerle sınırlı olmayan, grevlerde, toprak işgallerinde, tütün fındık mitinglerinde militanca mücadele eden, işçi önderlerini de kapsayan savaşçı bir kitle hareketiydi. Kızıldere’de devlet bu hareketin en bilinçli, en fedakâr kadrolarını birkaç saat içinde yok etti. Granma seferine çıkanların Sierra Maestra’ya ulaşamadan öldürüldüklerini, Lenin-Stalin-Troçki’nin 1917’nin Temmuz ayının sonunda vurulduklarını, Mao Zedung’un 1927’de Kuomintang’ın yaptığı katliamdan kurtulamadığını, Rosa Luxemburg’un ölümünün Alman devrimi üzerinde yarattığı etkiyi düşünelim. Bizim için aynı şeydir.

Önder kadroların imha edilmesine fırsat veren bir “devrimci kararlılık” kabul edilemez.   O kadronun çok alt bir düzeyinin, 70’li yıllarda Mahir Çayan’ın teorisini nasıl geliştiremediğini, uyarlayamadığını; örgütlenemeyerek salkım saçak nasıl dağıldığını, teorik mühimmatını Birikim dergisinden sağlamaya çalıştığını, 90’lı yılların sonundan itibaren   arkasına saklandığı liberallerin nasıl oyuncağı olduğunu gördük. Demek ki mevzileri korumak, güç toplamak için geri çekilmeyi bilmek, ölüme övgü düzmemek gerekir. “Damla damla düşeriz, sonra yağmur gibi yağarız” gibi romantik aptal sözlerinin hiçbir gerçekliği yoktur. “İntihar bombacısı” tipolojisi bize uymaz.

Bugünün dünyasında, teorik derinliği olan, doğruluğunun kısmen de olsa kanıtlandığına inanılan devrim teorilerine sahip değiliz. Yükselen bir işçi sınıfı hareketinden değil, hızla proleterleşen geniş kitlelerin kısmi hedefler uğruna verdikleri çok parçalı mücadelelerden, ortak hedefler belirleme çabasından söz edebiliyoruz. Yeni lider kadrolarıyla öncü partiler ancak bu mücadelelerin içinde oluşabilir. Bu bir ara dönemdir (interregnum). Çok iddialı bir laf olacak ama, belki de devrimler ve toplumsal mücadeleler çağının kör bir noktasında yaşıyoruz. Geçmişin, 1920’lerin, 30’ların, 70’lerin hiçbir devrim programı bugüne aktarılamaz. Laboratuarda üretilip kitlelere tatbik edilecek bir devrim aşısı yoktur. Dolayısıyla devrimci mirasın hiçbir zerresini feda etmeden yaratıcı olmak gerekir.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
dayanışma
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: dayanışma
Cevap Tarihi: 08.10.2015- 15:13


Silahlı mücadele ile devrimin gerçekleşeceğine ben de inanmıyorum. Devrimin parlamenter yollardan olmayacağı gerçeği silahlı dar örgütçü karoların devrim yapabileceği anlamına da gelmiyor. Devrimleri halk, parti de o halka önderlik yapar. Halkla ve sınıfla berberlik kuramamış bir parti öncü değildir, devrim için ayağa kalkmayan bir sınıf da sınıf değildir. Yavuz Alogan geniş kitlelerin parçalı mücadelelerini bugünün gerçeği olarak görüyor, buna katılıyorum, devrimin ise geniş kitlelerin ayaklanmalarıyla gerçekleşeceğini düşünüyorum. Parti bu parçalı mücadeleleri tek bir hedefe yöneltecek kadrolardır. Bu konuda Yavuz Alogan'ın devrim programının olmadığı tezine ise katılmıyorum.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
mağripli
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: mağripli
Cevap Tarihi: 08.10.2015- 16:19


Normalde bu şekilde paylaşımları yapmam ama çok önceleri okuduğum ve Rıza Yürükoğlunun 1000 çiçek dergisi kasım sayısı için kaleme aldığı '' DÜNYADA BUGÜN SİLAHLİ DEVRİM YOLU KAPANMIŞ GÖRÜNÜYOR'' yazısının linki aşağıdadır.

http://t-k-p.net/yayinlar/bincicek/1000_cicek_s3_111999.pdf



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
yura
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 08.02.2014
İleti Sayısı: 816
Konum: Bolu
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: yura
Cevap Tarihi: 09.10.2015- 12:54


Alıntı Çizelgesi: mağripli yazmış

Normalde bu şekilde paylaşımları yapmam ama çok önceleri okuduğum ve Rıza Yürükoğlunun 1000 çiçek dergisi kasım sayısı için kaleme aldığı '' DÜNYADA BUGÜN SİLAHLİ DEVRİM YOLU KAPANMIŞ GÖRÜNÜYOR'' yazısının linki aşağıdadır.

http://t-k-p.net/yayinlar/bincicek/1000_cicek_s3_111999.pdf



fidel castro dünyanın değiştiğini ve başka taktiklere ihtiyaç olduğunu söylüyor.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: denizcan
Cevap Tarihi: 15.10.2015- 10:07


Burjuvazinin devrilmesinin parlamenter ve barışçı yollardan olmayacağı, insanlara silahlı mücadeleyi düşündürtüyor. Bu düşünce Güney Amerika örnekleriyle birleştiğinde iktidarın silahlı mücadele sonucu alınacağı düşüncesi yerleşiyor. Bu düşüncenin yerleşmesinde 68 gençliğinin silaha sarılmasının da etkisi var. 68 hareketlerinin devamı olan grupların bu yöntemi savunmaları da toplumda karşılık bulunca iktidarların silahla devrileceği algısı ortaya çıkıyor. Sosyalistlerin büyük bir çoğunluğunun bu görüşe karşı çıktıklarını düşünüyorum. Türkiye Güney Amerika ülkesi değil. Buradaki devrimin kendi gerçekliği içinde gelişecektir.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
hakkı
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: hakkı
Cevap Tarihi: 15.10.2015- 11:33


Yavuz Alagon.Bugünün dünyasında, teorik derinliği olan, doğruluğunun kısmen de olsa kanıtlandığına inanılan devrim teorilerine sahip değiliz. Yükselen bir işçi sınıfı hareketinden değil, hızla proleterleşen geniş kitlelerin kısmi hedefler uğruna verdikleri çok parçalı mücadelelerden, ortak hedefler belirleme çabasından söz edebiliyoruz. Yeni lider kadrolarıyla öncü partiler ancak bu mücadelelerin içinde oluşabilir. Bu bir ara dönemdir (interregnum). Çok iddialı bir laf olacak ama, belki de devrimler ve toplumsal mücadeleler çağının kör bir noktasında yaşıyoruz. Geçmişin, 1920’lerin, 30’ların, 70’lerin hiçbir devrim programı bugüne aktarılamaz. Laboratuarda üretilip kitlelere tatbik edilecek bir devrim aşısı yoktur. Dolayısıyla devrimci mirasın hiçbir zerresini feda etmeden yaratıcı olmak gerekir.
----------------------------------------------------------
Ne güzel söylemişsin -Yavuz Alogan
Biz bunları söylediğimz de Anti MARXİST oluyorduk bak sen söylediğinde övgüler alıyorsun.
Evet devrim aşısı labratuarlarda üretilmiyor ama pratik yaşam bu öğretiyor.Devrimci mirasın zerresini feda etmiyoruz ya yaptığımız yanlışlar ne olacak ya 70 yıllık umutlar harcanan emekler feda edilen canlar. Bunuda mı sormayacağız.

İşte yaşadığımız dünyanın teorilerini yaniden yazacağız günümüzün öznelerini yeniden tesbit edeceğiz geçmişin mirasını da dikkate alarak.

Mesele sadece silahlı mücadelenin günün ölçeği olmadığı değil bir çok mücedele biçiminin günün ölçeği olmadığını anlayarak.
Bu hızla proleterleşen insanları fabrikalarda toplayamıyorsak onları o disiplin içinde örgütleyemiyorsak örgütlenme alanları neresidir kardeş .

İşte bunun için Gezi direnişleri bize hiç göremediğimiz bir yöntemi gözümüzün içine sokmuştur. Aynı zamanda teleplerimizin ne olacağınıda bize anlatmıştır.

Biz sadece proleter olanlara hitap etmeyeceğiz proleter olmak isteyip olamayanlarada hitap edeceğiz. İşte bu hitap edeceğimiz kitle daha büyük ve daha etkili biz onların tümüne ezilenler veya mülksüzler diyoruz.
Ve zamanımızın yöneticisi olan egemenlerin hiç veremiyeceği demokrasiyi isteyerek yürüyeceğimizi anlatmaya çalışıyoruz.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
bedrettin
[ ..... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 30.08.2013
İleti Sayısı: 907
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: bedrettin
Cevap Tarihi: 15.10.2015- 19:57


Orada devrim kuramlarından bahsediliyor. Standart bir devrim kuramının olmadığı söyleniyor. Yeni bir Marksist kuram oluşturalım denmiyor. Yanlış anlamışsın.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
hakkı
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: hakkı
Cevap Tarihi: 16.10.2015- 08:01


Sn Bedrettin konu hakkında bir fikrin yokmu
yazarı eleştirecek veya katkıda bulunacak bir görüşün yokmu.

Sen boğanın kızıla saldırdığı gibi saldırmak için benim ne yazacağımı mı bekliyorsun. Konuşulan eleştirilen kimin marxist olduğu değil teorilerin değişimi he ne dersin zamana göre değişmeli mi yoksa aynı kalmamı mı.
Bence bulutların arasında gezmeyi bırak ayakların yere değsin.

Fikir duyalım bu gün yani yaşadığımız dünya için 1917 de 1945 de söylenenler zamanımıza ışık olabilir mi.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
bedrettin
[ ..... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 30.08.2013
İleti Sayısı: 907
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: bedrettin
Cevap Tarihi: 16.10.2015- 17:00


Orada devrim kuramlarından bahsediliyor. Standart bir devrim kuramının olmadığı söyleniyor. Yeni bir Marksist kuram oluşturalım denmiyor. Yanlış anlamışsın.

Bir şey söyledim, sen de bir şey söylemiştin, söylediğin şeyi savunacaksan devam et, ben de devam ederim. Bir şey söylüyorsun, yanlış olduğunu söylediğimizde hemen kişiselleşmeye başlıyorsun. 'Yanlış değil, bunu söylüyorum, nedenleri de şu'' diyeceğine, ''bana cevap vermeyin, kafama göre takılayım'' der gibisin.



Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 3 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   3   >   son» 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Kürt sorunu anketi: Yüzde 35.5 demokrasi, yüzde 5.5 silahlı mücadele... melnur 1 1478 23.08.2021- 02:47
Konu Klasör Silahla bir topluma asla huzur gelmiyor ayhan 0 4398 13.01.2016- 16:20
Konu Klasör Yılmaz Güney: Sorumluluk, mücadele ve Umut melnur 8 3304 10.09.2023- 20:24
Konu Klasör "Hileli seçim sistemine karşı ortak mücadele!" melnur 1 1155 01.04.2022- 01:13
Konu Klasör Kadın Düşmanlığı ve coğrafyamızın devrimci mücadele tarihi... melnur 0 2112 15.12.2019- 07:43
Etiketler   Silahlı,   mücadele
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS