Bütün radikal demokrat genç arkadaşlarıma sevgilerimi sunuyorum. Bugün, günlerden post marksizm. Ben Marxı aşalı yaklaşık 34 sene oldu genç arkadaşlarım.
Büyük paradigmalar, iddialı sözler yerine küçük iyilikler için çalışmayı seçtim. Mesela geçen hafta cemiyet hayatının önemli isimleri ile bir sosyal yardım lansmanında birlikteydim. Devletin sağlık hizmeti vermediği yoksul çocukların dilekleri gerçekleştiriliyor.
Ne kadar çok acı var, bunu yazarken gerçekten üzüldüm.
Buraya kadar olan kısmı iktidara karşı sert muhalefetimi yanlış anlamamanız için anlattım. Beni modası geçmiş sınıf siyaseti yapanlar ile karıştırmayın.
Ben özgürlüğe, serbest girişime aşık bir entelektüelim. AKP'yi desteklerken de böyleydim, şimdi de aynı noktada duruyorum. Değişen AKP iktidarı oldu.
Biz niyet okumadan, muhafazakarların bu ülkede değişimin dinamiği olacağını düşündük. Ülkeyi Avrupa Birliği'ne taşıyacaklarına inandık.
Askeri vesayeti hep birlikte geriletecek ve demokratik bir ülkeye merhaba diyecektik.
Bugün geldiğimiz noktada ise; muhafazakarlar bizi Suudi Arabistan ve Katar'a taşıdı. Sedat Peker başkanlık sisteminin faydalarını anlatıyor.
AK Troller internette 'Alevileri öldürün' çağrısı yapıyor. Oysa ne güzel Arap Baharı'nda devrimci dedektörlüğü yapıyorduk.
Bazı solcu ve agresif genç arkadaşlar görüyorum. İçinde bulunduğumuz durumdan ben ve benim gibileri de sorumlu tutuyorlar. Bu tip eleştirilere kırıldığımı bilmenizi isterim.
Böyle zamanlarda 'bu ülke bizim değil, bizi öldürmek isteyenlerin' gibi tweetler atmak istiyorum. Fakat gelecek agresif mentionlardan çekiniyorum.
Bugün, günlerden post marksizm demiştik. Genç arkadaşlarıma tavsiyem; ülkenin gündemi yakıcı olsa bile kavramsal tartışmalardan kopmayın. Alt yapının üst yapıyı belirlemediği gelecek güzel günlerde, biz liberaller de ideolojik hegemonyamızı kuracağız.
Birkaç sene önce yazdığım ve edebiyatta çığır açan dizelerimle şimdilik hoşçakalın.
Sevdalınız liberaldir; yatar özel üniversite ofislerinde...
Eski Solcu mahlaslı yazar liberalleri tiye almış ama yazdıklarını sadece AKP ile olan ilgisiyle ortaya koymuş. Liberallerin yanardönerliğini yazısına pek de yansıtamamış. Bu liberaller dün AKP'yi demokrasi, özgürlük ve askeri vesayetin kaldırılması başlıklarında destekliyorlardı, bugün çoğunlukla benzer gerekçelerle HDP'yi destekliyorlar. Bunların davranışı otomatiğe bağlanmış gibi. Yandaş medya nasıl bir işaretle aynı başlığı gazetelerine atıyorsa, bunlar da gündemi nasıl okuyorlarsa aynı tepkiyi gösteriyorlar. Aslında bunu yaparlarken kendi ikballerinden başka bir şey düşündüklerini sanmıyorum. Her koşulda gündemde kalabilecek bir yere kendilerini oturtabiliyorlar. Bu adamlar Türkiye medyasına hakim oldukça bu ülkenin sorunlarının halka doğru bir şekilde yansıması beklenmemeli. Bu adamlar emperyalizmin Türkiye içindeki uzantıları. Özgürlük ve demokrasi bunlar için özel girişimin özgürlüğünden başka bir şey değil. Söylediklerinin gençler tarafından ilericilik ve solculuk olarak algılanması ise bu ülkenin önemli bir sorunu.
Siyasal çizgileri ile kişilik yapıları en fazla çakışan kişiler sol liberallerdir. İlkesizliği ilke edinirler ve bundan milim sapmazlar. Yani çok ilkelidirler.
Son derece özverilidirler. Hiçbir zaman kendileri için değildirler; hep birileri içindirler.
Her zaman dayanışma içindedirler; hep birileriyle dayanışırlar.
Öncü değil, katılımcıdırlar. Hep katılırlar. Yancıdırlar.
Sadece çağrıcıdırlar.
Her şey olurlar, hiçbir şey olmazlar. Hiçbir şey olmamanın yolunun her şey olmaktan geçtiğini iyi bilirler.
Sezgileri son derece kuvvetlidir. İlkelerden özgür oldukları için ve esnek yapılarından dolayı rüzgârın nereden estiğini çok iyi fark ederler.
Ortalamayı almanın üstadıdırlar. Bunu uçların bileşkesini alarak yaparlar ki, uç gibi gözüksünler.
Ne adam gibi evet derler ne de adam gibi yeter; hep yetmez ama evetçidirler.
Aldıkları bütün kararları ne yazık ki almak zorunda kalmışlardır.
Karşı çıktıkları şeye, savunarak karşı çıkarlar. Savundukları şeyi, karşı çıkarak savunurlar.
Kapıları ne tam açıktır ne de tam kapalı, daima aralıktır. Düşük bel pantolon ve yırtmaçlı etek gibi Dekolte bir kişilikleri vardır.
Göğüs göğse gelmedikleri için hiç göğüs yarası, sırt sırta vermedikleri için hiç sırt yarası almazlar.
Yerine göre kuzu postu giymiş kurt, yerine göre kurt postu giymiş kuzudurlar; yani hep postlarıyla gezerler.
Kimsenin dostu değildirler, çünkü herkesin dostudurlar.
Hiç yapmadıkları ve hiçbir zaman yapmayacakları eylemleri en önde savunurlar.
Doğru eylemi savunmazlar, çünkü o zaman yapmaları gerekir. Yanlış eylemi ise sonuna dek savunurlar; nasıl olsa yapmayacaklar Böylece herkesten çok eylemci gözükürler.
Siyasetçi değil sokakçıdırlar. Bunlar sokağa çıkmazlar, sokağa düşürürler.
Kimse sokağa çıkmadığı zaman sokağa çağrı yaparlar ki, herkes çıktığı zaman çağrıcıymış gibi gözükebilsinler
Proleteri severler, yeter ki proletarya olmasın.
Yapamayan yıkıcıları ve yıkamayan yapıcıları severler.
Kapitalizmin hep bir önceki aşamasına karşıdırlar. Sosyalizmin hep bir sonraki aşamasını savunurlar.
Marxı sadece Lenine karşı anımsarlar.
Ezenin desteklediği ezilenden yanadırlar.
O kadar tutarlı anti-kapitalisttirler ki, kapitalizme karşı emperyalizmle bile birleşirler.
Emperyalizmle birleşmenin en solcu yolunu bulmanın da ustasıdırlar. Hep birilerine karşı emperyalizmle birleşirler. Ama tabii ki, mecburen birleşmişlerdir.
***
Bunlar budala solcuları avlamanın aracıdırlar. Yöntemlerini de çok incelttiler. Şimdiye kadar ölümü gösterip sıtmaya razı ediyorlardı. O kadar budalalaştırdılar ki, artık sıtmayı gösterip ölüme razı edebiliyorlar.
Bunların bir partisi yoktur. Her parti bunlarındır. Kimin gününün geldiğini çok iyi sezerler ve oraya üşüşürler.
On yıl önce AKPnin çevresindeydiler. Bilin bakalım, bugün hangi çatının altına doluştular?
Tarihin yasaları varsa eğer, en azından düzenli gelişler, dalgalar ve dalgalanmalar vardır, gelecek için kestirimlere de bu yasalar temel oluşturur. İktisadi alanda yaşanan bunalımların periodları bulunmuştur. Politik periodlar da iktisadi periodlarla tümüyle örtüşmese de, ilişkilidir. Merkantalizmin liberalizmle, liberalizm neo-merkantalizmle (Keynesianizm), neo-merkantalizm de neo-liberalizmle yer değiştirdi. İlkinde klasik burjuva devrimleri, İngiliz ve Fransız olanları, gerçekleşmiştir. İkincisinde ise, zayıf halka kopmuş ve Sovyet Devrimi gerçekleşmiştir. Diğer bir tür zayıf halka ise, faşizme yönelmiştir. Üçüncü dönüşümden hemen önceyse, Çin ve ardından Küba devrimi. Bu dönüşümün ilk başlarındaysa, Avrupa ve Kuzey Amerikada yaşanan 1968 toplumsal yükselişi bulunuyor.
Neo-liberalizmin son yıllarda bir tür merkantalizmle (Keynesianism) desteklendiğini, yenilendiğini görüyoruz. Bu değişime eşlik eden politik değişim ise, şimdilik sadece kemer sıkma politikalarına karşı sol oluşumlar ve sol muhalefettir. Daha fazlasının olması için, neo-liberalizmin bizzat çökmesi, gözden düşmesi gerekirdi. Oysa, 2008 bunalımından bu yana, neo-liberalizm terkedilmemiş, sadece revize edilmiştir. Kaldı ki, neo-liberalizmden önceki periodlara bakıldığında, her birinin ulusal ve uluslararası temele oturduğu görülür. Neo-liberalizmin farkı, küresel temel üzerinde gelişmekte olmasıdır. Bu sistemin çözülmesi, ya da yerini yeni bir sisteme bırakması da, oturduğu temele uygun olarak gerçekleşecektir, diyebiliriz.
Örneğin ilk parağraftaki bilgilere göre yazarsak, merkantalizm İngiliz sanayi devrimiyle yerini liberalizme bıraktı; bu liberalizm de, Amerikan sanayisi ve mali zenginliğiyle birlikte, neo-merkantalizme (Keynesianizm) evrildi. Bu sistemse, uluslararası piyasa rekabetine Almanya (Avrupa demek lazım) ve Japonyanın (Pasifik demek daha doğrudur) dahil olmasıyla, neo-liberalizmle yer değiştirdi. Bu gün neo-liberalizmi zorlayacak olansa, sisteme yeni oyuncuların girmesi ve bazı oyuncularınsa güç kaybetmesiyle gerçekleşeceğe benziyor.
Okuyucu, politik dalgalar için gerekli olan iktisadi dalga ve oluşacak yeni iktisadi sistemin kaynağı nedir sorusunun yanıtını tahmin etmiştir. Küresel sisteme, Çin, Hindistan, Brezilya ve Rusya gibi ülkeler karar verici olarak dahil olmaktadır. Bu ülkelerin neo-liberal bir düzeni tümüyle benimsemeleri olanaklı değildir. Bu ülkelerin tipik özellikleri, muazzam nüfusları ve haliyle muazzam iç piyasa olanaklarına sahip olmalardır. Daha önemlisiyse, bu ülkelerin her birinin, kendi çevrelerinde küresel düzeyde bölge kurabilecek olmalarıdır. Üretkenliklerinin, karlarının, piyasa hakimiyetlerinin artmasıyla, karşı tarafta, Kuzey Amerika ve Avrupa piyasalarını da neo-liberal olmaktan çıkaracaklardır. Bu ülkelerin neo-liberalizmi dönüştüreceklerinin bir diğer nedeni ise, Rusya ve Çinin post-sosyalist dönüşüm yaşamış ve yaşamakta olmalarıyla, Brezilya ve Hindistanın az gelişmiş ülke geçmişleridir. İhracata dayalı bir ekonomik politikayla gelişme sorununu çözmek, değer transferi nedeniyle olanaklı değildir.
Neo-liberalizmin yerini bir başka siseteme bırakmaya başlaması, tarihsel ve mantıksal olarak, bir tür merkantalizm, bir tür içe dönme olabailir ancak. Neo-liberal küreselleşmeden sonra, bu türden merkanatalizm ve içe dönme de, ülkeler düzeyinde değil, kıtalar, bölgeler düzeyinde olabilir ancak. Bölgeselleşme ise, sadece rekabet sorununu çözmek için değil, değer transferi sorununun çözümü için de gereklidir.
Yazımızı ilk paragrafta belirttiğimiz yer değiştirme ve dönüşümler sorunuyla bağlayarak bitirelim: Neo-liberalizmin yerini bırakacağı sistem, mutlaka merkantalist, içe dönük sistemlerdir. Ancak tarihin yapacağı sentez önceki ve şimdiki sistemlere göre olacağı için, bu türden bir dönüşüm, küreselleşmeyi de değiştirilmiş haliyle sentezine dahil edecektir. Eski güçlerin zayıflaması, yeni güçlerin yükselişiyle, yeni sistem ortaya çıkmış olacaktır.
Şimdi yaklaşık yüz kırk bir yıl öncesine gidelim ve 1871 Paris Komününü anımsayalım. Neredeyse on yıl sonrasında patlayan Uzun Bunalım ve Berlin Kongresi önemli dönüm anlarıydı. Komün, serbest piyasa ekonomisinden tekelci kapitalizme gidişte, bu geçiş döneminin başında yeraldı ve esas olgun niteliğini neredeyse yarım asır sonra Rusyada, Ekim Devrimi ile gösterdi.
***
Neo-liberalizm yerini neye bırakır, akıl yürüttük sadece. Bu akıl yürütmeye göre, bölgesel düzeylerde neo-merkantalist, içe dönük sistemlere geçilecektir. Şimdiye dek hep Amerika ve AB konuşulurken, bundan sonra daha fazla Çin, Rusya, Brezilya, Hindistan ve bu ülkelerin bölgeleri, bölgeselleşmeleri konuşulacak, bu sayede de, sol kendine yepyeni konular ve gelişme alanları bulacaktır.
Bence Türkiyede sol, şimdiden, neo-liberalizm sonrası için, en azından kendi bölgesine bakarak işe başlamalıdır. Bu bölgeden de, saydığımız diğer bölgelere doğru bağlantılarını kurmalıdır.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.