SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Dünya, Türkiye ve Sol           (gösterim sayısı: 3.124)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: umut
Konu Tarihi: 26.05.2015- 08:31


Dünya, Türkiye ve Sol
Metin Çulhaoğlu  


Sosyalist hareket, 7 Haziran seçimleri sonrasında ortaya çıkan duruma bakarak elbette önemli kararlar alacak. Özellikle nerelere yükleneceğini daha net belirleyecek, gerekenleri yapmak üzere yoluna devam edecek…

İşin bu yanını seçimler sonrasına bırakıp, az önce söylenenleri de kapsayacak daha genel bir bakış geliştirmeye çalışalım.

Genel çerçeve, dünya, Türkiye ve sosyalist hareket sıralamasıyla çizilir. Yerleşiklik kazandığını söyleyebileceğimiz bu yaklaşımda “yanlış” olan bir yan yoktur. Gelgelelim, “yanlış yoktur” diye aynı sıralamanın bize her durumda çok net mesajlar vereceğini söyleyemeyiz.   Örneğin bugün dünyaya şöyle bir bakıp “Hımm, demek Türkiye’de bize düşen işler şunlar şunlar…” diyebiliyor muyuz?

Diyemesek de, aynı sıralamayla devam edebiliriz.

Dünya:   Kriz içindeki kapitalizm kendi entegrasyonunda ileri adımlar attıkça, önündeki kimi engelleri ortadan kaldırdıkça ve ulusal sınırları bu anlamda silikleştirdikçe, “yukarıda” başka şeyler olmaktadır. Dünya kapitalizminin siyaseti, ideolojisi ve kültürü, “alttaki” bütünleşmenin tersine merkezkaç yönelimler sergilemekte, yakın geçmişte ulaşıldığına inanılan “nihai doğrular” giderek erozyona uğramaktadır.   Ayrışma, çeşitlenme ve uçlaşma, buluşmaya ve ortaklaşmaya ağır basmaktadır.

Tekrar ediyoruz: “Altta” değil “üstte”, yani siyaset, ideoloji ve kültür alanlarında böyle olmaktadır…  

Buradan ne çıkar?

Ne çıkmayacağı bellidir: Buradan, örneğin 1990’lardakine benzeyen, belirli merkezlerden tüm dünyaya yayılan yeni bir liberal dalga çıkmaz.  

Küresel entegrasyon, kapitalizmin doğasında vardır. Nesnel bir eğilimdir. Sosyalist sistem varken de böyleydi, yokken de böyledir.   Ancak, liberal dalga, kapitalizmin küresel entegrasyonuyla ilintileri olsa bile, sosyalist sistemin çöküşünün getirdiği daha özel bir durum olarak görülmelidir. Dalga inmiştir ve yeniden yükselme şansı görünmemektedir. Daha açığı, kapitalizmin, temeldeki entegrasyonun üzerinde siyaset, ideoloji ve kültür alanlarında boy gösteren ayrışma ve uçlaşmaları yeniden liberal bir potada toplaması mümkün değildir.  

Bu durumda, “dünya” dendiğinde en fazla beklenebilecek olan, 1848-50, 1905-20, 1960-75 dönemlerindekilere benzer kitlesel hareketlenmelerin “güncellenmiş halleriyle” dünyamıza damgasını vurmasıdır.

Zamanı? İlk nerelerden patlak vereceği? Yaygınlığı?

Bugünden kimse bilemez; ama gerçekleştiğinde Türkiye’yi de derinden etkileyeceği kesindir.

***

Türkiye: Türkiye kapitalizminin 1980’lerle başlayan ve irili ufaklı tüm sermaye kesimlerini memnun eden yeniden yapılanması da siyaset, ideoloji ve kültür alanlarına “ortada buluşturucu” bir normalleşme getirememiştir. Sermayenin başka sermayeleri yutarak ve daha önce hiç girmediği alanlara girerek birikmesinin, dünya kapitalizmiyle daha ileri düzeylerde bütünleşmesinin tüm yolları açılmıştır; ama bu alandaki netlik ve mutabakat, “yukarıdaki” alanlarda normalleşmeyi sağlamamış, tersine daha derin yarılmalar yaratmıştır.

Evet, AKP, CHP, MHP ve HDP’nin, belirli zeminlerde buluşulmasını düşünen ve isteyen “kurmayları” olabilir. Hepsi “Aman kaos olmasın” diyebilir; ancak bu saatten sonra işleri zordur. Kendileri isteseler bile “kitlelerini” buraya taşımada büyük güçlüklerle karşılaşacaklardır.      

Bütün bunları az çok düzeltip işleri rayına oturtacak “liberal dalga”?

Dünyada ne kadar mümkünse Türkiye’de de o kadar mümkündür.

“Sosyal devlet” denilen şeyin son izlerini de ortadan kaldırırsan, “alt tarafta” her şeyi sermayenin çıkarlarına göre düzenlersen, “üst tarafta”, siyaset, ideoloji ve kültür alanlarında “liberal ortak zeminler” de kayıp gider. Geçmiş olsun…

O zaman?

Sosyalist hareket: Kendini, Türkiye’nin içine gireceği belirsizlikler döneminde merkezkaç kuvvetlerin etkisiyle partilerinden, sendikalarından, daha önceki bağlanmalarından kopacak, siyasete daha yakından ilgi duyacak, nerede ne olursa olsun iş yapmaya istekli insanlara, işçilere, gençlere ve kadınlara göre ayarlamalı, öyle örgütlenmelidir.

Aman dikkat: “Liberal ayartma teşebbüsleri bile gündem dışıdır” demedik, demiyoruz.

Yani arada bunlara karşı da hazırlanırsak hiç fena olmaz.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 26.05.2015- 08:34


Seçimden sonra?
Haluk Yurtsever  


Tüm özneleriyle siyaset 7 Haziran seçimlerine kilitlenmiş durumda. 7 Haziran, 8 Haziran’dan sonra ne yapılacağını, nasıl bir yol izleneceğini kararlaştırma anlamında herkes için bir dönüm noktası, milat olma özelliği taşıyor.   Seçim günü ne yapacağını belirleyip, bu doğrultuda çalışma ve çağrı yapanların yanı sıra, “şu seçim belası bitse de işimize, gündemimize dönsek” diyenler de, pratik çalışmalarını çok önemli ölçüde seçime endekslemiş, seçim sonrasına ertelemiş durumdalar.

Seçim, sınıf mücadelesinin de araçlarından, alanlarından biri.

İşçi sınıfı siyaseti,   sosyalizm bu seçimde de doğrudan, bire bir temsil edilmiyor. Ama, siyaset de boşluk tanımıyor. Boşluk, doğrudan olmazsa ikame yoluyla bir biçimde dolduruluyor.   Sonra,   sınıf mücadelesi, iki temel sınıfın kafa kafaya çarpışması biçimini almadığı zamanlarda da sürüyor. Kırılmalı ve dolayımlı biçimde tüm siyasal alana ve bu arada seçime de yansıyor. “Sızıyor” da diyebiliriz. Emek taleplerinin, düzen partilerinin programlarına yıllar sonra ilk kez bu ölçüde yansıması rastlantı değil.

2015 işçi sınıfı hareketi açısından da bir milat olacağa benziyor. Metal işçilerinin, seçime çeyrek kala başlattıkları, fabrikaların içinden, sendikal hareketin dışından mayalanan direnişi, zamanlamasıyla, dipten gelen yüksek enerjisiyle, yaratıcı ve doğrudan örgütlenme, eylem ve önderlik tarzıyla yeni dönem işçi hareketiyle ilgili bir işaret fişeği değeri taşıyor.

Buna daha sonra işlemek üzere seçim ve sonrası konusuna dönelim.

***

Düzen ve AKP tarafından seçimlerin nasıl görüldüğünün daha net anlaşılması için birkaç not:

AKP Mardin birinci sıra adayı Orhan Miroğlu 18 Mayıs günü Star’daki köşesinde şunları yazdı: “Bu seçim, HDP’nin barajı geçmesi veya geçmemesi halinde bir kader seçimidir. (…) Çözüm sürecini, çeşitli sebeplerle durduramadılar, ama, barajı aşarlarsa, durduracaklar, yeni anayasa bir hayal olacak,   ve Öcalan’ın çözüm sürecinde oynadığı rol büyük bir olasılıkla sona erecek. (…)Baraj aşılmazsa, Türkiye değişirken, silahlı mücadeleye dair hiçbir gerekçe ortada kalmamışken, hala, kendi içinde kırk yıldır ördüğü Berlin Duvarını, her nasılsa tahkim ederek bugünlere gelen bu hareketin içindeki Berlin Duvarı çatırdamaya başlayacak ve nihayet Kürtler’in Berlin duvarı çökecektir.”

Erdoğan, 21 Mayıs’ta Mehmet Barlas’la yaptığı TV programında, 7 Haziran’ın kırılma noktası olduğunu, bu işlerin Demirtaş’la yürümeyeceğini, devletin B ve C planları olduğunu, güvenlik ortamını bozacak olanların ağır bedel ödeyeceğini söyledi.

Devlet Bahçeli, aynı tarihte, 7 Haziran seçimlerinden sonra Türkiye’nin bölünebileceğini, iç çatışma ortamına girebileceğini, siyasi partilerin işlevsizleşebileceğini söyledi.

23 Mayıs’ta Yalçın Akdoğan,   “HDP barajı geçerse çözüm süreci biter” dedi.

Bu söyleme, Mardin/Diyadin komplosunu izleyen, Mersin ve Adana “eylem”leri eklendi.

AKP için HDP’yi baraj altında bırakmak temel seçim stratejisidir. Erdoğan ve adamları HDP’yi baraj altında bırakmak için, yeni provokosyonlardan, psikolojik savaş yöntemlerine, seçim hilelerine kadar ellerinden gelen her şeyi sonuna kadar deneyecek, ama asla bununla yetinmeyeceklerdir. AKP’nin stratejisi Kürt hareketini toplumsal tabanından soyutlarak tasfiye etmek, ya da en azından bölmek üzerine kurulmuştur.

***

Artık herkesin görmeye, teslim etmeye başladığı gerçeği bir kez daha yazalım:   7 Haziran seçimleri, AKP ile HDP arasında geçiyor. Daha önce gerekçeleriyle yazmıştım; 330 vekil sayısına ulaşamayan bir seçim sonucu   Erdoğan ve AKP için sonun başlangıcı olacaktır. Bu seçimin düğümü, HDP’ye oy verilmesi çağrısının temel gerekçesi budur.

Bir yandan HDP’nin barajı aşamayacağını yayıp, bir yandan da AKP’nin tek başına hükümet kuramayacağı varsayımı üzerinden HDP’nin AKP ile koalisyon yapacağını, ya da AKP azınlık hükümetini destekleyeceğini öne sürerek HDP’ye oy verecek seçmeni caydırmaya çalışanlar tam bir tutarsızlık içindeler ve ağır eleştiriyi hak ediyorlar.

Tekrar ediyorum. Bu seçimin düğümü AKP’nin anayasayı değiştirecek bir çoğunluk sağlamasını önlemektir ve bunun HDP’nin barajı aşmasından başka bir yolu yoktur. Konu budur.

Aslında burada bırakmak gerekirdi ama haksız ve apolitik spekülasyonlar karşısında da birkaç söz daha söylemeden geçemeyeceğim.

AKP’nin tek başına hükümet kurabilecek bir sayıya ulaşması hâlâ en güçlü olasılıktır. AKP ve seçmeni henüz çözülmemiştir.

AKP’nin MHP ile, olmazsa CHP ile koalisyon kurmasının, hatta bu üç partinin bir milli koalisyon hükümeti kurmasının önünde hiçbir ideolojik, siyasal engel yoktur.

AKP-HDP koalisyonu, ya da HDP’nin AKP azınlık hükümetini dışarıdan desteklemesi ise, niyetler ve teorik olasılıklar üzerinden değil de,   verili siyasal konjonktür üzerinden değerlendirildiğinde siyaseten geçerli ve gerçek bir olasılık olarak öne çıkmıyor.

Türkiyelileşmiş, güçlenmiş bir HDP’nin, gerilemiş, çözülme sürecine giren bir AKP’yi kuyudan çıkararak kazanacağı hiçbir şey, “çözüm” vb. yoktur. Tersine, böyle bir tutum, kazandığını kaybetmesi demektir. Kürt siyasetçiler, bunu ölçemeyecek kadar donanımsız ve deneyimsiz değiller. İktidar olup olmamak AKP’nin kendi sorunudur. HDP, kim iktidar olursa onunla muhatap olur. HDP’nin müzakere için AKP’den başka muhatap bulamayacağını iddia etmek safsatadan başka bir şey değildir.

AKP ile HDP arasında Kürt coğrafyasında sürmekte olan hegemonya mücadelesi uzlaşmazdır.  

Zayıflamış bir AKP’nin,   kendini HDP’ye teslim etmesi anlamına gelecek bir koalisyon ya da dışarıdan destek formülüne evet demesi düşünülemez.

AKP’nin tek başına ya da öteki iki partiyle koalisyon kuramaması durumunda tutulacak yol bellidir: Erken seçim!

Komünistlerin ise, her durumda istikrarsızlığın, ekonomik, siyasal krizin hüküm süreceği, emek taleplerinin ve eylemliliklerinin yükseleceği çetin bir döneme hazırlanmaları gerekiyor.

İşçi sınıfı içinde köprü başları tutmak, Sosyalist Cumhuriyet hedef ve programını bir mücadele ve eylem programı ve eylemliliği olarak bedenleştirmek tutulacak iki önemli halka olarak öne çıkıyor.



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Dünya Tiyatro Günü: Bir replikle değişir dünya... melnur 3 2455 27.03.2022- 09:52
Konu Klasör İşçi Sınıfının Dünya Partisi’nin 100. yılı... melnur 2 1988 17.11.2019- 05:46
Konu Klasör 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü... melnur 3 4365 08.03.2022- 02:34
Konu Klasör Dünya devrim müzikleri ve özgürlük şarkıları... deniz 0 1400 06.04.2020- 03:01
Konu Klasör Türkiye yanıyor... melnur 3 1495 05.08.2021- 04:15
Etiketler   Dünya,   Türkiye,   Sol
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS