SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
İpuçları…-Haluk Yurtsever           (gösterim sayısı: 3.302)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: denizcan
Konu Tarihi: 02.06.2015- 13:47


İpuçları…-Haluk Yurtsever  

  Pek çok yinelendiği gibi, seçimler nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, 8 Haziran’da ekonomik ve siyasal açıdan istikrarlı, barışçıl, rahat ve huzurlu bir Türkiye’ye başlangıç yapmayacağız.

2015 seçim düzlemi, daha şimdiden 8 Haziran sonrası Türkiye’deki sınıfsal ve siyasal mücadele, öbekleşme ve çatışma çizgilerinin hangi noktalarda yoğunlaşacağıyla ilgili önemli ipuçları veriyor. Seçimlere beş gün kala, süreci bu ipuçları üzerinden değerlendirmenin, soyut ve kurgusal restorasyon/likidasyon teorileri üzerine akıl yürütmekten daha verimli olacağını düşünüyorum.  

***

Seçim düzlemi, birkaç hafta içinde ekonomik konu ve “proje” lerden Kürtçe Kuran, diyanet, Vatikan, saray, saraydaki klozetler, Kâbe, eşcinsel aday, intihal, MİT TIR’ları, casusluk, “üç legal, üç illegal terör örgütünün oluşturduğu altıgen paralel yapı” ve “çözüm süreci”nin geleceği gibi kimi komik, kimi trajik konulara kaydı. Bu arada, el çabukluğu marifet, Anayasa Mahkemesi imam nikahını hukukileştiren, HSYK da yargıç ve savcılara da başörtüsü takma özgürlüğü bahşeden kararlar verdiler.

Erdoğan ve AKP'nin her zaman olduğu gibi, kendilerine oy getirecek gündemleri öne çıkarmaya çalıştıkları, ama her zamanki kadar başarılı olamadıkları görülüyor.

Biz bunları bir yana koyup, yukarıda sözünü ettiğim ipuçlarına, önümüzdeki dönemin siyasal ortamını önemli ölçüde belirleyecek, son ikisi birbirine yakından bağlı üç önemli başlığa dönelim.

***

Mayıs 2015 işçi hareketliliği; Türkiye’nin Ortadoğu/Suriye siyaseti ve “çözüm” süreci denilen çatışmasızlık ortamının geleceği bu üç başlığı oluşturuyorlar.

Bursa’da Renault fabrikasından başlayıp, Kocaeli, Gebze, Eskişehir metal işçilerine, oradan en son Aliağa petrol işçilerine sıçrayan direniş, zamanlaması, istemleri, yöntemleri, bu aşamadaki sonuçları ve ileriye ilişkin iletileriyle yeni dönem işçi sınıfı hareketi açısından çok önemli ipuçları verdi.   Hızla özetleyelim: Eylemlilik, yan sektörleriyle birlikte büyük ve kilit bir sanayiden, otomotivden sökün etti. Asgari ücret tartışmasının öne çıktığı, AKP sonrası koalisyon olasılıklarının dillendirildiği bir zamanda filizlendi. Fabrikaların içinden, sendikal hareketin dışından mayalandı. İşçilerin doğrudan seçtiği, güvendiği öncü işçiler eyleme başarıyla kurmaylık/önderlik etti. Bu birikimin yaratılmasında, ekonomik ve siyasal mücadeleyi birleştiren yeni türden sınıf örgütlenmesi tipinin, adıyla söylemek gerekirse Metal İşçileri Birliği’nin katkısı olduğu anlaşılıyor. Türkiye işçi sınıfı tarihinde ilk kez, işçiler üyesi oldukları sendikayı bu kadar kesin ve kararlı bir biçimde karşılarına aldılar. Direnişin, eylemin hedef tahtasına Türk Metal’i çaktılar. Daha son söz söylenmedi; ama sapsarı Türk Metal’in metal işçileri üzerindeki sultasının kaldırılması yolunda çok önemli, altın değerinde bir adım atılmış oldu. Sermaye ve düzen siyasetçileri bunu kolayca sineye çekmeyecekler. Dur durak bilmeden açılıştan açılışa koşan paniklemiş Erdoğan’ın, eylemler sürerken, zaman ayırıp Türk-Metal ve Türk-İş başkanlarıya özel toplantı yaptığı, sonra da çalışma bakanına “direktifler” verdiği haberine bir “mim” koyalım.

Seçim sonrasında, yalnız metalde değil, tüm sektörlerde sınıf mücadelesinin yeni biçimler alarak ve keskinleşerek süreceğini öngörebiliriz. Seçim sonrasının siyasal koşulları bu mücadelenin seyrini ve geleceğini etkileyecek.

***

Ortadoğu’daki son gelişmeler, Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin ilk denemede terslenen bölgesel emellerini yeniden canlandırdı. Durum karışık; büyük ve küçük fotoğraflar her zaman örtüşmüyor; hegemonya boşluğu nedeniyle ittifak eksenleri kırılgan; “vekalet savaşları”, “hibrit savaşlar” türünden isimlerle anılan, kimin elinin kimin cebinde olduğunun kolayca ayırdedilemediği çatışmaların hangi sonuçları yaratacağını vb. tahmin etmek kolay değil.

Yine de, biriken işaretler Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin, seçimden sonra kendilerinde o gücü görürlerse Türkiye’yi Suriye’de savaşa sürüklemeyi deneyebileceklerini gösteriyor. Seçim düzleminde MİT TIR’larıyla ilgili tartışmanın alevlenmesi, Erdoğan’ın İslami cihad örgütlerine silah sevkiyatının fotoğraflarını, videolarını yayımlayan Cumhuriyet gazetesine “casusluk faaliyetine yataklık ediyorlar” diyerek saldırması, CHP ve HDP’nin ısrarla seçimden sonra Suriye’ye savaş açılacağından söz etmesi vb. rastlantıyla, seçim polemikleriyle açıklanacak şeyler değil.

“Dış” savaşlar, içeride sıkışan rejimlerin, başvurduğu bir yöntemdir. AKP rejimi, Esad rejimini devirmek üzere başta Suudi Arabistan ve Katar olmak üzere Körfez ülkeleriyle koalisyon oluşturmak, Rojava’da tampon bölge kurmak, ABD’yi pazarlık ve oldu bitti yöntemleriyle bu siyasetlere ikna etmek için uğraşıyor. Sonuç olarak, seçim sonrasında Suriye savaşı olasılığının ciddiye alınması, bu savaşı önlemenin etkili yolunun ise, Erdoğan ve AKP’yi Türkiye’yi savaşa sürükleyemeyecek kadar zayıflatmaktan, geriletmekten geçtiğinin bilinmesi gerekiyor.

***

“Çözüm süreci” çözülmüş,   2013 Mart’ında başlayan dönem, 2014 Ekim’indeki Kobané savaşlarıyla kapanmıştır. O günden bugüne, seçim nedeniyle uzatmalar oynanıyor. Erdoğan ve AKP, bu tarihten sonra, yeni bir strateji, bu stratejiye bağlı yeni bir ittifak siyaseti izliyorlar. “İçeride”, cemaat ve liberallerle oluşturdukları bloku bozarken, milliyetçilerle, asker-sivil eski rejim güçleriyle yakınlaştılar. Yüzlerini Türk-İslam sentezine dönüyorlar. Kürt düşmanlığı, yeni yönelişin çimentosu oluyor. Yukarıdaki paragrafta belirttiğim, “dış” siyaset açılımı ile yeni Kürt siyaseti birbirini tamamlıyor.

“Fahri” başdanışman Etyen Mahçupyan geçtiğimiz Pazar günkü makalesinde, HDP’nin çözüm sürecini sahiplenmek yerine, AKP karşıtı koalisyonun parçası olmayı seçtiğini, HDP’nin barajı geçmesi, AKP’nin tek başına hükümet kuracak çoğunluğu elde edememesi durumunda “gerçekçi ve tabii seçeneğin AKP-MHP koalisyonu” olacağını, böyle olursa çözüm sürecinin rafa kaldırılacağını yazdı.

KCK eşbaşkanı Cemil Bayık’ın bugünkü Cumhuriyet gazetesinde yayımlanacağı duyurulan, bu yazı dün yazıldığı için okuyamadığım söyleşisinin başlığı ise şöyle: Hükümetin planı seçim sonrası savaş!

İpuçları bunlar!

Seçim öncesi son yazının son notu: +1 oyumu kullanmak ve seçim müşahitliği görevimi yerine getirmek için 7 Haziran günü sandık başında olacağım.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: denizcan
Cevap Tarihi: 02.06.2015- 13:48


Eyvah, oyum var!-Metin Çulhaoğlu  

Yakın geçmişte havaalanlarında ve “seçkin” otobüs firmalarının terminallerinde satılan kitaplar arasındaydı: “Eyvah, Param Var!”

Sahiden “Eyvah” dedirtecek bir derttir!

Düşünün: Bolca paranız var, ama ne yapayım, dövize mi yatırayım gayrimenkule mi diye ha bire düşünüp duruyorsunuz, Hisse mi? İyi de hangisinin getirisi daha fazla olacak? İşte, sabah akşam kukumav kuşları gibi bunları düşünüyorsunuz. Huzursuzluğunuz iç dünyanızı da etkiliyor, eşiniz dostunuzla olan ilişkilerinizi de…

(Herhalde) insanın huzurunu kaçıran, uykularını bölen ciddi bir derttir…

***

Bugün, bu ve benzeri dertlere bir başkası daha eklenmiş gibi görünüyor: “Eyvah, oyum var…”

Yani seçimlerde verilecek bir oyunuz var; var, ama gel gör ki huzur yok!

Oraya mı versem buraya mı? “Orası” iyi gibi görünüyor, ama ya sonra şunu yaparsa? “Burası” bu sefer hiç de fena değil, ama onun da…

Yoksa hiç mi oy kullanmasam?

Huzursuzsunuz. Gece uykularınız kaçıyor. Eş dost sohbetlerinde eskisi gibi değilsiniz; daha çabuk sinirlenip sesinizi yükseltiyor, en yakınlarınızı bile kırıyorsunuz…

İşin ilginç yanı ise şu: Kullanacağınız oy konusunda kararsız olduğunuz halde, kendiniz gibi kararsız olanlarla tartışmaktan çok tercihini belirlemiş, bu konuda kafası net olanlarla kavga ediyorsunuz.   Yani kendi içinizdeki kararsızlığı, tereddütleri ve gelgitleri bu kez başkalarına yansıtıyor, onlarla birlikte yeniden üretmek ve yaşamak istiyorsunuz.

Kısacası, ne kendiniz rahat ediyor ne de âleme huzur veriyorsunuz.    

***

Seçmenin, kullanacağı oya tanıdığı önem, hatta “kutsiyet” bir ölçüt kabul edilir ve seçimler de demokrasinin temel öğesi gibi görülürse, Türkiye dünyada demokrasinin en fazla kökleştiği, “tabana” yayıldığı” ülkelerin başında sayılmalıdır.

“Demokrasimiz”, bu anlamda bir tanedir, dünya markasıdır.

Ne var ki, tam da bu yüzden seçmenimiz Amerika’daki, Fransa’daki, başka “gelişkin demokrasilerdeki” seçmenin rahatlığına sahip olamayıp dört yılda bir ciddi bunalımlar, ömür törpüsü tercih sorunları yaşamakta, günlerce adeta kabir azabı çekmektedir.

İşin aslına bakılırsa, verilecek oya tanınan bu “kutsiyet”, ülkede demokrasi denilen şeyin ne kadar eksik, güdük ya da azgelişmiş olduğunun işareti sayılmalıdır. Belirli bir zaman dilimine sınırlı kalmayan, gerçek anlamda katılma, gücünü ortaya koyma, etkileme ve değiştirme kanalları hiç yoksa insanlar “Elimde bir tek bu var” diye elbette dört yılda bir verecekleri oya abanacaklar, bu oyu adeta fetişleştireceklerdir.

Zaten egemenlerin istediği de bu değil mi?

Açıklaması bu kadar basittir.

***

Seçimler önemsiz mi?

Kuşkusuz değil…

Şuraya ya da buraya verilecek oyun hiç mi değeri yok?

Elbette var.

Gelgelelim, bir eylem, bir miting, direniş, gösteri vb. olduğunda “Ben orada olmasam da olur” rahatlığına sahip, kendisinin “orada” olmayışı nedeniyle herhangi bir huzursuzluk duymayan insanların verecekleri oy üzerinde bu kadar titizlenmelerinde bir “tuhaflık” vardır.

Neyse…

***

Neyse, şunun şurasında 6 gün kaldı... Yani az kaldı, bitiyor…

Artık kararsızlıklar, huzursuzluklar, anlamsız tartışmalar da bitmeli…

Neticede atla deve değildir, verilecek bir oydur…

Yok, “Ben bu işi çok sevdim, 7 Haziran’a kadar en derin biçimde yaşamak istiyorum” deyip ardından “Kime oy versem” diye hala soranlar varsa, en iyisi şunu söylemektir:

Nereye verirsen ver, yeter ki fazla kafa ütüleme…

Ya da:

Al da oyunu…



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Ne değişir?-Haluk Yurtsever melnur 0 3259 28.03.2017- 21:08
Konu Klasör Özne sorunumuz…/ Haluk Yurtsever melnur 1 2509 15.03.2019- 05:33
Konu Klasör Komünistler ne yapacak?-Haluk Yurtsever melnur 0 2491 16.05.2017- 09:31
Konu Klasör Siyasetin ‘maddesi’- Haluk Yurtsever melnur 0 2603 03.01.2018- 10:07
Konu Klasör Çürüyüş ve umut…- Haluk Yurtsever melnur 0 2576 17.01.2018- 09:58
Etiketler   İpuçları…-Haluk,   Yurtsever
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS