SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
AKP çökerken sen ne yapıyordun baba?           (gösterim sayısı: 4.118)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: denizcan
Konu Tarihi: 17.06.2015- 11:06


AKP çökerken sen ne yapıyordun baba?-Can Soyer  

Bu satıların okurları arasında çocuk sahibi olanlar da vardır, benim gibi olmayanlar da. Dolayısıyla başlıktaki sorunun birçoğumuzu ilgilendirdiğini söylemek mümkün. Yani gün gelecek, bizim içinde yaşadığımız bu karanlık yıllar tarih olacak ve o zamanların gençleri olan çocuklarımız belki de bize soracak: “Peki sen ne yaptın anne/baba?”.

İşin sempatik ya da edebi boyutu bir yana, ancak bu soruya göğsünü gere gere ve kendinden emin bir biçimde yanıt verebilecek miyiz acaba?

Yani Türkiye’de 13 yıllık bir gerici saldırı döneminin kapanışına girmişken, üstelik bu süreçte ortaya çıkan dinamikler ve potansiyeller Türkiye’de sadece AKP karşıtı mücadeleye değil, sosyalist devrim mücadelesine de yol verebilecek özellikler sergilerken, sosyalist hareketin içinde bulunduğu ataleti, siyasetsizliği ve etkisizliği aşamaması durumunda, çocuklarımızın sorusuna ne gibi bir yanıt vereceğiz?

AKP iktidarının çözülüşüne katkı koyamayan, bu çözülüşü kapitalist sistemin geneline tahvil edecek biçimde derinleştiremeyen, hareket halindeki geniş toplumsal kesimlere somut ve gerçekçi seçenekler sunarak kendisini kitlesel bir güce dönüştüremeyen, envai çeşit siyaset enstrümanlarından neredeyse hiçbirini başarıyla kullanamayan, Haziran Direnişi gibi görkemli bir kalkışmanın ardından bırakın büyümeyi küçülmeyi beceren bir sosyalist hareket, gelecek kuşaklara hangi hikayeyi anlatacak gerçekten de?

***

Türkiye sosyalist hareketinin yazınında tarih anlatısı özel bir ağırlığa sahiptir. Bunun anlaşılır nedenleri de vardır elbette.

Her şeyden önce Türkiye, genel anlamıyla, tarih bilincinin ve bilgisinin son derece yüzeysel olduğu bir ülkedir. Sosyalist hareketin kadroları da bu durumdan muaf değildir.

İkincisi, özellikle 12 Eylül sonrasındaki saldırı, Türkiye sosyalist hareketini tarihsizleştirmek, tarihini inkar etmeye zorlamak ve Türkiye’nin tarihinden sosyalist hareketi silmek gibi yanlar taşıyordu.

Üçüncüsü ise, Türkiye sosyalist hareketinin, tüm eksik ve hataları da dahil olmak üzere, onurlu ve mücadeleci bir tarihi vardır. Bu tarihten süzülen birikimin itibarının korunması özel bir görevdir.

Buraya kadarı tamam, ancak tarih anlatısını bunun ötesine taşımak, her derde deva bir ecza vazifesi yüklemek doğru değildir, hatta zararlıdır. Daha açık bir deyişle, mevcut koşullarda karşı karşıya kalınan somut mücadele gündemlerine yaklaşımda çubuğun sürekli tarihe, geleneklere, birikime bükülmesi, güncel sorulara yanıt üretmeyi gereksizleştirdiği ve imkansızlaştırdığı için sosyalist hareketi etkisizleştirmekte, pasifize etmektedir.

Evet, Türkiye sosyalist hareketinin tarihi kimi sorularımıza çok kıymetli yanıtlar vermektedir. Ancak her şeyin yanıtının tarihte olmadığı, tarihin kıymetinin her soruya yanıt vermekten gelmediği de açıktır. Öyle olsaydı, sosyalist mücadelenin devrimcilere değil, tarihçilere bırakılması gerekirdi. Dolayısıyla, aradığımız yanıtları olmayan bir yerde, geçmişte aramak, en iyi ihtimalle zaman kaybı, en kötüsü ise bir tür obsesyondur.

Obsesyondur, çünkü Türkiye solunun sürekli kendi tarihiyle övünmesinde bir patolojik hal de vardır. 35 yıldır toplumsallaşmayı, işçi sınıfı içinde kalıcı ve kitlesel mevziler kazanmayı, kadro standartlarını yükseltmeyi, örgüt modelini işlevli ve kapsayıcı kılmayı, kimi tekil ve kısa süreli örnekler dışında memleket gündemini belirlemeyi, seçim platformunda bindelik basamakları aşmayı başaramamış bir sol tarihe sabah akşam övgü düzmenin rasyonel bir izahı olamaz.

Öte yandan, son iki yılda Türkiye sosyalist hareketi mevcut tarihi ve birikimi ile birlikte çok önemli toplumsal ve siyasal kavşaklardan geçmiştir. Ve gelinen noktada sadece tarih ve birikimin, bu uğraklarda başarıya götürmediği görülmelidir.

Demek ki, Türkiye sosyalist hareketinin bir tarihi olduğu, bu tarih içinde çok önemli kazanımlar ve mevziler biriktirmiş olduğu ne kadar gerçekse, sürekli kendi tarihine tapınan bir sol kültürün bugünün sorularına yanıt üretmesinin imkansızlığı da o kadar gerçektir.

Yani, bir tarihimiz yokmuş gibi konuşmanın hiçbir gerekçesi yoktur elbette. Ancak bugünün devrimciliğinin temel sorusu, bir tarihimiz olup olmadığı değil, bir geleceğimiz olup olmayacağıdır.

Eğer yatıp kalkıp tarihten menkıbeler anlatmaya devam edilirse, bir geleceğimiz olmayacağı da kesindir.

***

Bugün yazılan bazı yazıları okuyunca 90’lı yılları yaşıyor gibi olmamak elde değil. 12 Eylül ertesinin zorlu koşullarında başvurulmuş korunmacı, kapalı, steril tarz bir çeşit radikalizm kisvesi altında yeniden parlatılmaktadır. İşte yukarıda özetlediğimiz tarih anlatısı, tam da bu korunma ve kapanma ihtiyacına denk düşecek biçimde sosyalist hareketi bugünün yanıtlarından uzaklaştırarak, iç dünyaların öznel geçmişine gömmekte ve mevcut sorunların üzerini güzelce örtmektedir.

Oysa açıkça söylemek gerekir: Toplumu kutuplaştıran, genel siyasal atmosferi kuşatan, geniş kitleleri harekete geçiren gündemlerde “sosyalizmi sahipsiz bırakmamak”, “sözünü söylemek”, “akıntıya kürek çekmek” gibi pasif mukavemet biçimleri hiçbir işe yaramamaktadır. Daha doğrusu, ancak bu çizginin sahiplerini korumakta, onlar nezdinde işe yarar olmaktadır. Asıl soru ve sorun ise, sahipsiz bırakmadığımız sosyalizm mücadelesini nasıl ve hangi araçlar ile ülkemizin kaderine el koyacak bir güce dönüştüreceğimizdir.

Öncülük, sınıf siyaseti, düzen dışı seçeneğin yaratılması; bunların hepsi tarihimizin bize öğrettiğidir ve hedefimizdir. Tarihin göstermediği ise, bunların nasıl başarılacağıdır.

Çünkü bu günler durup bizi beklemeyecek ve bir gün çocuklarımız o soruyla karşımıza dikilecek: “AKP çökerken, milyonlar çıkış ararken, sosyalizm hiç olmadığı kadar fırsat yakalamışken sen ne yaptın anne/baba?”.

Eğer Türkiye sosyalist hareketi bir devrimci çıkış ve yeniden kuruluş süreci ile birlikte geniş kitleleri sosyalizm mücadelesine kazanacaksa, hızla bu soruya yanıt bulmalıdır.

Bayrak sallamaya, slogan sıkmaya devam edeceksek, gerçekten de çocuklarımıza anlatacak bir hikayemiz olmayacak çünkü.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.006
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 18.06.2015- 04:05


Can Soyer'in HTKP yönetiminde olup olmadığını bilmiyorum, ama TKP'nin ikiye ayrılmasından sonra bu tip yorumlara çok fazla rastlamaya başladık! Hep aynı yorumlar ve bundan ileriye tek bir adım yok! Üstü kapalı KP'ye göndermeler, ''Haziran'dan sonra artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak'' ifadesinin nerdeyse bir tekerlemeye dönüşmesi! Can Soyer'in söylediklerini HTKP'liler de çok sık söylüyorlar ama nedense hemen her yorumlarında da ''Asıl soru ve sorun ise, sahipsiz bırakmadığımız sosyalizm mücadelesini nasıl ve hangi araçlar ile ülkemizin kaderine el koyacak bir güce dönüştüreceğimizdir.'' şeklinde sonlanması! Biliyorlarsa, reçeteleri varsa söylemeliler; somutlaştırmalılar; ( olmadığını biliyorum, onlar da biliyorlar) yoksa bu söylem artık kabak tadı verdi. HTKP TKP'den ayrılırken büyük iddialar ileri sürmüşlerdi, ama ortada hala somut bir açıklama yok!

Türkiye sosyalist hareketinin toplumsal bir güç olamamasının nedenlerinin en can alıcı yanı, ülke siyasetinin kimlikler üzerinden yapılması ve bu konuda başı çeken kürt ulusalcılığının gündemi belirleyecek bir toplumsal güce sahip olmasıdır. Karayılan'ın son açıklamaları koalisyon çalışmaları öncesinde bir pozisyon alma değilse, olası bir çatışma ( Karayılan ''savaş'' benzetmesi yapıyor) toplumsal alanın kimlikler üzerinden şekillenmesinin artarak süreceğinin göstergesidir. Böyle bir sürecin başlaması iki yoksul halka da şiddetten başka bir şey getirmeyecek ve büyük olasılıkla devleti de açık faşizme varabilecek hamleler yapmasına da yöneltebilecektir. Kürt ulusalcılığının her yükselişinde bu olgunun iki tarafta da milliyetçiliğin yükselmesine hep tanık olundu! Can Soyer ve HTKP yönetimi ''nasıl ve hangi araçlar ile ülkenin kaderine el koyacaklarını'' düşünüyorlar!

Kuyrukçuluk işe yarasaydı, şimdiye kadar sonuçlarını görürdük!
Belki de, toplumsal ve siyasal alanda sosyalist solun omurgası haline gelmiş TKP'de ısrar etmek gerekiyordu!
Bu da değilse, o zaman ne?




Bu ileti en son melnur tarafından 18.06.2015- 04:10 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Işıklar içinde uyu Can Baba melnur 0 3796 12.08.2013- 17:13
Konu Klasör Can Baba Gideli 15 Yıl Oldu… selma56 9 10933 15.08.2014- 11:07
Konu Klasör Katil serbest baba Sarısülük akıl hastanesine umut 0 3133 03.03.2014- 12:05
Konu Klasör Bu yapılan aymazlıktır... MasteR06 1 2786 13.02.2019- 15:32
Konu Klasör Yapısalcı Marksizm... melnur 1 12 05.02.2021- 02:12
Etiketler   AKP,   çökerken,   sen,   yapıyordun,   baba
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS