SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 3 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   3   >   son» 
Solun içine kaçan Sezen Aksu           (gösterim sayısı: 16.351)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: denizcan
Konu Tarihi: 10.08.2015- 16:35


Solun içine kaçan Sezen Aksu

Biz devrimciyiz. Bir hata yaptığımızda muhasebesini çıkarır, özeleştiri yaparız. Muhataplarımızdan da aynısını bekleriz. Peki, karşımızda ne buluyoruz? Yavşakça bir tavır!

Resim Ekleme

HAKAN GÜLSEVEN
Sezen Aksu müthiş bir kadın! "İnandığım şeylerden 'sapma olmadı. Her şeyde olduğu gibi bende de değişen ve gelişen şeyler oldu. Onun dışında durduğum yerde duruyorum. Ama 'Yetmez ama evet' meselesini soruyorsanız... Birileri bize bu ülkede kalıcı barışı tesis edeceğine ve evrensel hukuk kuralları içinde Türkiye'yi demokratikleştireceğine dair bir söz verdi. Ben de bu vaatlere şans tanıdım..."

Ya, böyle işte... Sezen Aksu yüce gönüllüdür, şans tanıyan bir insandır... 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından Kenan Evren’e de şans tanımıştı. "Türk Silahlı Kuvvetleri, ülkemizde her şeyin çıkmaza girdiği bir dönemde yönetime el koymuştur. Bence zamanında ve yerinde bir karar alınmıştır. Halkımıza hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum" demişti.

Bunlar böyledir. Aslında 'Sezen Aksu pişkinliği' diye bir laf geçirmek lazım literatüre. Desteklediği askeri darbenin ardından cunta tarafından idam edilen Erdal Eren için şarkı yapıp müzik sattı Sezen Aksu. Desteklediği AKP, Ali İsmail'i tekmelerle öldürdü; Sezen Aksu, Ali İsmail için de şarkı yaptı, müzik sattı...

Sonra, tabii, Sezen Aksu 'büyük sanatçı'!
Besteler arak, misal Masum Değiliz’i Phantom ofthe Opera’dan araklayıp yapmış ama olsun, büyük sanatçı... Bir de öyle soldan soldan konuşuyor ya, bayılıyorlar ona... Çoğu 'solcu' olan bir nüfusun baş tacı hep Sezen Aksu...

Biz ise bunları yazdıkça 'huysuz' oluyoruz haliyle...

Ne yapmalıyız? Mesela Ümit Kıvanç bize ana avrat sövse, ses çıkarmamalıyız. Hazirancılara 'Nazi' yakıştırması yapıp, daha sonra "Ben öyle demek istemedim. Niye beni linç ediyorsunuz?" mazlum ve mahzunluğuna ricat ettiğinde onu hemen bağrımıza basmalı ve yüksek fikirlerinden istifade etmeye devam etmeliyiz!

Ümit Kıvanç'ın hassas teni...
Ümit Kıvanç, benim için büyük hayal kırıklığıdır. Bari ağlaşmasaydı. Ağlaşıyor. Şöyle diyor:
"Zaten bir kişi için 'Bu, yetmez ama evet oyu vermişti' demeniz, o insanın adi, aşağılık, yüzsüz, pislik, omurgasız, satılık vesaire olmasına yetiyor. Hayatının geri kalanında ne yaptığının önemi kalmıyor."
Ne kadar masum, mazlum ve de mahzun... Değil mi?..
Onlar tüm küstahlıklarıyla bize bütün nefretlerini kusacaklar, devrimcileri ahmak yerine koyacak ve her türlü hakareti edecekler, cevabını aldıklarında hassas tenleri tahriş olacak ve "Beni linç ediyorlar!" diye yaygarayı koparacaklar... Ne güzel İstanbul!..
Bize serzenişte bulunuyorlar, ‘Yetmez Ama Evet' dediysek canımızı mı alacaksınız? Bitmeyecek mi bu öfkeniz? Hata yapmış olamaz mıyız?’ Falan...
Doğrudur, herkes hata yapabilir, kimse yanlışlardan azade değildir. Bir hata yapanı ömür boyu damgalamak da insafsızlıktır. Her hatanın telafisi olmalıdır.

Peki nasıl?
Biz devrimciyiz. Bir hata yaptığımızda muhasebesini çıkarır, özeleştiri yaparız. Muhataplarımızdan da aynısını bekleriz. Peki, karşımızda ne buluyoruz? Yavşakça bir tavır!

Bunlar hep haklı. O zaman 'askeri vesayete karşı çıkmışlar da, sonra şapkadan tavşan çıkmış. Hayko Bağdat, bizimle kafa yapar gibi, Allah'ım Kör Et Beni başlıklı bir yazı yazıyor ve şunları söylüyor:

"Yetmez ama evet dedik. Hatta şahsen ben sloganın mucidi olmakla övündüm zaman zaman. Aynı tartışmaları tekrar açacak değilim elbet. Askerî vesayetin, darbeci katillerin karşısında seçilmiş iktidarın yanında olmak kaçınılmaz bir sorumluluktu. Öyle bir iktidar ki ne dünya görüşü, ne dinî hassasiyetleri, ne ekonomi politikaları, ne muhafazakâr yaptırımları bana yakındır. Öyle bir iktidar ki cumhuriyet tarihinde 'kadiri ve 'kadın vücudu' hakkında en çok laf eden garip erkekler topluluğudur. Ve benim için daha kötüsü, bugün uyguladığı kaba saba, baskıcı politikalar için referandumda aldığı desteğin öneminden bahsedip duruyor. Gerçekten öyle mi? Bugün hepimizin başına ahlak komiseri kesilmelerinin sebebi o oylar mıydı? Asker biraz olsun gerileyince, meydanı öğrenci evlerini basacak polislerle doldurma planlarınızın müsebbibi biraz da bizler miyiz? Medyanın, iş dünyasının, sivil toplum örgütlerinin hizaya çekildiği bu ceberut iklime katkı sunduğumuzu mu söylüyorsunuz?"

Bunları yazdıktan sonra, Arabesk filmindeki şarkının sözlerini ekliyordu altına: "Allah'ım kör et beni!"

Sol sosyetenin Masonik ağı
Ortada özeleştiri falan yok. "O zaman öyle icap ediyordu" yavşaklığı var. Filmlerden falan alıntı yapan bir artistlik seviyesi var. 'İş dünyası' hizaya çekiliyormuş falan... Cabası... Bunlar aslında 'iş dünyası' diye yumuşattıkları burjuvaziye pek bir düşkünler... Neyse...

E, peki ne oldu onca küstahlığa? 'Ergenekon operasyonlarının bir tezgah olduğunu, Hrant Dink'in katillerinin bu cinayeti operasyon için başlama vuruşu niyetine kullananlar olduğunu, devletin millici kanadının tasfiye edildiğini ve ardından dizginsiz bir gericiliğin başlayacağını söylediğimiz için bizi 'ulusalcı', 'şoven', 'Ergenekoncu', 'darbeci' ilan etmiştiniz! Ne oldu onca ettiğiniz laflara? Ortada bir özür, bir özeleştiri var mı? Ne gezer! Punduna getirdiler mi hâlâ 'ulusalcı' ediveriyorlar bizi!

Bunlar bir 'sol' sosyete kurmuşlar. Masonik bir ağları var. Yavşaklıkları onları her anahtar deliğine giren birer maymuncuk haline getiriyor. Medyada kıvrak kıvrak dolanıyorlar. Bu Hayko'nun yoldaşı Roni Margulies mesela, büyük medyada namusunu satmadan kalan birkaç isimden birine, Ahmet Şık'a saldırıyordu tutuklandığında. Hem de Fethullahçıların operasyon gazetesi Taraf’tan. Karanlık adamlarla, casuslarla, CIA beslemeleriyle kol kola...

Ahmet, Birgün’e geçtiğinde, "Ahmet Şık'ın Birgün’de yazmasından daha doğal bir şey olamaz. Birlikte Cemaat ve dindar insan avına çıkarlar," diye saldırılarına devam etti. Tayyip Erdoğan'ın kucağından yazıyordu. Başbakanlık tarafından verilen davetlere icabet ederek, muktedirle tokalaşabilmenin derin hazzını yaşıyordu. O surattaki ifadeye bakın!

Dedim ya, maymuncuk gibi her delikten girebiliyorlar. Hayko'yu polis hoparlöründen anons yaparken görebiliyorsunuz Haziran Ayaklanması günlerinde, isyancıları 'sakin olmaya’ çağırıyor polis megafonuyla! Bir gün bir bakıyorsunuz, Hayko ile Roni yoldaşlar Kürt hareketinin IMC kanalında program yapmaya başlamış. Uğur Böcekleri... Al takke ver külah...

Birgün’deki arkadaşlar da fazla yüce gönüllü, bunu belirtmeden geçemeyeceğim. Ne mühim bir şahsiyetse artık, geçenlerde Birgün Pazarda Hayko'yla röportaj vardı. Anlatıyordu yine bir şeyler...

'Pis iş'...
Neyse işte... Anlayacağınız, 'Yetmez Ama Evet'le kavgamız bitmeyecek. Çünkü bu yapılıp geçmiş bir 'hata değil, bir siyasi çizgi. Zamanında Baskın Oran denen şarlatanın "Emperyalizm falan yok" diye giriştiği karşıdevrimci ideolojik saldırı da bu çizginin bir parçası, şu hayatta iktidara tek taş dahi atmamış Ufuk Uras'ın 'başçavuşun solcuları' diye devrimcilere sövmesi de...

Bunlar geniş bir topluluk. Dediğim gibi, Masonik bir yapıları var. Topladıkları 'aydın imzaları' listesine bakın, hepsinin adı yazıyor orada. Saldırdıkları vakit topluca hücuma kalkıyorlar, birden etrafınızı bir yaygarayla kaplıyorlar. Alttan alta işleyen bir itibarsızlaştırma ve dedikodu ağları var. Hümanizma sosuyla kaplanmış alçak bir karşıdevrimci yığın. 'Darbelere Karşı 70 Milyon Adım' diyerek Nazlı Ilıcak ve Abdurrahman Dilipak'la kol kola girip iktidara yancılık yapabilecek, sonra Haziran Ayaklanması’na sahip çıkabilecek kadar omurgasız bir yığın... Utanmadan devrimcilere siyaset dersi vermeye kalkışıyorlar!

Bunların hepsi Kürt hareketine kapılanıyor. Öyle bir konuşuyorlar ki, zannedersiniz Cudi'den, Gabar'dan yeni indiler!

Hayatlarında devletin karşısına dikilmemişler. Bütün hevesleri, iktidarla Kürt hareketi arasında çöpçatanlık yapmak. Ortak noktayı artık pert olmuş bir 'Kemalizm'e saldırı üzerinden örüyorlar. Daha geriye gidiyorlar, İttihatçı devrimciliğe sövüyorlar. Çok kurnazlar. İktidar olduğunda yozlaşan İttihatçılığı, Abdülhamid'i deviren İttihatçı devrimcilikle birmiş gibi gösterip topa tutuyorlar. Türkiye'deki burjuva devriminin bütün kazanımlarını bombalamaya çalışıyorlar. Abdülhamid'i devirmiş, Vahdettin’i ıskartaya çıkarmış devrimci bir süreci itibarsızlaştırıyor; Osmanlı'nın, Prens Sabahattin'in, mollaların ağzıyla konuşuyorlar. Dinci gericiliği vıcık vıcık hümanizmalarıyla besliyorlar.

Kürt hareketine kapılanmayan, onun taktik manevralarının peşinde dolanmayan ve AKP gericiliğine karşı mücadele eden sosyalistlerden ise nefret ediyorlar; derhal 'ulusalcı', 'Kemalist' yaftasını yapıştırıveriyorlar...

Resim Ekleme

Resim Ekleme

Egemenlere yaltaklanan, devrimcilere söven masonik bir ‘sol sosyete’ var. ‘Sosyalist’ Roni Marigules, “Yetmez ama evet” dediği Erdoğan’ın elini sıkarken nasıl da yılışıyor. Adamın ise umurunda bile değil. Ya Murat Belge! AKP’ye “Hayır” diyen solculara “iki cihanda lekeli” diyen Aksu, bu çevreye nasıl sızdı bilen var mı?

Murat Belge'nin alçaklığı...
Hepsi maymuncuk gibi her deliğe girebiliyor. Yüzünü sola dönen gencecik insanlar, bunların ikiyüzlü suratlarıyla karşılaşıyor. Bir sürü genç, bunların hümanizma sosuna batırılmış karşıdevrimci lügatini solculuk zannediyorlar. Radikal İki bunların karargahıydı. Tarafa üşüştüler. Cemaat gazetelerinde tam sayfa röportajları çıktı. Şimdi Cumhuriyet’i yeni operasyon merkezi yaptılar. Televizyon programlarına bunlar davet ediliyor. Zira ne söyleyeceklerini gayet iyi biliyorlar. Emperyalizmle, sermayeyle tek bir meseleleri bile yok. Burjuva siyasi konjonktürü 'soldan ne söz söylemesini bekliyorsa, o sözü söylüyorlar. Bir çeşit 'Sezen Aksu solculuğu' yapıyorlar...

Şu Murat Belge'nin alçaklığını unutmadık, hiç unutmayacağız. Hopalı devrimci öğretmen Metin Lokumcu'nun ardından o yiğit adama 'Ergenekoncu' yaftası yapıştırmaya kalkması, bunların alçaklığının şahikası oldu.

Bunlar CIA-Pensilvanya ortak yapımı operasyona solun etki alanındaki kitlelerden destek sağlamak için kullanıldılar, şimdi AKP'yi ehlileştirme ve düzeni restore etme çabasında üzerlerine düşen görevi yapıyorlar.

'Yalancı Gelin'e 'sol' destek...
Hepsi HDP'ye doluşmuş vaziyette. Sosyalizmle zerre ilgisi olmayan saçma sapan tezleri bize 'sol' diye yutturmaya çalışıyorlar. Feminist liberalizmden Negrici, Murray Bookchinci safsatalara kadar her türlü zırvayı ortalığa saçıp duruyorlar. Bunlar Kabataş'ın Yalancı Gelini’ni bile "Kadının beyanı esastır" diye desteklediler!

Bunlar Bolşeviklerin devrimci geleneğini görünmez kılmak için her taklayı atıyorlar. Sosyalistlere saldırırken, HDP'nin yaptığı her acayip manevrayı makulleştiriyorlar. Hatta o manevraları bizzat örgütlüyorlar. Şu Saruhan Oluç'a bakın mesela! Kutlu Doğum yemeğine katılıyor! Utanmasa üç Kulhüvallahü bir Elham da okuyacak! Atmadıkları takla yok! Bunlar iyi niyetli genç devrimcilerin beynini iğdiş edip salak liberaller haline getiriyorlar...

Bu karşıdevrimci siyasi çizgi kesin bir yenilgiye uğratılmadıkça bizim bunlarla kavgamız bitmeyecek. Türkiye devrimciliğine bulaşan liberal paraziti mutlaka yenilgiye uğratacağız. Solculuğun içine kaçmış Sezen Aksu'yu çıkarıp atacağız...






Bu ileti en son denizcan tarafından 10.08.2015- 16:43 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: denizcan
Cevap Tarihi: 10.08.2015- 16:38


HDP, sol, oportünist fırtına...
Yıllar önce Baskın Oran ve Ufuk Uras bağımsız milletvekili adayı olarak ortaya çıktıklarında, solda acayip bir rüzgar esmişti. Mücadele etmek için bir türlü ikna edip evinden çıkaramadığımız dostlarımız birden bire 'kampanyacı' kesilmişti. Çılgınlar gibi Baskın Oran'ın ve Ufuk Uras'ın peşinden koşuyor, bizimle dalga geçiyorlardı.

Çünkü Baskın Oran'ın karşısında yine bağımsız aday olarak ortaya çıkan bir işçiyi, hayatını sınıf mücadelesine adamış Ercan Atmaca ağabeyimizi destekliyorduk. Birkaç yüz oydan fazlasını alamayacağı kesindi.Ama biz emekçi mahallelerinde bildiri dağıtıyor, afiş asıyorduk. Gülüyorlardı bize...

Ufuk’a Meclis gerekmiş!
Evet,"Meclise Ufuk Gerek" sloganıyla yürüyen kampanya neticesinde Ufuk Uras omuzlarda Meclis'e taşındı. Çok vakit geçmeden vaziyet netleşti. Meclis'e gereken Ufuk değilmiş de, Ufuk'un hallerini anlayabilmemiz için Ufuk'a Meclis gerekmiş! Baskın Oran ve Ufuk Uras'ın birer şarlatan oldukları zaman içinde tescillendi. Onların isimleri etrafında yaşanan ‘oportünist fırtına' dindi.

7 Haziran genel seçimi solda yine bir ‘oportünist fırtına'ya yol açtı. İlkelerin, taleplerin, programın değil, barajın, matematiğin konuşulduğu tuhaf bir seçim atmosferine girdik. Solcuların hepsi matematikçi oldu. HDP'yi desteklemek için kurulan oluşumların adına bakın: +1 ve 10'dan sonra LApolitik zırvalar!..

Neticede, evden zor çıkardığımız arkadaşlar yine kampanyacılığa girişti, barajları yıkıp da geldiler, halay başlarında 'tilili' çekerken izledik hepsini. Seçim gecesi çılgınca bir sevince kapıldılar. Ve seçim bitti, gitti...

0 sevinç halleri, seçim öncesinin yürek pıtpıtları falan geçince, acı gerçekle yüz yüze kaldık. Gerici iktidar dimdik karşımızda duruyordu ve devrilmesi için adım atan yoktu... Muzaffer Hoca, bundan önceki sayfalarda seçimlere dair vaziyeti yeterince açık anlattığı için seçimin niteliği mevzuuna daha fazla dalmak istemiyorum. Burada HDP'nin yol açtığı ‘oportünist fırtına' meselesini derinleştirelim...

'Oportünizm' fırsatçılık manasına gelse de, bizim literatürümüzde özel olarak sınıf işbirliğînî ifade ediyor. HDP solda tam olarak bir oportünist fırtınaya yol açtı. Sınıfların konuşulmadığı tuhaf bir 'solculuk' hali yarattı.

‘Ulusal’ olunca herşey serbest mi?
Toplumun ezilen kesimleri mevzubahis olunca, sınıfların buharlaşıp uçması da kolay oluyor tabii. Feminist liberalizm kendine buradan kan buluyor. Bütün kadınları kadın kimliği üzerinden eşitliyor, "Ama zengin kadınların da kadın olmaktan kaynaklı sorunları var" ile başlayan bir oportünizm geliştiriyor. İşçi kadınla patron kadını 'kadınsal meseleler' üzerinden yoldaşlaştırıyor. Eşcinsellik, Alevilik ya da Kürtlük de benzer bir duruma yol açıyor. Cemde diz dize oturan Alevi patron ile işçi sokağa çıktıklarında bambaşka birer hayat yaşamakta ama ne gam!..

İşin bir diğer kısmı, patronların ezilen olmayı avantaja dönüştürebilmesidir. Kimliklerinden dolayı aldıkları ihaleler, ezilen olmanın acısını hızla unutturabilir! Kimlik siyaseti bunun önünde geniş bir alan açıyor...

Keza HDP'nin kabul edilemez her siyasi manevrası, "Ulusal harekettir, doğaldır" kabullenişiyle geçiştiriliyor. E, Kemalizm de 'ulusal hareket'ti! Niye en ateşli Kemalizm karşıtları iş HDP'ye gelince bu kadar müsamahakar oluyor? Hakikaten anlaşılır gibi değil...

Aslında HDP kendini gerçekte olduğu şey olarak ifade etse pek bir sorun olmazdı. Ne var ki, HDP, ezilen kimlikler üzerinden geliştirdiği siyasetin sol siyaset olduğunu öne sürüyor. Selahattin Demirtaş Türkiye'deki ana sol damarın HDP üzerinden gelişeceğini söylerken tam olarak bu iddiayı ortaya koyuyordu mesela. Hatta Haziran Hareketi'ne öğüt veriyor, "Laiklik üzerinden siyaset yapmayın, İslamcılaşmaya takmayın. Anti-kapitalist mücadele edin" diyordu. Bu da aslında seçim sürecinde kendi ihtiyaçlarına denk düşüyor, sosyalistlerin etki alanıyla İslamcıların etki alanını birbirine değdirmeden, her iki kesimden de oy devşirmeyi hedefliyordu.

Yüksek siyasette sınıf yok
Bu durumda,"İyi de birader, bize anti-kapitalist siyaset yapmayı vazediyorsun, Dengir Ağa'yı milletvekili yapıyorsun, yetmiyor Meclis başkanlığına öneriyorsun!" falan demek faydasız. Oportünist fırtına, HDP içinde her şeyi birbirine geçiriyor, jöle kıvamında bir siyasi topluluk oluşturuyor ve laf ettiğin anda ‘şoven', 'ulusalcı', 'Kürt düşmanı' sıfatlarından birini ya da hepsini işitmeye başlıyorsun.

HDP'de oluşan jölemsi topluluk içinde öne çıkan isimlerden biri Ertuğrul Kürkçü. Kendini sosyalist olarak tanımlıyor. Talihsiz bir biçimde, Soma'da faaliyet yürüten Hazirancı arkadaşlarımızın inisiyatifiyle düzenlenen mitingde bir konuşma yaptırıldı kendisine. Kürkçü, Somalı madencilerin acılı aileleriyle aynı kürsüyü paylaştı. Ertesi gün kalktı, Ege Sanayici ve İşadamları Derneği'ne gidip patronlara brifing verdi. Soma Madencilik'in patronu şans eseri orada değildi!

İşte oportünist fırtına tam olarak böyle bir şeydir. Keza Figen Yüksekdağ TÜSİAD'la kol kola fotoğraf çektirir. Ve bunların hepsi 'siyaset'tir. Evet, gerçekten siyasettir ama burjuva siyasetidir. Devrimci siyasetin ufku ise, gencecik insanlar devrim uğruna ölürken burjuvaziyle hoş-beş etmeyi sindirecek kadar geniş değildir...

Resim Ekleme

TÜSİAD heyeti, HDP’yi de ziyaret ederek Figen Yüksekdağ ve parti yöneticileriyle görüştü. E.Kürkçü ve bir HDP heyeti de Ege Sanayici ve İşadamları Derneği’ni ziyaret etti.

Ulusal hareket solu siliyor
Bütün bunlar devrimci boşluktan oluyor. Ne yazık ki Türkiye sosyalist hareketi kitle etkisine sahip güçlü bir odak olmaktan çok uzak. Dahası sınıfsal tabanı itibarıyla küçük-burjuva bir ağırlığa sahip. İşçi sınıfına nüfuz edememiş vaziyette. Sınıf çıpasının bulunmadığı sol atmosferde, güce düşkün küçük-burjuvazi açısından HDP cazip bir alan yaratıyor. Oportünist fırtına sosyalist potansiyeli yutuyor, şekilsizleştiriyor... Faşistken şeriatçı olan, oradan insan hakları savunuculuğuna sıçrayan Hûda Kaya'yla, fırıldaktan öte bir rulet tekerleğini andıran Altan Tan'la, kadim burjuva siyasetçisi Celal Doğanla, yolsuzluktan damgalanmış ve RED'in bir kapağında dansöz olarak resmedilmiş Dengir Ağa'yla yoldaşlaşan ve bunu sindirmeyi başaran sabık 'komünist'ler, aynı batağa balıklama atlamayanlara, en başta da bu ülkenin vicdanı olmaya başlayan HAZİRAN'a saldırıyor.

Yani anlayacağınız, HDP ile meselemiz, bize saldıranların iddia ettiği gibi 'Kürt düşmanlığı', 'ulusalcılık' ya da 'Kemalistlik'ten falan değil, HDP'nin yarattığı oportünist fırtınadan kaynaklanıyor.

Peki bu meselede nasıl bir tutum içinde olacağız?

Bize kim nasıl saldırırsa saldırsın, Kürt halkının yaşadığı tüm acılara karşı onlarla dayanışma içinde olacağız; devletin saldırılarına karşı, demokratik hak ve özgürlükler için onlarla omuz omuza mücadele edeceğiz; Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkını koşulsuz olarak savunacağız. Ama HDP yönetiminin sınıf işbirlikçisi siyasetlerinin peşine takılmayacağız, oportünist fırtınaya kapılmayacağız, işçi sınıfının bağımsız siyasi hattını ve liderliğini inşa edeceğiz. Tavrımız bu kadar nettir...





Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
dayanışma
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: dayanışma
Cevap Tarihi: 10.08.2015- 18:32


Elimden gelse bu yazıyı herkese okumak isterdim. Yakın dönemin, solcu geçinen şarlatanların ve yetmez ama evetçiliğin fotoğrafı bu kadar güzel çekilemezdi. Denizcan arkadaşa bu yazıyı bulup ortaya çıkarttığı ve buraya astığı için teşekkürler.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: denizcan
Cevap Tarihi: 11.08.2015- 20:59


Alıntı Çizelgesi: dayanışma yazmış

Elimden gelse bu yazıyı herkese okumak isterdim. Yakın dönemin, solcu geçinen şarlatanların ve yetmez ama evetçiliğin fotoğrafı bu kadar güzel çekilemezdi. Denizcan arkadaşa bu yazıyı bulup ortaya çıkarttığı ve buraya astığı için teşekkürler.



Bir şey değil sevgili dayanışma, ben de okuduğumda çok beğenmiştim. Yöneticiler herhalde bu yazıyı üste alarak sabitlerler:)



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
dayanışma
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: dayanışma
Cevap Tarihi: 13.08.2015- 22:16


umut, sabah mahmurluğu ile foruma katılıyor, görmemiştir, belki şimdi görür:)



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: denizcan
Cevap Tarihi: 15.08.2015- 16:38


Bu cehennemin adı “Sezen Aksu Türkiyesi”dir

Resim Ekleme

Bazı yazılar, şarkılar, filmler, romanlar, şiirler vardır, zamanını aşar ve geçmişten geleceğe kendisinden hiç beklenmeyen bir enerji köprüsü kurar. Etiketlerin değiştirilmesine neden olur, doğru bir etiketleme yapar. Fırtınayı tersine çeviriverir. Genelde bilerek olmaz. Bazen yazar, besteci, şair, sinemacı vs. bizzat üreticisi de oldukları bu enerjiyi göremez, hatta hikmetine bir mana veremez, sonuçlarına şaşırır kalır. Öyledir bu işler ve tarihte bir belirsizlik aralığı her zaman vardır. Ama bu sonucu alacağını bilen yaratıcılar olduğunu da biliyoruz.

Böyle yazılardan biri kısa bir süre önce çıktı. Yazarı Hakan Gülseven ne yaptığını bilen ve sonuç almayı önemseyen bir yazı adamıdır. Yurt gazetesinde hafta sonunda çıkan “Solun içine kaçan Sezen Aksu” başlıklı yazısında bir dönemi özetledi ve birçok genel geçer doğruyu “boşa çıkardı”. Onu bir başka açıdan tamamlayanve birkaç gün sonra soL Portal’da yer alan yazısıyla Aydemir Güler, eylemci bir siyasal düşünür olarak farklı bir kulvardan gelip gündemin nasıl benzer ölçütlerle değerlendirildiğine bir yeni örnek verdi: Türkiye aydınının çeşitli açılardan ve köşelerden benzer bir felaket tablosu tanımladığını ve yine benzer, en azından birbiriyle konuşan nedenler saptayıp sonuçlar önerdiğini görüyoruz. Tablo 35 yıldır baş aşağı duruyordu, şimdi art arda müdahaleler oluyor ve tablo galiba ayakları üzerine oturtuluyor. Türkiye düzeltiliyor yani.

SEZEN AKSU CEHENNEMİMİZİ SİMGELEYEN BİR KAVRAMDIR

Ne mi oluyor?

Aslında Türkiye’nin ismi konuluyor. Daha doğrusu doğru ismi konuluyor. Bunun için de özellikle sanatçılardan yararlanılıyor. Çökmekte olana kolayca “Erdoğan Türkiyesi” diyemeyeceğimizi, çünkü bu badem bıyıklı islamofaşistlerin bir başka çok büyük operasyonun basit ayakçıları olduğunu anlıyoruz. Artık Batı’nın gözünde açıkça çökmüş bir devlet (“failed state”) olan Türkiye’nin buraya nasıl geldiğini ararken, asıl sorumluların geri planda ve başka bir yerde, hem de solculuk kisvesiyle arz-ı endam ettiğini görüyoruz. Gülseven’in daha uzun süre tartışılacağı ve açtığı kapılar nedeniyle genç kuşağın gündeminde kalacağı anlaşılan yazısını dikkatli okuyunca, bir dönemin fırtınalar yaratan ismi, her türlü çürümüşlükte özel bir paya sahip Sezen Aksu’nun başlı başına bir büyük oyunu simgelediğini rahatça görebiliyoruz. Sezen Aksu artık maalesef bir soyutlamadır. Bir kavramdır. Cehennemimizi simgeleyen bir kavram.

Türkiye aydınının ve solunun, hatta geniş halk kitlelerinin, geçmişte gerici/ahlaksız olarak damgaladığı ve reddettiği her şeyi, biraz şarkı, biraz renk, biraz da solculuk olarak lanse etmek, 12 Eylül generallerinin beklediğinden çok daha verimli bir tarla yaratmıştır. 1970’lerde değil ifade etmek aklınızdan geçirseniz mahkûm edileceğiniz, solun ve halkın tepkisini alacak şeyler, artık Erdoğan ve AKP’nin güdümündeki Türkiye’de solculuk olarak satılabilmektedir. Bunu herhalde şu badem bıyıklı tüccar imamlar tugayı becermedi.

Kimler becerdi peki?


Malumdur: Eskiler vitamini yüksek balıkyağını içirmek için özel tatlandırıcılar kullanırmış. 35 yıl önce aynen böylebir sürece girildi. 12 Eylül, Türkiye’nin çökertilmesi operasyonunda başı çekti, ama geri plandaki emperyal güçler ve Türk zenginleri, bu ülkeyi ele geçirmek için önce onun solunu ele geçirmek gerektiğini bilecek kadar akıllı bir antikomünist geleneğe yaslandılar. Köklü bir antikomünist nefret aradılar ve onu sol kisve altında buldular. Yani faşist generaller bu akılları doğrudan Washington’dan almadılar. Ondan çok daha önemli ve dolu bir başka merkezden el aldılar. Federal Almanya ve dönemin başkenti Bonn, Türkiye’deki generalleri SPD’li Helmut Schmidt hükümeti eliyle desteklerken, aslında bu işlerin saf Amerikan kafasıyla (“Nato kafa nato mermer” de denebilir) yürümeyeceğini, halkın ve aydının başka ilaçlarla, en önemlisi de sol diye okutulan bir emperyalist demokrasi ilacıyla uyutulabileceğini biliyordu.

Ankara, en önemli desteğini sosyal demokratların iktidar olduğu Federal Almanya’dan nasıl almıştı? Helmut Schmidt’in 12 Eylül olunca verdiği ilk demeçlerden biri “Türkiye artık dipsiz kuyu değil” idi. Hazret hâlâ yaşıyor, bunu acaba sadece o dönemde geri dönmeyen krediler nedeniyle mi söylemişti? Hiç alakası yok. O zaman, 1970’lerde solun yükseldiği Türkiye’ye (Kimlere?) antikomünist demokrasi çalışmaları için, Portekiz ve İspanya, muhtemelen de Yunanistan ile birlikte örtülü ödenekten mark dolu bavullar gönderilmesine bir anlam veremeyiz. Bu büyük operasyonun oturması için solun demokrasi ve sanatsal özgürlük vs. bombalarla parça parça edilmesi gerekiyordu ve bunun için en tipik örneklerden biri kuşkusuz Sezen Aksu fırtınasıdır. Bu “özgür kadın sanatçı”, tüm 12 Eylül döneminin sanatçılarını ve kadınlarını simgeleyecek kadar verimli bir fotoğraf vermiştir. Sezen Aksu, bir tür “örtülü ödenek” değil midir? Bir kavramdır yani.

Bugün Türkiye’yi artık eğer tanıyamıyorsak, bunda dolar ve mark karşılığında Türkiye ilericilerini öldüren MHP’li faşistler ile 12 Eylül işkencecileri kadar bu demokrasi ve sanata bulanmış ağır öldürücü vitaminin de büyük payı vardır.

Sezer Aksu, sadece günümüzdeki Türkiye halkını ve iktidarı değil, tüm sanat âlemini simgeleyen bir “işbilir kadın” değildir de, demokrat mıdır? İkisi de neden olmasın?   Daha doğrusu şöyle soralım: Sezen Aksu ve onun temsil ettiği Murat Belge/Orhan Pamuk/Adalet Ağaoğlu/Oya Baydar/Can Dündar vs. mahfelleri, AKP’ye “demokrat kurtarıcı” olarak baktıkları için mi soldan sağa geçtiler, yoksa genlerinde mi bu çözülme ve teslimiyet vardı?

“Onlar ortak bir pazar” diyerek Ortak Pazar’ı, yani Avrupa Birliği’ni reddeden, Türkiye’nin bağımsız olması ve emperyalizmle bağlarını mutlaka kopartması gerektiğini söyleyen, NATO’yu reddeden, kendi emekçilerinin plan ve bilimle yeni bir refah ülkesi kurabileceğini ileri süren, Türkçe fikir dünyasının aydınlanmacı fikir dünyasına bir katkı yaratabileceğini savunan Türk solunun tüm temel tezlerinin tersyüz edilip “tu kaka” edilmesinde bu “tatlı bulamaçların” büyük etkisi oldu. Sezen Aksular olmasaydı, “Erdoğan Türkiyesi” de olmazdı.

İşte Gülseven’in yazısını tamamlayan bir başka yazı soL Portal’da çıktı. Sadece siyasi kimliği öne çıkarılan, ama önemli bir fikir adamı olduğunun artık açıkça belirtilmesi gereken bir yazarımız, Aydemir Güler, 35 yıl önceki darbenin gerçek anlamını şöyle yorumladı:

“12 Eylül solu idam sehpasında, yasaklarla falan yenmedi. Sol 12 Eylül’ün sözde çıkışında ANAP’dan medet umduğu, ‘70’li yıllarda yürüttüğü mücadeleye çocukluk diye bakmaya başladığı, daha sonraları Demirel’e, İnönü’ye kapılandığı, devlet sendikacılığının karşısına ‘çağdaş sendikacılığı’ çıkartmaya meylettiği, sosyalizmi ve devrimi hayal, AB’yi gerçekçi bulduğu, en sonunda AKP iktidarını demokratikleşme zannettiği zaman ve bu nedenlerle yenilmiştir.”

Sezen Aksu Türkiyesi bu verimli toprak üzerinde kuruldu. Yaşadığımız cehenneme başka isimler aramayalım. 35 yıl önce Türk zenginleri ve generaller el ele bir “Sezen Aksu Türkiyesi” kurmak üzere harekete geçtiler. Başarılı da oldular.

Solun solla yenilebileceğini ABD bir türlü öğrenmek istemiyordu. Avrupa’dan sosyalizmi “demokratik sosyalizm yardımıyla” adeta kazıyan Alman kafası ise, kurmayları eliyle 100 yıl önce Ermeni felaketimizi sahnelemişti, biliyoruz, sonra da 1970 ve 1980’lerde solumuzu tasfiye etti. Bu konuda ABD’den hiç geri kalmayacak kadar atak ve iştahlıydı. Solu, sol kisveli uyuşturucularla tasfiye ettikten sonra, bu sistemin rahatça ortadan kaldırılabileceğini 1989 ile birlikte Doğu Avrupa’da, sonra da Yugoslavya ve diğer ülkelerde kanıtladılar.

Demek ki her yerde Sezen Aksu’lar bulabildiler.

Yaşadığımız çöküşe elbette başka isimler de takabiliriz. Ama bu cehennemin kapısına asılacak en uygun tabela “Sezen Aksu Türkiyesi”dir.

Osman Çutsay



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 16.08.2015- 12:12


Alıntı Çizelgesi: dayanışma yazmış

[size=2]umut, sabah mahmurluğu ile foruma katılıyor, görmemiştir, belki şimdi görür:)




Dediklerinizi geç de olsa yerine getirmekten mutluyum:)[/size]



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
hakkı
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: hakkı
Cevap Tarihi: 16.08.2015- 14:10


Sezen Aksu gayet insanı taleplerde bulunmuş kötü mü etmiş söz verip te sözünü tutmayanlar utansın .
Kenan evren ölümleri durduracağım rayından çıkan düzeni rayına koyacağım demiş o da destek olmuş .Peki karşı çıkanlar S.Aksu gibi davranmayanlar ne yapmış ya yurt dışına kaçmış ya teslim olmuş yada daha darbenin sesini duyar duymaz araziye uymuş.

Darbenin sesi ta nerelerden duyulmasına rahmen niçin devrim cephesi kurulmamış niçin sol içi rakabet geçicide olda buz dolabına (erdoğanın değimi ile) konmamış .
Niçin darbecilere en sert şekilde cevap verilememiş S. Aksu ya hesap soranlar aynaya bakıp kendileri ile yüzleşmelidir
Başkalarının kıçına bakmak kolay ya kendi kıçları ne alemde.

Evet yetmez ama evetçiler yanıldı ya yanılmayanlar yapılan sahte mahkemelere karşımı çıktı yapılan talanlara dur mu dedi K.Evrenin sağlığında yüzünemi tükürdü Bu gün bu ülke solcuları S.Aksu ya bakacaklarına kendilerine bir baksınlar en azından Sezen aksu yanıldığını itiraf edecek kadar cesur davranıyor Bu ülke tam ortasından ikiye bölünmüş durumda kürtçüler ulusalcılar hani emekçileri örgütleyeceklerdi o emekçiler o gerici örgütlerin etkisi altında her partiye bir sendika düşüyor.Niçin Erdoğan bu kadar oy alıyor niçin bu halk ona hala gönül veriyor hiç sordularmı kendilerine.

Sezen Aksu adı belli liberal tam bir libaral gibi davranıyor onu değiştirmeye kalkanlar önce kendi durumlarını incelemeye alsın.Nerede işçi sınıfı nerde demokrasi Haziran diye halkı umutlandırdılar önce kandi verdikleri özden kandileri döndü.

Sezen Aksu suçlu, tabi suçu pazara çıkarsan alan olmayacağını her kes biliyor.

Kapitalitler gölgesini satamadığı ağacı keser derler işte bu liberal sözdür.Peki solcular ne yapar . ağacı korurmu.yoksa kökünümü kurutur.
kapitalistler ihtiyaçlar sınırsız kaynaklar sınırlı der buda liberal söz .Peki sosyalistler ne yapar ihtiyaçlarımı kısar yoksa kaynaklarımı çoğaltır.

Sezen Aksu iyi bir sanatçıdır ondan biz siyaset değil sanat bekliyoruz oda bunu iyi yapıyor.




Bu ileti en son hakkı tarafından 16.08.2015- 14:19 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
yura
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 08.02.2014
İleti Sayısı: 816
Konum: Bolu
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: yura
Cevap Tarihi: 16.08.2015- 17:09


bir marksist olarak şimdide sezen aksunun evrene desteğini mi onaylamaya başladınız:)



Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 3 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   3   >   son» 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Sezen Aksu: 47 yıldır yazıyorum…. Yazmaya da devam edeceğim... melnur 2 1304 26.01.2022- 01:49
Konu Klasör Solun cirmi, solun cürmü denizcan 0 3202 15.02.2016- 18:44
Konu Klasör 'Ama'cı solun umacıları umut 1 4452 12.01.2015- 21:18
Konu Klasör Solun seçim ittifakları ve HDP... melnur 5 1227 10.12.2021- 01:34
Konu Klasör Solun bölünmüşlüğü... melnur 1 1100 21.03.2022- 03:29
Etiketler   Solun,   içine,   kaçan,   Sezen,   Aksu
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS