SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 5 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   3   4   5   >   son» 
Anadolu           (gösterim sayısı: 23.572)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
ozkanates
[ ozkanates ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 20.08.2015
İleti Sayısı: 112
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: ozkanates
Konu Tarihi: 21.08.2015- 16:38


Türkler, ilk olarak kuzey doğu Asya'da, Sibirya'nın altında küçük bir bölgede ortaya çıktılar. Bu küçük bölgeden, Orta Asya'ya, Kafkasya'ya, Balkanlar'a, Anadolu'ya ve Arap Yarımadası'na yayıldılar ve gittikleri her yerde devlet oldular. Çünkü bu kavmin kültürü, benzeri olmayan bir özelliğe sahipti: Diğer kavimlerle birlikte yaşayabilme ve diğer kavimleri birlikte yaşatabilme özelliği. Bu yüzden karıştıkları toplumların kültüründe erimek yerine, sıklıkla onları kendi çatıları altında birleştirdiler ve bu kavimlerin bir kısmı zamanla Türkleşti.

Orjinal Türkler, moğollar gibi çekik gözlüydü. Diğer ırklarla o kadar çok karıştılar ki, ırksal özellikler kayboldu. Dolayısıyla Türk, bir ırk değil bir kültür. Türk kültürü tarafından cezbedilerek zamanla bu kültürü benimsemiş ırkların oluşturduğu bir karışım. Örneğin, uzun boylu, açık tenli, kızıl saçlı, tam bir viking görünümlü Türk toplulukları vardı. Aynı durum kurdukları devletler için de geçerli ki, bunların en ilginci Memlükler. O dönemde, çalışkanlıkları ve sadakatleri sebebiyle bölgede en makbul, en pahallı köleler Türklerdi. Bunlar zamanla o kadar yükseldiler ki, sonunda devletin başına geçtiler, adını da Memlükler, yani "köleler" koydular.

Türkler, Anadolu'ya geldiklerinde binlerce yıllık bir ırklar ve medeniyetler karışımıyla yeniden karıştılar, ve onun içinde kaybolmak yerine onu cezbederek Türkleştirdiler. Bu topluluk, daha sonra kültürün en görkemli örneğini oluşturacak, çağının süper gücü olacaktı. Ve aynı zamanda, yeni tabirle "yumuşak güc"ün büyük bir uygulaması. Balkanlar'da 25 kadar ülkeyi 400 yıl barış içinde yönettiler. Bölgeden çıktıklarında, bölgenin kültürü, girdiklerindekiyle hemen hemen aynıydı çünkü halklar özgür yaşamışlardı. Balkanlar, Türkler gelmeden önce bir savaş bölgesiydi, onlar çıktıktan sonra yine bir savaş bölgesi olacaktı. Aynı durum, Arap Yarımadası'nda da geçerliydi çünkü Türkler, gelişme dönemlerinde İslam'ın kılıcı, gerileme döneminde kalkanı olmuşlardı.

Kültürün cazibesine başka bir örnek de yeniçeriler. Bugün Balkanlarda "yeniçeri" kelimesi, "başkasının fikrine saplanmış ve/veya başka birini mantıksızca destekleyen" anlamı kazanmış alaycı bir kelime. Yeniçeriler, çocukken devşirilir, Türk ailelerin yanında Hacı Bektaş Veli'nin prensipleriyle yetiştirilir, Osmanlı ordusuna katılırlardı. Bunlar ordudan ayrılıp ülkelerine döndüklerinde, tekrar eski dinlerine dönmez, müslümanlar olarak ibadet etmeye devam eder, ülkelerinin ordularına yine yeniçerilerinkine benzer kıyafetiyle katılır, özel birlikler oluştururlardı. Hatta Viyana kuşatması sırasında 200'ü, Osmanlı ordusuna karşı yine bu kıyafetleri içinde savaştılar.

İşte kuzey doğu Asya'nın küçük bir bölgesinden gelen bir kültürün, kıtalar boyunca yayılmasının, pek çok devlet kurmasının, dünyanın en çok konuşulan 5. dili olmasının, Anadolu gibi en zor bir coğrafyayı 1000 yıldır elinde tutabilmesinin öyküsü bu. Gittikleri her yerde çekim merkezi oldular, diğer kültürleri kucakladılar, onlarla birlikte yaşayarak ve onları birlikte yaşatarak, barışın, birliğin ve kardeşliğin yuvası oldular. Ve işte böylece, vardıkları her yerin tarihini yarattılar.




Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
ozkanates
[ ozkanates ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 20.08.2015
İleti Sayısı: 112
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: ozkanates
Cevap Tarihi: 31.08.2015- 15:56


Yukarıdaki yazımdan devam:


İmparatorluğun son yüzyılı. Dünya Avrupa ve Rusya olmak üzere iki kutba ayrılmış. Avrupa, Rusya'nın Anadolu'daki önemli limanları ele geçirerek Avrupa'ya genişlemesinden korktuğundan, Osmanlı halen ayakta. Bu çekişmede Osmanlı'nın yanında olan Marx, Osmanlı'nın halini şöyle özetlemiş: “Statukoyu muhafaza etmek! Bunu yapmaya çalışmak, tamamen çürüyüp, dağılmadan önce, bir at cesedini aynı çürüme derecesinde tutmak kadar zordur. Türkiye çürümüş durumdadır ve Avrupa’daki denge ve statükonun muhafazası devam ettikçe, daha da çürüyecektir." (1853)

Giderek dağılan ve küçülen imparatorlukta çareler aranmakta, her tarafta Jön Türkler benzeri irili ufaklı pek çok örgütlenme ortaya çıkmakta. Bunlar zamanla birleşerek İttihat ve Teraki Cemiyeti isimli yenilikçi-muhalif-gizli bir örgüte, o da sonradan darbe yoluyla iktidarı ele geçiren bir örgüte dönüşür. Bir dizi başarısızlıktan sonra kendini fesheder. Üyeleri, sonradan Kurtuluş Savaşı'nı örgütleyen, sonra da Cumhuriyeti kuran kadrolara dönüşür.

Bu aşamada önlerindeki manzara şudur: Sarıkamış'da 93.000 askerin kaybı, Çanakkale Savaşı'nda okumuş kesimlerin kullanılmasına ve tüketilmesine sebep olmuştu. Öyle ki Haydarpaşa Garı'nda dikilip, gelip geçen düzgün giyimlilere devlet memurluğu teklif edilmekteydi. İlkokul 3.sınıftan terk insanlar aranıp bulunuyor, okuma yazma öğretiliyor, öğretmen olarak atanıyorlardı. Cumhuriyetle birlikte imparatorluğun bürokrasi kadroları tasviye olmuştu. 3 asır süren gerileme ve yoksullaşma, prestij ve özsaygı kaybı sonucu, tüm kurumlar yozlaşmış ve kullanılamaz haldeydi. Ne sermaye vardı ne de sermayedar.

Bu görüntü altında yeni cumhuriyet, asker kökenlilerin ağırlıkta olduğu bir elitler yönetimi olarak kurulmak zorundaydı ve öyle oldu. Gizli yeraltı örgütlenmesi olarak kurulan ve sonradan darbeci bir organizasyona dönüşen İttihat ve Terakki anlayışı, dönemin koşullarına ve ihtiyaçlarına denk düşmüştü. Yeni elitler, yapılamamış ne kadar reform projesi varsa, hepsini yürürlüğe koydular. Bu hızlı dönüşüm, halktan gelen ve gelebilecek tepkiler sebebiyle, elitler yapılanmasının sıkılaşarak devamını ve 70'li yıllara kadar düşe kalka da olsa yürümesini sağladı.

70'ler, dünyanın teknoloji ve üretim patlamasına girdiği, büyük değişimlerin gerçekleştiği yıllardı. Elitler, bu değişimleri izlemek yerine, dünyadaki soğuk savaşı bahane ederek, gücü zor yoluyla elde tutmaya yöneldiler. 80 öncesi ve sonrası, sadece şekil bakımından farklıydı. İkisinin de özü, iç savaş yoluyla iktidarın elde tutulmasıydı.

Ancak sonuç istenenin tersi oldu, değişim yavaşlayacağına hızlandı. Elitlerin şiddet politikaları, Türk toplumlarının "kutsal devlet" anlayışına üst üste darbeler indirdi, elitlerin üzerlerindeki bu zırhı soydu. Sınırsız güç politikaları, varacağı yere varmış, mutlak bir zulüm manzarası ortaya çıkmıştı. Denebilir ki Türkiye, güneyindeki Arap Baharını 70, 80 ve 90'lı yıllarda deneyimledi.

90'lara gelindiğinde dünyadaki teknoloji ve üretim patlaması, yeni bir dönemi start vermişti: Küreselleşme. Yerküre tek bir pazar olacak, tüm ülkeler bu pazarı en ucuz ürünlerle destekleyeceklerdi. O yüzden herkesin adam olup üretim yapması gerekiyordu. Türkiye elitleri, bilinmez, ama şiddet politikalarının iflas ettiğini gördüklerinden, ama yeni pastadan pay alma isteklerinden, kendi istekleriyle küreselleşmeye katıldılar. 1999'da Ecevit-Yılmaz-Bahçeli koalisyonunu kurarak meclisteki kayıkçı dövüşüne son verdiler. Sonraki 3 yılda tek parti yönetimini hazırladılar ve böylece AKP dönemi başladı.

14 aylık bir partinin % 36 oy ile iktidar olması, yukarıda izah ettiğim iki ihtiyacın örtüşmesiyle oldu:
1- 80 ve 90'lı yıllara karşı halkın sessiz isyanı
2- Elitlerin, küreselleşmeye katılma projesi

2010'lu yıllarda ise dengeler bir kez daha değişecekti.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
ozkanates
[ ozkanates ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 20.08.2015
İleti Sayısı: 112
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: ozkanates
Cevap Tarihi: 29.09.2015- 14:09


Transistör, 1947'de keşfedildi, 56'da Nobel ödülü aldı. 60'larda bilgisayar, 70'lerde internet, 80'lerde cep telefonu yayıldı. Bilgi ve haberleşme teknolojilerindeki bu gelismeler, tüm alanlarda teknoloji patlamasini tetikledi. Üretim maliyetleri hızla düştü, üretim patlayarak küresel ölçeğe yayıldı. Ortaya çıkan muazzam para, güvercinlere (karşılıklı işbirliği yandaşlarına) büyük bir fırsat verdi: İşbirliğini küresel ölçeğe taşımak, dünyayı tek bir üretim, tek bir pazar yeri haline getirmek. Böylece 90'larda demirperde ülkelerinin perdesi kalktı, Çin'in büyümesi hız kazandı, Avrupa Birliği eski düşman demeden Balkanlar'ı ve Doğu Avrupa'yı yüklendi. Kuzeyimizde turuncu devrimler yapıldı, güneyimizde BOP denendi.

Küreselleşme, dünya ülkelerini bölge bölge birleştirmekteydi. İçinde olduğumuz bölgenin ekonomisinin gelişmesinde buzkıran rolü oynayabilecek 3 ülke vardı: Rusya, İran ve Türkiye. Rusya sosyalizmden yeni çıkmıştı ve toparlanmakla meşguldü (yayılımcı ve şiddet yanlısı duruşu da ayrı bir başlık). İran, küresel sisteme meydan okuma tiyatrosunda, Şii'lik üzerinden İslam ayrımcılığı politikası izlemekteydi. Dolayısıyla geriye tek seçenek kalıyordu, Türkiye (İslam üzerinden Arap Bölgesi, Türklük üzerinden Kafkaslar ve Orta Asya, tarih üzerinden Balkanlar ile olan bağları da cabası).

Böylece Türkiye elitleri, büyük trende 1999 yılında, Ecevit-Yılmaz-Bahçeli koalisyonuyla meclisteki kayıkçı dövüşüne son vererek katıldı. Bir taraftan ekonomik istikrar adımları atılırken, bir taraftan da siyasi istikrar için ülke, tek parti yönetimine hazırlandı. Tüm iç ve dış konjektürün bu şekilde leyhine birleştiği Türkiye, dünyada gelecek dönemin en çok gelişen birkaç ülkesinden biri olacaktı.

2010'lara gelindiğinde dünyada, durumu görece kolay, hacmi büyük ülkelerin küreselleşmeye katılımı tamamlandı. Sıra ağır toplara gelmişti, şahinlerin (şiddet yanlılarının) yönetiminde olan ülkelere: Arap bölgesi, İran, İsrail gibi.

Globalizasyon, 2000'li yıllarda Arap Bölgesi'ne BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) olarak gelmiş ancak başarısızlığa uğramıştı. Aynı amaçla 2010'da başlatılan Arap Baharı ise, amacından beklenmedik bir dönüş yaparak, Batı merkezli yönetimler yaratmak yerine, sandık yoluyla bölgesel birleşmeye yöneldi.

Bu, Batı için iki risk demekti:
- Bölge petrolü Batı sanayisi için zorunlu olduğundan, bölgede egemen pozisyonda kalma zorunluluğu.
- Bölgesel bir birleşmenin, 1 milyar 700 milyonluk müslüman dünyada birleşme olasılığının önünü açması.

Her iki riskin geleneksel çözümü(!), bölgenin kargaşa içinde kalmasıydı. Böylece kontrol güvercinlerden tekrar şahinlere geçti. Sandıkları ezerek diktalara yol verdiler. Halkı terörize ederek savaş koşullarını dizayn ettiler. Bugün Batı ve IŞİD eliyle gerçeklenmekte olan savaş(!), işte bu dizayndır.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
ozkanates
[ ozkanates ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 20.08.2015
İleti Sayısı: 112
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: ozkanates
Cevap Tarihi: 12.01.2016- 18:22


Şahinlerin çözümü: Ülkeleri yeteri kadar küçük ülkelere bölerek ve bu zayıf yapıları birbirleriyle savaşır halde tutarak, hepsinin üstündeki bir üst güç olarak kontrolü sürdürmek.

Güvercinlerin çözümü: Demokrasi ile siyasi/toplumsal/ekonomik istikrar kazanan ülkelerin bölgesel birleşmeye giderek nihayette küreselleşmeye katılması. 2050’de dünyanın bir numaralı süper gücü olacak Çin’in yarattığı baskı ve risk, Batı güvercinlerinin elindeki en önemli argüman.

Bu süreçte Türkiye, şu sebeplerle güvercinlerin kalelerinden biri haline gelmişti:
- Bölgedeki kalkınmada buzkıran rolünün olası tek adayı olmasından doğan beklentileri.
- Türkiye şahinlerinin 80 ve 90'lardaki zulüm manzarasının halkta yarattığı şiddet karşıtlığı.
- Diğer halklarla birlikte yaşama ve onları birlikte yaşatmanın, Türk/Osmanlı kültürü olması.

Son 13 yılda siyasi istikrarını dünyaya pazarlayan ve bunun ekmeğini yiyen Türkiye, son 2 yılda bunu Kürt bölgesine ihraç etmenin eşiğine gelmişti. Sıradakinin, yani tüm bölgeye istikrar ihracının adımlarını da atmıştı. Bu politikalar, 2010’da başlayan şahin dalgasına ters düşmek demekti. Gezi, Paralel ve Kobani kalkışmaları ile uzaktan üç atış yaptılar fakat başarılı olmadı.

Son aylara geldiğimizde… Esad’ın kendi yaşadığı başkenti bombalama aşamasına gelmiş olması gibi pek çok gelişme, dünya şahinlerin elinin zayıflamakta olduğunu, dengelerin tekrar güvercinlere dönmekte olduğuna işaret ediyor. Mücadele güvercinler lehine sonuçlanırsa… sonraki sürecin en büyük sorunu, bölgede istikrarın nasıl inşa edileceği ve kimin inşa edeceği olacak.

Amerika ve Avrupa, bir dış güç olarak bunun yapamayacaklarını Afganistan, Irak gibi bugüne dek girdikleri her ülkede gördüler. Bu sebeple bölgede bir güvercin çözümünün tek anahtarı var: Türkiye.

İşte bu sebeple dünya şahin ve güvercinlerinin son 5 yılda Ortadoğu üzerinden sürdürdükleri kapışma, şimdi Türkiye'ye kayıyor. Dışta Türkiye karşıtı söylemlerin tekrar yükselmesi, içte ise demokrasi kanalları açık bir ülkede şiddet siyasetine geçmek, yani terör kartının açılması… tarafların yaklaşan sonu kabullenmelerinin ve oyunun bir sonraki aşaması için pozisyon almalarının ifadesi.

Türkiye için ise durum… satranç tahtasındaki mevcut kompozisyon, 13 yıllık kendi güvercin dizaynı olduğundan, oldukça rahat. Planladığı şekilde tamamlaması durumunda, barış, birlik ve kardeşliği en zor olduğu günlerde savunmuş bir ülke olarak yatırımlarının karşılığını alacak. Bölgede güven ortamı oluşturarak, karşılıklı işbirliklerinin kurulmasına öncülük edecek. Savaş çarklarının durması, ekonomi çarklarının dönmeye başlamasıyla bölgenin ekonomik refahının mimarı ve ortağı olacak.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
ozkanates
[ ozkanates ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 20.08.2015
İleti Sayısı: 112
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: ozkanates
Cevap Tarihi: 12.01.2016- 18:23


.
Stratfor 2016 ve 2050:

Stratfor'un 2016 küresel beklentiler raporunda, Türkiye'ye önemli yer ayrılarak, Türkiye'nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da "izlenmesi gereken en önemli oyuncu" olacağını vurgulandı.

Stratfor'un 2050 tahmini... 2050'de Türkiye'nin etki sahası:

Resim Ekleme



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
ozkanates
[ ozkanates ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 20.08.2015
İleti Sayısı: 112
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: ozkanates
Cevap Tarihi: 14.01.2016- 12:54


Lenin kardeşimin sözüyle, "ekonomik kriz dönemleri, toplumların sarsıldığı, maskelerin düştüğü, sosyal gerçeklerin günlük hayatın içinde kendiliğinden ve herkes tarafından görünür halde geldiği dönemlerdir". Şu anda bölgede yaşanan ekonomik krizin çok çok ötesinde, son yüz yılın çatırdaması ve yarılması. Rusya, İran ve Batı gerçek yüzleri ile sahnedeler ve bu yüzden Türkiye'nin neyin alternatifi olduğunu anlatmaya artık ihtiyaç yok. Türkiye bölgesinde ve belki de dünyada birlikte yaşamanın tek anahtarı. Anlatması gereken bu.

Türkiye'nin muhalif kesimleri, neyin karşısına neyi koyduklarını, bombalanan okullarda, pazar yerlerinde, hastanelerde, ibadethanelerde görüyorlar. Çevresi mayınlanarak açlıkla ölüme terk edilen yerleşim birimlerini kendi gözleriyle görüyorlar. Başkalarına bunları yapmak isteyenler, ve kendilerine bunların yapılmasını isteyenler, onlar taraflarını seçecek. İstemeyenler de ellerindeki tek seçeneği, Türkiye'yi seçecek. Bu kadar sade.

Batı artık bir oyun kurucu değil. Onun "hasta adam" olduğunu, kendi sorunlarını çözemediğini, kendi olmayan herkes için de sadece sorun olduğunu, bu sebeplerle oyundan çıkarılmakta olduğunu görmeliyiz. Oyundan çıkarıldığı içindir ki elinde silahtan başka kart yok ve o silahı da hangi düşmanına teslim edeceğini şaşırmış durumda, Türkiye'ye mi Rusya'ya mı.

Batı algısında dost ve düşman yoktur çünkü o kendi dışındaki herkesle ve kendi içindeki her grupla savaş halinde. O, ancak parayla ve yağmayla birbirine tutkallanan ve sadece para ve yağma için hareket eden bir haydut güruhu. Tarihlerinde başka bir şey yok. Egemen oldukları son 300 yılda dünya başka bir şey görmedi. Şimdi dünyada bilinçler yarıldıkça Batı'nın yağma imkanı daralmakta ve Batı'nın yağmadan başka bir benliği yok.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
hakkı
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: hakkı
Cevap Tarihi: 14.01.2016- 14:06


Bu tür hayali haritalar iddialar bu gün olmuyor tarihlerden bu yan bu hayaller her milletin içindeki bazı hayalperestler tarafından ortaya atılmıştır.

İşte Tevrat ve ortaya atılan Yahudi hayalleri vadedilmiş topraklar Diçle Fırat Mezebotamya Hazar denizi ve Kızıl deniz arası tanrı tarafından vaad edilmiş İbrahim oğullarına.

Ama o topraklardaki yüzlerce yıllık değişimeler farklı kültürler farklı sınıfsal yapılar hiç dikkate alınmadan hayallerin gerçekleşmesini beklemek veya hayallere koşmak büyük amaç olmuş yıllardır.

İşte yukardaki haritaya inanmak hayal kurmak ta öyle.
Türkler kuraklık ve moğal baskısı sonucu terk ettiği ve göç yollarına rastlayan toprakların özlemini çeken   hayalleri. Bu hayellere bir Osmanlının zor yolu ile işgal ettiklerini de ilave ettiğimizde   dünyanın belli bir bölümüne hükmetme.

Bu hayalleri kurarken yılların verdiği değişimleri bundan sonraki değişebilecekleri bu değişimlerin içinde yaşadığımız bölgelerinde içinde olabileceği hiç düşünmüyorlar her halde.

Türkiye'nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da "izlenmesi gereken en önemli oyuncu" olacağını vurgulandı.

Hangi gerekçe ve hangi güçle ilişkileri kaybedilen Libya ile mi dostluğu kaybedilen Mısrla mı kardeşliği kaybedilen Suriye mi Rusyamı hangi politika hangi güç bu hayalleri gerçek yapabilir .

Bence ergen hayalleri ve yaşlı rüyalarından vaz geçip gerçek hayat dönmesi daha doğru.
Türklere bu hayalleri kim kurduruyor hangi sebeple böyle hayaller kuruluyor hangi ortak nokta böyle bir hayalin gerçek olabileceğini söyletiyor
Ortada bir tek islam idolojisi var onu da tek olarak düşünmediğinde hayallerden vaz geçmek gerekiyor.
Hangi islam sorusu alevimi sunnimi başka hiç bir ortak nokta yok.

Evet dünyada var olan yaşam biçiminden şikayet çok ama bu şikayet sadece Avrupada Amarikeda Asyada değil Türkiyedede var.
Şikayet kimilerin patlayıncaya kadar yediği dünyaya sığmayacak kadar soyduğu dur. Bu şikayet bu ülke yani türklerin yaşadığı yerlerde yokmu.

Bence bu şikayetlerden ancak herkesin ulus kimliğinden çıkması insan kimliğine bürünmesi ile çözülecektir.Mülkiyet yükünden arınması üzerine aldığı taşımakta güçlük çektiği yabıncılaşma ağırlığından kurtulması ile olacaktır.

Rengimiz ne olursa olsun fiziğimiz birbirine benziyor servetimiz ne kadar olursa olsun midemizin ölçüsü birbirimizden farklı değil boyumuz 10 santim fazla 10 santim eksik. Hayallerimiz de ancak 10 santim fazla 10 santim eksik olmalıdır taşıyamayacağımız kadar hayal kurmak aklımızı bizden alır bizim dışımızda bir yerlere götürür.

Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen birşey olduğunu anlayacak
Kızıl derli ata sözü.
Her ne kadar haritada yer almasa da kızıl derililerin vatanı onlarında Türk olduğunu söyleyenler var. Bence hayaller bile insana yaşadığı alanları cehenneme çevirmemeli.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
ozkanates
[ ozkanates ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 20.08.2015
İleti Sayısı: 112
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: ozkanates
Cevap Tarihi: 15.01.2016- 17:10


Alıntı Çizelgesi: hakkı yazmış

Bu tür hayali haritalar iddialar bu gün olmuyor tarihlerden bu yan bu hayaller her milletin içindeki bazı hayalperestler tarafından ortaya atılmıştır.

İşte Tevrat ve ortaya atılan Yahudi hayalleri vadedilmiş topraklar Diçle Fırat Mezebotamya Hazar denizi ve Kızıl deniz arası tanrı tarafından vaad edilmiş İbrahim oğullarına.

Ama o topraklardaki yüzlerce yıllık değişimeler farklı kültürler farklı sınıfsal yapılar hiç dikkate alınmadan hayallerin gerçekleşmesini beklemek veya hayallere koşmak büyük amaç olmuş yıllardır.

İşte yukardaki haritaya inanmak hayal kurmak ta öyle.
Türkler kuraklık ve moğal baskısı sonucu terk ettiği ve göç yollarına rastlayan toprakların özlemini çeken   hayalleri. Bu hayellere bir Osmanlının zor yolu ile işgal ettiklerini de ilave ettiğimizde   dünyanın belli bir bölümüne hükmetme.

Bu hayalleri kurarken yılların verdiği değişimleri bundan sonraki değişebilecekleri bu değişimlerin içinde yaşadığımız bölgelerinde içinde olabileceği hiç düşünmüyorlar her halde.


Hayal?
Haritayı ben çizmedim.
Ama kendi yaşadığı toprağı,
İçtiği suyu bilmemek mi daha iyi.

ABD dünyayı birleştirirken,
Almanya Avrupa'yı birleştirirken,
Rusya Sovyet mirasını birleştirirken,
İran Şii toplulukları,
Suudi Arabistan Arap bölgesini birleştirirken,
Hayal hayal değil hepsi gerçek de,
Türkiye Osmanlı mirasını birleştirince mi hayal.

Ölçüyü nasıl koydun,
ABD, Almanya, Rusya, İran, Suudi Arabistan gerçek,
Türkiye hayal.

Senin bildiğin tarihin moğollardan mı ibaret,
Yoksa 2500 yıllık yazılı tarihin 120 devlet, 11 imparatorluk mu.
Kim öğretti sana senin hayal olduğunu.


Alıntı Çizelgesi: hakkı yazmış


Türkiye'nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da "izlenmesi gereken en önemli oyuncu" olacağını vurgulandı.

Hangi gerekçe ve hangi güçle ilişkileri kaybedilen Libya ile mi dostluğu kaybedilen Mısrla mı kardeşliği kaybedilen Suriye mi Rusyamı hangi politika hangi güç bu hayalleri gerçek yapabilir .

Daha önce kim neyi nasıl yaptıysa,
Binlerce yıl bu iş nasıl yürüdüyse,
Yine öyle.


Alıntı Çizelgesi: hakkı yazmış

Bence ergen hayalleri ve yaşlı rüyalarından vaz geçip gerçek hayat dönmesi daha doğru.
Türklere bu hayalleri kim kurduruyor hangi sebeple böyle hayaller kuruluyor hangi ortak nokta böyle bir hayalin gerçek olabileceğini söyletiyor
Ortada bir tek islam idolojisi var onu da tek olarak düşünmediğinde hayallerden vaz geçmek gerekiyor.
Hangi islam sorusu alevimi sunnimi başka hiç bir ortak nokta yok.

Herkesin kendi toprağı, kendi dini.
Anti-emperyalizmi bile ancak emperyalistlerin öğrettiği kadar anlıyoruz.

100 yıl Batı ideolojisiyle yıkandık,
Artık özgürlük bile ancak Batı'ya kölelik kadar anlamlı.

Herkesin kendi toprağı, kendi dini.
Batı bunu anlayamaz,
Batı'dan anlayanlar da anlayamaz.

Bunu bir düşün.


Alıntı Çizelgesi: hakkı yazmış

Evet dünyada var olan yaşam biçiminden şikayet çok ama bu şikayet sadece Avrupada Amarikeda Asyada değil Türkiyedede var.
Şikayet kimilerin patlayıncaya kadar yediği dünyaya sığmayacak kadar soyduğu dur. Bu şikayet bu ülke yani türklerin yaşadığı yerlerde yokmu.

Bence bu şikayetlerden ancak herkesin ulus kimliğinden çıkması insan kimliğine bürünmesi ile çözülecektir.Mülkiyet yükünden arınması üzerine aldığı taşımakta güçlük çektiği yabıncılaşma ağırlığından kurtulması ile olacaktır.

Rengimiz ne olursa olsun fiziğimiz birbirine benziyor servetimiz ne kadar olursa olsun midemizin ölçüsü birbirimizden farklı değil boyumuz 10 santim fazla 10 santim eksik. Hayallerimiz de ancak 10 santim fazla 10 santim eksik olmalıdır taşıyamayacağımız kadar hayal kurmak aklımızı bizden alır bizim dışımızda bir yerlere götürür.

Konuştuk, doğru söylersin.
Ama bak çevrene, kim var bunu yaşayan.
Hele sol kesimler, onlar sağcılardan da sağcı.
Önce bir solcu bulalım ki konuşacak bir solumuz olsun.


Alıntı Çizelgesi: hakkı yazmış

Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen birşey olduğunu anlayacak
Kızıl derli ata sözü.
Her ne kadar haritada yer almasa da kızıl derililerin vatanı onlarında Türk olduğunu söyleyenler var. Bence hayaller bile insana yaşadığı alanları cehenneme çevirmemeli.

Evren bir ayna, gördüğümüz kendimiz.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
ozkanates
[ ozkanates ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 20.08.2015
İleti Sayısı: 112
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: ozkanates
Cevap Tarihi: 15.01.2016- 17:15


http://www.smashinglists.com/top-10-greatest-empires-in-the-history-of-world/2/
Bu İnglizce bir site ve tarihteki en önemli imparatorlukları sıralamış.

Bunu yüz ölçümüne veya yaşam süresine göre değil,
Uygarlığa getirdikleri katkılara göre yapmış.

Osmanlı İmparatorluğu tüm tarihte birinci:


1. Ottoman Empire (1299–1923)

The Ottoman Empire also known by its contemporaries as the Turkish Empire. was an Islamic empire that lasted from 1299 to November 1,   July 24, 1923 It was succeeded by the Republic of Turkey,which was officially proclaimed on October 29, 1923. At the height of its power (16th–17th centuries), the empire spanned three continents, controlling much of Western Asia, Eastern and Southeastern Europe, the Caucasus, and North Africa. The Ottoman Empire contained 29 provinces and numerous vassal states, some of which were later absorbed into the empire, while others gained various types of autonomy during the course of centuries.
• It existed at the globe for the longest period of time for 7 centuries.
• The Ottoman legal system accepted the religious law over its subjects. The Ottoman Empire was always organized around a system of local jurisprudence.
• The Ottoman Empire was, in principle, tolerant towards Christians and Jews.
• Numerous traditions and cultural traits of this previous empire (in fields such as architecture, cuisine, music, leisure and government) were adopted by the Ottomans, who elaborated them into new forms and blended them with the characteristics of the ethnic and religious groups living within the Ottoman territories, which resulted in a new and distinctively Ottoman cultural identity.
• By developing commercial centres and routes, encouraging people to extend the area of cultivated land in the country and international trade through its dominions, the state performed basic economic functions in the Empire.
• The empire was at the centre of interactions between the Eastern and Western worlds for seven centuries.



Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 5 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   3   4   5   >   son» 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Burjuva Demokratik Devrimi ve Doğu Anadolu spartakus 3 3932 03.12.2014- 04:32
Etiketler   Anadolu
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS