SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Yalçın Küçük:Çözüm demek AKP’yi istiyorum demektir           (gösterim sayısı: 4.403)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
ayhan
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 05.12.2013
İleti Sayısı: 1.076
Konum: Tekirdağ
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: ayhan
Konu Tarihi: 26.08.2015- 14:51


Erdoğan Kürtleri her gün buzdolabına koyuyor ve çıkartıyor “Çözüm” demek “AKP’yi istiyorum” demektir

Resim Ekleme

Yalçın Küçük'ten gündeme dair çarpıcı açıklamalar.

Yalçın Küçük, son günlerde yaşanan gelişmeleri Deniz Hakan ve Okan İrtem'e değerlendirdi.

"Legal Kürtleri, Tayyip Erdoğan hergün buzdolabına koyuyor, çıkartıyor, sonra yeniden buzdolabına kaldırıyor, sonra yine çıkartıyor, bunların kafası işlemez. Ben onlara bir haber de vereyim, çözüm buzdolabında demek, hemen çıkartırım demektir" diyen Küçük, TSK'nın son durumu için ise "Tayyip Erdoğan savaş istiyor, ama Türk ordusu o istediği, kapıyı o açtığı için savaşmıyor, Türk ordusu artık tekrar eski durumuna geliyor, inisiyatif alıyor. İyi mi, kötü mü, bunu söylemiyorum" ifadelerini kullandı.

İşte Yalçın Küçük'ün o açıklamaları:

Okan İrtem: İki bağlantılı soru ile başlamak istiyorum. Amerika’nın Işid’le mücadelesinde Kürtler nerede duruyorlar ve HDP’lilerden gelen “çözüm sürecine devam edelim” açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yalçın Küçük: 10 Ağustos Tezleri’nde de yazdım, şunu görmemiz gerek, Amerika Kürtlere “Türkiye sınırları içinde durun, ayrılmayın ama artık siz öndesiniz” diyor. Ayrıca 1951’de olduğu gibi Demokrat Parti’yi, o iktidarı bütün dünyaya tanıtırken, şimdi Kürtleri tanıtıyor; nasıl tanıtıyor, laik bunlar, Amerika’yla beraber, Avrupa’yla beraber savaşıyor, Amerikan ve İngiliz çocuklarını Işid’in parçalamasını önlemeye çalışıyor; dünya televizyonlarında bunlar var.

Peki, Putin ne dedi, “Suriye, Irak ve Kürtler ittifak yapalım,” dedi, Kürtlere bir devlet muamelesi yapıyor. Asıl utanılacak nokta burasıdır; Hulusi Paşa artık en yüksek komutan olarak bunu not etmelidir. Savaşın, savaşmayın Kürtlerle, ne önemi var, Kürtlere devlet muamelesi yaptılar. Selo’nunsa sanki böyle bir durumdan haberi yok, oturmuş yalvarıyor, gayet açık. Selo’nun “çözüüüm, çözüme devam edelim” sözlerini ben nasıl anlıyorum, “biz AKP’den ayrılmayız, ondan kopamayız” demek istediği biçiminde anlıyorum. Utanmıyor musun, Cumhuriyeti yıkmak isteyen bir adamla birlikte durmaya? Bir cumhuriyet yasası mı yapacaksınız, yeni yasalar mı yapacaksınız, biz de duracak mıyız, izleyecek miyiz sizi?

Öyle şeyler olmaz, size her gün hakaret ediyor, niye biz Türkler size hakaret ettiysek, “hakaret ediyorsunuz” diyorsunuz da, bu adamlar size her gün hakaret ediyor, ondan sonra Pervin Hanım ile birlikte elinizi okşuyor, “çözüm” diyorsunuz? Pervin Hanım “Benim kocamı öldürdüler” dedi, ben de ona söyledim, senin kocanın nasıl öldürüldüğünü ben bilirim. Döküntülerle, Türk döküntüleriyle iş yapamazsınız, biz size söyledik, madem güçlüsünüz şu anda, niye genel af istemiyorsunuz, sadece Öcalan için değil, herkes için, tam genel af isteyeceksiniz. Ne o kızın adı, Deniz Seki, hepsine af isteyeceksiniz. Çünkü yarım devrim dediysek, ki devam ediyor, öğrenecekler onu, hangi yerden geliyorsunuz, hangi soldan geliyorsunuz, Trotsky diyorsanız, Trotsky’de var bu, Dev-Yol diyorsanız, Mahir’de var bu, ben 1980 yıllarında hapishanede yatarken, çok güzel, çok sevdiğim Dev-Yol’cu çocuklar vardı, bir tek laf söylerlerdi, “kesintisiz, kesintisiz”, onu öğrenmişler, öyle çocuklardı. Bana bunu mu öğreteceksiniz?

Biraz başkalarını da düşüneceksiniz, devrimci bir durum varsa, “bu adam başkan olmayacak” diyorsanız, o zaman bu chp denilen akp’lilerle, öbürleriyle konuşacaksınız, zorlayacaksınız, genel af isteyeceksiniz, yapmazsanız ne Türkiye Partisi ne de başka bir şey olursunuz, siz akp’nin kuyrukçusu olursunuz, çözüm akp kuyrukluğudur. Adamlar “size öyle söyledik, sonra vazgeçtik kardeşim” diyor; sonra vazgeçtiklerinden de vazgeçerler, bunu da mı anlamıyorsunuz, bakın güzel kardeşim politika mı, şöyledir, ben şu kadar çocukken İsmet Paşa bir laf söylerdi, Menderes’e ağır laflar eder, Menderes de ona ağır laflar eder, biz birbirlerini öldürecekler zannederdik, üç gün sonra bahar havası olurdu. Meğer o lafların arasında başka bir laf da söylerlermiş, biz onları anlamazdık, Turan Güneş çok iyi bilirdi bu lafları, biz de gider ondan bir laf öğrenmeye çalışırdık, şimdi adam ne dedi, “çözüm buzdolabında” dedi, e buzdolabından da her zaman çıkartılır, açtın mı kapısını çıkartırsın.

KÜRT OYLARINI ABARTMAYIN

O. İ.: Davutoğlu da Washington Post’ta “Çözüm sürecine devam edeceğiz” dedi.


Y. K.: Oturacaklar bunlar, bu Selo, bilmem kim, akp ile beraber anayasa değiştirecekler, bir de Kemal diye birisini bulmuşlar, o zaten akp, onu bulmuşlar, çok güzel, Pervin Hanım anneniz güzel mi, biz de duracağız… Şunu da biz söyledik, bu oylarda öyle Kürt oylarını abartmayın, ben isterseniz tek tek veren kişileri sayarım, bir kere de söyledim, rektörler, genel müdürler, bunların Kürtler ile hiçbir ilgisi yok, viski de içmezler... Yok yok, bazen içerler, kime ne... Bu bambaşka bir şey. Görebildiğim, erken seçim olursa, bir müddet öncesinde Kürtler de silahı kesecekler, ondan sonra bir takım laflar edecekler, öyle devam ederse oyları artar.

Deniz Hakan: “Öyle devam ederse” ifadesi ile neyi kastediyorsunuz? Hangi laflar?

Y. K.: Yani seçimlere yakın bir şekilde silah atışını durdururlarsa, bir de bir lafları vardı, “biz ışid’cilerle mücadele ediyoruz”, “Türkiye’nin içinde de ışid’cilerle mücade ediyoruz”, bunu bir iki defa söylediler, doğru mu, değil mi, bunları bilemiyoruz. Ama bunlar bir şekilde etkileyebilir. Burada da gayet açık olarak söylüyoruz, yoldaydık, Hürriyet’i alamamıştık, sizden rica ettim, öyle baktım, niye baktım Hürriyet’e, Barış Bloğu nedir, kim gitti diye. Görebildiğim kadarıyla az veya çok, sosyalistler katılmadılar.

D. H.: Cumhuriyetçiler de katılmadı.

Y. K.: Tabii, “çözüm” çağrısına mı katılacaklar? Şunu da eklemek gerek, Tayyip Erdoğan savaş istiyor, ama Türk ordusu o istediği, kapıyı o açtığı için savaşmıyor, Türk ordusu artık tekrar eski durumuna geliyor, inisiyatif alıyor. İyi mi, kötü mü, bunu söylemiyorum. Ancak Erdoğan’ın da Doğu Perinçek’in de artık sözleri geçmez. Durum budur.

TÜRK ORDUSU İNİSİYATİF ALMIŞTIR

D. H.: Kürt Savaşı’nda Erdoğan ayağı üzerinde biraz durabilir miyiz? Erdoğan çok istekli ve 7 Haziran’dan beri HDP oy kaybeder umuduyla ve de facto bir diktatörlük oluşturabilmek adına bu savaşı kullanıyor. Siz öyle görmüyor musunuz?

Y. K.: O da bu durumu kullanabilir, görüyoruz, ama Türk ordusu ayrı inisiyatif almıştır, artık vali muavinlerinden, şunlardan bunlardan izin almadan, inisiyatif kullanmaktadır ve bunu yapıyor.

D. H.: Peki, TSK’nın hedefi ne? Havadan bombalamayı daha önce de denedi. Ciddi bir zarar vermesi mümkün mü? Amerika Kürtleri destekliyor, siz de Putin’in çıkışına işaret ettiniz. Rusya ve İran, Kürtler’i öylece Amerika’ya hediye etmeye meraklı değil, kendi politikaları var ve ancak eninde sonunda, her iki taraf da Kürtler’in elini güçlendiriyor. Böyle bir dönemeçte PKK bombalamak ne işlerine yarayacak? Erdoğan, bu yolla HDP’yi köşeye sıkıştırma derdinde olabilir, ama TSK neyi başarmayı umuyor? Ayrıca, ABD’nin tutumuna rağmen bombalamayı ne kadar sürdürebilirler?

Y. K.: Doğru, havadan bombalama ciddi bir zarar vermez. Sivil kısmı yapmışlar gibi görünüyor ama bombalamanın Kürtlere bir zararı olmaz. Benim de Hulusi Paşa’ya buradan söylediğim budur; Amerika da, diğer yandan Rusya da Kürtler’e devlet muamelesi yapıyor. Savaşın, savaşmayın, ne önemi var, iş bu kadar vahim bir noktaya gelmiştir.

O. İ.: Hürriyet’ten Tolga Tanış son operasyonları, “Kandil’i vurarak, PKK’yı Suriye’ye gitmeye zorlamak ve Suriye’deki Kürt muhalefetini güçlendirmek istiyorlar” biçiminde yorumluyor. Siz Tanış’a katılıyor musunuz?

Y. K.: Tolga güzel şeyler yazıyor, tabii bu kısımları bilmiyor. Kürtler Kandil vurulmasa da Suriye’ye geçecektir, geçmeleri için vurulmalarına gerek yok. Artık Mezopotamya’da Kürtler önemli olacaklar ve bizim her zaman söylediğimiz gibi, Barzani Kürtlerinden farklıdırlar. Kürtler buna da alışsınlar, biz Kemalistler ile beraber hepimiz bir eğitimden geçtik, belli ahlaki ilkelerimiz var, belli kurallarımız var. Onlar da bunu yapıyor, hırsızlık yapmıyorlar, disiplinli davranıyorlar, laikler, bu hepimizin beraberce burada 1920’lerden beri aldığımız bir eğitimdir. Biz de bunu söylüyoruz, siz bundan kurtulamazsınız. Bu noktayı unutmayın, Kandil bir coğrafi taraf, oradakilerle Selo ve arkadaşları çok farklı. Ne açıdan farklı, Ahmet Altan ile Yasemin Çongar Kandil’e gittiler, ne dediler, bunu belleğinize koyun, “aaa bunlar çok laik” dediler. Kızlarının hiçbirinin türbanı yok, çok modern kızlar, arada görüyor musunuz, gidiyorlar Fransız televiyonlarına, Hollande ile konuşuyorlar, öbürleri gibi değiller. Bu başka bir durum, yani Osman Baydemir mi, öyle bir gerilla yok. Onu gelse tekrar geri gönderirler, gericinin biri.

Tayyip Erdoğan artık topal’dır, lame duck’tır, artık gitmiştir. Bir şura oldu, Erdoğan neredeyse şuradan sonra ağlıyordu. Ben televizyon izlemem ama ona baktım, Özel’i bir yere oturtmuşlar arkalarda, köy düğünü gibi, madalya veriyorsun. Odatv’nin çok güzel, benim de arkadaşım olan yazarlarına söylüyorum, biraz politika ile ilgilensinler, iki Barış da o yazılara iyice baksınlar, bilmem kaçıncı sıraya, bunlara dikkat edeceksiniz, arkada karısı ile beraber duruyor, yahu madalya vereceğini öne oturtursun. “Sen çok büyük komutansın, cumhuriyet için iyi işler yaptın”, bir şeyler söylersin, hiç öyle laflar yok, var mı? Böyle şey olmaz, Tayyip Bey ödül falan vermedi. Bir çocuk var, başbakan galiba o çocuk, o çocuk da numara yapıyor, ordu bizim elimizde demek için aldı götürdü yanına, yanlarından da kalkmadı. Bunlar Kırım numaraları, öyle şeyler olmaz.

Orada rütbeli, üniformalı subaylar var, oturmuş, hepsinin canı sıkılmış, gayet açık. Odatv’deki büyük yazar arkadaşlarıma söyleyeyim, Işık Paşa bir laf etmişti, “Jandarma Komutanı Necdet Paşa niye kaldı” dediler, “Biz bıraktık” dedi, hatılıyor musunuz? Necdet Paşa, evet, evvela hepimizi üzdü, özellikle bu başkomutanlığı vermekle ve bazı konularda ama sonunda yavaş yavaş başka bir yere geldi. Biz İlker Paşa’yı da seviyoruz, İlker Paşa bizim cürüm arkadaşımız. Bana soruyorsunuz, nereden çıkartıyorsunuz bunu diye, Tayyip Bey’in Hulusi Paşa’yı istemediğini nereden çıkarıyorsunuz, bütün kupürleri getirdim, buradalar, manşetler yaptılar, İlker Paşa hiçbir şey vermedi, Necdet Paşa verdi, yazdılar. E biz de yazdık, öyle olmadığını yazdık.

Şimdi burada söyleyeceklerim şunlar, tekrar ediyorum, iki Barış’a da teknik açıdan katkıda bulunmak istiyorum, öyle şeyler olmaz, ordu ile ilgili yazan arkadaşlarımız ordunun teamüllerini, kurallarını, tarihini, usüllerini bilmek ve takip etmek durumundalar. Herkes ordu üzerine yazı yazamaz. Bunu şunun için de söylüyorum, pek çok orgeneral var, çok sevdiğimiz Çetin Doğan Paşamız var, Birinci Ordu Komutanı, çok severiz ama Binbaşı Ahmet’in yetkili olarak görevlendirilmesi hiçbir usule uygun değildir, kural dışıdır, diyen biziz.

BİZİ YAKAN ORDUDUR

D. H.: Sonra kural haline getirdiler ama... İzmir Casusluk’ta da benzer bir durum var. Hulusi Akar sorumludur, diyen çok.

Y. K.:
Bilirkişi tayin ediyorsunuz, neyi tayin ediyorsun, matematikten sınava girmiş bir insana edebiyat hocasını sınav hocası olarak koyar mısın, mümkün mü? Ne diyor, Birinci Ordu Komutanlığı, orgeneral, bir iş yapıyor. Daha yeni kurmay olmuş, daha alayı bilmeyen, oradaki hiçbir şeyi bilmeyen bir adam olur mu? Bunu ne için söylüyorum, bunu ben çıkarttım, hapistekilerin hiçbiri çıkartmadı, farkında bile görünmediler, birinci nokta budur. Ben buna Ahmet Binbaşı Vakası dedim, bu bir vakadır, sonunda subaylar da söylediler, ayıp bir şeydir bu. O zaman 15. Kolordu Komutanı Hulusi Akar’ın adını bilmiyordum ki, nitekim ilk söylediğimde Hulusi Akar yoktur. Nereden bilirim, ne zaman Hulusi Akar olduğunu söyledim, biz hapishanede kimseyle görüşemeyiz ama Silivri Hastanesi’nde gittiğimiz zaman görüşürüz. Orada tutuklu bir yüksek rütbeli subay bana dedi ki, “Hocam,” dedi, “çok güzel yazıyorsun” dedi, “onu 15. Kolordu Komutanı Hulusi Akar getirdi” dedi. Ben çok rahatsız oldum, sonradan bunu yazdım. Ancak bunu yazdıktan sonra da, hem Birinci Ordu Komutanı Hasan Paşa’ya, Iğsız, “ne oldu bu” dedim; ondan önceki Birinci Ordu Komutanı Hurşit Paşa’ya da, Tolon, sordum. Konuştum bunlarla, aa baktım ki, bu işin Hulusi Akar ile ilgisi yok, bunu Birinci Ordu yapmış, dolayısıyla geri aldım, bir şey de söylemedim, ne demek istediğimi anladınız mı?

Bu Binbaşı Ahmet Vakası nedir biliyor musunuz, her zaman söylediğimiz nokta şudur, Türk Ordusu saf bir şekilde hem son derece childish, hem de kötü bir iş yaptı, Yaşar Paşa’dan beri bunlarda şu vardır, aramızda bir takım gitmesi gerekenler var, bunlar da onları atacaklar, biz de bunlara yardım edeceğiz.

D. H.: Evet, meselenin kaynağı burası.

Y. K.: Tamam, budur.

D. H.: Bunda Hulusi Akar’ın dahli olmadığını mı düşünüyorsunuz?

Y. K.: Onun bunda rolü yok, Hulusi Akar zaten yüksek komutanlarına çok itaatkar bir komutan olarak girdi, böyle bilinen birisidir.

Siz bizi hapse attınız derken, şunu söylemek istiyordum, yüksek komutanlar söyle düşündüler, bu orduda bir takım hastalıklar vardır, bunların tasfiye olması lazım, dediler. Bunu yapmak istediler. Ayrıca Hilmi Özkök ile Çetin Doğan arasında en kibar deyimle, bir antagonizm, bir zıtlık vardı, Hilmi Paşa pek çok kesimin tasfiye edilmesini istedi, onun için de Balyoz’a gidip ifade vermedi, oradaki saflar da “nasıl olsa bizi bırakacaklar,” dediler. Dolayısıyla askeri açıdan da iyi bir savunma olmadı, bunu da yazın, askeri açıdan da en iyi savunmayı Yalçın Küçük yazdı. O zaman da yaptım, son zamanlarda da Hürriyet Gazetesi ve onun stepnesi Sözcü, belki de haberi olmayan İlker Paşa’nın adını kullanarak, Hulusi Akar’ı tasfiye etmek istediler. Hedef olarak da Necdet Paşa’yı gördüler, ben bunları savundum, hâlâ da savunuyorum. Bana böyle Amerikancılık vesaire demesinler, biz bunları çok iyi biliriz, şu anda PKK ile Kandil ile yaptığı işbirliğinde sakınca görmüyorum. Birbirine benzemeyen Büyük Reşit Paşa’nın İstanbul’daki Amerikan büyükelçisi ile anlaşarak bazı işleri yapmasını da sakıncalı bulmuyorum. Ama nereye devam edecek, onlar ayrı şeyler, takip ediyoruz. Dışarıda ve içeride ışid’le savaş mı, sakınca görmüyorum, iyi iştir. Mustafa Kemal Paşa, Türkiye Sovyetler ile yaptı, sonra da uzaklaştı; yaptılar. Böyledir bu. Ama şunu da ısrarla söyleriz, Selo ve arkadaşları şu anda ne yapıp yapıp tekrar AKP’ye yanaşmak istiyor, çok yanlış konuşuyor, Suriye konusunda manasız laflar söylüyor. İyi işler de yapıyor, çok zorlamak istemiyorum, göreceğiz.

Bizi yakan ordudur ama bizim umurumuzda değil. Ben birazcık da şaka gibi söylüyorum ama doğru olarak söylüyorum, biliyorsunuz iki tutukluluk arasında ben dışarıdaydım; biz irade ile girdik oraya, gidelim eğlendirelim onları, moral verelim, bilmem ne yapalım diye girdik. Böyle girdim ben. Çok düşündüm, o zaman bir kez daha girersek çıkamayız diyordum, bunlar aptal, korkak, bunlar, bizi içeriye alanlar. Böyle şey olmaz. Ne İzmir suikasti, ne Mithat Paşa Davası böyle uzaltılmaz, beceriksiz adamlar, korkak adamlar. Gideceksin, bir sene içinde idamımızı yapacaksın, uzattıkça uzattı, olmaz bu. Korkaklar. O kadar korkaklar ki, herkesi aldılar. Şimdi bizleri hapse attıran Özkök mü, kimdi…

D. H.: Zekeriya Öz’ü mü söylüyorsunuz?

Y. K.:
Zekeriya Öz’den ne olacak, “beni hapse atıyorsun, sen de alınacaksın görevden” dedim. Çok mu önemli bir adam? Hayır, efendim, Hilmi Özkök’ten söz ediyorum. Gayet açık, bizleri o tutuklattı, AKP’yi getiren adamdır. AKP kucakta getirilmiştir. Bunların hepsi Cumhuriyet Mahkemeleri’nde yargılanacaktır. Demek ki, bu böyledir. Bunlar kasıtlı yapılmıştır, Hulusi Paşa’ya da bu gerici Binbaşı Ahmet’i verdirmişlerdir, o da vermiştir. Ama kararı veren o değil, bunu Birinci Ordu istemiştir. Böyle manasız bir şeyde, adam diyor ki, “suç var”; şimdi chp kısmına gelince Enis Berberoğlu’nu da konuşacağız. O da “suç var” dedi. Soracağız Enis Berberoğlu’na.

DEVLETTE KUMPAS OLMAZ

O.İ.: Ergenekon ve Balyoz gibi davaları Doğu Perinçek ve kimi emekli yüksek komutanlar “kumpas” olarak görüyorlar. Siz ise davanın kendisinin bir “ordu işi” olduğu düşüncesindesiniz. Peki, bu “kumpas” iddiaları üzerine ne düşünüyorsunuz?

Y.K.:
Kimi generallerce dile getirilen kumpas sözleri beni hiç ilgilendirmiyor. Öyle kumpas falan olmaz. Kumpas dediğiniz anda Tayyip Erdoğan, AKP hükümeti ve bizi hapse atanları koruyorsunuz demektir. Öyle şeyler olmaz. Bırakın bu lafları, bunlar Doğu Perinçek’in, Tayyip Erdoğan’ın uydurmalarıdır; zaten kardeş gibiler. Tayyip Erdoğan ile Doğu Perinçek’in uydurmalarını atın. Öyle kumpas olmaz; siz devlette hiçbir şey bilmiyorsunuz. Devlette kumpas falan olmaz. İnsanları beş yıl, on yıl, otuz yıl hapse atacaksınız, bir adam “ben kandırıldım” diyecek, siz de bu kandırıldımın Türkçesi olan kumpas lafını edeceksiniz. Benim gibi yapacaksınız, nasıl o, hiçkimse bilmeden Binbaşı Ahmet Vakası diyeceksiniz. Onu ortaya koyacaksın, bitmiş gitmiş, bilmem ne olduktan sonra “vayy, nasıl yaptı, bu yaptı” olmaz.

Öbür taraftan tabii öyle, bir takım insanlar tasfiye edildi, başkalarının önleri açıldı, bu çok vahim bir durumdur. Yalçın Küçük bunları telafi, tamir etmek için ne dedi, yazım var, “orduya döneceksiniz” dedi. Ne olabilir, “orduya döneceksiniz” dediğim insanlardan çoğuyla konuştum, “hayır” dediler, “aman” dediler, “ordumuza bir şey olmasın”, böyle tuhaf sözler ettiler. Bir tek, çok hoş bir adamdı, hiçbir politik tarafı yoktu, Mehmet Otuzbiroğlu, “Ben gelirim orduya” dedi, hâlâ da öyledir, bunları orduya alacaksınız. Aynı düşüncedeyim. Dönmezsen, tasfiye olmayanlar da yükselirler, zaten tasfiyeyi de bunun için yaptılar. Orduda tasfiye olur, bilmem ne cuntası diye daha önce bir yığın adamı attılar, atarlar. Bu, bu kadardır. Ben nasıl bakıyorum, gayet açık, tasfiye isteyenler “gelin” dediler, “beraberce yapacağız, edeceğiz” dediler. Ondan sonra, 9 Mart’tan dolayı Adapazarı 2. Tümen Komutanı Celil Gürkan’ı, 15-16 Haziran’da oradadır ve işçilerin geçişine izin vermiştir, tasfiye ettiler. Onlar gitti, öbürleri geldi. Gayet açık, vermeyeceksiniz.

Operasyonlara dönersek, Türk Ordusu’nun yapabileceği uçakla operasyondur, bunu yapıyor. Hayır, bu savaşı çok etkili görmüyorum. Doğu şu aşamada, buna Doğu Perinçek Partisi demek daha doğrudur, bu aşamada Tayyip Erdoğan’ı övmek için nedenler buluyor. Etkili bir şey yok ki burada. Amerika Işid’e karşı hava saldırılarına başladığı zaman herkes söyledi, hava saldırılarının bir etkisi olmaz. Ben savaşmış bir adamım, üstümüzden gelir atarlar, öyle etkili bir şey yok, hele bunlar tecrübeli, bir takım silahlar var.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
ayhan
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 05.12.2013
İleti Sayısı: 1.076
Konum: Tekirdağ
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: ayhan
Cevap Tarihi: 26.08.2015- 14:53


AKP’NİN YENİ TÜRKİYESİ BİTMİŞTİR

D. H.: Peki, TSK daha önce yaptığı bir hataya düşmüş olmuyor mu, daha önce de benzer çıkışlarda bulundu, Körfez savaşı sırasındaydı, operasyon dedi, yaptı, arkasından Barzanistan’ın kuruluşunu izledi. Bugün diyorsunuz ki, Rusya dahi Kürtlere devlet muamelesi yapıyor. Süreçte PYD güçleniyor. Amerika Araplar’ı tümüyle karşısına alabilecek, henüz resmi bir Kürdistan vaat edebilecek güçte değil. Ama TSK eninde sonunda hiçbir şey çözmeyecek bir bombardıman peşinde koşarken, Suriye Kürtleri güçleniyor. Bölgesel güçlerin, Suriye’nin, Rusya’nın, İran’ın, hepsinin birer Kürt politikası var, bizde ise Suriye/IŞİD krizinin bu noktaya gelmesinde büyük rollerden birini oynadığı tüm dünya tarafından kabul edilen, Kürt sorununu çözmekten yalnızca Kürtleri gericileştirmeyi anlayan akp… Böylesi girift bir güçler dengesi varken, TSK’nın bir kez daha bombardımanla sorun çözmeyi umma hatasına düştüğünü söyleyebilir miyiz sizce?


Y. K.: Hatadır ama kaçınılmazdır, kendisi açısından başka ne yapabilir, moral kazanıyor, kendince içeriye etkisi oluyor. Ölümler çok çok vahimdir, Türkiye’nin durumu daha da vahimdir. Yeni Türkiye diyorlardı, buyrun, siz nesiniz yani, siz hiçbir şey değilsiniz. Ortak Pazar’a soktunuz mu, sokamadınız; Kürt sorunu çözeceğiz dediniz, çözemediniz, onun için geldiniz; Türk ordusunu bir zaptiye mektebi haline getirecektiniz, yapamadınız.

Herkesin bilmesi lazım, böyle Akar şöyledir, böyledir, bilmem nedir, böyle olur. Siz 9 Mart’ı biliyor musunuz, Adapazarı 2. Tümen Komutanı Tümgeneral Celil Gürkan, kızıyla Uğur Mumcu nişanlıydı, sonra ayrıldılar. Şimdi efendim söylediğimiz nokta şudur. 9 Mart’ta da hep beraber bu işi yapacaklardı, yapacak olanları 12 Mart’ta tasfiye ettiler. Bir yığın insan tasfiye edildi. Ve bu işi yapmak isteyenler Faruk Gürler, Muhsin Batur… Ama bir müddet sonra da bunlar “biz yapacağız” falan dediler, onları da tasfiye ettiler, bu Türk ordusunda bunlar oluyor. Önemli olan bundan sonra nasıl gidecek, onu bilemiyoruz. Bizim burada görebildiğimiz nokta, Hulusi Akar şu aşamada, Tayyip Erdoğan’ın emekli etmek istediği, bu görevde kalmasını istemediği, birçok açıdan Suriye’de de Tayyip Erdoğan’ın istediklerini ve başka konularda da Doğu Perinçek’in bar bar bağırdığı konuları kabul etmeyen, bunu çok da makul bir biçimde yapan bir Genelkurmay Başkanı’dır. Şimdi bir takım arkadaşlarımız madalyayı şundan aldı, bundan aldı diyorlar; ne yapacağız şimdi, Necdet Paşa madalyayı kimden aldı, Necdet Paşa da Tayyip Bey’den aldı, ne olacak, çok iyi bir madalya mı…

D. H.: Silivri’den çıkanlar Necdet Paşa’yı da çok olumlu görmüyorlar ama Hocam.

Y. K.:
Çok da haklılar, onların sebepleri var, onların sebepleri şu, “Bizi daha önce kurtarmalıydı” diyorlar. Şunu da kabul etmek gerekir ki, her zaman söylediğim gibi, paşalarımıza gerçekçi olmalarını tavsiye ederim. Obama, Edelman-Abramowitz raporundan sonra bizleri çıkartmak istedi, bizi Anayasa Mahkemesi çıkarttı, o mahkemedeki üyelerin hepsi Fethullah sempatizanıdır, zaten Tayyip Bey de sonradan “Fethullahçı bunlar” dedi, ben bunları açıkça söyledim, ne diyorsunuz siz, “bizi Fethullah çıkarttı” dedim. Ayrıca şunu da söyledim, biz ne kadar, biz ne kadar usulsuz olarak hapse atıldıysak, ne kadar kanunlara aykırı olarak hapse atıldıysak, o kadar usulsüz olarak da hapisten çıktık. Kumpasmış, böyle şey olur mu, bizi o çıkarttı. Fethullah Gülen Tayyip Erdoğan’ın Marmara gemisi ile judaizme saldırmasını, savaş etmesini doğru bulmadı, bunu niye unutuyorsunuz, Yahudileri sever, doğru bulmadı ve yolları ayrıldı, yolları ayrılıncaya kadar bunlar tek bir örgüttü. Gazeteler de yazıyor, Tayyip Bey ne kadar övüyordu Zekeriya Öz’ü… Ben Öz’ün yüzüne söyledim, “Zekeriya Bey beni hapse atıyorsun ama sen de gideceksin” dedim. Çabuk da gitti, Kollama’da var bu. Tek Ülke mi, nedir, onda da var.

Çok açık olarak söyleyebileceğimiz nokta, Tayyip Bey gitsin kendi durumuna ağlasın. Bunu tekrar tekrar söylerim, a, Doğu Perinçek arkadaşımdır ama biz onun kafasıyla hiçbir yere gitmeyiz, öyle kumpastır, bilmem nedir, bizim en büyük tehlikemiz Yunanistan falan, öyle şeyler yoktur, Fethullah o kadar önemli bir adam değildir. Bunu çok açık olarak söylüyorum. Türk Ordusu da Tayyip Bey’in isteklerine uygun olarak Fethullah’ı ve içerideki adamlarını önemsememekle çok doğru iş yapıyor. Yavaş yavaş temizler. Orduda, her türlü tarikat, ne kadar varsa, temizlenmelidir. Burada yine bir parantez açıyorum, bu Fethullahçılar açık da değil ki, bu vesileyle bazı bilgileri de ediniyoruz, Fethullah kendi elemanlarına içki için, hiç kendinizi belli etmeyin, eşlerinizin başları açık olsun, bunları söylemiş, onun için de çok yanılmışlar, bunun neresi tarikat? Bu gizli bir örgüt gibi, gayet açık. Benim bilmem kaç yılından beri mücadele ettiğim, zaman zaman kardeş olduğum Doğu Perinçek’in fikriydi. Böyle şeyler olmaz, Doğu Perinçek haftada bir görüş değiştirir. Şimdi Tayyip Erdoğan antiemperyalistmiş. Biz şimdi AKP’ye, Tayyip Bey’e antiemperyalist, müthiş kemalist bilmem ne diyen bir insanı ciddiye alır mıyız, alın kumpasınızı da ne yaparsanız yapın. Bunlar tutturmuşlar, Amerika’dan bilmem ne almış, siz Amerika’dan ödül alanlara bu şekilde davranacaksanız, Türk ordusunda subay kalmaz. Boş verin bunları. O bizim ordumuzdur, it is right or wrong, it is our army, beni ağır konuşturmasınlar.

1964 yılında, Taner Timur Hocamızın asistan evinde sol ve büyük aydınların bir büyük toplantısı vardı, Doğu, aramıza geldi ve aldık. Çok sağdaydı, sonra, 1968 yılında, TİP’i yıkmak için ortaya çıktı. 1978 yılında, TKP çok güçlüydü, ihbar etti, yıkmaya çalıştı. Ergenekon’dan sonra hızla sağa kaydı ve Erdoğan’cı oldu. Daha Silivri’deyken mektup yazdım, haber ettim. Şimdi ışid yanlısı ve Erdoğan’ın silahşörüdür, ağır eleştiri almadan Erdoğan’a önemli tek söz etmiyor. Güçlü olanlara hep saldırır, 1968 yılında TİP çok güçlüydü, 1978-1979 TKP çok güçlüydü, saldırmıştır. Ve şimdi, Kürtler güçlü görünüyor, Putin ve Obama “devlet” muamelesi yapıyorlar. Şimdi hedefinde Kürtler var.

Artık bir zararı olmaz. Gazete ve tv’lerine de reklam alırlar. Kazancı vardır.

O. İ.: Yalçın Hocam, siz Doğu Bey’le pek çok kez bir araya geldiniz.

Y. K.
:Ben mi, Yaşatak Aslan, bana, bir kez, “Bırakın onu, Türk solunun Celal Bayar’ı” demiş, duydum. Sonra birlikte hapis yattık, dev-yol’dan ve pek severim, “Sıkma canını” dedim. Ben solun Celal Bayar’ıyım, ekledim. Hepsiyle beraber olurum. Hepsine yardım ederim. Benimle beraber oldukları zaman solda ve iyi iş yaparlar. Ergenekon’da bizi ve ordu’yu ben, televizyonda ve gazetede savundum. Başka türlü savunamazdım. Beştaş oynamıyorum. Ne yaptığımı biliyorum.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
ayhan
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 05.12.2013
İleti Sayısı: 1.076
Konum: Tekirdağ
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: ayhan
Cevap Tarihi: 26.08.2015- 14:55


İlhan Berk’in Arif Damar’a şiiri ne güzeldir! Neden bana böyle şiir yazmadılar. Sevgili dostlarım, Arif ve İlhan, artık yoklar ve fırsatçıyım, ikisinden, çalıyorum, size veriyorum, koyarsınız.

Resim Ekleme

SURUÇ KATLİAMI

O. İ.:
Yalçın Hocam, diğer konulara geçmeden önce, ben çok önemli görüyorum. Bir de Suruç Katliamı üzerine görüşlerinizi alabilir miyiz?

Y.K.: Suruç katliamını yapanlarla Sakine Cansız ve iki kız arkadaşını bütün dünyadan kaldıranlar aynıdır, Işid bilmem ne çok önemli değildir. Bir de şunu çok açık olarak söyleyebiliriz ki, Türkiye’ye yakın, Türkiye’den giden Işid’cileri, Işid’ci mi, Mit’çi mi birbirinden ayırmak çok zor bir iştir. Zaten orada canlı bomba olan kişinin annesi bağırdı, şurada kahveler var, elli tane Işid’in kahvesi var, herkes biliyor, dedi. Kürtler muhalefet etmiyor, legal parti, açıkça çok fazla üstüne gitmiyor, bunları da çok açık söylemek gerek. Şimdi anlıyoruz ki, memleketimizde Işid’cilerin kahveleri biliniyor.

D. H.: Kılıçdaroğlu da “Gün suçlama günü değil” demişti.

Y. K.: Öyle mi dedi, aynıdırlar. Bu iş bir yerde Erdoğan’ı aşar, bir yerde Hakan Fidan’ı aşar ama eninde sonunda Türk istihbaratının işi olduğunu düşünebiliriz. Eninde sonunda Türk kuvvetlerinin işidir, o da şudur, bir, Kürtlerin solcularla birleşmesini, yaklaşmasını istemezler; iki, laiklikten uzaklaşmasını isterler, laiklerle yakın olmasını istemezler. Bu, onların anayasasıdır. Hem Sakine’nin ölümü, ortadan kaldırılması, hem Suruç, budur.   Erdoğan bunu ister mi, ister ama bu Erdoğan’ı aşar. Fidan ister mi, ister ama Fidan’ı aşar. Aşar dediğimi çok da abartmayın ama daha devlet işidir bu. Ve doğrudan doğruya da Kandil’e karşıdır.   Erdoğan ile Kandil arasındaki savaş da bu noktaya dayanmaktadır. Selo’nun ikide bir bir takım laflar etmesi de bununla ilgilidir. İkide bir çözüm yeniden başlasın, diyor, niye başlasın? Parti misiniz, bak, chp ile kucak kucağa oturdunuz, değil mi; ikiniz iki yüz milletvekili oluyor musunuz, oluyorsunuz, genel af istersiniz, kimse karşınızda duramaz, gerçekçe istemiyorsunuz.

ÇÖZÜM BUZDOLABINDA, SERVİSE HAZIR

D. H.: Bir ara yarım ağız “genel af” dediler, ama neredeyse aynı hece içerisinde “müzakere” de dediler.

Y. K.:
Ne olacak, Kemal Kılıçdaroğlu koalisyon meselesinde ne diyor, “keşke akp bize daha önce haber verseydi”, zavallı. Bunları da, legal Kürtleri, Tayyip Erdoğan hergün buzdolabına koyuyor, çıkartıyor, sonra yeniden buzdolabına kaldırıyor, sonra yine çıkartıyor, bunların kafası işlemez. Ben onlara bir haber de vereyim, çözüm buzdolabında demek, hemen çıkartırım demektir. Korkmayın, gidin, elini öpün. Elini öpün! Size her gün en ağır sözleri söyleyen adamdan, Medine fıkarası gibi, annem öyle söylerdi, “çözüm ver bizeee, bize çözüm veeer”, diye... Böyle bir şey olur mu, ne verecek size. Ayrıca ne isteyeceksiniz, Türkiye Cumhuriyeti’nden bir parça mı istiyorsunuz bu Tayyip Erdoğan’dan? Utanın! Bir de şunu da söylerim ben onlara, işte Barış Bloğu diyorlar ya, o gün gazeteyi almamıştım, aldım, bakın, kimse yok, kim var, Gençay Gürsoy, onlara bir kere söyledim; Selo, Yalçın Küçük’ün döküntüleri ile fazla iş yapma, Yıldırım Türker, bu çocuk bizim arkadaşımızdı, yanımızdan ayrılmazdı. Bari Gençay Gürsoy’u da bir milletvekili yapın, yalvarıyor! İyi olur, adama bak. Ben gittim baktım, onu görün, Türk solcuları o Barış Bloğu toplantısına katılmamışlar, hiçkimse katılmamış, meseleyi o kadar basite almayın. Bu iş Tayyip Erdoğan’la, AKP ile çözülecek bir iş değildir, bunları iyi bilmek lazım. Bir kez daha söylüyorum, mesele sadece Tayyip Erdoğan’ın kapıları açmasından ibaret değildir, Türk Ordusu şu aşamada Kürtlerle savaşmak istemektedir, siz ancak Türkiye Partisi olursanız bu duvarları aşarsınız. Söylediğimiz budur. Bunu da bilin, böyle kendinize de ikide bir, ah Selo ne güzel konuştu, çok beğendim onu, dedirtmeyin. Politikada böyle şeyler olmaz. Selo çok kötü şeyler de söylüyor, iyi şeyler de söylüyor. Çözüm çözüm ağladıkça, yazıktır, Kemal Kılıçdaroğlu’ndan hiçbir farkınız yok, o da, “keşke bana daha önce söyleseydin, çok mahçup oldum” diyor. Bir de adam, Kılıçdaroğlu, “Ben başbakan olmayacağım” diyor, kendini bir şey zannediyor, bizim meşhur hikâyemiz var, ODTܒde Satılmış adında bir müstahdem vardı, çocuklar dışarıda eylemde “satılmış rektör” diye slogan atıyor, bizim müstahdem, utanıyor, “yapamaaam, ben rektörlük yapamam” diyor, anlatırız, bu da satılmış başbakan’a benziyor, bizim Satılmış’a “satılmış başbakan” desen, “yapamam”, der. Sen kimsin, bir genel başkanlık bu kadar düşürülebilir mi? Bitmiştir. Söyleyeceklerim de bitmiştir. Son bölümde devam ederiz.

Odatv.com





Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.989
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 17.11.2017- 06:27


Alıntı Çizelgesi: ayhan yazmış

Erdoğan Kürtleri her gün buzdolabına koyuyor ve çıkartıyor “Çözüm” demek “AKP’yi istiyorum” demektir

Resim Ekleme

Yalçın Küçük'ten gündeme dair çarpıcı açıklamalar.

Yalçın Küçük, son günlerde yaşanan gelişmeleri Deniz Hakan ve Okan İrtem'e değerlendirdi.

"Legal Kürtleri, Tayyip Erdoğan hergün buzdolabına koyuyor, çıkartıyor, sonra yeniden buzdolabına kaldırıyor, sonra yine çıkartıyor, bunların kafası işlemez. Ben onlara bir haber de vereyim, çözüm buzdolabında demek, hemen çıkartırım demektir"




Yalçın Küçük kürt sorunu konusunda haklı çıktı. Erdoğan'ın iktidarını perçinlemesinde kürt hareketinin çok büyük bir katkısı olduğunu söylemiştik. Kürt hareketinin ileri gelenleri bugün ''faşizm'' yorumunda bulunuyorlarsa geç kalmış bir değerlendirme bu. Erdoğan AKP'sine o kadar güvenip inanmışlardı ki, adım adım gelen faşizmi göremediler veya hiç umursamadılar. Nasıl olsa Erdoğan kürt sorununu özgürlük ve demokrasi temelinde çözecekti, o halde iktidarda kalmalıydı, gerekiyorsa ona destek de verilmeli anlayışı, bir anlamda ''benden sonra tufan'' inanışıydı. Olmadı, tufan geldiğinde ondan kaçabilmek hiç de kolay değildi. Altında kaldılar. Türkiye dinci bir faşizme doğru yol alırken, günü geldiğinde kürt hareketinin de bundan nasipleneceğini bir türlü göremediler. Hem kendilerine ve hem de kuyrukçu siyasetlere fazla güvendiler. Evet, olmadı.




Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Yalçın Küçük aylar sonra konuştu: AKP bitiyor melnur 1 3039 11.03.2019- 13:12
Konu Klasör Marksist ustalar, Korkut Boratav, Yalçın Küçük... melnur 0 581 13.05.2022- 09:18
Konu Klasör Erdoğan:550 yerli ve milli vekil istiyorum. umut 3 3801 21.09.2015- 15:45
Konu Klasör İyi ki doğdun iki gözüm... dayanışma 2 7154 28.10.2019- 19:10
Konu Klasör ‘Çözüm süreci’... melnur 3 1503 19.07.2021- 01:27
Etiketler   Yalçın,   Küçük:Çözüm,   demek,   AKP’yi,   istiyorum,   demektir
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS