SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Kapitalizmden utanç manzaraları           (gösterim sayısı: 3.889)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
munzur
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 19.12.2013
İleti Sayısı: 1.075
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: munzur
Konu Tarihi: 02.09.2015- 13:59


Kapitalizmin insanlığa hiç bir şey veremeyeceği, dünyada açlık, yokluk, işsizliği ortadan kaldıramayacağı Marks ve Engels'le birlikte   yıllar öncesinden belli olmuştu. Kapitalist vahşet yanıbaşımızda hüküm sürmeye devam ediyor. Emperyalizmin Irak ve Suriye'de yarattığı insanlık dramları, son aylarda Akdeniz'de ''tekne faciaları'' olarak ortaya çıktı. Son görüntüler tam bir utanç manzaralarıydı. Bu kadarla yetinmeyelim, bu utanç manzaraları aynı zamanda kapitalizmin tiksindirici ve ürkütücü bir yüzü olarak hafızalara işlenmeli. Bu haber bu iğrençliği anlatıyor.

Ege Denizi'nde art arda göçmen faciası: 11 ölü
Kaçak yollardan Yunanistan'ın Kos adasına geçmeye çalışan göçmenlerden art arda facia haberleri geldi. İki kazada 11 kişi hayatını kaybetti. 5 kişi kayıp...


Resim Ekleme

İlk belirlemelere göre 7 kişi hayatını kaybetti.

Kaçaklardan 4 ‘ünün kurtarıldığı 5 kişinin ise kayıp olduğu bildirilirken, Sahil güvenlik ekipleri denizden ve havadan arama çalışmalarını sürdürüyor.


Resim Ekleme



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
munzur
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 19.12.2013
İleti Sayısı: 1.075
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: munzur
Cevap Tarihi: 02.09.2015- 14:05


Resim Ekleme





Bu ileti en son munzur tarafından 02.09.2015- 14:05 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
munzur
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 19.12.2013
İleti Sayısı: 1.075
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: munzur
Cevap Tarihi: 02.09.2015- 14:07


Aralarında hiç bir fark yok. Kapitalizm ya teslim alır, ya süründürür.

Resim Ekleme

Resim Ekleme




Bu ileti en son munzur tarafından 02.09.2015- 14:14 tarihinde, toplamda 5 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 03.09.2015- 10:35


#ÇocuklarınÖldüğüDünyada= gün, aydın olur mu hiç?
  Hande Arpat  


Kıyılarına bebek ölüsü vuran bir ülkenin buram buram ölüm kokan; yanarak, boğularak, vurularak, havaya uçurularak, aç bırakılarak, üç kuruş için çalışılan inşaat katından düşürülerek, tecavüz edilerek katledilen çocukların ölüsü kokan bu soluksuz günlerinde eski bir yazıyı anımsamak istedim.

Resim Ekleme

Emperyalizmin taşeronluğunu üstlenip Suriyeli çocukların dünyasını başına yıkan saray soytarılığının, çocuklarımızı aşısız bırakmasından kıyılara bebek ölüsü vurmasına nasıl gelindiğine bir de buradan bakalım...

“Çocuklardan Sağlığın Bakanına*

Biz binlerce çocuktuk memleketin dört bir yanında;

emekçi evlerinde, hastanelerde, hapishanelerde, tarlalarda,

yurtlarda yaşamaya çalışan.

Devlet büyükleri varmış bir yerlerde, çoğu bizi unutmuş olan.

Duyduk ki Ocak’ta değişmiş bunlardan biri; bize en çok lazım olan,

ninelerimizin tanrılarından en çok dilendiği,

Sağlığın başına yeni bir Devlet büyüğü gelmiş, sevindik biz ufaklıklar.

Çok geçmedi, aylardan Mayıs oluverdi.

Pozantı’da bize tecavüz etmişlerdi ya, hatırlarsınız.

Hani sonra bir gazeteci abla vardı bizi haber yapan; hapse atılmıştı bizim gibi, “devletin mahremini bozmaktan”.

“DEVLETİN MAHREMİ” diye düşündük aramızda,

herhalde çok ayıp bir şey, o kadar ayıp bir şey ki, bize bir bir tecavüz edilmesinden bile kötü onu bozmak.

İşte daha Pozantı’da tecavüze uğrayışımız tazeyken, hala yaralarını taşırken bedenimizde ve ruhumuzda,

bizi bu ilkbaharda da Şakran ve Sincan’da taciz ettiler, dövdüler, işkence ettiler.

Yeni Sağlık Bakanı umursamadı biz küçüklerin ruh ve beden sağlığını,

“Belki duymamıştır Abla” dedi aramızda en küçüğümüz, başını okşadık...

Derken duyduk ki yeni Bakan 3.5 yaşındaki bir çocukcağızı ameliyat masasında bırakarak iftarını açmaya giden bir “doktoru” Kamu Hastaneleri Kurumu Başkanı olarak atamış.

“Acaba bir şey olmuş mudur, 20 dakika daha fazla anestezi almış çocukcağız?” diyen en küçüğümüze cevap veremedik yine, başını okşadık...

Güneydoğu illerinin kırsalında oyuncaklarımız demirden, çelikten bizim; yok ki başka oyuncağımız...

Ceylan hani, akranımız, nereden bilsin “oyuncağının” onun yumuşacık bedenini bin parçaya ayırabileceğini ki?

İşte yeni Bakanın görevi esnasında Ceylan’ın davasında takipsizlik kararı çıktı da, yeni Bakan ne ölüveren Ceylan’ı, ne Türkiye’nin de imzaladığı ve ülkedeki kara mayınları ve patlayıcıların 2014’e dek temizleneceği sözünün verildiği Ottawa Anlaşması’na uyulup uyulmadığını sordu. Sustu Bakan.

Derken geçtiğimiz günlerde bir kez daha öldük biz; Şemdinli’deydik, 8 yaşındaydık, “oyuncağımız” patladı,

biz paramparça olduk yine. Bakan sustu.

Biz yeni Bakan’ın döneminde çok kızamık olduk.

Bir şair varmış eskiden, çocuk doktoruymuş, bir ağıt yakmış kızamığa çünkü 23 çocuk ölmüş o vakit kızamıktan, çok üzülmüş o şair/hekim ağıta ağlamış.

Biz ölebilirdik, sustu yeni Bakan. Türk Tabipleri Birliğindeki doktor ablalarımızı abilerimizi yalanladı, onları da susturmak istedi üstüne; ama biz hala kızamıktık.

Tetanos aşılarımız yapılamadı bizim yeni Bakanın görev süresinde. Kimimize de yanlış yapıldı. Düzgün taşımamışlar, umursamamışlar bizi; yokmuşuz biz Bakanın aklında ve yüreğinde çünkü.

Bize bir ablamız Nusret Fişek’i anlatmıştı; öyle biri sanmıştık yeni Bakanı da hiç değilmiş meğer...

Bayram günü Kuduz aşısını da olamadı akranlarımız, “Aşı yok,” dediler, “ihaleyi alan şirket aşıları teslim etmemiş Hıfzıssıhha’ya” dediler. Biz anlamadık bu işten bir şey, ihaleler mi belirleyecekmiş bizim sağlığımızı?

“Ya kudursak ne olacak, Bakan mı bakacak bize?” diye sordu en küçüğümüz; gülümsedik...

Başta söyledik;

biz bu ülkede tarlalardayız, mevsimlik tarım işçisi ailemiz nereye göçerse oraya gider, o ürünü toplarız.

Organize sanayideyiz biz, incecik ellerimiz kollarımız 1800’lerin İngiltere’sinden beri çok seviliyor ince işlerde.

Biz emekleri sömürülen küçükleriz,

çok tehlikeli işlerde patronların insafına terk edilen çocuklarız biz.

Yeni Bakan görevindeyken 13 yaşındaydık,

fabrikada pres makinesine sıkışıp can verdik,

canımızın bedeline 30 bin TL kesildi, 24 ay da taksite bölündü de,

Sağlığın Bakanı çocuk emek sömürüsü ve çocuk iş cinayetine sessiz kaldı.

Yo, sessiz de kalmadı!

Ayakkabısını boyamaya yeltenen 10 yaşındaki akranımıza 10 TL verip dedi ki;

“GİT KENDİNE SANDIK AL!”

Sağlığın yeni Bakanı zamanında biz “devletin mahremi” olduk tecavüze uğradık, işkence gördük, oyun oynarken bin parçaya parçalandık, kızamık olduk, tetanos ve kuduz olayazdık,

Öldük biz, öldürüldük.

Tüm bunlara sessiz kalan yeni Bakan bize bir kez seslendi,

onda da “GİT KENDİNE SANDIK AL!” dedi.

Biz de sustuk bunun üzerine artık;

neyse ki iyi yürekli ablalarımız ve abilerimiz var;

aşısızlığımızın, hastalığımızın, tecavüzümüzün, ölümümüzün hesabını soran...”

Daha doğmadan anasının karnında iken ağır metallere boğulan, ilk ana sütünden cıva içmesi reva görülen, topraklarından sürülen, ana kucağından koparılan, ... tüm çocuklarımıza sözümüz olsun; bu örgütlü kötülüğü, hırsızları ve çocuk katillerini emeğin adaletine teslim edeceğiz, soracağız hesabını...

*Bu yazı Ankara Tabip Odası’nın süreli gazetesi Hekim Postası’nda yayınlanmıştır.









Bu ileti en son umut tarafından 03.09.2015- 10:36 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 04.09.2015- 07:36


Kıyıda esmer mülteci bir bebek
Pelin Ergül Kurt


Kıyıda esmer mülteci bir bebek Anti-Kapitalista, Halklar, Memleket, İnsan ve Dayanışma, Ortadoğu, Pelin Ergül Kurt De ki; yere batsın insandan çok değer atfettiğiniz sınırlarınız, aidiyetleriniz, size insanlığınızı unutturan kibirli duruşunuz.

Resim Ekleme

hoş geldin bebek

yaşama sırası sende

senin yolunu gözlüyor kuşpalazı boğmaca kara çiçek sıtma

ince hastalık yürek enfarktı kanser filan

işsizlik açlık filan

tiren kazası otobüs kazası uçak kazası iş kazası yer depremi sel baskını

kuraklık falan … 1

Şehrin köhne , eskimiş sokaklarında ilerliyorum, insanlara çarpa çarpa , bir yandan akan trafik, bir yandan avuçları gökyüzüne açık o mağrur bakışlı, kederli analar, kucaklarında göçmenliğin ağır yükünü bir kat daha ağırlaştıran o güzelim, canım bebekler …

Soruyorum “Nerelisin sen?” O kara, derin, kederin memleket hasretiyle yoğrulmuş gözlerinde iri bir damlayla; “Suriyelim” diyor. Uzun uzun bakıyoruz birbirimize. Bakışlarımızla ortak oluyoruz, insan kederimize. Bakışlarımızla konuşuyoruz bir an. O an bir ömre değer oluyor . Utanıp, eğiyorum başımı. Kadın omuzları çökük, savrulmuş, sarı bir sonbahar gazeli gibi süzülüp gidiyor, gözlerimin önünden. İşte tam o an,   ellisinde ya var ya yok bir adam… Belli ki o da geçmiş feleğin çemberinden. Geçmiş geçmesine ama içinden taşan öfkenin sözcükleriyle, bağırıyor atmosfere; “Bıktık bu Suriyelilerden. Ülkeyi mahvettiler.”

Bir o adama bakıyorum, bir de süzülüp giden o dirençli, mağrur kadına… Aklıma ceylanlar ve kurt sürüleri geliyor. Ürkeklik ve yırtıcılık…. Derin bir keder örtüyor yüreğimi. O kederin ağırlığı altında ezile ezile adımlarım daha da hızlanıyor. Utanç olup peşim sıra benimle yürüyor benimle.

Onlar, batıya dönük kederli hikâyelerini, kıyıya vurmuş cesetleriyle anlattılar bize.
Köşe başlarında, cami avlularında, tren garlarında, parklarda karşılaştığımız her göçmen, aslında boşverip geçişlerimizin, körlüğümüzün bize yansıyan film şeritleriydi. Görmedik çoğumuz. Sokaklarda yankılanan acımasız sözcüklerin oluşturduğu cümleler, kıyıya vuran o bedenlerin sebepleriydi. Bilemedik. Yurtlarından ta buralara kadar umuda dair ne varsa çıkınlarında, onu var etmek için sürgün olmuş bu insanlara, bir de biz döndük sırtımızı… Onlar, batıya dönük kederli hikâyelerini, kıyıya vurmuş cesetleriyle anlattılar bize. Birden hüzünlendik. Körken görmeye başladık onları. Körlüğümüzü kıyıya vurmuş mülteci bedenleriyle farkettik, tam da onlar için geç kalmışken…

Şimdi gözlerimin önünde küçücük bedeniyle, kırmızılı esmer bir bebek… Kıyıda esmer bir uykuda. Ona geç kaldığımız yeri bize gösteriyor üstündeki kırmızılı ıslak tişörtüyle… Yüzükoyun gerçekliğimiz oluyor, dünyayı esmer bir hüzne boğan, o esmer çocuk. Dünya da kapladığı alan bir kucak kadar oysa. Yeri anasının süt kokan, sıcacık kolları… Ama orada değil…

Şimdi söyle bebek, o minicik ellerinin buruşmuş soğukluğunu hangi insan yüreği kaldırır? Boğazımızda düğüm olmaz mı nefes alışlarımız, gülüşlerimiz? Şimdi başını okşadığımız her çocuk sen olmaz mısın biraz? Sen ki bir ananın umudu, geleceği, canıydın. Kaldır o yüzükoyun düşmüş suretini, tükür yüzümüze yüzümüze. De ki; yere batsın insandan çok değer atfettiğiniz sınırlarınız, aidiyetleriniz, size insanlığınızı unutturan kibirli duruşunuz. De ki ; dalgalarla boğuşurken minicik bedenim, daha deniz nedir bilmezken ben, aradım ana sıcaklığını, ağzımda ana sütünün kekremsi tadıyla. Savaşa doğdum ben, sonra sürgün oldu yaşamım. Sonra yokluk, sonrası kıyıya vurmuş bedenim.

Şimdi söyle bebek; kaç sınır, kaç bayrak, kaç dil senin bir esmer gülüşün kadar sarıp sarmalar dünyayı?



1.Nazım Hikmet, İsimsiz şiirler, 10 Eylül 1961, Laypzig



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
munzur
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 19.12.2013
İleti Sayısı: 1.075
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: munzur
Cevap Tarihi: 04.09.2015- 16:42


Lütfiye Bozdağ
Akdeniz'de batan mülteci gemileri
Bu cehennem hepimizin cehennemi



Afrika, Avrupa, Emperyalizm, Anti-Kapitalista, Katliamlar / Cinayetler, Lütfiye Bozdağ Her şeyin tek değer ölçüsünün para olduğu vahşi kapitalizm çağında bir Kuzey Afrikalı göçmen kaç para eder?
AB için Kuzey Afrikalı insanların hayatları kaç paradır?

Resim Ekleme

19 Nisan 2015 tarihinde 700 mültecinin daha öldüğü haberi geldi. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği sözcüsü Carlotta Sami, mülteci taşıyan gemiden kurtarılan 28 kişi dışında hayatta kalan kimsenin olmadığını bildirdi. BM, ”Akdeniz’de görülen en feci kaza” açıklamasını yaptı.

Resim Ekleme

Bu nasıl bir cehennem ki; hepimiz birlikte yanıyoruz. Bu cehennemi yaratanlar, bizi nasıl böyle korkunç acılara mahkûm ediyorlar. Çağ iletişim çağı, anında haberleri ve gelişmeleri takip etmek mümkün. Hiçbir şey saklı kalmıyor ama haberdar olmak daha da acıtıyor. Mesela; AB sınırlarını korumaya yönelik örgütlenen ”Mare Nostrum” kurtarma görevinin, aylık masrafının yüksek olduğu gerekçesiyle devre dışı bırakılmasının ölü sayısının artışında doğrudan etkili olduğunu öğreniyoruz.

İkinci Dünya Savaşı‘ndan beri gündeme gelen insan hakları beyannameleri ve anlaşmalar, yürürlüğe giren yasalarla birlikte her geçen gün ilerlemeler kaydediliyor. Ancak kâğıt üzerinde kaydedilen bu ilerlemeler hayat pratiğinde nasıl oluyor da aksine çevriliyor.

Nasıl oluyor da Kuzey Afrika’da ve Ortadoğu’da yer gök ölüm oluyor…

İnsan hakları evrensel beyannamesini yayınlayan ve savunan modern ve ileri Avrupa, sebebini bizatihi kendisinin yarattığı trajedinin paravanı arkasına saklanarak ikiyüzlü politikalar uygulamaya devam ediyor. AB, bir yandan “Dünya Mülteciler Günü” ilan ederken diğer yandan yapılan barbarlığa sessizce seyirci kalıyor.

Kolonyalist politikalarıyla sömürdüğü, toprağını, madenlerini, hammaddesini, akarsuyunu kuruttuğu Kuzey Afrika coğrafyasının yoksulluğunu bir kadermiş gibi gösteren medeni Avrupa…

Çaresiz mültecilerin Akdeniz’de göz göre göre boğulmasına seyirci kalan, yaptığı barbarlığın sorumluluğunu üstlenmeyen, iki yüzlü ve ahlaksız politikalarıyla insanlık suçu işlemeye devam eden ileri Avrupa….

Ortadoğu’da, Kuzey Afrika’da çıkardığı savaşlarla, kendi çıkarlarına dost diktatörler, eli kanlı rejimler yaratan, Halepçe’de kimyasal gazla katliam yapan; savaşların ve işgallerin yarattığı katliamcıları, çeteleri el altından destekleyen iyi kalpli Avrupa…

Emek sömürüsünün, sermayenin serbest dolaşıma girerek küreselleştiği düzende, silah fuarlarıyla yeni ölüm makinelerini tanıtan, pazarlayan modern Avrupa…

Yaşanan tüm sorunların suçunu ölümden ve yoksulluktan kaçan göçmenlere ve sığınmacılara yükleyen rasyonel Avrupa…

İşine yararsa ucuz emek gücü, işine yaramazsa yoksulluktan, savaştan, göç ederken ölmesi gereken, mülteciler, göçmen işçiler, yoksullar diye söz eden, ırkçılığı yükselten Avrupa…

Yoksulların, ezilenlerin acılarına kulaklarını tıkayan, vicdanları körelmiş, insanlığın ölümü üzerinden yükselen medeniyet: Avrupa…

Kokuşmuş, çürümüş bir medeniyet: Avrupa…

Trajedi çağı bitti deniyor ancak asıl trajedinin aydınlanma ve pozitivizm ile başlayan modernite ile ete kemiğe bürünen hali çağdaş muasır medeniyet seviyesinde yaşanıyor. İnsanlığımız sınandı ve sınavı geçemedik. Bu büyük utançla karşı karşıya yaşamak bizim travmamız..

Uçurumun dibinde, çaresizliğin batağında saplanan trajedi tam da orada duruyor, tam karşımızda, gözümüzün önünde…

Mültecilerin trajedisi ise şu; bir cehennemden kaçıp başka bir cehennemde ölmek….

Akdeniz’de boğulacağını bilse de yaşadığı yerin cehenneminden kaçıp kurtulmak ümidiyle ölüme sarılan insanlar, ahlaksız kapitalizmin özeti.

Bu ölümleri durdurmak zorundayız. Çünkü bu ölümler devam edecek. Suriyeli mülteci Abu Jana’nın söylediği “Hükümetler göçmen teknelerini bombalayarak batırsalar bile, bu durum göçmenlerin gelmesini engellemeyecek… Çünkü biz kaçaklar kaçtığımız yerlerde kendimizi çoktan ölmüş varsayıyoruz…”

Avrupa, ucuz iş gücüne duyduğu ihtiyacı için kapılarını açtığı insanlara mülteci olduklarında kapısını açmıyor, Mültecilerin dramı yalnızca sınırlarda yaşanmıyor. Sınırdan geçtikten sonra da dışlanmalarla, ihtiyaçları, istekleri görmezden gelinerek, ikinci sınıf insanlar olarak yaşamak zorunda bırakılıyorlar, vize kısıtlamaları, istikrarsız düzenlemeler ve sınır dışı edilme tehdidi ile arafta bırakılan, huzursuz bir hayata mahkûm ediliyorlar.

Bu huzursuzluğu sadece vicdanı olanlar duyuyor.

Avrupa medeniyeti, Afrika’da açlıktan ölen çocukların, Halepçe’de gazdan zehirlenen halkın, Akdeniz‘de boğulan mültecilerin çığlıkları üzerinden yükseliyor. Buna seyirci kalmak bizi her geçen gün daha da öldürüyor. İnsanlığın bittiği bir cehennemde yaşamaya mahkûm ediyor.

Bu cehennem sadece onların cehennemi değil, hepimizin cehennemi…

gezite





Bu ileti en son munzur tarafından 04.09.2015- 16:44 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör İnsan insan olmaktan utanıyor... melnur 0 1153 02.05.2021- 05:12
Konu Klasör “HDP içindeki ‘ödünç milletvekilleri’ Türk solunun utançlarıdır” melnur 0 2134 14.03.2019- 12:47
Konu Klasör SF'de kapitalizmden komünizme Geçiş. melnur 25 18287 01.02.2016- 14:59
Konu Klasör Kapitalizmden sosyalizme geçiş meselesi. melnur 4 2004 17.02.2021- 19:20
Konu Klasör En kötü sosyalizm en iyi kapitalizmden daha iyidir denizcan 0 3689 03.10.2015- 11:48
Etiketler   Kapitalizmden,   utanç,   manzaraları
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS