SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
"Biz varız, silaha gerek yok"           (gösterim sayısı: 4.075)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: denizcan
Konu Tarihi: 14.09.2015- 21:04


"Biz varız, silaha gerek yok"

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, “Biz Kürt gençlerine asla savaşı, şiddeti önermiyoruz. Biz varız, silaha gerek yok diyoruz” dedi.

Resim Ekleme

(İleri Haber) HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, gündeme dair açıklamalarda bulundu. Kürt sorununu masada çözmenin Türkiye'nin birliği ve selameti için tehlike oluşturmadığını belirten Selahattin Demirtaş, “Biz Kürt gençlerine asla savaşı, şiddeti önermiyoruz. Biz varız, silaha gerek yok diyoruz. Seçtiğiniz vekiller olarak en önde biz olacağız. Demokratik siyasetle mücadelemizi yürüteceğiz” dedi.

HDP'nin Muş Varto'da düzenlediği mitingde konuşan Demirtaş, savaşmanın sorunları çözmeyeceğini vurguladı. Demirtaş, “Eğer ki iktidarlar haklı olsaydı, devlet aklı savaşmakta haklı olsaydı, bugüne kadar savaşarak bu sorunu bin defa çözmüş olmaları gerekirdi. Kürtler binlerce yıldır bu topraklarda. Kürtlerin tarihini, geçmişini inkar etmeyeceksin. Bunları çözmek için ne operasyona, ne silaha, ne çatışmaya, ne ölüme, kana, gözyaşına gerek var. Çatışmanın hiçbir türlüsü kabul edilemez, ölümün hiçbir türlüsünü içimize sindiremeyiz diyoruz. Biz bu ölümleri durduralım diyoruz ” şeklinde konuştu.

YÖNETİCİLERİ HALK SEÇSİN

HDP Eş Başkanı, hükümet tarafından atanan memurların değil halkın seçtiği insanların halkı yönetmesini istediklerini ifade etti. Selahattin Demirtaş, “Atadığınız Kaymakam değil kendi seçtiğim belediye meclisim, kendi seçtiğim eş başkanlarım, burada seçilmişler yönetsin istiyorlar. Buna da öz yönetim diyorlar. Yukarıdan gönderilen devlet memurları yönetici olmasın istiyorlar. Olsun diyorsanız onlar da seçimle gelsin. Buyursun kaymakam adayları, vali adayları halkın huzuruna çıksın. Halk kimi istiyorsa, vali, kaymakam yapsın. Bunun neresi yanlış, neresi bölünmedir. Bunun neresi tehlikedir. Kaymakam ve valilerin şahsıyla bir sorun yaşamıyoruz. Bizim derdimiz sistemledir, kişilerle değil. Kaymakam ve Muş Valisi kendine güveniyorsa aday olsun burada seviliyorsa seçilir” ifadelerini kullandı.

1 KASIM TÜRKİYE'DE YENİ BİR SAYFA


NTV'nin haberine göre, Selahattin Demirtaş, 1 Kasım seçimleri için, “1 Kasım seçimleri artık Türkiye'de yeni bir sayfa, yeni bir tarih açabilir ondan sonra artık sonuç neyse herkes kabul edecek. Yenilen güreşçi inşallah 1 Kasım'dan sonra güreşe doyacak” değerlendirmesini yaptı.

Demirtaş ayrıca, Muş Varto'da öldürülen kadın gerillanın fotoğrafının sosyal medya üzerinden servis edilmesi hakkında güvenlik güçlerine soruşturma açan Vali'nin de görevden alındığını iddia etti.





Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: denizcan
Cevap Tarihi: 14.09.2015- 21:09


YÖNETİCİLERİ HALK SEÇSİN

HDP Eş Başkanı, hükümet tarafından atanan memurların değil halkın seçtiği insanların halkı yönetmesini istediklerini ifade etti. Selahattin Demirtaş, “Atadığınız Kaymakam değil kendi seçtiğim belediye meclisim, kendi seçtiğim eş başkanlarım, burada seçilmişler yönetsin istiyorlar. Buna da öz yönetim diyorlar. Yukarıdan gönderilen devlet memurları yönetici olmasın istiyorlar. Olsun diyorsanız onlar da seçimle gelsin. Buyursun kaymakam adayları, vali adayları halkın huzuruna çıksın. Halk kimi istiyorsa, vali, kaymakam yapsın. Bunun neresi yanlış, neresi bölünmedir. Bunun neresi tehlikedir. Kaymakam ve valilerin şahsıyla bir sorun yaşamıyoruz. Bizim derdimiz sistemledir, kişilerle değil. Kaymakam ve Muş Valisi kendine güveniyorsa aday olsun burada seviliyorsa seçilir” ifadelerini kullandı.


Böyle bir isteğin diğer partiler tarafından kabul edilmeyeceğini Demirtaş bilmiyor mu? Böyle bir isteğin dile getirilmesi bile bu koşullarda saçma. Demirtaş acemi bir siyasetçi gibi açıklamalar yapıyor.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
bedrettin
[ ..... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 30.08.2013
İleti Sayısı: 907
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: bedrettin
Cevap Tarihi: 14.09.2015- 21:54


Demirtaş   siyasi bir talepte bulunuyor bu talebin hemen olabilirliği veya uzak bir gelecekte olabileceği bence çok önemli değil. Kürt halkının yönetiminin kendileri tarafından gerçekleştirilmesini istiyor, ben bunu tartışılabilir buluyorum. Eğer sorunu, şiddeti bitirecekse neden tartışılmasın, Demirtaş'ın bunları söylemesini hiç yadırgamıyorum.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: denizcan
Cevap Tarihi: 14.09.2015- 23:19


Metin Şenergüç
HDP, PKK dan bağımsız, ona rağmen siyaset yapabilir mi; hatta bir parti olarak varlığını koruması mümkün mü?


Resim Ekleme
7 Haziran seçimleri sonrasında Bakırköy’de yapılan kutlama görüntülerinden.

7 Haziran seçimi sonrası silahlı şiddet eylemlerine tekrar başlamasıyla birlikte, özellikle Dağlıca‘daki saldırıdan sonra PKK’ya yönelik eleştiriler, eylemlerinin TSK’nın operasyonlarına meşru bir zemin yarattığı, tek taraflı da olsa artık ateşkeş ilan etmesi gerektiği yönünde giderek artıyor. Hatta geçmişte sadece TSK operasyonlarını kınayan ancak PKK terörünü haklı bulan, en azından onlara bir eleştiri getirmeyen kesimler bile artık rahatsızlığını açıkça dile getiriyor. Bu eleştirilerin ortak dayanağı ise, HDP’nin itibarsızlaştırılmasını isteyen AKP iktidarına PKK’nın eylemleriyle katkıda bulunması. Bu çizgide, HDP’nin PKK vesayetinden sıyrılması gerektiği konusunda bir konsensus oluştu. Ancak, tam bu noktada açıkça dile getirilmekten kaçınılan, adeta “müstehcen” kabul edilen bir soru var:

HDP, PKK dan bağımsız, ona rağmen siyaset yapabilir mi; hatta bir parti olarak varlığını koruması mümkün mü?

HDP’nin, aralarında düşünsel bir ayrımın olmadığı ancak PKK ile iki ayrı örgüt oldukları yönündeki söylemlerine rağmen artık mızrak çuvala sığmıyor. Bu bağlamda Selahattin Demirtaş‘ın bir kaç gün önce PKK’ya yaptığı tek taraflı ateşkes çağrısı üzerine Kandil’den “çocuk azarlaması” tonunda gelen yanıt, bu soruya en azından şimdilik pratik bir nokta koydu.

HDP, hâlâ politik bir partiden çok -partileşme aşamasında- bir ‘özgürlük hareketi’ görünümündedir.Şüphesiz yukarıdaki soruya günlük politika ve olaylar üzerinden yanıt vermek HDP ve PKK arasındaki spazmı tüm boyutlarıyla açıklığa kavuşturmayabilir. HDP nasıl bir parti, siyasi çizgisi nedir, nasıl bir toplumsal tabana dayanmaktadır, hangi koşullarda, neden-nasıl kurulmuştur vb. bir dizi temel soruyu da önümüze koymamız gerekiyor. Şüphesiz bu, Kürt halkının siyasi- tarihi-kültürel ve sosyolojik yapısının irdelenmesini gerektiren ciddi bir çalışmanın ürünü olmalıdır. Ancak yine de HDP-PKK arasındaki ilişkinin sonuçları ve aciliyeti nedeniyle, son dönemde yaşanan deneyimler ışığında bazı pratik sonuçlara varmak mümkün.

HDP’nin üzerinde yükseldiği toplumsal katman, ki bu neredeyse tamamen Kürt kimliği üzerine kurulmuş bir taban, onu PKK’ya bağlayan ana damar. Başka bir deyişle aynı kökten yaşam alıyor bu iki hareket. Bu damarın kesilmesi, (“artık Türkiye partisiyiz” iddiasıyla birlikte açıkça gündeme gelen) doğal olarak HDP’nin tabanıyla olan organik bağını da kesecektir. Başka bir deyişle, etnik kökenlerinden kopan HDP’nin yaşam bulması, aynı yapısını koruması kolay değildir. Tam da bu nedenle HDP, hâlâ politik bir partiden çok -partileşme aşamasında- bir ‘özgürlük hareketi’ görünümündedir. Politik taktikleri iki uçta görünen bu iki hareket/örgüt arasındaki koordinasyonu şimdiye kadar İmralı’daki Öcalan sağlıyordu. Ancak Öcalan’ın AKP tarafından bir süredir devreden çıkarılması aradaki gerilimi daha net ortaya çıkardı.

Masada sorun çıktığında, Kandil devreye giriyordu. Ancak HDP’nin ‘Türkiye partisi’ olma kararıyla birlikte bu iki alanın aynı anda kullanılmasının imkansız olduğunu yaşam bize gösterdi.HDP ve PKK arasındaki ayrılık, fark, ilkinin yasal yollarla mecliste siyaset yapması, diğerinin ise, silahlı mücadele yürütmesi ötesinde gerçek bir anlam hiç bir zaman bulamadı. Evet ilk başlarda politik gelişmelere -daha doğrusu AKP’nin gündemine- uygun olarak taktiksel iki ayrı alanda mücadele ediliyor görüntüsü vardı. Masada sorun çıktığında, Kandil devreye giriyor, tehdit ediyordu. Masada bir konuda anlaşma sağlandığında Kandil başka tarafa bakıyordu. Ancak HDP’nin ‘Türkiye partisi’ olma kararıyla birlikte bu iki alanın aynı anda kullanılmasının imkansız olduğunu yaşam bize gösterdi. Mecliste seksen milletvekiliyle ciddi bir platform yaratan Kürt Siyasi Hareketi’nin, diğer yandan biraz işler ters gittiğinde elini beline atması, parlamenter sistem içinde mücadeleyi seçtiğini ilan eden bir siyasi hareketin doğasına aykırı olduğu ortaya çıktı. Türkiye de artık, temelden farklı bu iki ‘savaşım’ yönteminin KSH’ne bir kazanım getirmediği gibi, Türk Halkı’yla olan bağını da koparmaya başladığını hissetmeye başladı.

Türkiye partisi olmak
Türkiye partisi olmak her şeyden önce belli bir ideolojik temel üzerinde Türkiye’de yaşayan halklar, tüm vatandaşlar için bir siyasi vizyon gerektirir. İdeolojik söylem bütünlüğü ise, zaten daha baştan HDP’nin yasal çerçevede aldığı politik konuşlanmanın ana sorunlarından biriydi. Türkiye partisi olma kararı üzerine Demirtaş’ın, “artık ideolojik düşünmemiz gerekir” demesi, her şeyden önce, o ana kadar KSH’nin ideolojik karakterinin olmadığı itirafıydı. Yoksa, bugünkü Türkiye’nin bir gerçeği olmasına rağmen, eski AKP kurucularından, liberal sola, toprak ağalarından, uyuşturucu mafya babası ve dinci kesimlere kadar uzanan “renkli” kimliklileri bir partide milletvekili adayı yapmakla Türkiye partisi olunamayacağı açıktı.

HDP program ve seçim bildirgesinde yeralan ‘demokratik özerklik’ nosyonu, “biz bunu tüm Türkiye için öneriyoruz” ibaresiyle sunulmuştu. Ama gerçekte Kürt Halkı için düşünülmüş bir ‘yerel yönetim’di. Bu öneriye karşı çıktığımdan değil (zaten bu öneriye kesin bir görüş bildirmek için seçim bildirgesinde demokratik özerkliğin nasıl olacağı konusunda ayrıntılı bir açıklama da yok) bu önerinin, sadece belli bir coğrafik alanda ve belli bir toplum katmanı için planlanan, böylesine devasa bir yeniden yapılanmayı programının merkezine alan bir partinin Türkiye partisi olma iddiasıyla çeliştiğini düşündüğümden bunu örneği verdim. İlginçtir, seçim öncesi miting ve konuşmalarda HDP yöneticileri bu konuda hiç konuşmadı.

HDP’nin, otuz küsür yıldır silahlı mücadeleyle verilen özgürlük/bağımsızlık savaşımının birdenbire farklı bir platforma taşınma kararının yeterli pratik ve teorik dayanakları da yoktu.Diğer yandan, HDP’nin, otuz küsür yıldır silahlı mücadeleyle verilen özgürlük/bağımsızlık savaşımının birdenbire farklı bir platforma taşınma kararının yeterli pratik ve teorik dayanakları da yoktu. Pratik yoktu, çünkü bu açıklamayla birlikte silahlı mücadelenin de bitirildiği kararı verilmeli ve askeri örgüt olarak PKK’nin misyonunu bitirdiğini ilan etmesi ve tabii pratikte bunun adımlarını hızla atması gerekiyordu (IRA örneği). Öcalan’ın bu yönde bir girişimi oldu, ancak şimdi geriye baktığımızda bunun AKP iktidarına bir nefes aldırmaktan başka bir işlevi olmadığı görüldü. Zaten Kandil, Öcalan’ın çağrısına hiç bir zaman sıcak bakmadı. Hatırlanırsa, “Bu onun görüşü”, ” evet o liderimiz ama cezaevinde bir adam” yani sahadaki eylemlere, gerçeklere uzak anlamında yanıtlar gelmişti Kandil’den. Ki, bu konuda Kandil’in hiç de samimi olmadığı 7 Haziran sonrası eylemlerinde açıklığa kavuştu; şiddetten uzaklaşmayı bırakın, ‘çözüm süreci’ni silah depolama ve bölgeye mayın döşeme sürecine döndürmüştü.

Sonuçta, kendisinde olmayan vasıflar üzerinden misyonlar biçildi, hatta “sol” bir görünüm verilmeye çalışıldı.Teorik olarak da zaten bunun temelleri yoktu. Kürt halkının kültürel hak ve özgürlükleri, her ne kadar son yıllarda açıkça dile getirilmese de gerçekte arka planda bekleyen hedef, ulusal bağımsızlığı dışında bir politik hedefi olmamış bir siyasi örgütün kağıt üzerinde bile böyle bir değişime hazır olmadığı açıktı. HDP program ve seçim bildirgesinde yer alan ‘Türkiye Partisi olmak’ hedefi, barajı aşmak için politik bir taktik, bir slogan olmanın ötesine geçemedi. Batıdan belli bir oranda oy alması da bu gerçeği değiştirmedi. Çünkü, batıdan gelen oylar, oralarda yaşayan Kürtler dışında büyük oranda AKP’ye karşı verilmiş taktiksel oylardı. Bir anlamda, HDP’nin aldığı oyların farklı coğrafyalara dağılması, Kürt olmayanların da desteğini alması stratejik yanılsamaları da beraberinde getirdi. Oy yayılması, HDP’nin var oluş nedenlerinin, KSH’nin ve tabanının politik ve sosyolojik yapısının gözardı edilmesine neden oldu. Sonuçta, kendisinde olmayan vasıflar üzerinden misyonlar biçildi, hatta “sol” bir görünüm verilmeye çalışıldı.

Kürt Siyasi Hareketi ve AKP

Yine geçmişte yapılanlara bakarak, halk, şehit haberleriyle bir süre daha dövülüp tavına getirildikten sonra, seçim arefesinde, birdenbire İmralı hattının açılması ve ada sakininin “silahlara veda” açıklaması yapması üzerine, ateşkes ilan edilmesi ve Erdoğan’la birlikte Öcalan’ın elele batan güneşe doğru ilerlediği bir kare öngörmek çok mu fantazi olur?Oysa sadece son bir kaç yıldaki gelişmelere bir göz atmak bile KSH’yle AKP iktidarı arasındaki ilişkinin tipik bir ‘fatal attraction’ olduğu görülebilir. Bu ‘ölümcül cazibe’, bir madalyonun iki yüzü gibi, iki hareketin de kimlik siyasetindan aldıkları karakterden geliyordu. Biri islam, diğeri ise, Kürt milliyetçiliği. AKP iktidarının Kürt sorununa, çeşitli dönemler farklı adlarla yaklaşmasına rağmen, “çözüm” konusunda attığı her adım, politik çıkarları ve iktidarını kalıcılaştırmak doğrultusunda yaptığı manevralardan ibaretti. Retrospektif bir açıdan bu görüş bugün büyük oranda anlaşıldı. Ancak ilginç olan PKK’nın da bu görüşe katıldığını açıklamasına rağmen, AKP’nin seçim sonrası ‘hodri meydan’ çağrısına hemen yanıt verip şiddete geri dönmesiydi. Yıllardır her seçim öncesi kısa dönemler ateşkes ilan ederek AKP’ye nefes aldıran PKK şimdi neden taktik değiştirmişti? Geçmişte izledikleri politikaya bakarsak bu soruyu tersinden de sorabiliriz. Nuray Mert köşesinde (07.09.15) tam da bunu yapıyor: “…ya iktidar da, Kürt siyaseti de yürüttükleri süreçte savaşı geçici bir taktik hamle olarak görüyor, bunca barış vaadinden sonra dahi, göz göre göre gençleri ölüme gönderiyorsa?” diye soruyor. Daha açık bir şekilde soralım; Eğer “barış” daha önce politik bir oyun olarak kullanıldıysa, bugün “savaş” neden kullanılmasın?

Gelişmelere ancak tek taraflı bakanlar seçimler sonrası birdenbire alevlenen iç savaşı sürprizle karşıladı. Evet, tek başına iktidar olamaması, Erdoğan’ın başkanlık hayallerinin gerçekleşmemesi nedeniyle, faşist AKP iktidarının, bizzat Aksaray’daki cuntanın provakasyonları nedeniyle silahlara geri dönüldü. Ancak tersi olsaydı yani, HDP seçimlerde barajı geçemeseydi ve AKP tek başına iktidar olsaydı ne olurdu?

Bu takdirde PKK-KSH sahaya yine silahlarıyla inmeyecek miydi? Bugün yine benzer olaylar yaşanmayacak mıydı? Ki bu konudaki kararları ve kararlılıklarını defalarca, gerek HDP, gerekse Kandil olsun, en yüksek yönetim kademelerinde bulunan yöneticiler ağzıyla dile getirmemişler miydi? Demirtaş dahil, tek tek eşbaşkanlar, barajı aşmadıkları takdirde, “bunun vebali ağır olur” demeçleriyle tehdit etmemişler miydi? Bugün gafil avlanmış gibi, ne yapacağını şaşırmış bir şekilde kuru bir “barış” nakaratını tekrarlayanların çoğu aynı kesimlerden olması tesadüf olmasa gerek.

Bu süreçte belki de KSH’nin sorması gereken en can alıcı sorulardan biri de şu; neden otuz yıldır verilen silahlı savaş, sadece iki ay süren Gezi Direnişi kadar toplumu (solu) değiştirmedi? Eğer gerçekten şimdi oyunun adı ‘savaş’sa o zaman “beklentiler nedir” sorusu gündeme geliyor. Yine geçmişte yapılanlara bakarak, halk, şehit haberleriyle bir süre daha dövülüp tavına getirildikten sonra, seçim arefesinde, birdenbire İmralı hattının açılması ve ada sakininin “silahlara veda” açıklaması yapması üzerine, ateşkes ilan edilmesi ve Erdoğan’la birlikte Öcalan’ın elele batan güneşe doğru ilerlediği bir kare öngörmek çok mu fantazi olur?

HDP, genel olarak da KSH bu oyunun neresinde diye sormak barışa karşı olmak değil, tersine, içinde bulunulan aymazlıktan başını kaldırıp, gerçekten “neler oluyor burada?” diye sormaktır. KSH, hem düşünsel, hem de örgütsel bir ayrışma, saflarında netleşme sürecine girdi. HDP, İmralı ve Kandil’in farklı görüşlerine bir de HDP içinde yer alan, sosyal tabanı olmayan “sol”cular eklenince bu kaçınılmazdı. KSH’nin bölünmesi ilk başta karanlık bir tablo karşımıza çıkarabilir ancak bu süreç gerçek ve kalıcı bir barış için yararlı da olabilir. Bu süreçte belki de KSH’nin sorması gereken en can alıcı sorulardan biri de şu; neden otuz yıldır verilen silahlı savaş, sadece iki ay süren Gezi Direnişi kadar toplumu (solu) değiştirmedi?

Bu sorulara verilecek yanıtların sadece barış için değil, solun da yakın gelecekte, ne yapması gerektiği konusunda ipuçları vereceğine inanıyorum.

Gezite




Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.005
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 15.09.2015- 01:01


Kürt ulusal hareketinin çok uzun zamandır kararsızlık içinde bocaladığını düşünüyorum. Sözde barış-çözüm sürecine yaklaşımı taktiksel bir yaklaşım olabilir; ama stratejik yaklaşımının ne olduğu konusunda net görüşlere sahip olduğunu sanmıyorum. Öcalan tam olarak ne düşünüyor; Kandil'in stratejik duruşu ne, HDP Türkiyelileşmekle ne kastediyor? Bu konularda üç özne için üzerlerinde anlaştıkları bir proje var mı, belli değil. ''Demokratik özerklik'' kürt hareketinin tam anlamıyla kırmızı çizgisi mi, bunun içeriği nedir? Hiç biri belli değil!

Kürt ulusalcılığının kendi içinde bir konsensüse ihtiyacı var. ''Barış'' konusunda belli bir samimiyet taşınıyorsa ve kürt hareketi Öcalan'ı, Kandil'i ve HDP'si ve KCK'sı ile birlikte gerçekten Türkiyelileşme gibi bir projeyi işletmek istiyorsa bu konuda her ''kafadan'' ayrı bir ses çıkmaması gerekiyor. HDP ''silaha hayır'' dediğinde Kandil'den bir ''azar'' geliyorsa ortada ciddi bir sorun var demektir. Ayrıca Cizre başta olmak üzere ülkenin doğu ve güney doğusunda şiddetin ivmesi yükseltilirken bir yandan da hala AKP ile masanın etrafına oturma hevesleri dillendiriliyorsa kürt hareketinin siyaset üretme konusunda ciddi sıkıntılar içinde olduğu söylenebilir. Bu konuda HDP içindeki solun etkisizliği ise ayrı bir sorun.

Hep yinelediğimiz bir konuyu bir kere daha dillendirmenin yararı var: Kürt sorunu ulusal haklar da içeren bir emek sorunudur. Türkiye sosyalist solu bu konuda bir bütünlük sağlayamamışken, kürt ulusalcılığı ile bu temelde bir mutabakatın sağlanması ve yolların birleştirilmesi çok zor. Kürt hareketi Cizre'den sonra ne yapacak, nasıl bir stratejik ve taktiksel yönelim içine girecek bilemem, ama Türkiye solunun bir kesimin şu kuyrukçu yönelimden sıyrılması gerekiyor. Kuyrukçu siyaset ne sola bir şey kazandırıyor ve ne de kürt ulusalcılığı üzerinde etkili olabiliyor.



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 2 kişi görüntülüyor:  2 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör “Türklerde din yok inanç var” melnur 0 1678 28.11.2020- 04:37
Konu Klasör Alman Devrimi 100 yaşında: Vardık varız, var olacağız melnur 4 2815 16.01.2022- 00:02
Konu Klasör Tarık Zafer Ekinci: PKK miadını doldurdu, silahı bırakmalı... melnur 3 3036 28.02.2019- 10:26
Konu Klasör Ölmesi Mi Gerek? dayanışma 0 2926 16.04.2014- 13:11
Konu Klasör Bize bir Sol Cephe gerek melnur 49 44759 15.12.2013- 11:09
Etiketler   Biz,   varız,   silaha,   gerek,   yok
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS