SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Moskof’a düşman, AB’ye tampon, ABD’ye üs           (gösterim sayısı: 2.753)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
dayanışma
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: dayanışma
Konu Tarihi: 11.12.2015- 11:52


Moskof’a düşman, AB’ye tampon, ABD’ye üs - Fatih Yaşlı
 
Türkçü faşizmin baş ideoloğu Nihal Atsız, 1950’de yazdığı “Tarihin Barışmaz Düşmanları” adlı yazıda, şöyle diyordu:

“Tarihini, jeopolitiğin ve mukadderatın düşman yaptığı Türklükle Moskofluk, hiçbir zaman barışmayacak ve bu ‘kıran kırana döğüş’ kesin sonuç elde edilinceye kadar sürüp gidecektir. Nasıl barışabiliriz ki; Yaradan bizi zıt yaratmış, tarih bizi düşman yetiştirmiş, coğrafya bizi toprağa çarpışsınlar diye yerleştirmiş.”

İslamcılığın “üstad”ı Necip Fazıl ise 1973’te yayınlanan “Moskof” adlı kitabında, şöyle diyecekti:

“Türk, ciğerinin tâ içinden gelen bir havayla ve dişlerini gıcırdatarak ‘Moskof Gâvuru»’derken, olanca dayanağını Müslümanlıkta bulur ve gâvurluk mefhumunun başında, soyulmuş çürük patates suratlı çiy ve bomboş gözlü Moskof’u görür. Türk’ün gözünde başka milletler Moskof’a yaklaştıkları nisbette düşman ve ondan uzaklaştıkları mikyasta dosttur. Demek ki, Türk’e göre mücerret düşmanlık, mücerret özünü, renk ve çizgilerini Moskofluk’tan alıyor.”

Dönem Soğuk Savaş dönemiydi ve “baş düşman” Sovyetler Birliği’ydi. Atsız ve Necip Fazıl gibilere düşen ise, bu düşmanlığı teorize etmekti. Sosyalizme düşmanlık Sovyetler Birliği’ne düşmanlık demekti ve Türk sağının tarihi sosyalizm ve Sovyetler’e karşı emperyalizmle işbirliğinin tarihiydi. İkinci Dünya Savaşı yıllarında bunun için Nazilerle işbirliği yapılmış, dergiler çıkarılmış, iktidara Nazilerle birlikte Sovyetler’e cephe açma çağrıları yapılmıştı. Gerekçe ise hazırdı: “Esir Türkleri kızıl emperyalizmin elinden kurtarmak!” Sovyetler yenilecek ve böylece Türkiye ile “esir Türkler” birleşerek Türkçü faşistlerin hayalindeki Turan’ı kurabileceklerdi. Naziler de bu hayale oynuyordu, böylelikle Türki halkları Sovyetler’e karşı ayaklandırabileceklerini hesaplıyorlardı çünkü.

Nazi işbirlikçiliği, Soğuk Savaş’la birlikte ABD işbirlikçiliğine evrildi. Gerekçe yine aynıydı; ABD ile birlikte Sovyetler’i yıkarak esir Türkleri kurtarmak ve Turan’ı kurmak. Türkeş’in 1944’te Irkçılık-Turancılık davasında yargılanıp ceza almasına rağmen orduya tekrar kabul edilip ABD’ye kontrgerilla eğitimi almaya gönderilmesi de, en yakın dostlarından birinin Türkistan asıllı CIA ajanı Ruzi Nazar olması da tesadüf değildi yani.

Türkiye yönetici sınıfı 1946’dan itibaren “Türkiye’nin jeopolitik önemi”ni tüccar bir zihniyetle emperyalizmle ilişkilerin merkezine yerleştirdi. Türkiye, Batı’yla Sovyetler arasında bir “tampon devlet” olacak, komünizm tehdidine karşı Batı’nın ileri karakolu vazifesini üstlenecek ve bunun karşılığında emperyalizmin güvenli kollarına kendini teslim edecekti. Emperyalizme bağımlılığın derinleşmesi “şerefine” ise 1950’den itibaren DP’de temsil edilen Türk sağı nail olacaktı. Bir “milli mesele” olarak görülen NATO’ya girişten sonra “ileri karakol”luk resmileşecek, Türkiye’nin dört bir yanı ABD ve NATO üsleriyle dolacak, ordu NATO ordusuna dönüşecekti.

DP iktidarı boyunca öylesine şahsiyetsiz, öylesine işbirlikçi bir dış politika izlendi ki; ABD bile zaman zaman Menderes yönetimini uyarmak zorunda hissetti. 1957 yılında, ABD’nin komünizme karşı Ortadoğu’da aktif bir rol üstlenmesini öngören Eisenhower doktrininin yayınlanmasının ardından, Menderes yönetimi Sovyet yanlısı Suriye yönetimine karşı provokasyonlara girişti. Sınıra asker yığıldı, uçaklar sınır ihlalinde bulundu, Suriye köylerine taciz ateşleri açıldı. Gerginlik tırmandıkça Sovyetler uyarılarını artırdı, öyle ki Kruşçev bir ABD gazetesine, “Olaylar çığırından çıkarsa Türkiye bir gün bile dayanamaz” şeklinde bir açıklama yaptı. Yükselen gerginliğin kendi aleyhine olduğunu gören ABD ise, bir süre sonra müdahale etmek zorunda kaldı ve Menderes’i durdurdu.

Bugünden geriye doğru bakıldığında, olan bitenin bir süreklilik ilişkisi içerisinde gerçekleştiği görülebiliyor. Ortada Sovyetler Birliği yok ama İslamcısı, milliyetçisi ve liberaliyle Türk sağının bütün unsurları bir kez daha “Moskof”a karşı birleşmiş durumda. Türkiye yönetici sınıfı ise bir kez daha “Türkiye’nin jeopolitik önemi”ni masaya koz olarak sürerek, Batı’nın Rusya korkusuna oynamaya çalışıyor ve bunun için uçak düşürmekten çekinmiyor. Menderes dönemiyle kıyaslandığında çok daha pervasız bir Suriye siyaseti izleniyor ve provokasyonlar süreklileştiriyor. Dahası dün Sovyetler’e karşı tampon misyonu biçilen Türkiye toprakları bu sefer de Avrupa’yı mültecilerden ve cihatçılardan korumak için tampon bölge statüsüne kavuşuyor, ülke devasa bir mülteci kampına dönüştürülüyor.

Velhasıl geçmişten bugüne gelenek sürüyor, “yerli ve milli” Türk sağı, emperyalizmle birlikte memleketin geleceğini saçıp savurmaya devam ediyor.

*BirGün




Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör "TSK’nın tampon bölge planı işgaldir" denizcan 5 3373 21.09.2014- 23:20
Etiketler   Moskof’a,   düşman,   AB’ye,   tampon,   ABD’ye,   üs
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS