SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Başkanlık sistemi ve HDP’nin tutumu           (gösterim sayısı: 3.673)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
ayhan
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 05.12.2013
İleti Sayısı: 1.076
Konum: Tekirdağ
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: ayhan
Konu Tarihi: 12.12.2015- 21:13


Başkanlık sistemi ve HDP’nin tutumu
Merdan YANARDAĞ


Geçen hafta (4 Aralık) ABD'yi ziyaret eden HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, okyanus ötesinde başkanlık sistemiyle ilgili bir soruya şöyle karşılık veriyordu;

“Söz ağızdan bir defa çıkar. Ayrıca Erdoğan’ın ya da AKP’nin Türkiye’ye teklif ettiği bir başkanlık sistemi ya da başkanlık modeli yoktur. Onların teklifi tümüyle tek adam sistemidir. Bir tür anayasal monarşidir, diktatörlüktür.”

Demirtaş’ın bu sözleri, HDP’nin ilkesel ve kategorik bakımdan başkanlık sistemine karşı çıkmadığını, bunu tartışılabilir bulduğunu ve daha da önemlisi AKP’den uygun bir teklif gelmesi halinde bu öneriyi destekleyebileceklerini ortaya koyuyordu.

Yeniden AKP ile bir “çözüm süreci” arayışına giren HDP ve Kürt ulusal hareketi, bunu sadece eleştirel bir üslupla içinde yapıyor, o kadar. Demirtaş’ın, “Söz ağızdan bir defa çıkar”   şeklindeki sözlerinin anlamı budur.

Bizim için pek sürpriz sayılamayacak bu gelişmeden yola çıkarak, Kürt ulusal hareketi ve bu harekete yönelik bütün eleştirilerini geri çekerek onunla birlikte davranan, destekleyen ya da HDP içinde yer alan kimi liberal sol çevrelerin tutumu üzerinde yeniden durmak gerekiyor.

Büyük resmi görebilmek için sorunu biraz geniş bir perspektifle ele almakta yarar var. Uzunca süredir Türkiye'nin siyasal ve entelektüel ortamında tuhaf ve o ölçüde vahim bir durum yaşanıyor. Kürt siyasal hareketi ve ona kayıtsız şartız destek vermeyi solculuğun ya da demokratlığın bir gereği sayan liberaller ve kimi sosyalist çevreler bu toprakların ilerici ve aydınlanmacı geleneğinden kopuyor.

Bu tutum, esas olarak gericiliği güçlendiren ve karşı devrimi besleyen bir etki yaratıyor. Sorunun “vahim” diye nitelendirilebilecek boyutunu da bu durum oluşturuyor.

Emperyalizmi rasyonalize etmek!

Öyle anlaşılıyor ki, sözünü ettiğimiz bu çevreler Kürt sorununun, Soğuk Savaş ürünü gericiler ve siyasal islamcı AKP ile çözüleceğine, bir ölçüde inanmaya devam ediyor.

Daha kötüsü, bütün bir modern tarih boyunca muzlum halkların en büyük düşmanı olan emperyalizmin himmeti ve desteği ile Kürt sorununun adil, onurlu ve demokratik bir şekilde çözülebileceğini sanmak, belli ki tahminimizden daha yaygın bir eğilime işaret ediyor.

Bu anlayışın mantıksal sonucu ise, büyük bir aymazlık ve cehaletle emperyalizme karşı mücadeleyi reddetme, anti-emperyalist mücadeleleri “milliyetçilik” diye mahkum etme ve nihayet başta ABD olmak üzere emperyalizmle şu ya da bu düzeyde uzlaşmayı rasyonalize etme şeklinde ortaya çıkıyor. Bu tutumun en tehlikeli ve çürütücü etkilerinden biri de tam burada yatıyor.

Öte yandan, kendisini güncelleyen emperyalizm, “ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı” ilkesinin devrimci ve/veya ilerici içeriğini boşaltarak, onu yeniden Wilson’cu bir silaha, yeni tipte sömürgeciliğin bir aracına ve nihayet direnme potansiyeli taşıyan ulus devletlerin ufalanması için bir hançere dönüştürüyor. Bu gelişmeyi görmeden, gerek ulusal gerekse uluslararası planda olup biteni tam olarak kavramanın mümkün olmadığını bilmek gerekiyor.

Ülkenin ilerici birikiminden kopmak

Yukarıda da işaret ettiğim gibi, bu durumun yol açtığı en önemli siyasal ve tarihsel sonuç şudur; Kürt hareketi ve onlarla ittifak halindeki sol liberaller ile kimi sosyalist çevreler, bu ülkenin aydınlanma geleneği ve ilerici birikiminden kopuyor. Daha kötüsü, Türkiye’nin ilerici, modernleşmeci ve aydınlanmacı damarını neredeyse faşizmle özdeşleştirme tutumu, bu çevrelerde genel bir anlayışa dönüşüyor.

Bu siyasal anlayış ve tarihsel-kültürel tutum, hem bilime hem tarihsel gerçeğe hem de solun kaynakları ve varlık gerekçesine tamamen aykırı bir durum oluşturuyor.

Durum böyle olunca, söz konusu çevrelerin ayakları bu topraklardan ve onun tarihinden kesiliyor. Köksüzleşiyor ve topluma yabancılaşıyorlar. Tarihten ve toplumdan geriye de koyu bir karanlık ve gericilik kalıyor.

Örneğin; CHP’ye oy veren kitleler, gericilik karşısındaki en büyük potansiyeli oluşturduğu halde, iktidardaki AKP bırakılıp, onun yerine bu kesimlere saldırılıyor. Bir anlamda AKP adına alan temizliği yapılıyor. Dahası bu aydınlanmacı çevreler, sosyolojik hiçbir veriye, yasaya ve tarihsel kanıta dayanmayan koyu bir cehaletle “darbeci” hatta “faşist” ilan ediliyor. Gerçekte ise, asıl bu zihniyetin yön verdiği politik pratik, gericiliği ve mezhepçi faşizmi besleyen bir kanala doğru akıyor.

Oysa, HDP ve sağlı sollu liberallerin saldırdıkları söz konusu aydınlanmacı çevreler ve toplum kesimleri, potansiyel olarak, Kürt sorununun adil ve demokratik bir anlayışla çözümü için gerçek bir kitle tabanı ve siyasal dayanak oluşturuyor.

Önüne gelene anlaşılmaz bir ahmaklık, ideolojik ön yargı ve kabul edilemez bir sığlıkla faşist, darbeci, ulusalcı vb. diye saldırmayı alışkanlık haline getirenler; bu bilim ve tarih dışı tutumu solculuk ya da demokrat olmanın gereği sayıyor.

İttifak yapılacak cumhuriyetçi aramak!

Gel gelelim, AKP’nin “çözüm” sahtekarlığının ortaya çıkmasından sonra, Kürt hareketi ve söz konusu liberal çevreler bir süredir şaşkınlık yaşıyor. Bu nedenle olsa gerek, ironik bir tablo oluşuyor; AKP ihanetinin açığa çıkmasından sonra bu arkadaşlar, ilişki kurulacak ve mümkünse ittifak yapılabilecek uygun “ulusalcı” arıyor.

Ancak birinin onlara böyle bir ilişki ya da ittifakın, o insanlara hakaret etmeyi sürdürdükleri taktirde gerçekleşemeyeceğini anlatması gerekiyor.

Bu arada haksızlık etmeyelim; aydınlanmacı ve cumhuriyetçi kesimlere asıl saldıranlar HDP ya da Kürt hareketinden çok, onların gücüne yaslanarak siyaset yapmayı solculuk ya da demokratlık sanan liberaller oluyor. Hem de bunu Kürt hareketi adına yapıyorlar.

Anlayacağınız, aymazlık ve siyasal akılsızlık iç içe geçiyor.

Selahattin Demirtaş’ın Amerika ziyareti sırasında, başkanlık rejimi konusunda yaptığı açıklama, bu hareketin gericilikle çözüm arayışının her şeye karşın bugün de devam ettiğini gösteriyor. Bu çevrelerin Erdoğan-AKP iktidarından umudunu hala kesmemiş olmaları insanı şaşırtıyor.

Oysa çok açık ki; Erdoğan-AKP iktidarı, başkanlık sistemi için gerekli desteği HDP’den aldıktan sonra, onları bir kez daha buruşuk bir peçete gibi kenara atacak. Bundan hiç kuşkumuz yok. Ancak bu arkadaşlar, o günlerde ittifak yapacak cumhuriyetçi, yurtsever ve sosyalist aradıkları zaman onları bulabilecekler mi, işte onu kestirmek zor olacak.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 13.12.2015- 11:39


Merdan Yanardağ'ın yazısı kürt hareketi ve onu başından beri destekleyen sol çevrelerin en büyük zararını ortaya koyuyor.

Emperyalizmi rasyonalize etmek!


Ülkenin ilerici birikiminden kopmak


Emperyalizmin bölgedeki saldırılarından kendilerine pay çıkarmak için emperyalizmi önemsiz bir gerçek haline getirdiler. Türkiye'nin yaşanan burjuva devriminin bütün ilerici birikimini karşılarına aldılar ve solun önemli görmesi gereken bu mirasa da karşı çıktılar. Kürt hareketinin kimlik siyasetinin böyle bir düşünce ile buluşmasına hareketin içindeki sol kesimler de karşı çıkmadılar. Kürt hareketinin CHP ile değil de AKP ile yakınlığı da bu düşünceleri nedeniyle ortaya çıktı. Doğuda yaratılan bu kimlik siyaseti burada BDP ve HDP ile AKP dışında hiçbir partinin oy alamamasına da yol açtı. CHP'nin ve solun kürt bölgesinde var olamamasının nedeni de bence bu. Kimlik siyaseti bölgede öyle etkin oldu ki, kimlik siyaseti yapamayanların bölgede tutunma şansı kalmadı. Solun ülkede neden kalabalıklara ulaşamadığının cevabı da bu, kürt hareketine sempati besleyenlerin soldan uzaklaşmalarının nedeni de bence bu. İlerici birikimden geriye düşmek ve emperyalizmi farklı değerlendirmeye tabi tutmak solcu olabilmenin koşullarıysa kürt hareketine solcu diyebilmek bile benim için zorlaşıyor. Kendilerinin iddia ettiği gibi ezilmişlerin mücadelesi kendi başlarına solcu olarak sayılmalarının nedeni olamaz, ezilmişlerin mücadelesi neyi savunduğuna bakılmaksızın sol olarak sayılacaksa Filistin'de İsrail'e karşı mücadele eden bütün şeriatçı örgütlerin sol olarak sayılması lazım.



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör CHP Genel Başkanlığına Özgür Özel seçildi. melnur 1 241 18.11.2023- 07:41
Konu Klasör TİP Genel Başkanı GEBZE'den belediye başkanlığına aday. melnur 2 112 04.03.2024- 00:14
Konu Klasör İlhan Cihaner, CHP Genel Başkanlığı'na aday oldu: Sol siyasetle başarıya ulaşacağız melnur 5 2345 21.01.2021- 08:40
Konu Klasör Proletarya partisinin din konusundaki tutumu spartakus 0 2267 21.02.2015- 01:36
Konu Klasör CHP, HDP ittifaklar konusu ve solun tutumu... melnur 3 8 18.12.2021- 07:58
Etiketler   Başkanlık,   sistemi,   HDP’nin,   tutumu
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS