SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Devrimcilik mi, reformizm mi veya YÜRÜYÜŞ'ün yorumu           (gösterim sayısı: 4.476)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 15.12.2015- 17:07


SF'de bir konu açılmış; BİR TESPİT, BİR İTİRAF . http://www.sosyalistforum.net/showthread.php?t=78850 Önemli taspitler barındırıyor. Kürt hareketine yönelik eleştiriler geldiğinde SF'de bir savunma ihtiyacı ortaya çıktığı için bu başlıkta bu ''görev'' Sn.Borga'ya düşmüş. Yazıları buraya alalım, sonra yorumlamaya geçeriz.

Resim Ekleme

KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık 30 Kasım 2015 tarihli BBC’ye yaptığı röportajında bizim başından beri söylediğimiz bir gerçeği itiraf etti.

BBC Türkçe: Çatışmaların yoğunlaştığı bir ortamın oluşmasında siz hiçbir payınızın olduğunu düşünüyor musunuz?

Bayık: “Biz payımızın olduğunu düşünmüyoruz. Eğer biz çatışmadan yana olsaydık şimdiye kadar dokuz kez tek taraflı ateşkes ilan etmezdik. Yine eğer biz savaşta ısrarcı olsaydık biz Kürt halkını, Türkiye solunu, bütün muhalif güçleri HDP çatısı altında bir araya getirmeye çalışmazdık ve bunları parlamentoya taşımazdık. Biz Türkiye'nin bütün sorunlarını parlamentoya taşıdık. Parlamentoda sorunları gündemleştirmek, çözmek istedik.

Türkiye yıllardır Kürtlerle, solla uğraşıyor ama bir türlü sonuç alamadı.Ama önder Apo, PKK, bütün bu güçleri, onların yasa dışı dedikleri bütün bu güçleri parlamentoya çekti.” (BBC Türkçe, Mahmut Hamsici, 30 Kasım 2015)

KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık’ın itirafları çok açık: “Devletin yıllardır bitiremediği yasadışı sol örgütleri Önder Apo, HDP aracılığıyla düzen içine çekti” diyor.

Nasıl yaptı Kürt milliyetçi hareket bunu? Halkların Demokratik Partisi (HDP) ile yaptı...

HDP kurulurken Kürt milliyetçi hareket’in ve reformist, oportünist solun HDP’ye yüklemedikleri misyon yoktu.

HDP ile bütün solun birliğini sağlayacaklardı. Kürt ve Türk halklarının birlikte mücadelesini örgütleyeceklerdi... Kapitalizme alternatif, sosyalizmin önünü
açacaklardı. Mahirler’in, Denizler’in Türkiye devrimci hareketinin mirasını yaşatıyorlardı... Mahirler’i, Denizler’i anlamanın HDP’yi desteklemek demek olduğunu söylediler... Desteklemeyenleri, eleştirenleri caşh (hain) ilan ettiler...


Biz daha “Çatı Partisi” tartışmalarından itibaren bu birliğin dışında kaldık. Halkların ihtiyacı olan, mücadeleyi büyüten bir birlik olmadığını, Kürt milliyetçi hareketin düzenle uzlaşmak için devrimci, sosyalist solu da düzen içine çekmeyi, tasfiye etmeyi hedefleyen bir birlik olduğunu söyledik... Halkların Demokratik Kongresi kuruluş sürecinde yapılan görüşmelerde de bu temeldeki eleştirilerimizi söyleyerek, içinde yer almayacağımızı belirttik...

Cemil Bayık’ın itirafları bizi bir kez daha doğrulamaktadır.

22 Haziran 2014 tarihli Yürüyüş’ün 422. sayısında “Solun Değil, Halkın Birliğini Sağlamalıyız” başlıklı yazıda şöyle demiştik: “Birliğin Kürt milliyetçi hareketin literatüründeki karşılığı, çeşitli siyasi güçleri kendi politikalarına yedeklemek olmuştur. Kürt milliyetçilerinin sola yaptığı birlik çağrısı AKP faşizmi karşısında yeni bir pazarlık gücü elde etmek içindir. Kendine güvensiz, kimliksiz solu, kendi milliyetçi, uzlaşmacı, teslimiyetçi politikalarına yedeklemektir. Bu konuda epeyce başarılı oldukları da bir gerçektir. (...)

Kürt milliyetçi hareketin HDP projesi, halkın öfkesini büyüten, faşist düzene karşı mücadelesini büyüten değil; halkın mücadelesini düzen içine çekmeye yarayan, düzenle uzlaştıran bir projedir...

Düzenle uzlaşan, mücadeleyi geliştirmeyen hiçbir politikaya destek vermeyeceğiz...”

Nitekim HDP’nin kuruluşunda, HDP’nin amacı da ortaya çıktı.

- 29 Haziran 2014 tarihli Yürüyüş’ün 423. sayısında “EMEP HDP'ye Katılmama Kararı Aldı
HDK-HDP HALKLARIMIZIN, MÜCADELENİN DEĞİL, KÜRT HAREKETİNİN İHTİYACIDIR!

HDP, Kurt Milliyetçi Hareketin Duzen İçine Giderken Solu da Yanında Duzene Çekme Projesidir” başlıklı yazıda EMEP, HDP içinde yer almamasını şöyle açıklamıştı: “HDP'nin 'ittifak zemini' olmaktan çıkartılıp 'belirli bir ideolojik yaklaşıma sahip bir kitle partisi olarak kendisini yeniden örgutlemesi" (Evrensel, 18 Haziran 2014)

Yani HDP bileşenlerine mevcut siyasal kimliklerinizi terk edip HDP çatısı altında “yeni bir ideoloji” ile yeniden örgütlenin denilmiştir... “Yeni bir ideoloji” ise kuşkusuz Kürt milliyetçi hareketin ideolojisidir.

Aynı yazı içinde yer verdiğimiz Abdullah Öcalan’ın HDP’nin 2. Olağanustu Kongresi’ne gönderdiği mesajında HDP projesi için “TİP’ten sonraki en buyük politik çıkış” deniyordu.

“Bu çıkışın nasıl bir politik çıkış olduğunu Turkiye halkları yaşayarak görecek... Ancak biz bunu daha HDK kurulurken söylemiştik. “Çatı partisi” diye Abdullah Öcalan tarafından ortaya atılan bu proje, Kurt milliyetçi hareketin duzenle uzlaşma projesidir. Uzlaşmayla da sınırlı kalmayıp Kurt hareketi, kendisi duzen içine giderken, yanında solu da göturmek istemektedir... Aksi durumda sol, Kurt milliyetçi hareketin duzene gidişinin önunde engel olacaktır. Uzlaşma politikalarına zarar verecektir...

Onun için bu proje ile aynı zamanda Kurt milliyetçi hareket duzen içine giderken yedeğine aldığı solu da, aynı çatı altında eritip bitirecektir... Biz bunları çatı partisinin oluşum surecinde söyledik...

Şimdi EMEP’in söylediği ve HDP içinde yer almama gerekçeleri bizim o dönemde söylediklerimizdir.

Ve biz bunları sürekli söylediğimiz için Kürt milliyetçi hareket bize linçlerden, kurumlarımızın yakılmasına, kurşunlanmasına, molotoflanmasına, Grup Yorum konserinin engellenmesine kadar her türlü yöntemle saldırmıştır.

- “19 Nisan 2015 tarihli Yürüyüş’ün 465. sayısında “HDP, Devrimci Sosyalist Solu Düzene Yedekleme Projesidir! Oligarşinin Demokrasicilik Oyunundaki Yeni Aracıdır! Uzlaşmaya, Tasfiyeciliğe, Halkların Umudunun Parlamenterizme Yedeklenmesine Karşı Savaşı Büyüteceğiz! Faşizmle Uzlaşılmaz Savaşılır! Çözüm Oligarşinin Parlamentosunda Değil, Devrimdedir! Devrim Cephesinde Birleşelim!” başlıklı yazıda HDP’nin nerelerde hangi pazarlıklarla, ne amaçla kurulduğunu yayınlamıştık. HDP İmralı heyeti ile Öcalan’ın internette yayımlanan görüşme kayıtlarında şöyle deniyor:

ÖCALAN: “Biz bu süreci sol’un da önünü açmak için yürütüyoruz... Onların da legalleşmesi gerekiyor.

Burjuva zor ile bastırdığı için biz illegaliteyi seçmek zorunda kaldık. Yoksa normal olan legalitedir. Parlamentonun ileride yapacağı çağrıyla sol da legalleşecek.

NE DİYOR ÖCALAN?

“Onların da legalleşmesi gerekiyor.” Neden? Çünkü oligarşi ile öyle pazarlık yapılmış. Devrimci, illegal mücadeleyi savunan örgütler “legalleşmezse” yani düzen içine dönmezse Kürt milliyetçi hareketin de düzene dönmesi mümkün olmayacaktır. Devlet ile yapılan pazarlıkta bunun için Parlamento’dan bir çağrı yapılarak illegal Sol’un da legalleşeceğini söylüyor Öcalan...

Ve solun düzene dönmesiyle yetinmeyip, ona bir de “düzenin solu” olma misyonu biçiyor. Şöyle devam ediyor Öcalan; “AKP muhafazakardır, diğerleri milliyetçi, ulusalcı. Arada muazzam bir boşluk var. Sol bunu doldurabilir.” .... (BDP heyetinin İmralı’da Abdullah Öcalan ile 3 Nisan 2013 tarihli görüşme tutanağından)

ÖCALAN: “Apo sizinle birlikte hareket etmek istiyor. Ankara konferansı tarihidir. Siyasetin temelini atacağız. Devlet Mustafa Suphiler’e yaptığını yapamayacak. Silahlar susacak, demokratik siyaset konuşacak. Bunu Başbakan söyledi. Geri dönemez. Dönerse isyan çıkacak, kıyamet kopacak.”

Burada Öcalan, Kürt milliyetçi hareketin silahlı mücadelesini tasfiye ederken silahlı mücadelede ısrar eden DHKP-C’ye de devletin “Mustafa Suphiler’e
yaptığını yapmayacağını” söylüyor... Yeter ki silahları bırakın diyor...

Devam ediyor Öcalan:

“CHP’nin durumu ortada. Türkiye solu için bir fırsat üç blok var: AKP bir blok, MHP-CHP bir blok, emekçiler sosyalistler bir blok. Bunu hedefleyin, biçimlendirin. Heyetle görüştüm (MİT heyetini kastediyor. Yani solun düzene çekilmesi MİT ile yapılan pazarlıklarla karara alınıyor),sol olmadan bu iş olmaz. Onlar da ikna olmuş durumdalar. Yani onların güvenliğini de ben burada düşünüyorum, ben sağlıyorum. Bu ne demek; artık sol’a komplo yapılmayacak demek. (...) Sol bu kadar ölüyor ve ben artık bunların güvenliğini sağlamak için bu kadar çalışıyorum.” (BDP heyetinin İmralı’da Abdullah Öcalan ile 14 Nisan 2013 tarihli görüşme tutanağından)

Devrimci sosyalist sol da düzene çekilmeden PKK’nin silahsızlandırılması mümkün olmaz diyor Öcalan... Bu görüş esasında emperyalizmin ve işbirlikçi oligarşinin düşüncesidir.

Çünkü devrimciler silahlı mücadeleden vazgeçmediği sürece, Kürt milliyetçi hareketin tek başına silah bırakmasının bir anlamı olmayacaktır. Kürt milliyetçi hareket silah bıraksa da, devrimciler silahlı mücadeleyi sürdürecektir. Onun için emperyalizm ve oligarşi Öcalan’dan devrimci sosyalist solun da düzen içine çekilmesini istiyor...

Ve Öcalan bu görevini çok “ulvi” bir düşünceyle sunuyor: “Sol bu kadar ölüyor ve ben artık bunların güvenliğini sağlamak için bu kadar çalışıyorum” diyor.

Yani Öcalan Sol’un “can güvenliği”ni de üstlenmiş oluyor.

Nasıl yapıyor bunu? Öldürülmesine gerek kalmayan düzenin solunu yaratarak...

Silahlı mücadelenin miadını doldurup tek çözüm yolu olarak parlamentoyu göstererek yapıyor.

Nitekim 7 Haziran Parlamento seçimlerinde, oligarşinin parlamentosu, düzene muhalif halk kesimlerine tek alternatif olarak gösterildi. Düzene kendilerini kabul ettirmek için atmadıkları geri adım kalmadı.

Haziran seçimleri öncesinde Sol’un oylarını almak için sol söylemleri dillerinden düşürmediler... Burjuva basının köşe yazarları danışmanları oldu. Konuşma metinlerini onlara yazdırdılar. Esprileriyle, konuşmalarıyla, “hünerleri”yle burjuva medyanın en gözde politikacısı oldu HDP Eşbaşkanı Selahattin Denirtaş ve Figen Yüksekdağ...

24 Mayıs 2015 tarihli Yürüyüş’ün 470. sayısında; “HDP; Demokratikleşme, Barış, Çözum Projesi Değil Kurt Milliyetçi Hareketin ve Turkiye Solunun Tasfiye Projesidir! HDP projesini geliştiren emperyalizm ve işbirlikçi oligarşi ile birlikte Kurt milliyetçileri ve kuyrukçuları halkları aldatmaktadırlar.” dedik...

Bir taraftan “emeğin iktidarını kuracağız” dediler, diğer taraftan “sermayecileri de koruyacağız” dediler.

Seçimlerden sonra ise hiçbir “kırmızı çizgimiz yok” diyerek düzenin krizine çözüm üretmeye çalıştılar. TÜSİAD, MÜSİAD, TOBB başkanları ile gülücükler
saçarak tokalaşıp kucaklaştılar...

Ancak sol’un fosilleşmiş döneklerini de yedeğine alan HDP, 80 Milletvekili çıkartarak parlamentoya girmesine rağmen oligarşinin krizine çözüm olamadı.

Emperyalistler arası çelişkiler, oligarşi içi çelişkiler, oligarşinin güçsüzlüğü Kürt sorununun düzen içi çözümüne de izin vermiyor.

Kürt Milliyetçi hareketin tüm uzlaşmacı, teslimiyetçi politikalarına rağmen AKP faşizmi uzlaşmıyor, Kürt milliyetçi hareketi teslim almak için katliamlarına devam ediyor...

Şimdi Cemil Bayık BBC’de yaptığı röportaj’da yine emperyalistlere ve işbirlikçi AKP’ye “güven vermek” için “çatışmaları başlatılmasında bizim rolümüz yok” derken bunu ispatlamak için de “eğer biz savaşta ısrarcı olsaydık biz Kürt halkını, Türkiye solunu, bütün muhalif güçleri HDP çatısı altında bir araya getirmeye çalışmazdık ve bunları parlamentoya taşımazdık.”

Yani, tüm Türkiye solu (reformist oportünist) ellerinin altında; istediğimizi yaptırırız onlara diyor Bayık. Sizin için parti kurduk, meclise soktuk. Düzenin parlamentosunu tek çözüm yeri olarak gösterdik... Devletin yıllarca terörist diye uğraştığı Kürt halkını ve solu “Önder Apo, PKK, bütün bu güçleri, onların yasa dışı dedikleri bütün bu güçleri parlamentoya çekti” diyor.

Bayık, Kürt halkını ve Sol’u nasıl parlamento aracılığıyla düzene çektiğini söyleyerek uzlaşmacılıklarını ispatlamaya çalışırken AKP kürdistan’da tek tek ilçeleri güvenlikli bölge ilan edip onar onar katletmeye devam ediyor.

Yürüyüş, Sayı: 499
 




Bu ileti en son melnur tarafından 15.12.2015- 17:11 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 15.12.2015- 17:13


Kürt Milliyetçi Hareketin Uzlaşmacı Politikaları; Katliamların Üstünü Örtüyor!

Oligarşinin Kürdistan’a yönelik saldırıları hız kesmeden devam ediyor... Hemen her sayımızda, Kürt milliyetçi hareketin halka yönelik tüm saldırılara rağmen, oligarşiyle masaya oturmak dışında bir politikası bulunmadığını anlatıyoruz...

Kürt halkına dönük saldırılar konusunda; sadece iki seçim arasında, yani 7 Haziran ile 1 Kasım arasındaki 5 aylık süre içinde, 33’ü çocuk olmak üzere 258 kişi katledilmiştir. Bu katliamlar devam etmektedir. Her gün değişik bir ilçede sokağa çıkma yasakları konuluyor, evler, işyerleri, tarihi yerler yerle bir ediliyor. Halkın çocukları katlediliyor.

Kimi zaman en aşağılık saldırılarla cenazeler tankların arkasına bağlanıp
sürükleniyor, kadın gerilla cesetlerine karşı ahlaksızca saldırılar yapılıyor.
Mezarlıklar talan ediliyor... Kısacası oligarşi; halka karşı saldırıda sınır
tanımıyor. Her zaman söylediğimizi bir kez daha söylüyoruz ki bu faşizmin
özelliğidir. Onlar kanla ve katliamlarla beslenirler. Halka işkence etmeden var olamazlar... Halkın her an gelip kendi iktidarlarını yıkacağı korkusuyla yaşarlar... Bu nedenle de halkın hiçbir direnişini ve isyanını kabul etmezler.

Biliyoruz ki döne döne oligarşinin yaptığı katliamları ve saldırıları anlatmak
bir şeyi değiştirmez. Elbette teşhir etmek amacıyla bunu da yapacağız,
yapmalıyız. Ama esas olarak bu saldırılara karşı politika geliştirmek ve bu politika doğrultusunda da mücadele etmek zorundayız. Kürt milliyetçi hareketi tam da bu noktada eleştiriyoruz. Kendi içinde bir dolu çelişkiyi içeren, bir dolu politika belirliyorlar... Ancak halktan yana bir politikaları yoktur. Önlerine koydukları hedeflere ulaşma anlamında, kendi ayakları üzerinde duran bir politikaları yoktur. Halka sırtını dönen politikalarını eleştiriyoruz. Bu politikalar esas olarak; emperyalizm destekli ve oligarşinin de genel olarak icazet sınırları içinde yer alan, düzene yerleşme politikalarıdır. Bu politikalarını sürekli eleştiriyoruz ve eleştirmeye devam edeceğiz. Halka zarar veren ideolojik yaklaşımları ve politikaları eleştirmek devrimci sorumluluğumuzun gereğidir.

Katliamları Kim ve Ne Adına Kontrol Altına Alıyorsunuz?

KCK yöneticilerinden Cemil Bayık, halkı nasıl kontrol altında tutmaya çalıştıklarını, BBC Türkçe muhabirine verdiği röportajda anlatıyor. Muhabirin
“Çatışma ortamında sizin payınız yok mu?” sorusuna, şöyle cevap veriyor:

“Biz payımızın olduğunu düşünmüyoruz. Eğer biz çatışmadan yana olsaydık şimdiye kadar dokuz kez tek taraflı ateşkes ilan etmezdik. Yine eğer biz savaşta ısrarcı olsaydık biz Kürt halkını, Türkiye solunu, bütün muhalif güçleri HDP çatısı altında bir araya getirmeye çalışmazdık ve bunları parlamentoya taşımazdık. Biz, Türkiye’nin bütün sorunlarını parlamentoya taşıdık. Parlamentoda sorunları gündemleştirmek, çözmek istedik. Türkiye yıllardır Kürtlerle, solla uğraşıyor ama bir türlü sonuç alamadı. Ama önder Apo, PKK, bütün bu güçleri, onların yasa dışı dedikleri bütün bu güçleri parlamentoya çekti. Bütün sorunları parlamentoya taşıdı ve parlamentoda sorunları tartışmak, çözmek istedi.” (BBC Türkçe 30.11.2015)

HDP’nin solu düzene çekmenin, yedeklemenin aracı olduğuna ilişkin söylediklerimizi açıklıyor, doğruluyor Bayık... Ve düzene yerleşmek için tüm solu da nasıl peşlerine takarak düzen için çalıştıklarını, düzenin parlamentosuna her şeyi havale etme gayretlerini açıklıyor ki; bu yaptıkları aynen yaşanmıştır, yaşanmaktadır. Kürt milliyetçileri, HDP eliyle solu da düzenin parlamentosuna yerleştirmeye çalışmaktadır... Ancak bu noktada ağırdan alan ve ayak sürüyen düzen olmaktadır... Düzen kendini ağırdan satıyor ve HDP’nin, PKK’nin tüm gayretlerine rağmen, onları düzene henüz
tam olarak kabul etmiyor. Tersine katliamlar ve operasyonlar ile iyice
hizaya çekmeye çalışıyor. Kürt milliyetçileri her ne kadar tüm sorunları
oligarşinin parlamentosuna havale etmeye çalışsa da; oligarşi parlamento
dışındaki tüm araç ve yöntemleriyle saldırmaya devam ediyor. Başta da
söylediğimiz gibi oligarşi kendi üzerine düşeni yapıyor; halkı katlediyor,
zulmediyor. Bu yanıyla parlamentoyu, yasaları, hukuku da umursamıyor. Ki bunu yapmayacağını da, 7 Haziran seçimlerini çöpe çevirdiğinde ortaya
koymuştu. Önemli olan Kürt milliyetçilerinin ve onların kuyruğuna takılıp
tüm sorunları düzenin parlamentosuna havale edenlerin ne yaptığıdır. Bu noktada da yine Cemil Bayık’a kulak verelim, sonra da bunu nasıl yaptıklarını görelim. Ceylanpınar’da iki polisi kendilerinin öldürmediğini açıklarken muhabir sıkıştırıyor ve Bayık bu noktada YDGH’ı ve kendine “Apocuyum “diyen güçleri vb. nasıl kontrol altında tutmaya çalıştıklarını açıklıyor.

“...Bunlar ortaya çıktığında da biz eleştirdik. Dedik ki, “bu, çizgimizi aşıyor, bu, amaçlarımızı aşıyor”. Bu konuda arkadaşlarımızı uyardık, eleş-tirdik ve bize saldırmayan güçlere saldırı yapılmamasını söyledik. Ama saldırılar o kadar korkunç ki, vahşi ki hiçbir savaş kuralına Türk devleti
uymadığı için ve bütün silahları Kürtler üzerinde denediği için, uçaklarla, tanklarla, toplarla, yeni geliştirilen akıllı bombalarla saldırılar yaptığı için, yine siyasi operasyonlar yaptığı için.

“Belediye başkanlarını tutukluyor, her yerde saldırıyor, her yerde linçler,
yakmalar, hakaretler yapıyor. Her yere “Türk’ün gücünü göreceksiniz, size göstereceğiz” yazılıyor. Elbette ki bunlar insanları tahrik ediyor. İster istemez bazılarında bizim çizdiğimiz çerçevenin dışına çıkmalar da oluyor. Devlet tahrikle bunu yaratıyor. Biz kontrol kurmaya çalışıyoruz. Elbette ki yer yer kontrolümüzü aşan durumlar ortaya çıkabiliyor. Ama bundan da hiç kimse Kürtleri sorumlu tutamaz.” diyen Bayık her gün katledilen, işkencelerden geçirilen, evi barkı yıkılan insanları kontrol etmeye çalışıyor... Asıl olan savaşı büyütmek ve bunu tüm meşruluğu ile savunmak olması gerekirken Bayık, marifetmiş gibi kontrol kurduklarını söylüyor ve bu konudaki çabalarını anlatıyor.

Bu noktada sormak gerekmez mi: Siz Kürt halkını ve solu ne ve kim adına kontrol altında tutmaya çalışıyorsunuz? Sorunları oligarşinin parlamentosuna
havale ederek nasıl çözeceksiniz? Kürt milliyetçilerinin buna verecek bir cevapları yoktur. Sadece son 5 - 6 ayda yaşanan katliam tablosu bile bugün yapılması gerekenleri ortaya koymaya yeter. Fakat Kürt milliyetçileri gerçekleri çeşitli genel açıklamalarında ortaya koymakla birlikte, bu gerçekleri açıkça tartışma cesaretini gösterememektedir.

Gerçeklerden Kaçarak Gerçeği Yok Edemezsiniz!

Kürt milliyetçileri aylardır Kürdistan’da yaşanan katliamlar karşısında kıllarını bile kıpırdatmamaktadırlar. Yapılanlara baktığımızda daha çok tali sorunlarla ilgilenildiğini görüyoruz... Yıkılan, yakılan tarihi mekanlara ilişkin açıklamalar yapılıyor, bunlar lanetleniyor, bunlar için eylemler de yapılıyor. Adeta sorun
bu noktaya kilitlenmek isteniyor. Oysa öte yandan insanlar katlediliyor. Bir bölge sıkıyönetim koşulları altına alınarak yakılıp yıkılıyor ve buna ilişkin yapılan doğru dürüst bir şey yoktur. Her sıkıyönetime alınan ve saldırıya uğrayan yer kendi başına kalıyor. Diğer bölgelerin ona desteği ve dayanışması hemen hemen yok gibidir. Halkın bireysel, grupsal çabaları olmakla birlikte; örgütlü, iradi olarak Kürt milliyetçilerinin önderlik ettiği bir destek, dayanışma ve direniş yoktur. Kürt milliyetçileri de, oligarşi gibi yaşanan saldırıları ve direnişleri hafifletme ve gözlerden ırak tutma gayreti içinde görünüyor. Halkı saldırılar karşısında yalnız bırakıyorlar...

Direneceğiz, şunu yapacağız, bunu yapacağız veya halkı kontrol altına almakta zorlanıyoruz vb. şeklinde yapılan açıklamaların hepsi kendi iç
tutarsızlığı bir yana, oligarşiye güç vermekten başka bir anlam taşımıyor.
Bu sözlerin içerdiği kuru tehditlerin oligarşi nezdinde hiçbir anlamı ve inandırıcılığı yoktur. Bugüne kadar belki yüzlerce kez bu şekilde tehdit
yapılmış ancak hiçbiri hayata geçirilmemiştir. Her zaman emperyalizmin
ve oligarşinin ağzına bakarak politika belirlenmiştir. Böyle olunca da söylenenlerin hükmü yoktur.

Hüküm kurulmak isteniyorsa pratikte ortaya konulmak zorundadır. Ki Kürt milliyetçi hareketin pratiği de ortadadır: Sorunları oligarşinin parlamentosuna havale et, herkesi parlamentoya taşı ve halkı da kontrol altına al... Yaptıkları da budur...

Halkı Kontrol Altına Almak, Katledilen Halka Karşı Suç İşlemektir!

Bugün Kürt halkı büyük bir katliam saldırısıyla karşı karşıyadır... Bu saldırıları oligarşi, Kürt halkının direniş dinamiklerini tümden yok etmek için yapmaktadır. Bu noktada oligarşinin saldırıları karşısında, direnişi büyütmek yerine, halkı kontrol altına almaya çalışan Kürt milliyetçileri de, halka karşı işlenen suça ortak olmaktadırlar. Tarihi boyunca halka güvenmeyen PKK, yüzünü halka dönmediği ve oligarşiden çözüm, emperyalizmden medet beklediği sürece bu politik çizgisini sürdürecektir. Bu çizgi esas olarak oligarşinin çıkarlarına hizmet etmektedir... Oligarşi aylardır saldırılarla,
katliamlarla Kürt halkını kontrol altına almaya ve yaşanacak her türlü direnişi boğmaya çalışmaktadır. Bu noktada Kürt halkının önünde tek seçenek vardır; o da, direnmektir.

Fakat halkın direnişi bu kez de Kürt milliyetçi harekete çarpmaktadır. Kürt milliyetçileri de farklı araç ve yöntemlerle direnişleri kontrol altında tutmaya çabalamaktadırlar. Direnişi, oligarşiyi zora sokmayacak şekilde kontrol altında tutmakla, direnişe saldırmak, öz itibariyle aynı anlama gelir. İki durumda da istenen direnişin yok edilmesidir. Kürt milliyetçileri de her ne kadar halkı korumaktan vb. söz etseler de; gerçekte direnişi, oligarşiyi zora sokmayacak şekilde kontrol altına alma görevini yüklenmekle, Kürt halkının direniş dinamiklerini yok etmektedirler.

Sonuç Olarak:

1- Kürt halkı tarihinin en ağır saldırı dönemlerinden birini yaşıyor. Katlediliyor, evi barkı yıkılıyor.

2- Kürt milliyetçi hareket halkın saldırıya uğramasına karşılık; direniş örgütlemek yerine, halktan yana olan tüm güçleri de yedeğine alarak, HDP ile düzenin parlamentosuna taşıyor. Ve bunu açıkça da marifet sayıyor.

3- Kürt milliyetçi hareket, saldırıların yaşandığı bölgelerde; halkın direniş ve eylemlerini kontrol altında tutmaya çalışıyor. Oligarşinin saldırılarına karşılık verilmesi yerine, oligarşiyle uzlaşma çizgisini koruma gayreti gösteriyor.

4- Kürt milliyetçi hareket, oligarşiyle uzlaşma sürecini bozmama adına; katledilen halkı sahiplenmek yerine, tarihi mekanlara yönelik saldırılara
karşı çıkma temelinde bir politik çizgi izleyerek, yaşanan katliam gerçeğini gözlerden ırak tutmaya ortak olmaktadır.

5- Gerek oligarşinin ve gerekse de Kürt milliyetçilerinin; uzlaşma temelli yürüttükleri halkı kontrol altına alma politikaları, er veya geç yenilmeye mahkum olacaktır. Kürt halkı yaşadığı katliamların ve saldırıların hesabını er veya geç soracaktır. Kürt halkı kurtuluşunun uzlaşma politikalarında olmadığını, kendini katleden güçlerle savaşmaktan geçtiğini görecek ve bunun gereğini savaşarak gösterecektir.

Yürüyüş, Sayı: 499



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 15.12.2015- 17:16


Bu da Sn.Borga'nın yanıtı/yorumu:

Belli bir konuda, defalarca ve yıllarca aynı iddiayı tazelemek demek, iddianın aslının olmadığının kendini ispatlaması demektir.

İddia sahibi yayınlar bir baksın bakalım, kaç yıldan bu yana PKK nin teslim olmak için uğraştığını yazmaktalar.

Bir hareket teslim olmak istiyorsa, onu tutan nedir. Mesela Devrimci Yol ve TDKP merkezlerinin teslim olmaları kaç ay sürdü.

Düzen kendini ağırdan satıyor ve HDP’nin, PKK’nin tüm gayretlerine rağmen, onları düzene henüz tam olarak kabul etmiyor.

Sebep ne. Onlar teslim olmak ve düzene dahil olmak istiyorsa, devlet teslim olanı teslim almaktan niye uzak duruyor. Parti-Cephe teslim olmak isterse, devlet dur bekle mi diyecek.


* * *

Mesela bu yazıda oligarşinin katliam ve saldırılarını teşhir etmenin gereğinden bahsediliyor. Ki bunlar oldukça da açık. Buna rağmen bir teşhir ihtiyacı var. Peki oligarşinin parlamentosu konusuna gelince neden sadece Örgüt Tespiti yeterli oluyor. Üstelik seçime katılım % 90

Kim daha iyi teşhir etmiş oluyor parlamentoyu. Oraya girenler mi, yoksa o zaten şöyledir deyip, görevini tamamladığını zannedenler mi. Burada eleştirilmesi gereken Parlamento Grubu konusundaki tutum mu yoksa oraya girmiş olmak mı.

Sendikalar düzen kurumudur. İşte böylesi bir cümle yaz ve temizlen. Ama çalışanlar için durum hiç de bir cümlelik değil. Dernekler de düzen kurumudur. Yasal bütün örgütlenmeler düzen kurumlarıdır. Esas bu konularda yanılgı üretmek tehlikelidir. İşte söyledim, bunların hepsi düzen kurumudur. Bu beni devrimci mi yapar. Karşısına, ete kemiğe bürünmüş başka bir örgütlenme koymadığın sürece işini yapmıyorsun demektir. Yok koyuyorsun ama ete kemiğe bürünmüyor yani potansiyel muhatapları tarafından bir ihtiyaç olarak görülmüyor, o halde düzen kurumları halk nezdinde çürümemiş demektir. "Bizim için önemini yitirmiş kurumlar, halk için önemini hala koruyor olabilir" prensibini hatırlayın.

Parlamentoya çekilmek demek, yeraltını tasfiye etmek demek. Yada yasadışı eylemi reddetmek demek. Bu ikisinden biri olmadan parlamentoya çekilme diye bir şey olmaz. HDP kurulduğundan bu yana, kendini fesh etmiş tek bir tane dahi illegal örgüt yok. Eylemler zaten ortada.

Bu eleştiri yapanlar gazete yorumcusu değil. Haliyle sormak gerekir ; Teslim olanlar ! hergün illegal eylemin içindeyken, bu eleştirileri yapanlar için illegal eylem neden arada bir akla gelen ve üstelik basit ve dahi genellikle başarısız haldedir. Bu, içerde bir "yangın" olmasını icabettirmez mi.

K.Kürdistanın eylem ve örgütlenme eksiği yok. Sorun Batı-Türkistanda. "Burada" sorun olduğu için, "oradaki" hareket limitleri zorlayıp kalıyor. Faşist diktatörlük altında, bölgesel hareketin kaderi budur.

Bu sorun atlanarak, yani Batı-Türkistandaki devrimci örgütlenme ve devrimci eylem sorunları bir kenara konarak başka şeyler tartışmak aslında ana eksenden kaçmak demektir.

Legalleşme kavramı ile öcü yaratmaya kalkışmak kötü bir iştir. Zamanında İspanya Komünist Partisi nasıl legalleşti. Çekti tabelayı gel indir bakalım dedi.

Aynı şekilde Cephe legalleşsin ! bakalım, kaç saat yada kaç gün legal ! kalabilecek. Aynı şeyi bir de PKK için düşünün. TDKP nin legalleşmesi ile bu mevzuları birbirine karıştırıyorsunuz.

Kürt ekseni ekseni üzerinden kendi gücünü çeşitli devletlerin kullanımına açan, Barzani çizgisidir. Dünya görüyor bir tek Yürüyüş Dergisi görmüyor. Ayrıca Barzani bile, ortada başka bir alternatif varken gidip bölge güçlerini tercih ediyor değil. Kendi ayakları üzerinde duramıyor, buna payanda olacak her güce eyvallah ediyor. Dünya soluna seslenenin kim olduğu belli.

Ama dünya solunun mecali yok. TDH ve genel sol için de durum aynı.

Velev ki PKK, Cepheye haklısın dedi, destan gibi de özeleştiri verdi. Sonra da buyur gel dedi. Cephenin şimdiki gücü neyse o gün de o. Gidip Kürdistanda mı eylem yapacak. İki çat-pat bir de konser diye özetlesem kızar mısınız.

Dev-Sol dan bu yana Cephenin en kitlesel olduğu an bu andır. Hayatı boyunca bundan daha kitlesel olamadı. Soru :

Bugünün genç bir Cephelisine bunu söylesek inanır mı. Hayır. Cephenin, geçmişte daha güçlü olduğunu düşünür. Niçin ; çünki Cephe demek, Devrimci Eylem demek. Mazideki devrimci eylemim kat be kat gerisinde olduğu biliniyor olduğu için, güç hesabı böyle yapılmaz Cephe geleneğinde.

Velev ki KÖH nin söylemi geri olmuş olsun. Bir günlük illegal eylemi Cephenin yılına bedel, işin bu kısmı ne olacak. Üstelik teslimiyeçi ve benzeri denilen bir örgütün eylem düzeyi bu. Peki devrimci örgütün eylem düzeyi nerede. Mahir, Lafazan diye kime diyor.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
bedrettin
[ ..... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 30.08.2013
İleti Sayısı: 907
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: bedrettin
Cevap Tarihi: 15.12.2015- 23:46


Yürüyüş'ün PKK'yi bu şekilde eleştirmesini doğru bulmuyorum. PKK sosyalist bir yapı değil ki, PKK ile diğer kürt bileşenlerini beraber aldığımızda ve yürütülen siyasete bakıldığında sol olduğunu iddia etmek bile zor. Böyle bir yapıya Yürüyüş'ün yönelttiği eleştiriler çok da mantıklı gelmiyor bana. Yürüyüş kürt hareketine yönelttiği eleştiride en çok PKK'nin silah yerine parlamentoyu önemli hale getiren açıklamalarına tepki gösteriyor. Kürt hareketi sosyalizmden vazgeçmiş, emperyalist politikalardan kendine çıkar sağlamayı düşünür hale gelmiş, içine şeriatçısından liberaline kadar pek çok kesimden adamları doldurmuş, bu haliyle sol olduğu bile kuşkulu Yürüyüş bunları görmezlikten gelerek sosyalist bir örgütmüş gibi eleştiri yapıyor. Bana eleştirmek için yapılmış bir eleştiri gibi geliyor.



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Kılıçdaroğlu'nun ilk yorumu ayhan 6 4752 11.08.2014- 22:28
Konu Klasör HDP'den İhsanoğlu yorumu umut 5 3721 18.06.2014- 19:51
Konu Klasör Devrimcilik solcu 1 6350 08.05.2014- 09:12
Konu Klasör Aydın Engin'in HDP yorumu üzerine... melnur 0 3389 12.08.2016- 06:37
Konu Klasör Devrimcilik ve siyaset- Erkan Baş denizcan 0 3313 01.10.2014- 11:12
Etiketler   Devrimcilik,   reformizm,   veya,   YÜRÜYÜŞün,   yorumu
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS