SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Kürt sorunu değil Türkiye çözülüyor!           (gösterim sayısı: 3.352)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
ayhan
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 05.12.2013
İleti Sayısı: 1.076
Konum: Tekirdağ
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: ayhan
Konu Tarihi: 31.12.2015- 12:26


Kürt sorunu değil Türkiye çözülüyor!
Merdan YANARDAĞ


Bilindiği gibi AKP iktidarı, yenilgiye uğradığı 7 Haziran 2015 seçim sonuçlarını zorbalıkla değiştirmek için son 5 yıldır izlediği “açılım” ve “çözüm” siyasetini terk ederek yeniden çatışma ve savaş çizgisine döndü. Böylece daha önce merkez sağ seçmenin dokusunu değiştirerek konsolide eden AKP’nin, yeni yönelimiyle bugüne kadar kendisine bir ölçüde direnen milliyetçi seçmeni de kontrol etmeyi amaçladığı görülüyor.

Mezhepçi faşizan bir başkanlık rejimi kurmak için önemli bir virajı aldığını düşünen AKP, şimdilik Kürt muhalefetini karşısına almakta sakınca görmüyor. Tam tersine bu durumun toplumu dinci ve milliyetçi temelde bölmesini sağladığını, bunun da başkanlık rejimi için gerekli desteği sağladığını sanıyor.

Diğer taraftan, PKK ve HDP’nin AKP’nin provokasyonuna geldiği görülüyor. Özellikle, son seçimlerde Türk solu ve cumhuriyetçi seçmenlerin bir kesiminden barajı aşmasını sağlayacak düzeyde kritik bir oy desteği alan HDP’nin, “Türkiyelileşme” projesinin büyük ölçüde çöktüğü anlaşılıyor.

Savaşta şehir gerillacılığı aşaması

Türkiye’nin Güneydoğusunda yer alan, Kürt yurttaşlarımızın yaşadığı il ve ilçe merkezlerinden birçoğu bugün Suriye’yi aratmayacak şiddette bir iç savaşa tanık oluyor. Bu yeni bir durumdur. Daha önceki çatışma ve savaş alanları esas olarak kırsal kesimler ve dağlardı. Öyle ki, 1990’ın başlarındaki Cizre, Şırnak gibi birkaç örnek dışında genellikle kent merkezlerinde büyük çaplı askeri çatışmalar yaşanmadı. Bugün ise aralarında Diyarbakır gibi büyük il merkezlerinin de bulunduğu 21 il ve ilçe merkezinde haftalarca süren sokağa çıkma yasakları uygulanıyor ve bir aydan fazla süren kesintisiz çatışmalar yaşanıyor.

Kent merkezlerinde kazılan hendekler ve kum torbalarıyla kurulan barikatlar, çatışmaların yeni bir aşamaya ulaştığını gösteriyor. Daha da önemlisi PKK’nın kırsal kesimin yanı sıra kentlerde de büyük bir silahlı güç haline geldiğini, “şehir gerillacılığı” yöntemlerini geliştirdiğini, böylece bazı ilçeleri ve büyük kentlerdeki kimi semtleri haftalarca kontrolünde tutma gücüne ulaştığı anlaşılıyor.

Çözüm süreci ve çatışmasızlık döneminde PKK’nın büyük yerleşim birimlerinde büyük bir örgütsel ve askeri atılım yaptığı anlaşılıyor.

Çözüm sürecinin çökmesi kaçınılmazdı

AKP ve PKK arasında yürütülen ve yasal hiçbir dayanağı olmayan “çözüm süreci” neredeyse arkasında hiçbir iz bırakmadan ortadan kalktı. Yeniden kanlı bir çatışma dönemine girildi. Aslında yaşanan “süreç” böyle bir hayal kırıklığına son derece açıktı. Çünkü yürütülen girişim, hiçbir hukuksal temele sahip değildi. Yasal düzeneğe ve kurumsal güvenceye bağlanmamıştı. Meclis devrede değildi, görüşmeler toplumdan gizli yürütülüyordu, Dolayısıyla masa her an devrilebilirdi. Nitekim öyle de oldu.

Çünkü, AKP iktidarı Kürt sorununun gerçek bir çözümünden çok, esas olarak Kürt siyasal hareketini ve Kürtleri Türkiye’nin gerici dönüşüm projesinin bir parçası haline getirmeye çalışıyordu. AKP esas olarak dinsel referanslara dayalı oyalamacı bir siyaset izledi. Dolayısıyla gerçek sorunlara dokunmayan ve samimi olmayan bu girişim, ister istemez gerçek hayatın içinde kırılıp döküldü.

Amaç Kürtleri yedeklemekti

AKP’nin Kürt siyasal hareketini Türkiye’nin gerici dönüşüm projesinin bir parçası haline getirmek, olmuyorsa kendi hedeflerine ulaşmak için oyalamak amacıyla sahte bir “çözüm” siyaseti izlediğini söyleyenler haklı çıktı.

AKP ise izlediği iki yüzlü çözüm siyasetinde büyük ölçüde başarılı da oldu. Çünkü yaklaşık 7 yıldır Kürt hareketini hem oyaladı hem de siyaseten yedekledi.

Öyle ki, eğer Gezi / Haziran Direnişi sırasında AKP hükümeti devrilmediyse, bunun en önemli, hatta belirleyici nedenleri arasında Kürt hareketi ve PKK’nın tutumu (AKP’ye verdiği destek) vardı. Büyük çoğunluğunu cumhuriyetçilerin oluşturduğu muhalif Türklerden ve Türk solundan çözüm için destek isteyen ve bu desteği her defasında alan Kürt hareketi, onları dinci-faşizan AKP iktidarına karşı en büyük kavgalarında yalnız bıraktı. Sonradan yapılan kimi düzeltme girişimleri (örneğin sembolik düzeyde katılım) ve özeleştiri denemelerinin ise hiçbir “kıymeti” olmadı.

Demokratik haklar için silahlı mücadele yürütülür mü?

Bilindiği gibi PKK resmi olarak, Türkiye’den ayrılmak istemediğini, hatta üniter devletten yana olduğunu belirtiyor. Yine ilan ettiği gibi PKK ve onun legal siyaset yapılanmaları, kültürel özerklik anlamına gelen “özyönetim”, “anadilde eğitim” ve “Kürt kimliğinin anayasal düzeyde tanınması” gibi taleplere kadar daralan bir siyasal programa sahip. Anlaşılacağı gibi bu taleplerin tümü şiddetli bir silahlı mücadeleyi gerektirmeyecek, demokratik bir siyasal mücadelenin konusu olacak bir program niteliğinde.

Ancak, tümü demokratik siyasal mücadele alanının konusu olan bu taleplere için silahlı bir mücadele yürütmekte ısrar edilmesi büyük bir çelişki oluşturuyor. Bu taleplerin tamamının, sistematik, kararlı ve kitlesel temele dayalı bir mücadele ile mevcut anayasal sınırlar içinde bile gerçekleşmesi mümkün. Durum böyle olmasına karşın, PKK’nın yüksek yoğunluklu bir silahlı mücadele yürütmekte ısrar etmesi, anlaşılır bir durum değil.

PKK’nın 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra kent merkezlerini de içine şiddetli bir silahlı mücadeleye yönelmesi –ki PKK’nın kırsal güçlerinin henüz devreye girmediği görülüyor- bu hareketin başta barış, “demokratik özerklik” ve “ana dilde eğitim” gibi talepleri konusunda kuşku yaratıyor. Çünkü bu yoğunlukta bir silahlı mücadele, ancak ya bağımsızlık ya da radikal bir   devrim için harekete geçilmişse bir anlam taşır. PKK’nın, içinde sosyalistler olsa da sosyalist bir örgüt olmadığını, yaklaşık 20 yıldır bu kimlikten vazgeçtiğini biliyoruz. O halde geriye tek bir seçenek kalıyor; bağımsızlık...

Olabilir! Ancak Kürt hareketinin amacı eğer bağımsızlıksa bunu açıkça ilan etmeli ve kimseyi kandırmamalıdır. Öncelikle dostlarını, destek istediği ve fakat her defasında yanılttığı Türk solunu hiç aldatmamalıdır. Çünkü PKK ve Kürt hareketinin gizli ya da farklı bir ajandaya sahip olduğu gibi bir izlenim giderek güçlenmektedir.

Kopuş ve iç savaş!

Öte yandan hem AKP’nin bölgede izlediği şiddet ve imha politikalarının yol açtığı çatışmalar hem de PKK’nın yürüttüğü yüksek yoğunluklu silahlı mücadele iki halk arasındaki son bağları da koparma aşamasına doğru hızla ilerliyor. PKK’nın toplumsal kurtuluş yerine ulusal kurtuluşu tercih eden, dolayısıyla daha çok milliyetçi taleplerinin belirleyici olduğu bir program izlemesi, bu kopuşu daha da hızlandıran bir etki yaratıyor. İki halk içinde milliyetçilik yükseliyor, aradaki uçurum derinleşiyor. Durum böyle olunca toplum çok tehlikeli ve geri dönüşü olmayacak kanlı bir boğazlaşmaya, yıkıcı bir iç savaşa doğru sürükleniyor.

Bu durum toplumdaki bütün sınıfsal çelişkilerin, gericiliğe karşı yürütülen aydınlanma mücadelesinin, emperyalizme ve kapitalizme karşı verilen/verilecek toplumsal kurtuluş kavgasının üzerini örtüyor. Sol hareket için siyaset alanını daraltıyor.

Öyle anlaşılıyor ki, PKK, 5 yıla yayılan “çözüm” sürecinde yaşadığı hayal kırıklığının yarattığı bir öfkeyle hareket ediyor. Ancak, diğer taraftan tuhaf bir “aşk-nefret” diyalektiği de işliyor gibi. Leyla Zana’nın Meclis’teki yemin töreninde yüzünü Tayyip Erdoğan’a dönerek onun hala Kürt sorununu çözeceğine dair inancını tekrar etmesi böyle bir durumun örneğini oluşturuyor. Nitekim HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın “İçimizde Erdoğan severler var” demesi de bu noktada kaydedilmelidir. Bütün bunlar Kürt muhalefeti çevrelerinde ihmal edilemeyecek düzeyde bir kesimin AKP ve Tayyip Erdoğan’dan umudunu kesmediğini gösteriyor.

Ne diyelim; Allah akıl fikir versin!

Özyönetim ilanının anlamı

Diğer taraftan, Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) Diyarbakır’da toplanarak “özyönetim” ilan etme kararı alması, demokratik siyasetin konusu olacak talepler için yürütülen hendek-barikat savaşını selamlaması gibi gelişmeler, hem iki halk arasındaki kopuşu derinleştiren bir etki yapıyor hem de PKK’yı kendi çekirdeğine doğru daraltan bir sonuç yaratıyor.

Bu çatışma ortamında, ortada güçlü bir sol hareketin/programın olmayışı da krizi büyütüyor. Bu durum, bütün halkın ve ülkenin yararına olacak onurlu bir çözüm için toplumsal vicdanın, aklın ve tarihsel bilincin devreye girmesini engelliyor. Solun güçlenmesinin yolu ise PKK vesayetinden kurtulmasından geçiyor. Sol eğer bağımsız ve etkili bir siyasal ve toplumsal güç haline gelemezse, toplumun yıkıcı bir iç savaşa doğru sürüklenişini önlemek zor görünüyor.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
dayanışma
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: dayanışma
Cevap Tarihi: 01.01.2016- 21:45


BİR YÜZYILDIR SÜREN KİRLİ OYUNU, BAĞIMSIZ AKIL VE KARDEŞLİK BOZAR / Işık Kansu yazdı…


 
Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTP) almış olduğu “özerklik” kararı yeni değil ki!

DTP, 2007’de, hem de Cumhuriyet Bayramı’ndan bir gün önce yayınladığı sonuç bildirgesinde açık seçik ne istediğini açıklamıştı.

Bildirgeye göre, "katı merkeziyetçi ulus devlet olarak örgütlenen devletin siyasi ve idari mekanizmaları, demokratik Cumhuriyetten daha ziyade oligarşik bir yapılanmaya denk düşüyor"du. Türkiye, "ağır, hantal,bürokratik ve yerele uzak katı merkeziyetçi idari yapılanmasıyla tıkanmış durumdaydı" ve kurtuluş “demokratik özerklik”teydi!

DTP’nin 2007 bildirgesinde “demokratik özerklik”ten ne anladıkları ya da istedikleri de aktarılmıştı:

– Tüm yerel birimlerde meclis olacak.

–   Her bölge ve özerk birimin kendi renkleri ve sembolleriyle demokratik özyönetimi oluşturacak.

–   Ademi merkeziyetçilik gereği bölgesel meclis, merkezi hükümet adına dışişleri, maliye ve savunma   hizmetleri ile merkezi ve bölge yönetimlerince birlikte yürütülecek emniyet ve adalet hizmetleri hariç; eğitim,sağlık,kültür,sosyal hizmetler, tarım, denizcilik, sanayi, imar, çevre, turizm, telekomünikasyon,sosyal güvenlik, kadın, gençlik, spor gibi hizmet alanlarından sorumlu olacak.



– Bölge meclisleri nüfus ve gelişmişlik düzeyine göre her yıl merkezi hükümetin aktardığı bütçenin yanında yerel gelirlerden de pay alarak hizmetlerin yürütülmesini sağlayacak.

Bu koşullardan da anlaşılacağı üzere TBMM’nin yanı sıra bölge meclisleri kurulacak, bayrak olacak, güvenlik dahil bölgesel bir tür bakanlıklar kurulacak, dahası vergi salınacaktı…

Metinde “az devlet”, “çok toplum” diye ifade edilen bu modelin, devlet içinde devlet olmayı öngördüğü açıktı.

Yine AKP iktidardaydı o dönemde. Buna karşı ne yaptı?

1923 devrimi ile kurulmuş Cumhuriyet’i yıkacaklardı ya!

Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Müsteşarı Ömer Dinçer, “devleti daha Müslüman ve adem-i merkezi bir yapı”ya dönüştürmek için sözde “reform” paketleri hazırladı.

AKP, Cumhuriyet’e olan kini nedeniyle eşit, özgür, kardeş yurttaşlıktan vazgeçiyor; kendi Cumhuriyeti'ni kuruyor, devleti esnek, emperalizmin yeni masalı küreselleşme ile örtüşen, serbest piyasacı, etnikçi ve cemaatçi bir yapıya kavuşturuyordu.

O dönemde Cumhuriyet gazetesinde diziler hazırladık, yazılar yazdık, bir avuç akademisyen ve yurtsever insanla savaşım verdik.

AKP, istediklerini tam olarak uygulamaya koyamadı, ancak PKK ile pazarlığa oturdu. Casusluk cemaati ile el ele ulus devlet anlayışını savunduğuna inandığı kadroları devletten kazımaya başladı. Davalar, soruşturmalar, memuriyetten uzaklaştırmalar, susturmalarla geçen bir süreçle sözümona “heyyula devlet, antidemokratik devlet, otoriter devlet”e savaş açıldı.

Anadolu’nun parça parça edilmesine anlamına gelen Sevr Antlaşması’nda yer alan “yerel özerklik” tanımına kamuoyu alıştırıldı.

Özetle, bir yüzyıl önce Prens Sabahattin'in Ahrar Fırkası'nda, Hürriyet ve İtilaf Fırkası'nda ve İngiliz Muhipleri Cemiyeti, Wilson Prensipleri Cemiyeti gibi "kökü dışarıda" kuruluşlarda birlikte hareket eden iki eski dost (etnikçi ve dinci takım), ortak düşmana (bağımsızlıkçı, bütünlükçü, halkçı, devrimci, laik düşünce sistemi) karşı yine büyük uzlaşıyı gerçekleştiriyorlardı. (1918'de Hürriyet ve İtilaf Fırkası'nın Kürdistan Teali Cemiyeti ile imzaladığı halife sultana bağlılık karşılığı Kürtlere özerklik tanıyan anlaşmayı anımsayınız!)

Ancak, çıkar sürtüşmesi, bu ikiliyi zaman içinde birbirine düşürdü.  

Biri yıllardır illerde ve ilçelerde rahat rahat kazdıkları hendeklerden çıktı. Diğeri, kendi ülkesinin toprağına tankla topla girdi.

Daha önce, 1923 Cumhuriyeti”ni yıkmak için “özerklik ve adem-i merkeziyetçilik”te anlaşan ortaklar şimdi birbirine diş biliyor.

Biri diyor ki, “özerklik” ilan edeceğim. Öbürü diyor ki “Edemezsin, ben daha önce çıkarıma uyduğu için uygulamaya koyduğum büyükşehir yasasını değiştireceğim, yetkileri merkezde toplayacağım.”

Çünkü, her ikisi de 1923 Cumhuriyeti’ni yıktıkları kanısındalar.

Biri şimdi lafta kalan “özerkliği” ilan etme peşinde. Diğeri, karşı devrimi gerçekleştirip devlete egemen olduğu varsayımından hareketle tüm yetkiyi ve gücü elinde toplama peşinde.

Biri Başkan Baba olma, diğeri de İmralı’dan çıkıp “Kürt halk önderi” olma derdinde.

Özetle, onların derdi, toplumu gerdi.

Hem de ne gerilme. Bebekler ölüyor, anneler ağıtta. Çocuklar okula gidemiyor, babalar ekmeksiz. Kentler desen, savaş alanı…

Bu bir yüzyıldır sürdürülen kirli oyunu, yalnızca bağımsız düşünebilme yetisi, akıl ve kardeşlik bozar..

Onun içindir ki, Anadolu toprağının sol duyuya gereksinimi var.

 

Işık Kansu

telgrafhane.org




Bu ileti en son dayanışma tarafından 01.01.2016- 21:45 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.992
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 03.01.2016- 18:43


Demokratik haklar için silahlı mücadele yürütülür mü?

Bilindiği gibi PKK resmi olarak, Türkiye’den ayrılmak istemediğini, hatta üniter devletten yana olduğunu belirtiyor. Yine ilan ettiği gibi PKK ve onun legal siyaset yapılanmaları, kültürel özerklik anlamına gelen “özyönetim”, “anadilde eğitim” ve “Kürt kimliğinin anayasal düzeyde tanınması” gibi taleplere kadar daralan bir siyasal programa sahip. Anlaşılacağı gibi bu taleplerin tümü şiddetli bir silahlı mücadeleyi gerektirmeyecek, demokratik bir siyasal mücadelenin konusu olacak bir program niteliğinde.

Ancak, tümü demokratik siyasal mücadele alanının konusu olan bu taleplere için silahlı bir mücadele yürütmekte ısrar edilmesi büyük bir çelişki oluşturuyor. Bu taleplerin tamamının, sistematik, kararlı ve kitlesel temele dayalı bir mücadele ile mevcut anayasal sınırlar içinde bile gerçekleşmesi mümkün. Durum böyle olmasına karşın, PKK’nın yüksek yoğunluklu bir silahlı mücadele yürütmekte ısrar etmesi, anlaşılır bir durum değil.

PKK’nın 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra kent merkezlerini de içine şiddetli bir silahlı mücadeleye yönelmesi –ki PKK’nın kırsal güçlerinin henüz devreye girmediği görülüyor- bu hareketin başta barış, “demokratik özerklik” ve “ana dilde eğitim” gibi talepleri konusunda kuşku yaratıyor. Çünkü bu yoğunlukta bir silahlı mücadele, ancak ya bağımsızlık ya da radikal bir   devrim için harekete geçilmişse bir anlam taşır. PKK’nın, içinde sosyalistler olsa da sosyalist bir örgüt olmadığını, yaklaşık 20 yıldır bu kimlikten vazgeçtiğini biliyoruz. O halde geriye tek bir seçenek kalıyor; bağımsızlık...

Olabilir! Ancak Kürt hareketinin amacı eğer bağımsızlıksa bunu açıkça ilan etmeli ve kimseyi kandırmamalıdır. Öncelikle dostlarını, destek istediği ve fakat her defasında yanılttığı Türk solunu hiç aldatmamalıdır. Çünkü PKK ve Kürt hareketinin gizli ya da farklı bir ajandaya sahip olduğu gibi bir izlenim giderek güçlenmektedir.


Kürt hareketinin nihai amacının ''bağımsızlık'' olduğu başından beri belliydi. Bunu ilk zamanlarda doğrudan söyleyebiliyor hedefinin'' Marksist leninist bağımsız bir devlet'' olduğu vurgusunu yapabiliyordu. Zaman içinde ideoloji değişse bile ve yeni ideolojilerine uygun bir söylem geliştirmeye çalışsalar da kendilerinin yönettiği bağımsız bir coğrafya hedefinde hiçbir değişiklik olmadı. Söylemde bağımsız bir devlet, demokratik özerklik biçiminde dile getirilse de bu ''daralma'' koşulların dayatmasından başka bir şey değil. En son Demirtaş da yineledi, ''özerklik, federasyon veya devlet'' şeklinde bir yapılanma kürt hareketinin ufkundan hiç düşmedi. Koşullara göre birini diğerinden daha fazla öne çıkartıyorlar, o kadar!

Kürt hareketinin içinde bulunan solcuların veya sosyalist örgütlenmelerin bu gerçeğin farkında olmaması mümkün değil. Onların bu konuda seslerinin çıkmaması ve konuya hep ''ezilen bir toplum'' bağlamında yaklaşması sosyalist devrim perspektifini yitirmeleri ve yaşanan pratik karşısında siyaset üretememelerinden kaynaklanmaktadır. Siyaset üretilemeyince iyi kötü siyaset üreten ve toplumun belli bir kesiminde toplumsal bir güç haline gelebilen bir öznenin peşine takılmak siyasette kalabilmenin bir gerekçesi haline dönüşmüştür. Kendi başlarına toplumda bir karşılık bulamayan ve bu konuda iddiası da olmayan kişi ve örgütlerin seslerini duyurabilmesinin başkaca bir yolu da bulunmuyor.

Yanardağ, ''kürt hareketi açıktan bağımsızlıkçı bir tutum alırsa solun yaklaşımı daha eleştirel bir hal alır'' diye düşünüyor olabilir. Sanmıyorum, büyük oranda bir değişim olmayacaktır. Çün bu kişi ve kurumların siyasi konumlanışları kürt hareketinin siyasetinden çok, kendi ideolojisizlik ve siyasetsizliklerinden kaynaklanmaktadır.




Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
bedrettin
[ ..... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 30.08.2013
İleti Sayısı: 907
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: bedrettin
Cevap Tarihi: 04.01.2016- 15:50


Alıntı Çizelgesi: melnur yazmış


Yanardağ, ''kürt hareketi açıktan bağımsızlıkçı bir tutum alırsa solun yaklaşımı daha eleştirel bir hal alır'' diye düşünüyor olabilir. Sanmıyorum, büyük oranda bir değişim olmayacaktır. Çün bu kişi ve kurumların siyasi konumlanışları kürt hareketinin siyasetinden çok, kendi ideolojisizlik ve siyasetsizliklerinden kaynaklanmaktadır.





Kürt hareketi bağımsızlıkçı ve ayrılıkçı bir tutum alırsa kendi toplumundan da tepki görebilir. Kürt halkının ayrılıktan yana olduğunu gösteren bir veri bulunmuyor. Yapılmış anketler ise kürt halkının büyük çoğunluğuyla birlikte yaşamadan yana olduğunu gösteriyor. Bu koşullarda kürt hareketi bağımsızlıkçı bir tutum alamaz. Kürt halkının dışında kalan aydınlardan ve kesimlerden de destek alamaz. Bu yüzden açık açık bağımsızlıktan yana tutum sergilemiyorlar. Özerklik konusu bağımsızlıkçı tutumun ilk adımı olarak savunuluyor. Bölgede işleyen süreç kürtlerin lehine giderken PKK burada destek kaybına uğramak istemez.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
ayhan
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 05.12.2013
İleti Sayısı: 1.076
Konum: Tekirdağ
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: ayhan
Cevap Tarihi: 04.01.2016- 22:31


Kürtlerin bağımsız bir devletten yana oldukları belli değil mi, bunun için müneccim olmaya gerek yok. Ana dilde eğitim için dağa çıkmak gerekmez herhalde. Özerklik için bile silaha gerek yok. Hendek siyasetinin özerklik getirmeyeceği belli. kürtler silah bırakmıyorsa bunun nedeni Türkiye'den ayrı bir otonom yapı kurmak istedikleri içindir. demirtaş'ın Türkiyelileşme siyaseti bile üç ay sürdü, şimdi özerklik mitinglerine başlayacaklarmış.



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Suriye sorunu mu, Kürt sorunu mu? melnur 3 2194 22.10.2019- 02:12
Konu Klasör TKP: Kürt sorunu sınıfsaldır melnur 0 1683 12.08.2020- 06:20
Konu Klasör Yeniden Kürt sorunu... melnur 5 1443 28.09.2021- 09:14
Konu Klasör Behice Boran'dan Kürt sorunu ve sömürge olup olmadığı... melnur 0 439 19.11.2022- 00:13
Konu Klasör Türkiye'nin en büyük sorunu sosyalizmin maddi bir güç olmamasıdır... melnur 0 1976 05.11.2019- 06:37
Etiketler   Kürt,   sorunu,   değil,   Türkiye,   çözülüyor
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS