SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Bireyi kurtarmak için           (gösterim sayısı: 2.970)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: umut
Konu Tarihi: 05.01.2016- 11:24


Yeni insanı kurmak
Nevzat Evrim Önal


İnsanlığın tarihsel yolculuğunun rotası buradan ufuk çizgisine uzan düz bir perspektif değildir. Dolambaçlı yollar, çıkmaz sokaklar, bataklıklar ve uçurumlarla dolu olduğu kadar, keşfedilmeyi bekleyen kıtalar, fethedilecek zirveler ve aşılacak çöller de barındırır. Yolculuğun şaşmaz bir kuralı ise şudur: Kervanın sahipleri bu yolculuğu kendi çıkarlarına göre yönetir ve er ya da geç onların çıkarları, kervanın tamamının çıkarlarıyla uzlaşmaz hale gelir. Zaten yolda düzülmüş kervan dağılmaya; toplumsal doku güvelerin insafına kalmış bir yün halı gibi çözülmeye ve çürümeye başlar.

Bu olduğunda artık insanlığın önünde iki seçenek kalır: Ya iktidar sahipleri ve yönetilenler beraberce bu çürüme bataklığına gömülür ve bir ibret öyküsü olarak tarihe geçer; ya da ezilenlerin içinden bir yıkıcı ve yeniden kurucu irade yükselir. Böylelikle içine sıkışılan çelişkiler çıkmazı çözülmez, ancak o çelişkileri yaratan toplumsal ilişkiler ortadan kaldırılarak aşılır. Yeni toplum eski labirentten çıkışı arayarak ve bularak değil, labirenti yıkarak kurulur.

Dolayısıyla çürüme dönemlerinde tarih Yeni İnsan’ı sahneye çağırır. Bu insan, kendi döneminin devrimcisidir. Eski düzeni yıkacak, yeni düzeni kuracak ve o yeni düzende yaşayacak olan insandır. Çernişevskiy’in Nasıl Yapmalı’da, Jack London’ın Demir Ökçe’de veya Yakup Kadri’nin Ankara’da aradığı insanlar birbirlerinden çok farklıdır ama üstlenmeleri beklenen toplumsal görev aynıdır: Yıkıcı ve kurucu iradeyi ortaya koymak ve örgütlemek.

Geçtiğimiz hafta Maltepe Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde yaptığımız “Yeni İnsanı Kurmak” başlıklı söyleşinin ardından “kurmak” fiilinin doğru bir tercih olmadığını savunan birden fazla arkadaşım oldu. Alternatif olarak ise “kurgulamak” ve “yaratmak” önerildi. Bu tartışmanın çok önemli olduğunu düşünüyorum zira “kurgulamak” ve “yaratmak” fiilleri bir “sıfırdan başlamak” vurgusu taşıyor. Bugün insanlığın ihtiyaç duyduğu yeni insanı ise sıfırdan değil, içinde yaşadığımız düzenin çamurundan yükselteceğiz. Bu yüzden Kendini Yontan Heykeltraş heykeli çok heyecan verici olsa da, gerçekliği yok.

Bedenimiz nasıl sorunlu da olsa çalışan ve bizi yaşatan bir sistemse, bizi saran toplumsal ilişkiler yumağı da sorunlu, çelişkili ama gündelik hayatı sürdürmemizi sağlıyor. Hayal kırıklıklarımız, mutsuzluklarımız, gelip geçen heveslerimiz ve yakaladığımızda sımsıkı tutunup genelde boğduğumuz bireysel mutluluklarımızla yaşayıp gidiyor ve bize tanımlanan temel fonksiyonu, emeğimizi patronlar yararına üretken biçimde kullanmayı yerine getiriyoruz. Bu ilişkiler yumağı düşünce, kanaat ve hislerimizi de büyük ölçüde belirliyor ve toplumsal varoluşumuzu oluşturuyor. Bu varoluş kuşkusuz bilinçli ve planlı müdahaleye açık, ama bu müdahaleler (yukarıdaki analojiden devam edeceksek) organ nakli yapmaya benziyor. Toplumsallığımızın şu ya da bu parçasında yapmaya çalıştığımız izole değişiklikler veya eklemeler, genelde bütünle uyumlu olmadığı için kadük oluyor.

İnsanların hayatlarındaki büyük değişiklikleri travma dönemlerinde yapabilmelerinin sebebi bu. Dağılan parçaları toplayıp hayatı yeniden kurarken radikal değişiklikler yapmak, parçalar bir aradayken yapmaktan çok daha kolay oluyor.

Bu bağlamda, eğer oturup travma beklemeyeceksek, bu çağın yeni insanını kendimizde kurmaya başlamak için ilk yapmamız gereken özel mülkiyet düzeninin etrafımıza ördüğü yumağı gevşetmek ve hayatımızı daha müdahale edilebilir hale getirmek olmalı. Bunun nasılını iki haftadır tartışıyoruz ve tartışmaya devam edeceğiz ancak hayatımızda bir sadeleşmeye gitmek ve düzenin üzerimizdeki rekabet, tüketim, uyuşma gibi basınçlarını reddetmek iyi bir başlangıç olacak gibi görünüyor.

Dolayısıyla, bir yeni yıl yazısı niteliğinde de olan bu yazının 2016’ya dair temennisi hepimizin, bilhassa da kendimin, yeni yılda hayatımızdan çaldığı vakte kesinlikle değmeyen dizi, sosyal medya gibi şeyleri tüketmeyi bırakması, bırakamıyorsa da ciddi biçimde azaltması ve hayatında güzelliklere, mücadeleye daha fazla yer açması olsun.

Bu arada, kuşkusuz “dünyayı biz mi kurtaracağız?” ya da, daha kibarca, “hiç de kurtarılmayı bekliyormuş gibi görünmeyen insanlığı kurtarmak için hayatımızda neden bu kadar kapsamlı değişiklikler yapmakla uğraşalım?” sorusu sorulabilir.

Bu sorunun birbirini tamamlayan iki yanıtı var: Birincisi, bu bizim sorumluluğumuz ve önümüzdeki hafta bunu tartışacağız. İkincisi ise, o değişiklikleri bugünden ve kendi irademizle yapmadığımız takdirde, dünya çapında yaklaşmakta olan felaket hepimizi, hayatlarımızı “çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edecek bir imkân ve şerâitte” yeniden kurmak zorunda bırakacak.

Yeni yıla girerken söylenecek söz değil belki ama, vakit daralıyor…



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 05.01.2016- 11:26


Bireyi kurtarmak için…
Nevzat Evrim Önal



Artık şüpheye pek yer bırakmayacak derecede açık hale gelmiş durumda: Bizim kuşağın ruhunu kemiren amaç ve anlam yokluğu sorununu “Birey”i özgürleştirmeden; onu sahip olduğu düşünme becerisi kullanılmaya kullanılmaya körelmiş bir hayvana indirgemeye çalışan özel mülkiyet düzeninin pis, çamurlu zincirlerinden kurtarmadan çözemeyeceğiz. Buna heyecanlanmalı mıyız bilemiyorum; ama tarihin önümüze koyduğu, çağımızın temel felsefi görevi bu: Hazcı ilkelliği püskürtmek ve Birey’in kendisinin, potansiyelinin farkına varmasını sağlamak.

Bunun için öncelikle bir yanılgıyı dağıtmak gerekiyor. Birey, insanın yalnızlaştırılmış, maddi ve felsefi tüm ilişkilerden arındırılmış çıplak hali değil ve başlangıçta da böyle tanımlanmadı. Birey, aydınlanma çağının, insanın ezelden beri temel felsefi sorunu olan varoluşuna yanıt niteliğinde ürettiği soyutlamaydı ve özündeki kavram bilinçti. Descartes “şüphe ediyorum, öyleyse düşünüyorum, öyleyse varım” dediğinde, meselenin zeminini koymuştu ve birey, bir Rönesans heykeli gibi, bu kaidenin üzerine inşa edilecekti.

Kaide sağlamdı, ne var ki malzeme defoluydu. Yeni insanın heykelinin yontulacağı mermer bloğun ortasından kapkara bir özel mülkiyet damarı geçiyor, onu mülk sahipleri ve mülksüzler olarak ikiye ayırıp birbirine, kendine yabancılaştırıyordu. İnsanın maddi varoluşundaki bu adaletsizlik sürdüğü müddetçe, o varoluşun bilincine varılması ve bununla yetinilmesi aydınlatıcı olamazdı. Zaten olmadı: En önemli özgürlük özel mülkiyet biriktirme özgürlüğü olarak kaldıkça, insanı insana yabancılaştıran, insanı insana esir eden o özgürlük diğer bütün özgürlükleri yok etti. Son yüz yılı bilhassa şiddetli geçen dört yüz yıllık mücadelenin ve okyanusları dolduracak kadar kanın ardından burjuva medeniyeti, tüm toplumsal beslenme damarları kopmuş, hiçbir şeyin bilincinde olmayan, kendisini dahi bilmekten ziyade duyumsayan bir “Birey” uydurmak zorunda kaldı.

Dr. Frankenstein’ın yaratığı gibi, her tarafından yamru yumru dikiş izleri geçen; bir cinsel, dinsel ve milli kimlikler kolajı olan bu kendine yabancılaşmış bu sahte “Birey” 20. yüzyılın ve modern uygarlığın enkazından sendeleyerek iki ayağının üzerine doğruldu ve efendilerine kendisinin ne olduğunu, onu neden yarattıklarını sorma zahmetine bile katlanmadan kaprisli bir çocuk gibi “eğlendirin beni!” diye bağırdı.

Ve ekledi: Haz alıyorum, öyleyse varım.

Neyse ki insanlık burjuvazinin kendi bencilliğinin kötü bir suretinden ibaret olamazdı ve dört yüz yıllık mücadele, fikrin orijinal haline sadık bir bireyi yaratmasa da, potansiyelini canlı tuttu ve geliştirdi. Özel mülkiyetin olmadığı eşitlikçi bir toplum mücadelesi bu toplumu kuracak ve yaşatacak olan Yeni İnsan’a dair düşünceyi de derinleştirdi ve Descartes’tan yaklaşık 300 yıl sonra Sartre varoluşun yalnızca durağan bir farkındalık değil, insanın eyleminin sonuçlarının da bilincinde olması anlamına geldiğini vurguladı. Bununla da kalmadı; bu düşünceyi mantıki sonucunda kadar götürdü ve “varoluş insanın kendi bireyselliğinin ötesine tüm insanlıktan sorumlu olmasıdır” deyiverdi.

Geçen haftaki yazıyı bitirirken vurguladığımız sorumluluğumuzun felsefi kökü bu kadar derinde işte.

Kuşkusuz, bu sorumluluk karşısında en kolay ve sıradan olanı, hemen herkesin yaptığı gibi moratoryum ilan etmek. Sonuçta hayata bir kere geliyoruz; her hafta en az elli saatimizi şirkette, bir o kadarını uykuda, on beş saatini trafikte vb. geçirdikten sonra geriye yaşamak için ne kalıyor ki? Onu da mutlu olmak, keyif almak için harcamak varken sorumlulukmuş, aydınlanmaymış, kurtuluşmuş bunlar boş iş gibi görünür.

Çoğunluğa öyle görünecek zaten. Çünkü varoluşunu duyumsadığı hazlarla anlamlandırmaya çalışanlar bir uygarlığın ürünü olabilirler ama yeni bir uygarlık kuramaz ve uygarlıkları yıkılırken ona sahip çıkamazlar. Ama tarihteki her karanlık dönem gibi bunun da sonu gelecek ve sayıca bir avuç görünen bir grup yeni insan, boyutlarının bugünden tahmin edilmesi imkânsız bir yangın çıkartıp tüm dünyayı bir kez daha aydınlatacak. Bana sorarsanız bu yangının süpürüp kül edeceği dogmaların başında da haz ile mutluluğun aynı şey olduğu düşüncesi olacak.

Sorumluluğumuz, bu yeni insanlar olmak. Kelimenin gerçek anlamıyla Birey olmanın; farklı ve farkında olmanın da başka yolu yok zaten.



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Çocuklarımızı kurtarmak için… denizcan 1 3198 05.02.2015- 16:09
Etiketler   Bireyi,   kurtarmak,   için
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS