SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Kürt sorununa ilişkin bazı sosyolojik olgular           (gösterim sayısı: 3.910)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
ayhan
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 05.12.2013
İleti Sayısı: 1.076
Konum: Tekirdağ
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: ayhan
Konu Tarihi: 20.01.2016- 14:53


Kürt sorununa ilişkin bazı sosyolojik olgular
Ender HELVACIOĞLU


Türkiye’nin toz duman olmuş, kutuplaşmış ve akıl tutulmasının giderek yoğunlaştığı güncel politik ortamından biraz geri çekilelim ve sürece kuş bakışı göz atmaya çalışalım. Konumuz tabii ki Kürt meselesi.

Öncesini bir kenara bırakalım, son 30 yıldır giderek keskinleşen bir biçimde bu sorunla uğraşıyoruz, yaşıyoruz. Bu kadar deneyimden sonra çözüme ilişkin bazı bilimsel saptamalarda bulunabilmemiz gerekir. Herhangi bir tarafı tutan politik yaklaşımlardan, ideolojik kaygılardan değil, sosyal olgulardan söz edeceğim.

1) Birincisi, bu ülkede kendini “Kürt” olarak tanımlayan ve bunu salt bir etnik köken, geçmişten gelen folklorik bir öğe olarak değil bir “ulus” olarak ifade eden 8-10 milyonluk bir halk topluluğu vardır. Türkiye’nin içinde ve dışında yaşayan Kürtler, bir bütün olarak, kendilerini ayrı bir “ulus” olarak görmektedirler (uluslaşma süreci dense de aynı şeydir, fark etmez).  

Örneğin Lazların, Çerkezlerin, Boşnakların vb. kendilerine ilişkin böyle bir tanımlamaları yoktur; ama Kürtlerin vardır. Türkiye’de Türklerin ve Kürtlerin uluslaşma süreçleri, -ne yazık ki, yanlış yaklaşımlar sonucu ve bazı sosyal koşullar nedeniyle- ortaklaşamamıştır.

Politik kaygı ve yaklaşımlarla istenildiği kadar inkâr edilsin, görmezden gelinsin ve “hayır, hepimiz Türk’üz” densin boşunadır, bu bir sosyolojik olgudur. Politika olgulara çalım atamaz, ona uymak zorundadır. Geniş bir topluluk “ben buyum” diyorsa, “değilsin” demenin bir anlamı yoktur. (Bu konuda daha ayrıntılı bir çalışma için bkz.: E. Helvacıoğlu, “Türk de biziz, Kürt de biziz; peki sonrası?”, Bilim ve Gelecek, Mart 2013, Sayı: 109)

Kısacası, ülkemizde ve bölgemizde bir “Kürt ulusu” gerçeğiyle karşı karşıyayız.

2) İkincisi: Türkler ve Kürtler birlikte yaşamaya mecburdur. Bu da bir “temenni”, bir “politik yaklaşım” değil, sosyolojik bir olgudur.

Türkler ve Kürtlerin bin yıllık ortak tarihsel geçmişleri var. Son olarak 20. yüzyılın başında emperyalist müdahaleyi alt edip ortak vatan yaratma mücadelesini birlikte vermişler. Türkler ve Kürtler birbirlerine ayrı ülkelerin (veya ayrışan ülkelerin) vatandaşları olarak bakmamaktadırlar. Hemen herkesin ailesinde Türk ve Kürt kökenli vatandaşlar bulunmaktadır. Kürtler günlük yaşamlarında, hatta kendi aralarında bile büyük çoğunlukla Türkçe konuşmaktadırlar.

Zulmün ve çatışmanın yoğun olduğu illerde yaşayan Kürt kökenli vatandaşlar, neredeyse bir Kürt devleti kurulmuş olmasına rağmen Kuzey Irak’a değil, Türkiye’nin batısına göç etmeyi tercih etmektedirler. Bunun nedeni sadece ekonomik değildir; ortak vatan duygusunun hâlâ yoğun olarak devam etmesidir. İstanbul, Ankara, İzmir vb, Kürtler için “başka bir ülke” değildir. Kaldı ki, bugün belki de nüfus açısından en yoğun Kürt yerleşmeleri İstanbul’un, Ankara’nın, İzmir’in, Mersin’in vb. içindedir.

Bu sosyoloji, yaşanan bunca acı olaya karşın, Türk ve Kürt kökenli vatandaşların neden hâlâ birbirlerine düşman olmadıklarını ve çatışmanın (bazı münferit olaylara rağmen) sıradan halkı da içine alacak biçimde genişlemediğini açıklıyor. Dünyanın başka yörelerinde çok daha düşük düzeydeki çatışmalar bile halkları birbirine kırdırabildi. 30 yıldır yaşanan acılı sürece karşın bu sosyoloji alttan alta kendi yatağında akmaya devam etmektedir. (Bu konuda daha geniş bir analiz için bkz.: E. Helvacıoğlu, “Neden birlikte yaşamak zorundayız ve nasıl?”, Bilim ve Gelecek, Ağustos 2010, Sayı: 78)

Kısacası, ortak tarihin ürünüyüz, ortak vatanın vatandaşlarıyız, halk olarak iç içe geçmişiz. Bu sosyal olgu, birlikte yaşamanın yolunu bulmayı dayatmaktadır.

3) Üçüncüsü, Kürt sorunu şiddet yöntemiyle çözülemez.

Bunu da çok “barışçıl”, çok “hümanist” olduğumdan değil, önceki iki sosyal olgunun mantıki sonucu olduğu için yazıyorum.

Bugün birileri çıkıp “Boşnak Kurtuluş Ordusu” olduklarını ilan etseler ve silahlı mücadeleye başlasalar, önce akıllarını başlarına almalarını söylersiniz, devam ederlerse şiddet yoluyla bastırırsınız ve bir şey de olmaz. Ama Kürtlerde durum farklıdır.

Kaldı ki, gerek 80 yıllık Türkiye Cumhuriyeti tarihi, gerekse son 30 yıllık süreç defalarca kanıtlamıştır ki, bu sorun şiddet ve terör yoluyla çözülememektedir. Dahası “şiddet yöntemi” bırakın “çözüm” olmayı, bizzat sorunun büyümesinin ve keskinleşmesinin nedenidir.

Bunu her iki taraf için de belirtmek gerekir. Devlet, şiddet ve terör ile sorunu bir süreliğine bastırabilir ama çözemez. Sorun bir süre sonra çok daha boyutlu bir biçimde yeniden gündeme gelecektir ve hep öyle olmuştur.

Kürt hareketi de şiddet yöntemi ile belki sorunu gündeme getirmeyi, görmeyen gözlere sokmayı başarabilir, ama sorunu şiddet ile çözemez. Yakın tarih bunu da kanıtlamıştır.

Çünkü sorun temelinde iki silahlı gücün bilek güreşi değildir. Türk’üyle, Kürt’üyle bütün halkı ilgilendiren sosyolojik bir sorundur. Türkler veya Kürtler şiddet yoluyla tümden yok edilemeyeceğine göre, sonuç itibarıyla sorun şiddet dışındaki yöntemlerle (barışçıl ve politik yöntemlerle) çözülmek zorundadır.

Ve artık bu aşamaya da gelinmiştir.

4) Çok daha netameli bir konu ama “Kürt hareketi sosyolojisi”, daha doğrusu “PKK sosyolojisi” hakkında da birkaç şey söylemek gerekir.

Ne “PKK bir terör örgütüdür” diyenler ne de “PKK Kürt ulusal özgürlük hareketinin öncüsüdür” diyenler gerçeğin tamamını görebiliyorlar. Belki bir kısmını görüyorlar, ama tablonun tamamını değil.

Evet, PKK, 80 öncesinde bir terör örgütüydü. Gerek bölgedeki diğer Kürt örgütlerine gerekse Türkiye soluna karşı suikastlar ve katliamlar yapan, halkla ilişkisi olmayan bir terör örgütüydü. O zamanki adı “Doğu’nun MHP’si”ydi.

Fakat 1980 faşist darbesi sürecinde Kürt halkına yönelik yoğun baskı ve zulüm, tepkisini de doğurdu ve bu tepkinin örgütleyicisi de -beğenelim beğenmeyelim- PKK oldu. Dolayısıyla bu zulmün muhatabı olan halk, -bin bir türlü eleştirisini saklı tutarak- zulme karşı mücadelenin öncüsü olarak PKK’yı benimsedi.

Gerçek budur. Bu gerçeği göz ardı ederseniz, “terör örgütünün uzantısı” denilen partinin nasıl olup da bölgede halkın yüzde 70-80’inin oyunu aldığını, ülke çapında yüzde 13’lere varan bir oy oranına ulaştığını, bölgedeki bütün belediyeleri kazandığını ve neden başka hiçbir siyasal odağın orada ciddi bir varlık gösteremediğini anlayamazsınız.

Çok daha ayrıntılı tartışmak ve çözümlemek gerekir ama kısaca PKK’nın sosyolojisi budur: PKK, bir ulusal hareketin, silahlı mücadele yöntemini benimsemiş, zaman zaman -herkes tarafından lanetlenen, lanetlenmesi gereken- kör terör araçlarına da başvuran öncü örgütüdür.

PKK sosyolojisinin Türkiye ve bölge sosyolojisine aykırı olan yönleri yok mudur, tabii ki vardır. Bu da onların sorunudur ve geleceklerini de belirleyecektir.

***

Buraya kadar yazdıklarımız sosyolojik gerçekler. Politika bu noktadan sonra, bu olguları dikkate alarak başlar.

Ama politikaya başlamadan önce de politik bir zemin gerekir:

Birincisi, gerek devletin gerekse PKK’nın sivil halkı hedef alan terör eylemleri lanetlenmelidir (sadece özür talebi değil, lanetlenmelidir). Çünkü savaşçıları değil sivil halkı hedef alan bu tür eylemler savaş hukukuna da aykırıdır.

İkincisi, hemen karşılıklı bir ateşkes ilan edilmeli, şiddet yönteminin çözüm üretemeyeceği net olarak vurgulanmalıdır.

Bu noktadan sonra politika başlayacak. Nasıl bir masa kurulur, o masa emperyalistlerin masası mı olur, gericilerin mi, milliyetçilerin mi, liberallerin mi, yoksa sosyalistlerin ve emekçilerin mi… Bundan sonrası sosyolojinin işi değil, politikanın işi. Yani gücü gücü yetene…

Biz sosyalistler olarak, başkalarının masasının payandası ve mezesi olamayız; kendi masamızı kurmanın stratejilerini oluşturmaya ve bu stratejinin pratiğini gündeme sokmaya çalışmalıyız.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.005
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 20.01.2016- 17:45


Çözümleme iyi, saptamalar doğru, siyasi alana gelindiğinde solun ne yapması yönelik önerinin de yanlış olduğu söylenemez. Sol açısından sorun, siyasi alanda solu ne yapmasına gereken önerinin nasıl hayata geçirileceği noktasında ortaya çıkıyor. Öneri çoğu kez cephe şeklinde bir örgütlenmeyi çözüm olarak dayatsa da, bu tür cephe organizasyonlarının da gereken etkiyi veremediği ortada.

1995 yılından beri ''cepheler'' kuruluyor ve istenilen sonuca varılamıyor. 1995'de SİP, BSP ve HADEP'in seçimlere emek, barış, özgürlük platforumu olarak girmesini bir cephe girişimi olarak değerlendirdiğimizde, o ve   ondan sonra kurulan yurtsever cephe, sol cephe ve son olarak kurulan BHH bir türlü istenen ivmeyi yakalayamadı. Nedenleri farklı olmakla birlikte nicelik olarak küçük küçük parti ve örgütlerin bir araya gelmesiyle güçlü bir sosyalist odak yaratılamıyor. Zaman içinde cephe içindeki örgüt ve partilerin ideolojik farklılıkları ve siyaset yapma biçimindeki farklı yaklaşımlar bu tür girişimleri etkisiz bir hale getirebiliyor.

Çözüm karar vermekten geçiyor; bu ülkede sosyalistlerin toplumsal bir güç olabilmesinin yolu kendini sosyalist-komünist özne olarak tanımlayan partilerden birinin öne çıkartılmasını sağlamaktan geçmektedir. Bilimsel sosyalist ideolojiyi kabullenen, sosyalist devrim perspektifini her koşulda savunan ve sosyalizmin bağımsız siyasi hat doğrultusunda yol alması gerektiğini öne çıkartan bir komünist özne ortaya çıkartılamadıkça sorunu çözümü yönünde adım atılamayacaktır. Sosyalistlerin etkin olamadığı bir konjöktürde ise kürt sorununun çözümü konusunda kurulabilecek masada sosyalist tezler bulunmayacaktır. Kürt sorunu yıllardır çözümsüzlük girdabının burgaçlarına takılı halde ise, bunun bir nedeni de budur.



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Kürt sorununa yeni tanım ve Türkiyelileşme... umut 1 3886 29.05.2015- 10:38
Konu Klasör Bazı tartışmaların çözümü - AYDEMİR GÜLER melnur 0 195 17.12.2023- 10:54
Konu Klasör Boratav ile Türkiye, iktidar ve muhalefet üzerine: 'Demokratik devrimin bazı görevleri sosyalistlerin'... melnur 1 1984 10.12.2019- 09:05
Konu Klasör TKP Samsun'dan Atatürk anıtına saldırıya ilişkin açıklama... melnur 2 1317 05.02.2022- 01:49
Konu Klasör TKP konferans metninde CHP ve HDP'ye ilişkin tavrını açıkladı... melnur 0 1049 18.01.2022- 01:06
Etiketler   Kürt,   sorununa,   ilişkin,   bazı,   sosyolojik,   olgular
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS