SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
HDP’li Kürkçü: Erdoğan çıldırmış olmalı           (gösterim sayısı: 3.407)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
dayanışma
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: dayanışma
Konu Tarihi: 22.01.2016- 15:32


HDP’li Kürkçü: Erdoğan çıldırmış olmalı, süreç bitmiş sayılmaz


HDP İzmir Milletvekili ve HDK Eş Sözcüsü Ertuğrul Kürkçü, “Yeni ve daha olgun bir müzakere sürecine geçiş bakımından eski sürecin bittiğini kabul edebiliriz. Kürtlerle görüşerek sorunu çözmek daha yeni başlıyor, bitmiş sayılmaz” dedi.

Kürkçü Kürt meselesinde gelinen noktayı Diken’e değerlendirirken yeni bir müzakere sürecine girileceğinin sinyallerini verdi.

‘Eskisi gibi olmayacak’

Resim Ekleme
Fooğraf: DHA

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Önümüzdeki süreçte ne bölücü terör örgütü ne de onun güdümündeki parti ve diğer yapılar asla muhatap alınmayacaktır, o iş bitmiştir” dedi. “O iş bitmiştir” cümlesinden ne anlamamız gerekiyor?

Tayyip Erdoğan’ın delirdiğini anlayabiliriz. Eğer onun mantığını kabul edecek olursak son PKK’li öldürülünceye kadar anlamına gelir. Ne Osmanlı devletinin ne Türkiye Cumhuriyeti’nin ne de son 20 yılın tarihi bize böyle bir öngörü imkanı sunuyor. Her şeyden önce tarihin akışı bir ortak çözüm yönündedir. O nedenle Erdoğan’ın ya öngörüsüz ya da çıldırmış olduğunu söylememiz gerekir. Ben ikincisinin daha uygun olduğunu düşünüyorum. Bundan kastım mental bir hastalık olarak çıldırmak değil, rasyonel bir gelecek öngörüsünü elden kaçırmak, hırslar ve öfkeler istikametinde bir tutum takınmak.

Aslında Erdoğan’ın telaşı bize başka bir şey söylüyor: Askeri çözüm perspektifinin tıkanmakta olduğu, bunun sivil toplumdan ve milletten destek bulmadığı. Askeri çözümü dayatma havasını yansıtıyor. Bu, realiteden kopuk bir yaklaşım. Peki realite ne? Bir yanıyla çözüm istikametinde yürüyen dönemsel bir süreç ama öbür taraftan Türk devletçiliğinin bu sürece karşı direnişinden oluşan çatışma hali. Türk devleti bu yeni olguyla ne kadar çok yüz yüze gelirse o kadar çabuk müzakereye döneceğiz.

Fakat bu eskisi gibi olmayacak bence. Kürtler teslime razı edilemezler. Tarihen kazandıklarını siyaseten kaybetmeye zorlanamazlar. Siyasi kabullerin gündeme geleceği, yeni ve daha olgun bir müzakere sürecine geçiş bakımından eski sürecin bittiğini kabul edebiliriz. Kürtlerle görüşerek sorunu çözmek daha yeni başlıyor, bitmiş sayılmaz.

“Müzakere süreci eskisi gibi olmayacak” dediniz. Eğer başlarsa yeni süreç nasıl olacak?

Bildiğimiz bütün çözüme varmış müzakere süreçlerinin mantığına müracaat eden yeni bir süreç. Yani karşısındakini kandırılacak bir hasım olarak değil, tarihi birlikte kuracağı, toplumsal ve politik bir güç olarak gören, onunla çatışmak yerine barışmaktan ortak çıkar uman bir program. Eşit hakla masanın etrafına oturmak, bir 3’üncü gözün süreci takip etmesi, toplumla müzakere sonuçlarının paylaşılması ve parlamentodan onay üreterek gelen bir açık süreç.

‘Erdoğan aklın yoluna gelecek’

Daha somut konuşmak gerekirse, karşımızda partiyi ve örgütü muhatap almayacağını söyleyen bir cumhurbaşkanı var. Bir süreç başlayacaksa da Erdoğan’sız olmayacak. Masaya nasıl oturulacak?

Erdoğan aklın yoluna gelecek demektir bu. Sonuç olarak bir devletten söz ediyoruz, bir kişiden söz etmiyoruz. Şunu gözden geçirmek gerekir: Türkiye bir faşist diktatörlüğe doğru mu gidiyor? Eğer böyleyse o zaman zaten konuşacağımız şey Kürt sorununda müzakere falan değil, faşist diktatörlük yürüyüşünü durdurmaktır. Müzakere ancak bunun bir parçası olabilir.

O yöne doğru bir gidiş yok mu?

Oraya doğru bir gidiş olabilir de olmayabilir de. Bu böyleyse zaten bizim bir despotun arzularını tartışacağımız zemin hepimiz için haddinden fazla dar. Biz o zaman bu despotu başımızdan atmayı konuşacağız.

O zaman, ‘faşist bir gidişat’ olduğunu varsaydığınızda Erdoğan ile müzakerelerin yeniden başlamasının çok da mümkün olmadığını mı söylüyorsunuz?

Hayır. Erdoğan’ın arzularının her şey demek olmadığını söylemek istiyorum. Nihayet devlet diye bir şey var, bunun bileşenleri var. AKP’nin içinde farklı   güç dengeleri var. Uluslararası alem var. Ortadoğu var. Bütün bunların bileşkesi istikametinde gidecek. O yüzden Erdoğan’ın bize höt diyerek razı edebileceği bir durumdan söz edemeyiz.

Biz de toplum olarak, özgürlük ve insan hakları talep edenler olarak mücadeleyi sürdürmeden sonucun ne olacağını peşinen söyleyemeyiz. Erdoğan bu güç dengeleri değişince başka bir şeye rıza gösterecek hale gelebilir.

‘Hava kar topluyor’

‘Erdoğan eninde sonunda masaya oturacak’ anlamına mı geliyor söyledikleriniz?


Erdoğan’ın ne yapacağı kendi bileceği şey değil. Toplum, Kürtler ne söyleyecek, nasıl davranacak; tehdit, şiddet, şantaj ve zulmüne ne kadar göğüs gerecek, buna bağlıdır. Eğer başta Kürt halkı olmak üzere bunu karşılayabilirsek bükülemeyen bilek öpülecektir.

Bu direnç nasıl karşılanabilir?

Toplumsal mücadeleyi yükselterek…. Şu anda bir doğa olayına benzetmek gerekirse, “Kar topluyor” derler ya, hava kar topluyor şimdi. Birçok belirtiye baktığımızda ben toplumun durağan olduğunu ya da Kürdistan’dan yükselen sesin işitilmediğini düşünmüyorum.

Her şeyden önemlisi, aydın kamuoyunda oluşan haksızlıkla uzlaşmama ruh hali ve bunun dışavurumları var. Sadece bir imza topladılar diye görmeyelim. Karşı tarafta bu kadar gürültü yaratmasının nedeni insanların korkmamaya başladığını görmeleriydi. Akademiyle sınırlı değil. Sendikalar, demokratik kitle örgütleri iş bırakma adımı attılar. Bunlara uluslararası alandan destek geliyor. Gerek Avrupa Konseyi’nden gerek Avrupa Parlamentosu’ndan sesler yükselmeye başladı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, tedbir kararları almaya başladı.

Avrupa’nın Türkiye’de bunca hak ihlali yaşanırken sessiz kaldığını düşünmüyor musunuz?

Tabii ki sessiz kalıyor ama artık kalamayacağı noktaya geldi. Bunun bir sınırı vardır. “Köpeksiz köyde değneksiz geziyor” durumunun sonuna geliyoruz. Hırçınlık bundan. O yüzden bu tehdit ve şamataya insanların boyun eğmemeye başlamaları ve bunun sirayet etmesi bence çok önemli.

Daha önemlisi Türkiye’de sosyal demokrat kamuoyu da ikiye ayrılmış durumda. Bir bölümü hükümetin yanına Kürt düşmanlığı zihniyetile geçerken geri kalanları demokrasi için daha yüksek sesle konuşmaya başladı. Bu açıdan da kar toplamaya devam ediyor.

‘Bizi tutuklamak iç savaşın pimini çekmektir’

Cumhurbaşkanı aynı açıklamada, “Terör örgütünün sözcülüğünü yapan siyasetçi, terör örgütü gibi muamele görmeyi hak etmiş olmaz mı” ifadesini de kullandı. Sırrı Süreyya Önder’in Hazal Özvarış’a verdiği mülakatta, “Tutuklanacağız” demesine zemin hazırlamaya yönelik bir ifade mi?

Hiçbir şeyin bu kadar ucuz olduğunu düşünmüyorum. Bunların hepsinin ispatı gerekiyor. Bildiriyi imzalayan akademisyenleri götürdüler savcıların önüne. Ne oldu? Ortada bir suç yok. Bizim davranışlarımızda ne suç var? Kim bizi neye göre tutuklayacak?

Suçu olmasa da içeri atılan insanlar yok mu?

O işler o kadar kolay değil. Siz 2 bin akademisyeni birden hapse atamazsınız. Siz 60 milletvekilini birden dövemezsiniz. Kimse bizi tutuklayamaz, onu söyleyeyim. Bizi tutuklamak demek iç savaşın pimini çekmek demektir.

O pimin çekilmesine ilişkin bir arzu olduğu yönünde hissiyatınız var mı?

Hayır, böyle bir delilik var. ‘İçeri atalım’ şamatasının niye bir anda kesildiğini sanıyorsunuz? Aklın ve siyasetin terazisine konulduğunda bunun bir delilik olduğu ortaya çıktığı için.

Türkiye’nin bir siyasi hakikati var. Talepkâr milyonlarca Kürt, talepkâr milyonlarca demokrat ve bunların itirazları var. Ya siz hakikaten bunları toplama kamplarına toplayacaksınız Avrupa Birliği üye adayı bir ülke olarak ya da çıpayı buradan alacaksınız ve haydut devletler dünyasına doğru yelken açacaksınız. Türkiye’nin böyle yol alamayacak kadar kompleks bir ülke olduğunu hatırlatmak istiyorum.

Türkiye dünyanın ilk 20 ekonomisi içerisinde. Bu ülkenin faşizme gitmesi ve kendisini Ortadoğu’da macera arayan bir haydut devlet haline sokması realitelere uygun gözükmüyor. Bu yönde bir zorlama var. Bunun çok sert bir iç mücadele gerektirdiğini düşünüyorum ama mücadele etmeden hiçbir plana gerçekleşecekmiş gibi bakamayız.

‘Kürt halkının hakiki sözcüleriyle bir çözüme varacaksınız’


Müzakerelerin yeniden başlayabileceğini söylerken devletin içindeki bileşenlerden bahsettiniz. Hangi kesimleri ve kimleri kastediyorsunuz?


Kimler olduğunu, nerede öbeklendiğini kolayca söyleyemem. Fakat orduda, emniyette, istihbaratta olsun, müzakere yoluyla çözümün taraftar kitlesinin olduğunu görüyoruz. Örneğin süreci Dolmabahçe zeminine taşıyan irade buradaydı. Bir tane irade yok, iradeler arasında çatışma olduğunu da görebiliriz. Yekpare değildir. Bülent Arınç’ın çıkarttığı sesler de bu yekpare olmayışın dışavurumlarıdır. Arınç ne kadar iradeye hakimdir, onun için bir şey diyemiyorum ama ne söyletiyor bunu? Deminden beri söylediğimiz rasyoneller söyletiyor. Hükümet imkânsız işlerle uğraşıyor. Ben buna ‘siyasi simyagerlik’ derim. Taştan altın çıkartmaya bakıyor. Taştan altın olmaz. O yüzden Kürt halkının hakiki sözcüleriyle bir çözüme varacaksınız.

Bülent Arınç söz konusu demecinde, “Yeni süreçte Öcalan olacaktır, olmalıdır” dedikten sonra şunu da söyledi: “Siyasi temsil konusunda HDP olmalı mıdır, buna karar vermek lazım. Benim kanaatim HDP bir siyasi aktör olarak kalabilir ama bugüne kadar yaptığı işlerden fayda gelmediği için onun yerine Öcalan’ın da onay vereceği başka siyasetçiler de olabilir. Öcalan’ın itibar ettiği siyasetçileri koymak lazım.”

Öcalan halkın tercihleriyle karşı karşıya gelmeyecek kadar akıllı bir insan. HDP dediğiniz şey bir manada Öcalan’ın fikriyatının eseri. Dolayısıyla Öcalan için bu proje daha yeni başlıyor. Sert bir sınavdan geçti, karşılığı olduğunu hep beraber gördük. Bunlar, Tayyip Erdoğan kızmasın diye Arınç’ın söylediği laflar.

Arınç bu açıklamayı ‘özgül ağırlığı’yla yapmış olamaz mı?


Arınç’ın ‘özgül ağırlığı’ konusunda belirsizlik var. Arınç’ın özgül ağırlığının mevcudiyeti demek, Erdoğan’ın onu siyaset dışına iteleyememesi anlamına gelmeliydi ama büyük ölçüde siyaset dışına itelendi. Arınç görüyor kötü bir yere doğru gittiğini ve ses çıkartıyor veya Abdullah Gül ile temas halinde. ‘Bir görüş yok, ikinci bir görüş de var’ demek istiyor.

AKP, Türkiye’yi bir istikamete doğru çekiyor. Bu genel olarak sermaye dünyasından, uluslararası alemden kısa vadeli bir kredi almış durumda. Bu sınırlar içinde Erdoğan ile herkes uzlaşmaya çalışıyor. Fakat bu kısa vadenin sonuçlarının nereye açılacağı konusunda pek çok değişik görüş var. O açıdan da ses çıkartıyor insanlar. Çelişkili bir birliktelik var. Bülent Arınç bize çelişkinin bir ucunu gösteriyor.

Arınç, “Öcalan’ın itibar ettiği siyasetçiler” derken kimleri kastediyor olabilir?

HDP ve onun hitap alanındaki siyasetçilerdir. Onun dışında tavsiye edeceği bir siyasetçi olamaz. Kendi yarattığı siklet merkezinin dışına çıkarak muhatap aramak, ‘wishful thinking’, yani, ‘Keşke öyle olsa.’ Öyle olmuyor.

‘Erdoğan rıza göstermeseydi arka kapı politikaları yürümezdi’

Hatip Dicle, Cumhuriyet’ten Selin Ongun’a, Selim Sadak, Orhan Doğan ve Leyla Zana ile beraber 2004 yılında Arınç’ın evinde gerçekleşen bir sohbeti aktardı. Şu anda AKP ile HDP’nin benzer hiçbir teması yok mu?


Ortak gelecek tasavvurunun içinden konuşmuyoruz. Böyle bir arayış şu an için yok. Onlar daha çok Tayyip Erdoğan’ın çektiği istikametteler. Zaten geçtiğimiz dönemde de Erdoğan rıza göstermeseydi çözüm konusuna Arınç ve diğerleri bu tür dolaylı, arka kapı politikaları sürdüremezlerdi. Şu an Erdoğan başlattığı saldırının sonucunu almaya bakıyor. O yüzden kimseye nefes aldırmıyor. Fakat Arınç’ın çıkardığı sesler bu sürecin sonuna gelmekte olduğumuzu bize söylüyor. Böyle bir noktaya geldiğimizde tabii ki temasların kapısı açılır.

Öcalan ile temas?

Bizim temasımız yok.

Devletin teması?

Teorik olarak mutlaka Öcalan’ın kapısını çalıyorlardır ama ben öyle anlıyorum ki hiçbir sadra şifa yanıt almıyorlar. O yüzden de ufak dedikodular yaymak dışında elle tutulur bir şey söylemiyorlar. Mesela, “Öcalan HDP’lilerin ne kadar işe yaramaz olduğunu söylüyor” diyorlar (Gülüyor). Konuşa konuşa buna mı varmışlar?

Gazeteci Amed Dicle, “İmralı Notları” kitabında Öcalan ile yapılan görüşmelerin tutanaklarından bazı notlar yazdı. O yazıda, Kamu Güvenliği Müsteşarı Muhammed Dervişoğlu’nun şu sözlerini okuduk: “Kandil bu telsizle bizim duyacağımız şekilde ‘yapmayın’ diyor ama alttan da haber gönderip Cizre’deki gençlere ‘yapın’ diye talimat veriyor. Herkesin bu konuda samimi olması gerekiyor.” HDP’ye bu nitelikte bir ‘sitem’ geldi mi?


Bence sitem noktasını geçtik! Dervişoğlu bunu söylüyor ama PKK’lilerin de söylediği başka bir şey vardı. PKK, Türkiye sahasını terk etmeye başladığı andan itibaren onların boşalttığı yerleri kalekollarla doldurmaya başladılar. Onlar da, “Aslında yeni bir çatışma için hazırlık yapıldığını görüyoruz, dolayısıyla geri çekilmeyi durdurduk” dedi. Bu mesele karşılıklı.

‘Çöktürme Harekât Planı’nı biliyorsunuz. Bunun otantikliğinden şüphe duymuyorum. Başbakana cevaplaması için yazılı soru önergesi de verdim, tabii ki buna cevap alacağımı düşünmüyorum ama hiçbir tekzip de olmadı. ‘Kamuoyunda yayınlanan bu yalanlar’ diye kimse tepinmedi.

Davutoğlu diyor ki, “Biz 2013’te 12 ilçeyi hedefimize almıştık.” 2013 Ekim ayı müzakerelerin momentum kazandığı dönem. Yani bir yandan müzakere bir yandan da savaş ve imha hazırlıklarını içeren bir plan ortaya konmuş durumda.

‘Çöktürme Harekât Planı’nın otantik olduğunu kabul ediyorsak, Dervişoğlu’nun şikâyete hakkı yok.

‘PKK daha tutarlı bir açıklama yapabilirdi’

PKK tarafından yapılan Çınar açıklamasını okuyunca aklınızdan ilk geçen ne oldu?


Ben daha kategorik bir eleştiri de olabileceğini düşünüyorum. Kimsenin öz saygısını ayaklar altına almaz. Daha tutarlı bir açıklama yapılabilirdi.

‘Daha tutarlı’ derken?

“Bir tek sivilin bile zarar görmeyeceği plan yapamadığımız için halkımızdan özür dileriz” denilebilir. Bunun önünde bir engel yok. Neticede açıklamanın olumlu olduğunu düşünüyorum. Bunlar ne kadar çoğalırsa savaştan çıkmanın imkânı olur. Yoksa, ‘Ben atarım bombamı, ölen ölür kalan kalır’ kabalığı içerisinde olmamak iyidir ama daha sofistike bir davranış bekleriz.

‘Ne Kürt beyi var ne de biz bir imparatorluğuz’


Diyarbakır’da hemen herkesin dile getirdiği ortak bir mesele var: Taraflar arasındaki karşılıklı güvensizlik. Müzakere dönemlerinde iniş çıkışlar olabilir ama güven tesisinin inşası için önümüzdeki süreçte neler yapılmalı?

Ben PKK’nin elinden geleni yaptığını düşünüyorum. Ayrılma talebiyle değil, var olan devleti demokratik tarzda yeniden inşa sürecinde Kürtlerin özerklik hakkının tanınmasını istiyorlar. Bu aslında bir ortak vatan talebinin samimi olduğuna şüphe bırakmayacak kadar siyaseten ve örgütsel olarak doğrulanmış bir yaklaşım. Bunu ‘elde bir’ sayabiliriz diye düşünüyorum.

Fakat Türkiye Cumhuriyeti’nin PKK ile Kürtler kadar çoğulcu, çok kimlikli yeni bir Türkiye inşası fikrine bağlanmadığını görüyorum. Bence zaten süreci çöküntüye uğratan en önemli neden de budur. Çünkü sizin bir ortak çözüme varmanız için bir ortağınız olduğunu kabul etmeniz lazım. Ümit Özdağ’ı televizyonda dinledim. Kendi faşist doktriniyle tutarlı olarak, “Ne ortağı ya, bizden başka ortak mı var” diyor. Bu bir tutum. AKP’nin bundan bir farkı var mı?

Benim gördüğüm kadarıyla başlangıçta vardıysa bile bu fark eridi. Şimdi bütün mesele bu farkın olduğunu ortaya koyabilecek bir tutumun sergilenmesi.

Akif Beki bize yem olarak, “Davutoğlu Britanya Krallığı gibi yapalım diye düşünüyor” dedi. Burası Britanya da değil, burası krallık da değil. Burası bir krallığı yıkarak kendisini cumhuriyet olarak inşaya girişmiş ve paradigması akamete uğramış bir ülke. Kendini yeniden ancak bir cumhuriyet olarak kurabilir. ‘Başkanlığımı desteklerseniz Kürt beylerine bazı imtiyazlar tanıyabilirim’ demek bu. Ne öyle bir Kürt beyi var ne öyle bir başkanımız var ne de biz bir imparatorluğuz.

Başkanlığa bakıştaki fark

Başkanlık üzerine yapılan tartışmalar parti içinde bir ayrışmaya sebep oldu mu?


Hayır, olmadı. Kürt halkı arasındaki bütün düşünceler bizim partimizde de var. ‘Bu yoldan da gidilebilir’ diye düşünen arkadaşlarımız var ama bunlar merkezi görüş değil. Partinin takip ettiği siyasette çok fazla bir etkisi olmuyor. Ancak Kürtlerin öncelikleri ile batının öncelikleri arasında bazı farklar var. Kürtlerin önceliği, ‘Erdoğan başkan olacak mı’ değil. Öncelik, ‘Buradaki zulüm sona erecek mi’ meselesi. Dolayısıyla bu öncelikten baktıkları için batıdan bakan da, ‘Bunlar başkanlığa kuvvetle itiraz etmediklerine göre uzlaşacaklar mı’ diye görüyor.

Diyarbakır’da sıklıkla dile getirilen bir diğer mesele de, çatışma sürecinin Suriye’deki duruma çözüm getirilmemesi, PYD ile Türkiye arasındaki ‘gerginliğin’ yatışmaması halinde devam ediyor olacağı endişesi. Başbakan Ahmet Davutoğlu, “PYD, Cenevre’deki Suriye barış görüşmelerine katılamaz” diyerek hükümetin tavrını bir kez daha ortaya koydu.

Şüphesiz bunlar birbirine bağlı. Dört parçaya bölünmüş bir Kürt halkı gerçekliği içinden konuşuyoruz. Karşılıklı olarak birbirini etkileyeceğini ama kategorik olarak konuşamayacağımızı düşünüyorum. ‘Rojava hallolmazsa Türkiye hallolmaz’ veya ‘Kuzey hallolmazsa İran’daki mesele hallolmaz’ kadar kategorik görmüyorum. İktisadi gerçekler var. Sermaye hakikati var.

Rojava’yı, PYD’yi inkar, IŞİD’i destekleme konusundaki tavrın Kürtlerde Türkiye’nin bir çözüm ortağı olacağına dair var ise ümitler bunları birer birer doğruyor. Bu açıdan süreci zehirliyor. Şimdi olduğu gibi ‘Başika’ya asker sokarım’, ‘Cerablus’u da öyle yaparım…’ ama bence böyle bir dünyada yaşamıyoruz. Başika’ya soktuğu askeri sonunda çıkartacak. Cerablus’a da Rusya ve ABD rıza göstermedikçe asker sokamayacak.

‘İmkân bir yerde daima var’

Müzakere süreci açısından Hatip Dicle’den daha umutlu konuşuyorsunuz.


– Müzakere süreci açısından Hatip Dicle’den daha umutlu konuşuyorsunuz.

Hatip Dicle DTK Eş Başkanı. Diyarbakır’da yaşıyor. Her gece Diyarbakır’da başını yastığa koyarken Sur’a atılan topların sesini duyuyor ve saygıdeğer, kıdemli bir Kürt siyasetçisi olarak buna aktüel bir çare bulamadığı için her akşam kendi özsaygısını kendiyle tartışmak zorunda kalıyor.

Ben ise güncel çatışmanın ötesine bakabilmek için ondan daha elverişli koşullarda çalıştığımdan aramızda böyle bir ruh hali farklılığı olması normal. Ama bu umut ya da umutsuzlukla ilgili değil. Stratejik olarak Hatip Dicle ile aynı yerden baktığımızı düşünüyorum. Bahar geldiğinde kırsala da bu çatışmalar yansıyacak olursa doğabilecek durumdan ben de endişeliyim ama tarihsel rasyonelin aktüel çatışmadan daha güçlü olduğunu düşünüyorum.

Siz daha gençsiniz ama bu süreç 40 yaşına geldi ve ben bu 40 yılın 40’ını da yakından, içinden izledim. Benim gördüğüm şey şu: Her şeyin battığının düşünüldüğü her an, hayat bir başka imkânla birlikte çıkageldi. İmkân bir yerde daima var. Bütün gerilimlere rağmen ortaklık fikrinin içinden bir şey çıkacağını düşünüyorum. Ne zaman çıkacağını bilmiyorum.

Enseyi karartmayalım yani.

Enseyi hiçbir zaman karartmayın!

http://www.diken.com.tr/hdpli-kurkcu-bukulemeyen-bilek-opulecektir-surec-bitmis-sayilmaz/



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Erdoğan'a Açım Diye Bağıran Adam ve Erdoğan'ın Tavrı ocen45 0 1888 14.02.2020- 09:39
Konu Klasör Masis Kürkçügil: Geçişten geçişe... melnur 0 756 10.07.2022- 09:57
Konu Klasör Kim aday olmalı? melnur 10 2741 08.08.2022- 00:26
Konu Klasör HDP’li Ayhan Bilgen: Parti’nin yapısal sorunları var... melnur 1 2440 11.05.2020- 15:25
Konu Klasör HDP’nin öncülüğündeki 7’li masa ittifakın adını yarın belirleyecek... melnur 1 866 25.08.2022- 20:50
Etiketler   HDP’li,   Kürkçü:,   Erdoğan,   çıldırmış,   olmalı
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS