SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
AKP iktidarı silkelense yıkılacak durumda!           (gösterim sayısı: 3.444)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
ayhan
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 05.12.2013
İleti Sayısı: 1.076
Konum: Tekirdağ
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: ayhan
Konu Tarihi: 29.02.2016- 16:03


AKP iktidarı silkelense yıkılacak durumda!
Merdan YANARDAĞ


Resim Ekleme

Daha önce de ifade ettiğim gibi; gücünün doruğunda olduğu sanılan AKP iktidarı, paradoksal olarak tarihinin en zayıf dönemini yaşıyor. Öyle ki, neredeyse silkelense yıkılacak durumda... Ancak sorun tam da burada bulunuyor; ortada iktidarı silkeleyecek bir güç/muhalefet görünmüyor.

Bu yazıda konuyu kimi yönleriyle biraz daha açalım.

Cumhurbaşkanlığı makamını ele geçirerek fiili bir başkanlık rejimi kuran Tayyip Erdoğan ve 7 Haziran 2015’te seçimleri kaybettiği halde, muhalefetin çapsızlığı nedeniyle 1 Kasım’da iktidarı yeniden gasp eden AKP, aslında partinin amblemindeki ampul gibi ülkenin tepesinde asılı duruyor. Yani bu iktidarın altı tamamen boşalmış durumda.

Erdoğan ve AKP, kendisini iktidara taşıyan bütün iç ve dış dinamikler değiştiği ve   bütün iktidar gücünü yitirdiği halde, ülkeyi yönetmeye devam ediyor. Bu durum bir gerilim kaynağı ve kriz halidir.

Toplumun her kesimiyle kavga eden, Cumhuriyetin bütün kurucu kuvvetleriyle çatışan ve geleneksel iktidar blokunu yıktığı halde yeni bir iktidar bileşimi oluşturamayan AKP, adeta boşlukta salınıyor.  

Siyasal islamcı AKP, cumhuriyetçilerle, toplumun laikleşmiş bütün kesimleriyle ve emekçilerle çatışıyor. Kürtlerle savaşıyor. Mezhepçi önyargıları nedeniyle Alevilerle itişiyor, aydınlara düşmanca saldırıyor.

Cemaatle birlikte askerlere kurduğu tuzağın açtığı yara hala kanıyor. İstanbul burjuvazisiyle (batıcı büyük sermaye) yolun başında sağladığı zoraki uzlaşma ise, bütünüyle kopmasa bile, çoktan bozulmuş görünüyor.

Oysa AKP, izlediği sinsi iktidar stratejisi gereği güç kazanana kadar geleneksel egemen sınıf ve güçlere sürekli güven vermeye çalıştı. Bu süreci, liberallerle (özellikle sol liberallerle) ittifak yaparak ve bu çevreleri yedekleyerek götürdü. Entelektüel açığını, cehaletini, donanımsızlığını, kültürel yetersizliği liberallerin ve devşirme kadroların katkısıyla kapattı. Ortaçağ artığı zihniyet dünyasını ve gerici programını bu destekle örtmeye çalıştı.

FRAKSİYON PARTİSİ!

Kuşkusuz AKP iktidarında geçen 13 yılda, küresel sermayenin ve Türkiye burjuvazisinin talep ettiği bütün neo-liberal (piyasacı) düzenlemeler yapıldı. Küresel sermaye ve yerli ortakları AKP hükümetlerine bütün kirli işlerini gördürdü. Vahşi, insanlık dışı ve hoyrat bir ekonomik ve toplumsal düzen kuruldu.

AKP ve siyasal islamcılar şöyle düşünüyordu; İslam’ın nasılsa kendine özgü bir ekonomi politikası yoktu. Bir ticaret diniydi ve "rızkın onda dokuzu kardır" diyen bir anlayışa sahipti. Dolayısıyla liberal kapitalist politikalarla siyasal İslam pekâlâ yan yana olabilir, vahşi bir piyasacılık İslamcıların ekonomik modelini   oluşturabilirdi. Böylece batıcı sermaye çevreleri ile AKP arasında 2011’e kadar gelen bir uzlaşmanın zemini oluşturuldu. Bu nedenle başta İstanbul burjuvazisi olmak üzere, genel olarak sermaye sınıfı AKP iktidarını ilk iki dönem boyunca destekledi.

AKP Hükümeti, 2008 dünya ekonomik krizini de çok özel uluslararası koşulların sonucu olarak hafif atlattı. Sıcak para girişinin sağladığı geçici ve yanıltıcı rahatlamayı, kendi iktidarını sağlamlaştırmak için bir fırsata çevirdi. Ancak AKP’nin kurmayı hedeflediği yeni rejimin sınıfsal ve ekonomik temelini oluşturmaya yönelmesi, İstanbul sermayesinin alanının daraltılması demekti. Bu durum başlangıçtaki uzlaşmayı bozdu. Rejim değişikliği köklü bir dönüşüm demekti ve eski dönem güçlerinin pozisyon kaybetmesi kaçınılmazdı.

Devleti bütünüyle ele geçiren AKP, özellikle 2008 ve 2010 operasyonlarından (Ergenekon davaları ve Anayasa referandumu) sonra kendi dar dinci programını da yaşama geçirmeye yöneldi. Bir anlamda aslına rücu etti. Böylece, giderek bütün sermayenin değil, sadece sermaye içi bir fraksiyonun, muhafazakâr ve dinci bir kliğin partisi haline geldi.

İKTİDAR DARALMASI

AKP iktidarının sosyal ve siyasal bileşimi alabildiğine daralmış durumda. Çünkü farklı sınıflar arasında uzlaşmaya dayalı olan devleti dar bir ideolojik anlayışa göre (dincilik) yeniden şekillendirme çabası, toplumu bir arada tutan bütün dengeleri bozdu. Dizginsiz bir kadrolaşma, kurumların içini boşaltma ve bir hırsla devleti ele geçirme anlayışı, devleti -neredeyse kağıt üstünde bile- herkese ait olmaktan çıkardı.

Oysa ulus devletler, son çözümlemede açık sınıfsal (burjuva) niteliklerine karşın, yukarıda da ifade ettiğim gibi, toplumun bütün temel sınıfları ve unsurlarının dolaylı da olsa uzlaşmasına dayalıdır. Bu anlamda onların çıkarlarını da içerir ve yansıtırlar. Örneğin, yasalar önündeki eşitlik ilkesi bunun en temel kurumu ve açık işaretidir. İşte AKP ulus devletin bu yapısında köklü bir bozulma yaratmış durumda.

AKP iktidarı sadece, servetten daha çok pay almaya çalışan aç gözlü ve yağmacı yeni bir tacir kesimi ile çeşitli yollarla oyunu aldığı ve her an bu tercihini değiştirebilecek bir seçmen çevresinin desteğine dayanıyor. Militan bir islamcı çekirdeğin –bu çekirdek bugün hayli genişlemiş olsa da- verdiği destek ise tek kararlı kesimi oluşturuyor.

İktidar bileşiminde ve dayanaklarında meydana gelen böyle sert bir daralma ile sadece dinci AKP değil, hiçbir siyasal güç iktidarda kalamaz. Bu nedenle Erdoğan-AKP iktidarı, giderek daha fazla zor araçlarına, Polis-Adliye gücüne baş vurmak yolunu seçiyor.

Çünkü AKP artık toplumdan yeni bir siyasal rıza/onay üretmekte zorlanıyor. Liberalleri de kullanıp buruşuk peçete gibi bir kenara attığı için, yeni meşruiyet alanları yaratamıyor. Entelektüel açığını kapatamıyor ve ahlaki zeminini de yitiriyor.

YIKTILAR AMA KURAMADILAR

Erdoğan-AKP iktidarı, Cumhuriyeti yıktı ama yerine kendi rejimini, düşük yoğunluklu da olsa bir şeriat düzenini kuramadı. Bugün yaşanan siyasal gerilim ve krizin temel nedeni budur. O nedenle Erdoğan-AKP kliği, iktidarı kaybetmekten ölümcül bir korku duyuyor. Özellikle Gezi/Haziran direnişini gördükten sonra, dinci-faşizan karşı devrim sürecini tamamlamak ve geri dönüş eşiğini geride bırakmak için elinden geleni yapıyor.

Bu anlamda karşımızda kötülüğü siyasallaştıran ve toplumsallaştıran çok tehlikeli bir mezhepçi/dinci faşizan klik bulunuyor. Bu unutulmamalıdır. Bu somut saldırı, gerici yıkım ve kuruculuk karşısına alınması gereken siyasal-felsefi tutum 'yaratıcı bir yıkıcılık', yani devrimci bir muhalefet ve mücadele anlayışıdır.

MUHALEFETİN GÜCÜ

AKP iktidar gücünü, esas olarak muhalefetin etkisizliği ve güçsüzlüğünden alıyor. Bu bakımdan Türkiye’nin öncelikle aşması gereken güncel sorununu, muhalefet alanındaki bu büyük boşluk oluşturuyor.

Şu bilinmeli ki, AKP iktidarı ne kadar güçsüz olursa olsun, kendiliğinden yıkılıp gitmeyecektir. Üstelik Erdoğan, demokratik yollardan ele geçirdiği iktidarı aynı yoldan bırakmaya niyeti olmadığını göstermiş durumda.

Bu nedenle kavga etmeyi göze alacak, etkin, mücadeleci, yaşamın bütün alanlarını kuşatacak; sokağı yeniden fethetmeyi amaçlayacak ve nihayet iktidarı hedefleyecek bir muhalefete ya da siyasal harekete ihtiyaç var.

Cumhuriyetçilerden sosyalistlere uzanan, toplumu kucaklayacak, CHP'nin ya da CHP'lilerin de içinde yer alacağı geniş bir laik, kamucu, halkçı, yurtsever ve devrimci cephe oluşturulmalıdır. Gerisi kolaydır... AKP’yi ve sarayı kuşatarak iktidarı geri almak zor olmayacaktır.

Çünkü, Suriye savaşını kaybeden, ABD-Batı desteğini yitiren ve izlediği dış politikası da bütünüyle çöken AKP iktidarı, yıkılmaya en yakın durumdadır. Silkelense yıkılacak haldedir. Silkelenmelidir. İhtiyacımız olan şey, kurucu iradeyi de içinde taşıyan ve iyiliği toplumsallaştırıcak yaratıcı yıkıcılıktır.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
ayhan
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 05.12.2013
İleti Sayısı: 1.076
Konum: Tekirdağ
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: ayhan
Cevap Tarihi: 29.02.2016- 16:08


AKP neden yıkılmaya çok yakın?
Merdan YANARDAĞ


Yazılarımda, kimi televizyon programları, konferanslar ya da panellerde Erdoğan-AKP iktidarının gücünün zirvesinde olduğu bu günlerde paradoksal olarak en zayıf dönemini yaşadığını; dolayısıyla Türkiye’nin bu islamcı faşizan yönetimden kurtulmaya hiç bu kadar yaklaşmadığını ileri sürdüm. Şaşkınlıkla karşılandı.

Bu şaşkınlık daha çok aydınlar ve siyasetçiler arasındaydı. Görece daha geniş kesimler arasında ise değerlendirmenin sevinç ve umutla karşılandığını gördüm. Ancak, her durumda -örtük de olsa- hep bir kuşku vardı; insanlar sanki “keşke” diyordu.

Öyle ya, ülkede her şey kötüye giderken, dahası AKP ve Tayyip Erdoğan neredeyse bir imparator kadar güçlü ve mutlak bir iktidar iradesine sahipken, ortaya attığım bu tez ajitatif bir motif gibi duruyordu.

Oysa ileri sürdüğüm bu tez, sadece siyasal sezgilere değil, sanılandan çok güçlü siyasal ve tarihsel verilere dayanmaktadır. O nedenle bu yazıda konuyu biraz daha açarak temellendirmeye çalışacağım.

DEĞİŞEN İKTİDAR DİNAMİKLERİ
AKP’yi iktidara getiren iç ve dış dinamiklerde son üç yıldır çok hızlı bir değişim yaşandı. Özellikle 12 Eylül 2010 Referandumundan sonra devlete egemen olduğunu gören AKP, dar islamcı programını uygulamaya yöneldikçe egemen sınıf ve güçler arasındaki ortak zeminlerin de imha olmasına yol açtı. Eski iktidar bloku büyük ölçüde dağıldı, yeni ve fakat çok dar bir iktidar bileşimi oluştu.

Uzunca bir süre emperyalizm, küresel sermaye ve Türkiye büyük burjuvazisi için en kullanışlı araç olarak işlev gören AKP’nin artık bu konumdan hızla uzaklaşmaya başladığını, sermaye içi daha dar (dinci) bir çevreye ve bu çevrelerle uzlaşan güçlere dayalı faşizan bir diktatörlük kurmaya yöneldiğini saptamak gerekiyor. Dolayısıyla, başlangıçta AKP iktidarına belli çekincelerle de olsa "evet" diyen ve bu süre içinde bütün kirli işlerini bu hükümete gördüren İstanbul burjuvazisinin ve/veya batıcı büyük sermaye çevrelerinin artık bütünlüklü olarak Erdoğan’ın arkasında durmadığını söylemek de mümkün.

Başka bir anlatımla, AKP ve Erdoğan artık sermaye sınıfının ve geleneksel iktidar blokunun bütün bileşenlerinin ortak çıkarlarını temsil eden bir siyasal hareket olmaktan çıktı. AKP, egemen güçler içindeki bir klik örgütlenmesine, bir hizbe, sermaye içi dar bir fraksiyona dönüştü. Anımsanacağı gibi, iktidar blokunun en önemli unsurunu oluşturan büyük sermaye içindeki ilk çatlak Gezi Direnişi sırasında ortaya çıktı. Daha doğrusu, Gezi/Haziran Direnişi sermaye içindeki bu çatlağı da görünür kıldı.

AKP ve Erdoğan 1 Kasım 2015 seçimlerinde büyük sermaye çevreleri ve Batı’yı son anda yaptığı hamleyle bir kez daha ikna etmeyi başarmış olsa da; öngörülemeyen, güvenilemeyen ve özel bir ajandaya (programa) sahip olduğu ortaya çıkan bir örgüt olarak kuşkuları tam olarak gidermeyi başaramadı.

Erdoğan-AKP iktidarı, rejim değişikliğini tamamlamak ve ülkeyi öngördükleri bütün siyasal ve toplumsal hedeflere taşımak konusundaki ısrarını sürdürüyor. Aktüel olarak bu hedef başkanlık sistemi ve yeni anayasa olarak toplumun önüne konulmuş durumda. Çünkü, siyasal islamcı AKP ve Erdoğan, eski rejimi ve Cumhuriyeti (daha doğrusu cumhuriyetten geriye ne kaldıysa) yıktı, ama yerine kendi düzenini, mezhepçi faşizan bir siyasal yapılanmayı tam olarak kuramadı. Günümüzdeki siyasal ve toplumsal gerilimin ana kaynağını işte bu belirsizlik durumu, ortaya çıkan boşluk ve ülkenin içine girdiği yeni fetret dönemi oluşturuyor.

Diğer taraftan, ABD ve Batı’nın desteği başta olmak üzere, AKP’yi iktidara getiren bütün dış dinamikler de son üç yılda değişti. AKP, Suriye’de ve genel olarak izlediği Ortadoğu siyasetinde ağır bir yenilgiye uğradı. Yeni Osmanlıcı siyasal-kültürel iddia dramatik şekilde çöktü.

Bu anlamda iç ve dış iktidar dinamiklerini büyük ölçüde yitiren AKP’nin meşru sınırlar içinde kalarak iktidarını sürdürmesi çok zordu. Bu nedenle kendi hukukunu bile çiğnemekten kaçınmadı. Çünkü AKP iktidarını sürdürebilmek için sandık desteği yetmeyecekti. Kaçınılmaz olarak dolayımsız baskı ve şiddet aygıtlarını devreye sokacaktı. Öyle de yaptı.

Parlamenter yollardan iktidarı ele geçiren AKP’nin, “milli irade” hamasetine karşın bütün dinci ve faşist partiler gibi yönetimi “demokratik” yollardan terk etmeye niyeti yoktu. Nitekim 7 Haziran’da o da öyle davrandı.

AKP’NİN GÜÇ KAYNAKLARI

AKP’nin elinde kalan en önemli iki iktidar aracından birinin kitle tabanı, diğerinin ise MİT ve polis olduğunu söylemek abartılı olmayacaktır. AKP ve Erdoğan artık bu güce yaslanarak büyük sermaye çevrelerini ve Batıyı kendine mecbur bırakmaya, böylece ikna ve işbirliğine zorlama siyaseti izliyor. Ancak unutmamak gerekiyor ki, Nazilerin izlediği bu iktidar stratejisi, büyük sermaye çevreleri bakımından diğer bütün seçeneklerin tükendiği durumlarda geçerlidir. AKP açısından sorun da buradadır. Çünkü emperyalizm ve büyük sermaye çevreleri için bütün seçenekler tükenmediği gibi, ABD emperyalizminin Soğuk Savaş sonrasındaki en büyük stratejik planlaması olan ılımlı İslam siyaseti ve Büyük Ortadoğu Projesi de çökmüş durumda. Suriye’de sadece cihatçılar ve Erdoğan değil,, ABD ve Batı (NATO) da yenildi. AKP artık başarısızlığa uğramış rafa kaldırılmış arkaik bir projenin temsilcisidir.

Yukarıda genel çizgileriyle verdiğim toplu durum dikkate alındığında AKP’nin önünde iktidarı sürdürebilmenin tek bir yolunun kaldığı görülecektir; toplumu bölerek hem kötülüğü hem de korkuyu toplumsallaştırmak... Bunun için elinden geleni yapacaktı. Yaptı da.. AKP iktidarı, bir yandan kendisine oy veren seçmen kitlesini konsolide etmeye ve militanlaştırmaya çalışırken, diğer yandan da toplumdaki korku ve panik duygusunu derinleştiren bir siyaset izleyecekti.

Diyarbakır, Sur, Cizre, Silopi ve diğer Kürt kentlerinde devam eden ve şiddeti giderek yükselen iç savaş; Suruç ve Ankara katliamları, yaygınlaşan yargısız infazlar, polis şiddeti ve milliyetçi-dinci histerinin kışkırtılmasını başka türlü açıklamak mümkün değil.

Düşünebiliyor musunuz; Güneydoğu’da söz konusu kent ve kasabalarda cesetler günlerce sokaklarda kalıyor. Yaralılar hastanelere götürülemiyor. Savaş hukuku ve ahlakının bile çiğnendiği kirli bir tasfiye ve imha siyaseti izleniyor. Devlet ilk kez kendi yurttaşlarının bir bölümüne karşı çığırından çıkmış bir şekilde ve “düşman hukuku” yaklaşımını bile aşan bir tutumla saldırıyor. Türkiye son 70 yıldır hiç görmediği bir duruma tanıklık ediyor.

Ancak bu iktidar etme yöntemi sürdürülebilir değildir. Çürütücü ve yıkıcıdır. Böyle şiddetli bir çatışma ortamının üzerine istikrarlı bir rejim kurulamaz.

Sonuç olarak AKP, iktidarını sürdürmek ve kendi rejiminin kuruluşunu tamamlamak için geri dönüş eşiğini aşmaya çalışıyor. Bunun için fiilen kurduğu dinci faşizan rejimi hukuksal güvenceye almak istiyor. Yeni bir anayasa ve yürütmenin sınırsız bir güçle donatıldığı başkanlık sistemi talebi bu bağlamda anlam kazanıyor.

Ancak, AKP’nin iktidar kaynaklarını ve gücünü değerlendirirken çok önemli bir başka etkene daha işaret etmek gerekiyor; AKP İktidarı en büyük gücünü, muhalefetin programsızlığı ve güçsüzlüğünden alıyor.

YİTİRİLEN MEŞRUİYET
Bütün veriler AKP iktidarının hızlı bir çöküş sürecine girdiğini gösteriyor. Ancak, muhalefetin dağınıklığı, devrimci bir programdan yoksunluğu ve güçsüzlüğü, AKP’nin siyasal ömrünü uzatıyor. Gezi /Haziran Direnişinin son çözümlemede yenilgiyle sonuçlanmasının temelinde de bu olgu yatıyor. Çünkü hiçbir kitle hareketi ya da toplumsal başkaldırı, ne kadar büyük, kapsayıcı ve yıkıcı olursa olsun örgütlenme, önderlik ve net bir siyasal hedef veya programdan yoksunsa yenilgi kaçınılmaz oluyor. Başta 1848 devrimleri olmak üzere modern tarih böyle yenilgilerle doludur.

Oysa, siyasal İslam sadece Türkiye’de değil, küresel ölçekte de büyük bir yenilgi yaşıyor. Dahası, bu yenilginin en önemli nedenlerinden birini de AKP iktidarının başarısızlığı oluşturuyor. Çünkü Türkiye’nin “model ülke” olarak merkezinde yer aldığı ılımlı İslam projesinin başarısızlığı, sadece bölge ölçeğinde değil, küresel boyutta da kimi sonuçlar yaratacak yeni bir gelişmeye işaret ediyor.

Öte yandan muhafazakârlar, islamcılar ve sağlı sollu liberallerin oluşturduğu yeni gerici blok üzerinden kurulan siyasal ve ideolojik hegemonya da büyük ölçüde kırıldı. Özellikle islamcı hareket ile liberallerin oluşturduğu “ihanet bloku” dağılmış durumda.

İslamcı iktidar partisi aldığı mesafeye karşın, kazanımlarını henüz kurumsallaşamadığı gibi, ele geçirdiği tarihsel fırsatı da kaçırıyor. İktidar, medyanın yüzde 80’ini doğrudan ve dolaylı şekilde kontrol ettiği halde, toplumdan yeni bir siyasal ve kültürel onay üretemiyor.

Öyle ki, AKP, önümüzdeki seçimlerde değil yüzde 50, yüzde 70 oy alsa bile ülkeyi yönetme meşruiyetini hızla yitiriyor.

YENİ LİBERAL HİLE
AKP kendi hukukunu henüz kuramamış olsa bile, devleti bütünüyle ele geçirmiş, bir tehdit unsuru olarak gördüğü bütün kurumları ya teslim almış ya da tasfiye etmiş durumda.

Tam bu arada bir parantez açarak önemli bir not düşelim; sağlı sollu liberaller bu topluma, ülkeye, kendi değerlerine, insanlığın ilerici tarihsel birikimine ihanet etmiş olmanın yol açtığı ağır suçluluk duygusunu azaltmak için olsa gerek, AKP iktidarına karşı muhalif bir tutum takınmış görünüyorlar. Ancak, yine bir şark kurnazlığı ile ince bir “ideolojik” hile yapıyorlar. AKP’yi değil, ondan bağımsız ve soyut bir “devlet” kavramını suçluyorlar. Son akademisyenler bildirisi bile böyle. Örneğin bu bildirinin hiçbir yerinde AKP iktidarı anılmıyor. Sürekli “devlet” deniyor. İlk bakışta daha radikal gibi görünen bu söylem, aslında sağcı bir tutumu yansıtıyor ve islamcı gericilikle yeni bir uzlaşmanın da kapılarını aralıyor.

Çünkü hedef olarak AKP iktidarından bağımsız, hatta ona karşı bir devlet varmış gibi analizler yapılıyor. Öyle ki, aralarında (örneğin Cemaatçi yazarlar) Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarının Ergenekon ile uzlaştığını söyleyecek kadar saçmalayanlar ve gerçeklikten kopanlar bile bulunuyor. Üstelik Ergenekon ve diğer davaların alçakça bir tertip olduğunun hiçbir yorumu gerektirmeyecek şekilde ortaya çıktığı koşullarda bunu yapıyorlar. Bu tutum, AKP’nin devleti bütünüyle ele geçirdiği, en azından bu aygıta egemen olduğu ve onu yönettiği gerçeğini gizlemekten başka bir anlam taşımıyor. Özetle liberaller, yeni bir ihanetin yolunu döşüyor.

Ancak, Erdoğan ve AKP’nin bu pası almadığı, buna ihtiyaç duymadığı ya da en iyi olasılıkla durumu anlamadığı görülüyor.

Bu parantezi kapatırsak, şöyle devam edebiliriz; işte tam da bu momentte, Türkiye yeni bir toplumsal uzlaşma ve bir istikrar ortamına değil, çok katlı ve çok yönlü bir krize sürükleniyor. Üstelik bu krizin, iç savaş olasılığını da içinde taşıyan bir derinliğe sahip olduğu görülüyor.

İSLAMCILARIN HESAP HATASI

Bir kez daha altını çizerek ifade edersek eğer; mezhepçi/dinci faşizan iktidarın en güçlü olduğunun sanıldığı bu dönem, paradoksal olarak aslında onun en zayıf olduğu ve inişe geçtiği sürece de işaret ediyor.

Çünkü, AKP’ye yön veren kadro ve Tayyip Erdoğan çok önemli bir siyasal ve tarihsel hesap hatası yaptı. Bu hesap hatası şudur; islamcılar ve AKP, milletin çok büyük bir kesiminin Cumhuriyet ve laiklikle kavgalı olduğunu sanıyordu. Cumhuriyeti bir avuç seçkinin rejimi olarak görüyordu. Sedece islamcılar değil muhafazakâr sağın bir kesimi de bu tarih tezi paylaşıyordu. Bu nedenle islamcılar, gerçekte yüzde 8 ila 12-15 aralığında bir seçmen destekleri bulunmasına karşın, dar bir dinci programı bir uzlaşma bile aramadan bütün ülkeye dayatmakta sakınca görmediler.

Bu kutsal amaç için her türlü hile, yalan ve sahtekârlığı birer siyasal mücadele aracı olarak kullanmaktan kaçınmadılar. Çünkü ortada muhafazakar ya da merkez sağ bir partinin iktidarı değil, karşı devrim programı uygulayan ve tarihsel gericiliğe yaslanan islamcı bir siyasal hareket vardı. Bütün hesaplarını Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte “devlet ile millet arasında bir kavganın bulunduğu" varsayımına dayandırıyorlardı. Böylece milleti devletle barıştırma gerekçesiyle Cumhuriyet'in ilerici kazanımlarını tasfiyeye yöneldiler.

İşte tam da bu aşamada beklenmedik şiddette "sivil" bir direnişle karşılaştılar. Gezi Direnişi ve Haziran İsyanının anlamı budur. Toplumun büyük bir kesimi liberallere dönüp, "Yalan söylüyorsunuz, Türkiye demokratikleşmiyor, tam tersine dinci bir dikta rejimi kuruluyor" dedi. Türkiye gericiliği bu toprakların 200 yıllık aydınlanma geleneği ve ilerici birikimini hafife almıştı. Bu ülkedeki devrimci damarın tahminlerin çok ötesinde bir derinliğe ve güce sahip olduğunu görememişlerdi. Oysa Cumhuriyetin ima ettiği değerler sanılandan çok daha büyük bir kitle desteğine sahipti.

Bu tarihsel olguyu sosyalist solun büyük kesiminin ve Kürt hareketinin de göremediğini ve halen kavramaktan uzak olduklarını ayrıca vurgulamak ve altını önemle çizmek gerekiyor. Türkiye'da sol muhalefetin belki de en önemli sorunu budur.

AKP SİLKELENSE YIKILACAK AMA...
Bugün AKP İktidarı, tıpkı amblemindeki ampul gibi asılı durumda. Altı boş! AKP İktidarı ve Tayyip Erdoğan en zayıf dönemini yaşıyor. Bu nedenle çok korkuyorlar. Uykularının kaçtığından eminim. Bırakın diğer etkenleri, sadece bölge jeopolitiği bile bütünüyle bu iktidarının karşısında. Rusya ve İran Erdoğan-AKP iktidarına karşı, bir savaşı bile göze alacak düzeyde açık bir tutum içinde.

İşte bu nedenle iç ve dış iktidar dinamiklerini büyük öyçüde yitiren, aklı alınmış ve baştan çkarılmış kalabalıkların dsteğinden başka -ki sandık hilelerini bir yana bıraksak bile- dayanağı kalmayan AKP’den kurtulmak hiç bu kadar yakın olmamıştı. Özetle AKP iktidarından kurtulmak için bütün nesnel şartların hazır.

Ancak bilmek gerekiyor ki, AKP’den kurtulmak için koşullar çok elverişli olsa da, bu iktidar kendiliğinden yıkılmayacak. Bir mucize de olmayacak. Örneğin patlayacak bir ekonomik krizin bu gerici diktayı tasfiye edeceğini beklemek boş yere umutlanmak olacak. Çünkü yukarıda da belirttiğim gibi, Erdoğan-AKP iktidarının gücü, esas olarak muhalefetin güçsüz, çapsız ve programsız olmasından kaynaklanıyor. Bu durumda bir ekonomik kriz bile tek başına AKP'den kurtulmak için yetmez. Dolayısıyla AKP iktidarı ancak doğru bir program ve devrimci (sosyalist olması gerekmiyor) mücadele sonucu yıkılabilir.

Yani AKP iktidarının yıkılması için bütün nesnel koşullar hazır olmasına karşın, öznel durum (muhalefet) hazır değil. Bu durum çürütücü bir etki yaratıyor. Ülke kıstırıldığı köşeden çıkamıyor, tarih ve toplum acı çekiyor. Anlatmak istediğim budur ve öznel koşulları hazırlamak bizim omuzlarımızdadır.



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Güncel durumda ideolojik mücadele umut 0 2777 19.07.2015- 09:41
Konu Klasör Devrimci olmayan durumda toplumsal siyaset... melnur 3 1888 13.11.2020- 03:31
Konu Klasör AKP iktidarının sonu mu? melnur 3 2959 18.04.2021- 08:28
Konu Klasör AKP iktidarının sonu ayhan 2 4990 14.01.2020- 01:15
Konu Klasör Sol Cephe-Halk iktidara melnur 0 2721 17.01.2014- 13:47
Etiketler   AKP,   iktidarı,   silkelense,   yıkılacak,   durumda
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS