SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Sol için temizlenme vakti-Gaffar Yakınca           (gösterim sayısı: 4.784)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.006
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 21.10.2016- 11:41



Sol için temizlenme vakti-1

Gaffar Yakınca


Resim Ekleme

PKK’nin sosyalist sola yönelik ilk kapsama hamlesi 90’lı yılların başına rastlar. O güne dek Türkiye ve Avrupa’da pek çok solcuyu öldürmüş, - hatta doğrusunu söylemek gerekirse genelde solcuları ve kendi kafasına uymayan Kürtleri öldürmüş olan- PKK, 90’larla birlikte devletekarşı bir cephe savaşı örgütlemenin peşine düşmüştü. Bugünkü HDP’ye kadar uzanan “bağımsız sivil siyaset” hamlesi de kabaca aynı dönemde bu cephe stratejisinin bir başka ayağı olarak düşünülmüştü.

Bizzat Öcalan tarafından, “araya kan girmemiş” örgütlere öncelik verilerek, ama bildiğim kadarıyla soldaki hiçbir örgüt atlanmadan tüm devrimci/sol örgütlere, PKK’nin Suriye’deki merkezine temsilciler göndermeleri için davetiyeler gönderildi. Yine kısıtlı bilgime dayanarak, o dönem legal siyaset yapmayan/yapamayan tüm yapılar Öcalan’ın yanına temsilciler gönderdiler. Öcalanla görüşen temsilciler, onun mesajlarını kendi örgütlerinin merkezlerine taşıdılar. Benim ilişki içinde olduğum ve o yıllarda yasadışı olarak kabul edilen örgütün genel sekreteri Öcalan’ın işbirliği çağrısını geri çevirmişti. Ancak sonradan anladık ki bu teklifi geri çevirmeyen silahlı/silahsız yapılar da varmış. PKK ile çatışmış, yoldaşları PKK tarafından öldürülmüş olan kimi örgütler bile (adını koymadan) PKK ile ortak hareket etme kararı aldılar.

Geçen yıl bu silahlı örgütler, Ankara katlimanın hemen ertesinde, yirmi yıldan uzun süren beraberliklerinin adını da koydular ve PKK ile birleştiklerini ilan ettiler. Aslında uzunca bir süredir PKK’nin gölgesinden başka bir yerde yaşayamıyorlardı, tüm varlıkları da ona hizmet eden silahlı eylemler yapmalarına bağlıydı. Vahim olan PKK ile birleşmiş olmaları değil, hala “devrimci”, “komünist” vb isimler taşıyor olmalarıdır.

PKK’nin “silahsızlara” yönelik hamlesi

PKK’nin birer müfrezesi olmaktan öteye gidemeyen bu küçük grupları bir kenara bırakıp asıl bizim cenaha, yani elini silaha süremeyen solculara geçelim. PKK silahlı bir örgüt olduğu için bu tarafı derleyip toparlama ve kendi mücadelesine katma işini kendisi ifade edemezdi. Bunun için o alanda faaliyet gösterecek bağımsız sivil yapılarını kurdu ve en büyük önemi bu alana verdi, çünkü müttefik ihtiyacına yanıt verecek Türkiye solunun ezici çoğunluğu buradaydı. PKK işbirliği ve destek çağrılarını hep solculara yaptı.

Kürtçü hareketin solla ilk planlı birlikteliği 1995 genel seçimlerinde oldu. Türkiye solunun irili ufaklı pek çok örgütü (henüz kuruluş sürecinde olan ÖDP bileşenleri ve daha sonra TKP adını alacak olan SİP de dahil) HADEP çatısı altında seçime girdiler. Büyük umutlarla girişilen bu birliktelik %4 civarında bir oyla barajın hayli gerisinde kaldı. Bu birliktelikten sonra yirmi yıl boyunca sol siyasi yapıların büyük çoğunluğu Kürt hareketiyle çeşitli işbirlkleri yaptılar. İşbirliğinin düzeyi ne olursa olsun, Kürtçü hareketin sol üzerindeki baskısı hiç azalmadı. Bu baskı yakın olanlara “bize katılın, daha çok destek verin” şeklinde yapılırken, mesafeli duranlara “ulusalcı, faşist vb.” diye saldırılarak yürütüldü.

TKP çizgisi (son bölünmeyekadar) istikrarlı bir biçimde Kürtçülerle mesafesini korudu, Doktorcuların bugün HKP olarak bilinen kolu da öyle. Sonradan Vatan Partisi adını alan Perinçek ekibi ise başlarda çok yakın davrandığı Kürtçü hareket ile bir süre sonra arasını açtı, hatta örgütü karşısına aldı. Son yirmi yılın kirli sol literatürü bu örgütlere hakaretten geçilmez, ulusalcıdan faşiste hatta Kürt düşmanına varıncaya kadar her türlü haksız ve düşmanca yakıştırmaya muhatap olmuşlardır.

Sosyalist solun bir başka ciddi öbeğini oluşturan ÖDP ve Halkevleri Kürt hareketine bazen yaklaşıp bazen uzaklaştılar. Uzaklaşma eğilimi gösterdikleri her momentte onlar da benzer bir tavra, haksız ithamlara maruz kaldılar. Kürt hareketinin sol üzerindeki baskısı hiç ama hiç kesilmedi. Dünyaya Kürt-Türk-Laz uluslar üzerinden bakan Öcalan müttefikler istiyordu ve bunun için doğal aday solculardı. En son HDP projesiyle beraber işler öyle bir noktaya geldi ki, Kürt ulusal hareketi diğer sol yapılara “kapınıza kilit vurup HDP’ye katılın” deme cürretini bile gösterdi. Yıllardır ortak hareket ettikleri EMEP’ten ve başka bazı yapılardan itiraz sesleri yükselince HDK formülünü devreye koydular.

Seçim barajı, bazı tarihsel ortaklıklar, kişisel dostluklar vs.. solun Kürt ulusal hareketiyle yakın durmasının sebepleri uzun uzun tartışılabilir. Ancak sebeplerden ziyade yarattığı sonuçlar önemlidir. Bu yakınlaşmanın kirletici/bozucu sonuçlarını ideolojik, örgütsel ve kişisel düzeylerde görmek mümkündür.

Kürt ulusal hareketine yakınlığın ideolojik sonuçları

İdeolojik düzeyde sol, tarihinde hiç olmadığı kadar geri bir noktaya sürüklendi. Solun düşünce üretimi neredeyse tamamen etnikçi, çok kültürcü bir perspektife hapsoldu, özünde taşıması gereken sınıf savaşı, emek sömürüsü, aydınlanma vb. Geleneksel kavramları ise artık kuru bir süs haline dönüştü.

Bundan daha vahimi, Kürt ulusalcılarıyla kurulan yirmi beş yıllık ortaklığın sonunda artık solda   derinlikli düşünce üretecek insan kaynağının kurumuş olmasıdır diyebiliriz. Özellikle son on yıldır sol, ideolojik bütünlükten uzak, bir o telden bir bu telden konuşup duran türedi popüler yazarlar ile eskiyi tekrar edip duran köhnemiş abiler arasına sıkışıp kaldı. Kimselerin ciddiye almadığı ideolojik yayınlar partilerin üyelerinden para toplama aracı haline dönüştü, meydan tivitır fenomenlerine ve kime hizmet ettiği belli olan Birikim tayfasına kaldı. Bu zayıflığın doğal sonucu olarak, ülkenin düşünce dünyasındaki egemenlik uzun süredir liberallere ve sağcılara kaptırılmış durumdadır.

Örgütsel düzeyde ortaya çıkan zararlar

Kürt ulusal hareketiyle yakınlığın örgütsel düzeydeki etkisi de son derece yıkıcı oldu. Örgütler etki alanlarını yitirip alabildiğine küçüldüler ve sonunda kendi üyelerini bile kontrol edemez hale geldiler .Akşam Kürt sorunuyla yatıp sabah Kürt sorunuyla kalkan bir örgütten İzmit’teki, Bursa’daki, İstanbul’daki işçiyi örgütleyebilmesi beklenebilir mi? Aksine, Türkiye işçi sınıfı solcuları bir bütün olarak PKK’nin yanında tasnif etti, sol örgütler deyim yerindeyse kendi can damarlarını kendi elleriyle kesmiş oldular. Türkiye solu varlığını seçim dönemlerinde Kürt ulusalcılar ıile mebus pazarlığı yaparken duyduğumuz ve doğrusunu isterseniz bundan başka da bir kerameti olmayan örgütlerin mezarlığına döndü.

Solcu bireyin çürümesi

Kürt ulusalcıları ile yakınlaşmanın belki de en feci etkisi solcu bireyin kişiliğinde görüldü. Kürtçü hareketin politik zikzaklarına uyum sağlamaya çalışan “müttefik” solcular, bir o yana bir bu yana yattıkça kendi kadrolarını da ilkesizliğe sürüklediler.

12 Eylül sonrası sağa sola savrulan kadroların siyasetsizliğiyle ortaya çıkan bar solculuğu ikinci kez, bu sefer Kürtçü harekete eklemlenen örgütlerin eski/yeni kadroları ile üretildi. Sonunda “ya abi Lenin’e çok takılıp kalıyoruz” diyebilen, Öcalan’ın Marx’ı aştığını iddia eden bir “solcu” türü peydah oldu. Bu yeni solcu tipinin her durumdaki tek gıdası kendisi gibi olmayanlara, yani Kürtçülerle arasına mesafe koyanlara, hakaret etmesi, daha bir gün önce “yoldaş” dediklerine ertesi gün düşman muamelesi yapmasıydı.

Bugün gelinen noktada kendine hala komünist vs. diyen bazı örgütlerin üyeleri sol sembollerdense PKK’nin sembollerini kullanıyor, Kürt ulusalcılığının sosyal/kültürel alanında yaşamını sürdürüyor. Zaten uzunca bir süredir kendilerine yaşayacak, var olacak başka bir alanda bırakmamışlardı.

Haftaya, yazımızın ikinci bölümünde Gezi sonrası gelişmeler ışığında konuyu irdelemeye devam edeceğiz.




Bu ileti en son melnur tarafından 21.10.2016- 11:44 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.006
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 21.10.2016- 11:42


Sol İçin Temizlenme Vakti – II

Gaffar Yakınca


Resim Ekleme  

Geçen hafta kaldığımız yerden devam edelim,

Gezi isyanının başlangıcında HDP’nin katkısı yadsınamaz. Olay henüz bir park ve ağaç konusu iken bütün Cihangir taifesi gibi HDP vekilleri de parktaydı. Belediyenin iş makinelerine karşı duranların başında HDP’liler vardı, polis müdahalesine karşı direnişte de onlar göze çarpıyordu. Sonra “mesele birkaç ağaç” olmaktan çıkıp ülke genelinde bir isyana dönüşünce HDP’liler de sırra kadem bastı.

Ancak Kürt ulusal hareketinin Gezi üzerindeki hesapları bitmedi. Epeyce bir zaman sonra anlaşıldı ki aynı anda hem AKP’nin gönlünü hoş tutup hem de Gezicileri yedeğe alan ikili bir strateji çizmişler.

Demokrasinin beyaz atlı şövalyesi: HDP

İmralı Tutanakları’ndan anladığımız kadarıyla Öcalan’ın HDP’ye verdiği önemli görevlerden biri Gezi ile ortaya çıkan muhalif yükselişi kullanmak, oradaki enerjiyi Öcalan-Erdoğan arasında kurulmuş olan pazarlık masasına aktarmaktı. Apo, sol oyların işine yarayacağını, Erdoğan’a karşı sağlam bir koz elde edeceğini düşünüyordu. Doğrusunu isterseniz bu işte başarılı da oldu. Demirtaş gibi parlak bir siyasi figür ve “seni başkan yaptırmayacağız” sloganı ile bir kaç oluşum dışında neredeyse tüm sol örgütleri peşlerine taktılar.

Seçimin hemen ertesinde Demirtaş’ın Erdoğan’ı ayakta alkışlaması ve Sırrı Süreyya gibilerin kutlama resepsiyonlarında saray soytarısını aratmayacak tavırları solun bir kesiminde tepki yaratsa da tüm medya rüzgarı HDP’nin arkasından esmeye devam ediyordu. HDP’ciler genel seçimlere kadar aynı destek havasını korumayı başardılar. Yine Apo’nun (büyük olasılıkla MİT’le de anlaşarak) belirlediği taktik gereği HDP tek başına seçime girdi ve tüm ülkeye “AKP’yi devirmenizin tek yolu benim” mesajını verdi.

Bu süreçte Kürt ulusalcılarının sol üzerindeki baskısı zirveye ulaştı. Bizim gibi az sayıda solcunun itirazlarına itibar edilmedi. HDP’nin gerici ve laiklik karşıtı söylemlerini, emperyalistlerle işbirliğini, PKK ile arasında herhangi bir ayrım olmadığını, tüm adaylarının bizzat Apo tarafından belirlendiğini, Hüda Kaya, Altan Tan, Dengir Fırat gibi gerici vekilleri dile getirdiğimizde yanıt olarak sadece hakaret ve küfür duyduk.

HDP’ye oy vermemekle AKP’ci olmak eşit tutuldu, bırakın sosyalistleri CHP’nin yöneticileri bile HDP’ye tek söz edemediler. HDP, demokrasinin yeni beyaz atlı şövalyesiydi ve AKP diktasından bizi o kurtaracaktı!

Bir yandan Suriye’deki Amerikancı operasyon “Rojava Devrimi” diye yutturulurken diğer yandan “HDP barajı geçemezse savaş çıkar” tehditiyle oy toplanıyordu. Türkiye solu efsunlanmış gibi Kürt ulusalcılarının arkasında dizilmişti. Herşey   “bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete” sözündeki gibiydi.

Kariyer hesaplarının önünde patlayan Güvenpark bombası

Arkadaşlarımızın görmemekte ısrar ettiği kıyamet 13 Mart 2016 günü gelip çattı. PKK’nin Güvenpark’ta patlattığı bomba neredeyse tamamı sivil 38 insanın ölümüne yol açtı. Cinayeti HDP vekillerinin defalarca anmalarına, cenazelerine katıldığı, arkasından övgüler düzdüğü canlı bombalardan biri gerçekleştirmişti. Zamanla ortaya çıkan görüntüler katilin HDP gençlik örgütü içinde yetiştiğini, Rojava’ya gidip oradaki YPG kamplarında eğitildiğini gösteriyordu(*).

Bu korkunç eylem aynı anda bir kaç gerçeğin birden su üstüne çıkmasına yol açtı :

PKK bir özgürlük savaşçısı falan olmadığı gibi apaçık halk düşmanı bir örgüttü.

PKK ile HDP arasında iddia edildiği gibi öyle pek de net bir ayrım bulunmuyordu. Zaten PKK/HDP’lilerin kendisi böylesi ayrımları dile getirenleri “nifak sokmakla” suçluyorlardı.

HDP barajın altında kalmamış ama yine savaş çıkmıştı. Solcuların HDP’ye verdiği oylar sonunda kadar istismar edilmiş, PKK-devlet savaşında cephane olarak kullanılmaya başlamıştı.

Türkiye’nin iç barışı, buradaki Kürtlerin ve Türklerin yaşamı HDP/PKK’nin tek amacı olan “bağımsız Rojava” için feda ediliyordu.

Bu gerçekler, HDP gemisine binmiş vekilliğe, olmadı danışmanlığa, o da olmadı üç beş kuruş AB fonuna doğru yol olan solcularımız için deyim yerindeyse bir duvar etkisi yarattı. Tam gaz giderken duvara çarptılar, dengeleri bozuldu, dağıldılar.

Ne Apo, ne PKK, ne de HDP’nin Cihangir çetesi dağılan imajlarını toplamaya yetmedi. Politik hırsları, kibir ve cehaletle birleşip sonunda onları katillerle yan yana düşürmüştü. Sadece katillerle olsa neyse, kendilerini bilimum emperyalistle de aynı cephede omuz omuza savaşır halde bulmuşlardı. Türkiye solu 12 Eylül’den sonra bile bu kadar kötü bir duruma düşmemişti.

Peki bundan sonra ne oldu?

Bundan sonrası için yazımızın ilk bölümünden bir anımsatma yapalım. Kürtçü-Amerikancı hareketin sol üzerindeki olumsuz etkilerini üç maddede sıralamıştık:

    - İdeolojik kısırlık ve derinliğin kaybolması
    - Örgütsel düzeyde, yetinmecilik ve içe kapanma
    - Sosyal düzeyde, solcu bireyin ahlaken çürümesi

Bunlar içinde zannediyorum en fenası sonuncusudur. Nihayetinde ideoloji bir yerlerden ikame edilebilir, tarihte geçici bir süre ideolojik sapmalar yaşayıp yeniden rayına oturan çok hareket vardır. Örgütlenme sorunu da kararlı bir çaba ile çözülebilir. Ancak bireyin çürümesi iflah olmaz bir hastalıktır. Bazı temel niteliklerini kaybeden ve dejenere olan birey devirmciliğini yititir, kendisi çürümekle kalmaz, girdiği yapıyı da çürütür, yenilgiye, kuyrukçuluğa, en çirkin politik hastalıklara sürükler.

Hayatın makul kurallar çerevesinde işlediği bir ülkede olsaydık Ankara katliamı ve ardından yaşanan sayısız PKK cinayeti sonrasında bu arkadaşların utançtan insan içine bile çıkamamaları, siyaseti de entelektüel camiayı da terk etmeleri gerekirdi. Ama heyhat, özeleştiri kurumu da bireysel çürümeden nasibini almıştı.

Bu örgüt ve bireyler de hatalarını kabul edip kendi eleştirilerini vereceklerine sanki hiçbir şey olmamış gibi üst perdeden konuşmaya devam ettiler. Vaktiyle onları uyarmış olanlara yönelik saldırılarını ise kat be kat artırdılar. Niyetleri   olabildiğince çok gürültü çıkarıp kendi ayıplarının sorgulanmasını engellemek, deyim yerindeyse zeytinyağı gibi üste çıkmaktı.

Kuyrukçu için kuyruğun sahibi fark etmiyor

O zaman pupa yelken HDP’ye koşan, kayıtsız şartsız destek açıklayan kimilerini şimdi CHP’nin eteklerinde görüyoruz. Gerçekten eşine az rastlanır bir riyakarlık, pek nadide bir hokkabazlık!

Bu tip dümenlerde mahir olmayı siyaset zanneden kafalara komünist, sosyalist veya solcu diyemeyiz, bunun adı siyaset esnaflığıdır. Sol için temizlenme vakti derken sözünü ettiğimiz temizlik de işte bu esnaf takımından kurtulmaktır.

Sol için yıllara mal olan Kürt ulusal hareketi yakınlaşması artık son noktasına varmıştır. Bu saatten sonra kimse kalkıp da ABD’nin siyasi uzantısı ve kara gücü olan bir harekete solculardan destek isteyemez. Son yedi ayda yaşananlarla beraber o defter, utanç verici bir şekilde kapanmıştır.

Ancak eğer Türkiye’de sol, yeniden eski itibarlı konumuna kavuşsun istiyorsak, kimse “bu defter kapanmıştır” deyip kenara çekilemez. Aynı hatalar başka biçimlerde tekrar edilmesin diye en önce geçmişin muhasebesi yapılmalı, üç kuruşluk kariyer peşinde devrimcilerinin onurunu harcamaya kalkanlar tarih önünde mahkum edilmelidir.

(*) Katilin Çanakkale’de 1 Mayıs kutlamalarında HDP bayraklarıyla fotoğrafını ortaya çıkardığım için ortamların “en demokratik” solcuları tarafından sansür baskısına uğramıştım. Birgün bunu da yazarız.

(**) İlk yazıdan sonra sevgili ağabeyim yazar Aytekin Yılmaz’dan bir ek geldi, “PKK-Sol yakınlaşmasının ilk örneği 1982’de Şam’da Öcalan’ın daveti ile kurulan Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesidir, ilk başlarda Devrimci Yol da bunun içinde yer almıştı” diyor.




Bu ileti en son melnur tarafından 21.10.2016- 11:45 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.
Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Deli Gaffar'dan Kemal Kılıçdaroğlu yazısı munzur 2 4778 12.06.2016- 11:42
Konu Klasör Hesap vakti yaklaştı!-Ender HELVACIOĞLU melnur 0 3214 30.03.2017- 17:50
Konu Klasör Barzani: Geleceğimizi tayin etme vakti geldi solcu 0 3227 24.06.2014- 12:17
Konu Klasör CHP HDP yakınlaşması... melnur 1 1484 09.01.2021- 07:00
Konu Klasör ODTÜ için eylem vakti! Polisten yoğun saldırı! melnur 1 6236 08.09.2013- 03:48
Etiketler   Sol,   için,   temizlenme,   vakti-Gaffar,   Yakınca
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS