SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Demokrasi, mümkün mü ?           (gösterim sayısı: 4.617)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 17.11.2016- 08:32


Demokrasi, mümkün mü ?

İlker Belek




Baskıların bu denli arttığı günlerde demokrasiye göz dikmek normal karşılanabilir. Biraz rahatlayalım, hayatın akışı olağan haline dönsün … Bütün bunlar insani ve normal bulunabilir.

Ancak insani ve normal olanın hayata geçme ihtimali yoksa, haliyle durum değişir.

Özellikle günümüz için bu sıkıntı geçerli.

Sorun, öncelikle kapitalist üretim tarzında demokrasiye yüklenen anlamla ilişkili olarak ortaya çıkar. Kapitalizm. Yani üretim araçlarının özel mülk edinildiği rejim. Günümüzde toplumsal yapıyı belirleyen şey bu iktisadi nesnellik. Kapitalizmin siyasal mekanizmalarının tamamının tezahürü bu nesnellik üzerine inşa oluyor.

Örneğin kapitalizmin demokratik yapılanması içinde hiç kimse mülkün eşit paylamışını aklına bile getiremiyor. Onun yerine vergi dairelerinin tepesinde yalnızca şu cümle yazıyor: Vergilendirilmiş kazanç kutsaldır. Ne gerçekçi bir demokrasi değil mi ?

Kapitalizmde demokrasiden söz edilir, ama, kritik nokta mülke dokunmanın hem yasal hem de siyasi olarak olanaksız olmasıdır. Zaten bu nedenle adalet de saraylardan dağıtılır.

Kapitalizmin demokrasisi biçimseldir, içi boştur. Nedeni, üretim araçlarının özel mülk edinilmiş olduğu rejimde, mülke sahip olmayanların, siyasi mekanizmalara dahil olma şanslarının, sahip olanlar kadar olamamasıdır.

Kapitalizmin demokrasisi, biçimsel olmasının yanı sıra, bu nedenle aynı zamanda sınıfsaldır.

“Bütün bunları biliyoruz, kapitalist sistemde bu bağlamda demokrasiden söz edilemeyeceğini kabul ediyoruz, bu kapsamdaki demokrasiye ulaşmak için sosyalist bir dönüşümün gerekli olduğunun biz de farkındayız, ancak bütün bunlara rağmen üzerimizdeki kabusun biraz dağılması adına, otoriteryen sürece birlikte karşı durmak ve demokrasiye sarılmak gerektiğini söylüyoruz, yalnızca” diyenler de olacaktır.

Tamam.

İlk bakışta gerçekten de haklı bir açıklama gibi görünüyor.

Tamam da, kapitalizmin yolu çok farklı bir yöne işaret ediyorsa ne olacak.

Çokça yazıyoruz, ancak açık ki yeterince anlaşılır biçimde ifade edemiyoruz.

Kapitalizmin 1970’lerin ortasında başlayan durgunluğu ve şiddetli sarsıntılarla her 5-6 yılda bir patlayan krizleri şaka değil. Yeni bir sosyal devletin ortaya çıkma ihtimali bulunmuyor. Sermayenin yoğunlaşma derecesi, teknolojinin bugün ulaştığı gelişkinlik düzeyi, esnek üretim mekanizmaları, bunların tümü, birikim rejiminin yapısını da tamamen değiştirdi.

Kapitalizmin artık istihdam yaratarak büyüme olanağı yok. Bu nedenle büyüme kesin olarak işsizliğin artmasıyla birlikte gerçekleşiyor. Büyüme emeğin sömürü derecesinin artırılması anlamına geliyor.

Üstelik artık büyüme, gerçek bir büyüme de değil. Günümüz kapitalizmine boşuna kumarhane kapitalizmi denilmiyor. Yine sermayenin yoğunlaşma derecesiyle bağlantılı olarak, ortalama kar oranlarını yükseltmeleri olanaklı olamıyor. Bu nedenle burjuvazi mali sektörlere kayıyor. Ekonomi malileşiyor. Malileşme krizlere daha açık bir yapı ortaya çıkarıyor.

Bunlar kapitalizmin yapısal sorunları, kapitalizmin bu sorunları çözme ihtimali bulunmuyor. Eşitsizliklerin, yoksullukların, savaşların artma nedeni de aynı şey. Burjuvazinin kar oranlarını aynı seviyesinde koruması bile emek üzerine gerçekleştireceği büyük saldırıyla olanaklı. Böyle giderse önümüzdeki dönemde çok krizler, savaşlar, baskılar yaşayacağız.

Şu olmaz mı ? Kapitalizmin bütün bu yapısal sorunlarına rağmen, siyasi baskıların azaldığı, toplumsal ilişkilerin istikrar kazandığı, yönetenlerin yönettiklerinin lafını daha dikkate aldıkları dönemler hiç mi yaşanmaz. Çok istisnai durumlar dışında yanıt nettir: Yaşanmaz, yaşanamaz.

Ayrıca, temel soru yine aynı şekilde hala ortada: Halk sınıfları kendilerine bahşedilen demokrasi kırıntısıyla mı yetinecekler ve toplumsal mücadelenin öncü kuvvetleri bunun için mi didinecekler ?

Günümüzde demokrasi mücadelesi olmayacak bir iştir, mevcut yapısal sorunları ya görmezden gelenlerin ya da üzerini örtmek isteyenlerin başvuracakları bir bağlanma noktasıdır.

O nedenle, işlerin sarpa sardığı, kaosun arttığı, yönetenlerin diktasının pekiştiği tam böyle günlerde sosyalizm hedefine bağlanmak, o hedefi görünür kılmak, o hedef için örgütlenmek, demokrasi peşinde koşan çoğunluktan ayrıksı bir pozisyonda öze işaret etmek şarttır.

Çünkü, safların doğru dizilmesi için öncelikle doğru bir hedefin belirlenmiş olması gerekir.

Çünkü, aksi duruş, üzerimize yığılan karanlığın nedeninin kapitalizm olmadığını kabul etmek anlamına gelir.





Bu ileti en son melnur tarafından 17.11.2016- 08:59 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
Alisan
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: Alisan
Cevap Tarihi: 20.11.2016- 18:43


Kimse kusura bakmasin ama yazar bayagi atmis, herhalde cokcada icmis önceden. Demokrasi ile özel mülkiyetin, verginin,.... ne alakasi olabilir?
Ha desrinki kardesim herkesten kazani oraninda vergi al, evet haklisin derim. Demokrasi esittir herkese esit özel mülkiyet degildir, olamazda,....

Sizler demokrasiyi icinize sindiremediginiz icin böyle bos vegereksiz cikislarda bulunuyorsunuz.
Demokraside özel mülkiyet olur ama herkes kendi kazanci kadar özel mülkiyete sahip olabilir,....

Demokrasi tabiiki mümkündür ve bunun en iyi örnekleri bati älkelerinde yasanmaktadir. Ha ülkemizde demokrasi mümkünmüdür? Bence mümkün degil cünkü, demokrasiyi daha dogru düsürüst kavramayanlar, icsellestirermeyenler, demokrasiyi sadece kendileri ihtiyac duydugunda akilarina getirenler, demokrasiyi lackalastiranlar,.....   nasil demokrasiyi getirsinlerki.





Bu ileti en son Alisan tarafından 20.11.2016- 18:45 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
yorum2006
[ yorumcu ]

Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 15.08.2013
İleti Sayısı: 772
Konum: Gizli
Durum: Gizli
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

2 kere teşekkür edildi.
Cevap Yazan: yorum2006
Cevap Tarihi: 23.11.2016- 21:44


Mülke dokunulmuyor mu? Dokunuluyor, hem de nasıl. Eğer emperyalizmle bütünleşmiş büyük sermayenin içinde değilseniz, kısa sürede mülksüz kalıyorsunuz. İflas eden edene. Kapalıçarşı yakında kapanacak. Bunlarınki mülk değil mi? Yani "mülkiyetin kutsallığı" da fasarya.

Tabii "mülke dokunma" konusunda Türkiye'de son zamanlarda çok ilginç bir durum daha var. Büyük sermaye dışında kalan, iktidar karşıtı bir gruba bağlı kişilerin şirketine, arsasına, parasına da siyasi nedenle el konuluyor. Bu da ayrı konu.

Gelelim demokrasi mücadelesine. Demokrasi mücadelesi ile sosyalizm mücadelesi birbirine zıt iki mücadele değildir. Demokrasi mücadelesinin de sosyalizm mücadelesi ile birlikte yürütülmesi gerekir. Demokrasi mücadelesini bırakalım demek olmaz.




Bu ileti en son yorum2006 tarafından 23.11.2016- 21:50 tarihinde, toplamda 3 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 05.12.2018- 10:01


Demokratın en yorgun yılı - Aydemir Güler


2019, Türkiyeli “demokrat” için en yorgun düşeceği yıl olacağa benziyor…
Yok hayır; Ahmet Kaya’nın şarkısını hatırlatmak istemedim. Kaya, mücadele edip de eline pek bir şey geçmemiş, aldığı darbelerle, düzenin kuşatmasıyla sıkışmış, yalnızlaşmış solcuyu anlatıyor ve yüreğim diyordu, “anlıyor seni.”

Bu kadarında anlamayacak bir şey yok zaten. Ama sanırım, Ahmet Kaya solcu ile demokratı aynı şey sanıyordu ve bu nedendendir ki, benim kastettiğim başka bir şey... Herkes yorulabilir; ben demokrat’ın, tam da demokratlığından türeyen yorgunluğundan söz edeceğim.

***

Acaba Türkiye demokrasinin erdemlerinden, demokrasi mücadelesinden falan en fazla dem vurulan, ama demokratı en az ülke midir?

Bana sorarsanız, bizde kimse demokrasiye inanmaz! Demokrasi bir araçtır veya bir istasyon. Çoğunlukla böyle söylenmez, ama kabul edilen budur. Tabii herkes bir diğerini demokrat olmamakla suçlar. Oyunun kurallarının üstünde tepinmek ve sonra demagojiye başvurmak son derece yerleşik bir tarzdır.

Merak etmeyin; demokrasinin yokluğuna gözyaşı dökmem. Zaten demokrasi de o kadar ağlanılası bir eksiklik bırakmaz gerisinde.

Feodalizm çağında egemenlerin iktidarlarının tanrıya dayandığı kabul görüyordu. Lakin kentlerde çoğalan ve zenginleşen bir başka sınıf vardı ki, tanrıdan yana bahtı pek açık olmayan bu burjuvalar, iktidar iddialarını tek bir şeyle açıklayabilirlerdi: Para!
Paranın tanrıyla girdiği rekabette, burjuvalar önce belediye aracılığıyla kentte, sonra parlamento aracılığıyla tüm ülkede iktidara ortak oldular. Demokrasinin özü, aristokrasi ile burjuvazi arasında kurulan dehşet dengesidir.

Önceleri yoksul emekçilere alenen “mülkiyetiniz yoksa oy kullanamazsınız” diyordu demokratlar! Artık değişti; şimdi para bulmak yeter; ille mülk gerekmiyor. Parayı aday olacakları partilere, reklam yapacakları medyaya falan yatırıyorlar. Para bulma ve bulduğu parayla düzenin çarklarını sulama özgürlüğü bütün yurttaşlar için var!

Demokrasi budur ve Türkiye’de sorun bu lanet olası yalan senaryosunun iyi oynanmamasında değil, toplumun tanrıdan ve paradan özgürleşmemesindedir. Laik bir emekçi düzenine, istenirse yine demokrasi diyebilirsiniz. Ama, aman karıştırmayın yüzlerce yıllık sömürü toplumlarındaki kepazelikle.

***

Türkiye, demokrasisi yalan ve demokratı bol bir ülkedir. Demokratların işi 2019’da her zaman olduğundan daha zor olacağa benziyor.

Burada “muhalefetteki demokrattan” söz ediyoruz. İnsanların gözünün içine baka baka yalan söyleyen iktidar güçlerinden değil. Paranın yetmediği yerde tanrıyı çoktan tekrar sahneye çağırmış bulunan insanlık düşmanlarının demokratlığına kendileri de, onlara inananlar da inanmıyor…

Ancak bizim muhalif “demokrat” inanmaya mecbur bir türdür. Demokrasinin iyi bir şey olduğuna ve örneğin insanların adaleti, özgürlüğü tadacakları bir geleceğe demokrasiden geçip varılacağına inanmak zorundadır. Tartışarak, konuşarak, anlaşarak, uzlaşarak daha iyi bir hayat kurulabileceğine inanmalıdır demokrat. Dünya üzerinde Türkiye’nin örnek alabileceği iyi demokrasiler olduğuna da inanmak ister…

Nasıl olacak şimdi bütün bunlar 2019’da?

Kim inanacak, insanların belediyeler aracılığıyla kendi yörelerini yönetmelerinin çok değerli bir ilerleme olduğuna? Kimi inandıracak? Türkiye pratiği gösteriyor ki, yerel yönetim dediğiniz şey merkezi iktidarın parçası olmalı! En azından uyum sağlamalı. Erdoğan’ın laf attığı sosyal demokrat belediyeler örneğin, kentsel dönüşüm yarışında milleti “şey eden” yandaş müteahhitlerden geri kalmamalı.

Siyasi olarak da uyumlu olunmalıdır iktidarla. Yoksa kayyum gelir, ham yapar…

Demokrasi mücadelesine nasıl inanabilir, kimi inandırabilir demokratımız? Kim koruyacak ki demokrasiyi? Avrupa Birliği derdi eskiden, demokratlar. Suudi prensi bağrına basanlar, Paris’te 2013 İstanbul’unun gazını, copunu, tekmesini arattırmayanlar yani…

Demokrasi bir mücadeledir tabii. 2019’da demokrasi mücadelesi programının girişine “AKP belediyelerden geldi, belediyelerden gidecek” diye yazılabilir mi? Belediyeleri AKP’den alacağını iddia eden bir ana muhalefet olsa, belki yazılabilirdi… Kayyumlara geçit vermemek bile bir demokrasi sloganı olabilirdi. Henüz böyle bir şey söyleyen bir demokrata rastlamadık.
İşte bu tablo demokrat için hakikaten yorucu olmalıdır.

Belki de kriz! Bu ekonomik koşullar altında sarayının mermerlerini değiştirmesine bozulan demokrat işadamları da mı çıkmayacak yahu?

Demokrat buna inanmak isteyecektir kuşkusuz. Beklentisini destekleyen bir iki veri görse yılların yorgunluğunu bile atabilir üstünden!

Maalesef… Değil sarayın israfı, savaş kışkırtıcılığına itiraz eden bir kişi bile çıkmamaktadır burjuvazinin saflarından. Oysa şu askeri harcamalar yerine, emekçilere kaynak aktarılsa, onlar da çarşı pazara koşar, ekonomiyi canlandırırlardı. Ne yazık ki burjuvazi, demokratlarımızın çıplak gözle gördüğü (!) bu gerçeği seçememekte ve damadın yeni brifingine koşmak için sabırsızlanmaktadır.

2019 yılında demokratlarımız tükenen enerjilerini yerine koyacak bir şey bulamayacağa benzemektedirler.

Enerjinin kaynağını yanlış yerde arıyor olabilirler mi peki? Bu düzenden yararlı bir şey çıkartmaya çalışmak yerine, düzeni yıkmayı hedeflemek olamaz mı doğru yol?



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 09.12.2018- 08:23


Demokrasilerden demokrasi beğen - Mesut Odman


Her boydan ve her soydan demokrasi sevdalıları, özellikle de bizdekiler için vazgeçilmezdir: Hem kendilerindekinin   kimselerdekine benzemez, kendine özgü, nevi şahsına münhasır olduğunu hem de bunun yanlış anlaşılmaması gerektiğini, çünkü öyle olmakla birlikte, aynı zamanda, ya hiçbir yerdekinden aşağı kalmaz ya da öyle olsa bile uğruna mücadele edildikçe tam ve gerçek bir demokrasiye evrimleştirilebilir olduğunu düşünürler. Aslında düşünüp düşünmedikleri pek belli değildir de bunu her fırsatta tekrar ederler, böylece bazen öyle düşündükleri sanısı uyanır. En kötüsü de budur zaten: O yetenekleri bulunmadığı halde düşünebildikleri izlenimi yarattıkları olur. Gerçi, bunları ideologları için ileri sürmek gerçekçi olmaz; onları izleyen sürüye bakarak söylüyoruz.

Ancak, bu vazgeçilmezlikten, birbirinin karşıtı sanılabilen iki ana eğilim doğar, akım da diyebiliriz. “Birbirinin karşıtı sanılabilen” demekle aslında bunların yer yer bir karşıtlık ya da düşmanlık ilişkisi içinde görünmekle birlikte, aslında, düşman kardeşler yakıştırmasının daha uygun düşeceğini anlatmış oluyoruz.

Bunlara ayak üstü uydurulabilecek bir deyişle, “karşılaştırmalı – ya da, eski dildeki daha uygun, mukayeseli- demokrasi yaklaşımı”nın iki ana eğilimi demek mümkün.
Bunlardan birini, daha çok, iktidardakiler ve alışılmış deyişle sağcılar olarak bilinenler oluşturuyor. Onlara göre herkesin demokrasisi kendinedir. Demokrasi her ülkenin kendi koşulları içinde, o koşulların çizdiği ülke ve toplum için hayırlı/gerekli/yararlı çerçevede gerçekleşir. Her ülkenin varlığı ve geleceğinin, modaya dönüştürülmüş sözle “bekası”nın gerektirdikleriyle demokrasinin gereklerini bağdaştırmak mümkündür, ama zordur. Bu zor işi başarmak da gerçek yahut iyi politikacıların, hatta o kadarı da yetmez, “devlet adamı” düzeyine ulaşabilmiş olanların harcıdır.

Aslında meramlarını buna benzer bir derli topluluk içinde anlatma becerisini pek azı gösterebilse de, çoğu kez hamaset ve tehdit dolu bir biçemde söylenenleri, daha doğrusu, bağırılıp çağırılanları böyle anlatmak, yeterince kısa ve anlaşılır bir özet sağlayabiliyor. Bu eğilimdekilerin karşılaştırma gündeme gelince verdikleri örnekler ise zaman zaman gülünçleşiyor. Sözgelimi, en son Fransa’da ortaya çıkan ve Sarı Yelekliler diye adlandırılan protestocuların eylemleriyle, daha doğrusu, onlara karşı Fransız polisinin tepkisiyle ilgili olarak, bizim polisin şiddetine, tomalara şuna buna laf ediyordunuz hani, bakın işte çok demokratik bellediğiniz Fransa’da da aynı tepki gösteriliyor, diyebiliyorlar. Bu arada, daha ciddi bir biçemde, ama çok daha gırgır bir resmi açıklamanın dış işleriyle uğraştığı sanılan bakanlıktan geldiğine tanık olduk: Fransızlara “aman ha orantısız şiddet kullanmayın, ayıptır, demokrasiye sığmaz” anlamına gelecek öğütler verdiler.

Karşılaştırmalı demokrasi yaklaşımının öteki eğilimine gelince, oradaki baskın tema bizdeki demokrasi ile oralardakilerin benzemezliğidir. Hatta basit bir benzemezliğin ötesinde, oralardaki gerçek, hakiki, tam demokrasi iken bizdeki, ne yazık, sahte, en iyimser gözle bakılsa bile, eksikli demokrasidir. Öyle olmasaydı, sorun kalmazdı.

Bugünlerde verilen örnek ise bu “mukayeseli demokrasi” yaklaşımındaki öteki eğiliminkiyle üst üste çakışıyor: Fransa’daki son olaylarda görüldüğü üzere, halk oradaki demokrasinin kendisine sağladığı imkânları kullandı, direndi ve Macron’a geri adım attırdı. Sevinçle bunun altı çiziliyor. Bu yazı yazılıncaya kadar, kendisinden Paris’te göstericilerin canına okumakta temayüz eden polislere ödül ikramiyesi verileceğine ilişkin açıklamasının dışında başka ses çıktığına ilişkin bir habere rastlanmadı. Geri adımı ilan etme işi başbakana bırakıldı ve   akaryakıt vergilerinde yapılan zamların altı aylığına askıya alındığı açıklandı; sonra bu altı ayın bir yıla çıkarıldığı duyuruldu. O arada, AFP kaynaklı haberlere göre, Sarı Yeleklilerin temsilcisi konumundakilerle masaya oturulabileceği de belirtildi.

“Mukayeseli demokrasi”nin bu ikinci ana akımına göre, demek ki, oralarda demokrasi sayesinde, onun tam ve gerçek olanının varlığından yararlanarak mücadele edilince kazanılıyordu. Bizimki gibi sahte, geri kalmış demokrasilerde ise gerçeğinin gelmesi için birlik olarak, korkmadan, çekinmeden mücadele etmek gerekiyordu. Gerçek demokrasiye kavuşunca biz de kazanmaya başlayacaktık.

Bunları gereğinden çok ciddiye almanın en küçük maliyeti boş yere zaman harcamaktır. Dolayısıyla, daha fazla uzatmadan, en önemli güncel görevi belirtmek gerekiyor. Emperyalizmin en gelişmiş ülkelerinde bile bırakalım insanlığa güzel bir gelecek vaadinde bulunmayı, içinden çıkılmaz boyutlara ulaştırdığı ölümcül sorunları üst üste yığmaktan başka şey yapamadığı bir zamanda, onun sunduklarını reddetmek zorunda olanların başaramadıkça yaşadıklarını alın yazısı olmaktan çıkarmaları mümkün olmayan bir görev bu.

Kasım ayının sonlarında Atina’da gerçekleştirilen ve 73 ülkeden 91 partinin katıldığı Uluslararası Komünist   ve İşçi Partileri Toplantısı’nda konuşan Kemal Okuyan’ın bu bağlamda vurguladığı nokta ne kadar öne çıkarılsa yeridir. Emekçi yığınlara inandırıcı bir seçenek, gerçekçi bir kurtuluş yolu sunmak için kapitalizmin daha az vahşi olabileceğini, emperyalizmle ve emperyalistlerle barış ve işbirliği yapılabileceğini, hak ve özgürlüklerin demokrasiyi ilerleterek adım adım geliştirilebileceğini mi savunmak gerekir? Elbette ve kesinlikle hayır! “Yaratıcı olmalıyız, sekterlikten, slogancılık ve kolaycılıktan uzak durmalıyız. Çünkü yolumuz uzun, görevimiz zor. Ancak komünist ve işçi partileri olarak öncelikli görevimizin sosyalist devrimin güncelliği düşüncesinin emekçi kitleler içinde tuttuğu yeri genişletmek olduğunu unutamayız. (…) Ekmek için, iş için verdiğimiz somut gündelik kavga, aç ve işsizin olmadığı bir düzen için kavga ile neden çelişsin ki? Biri önce, diğeri sonra değil; ikisi birlikte… Yaklaşımımız budur.”

Şimdi, yazının başlığından yola çıkarak bir saptama yapmadan bitirmemeliyiz: Demokrasilerden demokrasi beğenmek, emekçiler için, ölümlerden ölüm beğenmek anlamına gelir.



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör 'Çıkış stratejisi' mümkün mü? melnur 0 1207 24.08.2021- 18:56
Konu Klasör Moderniteden geri dönüş mümkün mü? melnur 0 1065 18.07.2020- 12:25
Konu Klasör 28 milyar ışık yılı ötede olan bir yıldızı görebilmek mümkün mü? melnur 0 557 31.03.2022- 07:01
Konu Klasör Metin Çulhaoğlu: AKP’nin cumhuriyetin yerine koymak istediği çerçeveye Türkiye’nin razı olması mümkün değil melnur 3 291 15.11.2023- 05:42
Konu Klasör Sosyal demokrasi mi devrimci demokrasi mi? melnur 2 1027 29.08.2022- 08:41
Etiketler   Demokrasi,   mümkün
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS