SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Kent ve mücadele üzerine notlar           (gösterim sayısı: 4.383)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.002
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 10.01.2017- 11:03


Kent ve mücadele üzerine notlar – I
- Mete Hisarlıoğlu -  


“Başkanlık” adıyla dayatılmaya çalışılan “Diktatörlük” düzeninin, hukuk güvenliğinin ortadan kaldırılarak eylemsel olarak yaşanmaya başlandığı yurdumuzda; diktatörlüğe karşı cumhuriyeti, gericiliğe karşı aydınlanmacılığı, emperyalizme karşı yurtseverliği, sömürüye karşı eşitliği ve faşizme karşı özgürlüğü savunan insanların uzun zamandır sormakta oldukları bir soru var: “Ne yapmalı?”

“Ne yapmalı?” sorusuna kent üzerinden yanıt üretilebilir mi?

Türkiye’nin içinden geçtiği tarihsel süreçte ya da kendimizi bildik bileli resmî ağızlardan hep duyduğumuz “yurdumuzun geçirdiği bu zor zamanlarda” arayış içinde olan emekçi yurttaşlarımızın da sorduğu sorudur aynı zamanda “Ne yapmalı?” sorusu.

Öncelikle, verili bir an için sorulacak “Ne yapmalı?” sorusuna verilecek yanıtların bizi “günlük çıkarlar”a götüreceğini belirtelim. Sonrasında ise diyalektik bir yaklaşımla geçmiş-gelecek ilişkisine bugün verilecek yanıtın doğru olması için “ne yapılmış da ne olmuş?” ve “ne yapılırsa ne olur?” sorularını sormak gerektiğini söyleyelim. Evreni, varoluşu ve tarihi bu yaklaşımla kavramak bizi “tarihsel çıkarlarımız” için harekete geçmek gerektiği sonucuna götürecektir.

Tam da bu noktada Marks ve Engels’e kulak vermek ve geçmiş-gelecek ilişkisini bu yönde kavramak gerekir: “Toplumların tarihi sınıf mücadeleleri tarihidir.”

Sınıflı toplumların; burjuvazinin ve işçi sınıfının nasıl oluştuğu konusunda Komünist Manifesto bizi yeterince aydınlatmakta, bununla da kalmayıp, sınıf mücadelelerinin hem bir nedeni hem de bir sonucu olarak da kabul edebileceğimiz “kent ve mücadele” hakkında önemli ipuçları vermektedir. Söz gelimi kent-kır ayrımı, sanayi proletaryasının kent ile kurduğu ilişki ilk akla gelen örnektir.

Sınıf mücadelelerinin çok bileşenli dinamik bir yapısı olduğundan hareketle, “Kent, sınıf mücadelesinin neresinde?” sorusunu sorduğumuzda, “kent” başlığının önemi biraz daha fazla duyumsanacaktır. Şimdi, çok bileşenli ve karmaşık yapıdaki bu bütünü inceleyebilmek için yeni kavram setleri bulmanın tersine, elimizdeki kavramlara yeni bakış açısı geliştirmeyi deneyelim ve “burjuva” ile “burjuvazi” sözcüklerinin anlamlarıyla başlayalım. Avrupa dillerinin birçoğunda, “kent” için “burg/bourg/bourge” sözcükleri kullanılmaktadır. Fransızca’dan dilimize geçen “burjuva (bourgeois)” sözcüğü ise “kentli/kentsoylu”, “burjuvazi (bourgeoisie)” sözcüğü de “kentsoylu sınıfı” anlamlarına gelmektedir. İlk ipucumuz budur. Peki, bizi bir mücadele başlığı olarak “kent” konusunu bu kadar önemsemeye iten nedir, buna değinelim.

Merkez-çeper ve sermaye-emek karşıtlığı

Kentler, oluşumlarının kaynağındaki mülkiyet ilişkileriyle birlikte, evrimsel olarak merkezden periferiye (çeperlere) doğru büyüyüp genişler. Kentlerin ve mülk sahibi / mâlik kentsoylu sınıfının (burjuvazinin) oluşumu kentlerin tarihsel oluşumlarıyla doğrudan ilişkilidir. Kentsoylu sınıf olan sermaye sınıfı; ticaret, hizmet ve sanayi işlevlerinin yanı sıra kentsel mekânın kendisinin de üretim sürecini örgütler ve böylelikle bu üretimi gerçekleştiren işçi sınıfını kendi çeperinde toplar. Meta üretimini gerçekleştiren sanayi proletaryası ise özgün bir konumdadır. Sınai üretimin gerçekleştiği mekânlar işçi sınıfının büyüdüğü ve proleterleşmenin yükseldiği mekânlar olarak karşımıza çıkar. Proleterleşme, beraberinde örgütlülüğü ve emeğin yeniden üretilmesinin yaygınlaştığı alanları da beraberinde getirir. Sanayi proletaryası ve bir bütün olarak işçi sınıfı, kentle ilişki kurarak kentlileşmeye başlar. Salt meta üretimiyle birlikte kentin kendisini bir meta-mekân üreten yapı emekçileri de sanayi proletaryası gibi ürünlerine yabancılaşarak, kentsoylu sınıfın mülkiyetindeki işlev mekânlarına ancak kullanım değeri karşılığında ve geçici bir süre için dâhil olabilirler.

Kentlerin büyümesi sürecinde merkezde konumlanan ve işçi sınıfını, artı değer elde etme sürecinde geçici süre ile kent mekânına dâhil eden burjuvazi, bu ilişki biçimini mekânsal olarak da sürdürebilmek için çeperlere baskı yaparak hem işçi sınıfını kentin dışında tutmaya devam eder, hem de kendi merkezini genişletir. Ticaret ve hizmet sektörlerinin yaygın olduğu kent merkezlerindeki yüksek yoğunluklu yapılaşma, çeperlere gittikçe azalmaya başlar. Kentler kendi merkez ve çeperlerini yarattığı gibi, her merkez ve çeper de kendi alt-merkez ve alt-çeperlerini yaratır.

Kentler, doğal sınırlarına doğru yayılarak genişlediği ölçüde, merkezden çepere ve alt-merkezlerden alt-çeperlere bu genişleme, dalgalar halinde devam eder ve eski merkezlerin dönüşümüyle başlayan süreç, eski kent çeperlerinin, yeni ve daha gelişkin olan merkezin içinde kalmasıyla sonuçlanır. Kaynağında “mülkiyet” kavramının bulunduğu bütün bu ilişki biçimleri, sermaye sınıfının yeni mülkler edinmesi ve eski kent merkezine eklemlenip mülk sahibi olmaya başlayan işçi sınıfının yeniden mülksüzleştirilmesiyle sonuçlanır. Kent merkezinden gittikçe uzaklaşan sınıfın örgütlülüğü kırıldığı sürece sınıf mücadelesinde de örgütsüzleşme süreci başlar.

Planlı kentlerde, ortaya çıkabilecek ilişki biçimleri öngörülebilirken, plansız büyüyen kentlerde ise hem üretim hem de toplumsal ilişkiler öngörülebilir olmaktan çok uzaktır. Bundan dolayı çarpışmalara ve kırılmalara açık, gerilimli ilişkiler sürdürülmektedir.

Bir diğer ipucumuz da budur: “Sermaye egemenliğinin kentlerindeki her genişleme ve dönüşüm dalgası, merkezden çepere doğru ilerler ve işçi sınıfı kentin dışına itilir.”

Bugün büyük-kentlerimize baktığımızda şu çıkarımı da ekleyebiliriz: “Merkezden çepere doğru ilerleyen bu dönüşüm dalgası kamusal alanların işgaliyle, tarihi yapıların yok edilmesiyle, kıyıların ve yeşil alanların yapılaşmaya açılmasıyla ve rant ekonomisiyle sonuçlanır.” Somutlamak için İstanbul’un tarihsel gelişim sürecinin yanında “liberalizasyon” süreçlerinin radikal dönüşümlerle şiddetli olarak yaşandığı ANAP ve AKP dönemlerini göz önüne getirmek yeterli olacaktır. Turizm tesisleri, yat limanları, alışveriş merkezleri, doldurulan kıyılar, yapılan yollar…

Merkez-çeper ilişkisini kent ölçeğinden daha büyük ölçeklerde, bölge ve/veya yurt ölçeğinde ele alınca ortaya çıkan sonuçlar daha çarpıcı hale gelecektir. Yurt ölçeğinden söz edecek olduğumuzda ise, kentsel olgularda en önemli etkenler; siyasi iktidarlar, stratejiler ve bunların temelindeki ideolojiler öne çıkmaktadır.

Merkez-çeper ve sermaye-emek karşıtlıklarıyla bağdaşık olarak kent-kır, üretim-tüketim, piyasacılık-kamuculuk, bireycilik-toplumculuk, rekabetçilik-planlamacılık gibi ikili karşıtlıkların oluşturduğu ilişki ağı, kent ve mücadele ilişkisini anlamamız yönünde başat etkenlerdir. Bu başlıkları, sonraki yazımıza bırakalım ve şimdilik birkaç çıkarımla bitirelim:

1. Nasıl ki toplumların tarihi sınıf mücadeleleri tarihiyse, toplum yaşantısının sürdüğü kentlerin tarihi de sınıf mücadeleleri tarihidir. Bundan dolayı, kentler ve kent mücadeleleri, sınıf mücadelelerinden bağımsız düşünülemez.

2. Kentler işçi sınıfının sürekli ve yeniden ürettiği, işlevlerin ve işlevlerin gerçekleştiği yapıların değişim ve kullanım değerlerine sahip meta-mekân olmanın yanı sıra, sınıf mücadelelerinin de mekânlarıdırlar. Bu nedenle kentler, sınıf mücadelesinde hem neden, hem de sonuçturlar.

3. Sermaye egemen ülkelerde üretim ve değişim araçlarını ellerinde tutan kentsoylu sınıflar, siyasi iktidarı kullanarak kendi çıkarları için yurt ve toplum çıkarlarını hiçe saymaktadırlar. Bu durum geçmişte böyle olmuştur, bugün böyledir, –yaratıcı işçi sınıfı bu tarihsel yönelimi bir devrimle tersine çevirmediği sürece– gelecekte de böyle olacaktır.

“Kent ve mücadele üzerine notlar – II” başlıklı yazımızda; kent-kır ikiliğini liberalizm-planlamacılık ayrımı temelinde ele alacağız ve ölçekleri değişse de ideolojik zeminleri değişmeyen DP, ANAP ve AKP iktidarları dönemlerindeki kentsel müdahalelere değineceğiz.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.002
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 10.01.2017- 11:04


Kent ve mücadele üzerine notlar – II
- Mete Hisarlıoğlu -  


Kent ve kentsoyluluğun ne olduklarını tanımlayarak başladığımız önceki yazımızda, mülkiyet ilişkilerinin belirleniminde merkez-çeper ve sermaye-emek gibi ikilikler üzerinden sınıf mücadelelerine değinmiş; DP, ANAP ve AKP dönemlerinin ortak özelliği olan “liberalizm” kavramına getirip ara vermiştik.

Bu yazımızda, “sınıf mücadelesi verilmeksizin kent mücadelesi verilemez” çıkarımından hareketle, emperyalizmin liberal politikalarının yurt çapında ve kentlerde doğurduğu sonuçlara kısaca değinmek gerekir. Ama öncesinde birkaç hatırlatma yapalım.

‘Özgürlük’ anlamına gelen Liberty’den türeyen ve ‘özgürlükçü’ anlamına gelen liberal sözcüğü, kavram olarak egemen sermaye sınıfının ve mülkiyet ilişkilerinin değişmediği ancak devletin; düzenlemeler, kotalar ve benzeri sınırlamalarla müdahale etmediği ‘özgürlükçü ekonomi’ modelini anlatmak için kullanılır. “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” [1] sözü liberalizm ile özdeş söylem olurken, liberal ekonomi modeli, toplumların yaşamına “özgürlük ve demokrasi getireceğiz” diyerek sokulmaktadır. Gerçekte ise kamuculuğu, planlamacılığı, toplumculuğu, kolektivizmi doğrudan karşısına alan ve bunların yerine özel sermayeciliği, rekabetçiliği, bireyselciliği ve emek düşmanlığını temel alan bu söylemlerin biraradalığı emperyalizmin birincil önermesi haline gelmiştir. Birbirleriyle olan ilişkileri bağlamında düşünülmesi gereken kavramların uygulanan politikalarla somutlanmaları sonucunda yurt çapında, kentlere ve toplumsal mekânlara da radikal müdahalelerde bulunulmuş ve bir mücadele başlığı olarak ‘kent’ öne çıkmıştır. Bu kavramları ve kentle olan ilişkilerini sözünü ettiğimiz üç özne üzerinden inceleyelim.

Demokrat Parti (DP) Dönemi (1950-1960) için kavramlar

Adnan Menderes, emperyalizm, Paylaşım Savaşı, mülkiyet, toprak, Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu, büyük toprak mülkiyeti, Dörtlü Takrir, çok partililik, Demokrat Parti, demokrasi, liberalizm, muhafazakarlık, Amerikancılık, Marshall Planı, mali ve askeri yardım, hibe, sıcak-para, karayolları, tarımda makineleşme, imar, inşaat, hızlı kentleşme, NATO, üs, jeo-strateji, Kore, dış-borç, devalüasyon, kriz, Köy Enstitüleri’nin kapatılması, darbe, idam.

Anavatan Partisi (ANAP) Dönemi (1980-1991) için kavramlar

Turgut Özal, emperyalizm, istikrar programı, 24 Ocak kararları, liberalizm, 12 Eylül, darbe, sıkıyönetim, referandum, 1982 Anayasası, 6 Kasım 1983 seçimleri, tek başına iktidar, idam, zorunlu din dersi, imam hatip, ekonomide yapısal dönüşüm, serbest piyasa ekonomisi, piyasacılık, devalüasyon, rekabetçilik, özel sermaye, 1989 dönüşümü, konvertibilite, döviz, serbest kur, sıcak-para, imar, inşaat, uydukent, kıyıların doldurulması, turizm kompleksi, alışveriş merkezi, marina, kentleşme, devlet destekli inşaat, yurtdışı inşaat taahhüt.

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Dönemi (2002-…) için kavramlar


Recep Tayyip Erdoğan, koalisyon, kriz, borç, IMF, 3 Kasım 2002, tek başına iktidar, emperyalizm, neo-liberalizm, istikrar, özelleştirme, hukuk-sağlık-eğitim, imam-hatip, dindar nesil, TOKİ, duble yol, rezidans, serbest piyasa, sıcak-para, kara-para, yağma, rant, talan, maden, fıtrat, şantiye, inşaat, çevre ve şehircilik, kentsel dönüşüm, karayolları, kıyıların doldurulması, yat limanı, havalimanı, otel, rezidans, alışveriş merkezi, işgal, park, cami, orman arazilerinin imara açılması, köprü ve otoyol, lojistik, operasyon, sınır, sınır-ötesi, suikast, cinayet, katliam, bomba, ekonomi, yapısal dönüşüm, başkanlık, anayasa, darbe, idam.

*   *   *

Sıraladığımız bu dönemler ve kavramlar arasındaki benzerlik açıktır. Einstein’ın dediği gibi aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar beklememek gerekir. Bu yaklaşımla, emperyalist-kapitalist sistemin liberal politikalarının sonuçlarını kent üzerinden değerlendirecek olursak şu çıkarımları not etmek gerekir:

1. Yönetsel üstyapı olan devlet aygıtlarının üzerine kurulu olduğu ekonomik altyapı, toplum yaşamına içkin işlevlerin yaşama geçtiği mekânları doğrudan belirleyerek yapı ve mekânların yer aldığı kentleri –yeni tipolojiler de ekleyerek– yeniden biçimlendirip dönüştürür: “Her üretim tarzı kendi mekânını üretir”.

Sözgelimi, serbest piyasa ekonomisinin rekabetçi koşullarında iş yapabilmek için küçük ve orta boyutlu işletmeler kendi üretim süreçlerini ve mekânlarını örgütleyecek, piyasa koşullarında ayakta kalamayan işletmeler büyük ölçekli şirketler tarafından ilhak edilecek ve bu durum tekelleşmeyi ve sermaye ihracını doğuracaktır. Sermaye ihracı merkezi yönetimlerin bu yönde politikalar gütmesinin ve emperyalist-kapitalist sistemde yeni konumlanışlar alınmasına neden olacaktır. Menderes’li yılların büyük toprak sahipleri Özal’lı yıllarda sermayedarlara dönüşmüşlerdir ve günümüzde ise ülke ekonomisindeki dengeleri belirleyecek konuma gelerek yeni emperyalist ilişkilerin kurulmasına çalışmaktadırlar.

2. Sermaye egemenliğinde yol; erişim, yapılaşma, yağma, talan, rant ve sömürü demektir.

Tekil olarak bakıldığında yol, erişim sağlamaktadır. Öte yandan büyük ölçekte bakıldığında ise yol, sermayenin çıkarlarına götürmektedir. Çünkü yol; doğal kaynaklara, sosyal ve teknik donatılara erişimi sağlar. Kaynak ve donatılara erişim olanağı jeo-stratejiyi belirler ve stratejik konumlarda yapılaşma başlar. Jeo-strateji, insanların, emtianın, yer-altı ve yer-üstü kaynakların ve her türlü madde-hammaddenin taşınımını, lojistiği belirler.

Tartışılması gereken bu taşınımın ve hareketliliğin ne yönde olduğudur. Sektörel veriler ele alındığında tarım ve sanayinin ülke ekonomisi içerisindeki payı azalırken hizmetlerin payı artıyorsa, çıkarılacak sonuç nettir: Yoksullaşıyoruz!

Yukarıda sıraladığımız üç dönemin ortak özelliklerinden bir diğeri de, kırdan kente doğru gerçekleşen iç-göç hareketleridir. Tarım etkinliklerinin azalması, kır nüfusunun kente gelip sanayi ve hizmet sektörlerinde istihdam edilmesiyle ya da daha kötüsü, edilememesiyle sonuçlanır ve bu da işsizliğin artmasına neden olur.

3. Plansız serbest piyasa ekonomisi, sermayenin çıkarları doğrultusunda kendini kent mekânına dayatır. Plansız ve kaotik kentler ortaya çıkar.

Plansız ekonomi ve plansız kentleşme, sermaye hareketlerinin gerektirdiği mekânları dönüştürerek yaşam bulur. Sermaye hareketliliğinin sürdürülebilmesi için gereken yapılar kısa sürede inşa edilip, sermaye çıkarlarına aykırı yapılar yapılan yasal düzenlemelerle kısa süre içerisinde yıkılabilmektedir.

Bütünsel bir yaklaşımla düşünülecek olduğunda, siyasal erkin egemenlik sınırı olarak tanımlayabileceğimiz yurdun bütününde uygulanacak bir politika, bütünden parçaya doğru tümdengelirken, alt bölgeleri ve kentleri, yaşama alışkanlıkları ve üretim ilişkileri bağlamında doğrudan etkileyecektir. Yaşamsal etkinliklerin gerçekleştiği bütün mekânlar, egemen sınıfın dayattığı ilişki biçimlerinin sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Kent ve mücadele arasındaki ilişkinin kaynağı da burada yatmaktadır. Kent ve kentleşme politikası, merkezi yönetimlerin aldığı kararların, çevrede ya da yerelliklerde ortaya çıkan sonuçlarıdırlar. Tam da bu nedenle, yerelliklerde sonuç olarak karşımıza çıkan, dar anlamıyla kentsel, geniş anlamıyla ise toplumsal müdahalelerle yerelliklerde doğrudan mücadele edilemez; ancak merkezileşecek bir mücadelenin yerel ayakları örülebilir. Bu noktada 2013 Haziran Direnişi sırasında ve hemen sonrasında ortaya çıkan örgütlenme örnekleri verilmelidir. Taksim Dayanışması, Kuzey Ormanları Savunması, Validebağ Direnişi ve çok sayıda yerellikte, bulunduğu yerelliğin adıyla kurulan Kent Savunmaları ve Kent Dayanışmaları adlı oluşumlar, sözünü ettiğimiz “merkezileşme” sorunu nedeniyle mevzi elde edememiş oluşumlar olarak karşımıza çıkıyor.

4. Kentler, tarihsel süreç içerisinde gelişen, gelişmekte olan ve gelişmeye de devam edecek süreğen oluşumlardır. Kentleri savunmak, anlık değil geçmiş-gelecek ilişkisi bağlamında tarihsel çıkarlar doğrultusunda hareket etmeyi gerektirir.

Sonuç yerine

Süreğen varlıklar olan kentler üzerine verilebilecek örnekler arttırılabilir ancak sorunumuzun bu olmadığı açık olsa gerek. İdeolojilerin biçimlendirdiği, ekonomik temelli alt-yapıların yönetsel üst-yapılarının somutlandığı mekânlar olan kentlerde verilmesi gereken mücadele, sermaye düzeninin sınırlardan, pasif ve savungan bir nitelikten çıkıp ideolojik ve sınıfsal bir mücadeleye evrilmelidir.

Unutulmamalıdır ki, bütün toplumların tarihi, sınıf mücadeleleri tarihidir. Toplum yaşamının somutlandığı mekânlar olan kentlerin geçmişten geleceğe uzanan tarihlerini biçimlendirecek olan da sınıf mücadelesidir!
[1]: Sözün özgün Fransızca biçimi: Laissez-faire, laissez-passer



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör CHP üzerine notlar - Merdan Yanardağ melnur 3 179 30.11.2023- 05:30
Konu Klasör Savaşın eşiğinde bir kent: Karkamış dayanışma 0 2799 25.11.2015- 09:43
Konu Klasör Doğa yaşam savunucuları Kent Mitingi’nde buluştu tarihselmaddeci 0 2999 29.12.2014- 16:07
Konu Klasör Seçim sonrası için notlar. melnur 5 510 04.08.2023- 00:00
Konu Klasör Yılmaz Güney: Sorumluluk, mücadele ve Umut melnur 8 3317 10.09.2023- 20:24
Etiketler   Kent,   mücadele,   üzerine,   notlar
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS