SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Anayasa'ya hayır!           (gösterim sayısı: 3.900)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 12.01.2017- 10:04


Her “hayır” “evet”, her “evet” de “hayır” demektir, “Hayır”cılar siz neye “evet” diyorsunuz ?
İlker Belek


1- Bu anayasa değişikliğinin amacı net: Tek adam rejimi, diktatörlük.

2- Son 1 senedir zaten başkanlık gibi yönetiyorlardı. Böyle olsa bile anayasal düzenleme iki bakımdan önem taşıyor: a) Türkeş’in de ısrarla uyardığı gibi, mevcut fiili başkanlık suçtur ve bu suçtan kurtulmak için hukuksal bir düzenleme gerekmektedir. b)Öte yandan zorladıkları anayasal düzenlemeyle geçecekleri başkanlık sisteminin fark yaratacağı da kabul edilmelidir. Anayasa Mahkemesi’nden başlamak üzere bütün hukuksal yapının belirlenmesinde başkana tanıyacakları yetkiler bunu gösteriyor.

3- Dolayısıyla, yaratacakları zeminde muhalif güçlerin hareket etme kabiliyeti azalacaktır.

4- Yani, bu iş referanduma kadar giderse, “hayır” denilmesi gerektiği gayet açıktır.

5- Ancak bu kez bu “hayır”ın, “hayırda hayır vardır” kolaycılığıyla gerekçelendirilmesi mümkün değildir.

6- Eğer Türkiye’de sol adına doğru bir hatta durmak ve geleceğe bu manada bir şeyler devretmek gibi bir niyet varsa, “hayır” lafını düşünerek söyleme zorunluluğu da var demektir.

7- Diyalektik işte: Bütün doğal ve sosyal olayların, süreçlerin içine sinmiş bulunuyor. Bunun gereği olarak her “hayır” bir şeylere “evet” demiş olmak sonucunu doğuruyor. Siz “ben öyle niyet etmemiştim” deseniz bile diyalektik yazgı değişmez.

8- Ancak Türkiye’deki kimi sol çevrelerin, bu zorunluluğu dikkate almak istemeyen bir hercai tutum takındıkları ve hatta bazılarının bizzat “hayır”ın ilişkilendiği “evet”i hayata geçirmek gibi bir niyet bile taşıdıkları anlaşılıyor.

9- Bu tutumun varacağı yer, dünyada ve Türkiye’de başkanlık gereksinimini yaratan iktisadi/siyasal nesnelliğin kabul edilmesi ve yeniden üretilmesine katkıdır. Kaçınılmaz olarak.

10- Kapitalist iktisadi/siyasal nesnelliğe dokunmayan “hayır”ın anlamı topluma başkanlığın olmadığı her tür siyasal seçeneğin kabul ettirilmesidir.

11- Böyle olsa bile, başkanlığın reddinin sağlanmasının, giderek tırmanmakta olan AKP diktasına karşı halk sınıflarına moral kazandıracağı ve solun önünü açacak bir ortam yaratacağı iddia edilebilir.

12- Bu tez 7 Haziran 2015 seçimlerinde HDP’ye verilen desteğin de gerekçesiydi ve “seni başkan yaptırmayacağız” sloganıyla şekillenmişti.

13- Boşluğa konuşmuyoruz, boş kağıda yazmıyoruz, bugün yaptıklarımızın hiçbir etkisi olmayacakmış gibi düşünme ihtimalimiz yok. Her şey bir etki bırakıyor. Artık sıfır noktasına geri dönüş imkansız.

14-İçini doldurmaksızın ifade edilecek “hayır”ın sonucu o nedenle AKP’ye karşı birikmiş muhalif enerjinin düzen kanalları içinde eritilmesine hizmet etmekten başka bir şey olmayacaktır.

15- Referandum sandığından “hayır”ın çıkartılmasının başarılmış olması durumunda ertesi gün milyonlarca “hayır”cının konuşacağı şey AKP’nin küçültülmesini hedefleyen yeni iktidar arayışı olarak şekillenecektir: Tamamen düzen içinde. Bu artık, yaratılmasına bizim de katkıda bulunmuş olduğumuz yeni bir toplumsallıktır.

16- Sonuç: İçinde bulunduğumuz noktada başkanlık gereksiniminin üretim ilişkileriyle bağlantısını, Türkiye’nin sorunlarının diktatörlüğün engellendiği koşullarda bile çözümsüz olacağını, sosyalist bir düzene mecburiyetimizi işaret etmeyen “hayır” muhalefetinin varacağı nokta; AKP’nin bir şekilde zayıflatılmasının toplum tarafından büyük kazanım olarak algılandığı noktadır.

17- Yukarıda hafifçe dokundurdum: Biz bu senaryoyu 7 Haziran genel seçimlerinde de yaşadık. O’nu başkan yaptırmama stratejisinin içi hem pratik hem de siyasi açılardan tamamen boştu: a) Pratik açıdan: HDP’nin barajı geçmesini sağlayacak en iyi matematiksel ihtimal halinde bile AKP’nin iktidar kudretini yitirmesi olanaksızdı. AKP dışı bir seçenek CHP-MHP-HDP işbirliğini gerektiriyordu. Olacak iş değildi. b) Siyasi açıdan: AKP’nin kendisini dışlayan senaryolara sessiz kalacağını beklemek, toplumsal tepkiyi bu beklenti üzerinden şekillendirmek, aslında AKP’nin “çözüm” masasını aylar öncesinden dağıtmış olmasının da göstermiş olduğu üzere, tam olarak hataydı.

18- Hatalar yapılır, bazıları düzeltilir, bazıları önemli olmayabilir. Ancak yukarıdaki hata ölümcüldü. Nedeni, hakkında büyük siyasal beklentiler yaratılan senaryonun gerçekleşmemesi durumunda büyük bir hayal kırıklığının, takatsizliğinin ortaya çıkmasının kaçınılmaz olmasıydı.

19- Biz bunların tümünü söyledik. Etkisi olmadı. Beklentiler düzen içinde şekillendirildi. Gerçekleşmeyince de, farklı bir perspektifin işlenmemiş olması nedeniyle, tamamen çöktü.

20- Bugün solun siyasal olaylardaki tutumunu belirleyen temel kriter, çözümün düzen içinde mi yoksa sosyalizmde mi arandığıdır. Sosyalizmi bugünün meselesi olarak görmeyenlerin, “şimdi zamanı değil, daha acil sorunlarımız var, önce diktatörlüğü savuşturmalıyız, faşizme karşı cephe” diyenlerin bağlanacakları yer sorgusuz bir “hayır” olacaktır. Kim bilir belki de “yetmez ama evet”ten sonra siyasi literatürümüze “yetmez ama hayır”ı kazandıracaklar. Ah bir de ilk grubun başına gelenleri kavrayabilseler.




Bu ileti en son melnur tarafından 12.01.2017- 10:05 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 12.01.2017- 10:08


OHAL’in anayasası
Ali Rıza Aydın


“Cumhuriyet”in, “demokrasi” ve “cumhurbaşkanı” maskeleri altında yıkılışının hukuksal metni olan anayasa değişikliği teklifi yolculuğuna tıkır tıkır devam ediyor. Maddeler bir bir kabul ediliyor. Meclis, biraz kavga karışık İçtüzük masumiyetiyle yıkılış tehlikesinden kurtulmanın olanaksızlığını gösteriyor.

Uçurumun kenarına geldikten sonra, bu tehlikenin yaratıcıları olan AKP ve MHP arasından milletvekili devşirmek; tahterevalliyi 330 ağırlığının altına çekmeye kalkışmak iyice küçülmüş bir umut.

Ama bu umudun kahramanları, aldıkları milyonlarca oyu arkalarında bırakıp, hukuksuzluk içinde hukuk oynamaya kalkan CHP ve kolu kanadı kırılmış HDP milletvekilleri değil.

Halkı unutup, temsil yetkileriyle bu işi çözemeyecekleri apaçık ortada… Ama o kadar dalmışlar ki rollerine, “anayasa değişikliği” diye baktıkları paketin, yeni bir anayasa niteliği taşıdığını, yürürlükteki Anayasa’nın 2. maddesini değiştirdiğini de halkı unuttukları gibi unutarak, maddeleri görüşmeye kalkışıyorlar; meşru olmayanı meşrulaştırıyorlar. Sonra da, “haydi halkoylaması yoluyla mücadeleye” diyecekler.  

Lime lime parçalanmanın, faşizmin, şeriatın, diktatörlüğün hukuk metnine karşı, bu metnin aktörlerinin koydukları kurallar içinde nasıl mücadele edilebilir? Bu oyuna bir de hile karıştırıldığında, nicelikten başka ve derin anlam ifade eden “silahların eşitliği”nden söz edilebilir mi?

Anayasa değişikliklerine karşı fikrini söylemek isteyen bireylere ve demokratik kitle örgütlerine polisle saldırarak, yalnızca temsilciler aracılığıyla yapılan anayasa halkın anayasası olabilir mi?    

İstikrardan söz ediyorlar; piyasanın, sömürü düzeninin, gericiliğin istikrarından… Ve bir de sürekli OHAL düzenini sağlayacak “baskının, şiddetin istikrarı”ndan… Esnek, güvencesiz, örgütsüz, sessiz emeğin istikrarından; cadı avının, kronik işsizliğin istikrarından…

Sonra “kriz”den söz ediyorlar, siyasal ve toplumsal krizden; parlamenter rejimin yönetememe krizinden. Ekonomik krizi es geçip, darbe girişimi bahanesine sığınıp, patlayan bombaların ve katliamların yarattığı krizden söz ediyorlar.

İstikrar dediklerinin devamı da krizlerinin önlenmesi de bir noktayı işaret ediyor: tek kişilik hükümeti, anayasalı hükümdarlığı. “O sabah, herşey refaha kavuşacak, herkes huzura erecek” söylemini çivi gibi çakıyorlar beyinlere.

Halkoylamasını, halkın katılımı olarak yutturup, “demokrasi”yi tek kişinin seçimine indirgeyip “kişisel iktidar”ın dayanağı yapıyorlar. “Herşey sermaye için”, “herşey emeğin sermayeye kul edilmesi için” diyen “kişisel iktidar”ın dayanağı…

Demokratik toplum düzeni seçimden seçime Meclis’e temsilci göndermekten ya da “cumhurbaşkanı” adlı “başkan” seçmekten ibaret değildir, bir…

O temsilciler halkı yok sayamaz, iki…

Bu anayasa değişikliği, yeni rejim getirmekle, kurulu meclis tarafından yapılamaz, üç…

Anayasa değişikliğini isteyenlerin birazcık yasal dayanakları varsa bile, bu değişikliğe karşı çıkanlara saldırarak bu dayanağı da yok etmişlerdir, dört…

Halkın baskı ve şiddetle susturulduğu yerde, temsilcilerin temsil yetkileriyle meşruiyet sağlanamaz, beş…

Meşruiyeti olmayanlarla anayasa değiştirilemez, altı…

Direnme hakkı, demokratik toplum düzeninin ve yürürlükteki Anayasa’nın özünde yer alır, engellenemez, yedi…

Tarih bu tür kirli oyunlarla nasıl mücadele edileceğinin örnekleriyle dolu ve bu örnekler egemenlerin koydukları kurallarla oynanan oyun örnekleri değil; düzene karşı mücadele edenlerin direnme hakkından kaynaklanan kurallarla yaptıkları mücadelenin örnekleri.

Kirli oyunların ve OHAL’in anayasası, polisin halka sıktığı gaz bombasının dumanının içine sığar ancak. Duman dağıldığı zaman, kafasını kuma sokan devekuşu gibi ortada kalır.

Hükümdarlık anayasasının devleti de şeriata ve faşizme sığar ancak. Onların cürmü de sermaye sınıfının ömrü kadar yaşar.

Yıktıkları “cumhuriyet”in nasıl kurulduğunu çok iyi bilirler. Şimdi “sosyalist cumhuriyet”in nasıl kurulacağını göstermenin zamanı…

O kuruluş mücadelesi içinde ve sonrasında görecekler, “yurtseverliği”, “yurttaşların hak ve özgürlüklerini”, “gerçek eşitliği ve adaleti”, “gerçek demokrasi”yi, “halkın devleti”ni ve halkın katılımıyla tartışılarak oluşan “toplumcu anayasa”nın nasıl yapılacağını…  



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 18.01.2017- 10:11


Tayyip tuzakları
Aydemir Güler


Anayasa değişikliğinde Mecliste ikinci turun başladığı gün artık tuzaklara işaret etmek yetmiyor. Tuzağa düşülmüş bulunuyor. Anayasa değişikliğine karşı çıkan geniş kesimler tuzağa düştü!

Bir değil çok tuzak var ve galiba herkes beğendiğine değil, inanılmaz bir beceriyle topluca her birine düşülüyor.

Anayasa değişikliğine hangi mevzilerden karşı çıkılabilir? AKP’nin yüklendiği değişiklikleri hafife almamak, tersine çok önemsemek, değişiklik gündemini bir “saldırı” olarak görmek için ortada korunması gereken demokratik, laik bir cumhuriyet rejimi olduğunu söylemek mi gerekir?

Böyle zannediliyor ve sanki şu anda veya düne kadar memlekette temelli bir sorun yokmuşçasına bir mevzi tarif edilmeye çalışılıyor. Yaratılan bu izlenim bütünüyle temelsizdir. AKP geniş bir ittifaka dayandığı ilk yıllarından başlayarak 1923 Cumhuriyetinin düşmanıydı ve uzun iktidar süreci boyunca çeşitli kritik momentlerden geçerek Cumhuriyeti yıktı. O süre içinde Cumhuriyetin bir tarihsel ilerleme olmadığı temel tez olarak işlev gördü. Kimilerine göre 1923 önceki ceberrutluğun yeni biçimlerde sürmesi anlamına gelmişti. Yıkım projesinin has sahiplerine göre ise önceki dönem bir Osmanlı-İslam altın çağıydı. Bu iki farklı varyant Cumhuriyetin gayrı meşru olduğu konusunda ortaktı.

Şimdi 18 maddelik Tayyip düzenlemesine karşı çıkmak için AKP’li yılların yıkımını yok mu sayacağız? Cumhuriyet “şimdi” yıkılıyormuş! Demek ki şu ana kadar dimdik veya hasbelkader ayakta olduğunu kabul edeceğiz!

Cumhuriyeti mutlu Osmanlı-Türk tarihimizde bir sapma olarak görenler kimlerdi peki? Kişileri bir kenara bırakabiliriz. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne yönelmesi için sapmanın tasfiye edilmesini savunanlar vardı. Bunlara göre arkaik bir diktatörlükten ibaret olan Cumhuriyet rejiminin demokratikleşmesi için, kamuculuktan arınmak gerekiyordu. Her şey satılıp savılmalıydı. Laiklik tepeden inme bir laikçilik olmaktan çıkmalı, cemaatlerin, tarikatların “Doğu tipi sivil toplum” olduğu kabul edilmeliydi. Özgürlük toplum geneli için ve sınıfsal bir olgu olarak değil birey bazında tanımlanmalıydı. Yani mümkün olduğunda herkes dilediğini yapabilmeliydi. Bağımsızlık içe kapanmak ve nevi şahsına münhasır bir diktatörlüğe zemin sunmaktı. Doğrusu dünyayla bütünleşmekti. Kaldı ki emperyalizm, sömürgecilik gibi kavramlar çoktan geçersizleşmişti.

Sadece KİT’lerden ibaret olmayan, halkçılığın temelini oluşturan, eğitimi, sağlığı, barınmayı yurttaşlık hakkı saymak anlamına gelen kamuculuğu sileceksiniz. Dinin siyasetten dışlanması için önlem almayacaksınız. Bağımsızlığı bir saçmalık olarak lanetleyeceksiniz… Bunların yerini emek cehenneminin, sadaka düzeninin ve savaş kışkırtıcılığının alması kaçınılmazdır. Bunların her biri gerçekleşmiştir.

Şimdi kalkıp sadaka dağıtılıp savaş çıkartılan bu emek cehenneminin tek başına Tayyip Erdoğan tarafından yönetilmesine hayır diyorlar!

Bu formülasyonun içinde bir değil çok tuzak var. Hepsi de Tayyipli tuzaklar!

Kişileri bir yana bırakalım gerçekten… Tayyip Erdoğan’ı, yani topu topu bir tek kişiyi bu kadar güçlü kılan özel hastaneler zinciridir, özelleştirmelerdir, Irak’taki inşaatlardır, Suriye’de taş üstünde taş bırakmamak için alınan maceracı inisiyatiflerdir. Bunları unutacağız ve Erdoğan’ı bir imam çetesinin reisi olarak göreceğiz, öyle mi!

Laiklik… Özel hastanelerden, özelleştirmelerden, inşaatlardan, savaş ticaretinden yarar sağlayanların özgür bir yaşamı savundukları ve Anayasa değişikliğine karşı durduklarına kim inanır? Bu zengin yağmacı takımın bir bölümü için laiklik kendine laikliktir. Oysa laiklik tek tek insanların ne giyimine, ne yiyip içmesine, ne inanışına indirgenebilir. Laiklik, etimolojisinde olduğu gibi olsa olsa bütün bir halk, bütün bir insanlık için savunuluyorsa anlam taşıyacaktır. Emekçi sınıfının, sınıf olmaktan çıkartılıp sadaka bekleyen zavallılara dönüştürülmesinden memnun kalanlar viski içip mini etek giyince laik mi oluyorlar?

Tasarı Meclise gelinceye dek başkanlık sisteminin tartışılabilir bir öneri olduğunu söyleyenler vardı. İçlerinden biri ana muhalefet partisi adına ilk resmi görüşü kürsüden bildirdi! Başkanlık sistemine karşı olmadığını söyleyen, bu görüşü on yıllar öncesinden başlayarak raporlaştıranlar vardı. Şimdi Tüsiad’ın konuyla ilgili pozitif açıklamalarını ara ki bulasın; tek satır bulunamıyor! Karşı olmayanların bir bölümü de, ana dilde eğitim ve yerel yönetimlere yetki verilmesi durumunda, hele bir maddeye Kürt sözcüğü yazılı verse başkandan çok başkanlıkçı olmaya hazır olduğunu ilan ediyordu!

Şimdi bu sözlere, iyi de, diyenler çıkacaktır, “iyi, haklısın da, eldeki malzeme bu. Hal böyle diye bu saldırıyı sineye mi çekelim, mücadele etmeyelim mi?”

Bu da son tuzaktır ve bu da bir Tayyip tuzağıdır! Açıklık sağlanmadan, saldırının tarihselliğini, bütününü görmeden, Tayyipçiliğin tek adama indirgenmek yerine sisteme yayıldığını temel almadan verilecek mücadelenin başarı şansı yok çünkü.

Ama tersi doğrudur: tarihselliği, bütünü ve sınıfsallığı yakalayanlar çoğaldığında, Anayasa değişikliği, demagojiyle, tehditle, yalanla, açık oylarla, sahte oylarla, bin bir dolandırıcılıkla gerçekleşse bile hükümsüz kalacaktır.



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Benzer konu yok
Etiketler   Anayasaya,   hayır
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS