SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Kurtluş KIlçer'den 'Adalet' Yürüyüşü yorumu           (gösterim sayısı: 4.087)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.988
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 05.07.2017- 11:07


Adalet Yürüyüşü: Türkiye solunda tuhaf bir tartışma- Kurtuluş Kılçer -  

Düzen siyasetinde krizler bitmez. 15 yıllık AKP iktidarının baskıcı ve hukuksuz uygulamaları, düzen güçlerine bile “bıçak kemiğe dayandı” minvalli bir çıkışı dayatıyor bugün.

Yeni bir olgu değil. Hukuksuzluk durumu ve haksız uygulamalar neredeyse AKP iktidarının karakteri durumunda. AKP, yargıyı siyasi operasyonları için bir araç olarak kullanmayı alışkanlık haline getirdi. Dün Balyoz, Odatv, Ergenekon gibi davalarda nasıl hukuk siyasi iktidarın bir enstrümanı ise bugün de aynı. Burada da şaşırtıcı bir yan görmemek lazım. Burjuvazinin gerici diktatörlüğünde, hukuku ya da yargıyı siyasetin dışında bir alan olarak görmek yapısal olarak mümkün değil. Bu açıdan liberalizmle malul “demokrasicilik” oyunu oynanmamalı; bir sınıf diktatörlüğü olan sermaye düzeninde, sermaye devletinin de sınıfsal bir karaktere sahip olduğu unutulmamalıdır.

Erdoğan dün “Ergenekon davasının savcısıyım” derken, FETÖ tarafından kurulan kumpasların, haksızlıkların ve hukuksuzlukların bizzat siyasi ayağı olarak işlev görmüştü. Bugün de gerici ve Amerikancı FET֒nün tasfiyesinde, sermaye devleti, aynı ideolojik zemine sahip AKP’nin iktidarında devreye sokulmuş durumda.

Ancak sorun düzenin, sınırlarını nerede çekeceği ile ilgili… Bugün CHP’nin adalet yürüyüşü, eninde sonunda, FETÖ operasyonlarının sınırı aştığına dair bir işaret anlamına geliyor. Çünkü bugüne kadar yüzlerce hukuksuz ve haksız durum varken, en basitinden son referandumda ortaya çıkan adaletsizlik ortadayken, başka milletvekilleri tutuklanmışken, gazeteciler tutuklanırken CHP’nin bu durumlara sessiz kalıp, bir CHP milletvekilinin tutuklanmasına gösterilen tepkinin bu açıdan samimiyeti ve sonu tartışmaya açık bir durum.

Başta söyledik, bu düzenin temel karakteri adaletsizlik diye… FETÖ torbasına doldurularak binlerce suçsuz insanın KHK’larla işinden edilmesi, Semih ve Nuriye’nin mücadelesi, tutuklanan gazeteciler; nasıl bir düzende yaşadığımızı fazlasıyla gösteriyor. Tek başına güncel örnekler değil Sivas davasında yaşanan zaman aşımı kararı, Soma’daki katliamda ortaya çıkan tablo, bundan 5-6 yıl önce Türkan Saylanlar’ın, İlhan Selçuklar’ın ve daha birçok insanın karşı karşıya kaldığı adaletsizlik gibi örnekler çok somut.

Buna karşı mücadele verilmeli. Adaletsizliğe karşı mücadele yükseltilmeli; her alanda, her platformda. Bu anlamıyla, adalet mücadelesinin karşısında kim durabilir ki?

Bugün AKP’nin düzen siyasetinde attığı adımlar, kimi zaman düzenin diğer aktörleriyle birlikte kimi zaman onları karşısına alarak atıldı. Düzen unsurlarının ortaklaştığı nokta belli: Düzenin bekası. Burada ortaya çıkacak her türlü kriz koşullarında bütün düzen unsurlarının yan yana geldiği örnek çoktur. Yenikapı ruhu diye kodlanan süreç tam da böyle bir süreçtir. Referandumdan sonra örneğin CHP’nin referandum sonuçlarını kabul ederek 2019 yılına işaret etmesi de benzer bir örnektir.

MHP’yi ve Vatan Partisi’ni saymıyorum bile… Neredeyse “kraldan çok kralcı” bir düzen savunuculuğuna yönelen siyasal hareketler, bu manasıyla, bizleri şaşırtmıyor.

Düzenin siyasi unsurlarının, ortak zeminleri kadar, düzenin nasıl yol alacağına dair farklılıklar taşıdıklarını yazmak bile yersiz. AKP iktidarına karşı muhalefetin bütün bileşenleriyle nasıl tasnif edilmesi gerektiği önemli bir konu. Düzen muhalefeti ile düzen karşıtı muhalefet arasında büyük bir fark bulunuyor.

Bugün ortaya çıkan AKP karşıtı muhalefetin bütün unsurlarını, tek başına “muhalefet kimliği” üzerinden değerlendirmek, komünistler açısından mümkün olabilir mi? Böylesi bir bakış açısı, örneğin Meral Akşener hareketine hayırhah bakacak bir noktaya bile getirebilir insanı. Daha dün Tansu Çiller ve Mehmet Ağarlarla birlikte faşizan bir iktidarın parçası olan Akşener’in “muhalefet”inden medet umacak noktaya gelinmesi büyük bir acizlik olarak görülmeli.

Türkiye’de “muhalefet” denilince, örneğin liberalizmi de bugün özel olarak vurgulamalı… Arap Baharı ya da “turuncu devrimler” gibi ne idüğü belli olan emperyalist merkezli siyasal olguların destekçisi ve temsilcisi kesimler ile komünistler arasında büyük bir ayrım bulunuyor. Kimse bugün devrim ve karşı-devrim cephesi üzerinden örneğin liberalleri devrim cephesinin bir parçası olarak gösterilmesi işine girişmesin. Çünkü, biz komünistlere göre, liberalizm, sosyal demokrasi vb. bütün olguların kapitalizmin sürekliliği ile doğrudan ilgisi bulunuyor.

Bugün Türkiye’de AKP eliyle kurulan İkinci Cumhuriyet rejiminin yerleşmesi, başka bir açıdan ise Türkiye kapitalizminin son 15 yıldır yaşadığı siyasi gelişmelerin bir neticesi olarak yeniden yapılanması yaşanıyor. Düzenin AKP’siz restorasyonunun bir proje olarak emperyalizmin ve liberallerin gündeminde olduğu da açık. Aynı zamanda AKP’li yeniden yapılanma da… Bütün bu sürecin emperyalist sistemle ilişkisi de ayrıca ele alınabilir. Ancak konumuz bağlamında ifade etmemiz gerekir ki, bugün AKP karşıtlığı kadar bu karşıtlığın öznesi “muhalefetin” kimliği de mutlaka hesaba katılmak zorundadır.

Bunlara bakılmadan balıklama atlayarak siyaset olmaz.

Komünistler, düzen siyasetindeki bütün gelişmeleri, devrimin çıkarı bağlamında değerlendirirler. Bu anlamıyla, AKP’nin geriletilmesi önemlidir. Komünistler; AKP eliyle Türkiye’nin geriye götürülmesinin karşısında durdukları gibi, ilerletici gelişmelerin karşısında yer almazlar.

Tam da buradan, düzen solu olarak görülmesi gereken CHP’nin, Adalet Yürüyüşü üzerinden bir tartışma yürüyor. Destek veriyor musun, vermiyor musun, bu yürüyüşe katılıyor musun, katılmıyor musunuz diye herkes birbirine soruyor. Bu tuhaf bir durumdur çünkü bir siyasi partinin yaptığı eyleme başka bir siyasi partinin “katılım” zorunluluğu bulunmuyor… Mesele ortaya çıkan siyasal gelişmelere dönük tutumdur ve bu kadar da sade bir durumdur. Komünistler olarak bugün CHP’nin adalet yürüyüşüne dönük tutumumuz belli. Bu ülkede AKP gericiliğine karşı verilen mücadeleyi, hele hele adalet üzerine verilen mücadeleyi karşımıza alabilir miyiz? Alınmaması gerekir; ancak buradan Türkiye sosyalist hareketinin CHP’nin bir parçası olmasını istemek çok farklı bir konu. CHP’nin bu eylemi niye düzenlediği başka, bu eylemin toplumsal etkisi başka, bu eylemin düzen siyasetindeki hangi çelişkilerin sonucu olduğu ise bambaşka. Bu olgular değerlendirilmeden bir tutum ya da destek belirtilmesi mümkün olabilir mi?

Bir de, sosyalist hareket için, hareketsiz kalmak-kalmamak gibi bir sorun tespiti yapıyorlar. CHP yürüyüşüne katılındığı zaman hareketli olunacak, katılınmadığı zaman ise hareketsiz kalınacak ikilemi dayatılıyor. Katılmayanlar, sanki siyasetin dışına düşecek gibi bir sanı yaratılıyor. Komünistler açısından, düzen siyasetinde her türlü gelişme önemlidir, bu gelişmelerin düzen siyasetinde ne gibi fay hatları yaratacağını kestirmek mutlaka hesap edilmelidir, ancak bunlardan öte, asıl önemli olan, komünistler açısından bu gelişmelerin toplumsal bir dinamik yaratıp yaratmadığıdır. Biz buraya bakarız.

Bugün Gezi benzeri bir durum ortaya çıkar mı bilinmez; bu açıdan Adalet Yürüyüşü’nün AKP karşıtı bir toplumsal harekete dönüşmesi durumunda komünistlerin yeri elbette bellidir. Komünistler burada da “başka bir düzen, sosyalist cumhuriyet” demeye devam edeceklerdir.

CHP, bir siyasal parti olarak kendi eylemini yapmaktadır. Dün Yenikapı’da AKP’nin yanında yer almasını eleştirdik, bugün “Adalet Yürüyüşü” gerçekleştirmesini eleştirmiyoruz, karşı durmuyoruz. Ama destek vermek gibi bir zorunluluğu kabul etmiyoruz. Sosyalistlerin, CHP’nin ilçe teşkilatıymış gibi tuhaf bir duruma sokulmasını reddediyoruz.

Bunun altında yatan sebep ise belli. Türkiye sosyalist hareketi, kendini bir özne olarak değil, hareket belirlenimli olduğu için hep “parça” olarak görmektedir. Ya da ‘yapacak başka bir şey kalmadı’ çaresizliği bir kez daha karşımıza çıkmaktadır. Ya da düzen güçlerinin rol ve misyonlarının analiz edilememesi gerçeği…

CHP bir düzen partisidir. CHP’nin bu eylemi “etkilidir” ancak CHP yanlıştır. Bu açıdan komünistlerin bakacağı tek yer, bir eylem özeli olamaz.

Bugün CHP’nin yürüyüşüne destek olunup olunmayacağı gibi tuhaf bir tartışmadan çıkılması gerekir. Bu tartışma üzerinden siyaset yapıldığını zannetmek konu bile değildir. Eğer sadece AKP karşıtlığı “tek, güncel ve somut hedef” ise yapılacak olan bellidir; CHP’ye ister güç birliği ister katılım yoluyla iltihak edilmesidir. Karın ağrısı çekmenin bir gereği bulunmuyor.

Mesele şuradan çıkmaktadır. AKP ve düzen karşıtı mücadelede ortaya çıkan olanakları komünistler değerlendirmek durumunda. Doğrudur ve bütün olanaklar sonuna kadar zorlanmalıdır, topluma seslenmelidir, ayağa kalkması istenmelidir, örgütlü bir güç olmaları için çaba sarf edilmelidir. Ortaya çıkan siyasallaşmaya tepki vermeli, burun kıvırmamalı, müdahil olunmalıdır. Müdahil olmanın bin türlü yolu var.

Bugün CHP tarafından başlatılan Adalet Yürüyüşü, biz komünistler açısından son kertede olumlu bir gelişme olarak görülür. Toplumun bütün alanlarında benzer ilerletici mücadeleler bizi sevindirir.

Ama, biz komünistlerin başka sözü de var!

Buradan bütün emekçilere söyleyeceğimiz şudur: Bu ülkede adalet için yürümek, sokağa çıkmak gerek, ancak CHP’nin yürümesi “yetmez”, halkımız ayağa kalkmalıdır!



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.988
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 05.07.2017- 11:09


Adalet Yürüyüşü: Türkiye solunda tuhaf bir tartışma (2) – Kurtuluş Kılçer yazdı

Resim Ekleme

Bir önceki yazımızda, CHP tarafından başlatılan Adalet Yürüyüşü’ne bakışımızın belli başlı noktalarını ifade etmeye çalışmıştık. Bu yürüyüşe sosyalist hareketin katılmasının ve düzen partisi CHP’nin arkasına dizilmesinin yanlış olduğunu, bununla birlikte yürüyüşün toplumsal ve siyasal sonuçları itibariyle “devrimci siyasetin müdahale alanı içinde” olduğunu yazmıştık. Ayrıca, bir düzen partisi olan CHP’nin eyleminin düzen içi sınırları olduğunu, yalnızca emekçi halkın “ayağa kalkması” ile gerçek adaletin gelebileceğini söylemiştik. Bugün AKP eliyle kurulan bu gerici, işbirlikçi ve emek düşmanı rejimde, toplumun bütününü saran kaygı ve tepkinin de gerçek bir politik iklime tekabül ettiğini yazmıştık. “Düzen değişmeden adalet gelmez” diyerek, Sosyalist Cumhuriyet Gazetesi’nde politik tutumumuzu net olarak ifade etmiştik.

Sosyalist cenahta, yürüyüş vesilesiyle ortaya çıkan tartışmalara dair bazı noktaları biraz daha açmak gerekiyor. Öncelikle bu yürüyüşün öznesi, hedefi, sınırları ve (istenen ve olası) siyasal sonuçları ortaya konmalı ve analiz edilmelidir. Devrimci bir tutum belirlemek için bir yaklaşım geliştirirken bu olgular ile birlikte bir yöntem sorununun da tartışmaya açılması gerekiyor. Yoksa “yürümek güzeldir, yürüyüş halka özne olduğunu hatırlatır, bu yürüyüş bir başlangıç olacak” gibi sözlerle hareket güzellemesi yapılarak siyasal bir tutum belirlenemez.

Öncelikle, AKP iktidarının baskıcı ve hukuksuz uygulamaları herkesin malumu. “Cemaat karşıtı mücadele” adı altında AKP darbesiyle karşı karşıya kalan ülkemizde bu yürüyüşün, cendere altında sıkışmış toplumda belli bir etki yarattığı da tespit edilmelidir. Tek başına adalet arayışından daha öte, toplumda, AKP baskısına karşı bir tepkinin “devam ettiği” açık olsa gerek. Bu önemlidir, çünkü ülkemizin gerici ve faşizan kuşatmaya karşı direnişinin kırılamadığını gösterir.

Ancak, bu yürüyüşün, toplumsal direnci harekete geçirmesi kadar bu direncin nereye kanalize edildiği de bir o kadar önemlidir. Şaibeli referandumdan sonra bir kez daha toplumsal direncin kendisini hissettirmesini tespit etmek kadar bu yürüyüşün sınırlarını ve varacağı noktaya dair gerçekleri ifade etmek, uyarıları ve eleştirileri de yapmak gerek.

Yürüyüş dolayısıyla, yürüyüşün hedef ve sınırlarını aşan bir beklenti yaratıldığını başından söyleyebiliriz. Bu anlamıyla Türkiye’de bir çok şeyin değişeceği umudu ve büyük bir dönüşüm beklentisi halat-i ruhiyesinin politik bir tutum belirlemek için yetersiz kalacağını baştan yazalım. En başta, Cumhuriyet mitingleri ve Haziran Direnişi ile karşılaştırıldığında bu yürüyüşün daha geri bir politik zemine bastığını yazmak zorundayız. Son kertede düzenin yargı sorunu üzerinden şekillenen bu yürüyüşün öznesi bellidir ve hedefi ise düzenin sınırları ile belirlenmiştir.

Bu yürüyüş CHP’nin yürüyüşüdür ve CHP’nin doğaldır ki kendi hesapları bulunmaktadır. CHP liderinin, sadece “adalet” döviziyle yürümesi ve siyasi yelpazenin bir çok kesiminin bu yürüyüşe temsili olarak katılması bu niteliği değiştirmiyor. CHP içinde liderlik tartışması gizli değildir ve Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşle bu tartışmaları belli açılardan noktalamak istediği ifade edilmelidir. Aynı zamanda CHP, yüzde 49’luk hayır oyunun temsiliyetini üstlenmek konusunda politik bir uğraş içindedir. Bu yürüyüşün bir çerçevesi de budur. Kaldı ki, yürüyüşten önce CHP’nin Saadet Partisi’nden Demokrat Parti’ye kadar pekçok partiyi ziyaret ettiği hatırlanmalıdır. CHP, 2019 başkanlık seçimlerine hazırlanmakta, yürüyüş bu doğrultuda siyasal bir sonuca yol verme hesaplarını da içinde taşımaktadır. Burjuva düzeninin ikinci partisinin kendi adına bir strateji taşımayacağı düşünülebilir mi?

CHP bir düzen ve sermaye partisidir. CHP’nin burjuva karakterinin üzerini örtecek hiçbir durum beklenemez. Sermaye sınıfının çıkarları ve kapitalist düzenin bekası söz konusu olduğunda CHP’nin, bu düzenin, en az AKP kadar, temel hassasiyet noktalarını savunacak bir parti olacağı asla unutulmamalıdır. 16 Nisan referandumundan hemen sonra sokağa çıkmayan CHP’nin bugün niye çıkıyorsunuz sorusuna verdiği yanıt yeterince somuttur.

AKP’nin karşısında CHP şeklinde iki partili bir modelin önünün açılması burjuva siyasetinin tahayyülü aynı zamanda başkanlık modelinin doğal bir sonucu olması kuvvetli ihtimaldir. Bu açıdan CHP’nin bu yürüyüşünü tek başına bir vicdan yürüyüşüne indirgemek büyük bir saflık olur. Liberal Demokrat Parti’den Ülkü Ocakları eski başkanına kadar bu yürüyüşe katılan kesimler düşünüldüğünde düzen siyasetinin yeniden yapılanmasında bu yürüyüşün bir anlamı ve sonucu olacağı açık bir şekilde görülecektir.

Bu yürüyüşün hedeflerinden bir tanesi de son kertede “düzen siyaseti” açısından bir yargı sorunudur. Yürütmenin ve yasamanın neredeyse tekleştiği bir ortamda yargının da bu çerçeveye eklemlenmesi, düzen unsurlarının bütünü açısından şu ya da bu düzeyde sorun yaratmaktadır. AKP sıkışmış bir iktidardır ve gerek emperyalizm ile ilişkilerde gerek sermaye devletinin yeniden yapılanmasında zorladığı ve mesafe kat ettiği yol, düzenin bütün unsurları açısından “mutlak bütünlük” arz etmemektedir. AKP’nin; sermaye devleti, sermaye sınıfı ve hatta emperyalizm desteği açıktır, ancak AKP’nin “tam boy uyumlu” bir yapı olarak görülmesi de mümkün değildir. Ortada düzen güçleri arasında bir sorun olduğu hesaba katılmalıdır.

Bu anlamıyla, bu yürüyüşün sınırı, düzenin yeniden yapılanması çerçevesiyle belirlenmektedir. Adalet yürüyüşü ile hedeflenen politik amacın nesnel sınırlarını, hem öznesinin CHP olması hem de AKP eliyle kurulan İkinci Cumhuriyet’in “restore edilmesinin” amaçlanması çizmektedir. CHP’nin bir reform programına bile sahip olmadığı açık değil mi? AKP iktidarının, AB emperyalizmi ve ABD emperyalizmiyle yaşadığı gerilimler de hesaba katıldığında düzen siyasetinde ortaya çıkan muhalif arayışların, şöyle ya da böyle, liberal siyaset eksenine oturacağı bilinmelidir. Ne CHP’nin niyetinin, ne de bugünkü Türkiye siyasi güçler dengesinin – emekçi halk devreye girmediği koşullarda – sınırlarının değişmesi olasılığı yoktur.

Bu yürüyüşün sınırları açık olarak ortaya konduktan sonra, bu yürüyüşün düzenin yeniden yapılanmasına neden olacak bir etkiye sahip olacağı da söylenmelidir. CHP’nin ve bu yürüyüşü destekleyen düzen unsurlarının isteği ve olası sonuçlar ise birbirinden farklıdır. Öznesi, hedefi ve sınırları ile istenen bir sonuca taşınıp taşınmayacağı eylemin etkisi ile ilgidir. Bu sürecin istenen sonuçları dışında olası farklı sonuçlara da yol açma ihtimali elbette ki bulunmaktadır. Komünistlerin bakacağı yer ise burası olmalı, yürüyüşün sonuçlarını değerlendiren bir yaklaşım geliştirilmelidir.

Bu yürüyüşü düzen karşıtı bir kanala akıtacak politik eksen, komünistlerin gündemi olmak zorundadır. İşçi sınıfının örgütsüzlüğü ve siyasal bir güç olarak bugün vücut bulmaması, bu yürüyüşün düzen karşıtı siyasal bir kanala akmasının zorluğuna işaret etmektedir. Bugün toplumda ortaya çıkan adalet arayışının CHP ile mümkün olamayacağı ve emekçi halkın ayağa kalkmasıyla sağlanacağı net olarak ifade edilmelidir. Bu anlamıyla, CHP tarafından gerçekleştirilen bu yürüyüşün politik bir kimlik ile içinde yer alarak, bu yürüyüşe müdahale edildiğini düşünmek bugünkü politik tabloda hiç ama hiç gerçekçi değildir.

Ara sonuç olarak şu söylenebilir; Türkiye sosyalist hareketinin, yürüyüşün politik etkisine kapılarak CHP’nin peşine takılmasının tek sonucu, CHP liderine solun liderliği ünvanı verilmesi ve CHP’ye meşruiyet katılması olmuştur.

Halbuki, solun kırmızı çizgisi düzen soluyla arasına net bir çizgi çekmesidir. Bu eksen çekilmeden, sosyalizmin bağımsız bir siyasal odak olarak kendini var etmesi mümkün olamaz. Sol, dün HDP’nin, bugün de CHP’nin arkasında ancak meşruiyet unsuru işlevi görebilir. Doğaldır ki böylesi bir meşruiyet unsuru olmak, düzene meşruiyet katmak dışında bir yan barındıramaz. Sol, düzen karşıtlığıdır; sol, emperyalizme, gericiliğe ve sermayeye karşı ödünsüz tavır almaktır.

Siyasetin dışına düşmemek ve toplumsal tepkiye hitap etmek adına, öznesi CHP olan bir eyleme katılmak, böylesi eylemlerin sola çekilmesi anlamına gelmediği tarihsel bir dizi örnekle karşımızdadır. Ortada olan Türkiye sosyalist hareketinin, bugün sosyal demokrat bile diyemeyeceğimiz CHP’nin peşine takılarak sağa kaymasıdır. Oysa bugün ülkemizde ihtiyaç devrimci bir sosyalist odağın emekçi sınıflar içinde vücut bulmasıdır.

Bununla birlikte bu yürüyüşün özgün bir noktasını da saptamak gerek. Düzen solunun peşinden gitmek ile “politik zemine müdahale” iki ayrı konudur. Bu anlamıyla yürüyüşün bir parçası ve içinde olmak ile bu yürüyüş nedeniyle ortaya çıkan politikleşmeye, toplumsal tepkiye ve arayışa müdahale arasında büyük bir fark bulunuyor. Komünistler, kendisi dışındaki gelişmelere kayıtsız kalamazlar. Hele hele bu toplumsal ve siyasal gelişmeler, emekçi sınıfların, cumhuriyetçi toplumsal kesimlerin ve AKP karşıtı yurttaşların politik olarak gündemindeyse… CHP tarafından başlatılan Adalet Yürüyüşü’nün, politik olarak sol bir alana hitap etmesi yaşanan kafa karışıklığının da özünde durmaktadır. Bugün ortaya çıkan tablo, devrimci siyasetin müdahale alanına girmektedir ve bu alanın karşıya alınmasının büyük bir apolitizm olarak değerlendirilmesi tam da bu yüzden gerekmektedir. Bu alana seslenmek, yeni bir düzen çağrısı yapmak, CHP tarafından yarı yolda bırakılacak bir tepkiyi mücadeleye çağırmak, bir kez daha emekçilerin umudunu düzen içi kanallara akıtılmasına neden olacak tehlikeye işaret etmek sosyalistlerin görevidir. Sosyalistler, bugün ortaya çıkan politik tepkiyi karşılarına almak yerine ona öncülük etmek, devrimci bir kanala akıtmak görevi ile karşı karşıyadırlar.

Bu anlamıyla bu yürüyüşü karşı-devrimci olarak nitelendiren sapkın ve meczup zihinlere ait yorumlardan uzak durulmalıdır. Tarihte, doğrudan komünistlerin içinde yer almadığı ama büyük toplumsal-siyasal hareketlere yol açan nice örnek vardır. Kaldı ki bugün Adalet Yürüyüşü’nü destekleyen toplumsal zemin, bizatihi devrim cephesinin toplumsal güçlerinin safında yer alacak kesimleri içermektedir. Mesele işçi sınıfının önderliğinin kurulup kurulmamasındadır. Bugün bu yürüyüşün öznesi CHP’nin niyet ve sınırlarını göstermek ve eleştirmek başka, bu yürüyüşün toplumsal zeminine işbirlikçi, sorosçu gibi yaklaşımlarla karşı-devrimci muamelesi yapmak bambaşkadır. Bunun Türkiye gerçekliği ile ilgisi bulunmamaktadır.

Bütün bu noktalardan sonra söylenmesi gereken başka bir şey ise solda bir yöntem sorunu olduğudur. Mesele yürüyüşe destek verip vermemek değil, içinde olup olmamak değil, tersine, ortaya çıkan toplumsal-siyasal gerçekliğe devrimci bir müdahalenin nasıl yapılacağı, devrimci bir kanala nasıl akıtılacağı sorunudur. Asıl tartışılması gereken bu olmalıydı. CHP liderinin arkasına geçilerek müdahale edildiği büyük bir safsatadır. Bu tartışma ve arayış yerine katılıp katılmamayı “devrimcilikle, müdahalecilikle, mücadelecilikle, evinde oturmamakla” eşdeğer tutan bir yaklaşım geliştirmek “siyasi olabilir” ancak devrimci değildir. Kaldı ki, düzen soluna meşruiyet katarak, ortaya çıkan toplumsal arayış ve tepkiyi sola çekme iddiasının tutar bir yanı yoktur.

Yapılması gereken, bugünkü politik tabloda emekçilerin yaşadığı sıkışmanın yol açtığı arayışın ve tepkinin gerçek sol ile buluşturulmasının önünü açmaktadır. Bu yapılmadığı takdirde dün HDP, bugün CHP bir kez daha emekçilerin “zorunlu seçimi” haline gelir. Ama sosyalizm ve emekçilerin gerçek kurtuluş projesi seçenek dışı kalır. AKP gericiliğine ve baskısına karşı ortaya çıkan tepkiyi devrimci bir kanala akıtmak ve ileriye çekmek solun görevleri arasında bulunur. Bugün yaşanılan baskı ve faşizan yönetim anlayışına karşı ortaya çıkan tepkiye ve arayışa müdahale başka, yanlış zeminde ilerlemesine destek olmak başkadır. Türkiye solundaki yöntemsel yanlışlardan birisi tam olarak budur.

Adalet talebi, AKP iktidarında, toplumsal bir sorun haline gelmiştir. Adaletin, aynı zamanda işçi sınıfının yaşadığı büyük adaletsizlik ortaya konmadan ele alınması ancak burjuva siyasetin bir konusudur. Bugün yurttaşlarımızın yaşadığı adaletsizlik bir düzen sorunu olarak görülmelidir. Adaletsizliğin temelinde, AKP olsun olmasın, sömürü düzeninin bulunduğu net olarak ortaya konmak zorundadır.



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Erkan Baş ve TİP'in özgürlük yürüyüşü... melnur 27 1189 28.10.2023- 05:17
Konu Klasör HDP'nin iki koldan Ankara yürüyüşü başladı! melnur 2 2454 21.06.2020- 02:13
Konu Klasör Yüksekova'daki "Özgürlük Yürüyüşü"nde HDP Milletvekilli Habip Eksik darbedildi... melnur 2 703 18.10.2022- 07:23
Konu Klasör Adalet Yürüyüşü, CHP, beklentiler ve sol melnur 0 3610 11.07.2017- 05:14
Konu Klasör Kılıçdaroğlu'nun ilk yorumu ayhan 6 4773 11.08.2014- 22:28
Etiketler   Kurtluş,   KIlçerden,   Adalet,   Yürüyüşü,   yorumu
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS