SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Bu düzen değişmelidir           (gösterim sayısı: 3.660)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 01.10.2017- 11:19


K.Okuyan'ın 2015 yılında yazdığı bir yazı.

Bu düzen değişmelidir - Kemal Okuyan

“Bu düzen değişmelidir”, Bülent Ecevit’in o dönem bir manifesto etkisi yaratan broşürünün adıydı. 1968’de yazılmıştı, sonraki yıllarda dağa taşa da yazıldı bir slogan olarak: Bu düzen değişmeli!

Düzen solunu yenilemeye, devrimci sol karşısında dirençli ve daha cazip kılmaya dönük bir operasyonun kilit ismiydi Ecevit. Türkiye’de düzenin değişmemesi için bir dönem boyunca Demirel ile birlikte oldukça etkili bir ikili oluşturduklarını biliyoruz.

Yanlış anlaşılmasın, ikisini bir kefeye koymuyorum, her şeyden önce kumaşları farkılıydı. Ancak hangisi sola ya da şöyle söyleyeyim, “düzen değişikliği arayışı”na daha çok zarar verdi sorusuna kesin bir yanıt verebilecek durumda değilim.

Aslında yazımın konusu tam da bu…

Ecevit, o broşürü yazdıktan sonraki on yıl boyunca Türkiye siyasetinde bir reformcu gibi algılandı. Öncesi de var; İnönü hükümetinde Çalışma Bakanı iken, 1963’te Türkiye’ye grev hakkını getiren kişi olarak da bilindi. Anayasa’ya giren bir hakkı etkisizleştiren, hatta kullanılamaz hale getiren bir yasal düzenlemenin yaratıcısıydı oysa… Bugün grev hakkı neredeyse sıfırlandıysa Türkiye’de, bunda bir sıfır noktası olarak kabul edilen o yasanın geriliğinin büyük payı vardır.

Bu geriliğin müsebbiplerinden birinin “işçi kahramanı”na dönüştürülmesi, Türkiye’de algı yönetiminin önemli örneklerindendir.

Şimdi yasayı bir kenara bırakıp “düzen değişikliği”ne dönelim.

Ecevit, İnönü’yü saf dışı edip CHP’ye damga vurduğunda Türkiye toplumunda giderek daha fazla taraftar bulmaya başlayan düzen değişikliği talebini düzen içi bir kanala çekiyor ve bir bölümü fantezi kalmaya mahkum reformcu bir programı gündeme getiriyordu.

Kabul etmek gerekiyor ki, bugünkü “reformcu” partiler o programın yanında solda sıfır kalıyor.

Reformculuğun bile ufku sınırlı bugün!

Ecevit ise o zamanlar, umutlu ve enerjik bir toplumu kontrol etmeye çalışıyordu. Düzen değişikliği talebi alabildiğine meşruydu, bu talebi kafadan karşıya almak “sol”a oynayan bir siyasetçi için intihar anlamına gelirdi.

Türkiye solunun önemli bölümü, Ecevit’in bu hamlesinde, düzen değişikliğinin önünü açacak bir içerik gördü. Hem bu reformlar, Türkiye’nin sosyo-ekonomik koşullarında eşitlikçi bir toplumun kurulmasına imkan verecek dönüşümleri gündeme getirecek hem de siyasal açıdan dengeler emekçi halk lehine değişecekti.

Türkiye solu erken ve hazırlıksız yükselişinin birikimini “bağımsız ve devrimci” bir programla taçlandırmak yerine Ecevit’e teslim etmiş oluyordu.

Siyasette emanet konumlanış olmaz. “Günü geldiğinde asıl işimi yaparım” olabilecek en berbat stratejik muhakeme tarzıdır.

Türkiye’de 70’lerin ikinci yarısında artık bir iç savaş özelliği kazanmaya başlayan faşist saldırganlık ve ona karşı gelişen sol direniş arasındaki kavga düzenle devrim cephesi arasındaki bir hesaplaşma anlamına gelmiyordu; düzenin karşı devrimci ve muhafazakar kuvvetleri, “reform” fikrine tutsak edilmiş küçümsenmeyecek bir birikimi budamaya çalışıyordu.

12 Eylül, “sivil” faşizm tarafından sindirilmek istenirken tersine giderek radikalleşmeye başlayan toplumsal kesimlere darbe vurabildiyse, bunda Türkiye toplumunun Ecevit reformizmi tarafından kötürümleştirilmesinin büyük rolü vardı.

1970’lerde karşı devrimci bloğun temsilcileri; Demirel-Türkeş-Erbakan üçlüsü, Türkiye işçi sınıfı ve devrimci gençlik ile baş başa kalsa, Ecevit’in mavi dalgası aradan çekilse, her şey bambaşka olurdu; en azından 12 Eylül faşizmi tarihsel bir “başarı”ya imza atamazdı.

Bazen devrim cephesine asıl darbeyi daha yakında duranlar indirir.

Bundan sakınmanın yolu, “bağımsız” bir hattın her durumda korunmasından geçer. Bağımsız hat ise her şeyden önce bağımsız bir programdır.

Her hal ve şartta!

Bugünkü düzen içindeki iyileştirmeler için mücadele ya da iyileştirmelerin desteklenmesi, düzen değişikliği hedefinin, devrim, sosyalist iktidar hedefinin geriye çekilmemesi koşuluyla bir değer taşır. Çünkü devrimciler, reformların sonuçlarıyla değil, o reformların emek-sermaye arasındaki tarihsel kavgayı nasıl etkileyecekleri ile ilgilidirler; bu akademik bir ilgi değilse, alabildiğine siyasal bir yaklaşımsa, “devrim” fikrini korumanın ilk koşulu, o fikri güncel siyasette de korumaktır!

İnsanlık tarihinin en çaplı reformcuları ile aynı çağda yaşayan ama onlara kendi olağanüstü bir ihtilalci olduğu için kafa tutmayı beceren Lenin’in “reformların propagandasına beş dakika ayırıyorsak, devrim için 25 dakika kullanmalıyız” uyarısı bu nedenle kaba filan değil, fazlasıyla yerindedir.

https://haber.sol.org.tr/yazarlar/kemal-okuyan/bu-duzen-degismelidir-125284





Bu ileti en son melnur tarafından 28.05.2020- 07:08 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 28.05.2020- 09:06


SOLportal'da ''Düzenin solunda bir anti-komünist'' başlığını görünce şaşırmadım, garipsemedim dersem pek doğruyu söylememiş olurum. İlk işim bizim forumumuzda Ecevit ile ilgili bir başlık aramak oldu. İlgili bir yazıysa oradan devam edebilirdik. Karşıma Kemal Okuyan'ın bu yazısı çıktı. İyi de oldu. Gerçekten de buradan devam edilebilir.

Kemal Okuyan'ın 2015 yılında yazdığı bu yazıya katılmamak mümkün değil. Ecevit ''düzen değişikliği'' sloganıyla çıktığı yolda ve özellikle 80 sonrasında ''bir bölen''e dönüşmüş, ''siyasi bir mefta''ya dönüştüğü 90'ların sonu ve 2000'lerin başında da AKP'nin iktidara gelmesine yol açmıştır. Ecevit için başka şeyler de söylenebilir: Nazlı Ilıcak'ın deyimiyle ''bir bölen'' olmasaydı da Demirel için söylenen ''bir bilen'' yakıştırmasına uygun davransaydı süreç AKP gericiliğine mahkum olmaya doğru işler miydi, tartışılabilir. Ama ben şu notaya parmak basmak istiyorum. Ecevit gerçekten bir anti-komünist miydi? Başına geçtiği CHP ile birlikte siyasetini tıpkı dönemin diğer üçlüsü olan Demirel, Erbakan ve Türkeş gibi anti-komünistlik üzerine mi kurmuştu? Kemal Okuyan 2015 yılında yazdığı bir yazıda böyle bir saptamada bulunmuyor ama, 2020'ye geldiğimizde başında bulunduğunu sandığım portalda böyle bir başlık atılabiliyor! Bir keresinde Aydemir Güler de Ecevit'in kurduğu bir cümleye dayanarak aynı anlama gelen sözler sarfetmişti. Ama sanırım bugünkü başlık , uzunca bir zamandır TKP'nın farklı çizgisine daha uygun düştüğü zannıyla atılmış. En az siyasal iktidar kadar ona muhalefet eden düzen partilerine karşı da mücadele edilmeli, 60'larda ve 70'lerde yapılan hataya düşülmeneli,   toplumsal alanda ortaya çıkan memnuniyetsizliğin düzen içi kanallara akmasının önüne geçilebilmeli... Kemal Okuyan'ın 2015 tarihli yazısıyla bugün SOLportal'ın manşetinde gördüğümüz başlığın bir ölçüde de olsa farklılığı sanırım partinin bu makas değiştirme çabasıyla ilintili.

Bu konuya döneriz, ama öncelikle Fatih Yaşlı'nın tespitine katılmadığımı söyleyebilirim. Yaşlı son yazdığı kitapta, Ecevit'in temel motivasyonunun antikomünizm olduğunu ''düşündüğünü'' söylemiş. Bence doğru değil. Ecevit'e ve sürece kolaycı bakış açısı gibi geliyor bana. 80 sonrasında Ecevit'in söylediği ve'' siyasi amacının komünizmin önünü kesmek'' anlamına gelebilecek sözleri biliniyor ama Ecevit'in siyaset sahnesinde yerini almasından 80 faşizmine kadarki mücadelesine bakıldığında onun anti-komünistlik veya solun önünü kesmek gibi bir bilinçli çabasının olduğunu iddia etmenin çok da kolay olmadığını düşünüyorum.

60'lı yıllar solun yükselişe geçtiği ve toplumsallaşma yolunda önemli adımlar attığı bir dönemdi. Ecevit'in bu dönemde İnönü'ye karşı verdiği bir mücadeleyle CHP'nin başına geçmesi ve sonrasında dönemin koşullarından da yararlanarak sosyal demokrat, ortanın solu, demokratik sol veya reformist, artık nasıl tanımlanırsa tanımlansın, bir siyasi programla siyaset sahnesinde yerini almasını komünizmin önünü kesmekle doğrudan ilişkilendirmek birazın da ötesinde bir desteksiz saptamadır. Tam tersine Ecevit, söylemiyle, karizması ve hitabetiyle kitleleri etkileyebilmiş, sol rüzgarın toplumun hemen her kesiminde yaygınlık kazanmasına neden olmuştur. Kendimden biliyorum; evde sol siyasete bir kulak aşinalığım vardı ama daha çok gençken ''Solcuyum, sosyalistim'' deyişimin nedeni Ecevit'in sahaflarda bulduğum ''Ortanın Solu'' adlı kitapçığını okumamdı. Bu etkilenme hiç kuşkusuz sadece kendimle sınırlı da değildi. Hemen hemen bütün çocukluk arkadaşlarım ve mahalledeki kadınlı erkekli büyük bir çoğunluk da CHP ve sol bir siyasetten yana tavır koydularsa Türkeş'in, Erbakan ve Demirel'in başına çektiği gerici, faşist bir zihniyetin karşısına dikildiyse bunun öncelikli nedeni Ecevit'tir.

Bir daha yinelemekte yarar var; Ecevit siyaset sahnesinde yerini aldığında dünyada ve Türkiye'de büyük bir sol dalga vardı, Ecevit ülkedeki bu dalgayı düzen içi reformist bir kanala çekerek pasifist hale getirdi, şeklindeki saptamanın bir suçlamaya dönüşmesi ve Ecevit'in kişiliğinde bir antikomünistlik olarak nitelendirilmesi bana çok absurt geliyor. Ecevit komünist değildi ama bir antikomünist de değildi. O dönemde ülkedeki şiddet sarmalıyla TÖB DER'i, DİSK'i suçlayan Demirel'e verdiği yanıtlar hala kulaklarımızda. Bir keresinde meclis kürsüsünden o etkileyici tonlamasıyla ve Demirel'i de işaret ederek ''ülkeyi TÖB DER değil, siz karıştırıyorsunuz'' demesi de önemli bir karşı çıkıştı.

Ecevit bir reformistti. Solcuydu. Sosyal demokrasinin Marksist bir gelenekten gelmiş olması nedeniyle ''demokratik sol'' veya ''ortanın solu'' kavramlarını kullanırdı. Partinin aşırı solcuları sahiplendiği, komünistleri koruduğu eleştirilerine karşılık, komünist partilerin yasak olduğu dönemlerde partilerilerine yakınlaşamayanların başka sol partilerde yer almasını doğal bulduğu açıklamasını yapmıştı. Bu bağlamda korumacı ve kapsayıcıydı. Partinin gençlik örgütlerini daha çok kendini sosyalist olarak niteleyen devrimci gençler oluşturuyor, sosyalist fraksiyonların gençliği de CHP altyapısında kendine yer bulabiliyordu.

Ecevit CHP'sinin Türkiye solunun çok büyük bir çoğunluğunu kendi çatısı altında konsolide edebildiği bir gerçek. Bu realitenin Ecevit'e   ''komünizmi önlemek için'' yakıştırmasına yol açmamalı diye düşünüyorum. Sonuçta bu süreç komünizmin muhtemel bir gerçekliğinin önüne geçilmiş olduğu anlamını içerse bile. Ecevit bir reformist siyasetçi olarak o süreçte yapılması gerekeni yapmıştır. Ne bekliyoruz, ne bekleniyor; bir düzen solu, düzen solcusu olarak komünizmin önünü açmasını mı?

Bir ülke yönetiminde açık bir faşizm tehlikesi olmadıktan sonra sosyalist/komünist partilerin bağımsız bir siyasetten yana olması işin doğası gereğidir. Ecevit'in iktidara geldiği dönemde böyle bir tehlike söz konusu olmakla birlikte gerçekten de hem ülke ve hem dünyada bir sol rüzgar esiyordu ve o koşullarda sosyalist solu bağımsız bir siyaset etrafında örgütlememek yanlışına düşülmüştür. Ecevit'in ''bu düzen değişmelidir'' mottosunun peşinden gidilmemeli, dayanışmayla birlikte bir yandan da sosyalizm reformizme teslim edilmemeliydi. Yapılmadı, yapılamadı. Sonunda süreç önce 80 faşizmine ve sonra da AKP'nin muktedir hale gelmesine kadar uzandı? Bu süreç çok yönlü analiz edilebilir. Pek çok etkili parametre ortaya da çıkarılabilir. Ama antikomünist Ecevit bence bu parametreler içinde kendine yer bulmaz. Ecevit'in komünizmin önünü kesmek için siyaset sahnesine atıldığı iddiaları da aynı şekilde, bana pek gerçekçi gelmiyor.



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Düzen ve rejim, siyaset ve devrim melnur 3 3557 10.06.2019- 04:33
Konu Klasör Metin Çulhaoğlu ve düzen siyasetinde başatlık konusu... melnur 0 2271 19.01.2020- 09:25
Konu Klasör TKP: Eşitlikçi, adil, özgür bir toplumsal düzen kurmak için iktidara talibiz! melnur 0 1979 16.04.2020- 08:43
Konu Klasör Yeni-Osmanlıcılık ve Osmanlı'da feodal düzen... melnur 3 2083 13.08.2020- 08:20
Etiketler   düzen,   değişmelidir
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS