SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   >   son» 
Afrin operasyonu...           (gösterim sayısı: 9.014)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.928
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 17.01.2018- 11:00


ABD için ABD'ye rağmen: 33 maddede Afrin operasyonu


Suriye'de yenilen taraf olan Türkiye, son kozu olan İdlib'i kaybetme riskiyle köşeye sıkışmış durumda. Ankara bu köşeye sıkışmayı Afrin'e yönelik bir askeri harekatla aşmaya çalışıyor. 'ABD için ABD'ye rağmen' halet-i ruhiyesiyle Erdoğan yönetimi, sahada Washington'un kendisini görmezden gelemeyeceği kadar büyük bir özne olmayı ve böylece yeniden 'kazanan taraf'a geçmeyi hedefliyor. 'ABD'nin terör koridoruna darbe vurma' söylemiyle meşrulaştırılmaya çalışılan operasyon, gerçekte ABD'den çok Rusya'nın planlarını sekteye uğratabilir.

Resim Ekleme

Ali Örnek

Türkiye iki yıldır Suriye'de PKK bağlantılı YPG'nin kontrolündeki bölgelere yönelik olası bir askeri operasyon açıklamalarını son bir haftada hem sıklaştırmış hem de sertleştirmiş durumda. Türkiye'nin Afrin operasyonuyla hedeflerini anlayabilmek için önce Suriye sahasında yaşanan ABD-Rusya rekabetine ve bunun sahaya yansımalarına bakmak gerekiyor.

ABD'NİN KAPANIŞ STRATEJİSİ

•ABD için çözümün adresi Cenevre görüşmeleri. ABD Cenevre sürecindeki nihai hedefini hâlâ "Esad'ın istifası" olarak duyuruyor. Ancak "nasıl" sorusunun yanıtı tam bir muamma. Esasında Esad'ın istifası Suriye ordusunun Halep'i kontrol altına almasından beri, zamanın en ateşli "rejim değişikliği" taraftarı ABD'li düşünce merkezleri tarafından bile gerçekçi bulunmuyor.
•ABD, Halep yenilgisi sonrası rotayı "İran'ın Akdeniz'e ulaşmasını engelleme"ye kırmıştı. Bu plan ABD'nin sahadaki vekili YPG'den bir ordu oluşturmayı ve sahadaki İran destekli güçlere karşı bir vekalet savaşı başlatmayı hedefliyordu. Gerek YPG gerekse PYD'den gelen “Asıl tehdit İran” açıklamaları, YPG'nin de bu plana hevesli olduğunu ortaya koydu.
•Temmuz ayında Trump, ABD ordusunu Suriye'deki İran destekli milisleri vurmaları için yetkilendirdi. Ancak bu planın ciddi handikapları bulunuyordu. Birincisi YPG'nin sahada İran destekli milislerle başa çıkabilecek bir gücü yoktu ve bu planın bir aşamasında ABD'nin daha fazla kara gücü yollaması anlamına geliyordu. ABD ise Suriye'de büyük çaplı bir müdahaleye başından beri mesafeli. İkincisi İran, Irak'ta ABD'nin çıkarlarını zedeleyebilecek kadar güçlüydü. Ve üçüncüsü Trump'ın Avrupalı müttefikleri, İran'a yatırımlarını artırırken bölgesel bir savaşı tetikleyebilecek bu tehlikeli oyuna çok hevesli görünmüyordu. Nihayetinde, Suriye ordusu Kasım ayında Irak sınırındaki Elbukemal kasabasına ulaşarak, "Akdeniz'e ulaşan İran koridorunu" tamamladı ve ABD'yi "savunmacı" bir çizgiye çekilmeye zorladı.

DAHA 'SAVUNMACI' BİR SALDIRGANLIK
•Üçüncü planın manifestosu, ABD Savunma Bakanı James Mattis'in Kasım ayında ABD'nin Suriye'deki askeri varlığının geleceğine dair açıklamasıydı. Mattis bu açıklamasında “Birleşik bir Suriye'de Esad'a yer yok” sözleriyle üstü kapalı olarak rejim değişikliği gerçekleşmediği takdirde Suriye'yi böleceklerini belirtti. Böylece bir önceki planda yer alan “YPG'nin omurgasını oluşturduğu ordu” yerini “YPG'nin omurgasını oluşturduğu sınır muhafız gücüne” bıraktı. ABD YPG'nin kontrol ettiği bölgenin sınırlarını belirginleştirmek için kolları sıvarken, Türkiye'yi de bilgilendirdi. Ankara'ya göre Kasım ayında ABD Başkanı Donald Trump, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile yaptığı görüşmede YPG'ye yapılan silah yardımını durduracağı sözünü vermişti. Ancak görüşmeye dair ABD'den yapılan açıklamalarda 'YPG'ye silah verilmeyecek' sözü teyit edilse de, özellikle Wall Street Journal'a konuşan Pentagon yetkilisinin açıklamasındaki nüanslar dikkat çekiciydi: “Trump, ABD'nin Suriye'deki müttefiklerine yapılan silah yardımı konusunda bekleyen değişikliklerle ilgili Erdoğan'ı bilgilendirdi.” Aslında ABD, 2015 yılındaki Membiç operasyonun ardından başvurduğu "isim değişikliğiyle Türkiye'nin tepkisini yumuşatma" oyununu bir kez daha oynuyordu. Nitekim, ABD Özel Kuvvetler Komutanı Orgeneral Raymond Thomas'ın Temmuz 2017'de itiraf ettiği gibi, YPG'ye isimlerini değiştirmeleri konusunda tavsiyede bulunmuşlardı. YPG bu tavsiyeye uyarak 2015 yılının Ekim ayında Suriye Demokratik Güçleri'ni kurdu. "Sınır muhafızları" da "YPG'yi silahlandırıyoruz" demeden, YPG'yi silahlandırmanın diplomatik dildeki karşılığı.

ABD'NİN PLANLARINDA TÜRKİYE'YE YER YOK
•ABD rotayı "İran'ın Akdeniz'e ulaşmasını engellemek"ten, Mattis'in ifadeleriyle "diplomatik yollarla" İran'ı Suriye'den çıkmaya zorlamaya kırmış durumda. Bu sözlerin tam tercümesi, Suriye'nin İran ile oluşturduğu İsrail karşıtı ekseni terk etmesi için YPG bölgesini bir pazarlık unsuru olarak kullanmak. Nitekim, savaş sonrası ülkenin yeniden imarı için en az 250 milyar dolar gerektiği hesap ediliyor. Ve YPG bölgesi yeniden imarın finansmanında kullanılacak Suriye petrol ve doğalgazının yüzde 90'ına, artırılması hedeflenen buğday üretiminin üçte ikisine ve ülkenin üç büyük hidroelektrik santralına ev sahipliği yapıyor.
•ABD'nin bu stratejisi Rusya'nın dışlanmasına değil, bilakis belli tavizlerle tarafsızlaştırılmasına dayanıyor. Bu nedenle ABD Fırat Nehri havzasını sınır çizgisi olarak belirlemiş durumda. Afrin ise bu sınır çizgisinin batısında yani Rusya'nın himayesine terk edilen bölgede bulunuyor.
•Trump yönetimi, Rusya'ya "iyi niyet" göstergesi olarak Temmuz ayında CIA'in Türkiye ve Ürdün üzerinden, "muhaliflere" yaptığı yardımı kestiğini açıklamıştı. Böylelikle Rusya'ya “Fırat'ın doğusuna karışmazsan ben de batısına karışmam” mesajı verilmiş oldu. Ve bu Türkiye'nin sahadaki vekillerinin Rusya ve Suriye ordusunun karşısında yapayalnız bırakılması anlamına geliyordu.
•Sahada Türkiye'nin vekillerine ihtiyaç duymayan Washington masada da Türkiye'ye ihtiyaç duymadı. Zira Türkiye, ABD açısından işlevsiz olmasının ötesinde YPG'ye dayanan stratejiye zarar veriyor. Bu nedenle ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson'un Cenevre görüşmelerine ısınma turunda İngiltere, Fransa, Ürdün, Suudi Arabistan ve Mısır kendine yer bulurken, Türkiye tümüyle sürecin dışına itilmiş durumda.

ABD PLANI HANDİKAPLI
•ABD basınına yansıdığı kadarıyla görüşmelerde Suriye'nin bölünmesiyle ilgili fikir egzersizleri yapılıyor. Ancak plana dair ABD'nin arkasına katmaya çalıştığı ülkeler arasında fikir birliği bulunmuyor. Sadece çekirdek kadroda bulunan İngiltere'nin BBC kanalı aracılığıyla önce Rakka'da YPG ile IŞİD arasındaki gizli anlaşmayı afişe etmesi, ardından ABD'nin bölge politikasının dayanaklarından Suudileri "bölgedeki radikalliğin kaynağı" olarak gösteren bir belgesel yayımlaması bile başlı başına bir gösterge.
•İngiltere ABD'nin bölge politikalarına dair itirazlarını, Trump'ın Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıyan kararının kınanması için BM Genel Kurulu'nda yapılan oylamaya "Evet" oyu vermesiyle de gösterdi. Bu oylamada Fransa da İngiltere'yi takip etti.
•Suriye konusunda ABD'nin politikalarına uyumsuz olan bir diğer ülke de Almanya. O da Kudüs oylamasında "Evet" oyu kullanan bir diğer ülke. Şu sıralar kendi sınırları dahilinde YPG-PKK destekçilerini tutuklamaya varan bir sertlik izleyen Almanya yönetimi, ABD'nin planı hakkında sessizliğini koruyor. Ancak Almanya'nın etkili düşünce kuruluşu Marshall Fonu'nun Başkan Yardımcısı Ian Lesser'in Almanya kamu yayıncısı DW aracılığıyla, “ABD, PYD-PKK bağlantısını gözardı ediyor” yorumunu kaydetmek gerekiyor. Almanya, İngiltere ve Fransa üçlüsü, İran'ın küresel kapitalist sisteme entegrasyonu yoluyla bölgesel sorunların aşılması perspektifinde birleşirken, Trump'ın iptal etmeye çalıştığı İran'la varılan nükleer mutabakata sahip çıkmışlardı.
•Ayrıca ihmal etmemek gerekiyor ki, Rusya'nın hem Ürdün hem de Mısır ile doğrudan temas olanakları var. Bu temas olanakları Ürdün üzerinden yönetilen Dera cephesinde Suriye ordusunun önce Deyr Ezzor, ardından İdlib'e yönelmesine imkan sağlayan bir ateşkesi devreye sokturmuştu.   Şu sıralar Sina merkezli cihatçı saldırılarla boğuşan Mısır da Rusya'nın daha fazla askeri desteğine ihtiyaç duyuyor ve Washington'un masasında yer almasının yegane nedeni ABD'nin Kahire'nin Rusya'ya yakınlaşmasından duyduğu kaygı.
•Bölünme planının en büyük handikapı ise Suriye'de farklı silahlı grupların kontrolünde olsa da, tüm parçaların hâlâ Şam'a bağımlı olması. YPG bölgesi ekonomik olarak zengin olsa da, Halep'in sanayisi ve Humus'taki rafinerileri olmadan ekonomik olarak ayakta kalması çok zor. ABD'nin maddi yardımlarıyla ne kadar ayakta kalabileceği ise ayrı bir muamma. ABD “bölünme” kozuyla Cenevre'de hızlı bir sonuç almaya çalışsa da, bu ekonomik tablo, tabloyu Suriye'nin lehine çeviriyor. Ayrıca belirtmek gerekiyor ki, 2011'den beri Suriye ve müttefikleri ABD'nin "yıldırım harekatları"na karşı daima, zamana yayarak yıpratma stratejisiyle savuşturdu. Çin, Rusya ve İran, Suriye yeniden inşa konusunda yaşayacağı kaynak sıkıntısının yakıcılığını düşürebilecek ekonomik kapasiteye sahip. Ancak yine de ABD'nin 'Kosova Arnavutları'ndan bile devlet çıkardığını unutmamak gerekiyor.




Bu ileti en son melnur tarafından 17.01.2018- 11:01 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.928
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 17.01.2018- 11:02


İDLİB, SOÇİ'NİN ÖLÜMÜ DEĞİL HAZIRLIĞI
•Rusya ise Cenevre görüşmelerini 'destekleme' adı altında başlattığı Soçi görüşmeleriyle aslında Cenevre'yi bypass etmeye çalışıyor. Cenevre'nin yaslandığı BM Güvenlik Konseyi'nin 2254 no'lu kararından hareket eden Rusya, tümüyle kendi gündemiyle çerçevesi belirlenmiş görüşmelerde muhalefet ve Şam yönetimini bir araya getirmeye çalışıyor. 2254 no'lu karardaki "Anayasa yazımı", "Seçimlere gidilmesi" ve "geçiş süreci"nin Rusya'nın çizdiği çerçevede tanımlanan bu görüşmelerin parçalarından biri de Türkiye... Türkiye gerek Cenevre'den dışlandığı ve gerekse Soçi'de meydanı boş bırakırsa burada PYD'nin "at oynatacağı"nı gördüğünden Rus lider Vladimir Putin ile taktiksel bir ittifaka yönelmiş durumda.
•Rusya bu taktiksel ittifakı sahada Türkiye destekli grupları paralize etmekten çok, ABD cephesinde işleri karıştırmak için kullanageldi. Hatırlanacağı üzere, 24 Kasım 2015'te Türkiye'nin uçak düşürmesiyle başlayan Rusya-Türkiye krizi CIA'in silahlandırma programı işlerken bile Rusya'nın Türkiye destekli grupları hezimete uğratması ve bu açıdan Türkiye'yi yenmesiyle sonuçlanmıştı. Yani "Türkiye İdlib'e karşı Afrin'i istiyor" denilse de Rusya ve Suriye ordusu İdlib'teki cihatçı grupları Türkiye'ye rağmen de alt edebilir. Bu nedenle İdlib, Türkiye'nin Afrin pazarlığında koz olsa da, "oyun değiştirici" değil.
•Ancak Türkiye aynı zamanda Soçi'nin önündeki en büyük handikap da... Nitekim aslında 18 Kasım'da yapılması planlanan Soçi'deki "Halklar Kongresi" Türkiye'nin itirazları üzerine bu ay sonuna ertelendi. Türkiye'nin itiraz gerekçesiyse elbette ki, PYD'nin bu görüşmelere temsilci gönderecek olmasıydı. Rusya bu itirazı, PYD temsilcilerini, PYD temsilcisi olduklarını belirtmeden ağırlamak, "halklar kongresi"ni "Suriye kongresi" olarak yeniden adlandırmak gibi şekli yöntemlerle pas geçmeye çabalasa da Cenevre'yi saf dışı bırakacak gerçekçi bir çözüm için YPG ve PYD ile daha açık bir görüşme yürütmesi gerektiğini düşünüyor.
•Bu açıdan Rusya'nın Soçi'ye bu kadar önem verdiği bir dönemde İdlib operasyonuna başlayarak Türkiye'nin tepkisini çekmesi bir "yanlış hamle" olarak görülebilir. Ancak Türkiye'nin Cenevre cephesinde yer bulamayacağından emin olan Putin, İdlib'in Suriye ordusunun kontrolüne girmesine yardım ederek, Erdoğan'ı Soçi'yi sabote edebilecek kozlardan arındırmaya ve hatta tabiri caizse bir "vitrin süsü"ne çevirmeyi planlıyor. Böylelikle Rusya, PYD-YPG ile çok daha açık ve doğrudan görüşme olanağına sahip olmayı planlıyor.
•Ancak İdlib operasyonunun tek amacı bu değil. Suriye'nin finalinde Rusya, Suriye ve İran ittifakı ABD'nin Suriye'deki varlığıyla hesaplaşmanın zaruri olduğunu biliyor. Rusya düzenli olarak ABD'nin Suriye'deki askeri varlığının illegal olduğunu tam da bu yüzden hatırlatıyor. Hatırlanacağı üzere Deyr Ezzor operasyonları sonrası İran ve Suriye'den “Sıra Rakka'da” sesleri yükselirken, Rusya'nın ittifakı bu defa İdlib'e yöneltmesi nihai bir geri adım olarak yorumlandı. Ancak gerçekte İdlib operasyonu, ABD'nin olası bir hesaplaşma durumunda Fırat'ın batısına uzanabilecek ve Suriye'nin müttefiklerinin canını yakabilecek ellerini de kesiyor.

AFRİN OPERASYONU NEYİ HEDEFLİYOR?

Suriye'yi 2018 yılında nelerin beklediği anlaşıldığında Afrin operasyonuyla Türkiye'nin muradı da daha net olarak görülüyor.
•Operasyon esasında ABD'nin “30 bin kişilik sınır gücü oluşturma planı”na reaksiyon olarak gösterilse de gerçekte İdlib'le köşeye sıkışan ve Cenevre'den sonra Soçi'de de ağırlığını yitirecek olan Türkiye'nin yaşadığı sıkışmayı aşma çabası.
•Peki Türkiye Afrin ve daha sonra Membiç'i alarak bu sıkışmayı nasıl aşacak? Bu sorunun yanıtı, Afrin ve Membiç'in stratejik öneminde gizli. Eğer Türkiye hedeflerinde başarıya ulaşırsa, Suriye'nin ticari kalbi Halep, batı kırsalından başlanarak doğusuna kadar bir yay içinde cendereye alınmış olacak. Nitekim İdlib'in kuzeyinde yer alan Afrin ile Membiç arasında Türkiye'nin Fırat Kalkanı operasyonuyla kontrol altına aldığı Azaz-Mare hattı bulunuyor. Bu da Türkiye'nin İdlib'i kaybetse bile oldukça önemli bir koridora kavuşması anlamına geliyor. Türkiye ayrıca ABD-Rusya arasında fiilen sınır hattına dönüşmüş olan Fırat Nehri havzasının kuzey ucunu da tutmuş olacak. Erdoğan, YPG'nin bir gün ABD'ye sırt dönebileceğini söylerken, aslında Washington'a “tek alternatif olmayı” değil, “alternatifleri çoğaltmayı” öneriyor.
•Türkiye böyle bir pozisyona ulaşırsa, ABD'nin daha fazla kendisini görmezden gelemeyeceğini hesaba katıyor. Nitekim Erdoğan'ın ABD'yi "Türkiye'yi hedef alan bir terör koridoru oluşturmak"tan bahsettiği açıklamalarında bile “Bölge politikalarını Washington ile birlikte belirlemek istiyoruz” ve “Stratejik ortaksak bu işi bizimle yapmak zorundasınız” vurgularının yer alması dikkat çekici.
•Dolayısıyla Afrin operasyonu ABD'ye rağmen veya "ABD'nin terör koridoruna darbe vurmak için" değil, ABD açısından yeniden vazgeçilemez bir müttefik olma hesabının sonucu. Bu nedenle de planın ilk adımı ABD'nin planlarına en az zararı verecek olan Afrin. Nitekim Washington Türkiye'nin Afrin operasyonu mesajlarını sessizlikle karşılarken, ABD öncülüğündeki IŞİD Karşıtı Koalisyon, Türkiye'nin operasyonuyla ilgili soruları “Orası bizim bölgemiz değil” sözleriyle geçiştiriyor.
•Rusya'nın Afrin'in fiili uluslararası garantörü olduğu hesaba katıldığında, Türkiye ayrıca Rusya'nın PYD-YPG ile girişebileceği dinamitlemeyi de hedefliyor. Şu ana kadar Türkiye'nin Afrin açıklamalarına karşı ateşkes çağrısı yapan tek özne de Rusya oldu. Ancak hatırlatmakta yarar var ki, hem ABD yönetimi hem de Rusya daha önce Türkiye'nin YPG'ye yönelik askeri müdahale söylemlerini bir pazarlık kozu olarak kullanmıştı. Örneğin Fırat Kalkanı Harekatı, YPG'nin sorgusuz sualsiz Rakka operasyonuna katılmasını sağlarken, Rusya da YPG'yi Afrin'e Suriye bayrağını çekmeye zorladı.
•Bu noktada Türkiye'nin Suriye'nin toprak bütünlüğüne dair yaptığı vurgu da Türkiye'nin sahadaki adımlarıyla çelişiyor. Türkiye, Fırat Kalkanı kapsamında ele geçirdiği bölgelerde ayrı bir hükümet yapısı, güvenlik gücü ve hatta ordu oluşturmaya çalışıyor. Benzer biçimde Suriye'de rejim değişikliğinin zora girdiğinden hareketle ABD'li düşünce kuruluşları tarafından yayımlanan ilk haritalarda Afrin'i dışarıda bırakan bir “Kürt bölgesi”, “Sünni bölgesi” ve Şam'ın kontrolündeki “Alevi bölgesi” yer alıyordu. Dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu aynı dönemde “Esad sahilde bir Alevi devleti kurmayı hedefliyor” açıklamaları yapıyordu. Türkiye bu dönemde savaşı “Sahil” adı verilen Alevilerin çoğunlukta olduğu bölgeye taşıyarak, Suriye ordusunu “Sünni bölgesinden” uzak tutmaya çabalıyordu



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.928
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 17.01.2018- 11:03


ŞAM NE DİYECEK?
•Afrin operasyonunda Şam'ın rolü oldukça belirleyici... Öncelikle Afrin'i diğer YPG kontrolündeki bölgelere bağlayan yegane ikmal yolu, Şam'ın kontrolündeki Halep'ten geçiyor.
•Türkiye'de hükümet yanlısı medya ve AKP'yi ısrarla "Rusya kampında" göstermeye çalışanlar, “Türkiye PKK'ya karşı, Esad da PKK'ya karşı” düz mantığıyla Şam yönetiminin Afrin konusunda sessiz kalacağını ileri sürüyor. Ancak bu okuma, Suriye'nin YPG ile ilişkilerinin karmaşık boyutlarını tümüyle ihmal ediyor. En başta şunu belirtmekte fayda var, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, "ABD'yle çalışanlar haindir" diyerek YPG'yi hedef almış olsa bile, Türkiye Afrin'i ele geçirdiğinde buraya konuşlanacak ÖSO gruplarını hem hain hem de terörist olarak görüyor.
•Şam yönetimi, orta vadede YPG ile topyekün karşı karşıya gelmek yerine, Rusya'nın diplomasi çabalarına zaman tanımış durumda. Bu tablodan Türkiye'ye en azından sessiz kalarak bir destek çıkacağını düşünmek bile yanlışlanmaya mahkum.
•Nitekim Türkiye'nin Afrin açıklamalarının öncesinde İdlib'deki cihatçı gruplara destek vermesiyle Şam yönetimi Türkiye'nin Suriye topraklarında bulunmasının hiçbir uluslararası meşruluğu olmadığını yeniden hatırlattı. Afrin açıklamalarına tepki ise Suriye Dışişleri Bakan Yardımcısı Faysal Mikdad'dan geldi. Mikdad, Türkiye'nin Suriye'deki varlığını "işgal" olarak nitelendirdi ve “Türk hükümetinin güçlerini ülkemizden çekmesini ve iç işlerimize karışmamasını istiyoruz” diye konuştu.
•Türkiye ve Suriye'nin YPG karşıtlığı üzerinden ilişkileri onarabileceği tezi geçmişte yaşananlarla da çelişiyor. Türkiye El Bab operasyonunun ardından YPG'nin kontrolündeki Membiç'e girmeye çalıştığı dönemde Suriye uçağının hedefi olmuş, Fırat Kalkanı'nın önü, Suriye-YPG müşterek gücüyle kesilmişti.
•Eş zamanlı olarak Suriye Dışişleri Bakanlığı da ABD'nin 30 bin kişilik sınır muhafızı gücü oluşturma girişimini “Toprak bütünlüğümüze yönelik açık bir saldırı” sözleriyle yorumladı. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, ABD'nin Suriye'yi bölmeye çalıştığını belirtirken, İran da “ABD'nin sınır gücü oluşturma çabası, savaşın alevlerini yelliyor” açıklamasında bulundu. Yani Şam ve müttefikleri açısından Afrin operasyonu ve ABD'nin bölünme planlarına aynı anda karşı çıkmak bir çelişki teşkil etmiyor. Bilakis, Suriye savaşının finalinde bütünlüklü bir stratejinin parçalarını oluşturuyor.

EN SURİYELİ KÜRT BÖLGESİ

•Gündem Afrin olduğunda kentteki toplumsal gerçeği de hatırlatmakta fayda var. Savaşla birlikte gelen iç göçle nüfusunun 300 bini geçtiği tahmin edilen Afrin, Suriye'nin Kürt kentleri içinde "Suriyeli" kimliğini en fazla benimsemiş olanıydı. 1980'lerden 2000'li yıllara geçen yirmi yıllık süreçte PKK, Suriye'deki Kürt sorunununda "bağımsızlık" değil "Suriye içi çözüm"lere vurgu yapıyordu. Bu sayede örgüt Afrin'de, "bağımsızlıkçı" Barzani yanlısı Suriyeli rakip Kürt partilerini geride bıraktı.
•Suriye'de iktidar partisi Baas'ın yıllık konferansını YPG kontrolündeki Afrin'de yapması da bir mesaj olduğu kadar, kentin bu siyasi yönelimine işaret ediyor.
•Afrin YPG'nin son derece güçlü bir toplumsal desteğe sahip olduğu yer. 2012'den Suriye ordusunun Halep'i kontrol ettiği 2016 yılına kadar kuşatma altında kalan bölge daha bu zaman zarfında onlarca kez irili ufaklı saldırılara uğradı ancak bu saldırıların hiçbirinde cihatçı gruplar başarı elde edemedi. YPG'nin, Afrin'i çepeçevre saran dağlarda tüneller ve mağaralarla güçlü bir savunma hattı oluşturduğu biliniyor. Türkiye'nin Afrin bölgesinin 10'da 1'i büyüklükte olan El Bab'ı IŞİD'den alması dört ayı bulmuştu. Dolayısıyla Türkiye uluslararası arenada Afrin operasyonu için güçlü bir itirazla karşılaşmasa da işler Erdoğan'ın planladığı gibi gitmeyebilir. Türkiye destekli Fırat Kalkanı gruplarının sahadaki gücünün küçüklüğü göz önünde bulundurulursa, Türkiye çatışmaların Azaz koridoruna yani Fırat Kalkanı bölgesine sıçramaması için planladığından çok daha büyük bir gücü seferber etmek zorunda kalabilir.

http://haber.sol.org.tr/dunya/abd-icin-abdye-ragmen-33-maddede-afrin-operasyonu-225273



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.928
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 21.01.2018- 08:29


AKP Afrin’e neden saldırıyor?

AKP hükümetinin Suriye’nin Afrin kentine başlattığı saldırı öncesi yaşanan gelişmeleri, iç ve dış politikada sıkışan iktidarın operasyonunun altındaki hesaplarını ve bölgede yaşanan siyasi hamleleri masaya yatırdık.

Resim Ekleme

Serhan Kayır

Türkiye’nin uzun zamandır hedef tahtasına koyduğu Afrin, Suriye’de Kürt nüfusunun en yoğun olduğu bölgelerden birisi. Kent 2012 yılında Suriye ordusunun çekilmesi ile birlikte PYD kontrolüne geçmişti.


NEDEN AFRİN?


“Fırat Kalkanı” operasyonu ile Suriye’nin kuzeyinde YPG kontrolünde olan diğer kentlerle Afrin’in kara bağlantısını kesen Türkiye bu kez ironik bir şekilde “Zeytin Dalı” adını verdiği operasyon ile kente havadan ve karadan saldırdı. İdlib’teki etkisinin ve alanının daralacağını öngören AKP, Afrin’e saldırarak hem iç politikada kendine alan açmayı hem de Suriye krizindeki rolünü korumayı umut ediyor.

Suriye’nin kuzeyinde varlığını ve etkisini korumak isteyen AKP uzun zamandır ABD ile uzlaşı arayışında.   Son dönemlerde sıkça ABD’ye Suriye’nin kuzeyinde birlikte hareket etmek istediğini belirten çağrılarda bulunsa da bugüne kadar gelen süreçte ABD’den umduğu karşılığı bulamadı.

ABD’DEN AKP’NİN HAMLELERİNE ‘YALANLAMA’ İLE KARŞILIK


ABD cephesi hafta içerisinde Fırat’ın batısının kendilerinin ilgi alanında olmadığını ve Fırat’ın batısında bulunan YPG gruplarıyla bir bağlantılarının bulunmadığını açıkladı. Ardından ana akım medyada sıkça yer bulan Suriye’nin kuzeyinde ABD tarafından kurulacak “30 bin kişilik ordu” haberleri ise doğrudan ABD Dışişleri bakanı Tillerson tarafından yalanlandı.

Afrin saldırısından bir gün önce ise ABD Dışişleri sözcüsü Nauert bir basın toplantısında “Türkiye’yi böyle bir adım atmamaya çağırıyoruz” diyerek IŞİD’e odaklandıklarını belirtti. Saldırının hemen ardından Pentagon sözcüsü yaptığı yazılı açıklamada "Bütün taraflara gerilimi tırmandırmamaları ve en önemli görev olan IŞİD'i ortadan kaldırmaya yönelmeleri çağrısında bulunuyoruz" dedi. Saldırı öncesi ve sonrası ABD’nin yaptığı tüm açıklamalarda odak noktası IŞİD’le mücadele idi ve de olabilecek en düşük perdedeydi.

RUSYA SOÇİ’YE ODAKLANDI, ABD’Yİ SUÇLADI

Rusya cephesi bu süreçte Suriye’de asıl önceliğinin istikrar ve siyasi uzlaşma olduğunu sıkça dile getirdi. Hafta boyunca Rusya’nın Türkiye’nin olası Afrin saldırısından çok Soçi’de gerçekleştirilecek olan Ulusal Uzlaşı Kongresi’ne odaklandığını gördük.

Soçi’ye katılacak olan grupların belirlenmesi için heyetler arası görüşmeler gerçekleşirken Perşembe günü Hulusi Akar ile Hakan Fidan Rusya’ya bir ziyaret gerçekleştirdi. Bu üst düzey görüşmenin detayları hakkında net bir bilgiye sahip olmasak da Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın’ın bu ziyaretin ardından Afrin’de 'tablonun daha net görüleceği' yorumunda bulunduğunu unutmayalım.

Saldırıdan bir gün önce Afrin’den çekilmediklerini duyuran Rus Savunma Bakanlığı, saldırının hemen ardından yaptığı açıklamada Rus birliklerinin Afrin’den çekildiğini ve ABD’nin kontrolsüz silah sevkiyatının Türkiye’yi bu saldırıya ittiğini belirterek doğrudan Türkiye’yi suçlamak yerine ABD’yi suçladı.

PYD, ŞAM’IN TEKLİFİNİ REDDETTİ

Tüm bu gelişmeleri alt alta koyup incelediğimizde Rusya’nın Türkiye ne yeşil ışık yaktığını ne de kırmızı ışık yaktığını söyleyebiliriz. Bir not daha ekleyelim, Ulusal Uzlaşı Kongresi’ne katılacak grupların listesi, Afrin saldırısı öncesinde kapalı kapılar ardından gerçekleştirilen görüşmelere ışık tutabilir.

Suriye cephesinde saldırıdan bir gün önce önemli bir gelişme yaşandı. PYD-Suriye hükümeti arasında yapılan görüşmelerde PYD, Suriye hükümetinin Afrin’de kamu kurumlarını yeniden açmasını talep etti ancak Suriye bu teklifi Afrin’in tamamen Suriye güvenlik güçlerine teslim edilmesi gerektiğini söyleyerek reddetti.

SURİYE SALDIRIYI KINADI: ‘AFRİN SURİYE TOPRAĞIDIR!’

Suriye hükümeti en başından bu yana Suriye’deki Türk askeri varlığını net bir tutumla işgalci olarak tanımlıyor. Saldırıdan bir kaç gün önce “Türkiye havadan saldırırsa uçaklarını düşürürüz” açıklamasında bulunan Suriye saldırının hemen ardından bir kınama açıklaması yayınladı. “Afrin Suriye toprağıdır'' diyen Suriye Dışişleri, uluslararası toplumu Türkiye’yi durdurmaya davet etti.   Aynı zamanda Suriyeli yetkililer Türk Dışişlerinin “Suriye’yi bilgilendirdik” açıklamasını da yalanladı.

BÜYÜK SESSİZLİK…

Tüm bu gelişmelere rağmen uluslararası kamuoyu ise halen sessizliğini koruyor. Şu ana kadar Suriye krizindeki taraf ülkeler dışında hiçbir ülkeden Türkiye’nin Afrin saldırısı hakkında bir olumlu ya da olumsuz bir yorum gelmedi.

http://ilerihaber.org/icerik/



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.928
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 22.01.2018- 12:26


Resim Ekleme

Küçük bir alana sıkışmış PYD güçlerini yok etmek için girişilen savaş gerçekte içerdeki sıkışmışlığı aşabilmenin bir yolu olarak görülüyor. PYD örgütlenmesinin burada ayakta duramayacağı Rus ve ABD'nin bu bölgede PYD'yi açıktan desteklemeyeceği belli. Kısaca bu alanda PKK/PYD için yenilgi kaçınılmaz.

İki gün içinde 5 askerin şehit 12'sinin yaralı olduğu açıklanıyor. Kürt milislerden veya halktan kişilerden kaç kişi öldü/öldürüldü, belli değil; değer mi?

Ne söylüyorduk; ABD emperyalizminin girdiği bir bölgede halklar adına iyi bir şeyler çıkmaz. Öyle oldu; çıkmadı, çıkmıyor. ABD girsin, ortalık karışsın belki bizim de payımıza bir federasyon veya devlet/devletçik düşer hayalleriyle yaşayanlar da gerçeği görmüşler midir?

Resim Ekleme



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.928
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 23.01.2018- 10:36


Bu savaş ne savaşı? - Aydemir Güler


AKP’nin son savaşının sınırın güvenliğini sağlamakla ilgisi olduğunu sadece Erdoğan iddia etmedi. Batı dünyası bu argümanın kabul edilebilir olduğunu onayladı. Dolayısıyla iddiayı da doğrulamış oldu.

Büyük palavradır. Türkiye’nin güvenliğinin PKK ve PYD tarafından tehdit edildiğini bir an için kabul edecek olursak bile, Fırat’ın batısındaki Afrin’den doğuya doğru gitmeniz gerekir. Şimdi AKP, Amerikalılar Kürtlerle ordu kuracakmış diye mangalda kül bırakmıyor. Ama ordunun kurulacağının söylendiği yere değil başka yere saldırıyor!

Afrin savaşının bir Türk-Kürt savaşı olarak yorumlanması, bizim faşistleri pek heyecanlandırıyor olabilir. Ama Kürt kuvvetlerinin asıl odaklandığı bölgeye değil, Afrin’e saldırılması değil yalnızca saçmalığı ele veren. Kürt halkının en kalabalık yaşadığı kent İstanbul’dur. Kent büyüklüğü ve Kürt nüfus yoğunluğunu birlikte değerlendirirsek, birinci önemdeki yerleşim Diyarbakır olur. Siyasi açıdan Kürt milliyetçiliğinin yıldızının en parlak olduğu yer Kamışlı sayılabilir. Barzani merkezi Erbil geçen yılki bağımsızlık referandumundan sonra solduğu için böyle düşünebiliriz. Rojava özerk yapılanması iki yıl önce Paris’te, Berlin’de, Moskova’da temsilcilikler açmıştı… Afrin köylerinde dökülen kan, asıl önemli noktalar karşısında AKP’nin çaresizliğini, milliyetçiliğin yalanını temsil etmektedir.

Türk milliyetçiliği de yetmiyor zaten. Belli ki, cihatçı çeteler koalisyonu olarak ÖSO da yetmiyor ve bizzat TSK abuk sabuk tarikat dualarıyla bezeniyor. Artık milliyetçilik, önden paralı askerleri sürerek, araya da tarikat teşkilatlarını serpiştirerek var olabiliyor.

MHP’den ideolojik olarak ayrışıp ayrışmadığını bilemediğimiz, ama tarihen hiç de ayrışmışa benzemeyen, ikide bir bakanlık falan yaptığını hatırlatmadan edemeyen Akşener “sefere tosuncuklarınız çıksın” dediğinde, Türk milliyetçiliğinin çoktan çökmüş olduğunu tescil ediyordu aslında. Sonra askerlerimiz için dua yarışında CHP’nin gerisinde elbette kalmadı Meral hanım, ama AKP’nin milliyetçilik bekçiliği twitter mesajlarına ve Kıbrıs’taki bir gazeteye söküyor. Yoksa, tosuncuklar, şehadet meraklısı bakanlar, “taktım makinayı belime, çıktım sokağa” diye 15 Temmuz masalı anlatanlar… Türkiye toplumunun çoğunluğunun gözleri savaşta bunları aramaktadır.

Operasyon yapılır mı yapılmaz mı, amacı tam olarak nedir, Rusya ne diyor, dengeler dengeler… Bu bitip tükenmeyen ve bitip tükenmesi imkânsız tartışmalardan popüler bir TV dizisi çıkmaz. Bu kadarı toplumun ilgisini çekmez, tersine illallah dedirtir. Afrin savaşı kimsecikleri heyecanlandırmaz. Boşluğu vatan-millet de din-Allah da doldurmaz. Dünyada ideolojisiz, yani toplumsal bir enerjiyi arkasına almaksızın yürütülen savaşlar olabiliyor. Ama enerjinin başka bir kaynağı olmalıdır. Emperyalist devletlerin kalkıştığı seferlerin işte öyle bir ekonomi politiği var. Para enerji kaynağıdır. Türkiye’de bu yok. AKP’nin savaşı afra tafrayla, hep daha yüksek perdeden bağırıp çağırmayla götürülmeye çalışılıyor. Hiçbir yere gitmez.

Erdoğan’ın savaşa ihtiyacı olduğu ise doğrudur. Savaş, ona yetersiz düzeyde de eşlik etmesi umulan milliyetçilik, cihat sevdası… Bunlar düzenin kıçındaki don da paralanmaya yüz tutmuşsa, ayıbın minicik bir parçasını hakikaten örtebilir. Buradan siz yıkın, biz kuralım diyecek olan beton krallarına para çıkar. Peki ama seçime oy çıkar mı?

Bana sorarsanız çıkmaz. Ancak diğer düzen partileri bugüne kadar iktidar mücadelesinden kaçıp günümüzün biricik alternatifi olarak AKP’yi kabul ve tasdik ettiler. “Şimdi sizin sıranız” yolunda bir mesaj ellerine tutuşturulmadığı sürece böyle de devam edecekler. AKP kendi bileğinin hakkıyla değil, bütün düzen güçlerinin ittirip kaktırmasıyla yaşıyor. Bu savaşın oy getireceği de bunların palavrasıdır.

Erdoğan’ın hep daha şiddetli savaşlara açlığı ise dinmez. Savaşmak istemeyen bir Erdoğan güçsüzlüğünü, tedirginliğini açık etmiş sayılacak ve kullanım süresi anında dolacaktır. Özetle bu savaşın çıkışı yok. Ama savaştan dönüş yolu da yok.

Türkiye artık savaş ülkesidir. ABD’nin Kürt kozunu dengelemeniz gerekir, ama sahada Amerikancıların toplam ağırlığı artmış olur. Uğraşır didinir, Rus personeli çektirir, Amerikalılardan “bizi ilgilendirmiyor” icazetini alırsınız; ama şu an PYD’deki “ayar görme sırası”nın yarın size geleceğinden ölesiye korkarsınız. Kaçınılmaz akıbetten kaçmak için daha fazla bağırmak ve daha fazla teslim olmak gerekir.

Kürt milliyetçiliğinin yanlış listesi daha da uzun. Bu kaçıncı Amerikan kazığıdır! Hileli, blöflü oyunda Rusya ABD’yi kısa zamanda yakaladı. Biraz da milliyetçiler, sırtlarını dayayacak büyük güç aramaktan vazgeçemeyecekleri için…

Bu savaş baştan aşağı bütün argümanları yalan bir savaştır. Ne Türklerin ne Kürtlerin olan bu savaşta tek gerçek dökülen insan kanı.

Yalan savaşı veya savaş yalanlarının sonunu getirmek çok kolaydır. Yalanı çekerseniz, savaş da düşer. Ancak bunu yapacak tek güç vardır dünya üzerinde. Kimseye sırtını dayamayan emekçilerin ellerinin üstünde doğrulmasından açığa çıkar o güç.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.928
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 24.01.2018- 09:37


Afrin’de alt ve üst sınırlar - Metin Çulhaoğlu


Değerlendirmeye başlarken yanıtlanması gereken kritik soru şu: AKP iktidarının Afrin müdahalesinde asıl sâik dışarda mı aranmalı içerde mi?

Biz bunlardan ikincisinin geçerli olduğu kanısındayız. Yani Afrin operasyonun gerisindeki asıl itki, önümüzdeki bir iki yıla uzanan iç politika hesaplarıdır.

Günümüz dünyasında mevcut küresel sistemin, bu sistemin parçası olan oyunculara belirli hareket alanları tanıdığından hep söz ederiz. AKP iktidarının Afrin müdahalesi, bu durumun belirli bir coğrafi yöreye odaklanan mikro ölçekteki yansımasıdır. Başka bir deyişle AKP iktidarı, ABD, Rusya ve Suriye olmak üzere dış aktörler arasındaki karşılıklı ilişki ve gerilimlerin oluşturduğu düzlemde kendine bir boşluk bulmuştur ve şimdi içeriye dönük hesapları doğrultusunda bu boşluktan yararlanmaktadır.

Bu boşlukta nereye kadar gidebileceğini sanırız kendisi de bilmektedir. Evet, bölgede başkalarıyla birlikte ya da kendi başına “oyun kurucu” olma şansı pek kalmamıştır; ancak, “bölge politikaları iflas eden” bir oyuncu olarak bir figüran, karikatür bir figür de değildir. İkisinin arasındaki boşluğa oynamakta, buradan 2018-2019 dönemi ülke siyaseti için neler çıkarabileceğine bakmaktadır.

Bu durumda AKP iktidarının Afrin macerasının, böyle bir girişime imkân tanıyan dış dengelerin (ve pazarlıkların) çizdiği üst sınırlar ile iç siyaset açısından getiri sağlamaya yetecek alt sınırlar arasında gelgitler yaşayacağı sonucuna varabiliriz.

AKP iktidarının bildiği şudur: Türkiye’nin genel siyasal çehresi önümüzdeki bir iki yıl içinde (kendi açısından) nihai anlamda belirlenmek zorundadır;   buna karşılık Suriye dâhil bölgedeki köprülerin altından daha çok sular akacak, istikrarsızlık ortamı bilinmeyen bir geleceğe kadar sürecektir…

Özetle, “madem ortada boşluk var, bir iki yıl içinde buradan kendi iç hesaplarım için azamisini koparmalıyım” düşüncesiyle hareket etmektedir.

***

Doğruysa, yukarıdaki değerlendirme Türkiye solunun “asıl hesabın” döndüğü içeriye odaklanması gerektiğine işaret etmektedir.

Peki, “içeriye odaklanma” Afrin’de yaşananlara ve yaşanacaklara boş verme anlamına mı geliyor?

Kuşkusuz böyle değildir ve sol “içe dönük hesapların” ötesinde AKP iktidarının bu müdahalesine ikirciksiz karşı çıkmalıdır. Ancak solun bu alanda ciddi güçlüklerle karşı karşıya olduğunu da kabul etmek zorundayız:  

* ABD -Viet Nam benzetmelerine, “dökülen kanda” ya da “düşülen bataklıkta” boğulma retoriğine fazla bel bağlanmamalıdır. Az önce değindiğimiz gibi AKP iktidarı hem yörede kendisine çizilen sınırlara hem de içerdeki hesapların gerektirdiklerine tabidir.

* Denecektir ki “ABD kayıtsız kaldı”, “Rusya sattı”, “Esad kendi hesabını yaptı” vesaire… Olabilir, ancak sanki ortada ne yaptığını/yapacağını bilen, taahhütlerine (olduğu kadarıyla) sadık kalacak bir ABD, Rusya, AB, “uluslararası topluluk” var da mahallenin tek delisi AKP iktidarıymış gibi naif değerlendirme ve beklentilerden uzak durulmalıdır.

* Solun bugünkü durumda Afrin müdahalesi karşıtlığını Gezi, Haziran 2015 seçimleri ve son referandum gibi örneklerde görülen genişlikte bir kitleselliğe taşıma şansı olmadığı açıktır.   İktidardan gelen “ensenize çökeriz” tehditlerinin ve yaratılan korku ortamının ötesine geçen bir durumdur:   Afrin’den kalkarak ülke ölçeğinde bir duyarlılık ve hareketlilik yaratma şansı, (genel) AKP karşıtlığından hareketle ve bununla birlikte bir Afrin duyarlılığı yaratma şansına göre çok daha azdır.

* Bugünkü durumda AKP’nin çeşitli seçim hesaplarını etkileyebilecek unsurlar olarak CHP, İyi Parti ve HDP’den söz edersek, AKP Afrin olayını bunlardan ilk ikisini kendine göre “kişiliksizleştirme”, “biat ettirme” ve dolayısıyla “fuzulileştirme”, üçüncüsünü ise bertaraf etme amacıyla kullanacaktır.

* Afrin olayında daha önce sözü edilen “üst sınırların” daha yukarıya çekilmesi şimdilik güç görünmektedir; ancak bu üst sınırları aşmamak kaydıyla “alt sınırların” duruma ve kamuoyu yoklamalarına göre seçimleri erkene almak ya da hiç yaptırmamak üzere yukarıya çekilmesi ihtimal dâhilindedir.

Söylenebilecekler, şimdilik aşağı yukarı böyle.

Henüz üç gün geçmiştir; yaşanacak gelişmelerle birlikte bunlara ek yeni şeyler söylenmesi mümkün hale gelebilecektir.





Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.928
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 25.01.2018- 10:45


Afrin, kimin kırmızı çizgisi? -   Ender HELVACIOĞLU



AKP iktidarı Suriye’ye ilişkin gerçekten anti-emperyalist (en azından anti-ABD) ve milli bir politika izleseydi, yapacağı iş son derece basitti: Vatanını savunan Esat yönetimi ile anlaşmak, ittifak yapmak ve ortak politikalar oluşturmak.

Eğer iddia edildiği gibi ABD ve piyonlarına karşı -Suriye topraklarındaki harekâtları da içeren- bir vatan savunması yapılıyor ise, aynı güçlere karşı 6 yıldır vatan savaşı veren Esat yönetimi ve müttefikleri (Rusya, İran) ile ortak hareket etmek gerekirdi.

Fakat AKP iktidarı bu yolu tutmamakta direndi/direniyor. Harekâtı, Suriye’nin meşru hükümetine karşı savaşan emperyalist beslemesi şeriatçı grupların oluşturduğu ÖSO ile birlikte gerçekleştirdi. Esat yönetimine yönelik düşmanca tavrını sürdürdü/sürdürüyor.

Erdoğan iktidarının bu tutumu, asıl çizgisinin, ABD’yi PYD yerine kendisiyle hareket etmeye zorlamak, yani ABD’yi ikna etmeye çalışmak olduğunun göstergesidir. Bu, yerli ve milli bir politika değildir.

***

Bilindiği gibi sıcak savaşlar kırmızı çizgiler ihlal edildiğinde ortaya çıkar. Öyle bir noktaya gelinmiştir ki artık geri adım atılamaz, ya teslim olunacak ya da savaşılacaktır. Yani savaş büyük bir ihtiyaç haline gelmiştir, çözüm yolu olmuştur.

Peki, Afrin kimin kırmızı çizgisidir? Afrin savaşı kimin vazgeçilmez ihtiyacıdır?

Türkiye’nin kırmızı çizgisi mi? AKP iktidarının ve destekçilerinin sözcüleri böyle olduğunu söylüyor: ABD 30 bin kişilik bir PYD ordusu kurmuş ve tepeden tırnağa silahlandırmıştır; bu bir kırmızı çizgi ihlalidir, Türkiye açısından kabul edilemez. Türkiye, ABD ve piyonlarına karşı bir vatan savaşı vermektedir ve bu kapsamda Afrin’e girmiştir.

Peki, bu 30 bin kişilik emperyalist ordu Afrin’de midir? Türkiye’nin toprak bütünlüğü Afrin’deki PYD gücü tarafından mı tehdit edilmektedir? Kimsenin böyle bir iddiası yok. Bu açıdan bakıldığında Afrin kritik nokta değildir. PYD’nin asıl gücü -Menbiç hariç- Fırat’ın batısında değil doğusundadır. ABD güçleri de oradadır; o bölgede, Türkiye sınırının yanı başında 10’dan fazla Amerikan üssü de bulunmaktadır.

Demek ki Türk devletinin kırmızı çizgisinin somutlaştığı alan Fırat’ın doğusudur. Tabii somutlaştığı bir alan daha var: Türkiye’nin içi! Türkiye’yi tehdit eden 30 bin kişilik ordu kurup silahlandıran ABD’nin, başta İncirlik olmak üzere onlarca üssü ve dinleme-gözetleme tesisi ülke içinde tıkır tıkır işlemektedir. Dahası, Türkiye hâlâ NATO üyesidir.

AKP iktidarı bütün bu gerçek kırmızı çizgileri es geçip Afrin’e girmiştir. Diyebilirler ki, Afrin yumuşak karın olduğu için oradan başlanmıştır, harekât doğuya doğru devam edecektir, ABD karşı koyarsa bütün üs ve tesisleri kapatılacak, NATO’dan çıkılacaktır.

Fakat iktidar katlarından kimse böyle bir yol haritası izleneceğine dair işaret vermiyor; ağızlarına bile almıyorlar. Tam tersine ABD ile karşı karşıya gelmemeye azami özen gösteriliyor. Bu da yukarıda söz ettiğimiz ABD’yi ikna politikasının, iktidarın esas çizgisi olduğunun bir başka göstergesidir.

Peki, Afrin, ABD’nin, Rusya’nın hatta Esat yönetiminin kırmızı çizgisi midir? Uzun tahliller yapmaya gerek yok; hiçbirinin kırmızı çizgisi olmadığı görülüyor. Olsaydı, bu güçler Türk Ordusuyla Afrin’de karşı karşıya gelirlerdi. Tersine, Türk Ordusu bütün bu güçlere rağmen değil, tümünün şu veya bu ölçüde “görmemesiyle”, bir tür yol vermesiyle Afrin’e girebilmiştir.

Bütün bunlar Afrin harekâtının -arazideki büyük güçler açısından- bir “hava boşaltma operasyonu” olarak değerlendirildiğine işaret ediyor. Türkiye’nin havasını boşaltma operasyonu…

Peki, bu savaş niye çıktı? Afrin, Türkiye’nin, ABD’nin, Rusya’nın, Esat yönetiminin kırmızı çizgisi olmadığına göre, kimin kırmızı çizgisidir?

Erdoğan iktidarının! Erdoğan’ın böyle bir savaşa ihtiyacı vardır. İçerde bir “milli kahramanlık” havası estirmek ve bu yolla iktidarının sürekliliğini garanti altına almak için bir savaşa ihtiyacı vardır. Kimsenin kırmızı çizgisi olmayan bir alanda girişilecek bir savaşa… 7 Haziran 2015 genel seçimlerinden beri bu kirli politikayı izlemektedir Erdoğan iktidarı.

Peki, Mehmetçiğin kanı? Peki, kardeşlik? “Vatan savaşı”nda bir teferruattır!

***

Harekât daha yeni başladı. Nasıl seyreder, ne kadar sürer, PYD ciddi bir direniş gösterir mi yoksa geri mi çekilir, Türk Ordusu bölgeye hakim mi olur yoksa orası bir bataklığa mı dönüşür, bütün bunlar hakkında kesin şeyler söylemenin henüz imkânı yok. Hele Afrin sonrası (ilerlense de, geri de çıkılsa) iyice belirsiz.

Bu nedenle yazımızda Türkiye’nin üç zayıf noktasına vurgu yapmakla yetindik. Kısaca toparlarsak bu zayıf noktalar:

1) ÖSO ortaklığı,

2) Esat düşmanlığı,

3) Üçüncüsü ve en önemlisi AKP-Erdoğan iktidarının varlığıdır.

Bunlar askeri deyimle “yığınaktaki hatalar” anlamına geliyor. Kaldı ki, bu zayıflıklar bulunmasaydı, oraya yığınak yapmaya da gerek olmazdı.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.928
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 27.01.2018- 14:43


Şansı zorlamanın sınırları - Metin Çulhaoğlu


Önceki yazımızın bir yerinde şöyle demiştik: “Bu durumda AKP iktidarının Afrin macerasının, böyle bir girişime imkân tanıyan dış dengelerin (ve pazarlıkların) çizdiği üst sınırlar ile iç siyaset açısından getiri sağlamaya yetecek alt sınırlar arasında gelgitler yaşayacağı sonucuna varabiliriz.”

“Alt sınırlardan” başlayarak açmaya çalışalım.

Kastedilen, en başta, AKP iktidarının önümüzdeki seçimlerde kendisine ciddi oy artışı şeklinde dönecek bir ortam oluşturma, Afrin’deki operasyonu da bunu sağlayacak başarı düzeyinde tutma niyetidir.

Başarı garanti mi?

Örneğin, özellikle askeri açıdan bakıldığında, kısa vadede bu sınırların gerisine düşülüp Dimyat’a giderken evdeki bulgurdan da olunmasına yol açacak bir fiyasko ihtimali hiç mi yok?

Hemen belirtirsek, ne Sun-Tzu (Savaş Sanatı) ne de Clausewitz (Savaş Üzerine) birikimimiz olduğundan söyleyeceklerimiz ihtiyatla karşılanmalıdır. Ama gene de deneyelim:

Bizce kısa vade için düşünüldüğünde yukarıdaki ihtimal pek yoktur. Sonuçta bugünkü operasyon alanı Rize ili kadar bir coğrafi büyüklüğe sahiptir. Karşı güç de herhalde “hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır” diye her karış toprağı sonuna kadar savunma anlayışında değildir. İş uzarsa asıl mücadelesini muhtemelen gerilla taktikleriyle verecektir ve bu da uzun bir döneme yayılacaktır.

Kısa dönemde fiyaskoyu getirebilecek bir uluslararası karşı çıkış ufukta görünmediğinden, ayrıca müdahaleyi belirli bir açıdan boşa düşürecek bir Şam-PYD uzlaşması şimdilik muallakta kaldığından, alt sınırları da tehdit edecek bir gelişme ihtimalinden söz edemiyoruz.

***

Ya “üst sınırlar”?

Bundan kastımız da ABD ile Rusya’dan birinin (ya da belirli durumlara göre ikisinin birden) “hayır, bundan ötesi yok” diyeceği noktadır.

Bizce bugün AKP müdahalesi Afrin’le uğraşırken diğer yandan kendisinin de bildiği bu üst sınırları daha yukarıya çekme hesapları yapmaktadır.   Kafasında, Afrin’de elde edeceği “başarıyla” ABD-Rusya-Suriye üçgeninde daha geniş hareket alanları bulma, böylece Afrin’in doğusuna, Kobane’den Irak sınırına ulaşma hesapları olduğu söylenebilir.

İşte “üst sınırların” zorlanarak buna imkân tanıyacak kadar yukarıya ittirilmesi pek mümkün görünmemektedir.

Bunu söylerken, daha geniş bir coğrafyada, daha güçlü, eğitimli, deneyimli ve donanımlı Kürt güçleriyle karşı karşıya gelmenin dışında, kendi sınır çizgileri olan ABD ve Rusya’nın yakacağı kırmızı ışığa işaret ediyoruz.

Müdahaleye böyle bir alan ve olanak tanınması ABD’nin de Rusya’nın da bölgedeki Kürt unsurunu tamamen gözden çıkarması anlamına gelir ki her ikisinin de salt Türkiye’yi yanına alma aşkına bu kadar ileri gitmesi mümkün görünmemektedir.  

ABD’nin, sonunda bölünmüş bir Suriye istediği açıktır. Türkiye de bunu istiyor olabilir; ancak Suriye bölünecekse bunun ABD açısından olmazsa olmaz’ı kuzeyde bir Kürt oluşumunun varlığıdır. Aklında görece daha uzun vadeli bir “İran operasyonu” varsa özellikle böyledir. Rusya ise şu anda Suriye’nin bütünlüğünden yana durmaktadır; ancak bu bütünlüğün tamamen gözden çıkarılan bir Kürt unsuru dışında salt Esad-Şam ekseninde sağlanamayacağını kendisi de bilmektedir.

Kısacası, AKP iktidarının “üst sınırları” daha yukarıya ittirebilmesi, ABD’nin ve/ya da Rusya’nın “ne Kürtler ne başkası, benim için sadece ve sadece sen varsın” demesiyle gerçekleşebilir ki hiç mümkün görünmemektedir.

Evet, Türkiye önemlidir; ama ne bölge jeopolitiği açısından bulunmaz Hint kumaşıdır ne de süper güçlere aynı yastıkta kocama tercihi yaptırabilecek bir istikrara ve güvenilirliğe sahiptir.

***

Yazıyı bitirirken, bir eksiğe ve bir “varsayıma” değinmek istiyoruz.

Eksik: Bunca şey söylüyoruz, ama bu ülkede, Türkiye’de yaşayan Kürtlerden ve onların yönelimlerinden söz etmiyoruz. Bir eksikliktir; ayrıca ele alınmalıdır ve belirli bir noktaya odaklanıldığından hoş görülmelidir.

Varsayım: Elimizde elbette hiçbir “maddi bilgi” yok; ama AKP iktidarının ABD ile olan Afrin operasyonu bağlantılı ilişkilerinin bir yerinde pazarlık unsuru olarak Sarraf Davası’nda verilecek cezaların, hatta Fetullah Gülen’le ilgili taleplerin de yer aldığını düşünmek mümkündür.



Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   >   son» 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Rakka operasyonu kimin operasyonu?-Ender HELVACIOĞLU melnur 0 2733 01.06.2017- 16:09
Konu Klasör Afrin dersleri ve sol melnur 0 2119 24.03.2018- 08:23
Konu Klasör Yalçın Küçük'ten Afrin değerlendirmesi: melnur 1 3583 22.01.2018- 22:38
Konu Klasör AKP Afrin'e girer mi? -İlker Belek melnur 0 2589 06.07.2017- 07:26
Konu Klasör Barzani'den PKK operasyonu solcu 0 3372 20.05.2014- 10:00
Etiketler   Afrin,   operasyonu.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS