SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Faşizmle demokrasi arasındaki fark - Aydemir Güler           (gösterim sayısı: 3.430)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.988
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 27.01.2018- 14:31


Faşizmle demokrasi arasındaki fark - Aydemir Güler


Tayyip Erdoğan Kuzey Kıbrıs’ta bile Afrin harekatının eleştirilmesine izin vermemek için çağrı yaptı ve Kıbrıs ölçeğinde sayısı az sayılamayacak bir güruh hedef gösterilen basın kuruluşuna hemen saldırdı. Tahmin edileceği gibi bu faşistler kendilerine uzatılan kamera ve mikrofonlara, anlaşılamayan böğürtülerle konuşuyorlar, bu çabadan yorgun düştükleri anda da liderlerinin adını haykırıyorlardı. Sanırım, slogan niyetine üç sözcüklük bir ismi bas bas bağırmalarının nedeni, böylece yanlış bir şey söyleme ihtimalinin sıfırlanabilmesi. Yoksa bu topluluk akım derken bokum diyecek kalibrededir.

Faşizmle demokrasinin farkı bunların ellerinde sopalar veya tabancalarla oraya buraya saldırmaları ile “sandıklara sahip çıkarak” demokratik görevlerini yerine getirmeleri arasındadır.

Sosyalizmde bunların suça bulaşmış olanları kuşkusuz kovuşturulacak, ama esas olarak zarar ziyan hallerinden çıkartılmak üzere eğitime tabi tutulacaklardır. Bir kısmının soluğu yurtdışında alacağı ise kesindir.

***

Alaycı bir dil kullanıyor olmam bu kalabalığı ciddiye almadığım anlamına gelmiyor. Bunlar basbayağı tarihsel bir kategoridir. Bundan tam 97 yıl önce Trabzon’da ortaya çıkmış ve TKP Genel Başkanı Mustafa Suphi, Genel Sekreteri Ethem Nejat ve ülkenin yüz akı, gencecik TKP’nin yöneticisi bir dizi devrimci aydını deniz yoluyla kenti ve ülkeyi terk etmeye zorlamışlardı. Sonra kendi tekneleriyle peşlerine düştüler ve öldürdüler, öldürdüler…

O dönem Mustafa Kemal’in öne çıktığı Ankara’dan veya Kazım Karabekir’in Erzurum’undan bakıldığında milli hislerle galeyana geldiğinde yurtseverlikten serseriliğe düşen bir kitle görülmüş olmalıdır. Ancak tarihçiler ve gözlemciler kitlelerin ancak organize biçimde katliam yaptıklarını bilir ve görürler. Yıllarca “asıl katil kim” sorusunun peşinden gidilmesi bu kabulden dolayıdır.

Bu anlamda sokaktaki alçakların bir noktadan sonra ciddiye alınmamasını öneririm. Bunlar sırtları sıvazlanıp cepleri doldurulunca aslan kesilen serserilerdir. Demokrasi ile faşizmin farkı bu ilişkinin örtüklüğü ve aleniliği arasından geçmektedir.

Sosyalizmde, bunların iplerini tutan eller yok edileceği için beslenme damarları ve varlık koşulları da zayıflayacaktır. Ancak başka sosyalist ülkelerin, örneğin Küba’nın deneyimi, bize iplerin ve onları tutan ellerin dünya üzerinden silindiğine emin olana kadar sosyalist demokrasinin silahları gömmemesini söylemektedir. “Proletarya diktatörlüğü” insanlığın bu yağmacı urdan arındırılması için vazgeçilmez ve başka bir şeyle yeri doldurulamaz bir özgürlük aracıdır.

***

Bu serseriler ilerleyen yıllarda İstanbul’da Ada vapuruna binip “vatandaş Türkçe konuş” diye sağı solu tehdit etmişlerdir. Söz konusu olan açık bir hükümet politikasıydı.

Devlet 1945 Aralık’ında Tan Matbaasını basan sürüye “aa ne kadar da ayıp” biçiminde tepki göstererek faşist değil demokratik bir davranış sergileyecekti! (Nasıl demokrasi bu, demeyin; az bekleyin…)

6-7 Eylül 1955’te Selanik’te Atatürk’ün evine saldırılmasına tepki göstermek açıkça temiz milli hislere dayandırıldı. Tepki meşru, ama yağma abartıydı. Hele gayrimüslimlere yönelik, öldürmeye varan eylemler, olup bitene müdahale edilmesini gerektiriyordu. Enkazı kaldırmak için ordu çıktı İstiklal Caddesine… Saldırganların arasına provokatörler karışmış olabilirdi ve DP hükümeti de en az önceki CHP hükümetleri kadar demokratikti! Provokatörlerin solcu olabilecekleri üstünde hassasiyetle durdu demokratik hükümet!

Faşizmle demokrasi arasındaki fark incedir ve burada örnek verdiğimiz şiddet olgusunun düzen tarafından ne ölçüde sahiplenildiği bir yelpazeye yayılır. Biraz daha çok, biraz daha az, hafif, daha ağır… Kapitalizmde faşizmle demokrasi aynı sınıf diktatörlüğünün farklı biçimleri olduğu için kardeştirler ve aralarında uçurumlar yoktur.

Sosyalizm sermaye sınıfını ortadan kaldıracağı için, faşizmin köpürtüp böğürttüğü güruhları ve kravatını takıp oylamaya giden demokratik katılımcı yurttaşları, birlikte içine düştükleri yalan dünyasından özgürleştirir. Yanıltılan ve suça yönlendirilenler için sosyalizmin sunacağı eğitim imkanının özü de aslında budur. Zira demokratik ve katılımcı yurttaşlık ile ağzından böğürtüler çıkartmak arasındaki fark niceldir. Birinciler ikincilere dönüşüverir, demiyorum. Ama aynı toprak bazen birini bazen diğerini, çoğunlukla da aynı anda ikisini birden besler.

***

Ne de çok yıldönümü sıkışmış şu günlere! Afrika gazetesine saldırı Kıbrıs’ta katledilen aydınları hatırlattığında Hrant anmasının üstünden birkaç gün geçmişti yalnızca. Ardından Uğur Mumcu, sonra Mustafa Suphiler. Birkaç hafta önce Maraş. Yılbaşı gecesi ise taptaze; geçen yılki IŞİD katliamı…

Maraş’ta veya yıllar sonra Sivas’ta elinden bir şey gelmeyen sosyal-demokratlar düzenin demokratik yüzünü temsil ederler. Faşistlik ise itin kopuğun üstüne yıkılır ve Çiller’di, İnönü’ydü, Demirel’di unutulur. Bayar’ın, Menderes’in unutulmaları gibi…

Unutulmalıdır ki, demokrasi güçlü olsun! Güçlü demokrasi ne mi demek? Halk kitleleri demokrasi oyuncağıyla eğleşip dursunlar işte…

Kuşkusuz Erdoğan da isterdi, oraya buraya saldırı emrini bizzat vermek zorunda kalmamayı. O da isterdi düzenin eski ekâbir yöneticileri gibi, meşru, demokratik, saygın, tarafsız görülmeyi… Yalnızca o değil. Erdoğan’ın düzen içi muhalifleri de isterler aynı şeyi. Siyaset yelpazesinde faşizme düşen alan ne kadar genişlerse liberalin, sosyal-demokratın, hatta solculuk oynayanın bile aynı beslenme kaynaklarına ne kadar yakın olduğu açık olur. Su alan gemi kapitalizmin ortak teknesidir zira…

Hal böyleyse ve başlıkta ima edilen soruya bu yazıdaki gibi bir yanıt verilmesi uygunsa, sonuç alınması mümkün biricik mücadele sosyalizm mücadelesidir. Faşizme, savaşa, şuna buna karşı demokrasi mücadelesi koskoca bir yalandır.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.988
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 29.01.2018- 22:54


AKP'nin ilk iktidar yıllarında liberaller, dönekler, sol liberaller, dinciler, kendilerini solcu sanan kürt milliyetçileri, bunların kuyruklarına takılan kuyrukçular hepsi hep beraber bir demokrasi rüzgarı estirmişlerdi. AKP ''çevrenin merkeze yerleşmesi'' olarak tanımlanıyor, olumlu karşılanıyor ve memleketin geleceği konusunda iyimser bir hava estirilerek ne kadar demokrat bir ülke olacağımız konusu köpürtüldükçe köpürtülüyordu. Erdoğan'lı AKP ülkenin beklediği demokrasi havarileri olmuşlardı. Şaşıran şaşıranaydı. Hatırlıyorum, bizim eski forumumuzda da liberalizm, cemaat ve AKP övgüleri gırla gidiyordu.

Şuraya gelmek istiyorum, Yanlışlık AKP gibi bir partiden ve bu kadrolardan demokrasi beklentisi içine girmek ne kadar büyük bir hataysa, aynı şekilde bilimsel sosyalizmi rehber edinmiş   bir   sosyalist için sınıf mücadelesini burjuva anlamda demokrasi mücadelesine indirgemek, yani demokrasi mücadelesini merkezi bir konuma oturtmak da o derece yanlıştı. ( Hep altını çizmek istiyorum, yiğidin hakkını vermek açısından; bir tek TKP farklı bir konumdaydı ve yıllarca izlenen siyasetin büyük bir hata olduğunu elinden geldiğince haykırıyordu; hepsinde de haklı çıktı.)

Aydemir Güler'in yazısını bu bağlama oturtmakta yarar var. Sonrası AKP'nin ülkeyi getirdiği noktadır. Gericilik sadece gericilik olarak kalmıyor ve aynı zamanda geniş kesimlerin zihninde onarılmaz kırılmalara da yol açıyor. Ne söylenirse söylensin, sürekli inanan ve sonucunda biat eden bir kitle ortaya çıkıyor ve zaman içinde de büyüyor. Bu yüzden yani çok da geç olmadan bu sürecin durdurulması için elden gelinen her şeyin yapılması gerekiyor.

Konuya döndüğümüzde Aydemir Güler'in söylediği gibi bu iktidar ve yandaşları için demokrasi ile faşizm arasında ayrılmaz bir çizgi bulunmuyor. Demokrasi derken faşizm, faşizm derken demokrasinin anlaşılması çok da yanlış bir değerlendirme olmayacaktır.



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Kürt hareketiyle sosyalistler arasındaki ilişkiler üzerine... melnur 0 297 14.05.2023- 05:23
Konu Klasör Ekim'in intikamı-Aydemir Güler melnur 6 4435 30.10.2019- 10:21
Konu Klasör Yine bir Aydemir Güler yazısı üzerine... melnur 0 98 03.02.2024- 07:51
Konu Klasör Aydemir Güler'in gündeme ilişkin görüşlerine dair... melnur 4 1454 11.12.2021- 05:53
Konu Klasör Aydemir Güler: TKP en iddialı, cesur ve olgun olduğu dönemdedir... melnur 0 475 11.09.2022- 03:50
Etiketler   Faşizmle,   demokrasi,   arasındaki,   fark,   Aydemir,   Güler
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS