SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Rojava’da devrim mi işbirliği mi?           (gösterim sayısı: 3.288)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 26.03.2018- 08:46


  Rojava’da devrim mi işbirliği mi?

Resim Ekleme

Suriye’nin kuzeyinde ortaya çıkan PYD merkezli yeni egemenlik alanı özellikle Kürt siyaseti tarafından devrim diye nitelendirilmişti. “Rojava Devrimi” adıyla anılan bu sürece daha yakından bakmak istedik. Özellikle ABD emperyalizminin Suriye’ye yerleşme hedefi ile Kürt siyasetinin devrim dediği olguyu yan yana getirdik. “Rojava’da devrim mi işbirliği mi” başlıklı Pusula’mızın bu sayısında ilk yazı Neşe Deniz Babacan tarafından yazıldı: “Doğru soru şu: Kürtler Amerika’yı satar mı?” başlıklı yazı, herkesin ABD Kürtleri satar mı sorusunu tersten sorarak yanıtlıyor. İkinci yazımız ise “Rojava: Devrim mi değil mi” başlığı ile Demir Silahtar tarafından yazıldı. “Rojava Devrimi” kavramsallaştırmasının gerçekte ne olduğunu anlatıyor. Ve son yazı ise Aysel Tekerek tarafından kaleme alınan “Zorunluluk mu seçenek mi?: Kürtler ve sosyalizm“. Sosyalizm, Kürtlere uzak mı sorusunun yanıtını bu yazımızda vermeye çalıştık. İyi okumalar.

http://gazetemanifesto.com/2018/03/25/pusula-rojavada-devrim-mi-isbirligi-mi/



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 26.03.2018- 08:49


Doğru soru şu: Kürtler Amerika’yı satar mı?


Resim Ekleme

 
NEŞE DENİZ BABACAN

Artık ABD’nin Suriye’de işgal politikasını hayata geçirmeye başladığı bu günlerde, emperyalizm ile Kürt siyaseti arasındaki ilişkinin de geleceği tartışılır hale geldi. “ABD Kürtleri yarı yolda bırakacak mı?” soruları ve üzerine yapılan yorumlar, Kürt hareketi ile emperyalizm arasındaki ilişkinin kökenlerine inmediği sürece doğru bir hattan ilerlemeyecektir.

Yanlış soru


Bilindiği üzere ABD 2014 sonrasında Suriye’deki politikalarını yürütmek üzere yaptığı işbirliğini yeniledi ve cihatçı örgütler ile olan ilişkisini tali bir zemine çekerken, birinci elden PKK’nin Suriye’deki askeri ve siyasi örgütlenmesi olan PYD ve YPG ile işbirliğine başladı. Tali alana çekilen ilişkinin bugün Suriye’de “ılımlı muhalefet adı verilen” El Kaide kökenli bazı grupları da içerdiği açık bir şekilde görülmektedir.

Bunun dışında IŞİD, El Nusra (bugünkü adıyla Heyet Tahrir el Şam) ve benzeri yapılar ise emperyalizmin Suriye’de karşıtlık ilişkisi kurduğunu iddia ettiği oluşumlar olarak öne çıkıyor.

Buradaki oyun açıktır. ABD cihatçı örgütlerin bir kısmına karşı mücadele ettiğini iddia ederek, bir kısmını ise yanına alıp Suriye’deki iktidara karşı kışkırtarak bölgede tutunmanın yolunu aramaktadır.

İşte tam da bu zeminde gerek askeri, gerek siyasi alanda emperyalizmin yeni işbirliği Suriye Kürtleri üzerinden şekillendirilmiştir.

İşbirliğinin zemini Kürtler açısından statü talebine indirgenmiş ve demokratik özerklik adı verilen bir yaklaşım hayata geçirilmeye çalışılmıştır. Kürt siyasi hareketi ABD ile yaptığı işbirliğinin üzerini ulusal demokratik hakların mücadelesi ile örtmeye çalışırken, ABD’nin Suriye’yi işgal politikasını hayata geçirmesi ile birlikte yeni bir zemin oluşmuştur.

Bu noktada ise, özellikle Afrin operasyonu sonrasında ABD’nin Kürtleri yarı yolda bırakıp bırakmayacağı tartışılmaya başlanmıştır.

Ancak dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Emperyalizm, Suriye’deki Kürtler ile olan ilişkisini gözden geçirebilir, güncelleyebilir. Örneğin yakın zamanda ifade edildiği gibi Türkiye ile Suriye sınırında 30 bin kişilik Kürt askeri gücü kurulabilir ya da ABD bölgede SDG çatısı altında daha esnek bir yapılanmaya da gidilebilir. Bu bahsedilenler önemsiz başlıklar değil elbet. Ancak yaklaşım açısından Kürtlerin bölgede ABD tarafından yarı yolda bırakılıp bırakılmayacağı sorusu bir sızlanma ve işbirlikçiliğin payandası haline geldiği oranda yanlış bir soru olarak görülmelidir.

Bazı yapısal noktalar

Çünkü esas olarak ABD ile Kürt siyasi hareketi arasındaki işbirliği ilişkisinin konjonktürel ve geçici bir durum olmanın ötesinde hangi yönleriyle yapısal bir karakter kazandığına göz atmak gerekmektedir.

Bu bahiste ortaya çıkan birkaç olgudan bahsedilebilir.

Birincisi, PKK’nin politik, ideolojik ve örgütsel uzantısı olan Suriye’deki Kürt siyasi oluşumları gerek sosyalist ideallerin reddedilmesi anlamında, gerek programatik sapma açısından, gerekse ilişki biçimi bağlamında emperyalizm ile tam boy işbirliği ve teslimiyet ilişkisi içerisine girmiştir. Bu durum yapısal kısmın ilk ve en önemli ayağını oluşturmaktadır.

İkincisi, SSCB sonrasında emperyalist dünya tarafından ortaya atılan ve Kürt siyasi hareketinin son on beş yıl içerisinde hatmettiği post marksist özyönetim ve demokratik özerklik modelleri ilk defa emperyalizmle yapılan işbirliği sayesinde Kürtler açısından reel bir olguya dönüşmüştür. Türkiye’de de hendek-özyönetim hamlesi ile birlikte benzeri bir deneme yapılmıştır. Ancak başarısız olunmuştur.

Üçüncüsü, Kürtlerin statü arayışının emperyalizm ile işbirliği temelinde gelişmesi, özellikle ABD’nin Suriye’yi parçalayarak yerleşme planı ile çakıştığı oranda bölgedeki emekçiler arasındaki ayrım derinleşmeye başlamıştır. Dolayısıyla ülkemizde olduğu gibi, aslında sermaye diktatörlüğünün temsilcisi olan emperyalizm işbirlikçisi iktidarlar ulusal düşmanlıklar üzerinden sömürü düzenine alan açmanın yolunu yapmaktadır.

Yanlış ezberler


Özellikle yukarıda bahsettiğimiz yapısal bazı noktaları görmeden ya da ABD’nin gerek bölgedeki ülkelerle, gerekse siyasi öznelerle yaptığı ittifaklar politikasını ele almadan yapılacak yorumlar yanlış ve eksik olacaktır. Bununla birlikte ABD’nin YPG’ye tırlarla silah dağıtması bu işbirliğinin en somut görüntüsü olarak ortaya çıkmıştır. Ancak bu işin görünen yüzüdür. Dolayısıyla işin arka planındaki noktaya odaklanmak ve siyasi öznelerin pozisyonlarını buradan okumak gerekmektedir.

IŞİD’e karşı mücadelede Suriye Kürtleri açısından önemli ve en kritik olgu olarak görülen Kobani direnişi bugün aynı zamanda emperyalizmle yapılan işbirliğini meşrulaştırmanın aracı olarak kullanılmaktadır. Çünkü Kobani’yi IŞİD’in işgali sonrasında başlayan direnişe başta ABD olmak üzere diğer emperyalist ülkelerin verdiği siyasi ve askeri destek ile birlikte 2014 sonrasındaki pencere açılmıştır.

Bu olayların hemen öncesinde ve sonrasında YPG’nin Kuzey Suriye’deki bazı ÖSO’cu yapılanmalar ile birlikte ortak oluşumlara (Örn: Burkan el Fırat) hatırlanırsa, günümüzde gelinen tablonun taşları da tam anlamıyla yerine oturacaktır.

Devamında Suriye’nin üçte birlik bölümünün ABD tarafından ele geçirilmesinin “Rojava devrimi” çatısı altına oturtulmasının ise yanlış ve eksik bir politika olarak görülmesi açık bir şekilde körlüktür. Ortada bilerek ve isteyerek işletilen bir süreç bulunmamaktadır.

Tüm bunlarla birlikte, Ortadoğu’da Kürt siyasi hareketinin cihatçılığa karşı mücadelede emperyalizm ile yaptığı işbirliğinin meşru görülmesi yanlıştır. Çünkü Suriye’deki meşru iktidar halkın desteği ile birlikte IŞİD’e ve cihatçı örgütlere karşı büyük bir mücadele verdi ve çok daha büyük bir meşruiyete sahip oldu. Kürt hareketi yerini bu çizgide tarif edebilirdi. Ancak mesele statü ve özyönetim arayışına denk düştüğü oranda emperyalist politikalara meze olundu.

Bu tablonun tam tersine çevrilmesinin ne kadar mümkün olduğu henüz belirsizlik taşıyor. Bu belirsizliği gidermek için Ortadoğu’da anti-emperyalist mücadelenin ne şekilde verileceği ve öznesinin kimler olacağı bir kere daha önem kazanmaya başlıyor.

O yüzden doğru soru sanıyoruz ki şudur: Kürtler Amerika’yı satar mı?

http://gazetemanifesto.com/2018/03/25/pusula-dogru-soru-su-kurtler-amerikayi-satar-mi/



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 26.03.2018- 08:52


Rojava: Devrim mi değil mi?


Resim Ekleme


DEMİR SİLAHTAR

Cihatçı-katliamcı ÖSO çeteleri koçbaşı olarak kullanılarak gerçekleştirilen Afrin harekâtının bölgede yaşayan Kürt halkına yeni acılar yaşattığı bir kesitte, bu acıların yaşanmasında AKP’nin temsil ettiği sermaye iktidarının ve emperyalizmin rolü kadar Kürt Siyasi Hareketi’nin siyasi tercihlerinin payını ve sorumluluğunu da ele almak, kimilerince “tuzu kuru sosyalistlerin empati yoksunu değerlendirmeleri” olarak küçümsenmeye çalışılsa da Türkiye devrimci hareketinin ve bölge halklarının geleceği açısından büyük önem taşıyor.

Kürt Siyasi Hareketi (KSH)’nin Suriye iç savaşının başlamasından sonra ABD başta olmak üzere emperyalizmle kurduğu açık ittifak, Türkiye solunun bazı kesimlerince önemsizleştirilmeye çalışılmaktadır. Buna göre Kuzey Suriye’deki iktidar boşluğunun 2012 yılında KSH’ye bağlı güçler tarafından doldurulmasıyla başlayarak bölgede kantonlara dayalı yeni bir siyasi yapı kurulmasıyla devam eden süreç bir “devrim”dir, bölge devriminin fitilini ateşleyebilecek potansiyeli taşıyan bu devrime güç vermek Türkiyeli devrimcilerin ve sosyalistlerin görevidir, KSH’nin emperyalist güçlerle kurduğu ilişki ise “askeri gerekliliklerin dayatması” olan “geçici” bir durumdur ve sosyalistlerin Rojava Devrimi’ni sahiplenme konusundaki tavırlarını değiştirmesini gerektirmez.

Emperyalizmle kurulan ittifakın salt askeri zorunlulukların ürünü geçici bir ilişki olduğunu ileri sürmek, ABD başta olmak üzere emperyalist ülkelerin bölgeye ilişkin gizlisi saklısı olmayan niyet ve tasavvurları ile KSH’nin en azından son yirmi yıllık siyasi çizgisi göz önünde bulundurulduğunda ya katıksız bir cehaletin ya da apaçık bir siyasi çarpıtmanın ifadesidir. Kaldı ki ABD’nin IŞİD tehlikesi bertaraf edildikten sonra da Suriye’nin kuzeyini terk etmeyeceği ve bölgede KSH ile geleceğe dönük uzun soluklu bir stratejik ilişki kurmayı arzuladığı hem ABD’li hem de Kürt yetkililer tarafından bugüne kadar çeşitli vesilelerle defalarca dile getirilmiştir. AKP hükümetinin Türkiye’nin güvenlik kaygılarından çok emperyalist planlara kendisinden daha iyi taşeronluk edecek bir güç bulunmadığını ABD’ye kanıtlamak amacıyla “onu alma beni al” dercesine giriştiği Afrin harekatının, ABD ile KSH arasında kurulmak istenen bu stratejik ilişkiye etkisinin ne yönde olacağı zaman içerisinde görülecektir. Ancak hiçbir zaman tek ata oynamadığı bilinen emperyalizmin, salt elinde Türkiye’yi hizada tutacak bir koz olarak bulundurmak adına bile olsa KSH ile ilişkiyi tümden sonlandırmak gibi bir yönelimi benimsemeyeceği şimdiden kestirilebilir.

KSH’nin Kuzey Suriye’de gerçekleşen iktidar değişikliğini “Rojava Devrimi” olarak adlandırması ise siyasi başarıya susamış Türkiye solunun ancak KSH ile ilişkilenerek, onun kazanımlarına ortak olarak güçlü bir çıkış gerçekleştirebileceği düşüncesindeki kesimlerince Marksist-Leninist devrim teorisini hiçe saymak pahasına abartılarak sahiplenilen bir söylem halini almıştır.

Rojava’da Kürt halkının IŞİD’e karşı gerçekleştirdiği direnişin önemi elbette yadsınamaz ancak gerçekleşen iktidar değişikliğinin bir “devrim” olarak nitelenmesi, 1960’ların milli demokratik devrim tezlerine bile rahmet okutacak ölçüde sorunludur.

2012 yılında rejim güçlerinin herhangi bir silahlı çatışma yaşanmaksızın Kuzey Suriye’den çekilerek bölgeyi YPG’ye bırakmasıyla gerçekleşen, bu nedenle de esasen Esad hükümeti ile KSH arasındaki bir pazarlığın sonucu olduğu söylenen iktidar değişikliğinin herhangi bir “devirme” eylemini içerip içermediği bile tartışmalıyken, süreci bir “devrim” olarak adlandıran kimilerine göre bir iktidar değişikliğini devrim olarak adlandırmakta temel alınacak nokta “kendisinden önceki devleti ya da siyasal rejimi devirmiş olması” değil, sonuçta iktidarın ele geçirilip geçirilmediğidir. İktidar ele geçirilmişse devrim olmuştur (!).

Oysa komünistler devrimi alelade bir iktidar değişikliği olarak değil, her şeyden önce toplumsal düzenin temelinde, siyasi rejimin niteliğinde köklü bir değişiklik olarak kavrarlar. Lenin’in işaret ettiği üzere her devrimin temel sorununun iktidar sorunu olması başka şeydir, her niyete yenen muz gibi her iktidar değişikliğini devrim olarak adlandırmak başka.

Marksizm’le alakayı tümden kesmiş gibi de görünmemeye gayret gösteren kimilerine göre, elbette ortada bir üretim tarzının yerine yenisini inşa eden bir “sosyal devrim” yoktur ama sosyal ilişkileri radikal bir biçimde değiştirmeyip daha çok egemen sınıfın farklı unsurları arasında gerçekleşen değişimleri ifade eden anlamda bir “politik devrim” olduğu da su götürmez. Bu yaklaşıma göre, örneğin 27 Mayıs ihtilalinin veya Mısır’daki Sisi darbesinin de devrim olarak adlandırılmasında beis olmasa gerek.

KSH’nin Rojava’ya yerleşmesini devrim olarak nitelendirmekte en ileri giden bir diğer kesim ise, bölgede örülen sürecin aynı zamanda sosyal ayağı da bulunan bir demokratik devrim olduğunu ileri sürmektedir. Bizce bölgede gerçekleştirilen reformların, ülkemiz solunun halen daha mustarip olduğu aşamalı devrim tezlerinden hareketle bir “demokratik devrim” olarak nitelenmesi fazlasıyla mübalağalı bir yaklaşımdır.

Her şeyden önce, halen daha monarşiyle yönetilen S. Arabistan ve diğer bazı Körfez ülkelerinin aksine burjuva devrim sürecini epey zaman önce tamamlamış olan Suriye’de feodal artıkların tasfiyesi gibi bir gündem mevcut olmadığı gibi, “Rojava sosyal devrimi”ne dayanak olarak gösterilen komünal (özünde kooperatif) yapılar da uzun süre “Arap sosyalizmi” denilen bir tür devlet kapitalizmi deneyimi bulunan Suriye halkının yabancısı olduğu iktisadi örgütlenmeler değildir. Öte yandan Rojava Toplumsal Sözleşmesi’nde bir yandan “Demokratik Özerk Yönetimlerdeki tüm emlak ve topraklar halkındır. Bunların kullanımı ve dağılımı ilgili yasalarca düzenlenir.” denilirken (m.40), hemen takip eden maddede “Mülkiyet ve özel mülkiyet hakkı güvence altına alınır. Yasadışı olarak hiç kimse emlaklarını kullanım hakkından mahrum bırakılamaz. Hiç kimsenin toprağı ve mülkü elinden alınamaz. Kamu çıkarı için alınması gerekiyorsa da karşılığı ödenmelidir.” (m.41) şeklinde özel mülkiyet hakkının dokunulmazlığı özel olarak vurgulanmaktadır. KSH tarafından gerçekleştirilen reformlar esas olarak Kürt ulusal kimliğinin inşası, toplumsal cinsiyet sorunları ve çok kültürlülük noktalarında toplanmakta, mevcut üretim ilişkilerinde “sosyal devrim” olarak adlandırılabilecek köklü bir değişiklik içermemektedir.

Sonuç olarak siyasi iktidarın Arap partilerinden KSH’ye geçmesiyle Suriye Kürtlerinin ulusal kazanımlar elde etmiş oldukları bu sürecin sosyalist bakış açısından “devrim” olarak nitelenmesi mümkün olmadığı gibi, gelinen aşamada dünya halklarının baş düşmanı ABD başta olmak üzere emperyalist kuvvetlerin bölgede askeri üsler kurarak kalıcılaşmasına destek olan Rojava’daki siyasi oluşumun “devrimci” sıfatıyla anılması kabul edilemez.

http://gazetemanifesto.com/2018/03/25/pusula-rojava-devrim-mi-degil-mi/



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 26.03.2018- 08:54


Zorunluluk mu seçenek mi?: Kürtler ve Sosyalizm…

Resim Ekleme



AYSEL TEKEREK

Temel çelişkiyi sınıflar arasındaki çelişkiye dayandıran yani emekçi sınıflar ile patron sınıfı arasındaki mücadelede, işçi sınıfını iktidara taşımayı hedefleyen sosyalist mücadele için diğer çelişkilerin çözümü ancak temel çelişkinin çözümüne bağlıdır.

Aslında yakın dönem Kürt tarihi ve Kürt siyasi hareketinin gelişim seyri yukarıdaki temel kalkış noktasını bir kenara koyarak, tüm çelişkilerin üstüne Kürt sorununu yerleştirerek sorunun tanımı ve çözümünde siyaseten daralma yoluna girmiştir.

1960 ve 1970’li yıllarda yani sosyalist mücadelenin toplumsallaştığı, yoğunlukla Kürt ve Türk sosyalistlerinin ortak örgütlenme içinde oldukları, kimlik siyaseti kavramının henüz doğmadığı bu zamanlarda Kürtler ve sosyalizm yolu arasındaki mesafe bir hayli kısalmıştı. Güçlü sosyalist örgütlenmeler, adıyla sanıyla Kürt illerinden vekil çıkarmış, Kürt il ve ilçelerinde büyük mitingler düzenlemiş, Kürt halkı arasındaki gerçek aydınlanma atağı sosyalist mücadele zemininde gerçekleşmişti.

1980 darbesi ve SSCB’nin çözülmesi ile birlikte ayrı örgütlenmeyi savunan ve mücadele tarzı olarak da silahlı mücadeleyi tercih eden PKK’nin güç kazanması ve Kürt halkı içerisinde önemli bir örgütlülüğe ulaşmasının sonucu ise Kürt sorununda çözüme yaklaşmak anlamına gelmedi. Sosyalist çözüm dışında ve kapitalist düzen içinde modeller geliştiren Kürt hareketinin Türkiye özelinde son dönem aradığı şey ise radikal demokrasi oldu. Bu arada emperyalist çağda olduğumuzu unutmayacaksak eğer, “Arap Baharı” ve sonrasındaki gelişmeler “Kürtleri” giderek emperyalistlerin elinde bir karta çevirdi.

Yukarıda oldukça özet olarak geçilen bu sürecin hem Kürtler hem de ülkemiz sosyalistleri için bazı ara sonuçlar doğurduğu kesindir.

İlki; anti-emperyalist, ABD karşıtı bir Kürt kuşağı gitmiş, yerine “Kürt çıkarları” gibi soyut ve yanlış bir kavramı veri alan demokrat, milliyetçi ve işbirlikçi damarlarda kendine yol bulan pragmatist bir kuşak gelmiştir.

İkincisi; en asgari düzeyde oyunu, en azami düzeyde canını Kürt hareketine adayan, bu alanda politikleşen milyonların şu an için politik geleceği belirsizdir. AKP ve ülke sağının bu alana müdahalesi süreklidir.

Üçüncüsü; açılım süreci sonunda Kürt hareketinin yaşadığı sıkışma kendi doğal dinamikleri ile açabileceği bir sıkışma olmaktan çıkmıştır. Ülkedeki tüm gündemler ile Kürt sorunu arasındaki bağ sorunu daha yukarıya yerleştirme tezinin bir kez daha çökmesine neden olmuştur.

Bu değerlendirmeler ışığında, ülke komünistlerinin Kürt siyasetine yön veren öznelerin solculaşması ya da sosyalist bir zemine çekilmesi beklentisi bulunmamakta, aksine bu özneler giderek sağa kaymaktadır. Bugün ülke komünistlerinin, doğrudan Kürt emekçilerinin sosyalist siyasete örgütlenmesi görevi diğer görevleri ile başa başa durmaktadır.

Peki bu nasıl olacak?

Onca yıldır, Kürt kimliğinden ötürü ezilen, baskıya uğrayan aklındaki tek soruya cevap arayanlara sosyalistlerin bir cevabı, verebileceği bir umut var mı?

Bu sorunun cevabı “evet”tir. Çünkü Evet’in arkasında güçlü bir tarihsel birikim ve üstünden geçilemez tarihsel ve güncel doğrular bulunmaktadır.

Her şeyden önce şunu belirtmek gerekir ki, ulusal soruna devrimci bir çözümü geliştiren ve bunu hayata geçiren SSCB pratiği halen yolumuzu aydınlatmaktadır. Halklara sadece anayasal düzeyde değil, hayatın kendisinde de eşitlik sağlayan sosyalizm pratiği, bugün Kürt hareketinin sunduğu Kürtlere anayasal statü amacının çok ilerisindedir; daha onurlu daha devrimci ve daha kökten bir çözümdür.

Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra emperyalizm ile siyasi ve ekonomik ilişkilerini geliştirmesi ile birlikte Kürt feodal beylerine bu alanda pay vererek meseleyi ertelemiş olsa da, aradan geçen zamanda ülkedeki kapitalizmin gelişim düzeyi ile birlikte her halktan emekçilerin giderek yoksullaştığı dönemin içinde olduğumuz akıldan çıkarılmamalıdır. Bu tablonun orta yerinde Kürt emekçileri bulunmaktadır. Bugün Kürt emekçilerine, Kürt siyasetinin kimlik mücadelesi olarak sunduğu çözüm iktidara endekslidir ve ekonomik olarak da sömürüyü ortadan kaldıran değil onu yaşatan çözüm modelleri olarak karşımızdadır. Kürt emekçileri ekmek ve barış mücadelelerinde her beş yılda bir boşluğa düşürülmektedir. Komünistlerin sınıf mücadelesini, kararlı, örgütlü ve sürekli kıldığı her kazanımda Kürt emekçileri işin doğal parçası olmaktadır. İnşaat işçileri bunun en güzel örneğidir.

AKP iktidarı sadece Kürtleri değil, ona tabi olmayan her halktan milyonları düşman kabul ederek ülkeyi bir cenderenin içinde tutmaktadır. AKP’nin bu süreçte aldığı yolun bir kısmında Kürt hareketi AKP karşısına çıkmayarak en büyük bedeli ödemektedir. Yeniden Kürtlerin başka bir dönemin içinde aynı şekilde yer almayacağının bir garantisi yoktur. Daha doğrusu tek garantisi sosyalist mücadelenin gücü ile ilintilidir.

Bugüne kadar Kürt halkı “ne yapılmaması” gerektiğinin filmini izlemiş hatta bu filmde oynamıştır. Bugün ise “ne yapılması” gerektiğinin filmi çekilmelidir.

Kürt sorununa çözümde, “demokratik çözüm mü, sosyalist çözüm mü” diye sorulduğunda ilkini gerçekçi ikincisini hayal kabul eden Kürtlerin sayısı hiç de az değildir. Bu denklem mutlaka değişmelidir. Sosyalistler, kapitalizmin tüm çelişkilerine çomak sokmalı, bu çelişkileri reformist solun elinden almalı ve devrimcileştirmelidir.

Barış, eşitlik ve özgürlük arasındaki bağlantıyı en gerçekçi temelde kuran komünistler, Kürt halkı içinde anti-emperyalist damarı güçlendirmeli, emekçi karakterini belirginleştirmelidir.

Kürdün inadı meşhurdur. İnat ise sosyalizm ile birleşince 70’li yıllardaki pratiğin çok ama çok ilerisine geçebileceğimizi şimdiden görmek mümkündür.

Son yıllarda hep söylenen “Kürtlerden komünist çıkmaz” lafını tarihten sileceğiz.

Kürt, Türk, Laz, Ermeni her halktan ama bir sınıftan komünistler partilerinin öncülüğünde siyasi kavgasını güçlenerek sürdürecektir.

Geçmiş ve gelecek bizim yanımızdadır…

http://gazetemanifesto.com/2018/03/25/pusula-zorunluluk-mu-secenek-mi-kurtler-sosyalizm/



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Özgür Özel'den İYİ Parti'yle 'işbirliği' açıklaması... melnur 1 157 05.12.2023- 10:53
Konu Klasör Muhalefette seçim işbirliği sınırlı kaldı: Geniş uzlaşma İstanbul'da... melnur 1 47 Önceki gün, 05:33
Konu Klasör ‘Özgürlük için emperyalizmle, bağımsızlık için sermaye gericiliğiyle işbirliği yapmak ihanettir’ melnur 0 1415 19.10.2019- 06:47
Konu Klasör Devrim nedir, devrim teorileri için ne söylenebilir? melnur 43 23029 30.12.2022- 06:14
Konu Klasör Sürekli devrim mi, tek ülkede sosyalist devrim mi? spartakus 0 4145 14.07.2015- 00:07
Etiketler   Rojava’da,   devrim,   işbirliği
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS