SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Solculuk üzerine -'' O gemide biz olmayalım.''           (gösterim sayısı: 3.285)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 07.04.2018- 07:24


O gemide biz olmayalım - Metin Çulhaoğlu


Sol dendiğinde öyle konular vardır ki kendini solcu olarak tanımlayanların bu konulara derinden vakıf olması, gerektiğinde herkesle çatır çatır tartışabilmesi beklenemez; üstelik gerekmez de…

Örneğin Avrupa’da “feodalizmden kapitalizme geçişin dinamikleri” böyle bir konudur. Özel ilgisi, merakı ve akademik kimliği olanlar tartışabilirler; ama genel olarak bir solcunun bu geçişin yüzyıllar önce gerçekleşmiş olduğunu bilmesi yeterlidir. Keza kapitalizmin günümüzdeki krizlerinde örneğin “azalan kâr oranlarının” yeri ve ağırlığı, herkesin hakkını vererek katılabileceği bir tartışma başlığı olamaz.

Buna karşılık solculukta, en yetkin akademisyenler ya da entelektüellerle “sıra neferlerinin” tartışması ve mümkünse görüş birliğine varması gereken konular da vardır.
Örneğin, dünyanın bugünkü genel gidişi ve değişim/dönüşüm imkânları böyle bir konudur. Gerçi mürekkep yalamış olanlar bu konuda daha fazla kavrama başvurup daha uzun konuşabilirler; ama her halükarda varacakları bir sonuç olmalıdır ve bu sonucun başkalarının akıl sır erdiremeyeceği bir “derinlik” taşıması mümkün değildir.

***

Dünyadaki genel gidişat ve buna ilişkin düzen içi algılar, yorumlar ve çıkarsamalar bir şekilde solu da etkiler. Bu açıdan bakıldığında son 30 yıl içinde birbirini izleyen iki temel oluşum ve eğilimden söz etmek mümkündür. Birinci genel eğilimin formülünde küresel kapitalizm + (politik) liberalizm + sivil toplum + demokrasi değerleri yer alır. İkinci genel eğilimde ise ilk baştaki yerinde kalır, diğerleri değişir: küresel kapitalizm + milliyetçilik + devlet +   monokrasi.

Genel eğilimlerin solu da etkilediğinden söz etmiştik.

Gerçekten de 1980’lerin sonundan başlayarak 2000’lerin başına kadar uzanan dönemin genel eğilimi bu saatten sonra örneklerini vermemiz gerekmeyen “sol liberalizmi” palazlandırmıştı. Bugün gündemdeki yerini ve ağırlığını önemli ölçüde yitirmiştir. Boşalan yeri, yukarıdaki ikinci formülden mülhem “sol ulusalcılık” doldurmaya çalışmaktadır.

Burada özellikle dikkat edilmesi gereken nokta şudur: İki eğilimin soldaki yansımaları, bunca zıt retoriğe, karşılıklı bunca ağır söze rağmen ortak bir noktaya sahiptir. Her ikisi de formüldeki birinci değeri, yani küresel kapitalizmi hiç sorgulamamaktadır; o bir veridir ve ne yapılacaksa bu veri üzerinden yapılacaktır…

Sonra, her iki eğilimde de bir gemi metaforu ortaklığı” vardır. Düzen içi olanıyla da sol versiyonlarıyla da liberal eğilim “hepimiz aynı gemideyiz” demişti. Bugünse “ulusalcılığın” sağ ve sol tüm tonları “gemisini kurtaran kaptan” demektedir.

***

“Buraya kadar tamam” desek de ortada ciddi bir soru vardır: Demek asıl mesele küresel kapitalizmi sorgulayıp onu reddetmek, alternatif göstermek, daha önemlisi bunun için örgütlenip mücadele etmek; iyi de bunu hangi ölçekte yapacağız?

İşte, en derin entelektüelden “sıra neferine” kadar soldaki kimsenin kaçamayacağı, aslında hayli basit “bakışımsızlık” gerçeği tam da buradadır.   Küresel kapitalizme reddiye, eğer bu reddiyeden eşitsizliklerin, adaletsizliklerin ve yaşanan felaketlerin ortaya konulmasını ve eleştirisini anlıyorsak, uluslararası ölçekte yapılabilir… Gelgelelim, bu reddiyenin sosyalizm alternatifiyle iktidarı öngören örgütlü mücadeleye yansıtılması gibi bir gündem de varsa, bu gündemin karşılığı (bugün hala) ancak ulusal ölçekte verilebilir.

Dünkü eğilimde solcuları “bakın tüm dünya orada, size de yer var” diye bir gemiye çağırıyorlardı.

Bugünse “o gemi” artık yok, onun yerine tek tek gemiler ve bu gemileri kurtarmaya bakan kaptanlar var. Bugün deniyor ki, “önce şu gemiyi bir kurtaralım, sağlam bir limana demirleyelim, gerisini (sosyalizm falan) o zaman düşünürüz…”

O gemide biz olmayacağız, siz de olmayın…




Bu ileti en son melnur tarafından 07.04.2018- 07:30 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 08.04.2018- 18:33


İki nokta var. M. Çulhaoğlu'nun ilk paragraflarda söylemeye çalıştığı gibi, solcuların kendilerine ve çevrelerine çok da yarar getirmeyecek konuları tartışma çabasının anlamsızlığı ve yararsızlığı üzerine... Bu saçmalıklardan kurtulmak gerek. Saçmalık diyorum, çünkü gerçekten de içinde bulunduğumuz koşullara çok da uygun düşmeyen, doğrudan bir yararı da bulunmayan konularda bir akademisyenmişiz veya bir entellektüelmişiz gibi bir tavır ve üslup   takınarak ahkam kesmeye çalışmak, özellikle sanal dünyada bir alışkanlığa dönüştü. Üstelik yeterli bilgi edinme çabası da ortada yokken. Solcunun sorumluluğu sola yönelik eleştirilerde bulunmak değildir. Reel sosyalizmin çözülüşü ve neo-liberal basıncın artması solda savrulmaya yol açmış ve kerameti kendinden menkul bir solculuğun ortaya çıkmasına da yol açmıştır. Bu kerameti kendinden menkul solculuk az biraz samimiyet taşıyorsa solun tarihine saldırmak eğiliminden de çıkmaları gerekiyor. Marksizmi ve bilimsel sosyalist ideolojiyi tamamen anlamışlar da tarihsel yenilgi sonrasında artık yeni bir sosyalist ideoloji oluşturma işi bu arkadaşların üzerinde kalmış gibi bir konumlanıştan da uzaklaşmaları gerekiyor. Hem kendilerine hem de okurlara bir yararı olmuyor.

İkinci konu, sosyalistlerin sınıfsal mücadeleden yana olmaları ve özellikle Kürt ulusalcılığına yedeklenme çabalarının solculukla hiçbir ilgisinin bulunmadığını anlamaları gerekiyor. Sınıfsal yani sosyalist mücadele sosyalist devrim perspektifine sahip olmakla mümkün hale gelebilir, bunun da ulusal ölçekte bir örgütlenme ve mücadele gerektirdiğini, enternasyonalist olabilmenin temel önceliğinin bu ulusal ölçek olduğu tartışmasız bir kabul durumuna gelmelidir. Bir sosyalist ya da komünist için ulusal ölçekte siyasal devrim perspektifini önemsiz bir hale getirmekten başka bir işe yaramayan ''enternasyonal mücadele'' gevezelikleri de bir an önce kurtulması gereken ezberlerden olduğu anlaşılmalıdır. Enternasyonal dünya toplumuna ulaşmanın yolu ulusal ölçekte iktidarı ele geçirmekten geçer. Her ülke sosyalisti kendi ulusal ölçeğinde bu perspektifle donanmalıdır ve bu sınıfsal mücadeleyi vermelidir. Her ülkenin farklı koşullara sahip olması ise devrimci durumun her ülkede farklılığı anlamına gelecektir. Bu koşullarda her ülke sosyalist-komünist partisi bir başka ülkenin sosyalist-komünist partisiyle -aynı ideolojik bütünlükte- dayanışma gösterir, enternasyonal birlik içine girer. Dünyanın gidişatı, emperyal kapitalizmin içinde bulunduğu durum, devrimin nesnelliği, öznelliği konuları tartışılabilir, görüş alışverişinde bulunulabilir. Sonuçlar çıkartılabilir. Bu sonuçlardan spesifik olarak ülkelere uygulanabilir olanları da uygulanabilir. Ama bu kadar. Burada önemli olan ulusal ölçekte devrimci bir perspektife sahip olmak ve ulusal düzeyde iktidarı alabilme çabası içinde olmaktır. Nihai kurtuluşun enternasyonal düzeyde olacağı gerçeği, ulusal ölçekteki siyasal devrim gerçeğinden geçer. Lenin'den söz ediyorsak, Leninizmi önemsiyorsak enternasyonal ve ulusal ölçek konusuna yaklaşım bu olmalıdır. ''Kapitalizm evrenseldir, sosyalizm de evrenseldir, o zaman devrim enternasyonal düzeyde olmalıdır'' anlamındaki yorumlar içi boş gevezelikten başka bir şey değildir. Enternasyonal birlik, her ülkedeki proletarya devrimlerinden sonra gerçekleşecektir ve o zamana kadar her ülke komünist partilerinin aralarında kuracakları birlik sınırlıdır ve daha çok dayanışma ve dünyayı yorumlama üzerine olacaktır. Bu süreci gereksiz bir şekilde ulusal devrim perspektifinin üzerine çıkarmak -tekrar olacak- Lenin'in deyimiyle ''devrimci bir lafazanlıktır.lıktır''.Lenin böyle söylüyor ama, buradaki ''devrimci'' sözcüğü bile gereksiz.   Bu tür söylemler sadece bir şey söylüyormuş algısı yaratmaktan öteye geçmeyen için boş gevezelikten başka bir şey değildir.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 15.04.2018- 08:28


Küresel kapitalizme reddiye, eğer bu reddiyeden eşitsizliklerin, adaletsizliklerin ve yaşanan felaketlerin ortaya konulmasını ve eleştirisini anlıyorsak, uluslararası ölçekte yapılabilir… Gelgelelim, bu reddiyenin sosyalizm alternatifiyle iktidarı öngören örgütlü mücadeleye yansıtılması gibi bir gündem de varsa, bu gündemin karşılığı (bugün hala) ancak ulusal ölçekte verilebilir.

Ayrıntı gibi görünen bir konu:

Çulhaoğlu'nun bu söylemini iyice bir okuyup içselleştirmek gerek.   Kapitalizmin uluslararası boyutta eleştirilmesinin enternasyonal bir çabayı gerektireceği yorumunu ulusal boyuta indirgemek ve ulusal ölçekte siyasal devrim perspektifini yok sayan bir siyasal tutum haline getirmek enternasyonal bir çaba değil, tam anlamıyla iktidar hedefsizliği haline getirmektir. Bunun da bir sonucu var ve çoğu kez kuyrukçuluk bu siyasi anlayış nedeniyle ortaya çıkar. Kısaca kuyrukçuluk hem böyle bir siyasi iktidar hedefsizliğini ve hem de siyasi iktidar hedefsizliği kuyrukçuluğu tetikler hale gelmektedir. Dikkat edilsin kendilerini enternasyonalist olarak nitelemeye özen göstermeye çalışanların tamamı kuyrukçudur ve kuyrukçuluk da bu enternasyonalist komünistlerde(!) siyasi iktidar perspektifinin üzerinden atlanılmasına yol açmaktadır.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 19.04.2018- 09:17


Yıllarca ulusalcılığı bir küfür ve hakaret olarak kullanan, anlamını bilmediği halde her ağzını açışta karşısındakine ''ulusalcı'' diyen, burada da durmayıp ''sosyal şoven'', ''neo-faşist'' ve benzeri   kavramlarla aklınca bu konulardaki yetersizlik ve cehaletini örtmeye çalışan kişiler Kürt hareketinin ulusalcı-milliyetçi konumuna yedeklenerek   duruşlarını ''enternasyonalizmin ve UKKTH'nin bir gereği'' olarak yorumlamışlardı. Enternasyonalizm ulusal olan her şeyin karşıtlığı olunca   ulusal ölçekte devrim perspektifini de kabullenebilmeleri mümkün olmuyordu. Kürt milliyetçiliğinin ulusal devlet karşıtlığına karşı çıkamamaları, ulusal devrim perspektifinin bu bağlamda Kürt milliyetçiliğinin savunduğu siyasete ters düşmesi sosyalist ideolojinin bu en temel önceliğinin de reddi anlamına geliyordu ve öyle yaptılar. Artık her şey Kürt hareketinin siyasetine göre belirlenir olmuştu.

( Bakmayın öyle yarım ağızla savunur göründüklerine) Enternasyonal komünist (!) olarak ulusal(lık)la ilgili olduğunu düşündükleri her şeye karşıydılar. Ulusal ölçekte siyasal devrim perspektifine de bu yüzden karşıydılar. Hatta bu nedenle solu ikiye ayırmışlardı. Bir yanda enternasyonal solcular vardı ve diğer yanda ulusal solcular! Açık seçik söylemiyorlar; enternasyonal solcular Kürt hareketine yedeklenenler ve solculuğun Kürt hareketine biat etmekten geçtiğine inananlardı. Ulusal solcular ise Kürt hareketinin ulusalcı-milliyetçi siyasetlerini benimsemeyen ve Türkiye sosyalizminin ayrı ve bağımsız bir yolda yürümesini isteyenlerdi. TKP, CHP, zaman zaman ÖDP ve hatta Halk Cephesi'ne karşı çıkmaları bundandı. Bu konularda o denli saçmalıyorlardı ki, Halk Cephesi'ne Perincek'in millitanları anlamına gelen sözlerle saldırmaktan asla geri durmuyorlardı. Hakaret ve küfürlerin bini bir paraydı. Kısaca bu şarlatanlar forumlara giren sol sempatizanların zihinlerine zehirlerini akıtıyorlardı! O cehaletleriyle kendilerini birer sol entellektüel olarak görme ve gösterme çabası yıllarca sürdü...

Ulusalcılığa ve ulusal olana hakaret ve küfre varan karşıtlıklar sosyalist ideoloji açısından güçlü bir gerekçe de gerektiriyordu. Solun ezilenlerden yana olacağı tek başına pek de yeterli değildi; bu yüzden birbirlerinden duydukları bir başka şarlatanlığı da ezberlerinin nedeni olarak ileri sürüyorlardı. O da kapitalist üretimin evrensel bir düzeye ulaştığı ve bu yenilgisinin de evrensel düzeyde olması gerekliliğiydi. Böyle söyleyince akan sular da duruyor, enternasyonal komünistliklerinin altyapısını tamamlamış oluyorlardı. Kürt hareketine kuyrukçuluk bu şarlatanlıklarla birlikte gerçekleşiyordu. Sözde sol-sosyalist forumların kuyrukçuluk alışkanlığının temelinde bu zırvalıklar yatıyordu.

Oysa enternasyonal olmanın Kürt jhareketine yedeklenmekle hiçbir ilgisi yoktu. Üstelik -daha önce defalarca açıklandığı gibi- Kürt hareketi giderek soldan kopmuş ve milliyetçi bir çizgiye oturmuştu. AKP ile yıllarca süren pazarlıklar ve AKP destekleri,Biji Obamacılık ve özellikle Suriye'deki ABD'nin askeri-kara gücü haline gelmeler bir sosyalist için kabul edilebilir siyasi yönelimler olamazdı. Sosyalistler için önceliğin her zaman ve her koşulda ulusal ölçekte siyasal devrim perspektifi olacağı gerçeği de artık yadsınmıştı. Sözde keskin cümleler kurma pratikte liberal bir konumlanışın önüne geçemiyordu ve bu kuyrukçu tipler AKP devlet haline gelmeye çalışırken tıpkı AKP sözcüleri gibi, tıpkı liberaller gibi,   tıpkı fesli gerici tarih yorumcusu gibi ve tıpkı Kürt milliyetçileri gibi Kemalizm, cumhuriyet düşmanlığı ve ulusalcı-sosyal şoven olarak nitelendirdikleri her siyasal yapıya saldırmayı görev bellemişlerdi.

AKP nasıl oldu da, bu kadar kolay devlet haline geldi sanıyorsunuz!

Devam edelim; enternasyonalizm bir anlamıyla da insanlığın proletarya öncülüğünde nihai (sonal) kurtuluşudur. Ulusal ölçekte siyasal devrimin gerekliliği enternasyonalizm için ne kadar zorunluysa, bu ölçekte kurtuluşun olmadığı, mutlaka ulusal ölçekte devrimlerini yapan ülkelerin beraberliği ile gerçekleşebilecek bir toplumsal formasyon olduğu da bir başka zorunlu gerçekliktir. Kapitalist üretimin dünyasal planda gerçekleşiyor olmasından bağımsız olarak   enternasyonalizmin bir anlamı vardır. Zaten bu yüzden üretimin dünyasal aşamaya gelmediği koşullarda da enternasyonalist anlayış sosyalist ideolojinin bir üst belirleyeni olmuştur. Ama öncelik hep ulusal ölçektir. Sosyalist önderler de hemen her koşulda altını çizmişlerdir.

Önce ulusal ölçek; önce proletaryanın ulusun önderi haline gelmesi!

( ''Ama enternasyonalizm, ama üretimin dünyasal ölçeği falan, ama ezilenler var'' filan...vb Şarlatanlıklara artık yüz verilmemesi, kimsenin de egosunu tatmin için bu sularda dolaşmaması gerekir! Sosyalist ideolojiye zarar veriyorsunuz!)



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 24.04.2018- 08:55


Bakmayın öyle yarım ağızla savunur göründüklerine) Enternasyonal komünist (!) olarak ulusal(lık)la ilgili olduğunu düşündükleri her şeye karşıydılar. Ulusal ölçekte siyasal devrim perspektifine de bu yüzden karşıydılar. Hatta bu nedenle solu ikiye ayırmışlardı. Bir yanda enternasyonal solcular vardı ve diğer yanda ulusal solcular! Açık seçik söylemiyorlar; enternasyonal solcular Kürt hareketine yedeklenenler ve solculuğun Kürt hareketine biat etmekten geçtiğine inananlardı. Ulusal solcular ise Kürt hareketinin ulusalcı-milliyetçi siyasetlerini benimsemeyen ve Türkiye sosyalizminin ayrı ve bağımsız bir yolda yürümesini isteyenlerdi. TKP, CHP, zaman zaman ÖDP ve hatta Halk Cephesi'ne karşı çıkmaları bundandı. Bu konularda o denli saçmalıyorlardı ki, Halk Cephesi'ne Perincek'in millitanları anlamına gelen sözlerle saldırmaktan asla geri durmuyorlardı. Hakaret ve küfürlerin bini bir paraydı. Kısaca bu şarlatanlar forumlara giren sol sempatizanların zihinlerine zehirlerini akıtıyorlardı! O cehaletleriyle kendilerini birer sol entellektüel olarak görme ve gösterme çabası yıllarca sürdü... demişim, bir üstte. Altını bir daha çizme gereği hissediyorum. Bir dönem solu ikiye ayırıyorlar, ''aynılar aynı yöne'' diyerek   Kürt hareketine yedeklenenler ve yedeklenmeyenler olarak bir ayrım yapıyorlardı. Yedeklenenler enternasyonalistti, yedeklenmeyenler ise ulusalcı :)

Ne günlerdi ama!

Aralarında teorisyenliğe soyunanlar da vardı. Sanki çok okumuş, yutmuş, içselleştirmiş gibi ceplerinde stokladıkları alıntılarla yedeklenmenin teorisini oluştururlardı! Cahil cesaretiyle solun sol olabilmesinin Kürt hareketine yedeklenmekten geçtiğini savunurlardı. Karşılığını da alırlardı tabi. Artık Kürt milliyetçilerinin abisi konumuna gelmişlerdi. Bundan iyi ego tatmini olabilir miydi?

Yedeklenmenin de çeşitleri vardı. Bir tanesi açıkça ''ben bilgisizim, komünist olmak Leninizmden ve Blanquizmden geçiyor; tüfek omuzda olmalı'' söyleminden öteye geçemiyordu. Ona cahil cühela demek belki gereksizdi, çünkü zaten kendisi bunu her yorumunda açıklıyordu. Geçelim.

Bir başkası Marks'ı açıkça düşman bellemişti. Açıkça Marks'a karşıt olduğunu, devrim için Leninist ve Blanguist olunması gerekiyordu ve TKP'nin odalarında, çekmecelerinde silah bile bulunamadığından söz ederek keskin devrimciliğinden örnekler veriyordu. Bunu da geçelim.

Bir başka örnek ise, kendisini önce enternasyonalist solcu-sosyalist olarak niteleyen ve sanki çok büyük bir teorisyenmiş gibi saçma sapan yorumlarda bulunan biriydi. Aklını M.Kemal, ay yıldızlı bayrak ve cumhuriyet kazanımlarına takmış. Ezberlediği üç şey var. Biri ''burjuvazinin değerleriyle siyaset yapmak'', diğeri ''burjuvaziden icazet almak'', bir diğeri de ''damarlarındaki asil kan''. İlk ikisinde her şeye rağmen bir samimiyet bvarken, bu üçüncüsü tam bir bilgisizlik ve samimiyetsizlik örneği...

Yazdık, yazıyoruz ve yazmaya da devam edeceğiz.
Solculuğun bu üç örnekle hiçbir ilgisinin bulunmadığını anlatmayı sürdüreceğiz.

İşin ilginç yanı ise, bu üç örneğin yıllarca hep aynı kulvarda oluşu.

Kürt hareketine yedeklenme!
Bu konuda aralarında hiçbir fark yok!

Zaten enternasyonal solun bu sözde sol-sosyalist forumlarda ne anlama geldiğini açıklamaya çalışırken de bu   yedeklenme konusunun altını çizmiyor muyduk?

Çulhaoğlu'nun sözleriyle bağlayalım: ''O gemide biz olmayalım!''

Öyle :)




Bu ileti en son melnur tarafından 24.04.2018- 08:56 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 27.04.2018- 18:51


Çok basit; enternasyonalizm Kürt hareketine kuyrukçuluk, ulusalcılık ise Kürt hareketine yedeklenmeme   olmanın karşılığı olarak dillendiriliyordu. Türkiye solunun gerilediği, Kürt hareketinin yükselişe geçtiği bir süreç yaşanırken böyle bir tanımlama sosyalist devrim perspektifinden yoksun olan bir kesimde liberal etkilerin bir sonucuydu. Kuyrukçular   bu liberal etkiye akıllarınca sol bir anlam katmaya çalışırlardı.

Liberal etki sadece Kürt hareketine kuyrukçuluk yapan   ve kendini ''enternasyonal komünist'' olarak tanımlayan kesimler üzerinde etkili olmadı, ve aynı zamanda Marksist Leninist ideoloji ve reel sosyalist deneyim ile sorunları olan ve bir anlamda bilimsel sosyalist tezleri bütünüyle reddeden ne var ki, kendini yine ve bir şekilde Marksist veya Leninist olarak niteleyebilen kesimler üzerinde de etkisini gösterdi.Bu kesimlerin kuyrukçu tiplerden farkı Kürt hareketini doğrudan desteklememe şeklindeydi. Onlar da ''eski sosyalizm''in reddedilip, ''yeni bir sosyalizm'' oluşturulması için kafalarına göre teori üretiyorlardı. Şimdi farkına vardılar mı, bilmiyorum ama, savunduklarının liberal havuza su taşımaktan öte bir işe yaramıyordu.

Sosyalizmin Marksist olanı bilimsel temellere sahiptir. Sosyalist ideoloji bu bilimsel Marksizmin siyasi ayağı, programıdır. Teorik olarak yanlışlanmadıkça reel sosyalizmin çözülmesine bakılıp ''yanlışlandığı'' iddia edilemez.   Dolayısıyla bilimsel sosyalizmin temel çıktıları hala işçi sınıfının iktidarı ele geçirme ve yeni bir dünyayı yaratma projesinin yol göstericisi durumundadır. Yeni bir sosyalizm sol liberallerin şarlatanlıklarından başka bir şey değildir. Ulusal ölçekte siyasal devrim mücadelesinin reddi de kendilerini enternasyonalist komünist olarak niteleyenlerin şarlatanlıklarıdır.

Umarım sanalda da olsa, bir daha öyle bir dönem tekrar yaşanmaz.
Gerçekten, oldukça rahatsız edici bir dönemdi.



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Aynı gemide değiliz ve korkmuyoruz! melnur 3 2946 26.12.2018- 09:08
Konu Klasör Solculuk, CHP ve HDP umut 11 10630 19.02.2015- 19:36
Konu Klasör Dindarlar ve solculuk... umut 0 3374 02.06.2015- 11:17
Konu Klasör Kolay solculuk umut 1 4329 04.11.2014- 17:20
Konu Klasör Emperyalizm çağında solculuk umut 1 3980 27.11.2014- 22:08
Etiketler   Solculuk,   üzerine,   gemide,   biz,   olmayalım.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS