SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   >   son» 
Seçimleri boykot kararı doğru değildir.           (gösterim sayısı: 7.249)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 19.04.2018- 11:34


24 Haziran seçimlerini boykot etmeye kalkmak yanlıştır ve teslimiyettir.12 Eylül referandumu için alınan boykot kararının 'yetmez ama evet'çi bir tavırdan farkı yoktu. Umarım 24 Haziran seçimlerinde böyle bir boykot kararı alınmaz.

E.Helvacıoğl'nun abc'deki yazısını bu açıdan önemsiyorum. Merdan Yanardağ da haftalar öncesinden bu konuya değiniyordu. Önce Helvacıoğlu'nun yazısı:

Bir kez daha: Haydi hayırlısı… - Ender HELVACIOĞLU


AKP-MHP tarafından seçimlerin 24 Haziran’a çekilmesi ne anlama geliyor? Öncelikle iktidar açısından ne anlama geldiğine bakalım.

Birincisi bu karar, iktidarın sistemi ve toplumu yönetemediğinin ve giderek daha da yönetemez hale geleceğinin farkında olduğunun itirafıdır. AKP-MHP iktidarı giderek güç kaybettiğinin, eğik düzlemde olduğunun bilincindedir. Bir yıl sonra şimdikinden daha kötü durumda olacağını bildiklerinden can havliyle bu riskli kararı almak zorunda kalmışlardır.

İkincisi, AKP-MHP yönetimi bu kararla, iktidarı bırakmamak için her şeyi göze aldığını ve her yola başvurabileceğini ilan etmiş bulunuyor. Aslında bunu 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra ortaya çıkan tablo karşısında ve 16 Nisan 2017 Referandumu sırasında da ilan etmişlerdi ama düzen içi muhalefet anlamazlıktan gelmişti. Şimdi bunu bir kez daha gözlere sokmaktadırlar.

Erdoğan ve çevresi açısından (artık buna Bahçeli ve çevresini de katmak gerek) muhalefet diye bir seçenek yoktur. İktidarsalar vardırlar, iktidardan düştükleri an yokturlar. Erdoğan için “Erdoğan sonrası” diye bir kavram yoktur. Bu nedenle ölüm-kalım savaşı veriyorlar ve buna uygun politikalar izliyorlar.

İkincinin bir türevi olarak üçüncüsü, Erdoğan iktidarı bu kararla, parlamentodan sonra seçimleri de tanımadığını, gereksiz bir yük olarak gördüğünü ilan etmiştir. Seçimler, eğer Erdoğan kazanacaksa anlamlıdır, yoksa bir gereği yoktur.

OHAL şartlarında, tamamen iktidardan yana yontan bir seçim sistemiyle, iktidarın her türlü müdahalesine açık bir seçim yönetmeliğiyle, üstelik “korsan seçim” anlamına gelen bir tarihte seçime gidiyoruz. Bunlar da yetmezse, önümüzdeki iki aylık süreçte iktidar tarafından her türlü yasadışı girişim uygulamaya sokulabilir. Öyle anlaşılıyor ki, hesaplar ilk turda kazanmak üzerine yapılmıştır. Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kalırsa, alabileceği tek bir ek oyun bulunmadığının, hatta ilk turda aldığından da fire vereceğinin bilincindedir.

Bu nedenle işi ilk turda bitirmek için her şeyi yapacaklardır. Buna, eğer kalırsa, ikinci turun iptal edilmesi de dahildir.

Bu bölümü kısaca toparlarsak: Seçimlerin 24 Haziran’da yapılma kararı, resmen bir darbedir. Meşruiyeti tükenmiş bir iktidarın topluma karşı savaş ilanıdır!

***

Muhalif güçler bu durumun bilincinde olarak stratejilerini ve taktiklerini oluşturmalı, tedbirlerini almalıdırlar. Normal bir süreç yaşamıyoruz; normal bir seçime gitmiyoruz. Sert bir mücadele dönemi açılıyor. Devrilmemek için her şeyi yapmaya kararlı bir iktidarı devirme mücadelesi…

24 Haziran günü, bir sonul tarih olarak değil, bu mücadele sürecinin önemli bir momenti olarak ele alınmalı. Bu aşamada boykot son derece büyük bir hata olur; gayrı meşru iktidardan kurtulmaktan vazgeçmek ve boyun eğmek anlamına gelir.

Bu iktidarı devireceğiz ve toplumun önünü açacağız. 24 Haziran öncesinde veya 24 Haziran’da veya 24 Haziran sonrasında…

Toplumsal muhalefetin mücadele yöntemini iktidarın tutumu belirler. İktidar ne ekerse onu biçer.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 24.04.2018- 09:05


Seçim ve   seçeneklerimiz konusunda bugün bir yazı yazmış, M.Çulhaoğlu. Üzerinde durulması gereken iyi bir yazı olduğunu söyleyebilirim. Üzerinde durulması gerekiyor. Seçimlerde solun ne yapması gerektiği üzerine yüzeysel yorumlarda bulunmanın hiçbir yararı olmuyor. Açıklayıcı ve anlamlı kılacak bir yanı da olmuyor. Boykot kararını böyle görürdüm, böyle görüyordum. Ama şu kısacık yazı bile derinliğine yapılacak yorumların etkisinin   farklı sonuçlara yol açabileceğini gösteriyor. Çulhaoğlu'na bir kez daha ''saygıyla'' deyip, yazıyı buraya aktaralım:

'Önce ciddi bir savaşa girin…' - Metin Çulhaoğlu


Ne olursa olsun, her durumda ve koşulda sosyalizmi düşünmek, gündemlere oradan bakmak sosyalistler açısından doğru bir ilkedir.

Ancak, bu ilke benimsendiğinde bile farklı yaklaşımlar olabiliyor. İlkeyi benimsediklerinden kuşku duyulmayacak sosyalistler arasında iki farklı yaklaşımın öne çıktığı görülüyor. Bu yaklaşımlardan ilkinde sosyalizm, yaşanan maddi süreçlerin dışında, ayrı bir yerde durur. O gösterilir, ona işaret edilir, gerçek çözümün orada olduğu söylenir…

İkinci yaklaşımda ise sosyalizm, yaşanan süreçlerin birbirini izleyen her evresinde bu süreçlerden, barındırdığı çelişkilerden, dinamiklerden ve beliren yeni durumlardan çıkarılır. İlk yaklaşımda sosyalizm bir kütüphanedeki referans kitabı gibiyken, ikincisinde aynı kütüphanedeki her kitabın bir yerinde, bir bölümünde, sayfasındadır.

Kendi açımızdan, bu yaklaşımlardan ikincisinin daha doğru olduğunu düşünüyoruz. Elbette, içerdiği riskleri de kabul ederek…

Birinci yaklaşıma özgü sosyalizm anlayışında, gündeme gelen kritik konularda “referans kitaba” işaret etme dışında somut bir şey söyleyememe, genel geçer şeyler dışında öneride bulunamama gibi sorunlar vardır. Buna karşılık ikinci yaklaşım, maddi süreçlerin anaforu içinde insanları oraya buraya savurma, “referans kitaptan” uzaklara sürükleme gibi riskleri beraberinde getirir.

Peki, durum buysa ne yapılması gerekir?

İkinci yaklaşımı benimsiyorsak, en iyisi Napolyon’a atfedilen, Lenin’in de tekrarladığı bir sözü kılavuz almaktır:   “On s'engage et puis… on voit”. Lenin, “serbest bir çeviriyle” şu anlama geldiğini yazıyor: “Önce ciddi bir savaşa girin, sonra ne oluyor bakın…” (Devrimimiz, N. Sukhanov’un Notları Dolayısıyla, Seçme Eserler III (İngilizce) s.707).

Lenin bunu 1923 yılı başında, sosyalist iktidar sonrasında söylüyor.

Böyle olsa da genel bir geçerlilik taşıdığı rahatlıkla söylenebilir.

***

Konuyu nereye getireceğimiz herhalde belli olmuştur.  

Birinci tur… İkinci tur… Solun ortak adayı… Sosyalistlerin ortak adayı… Kim olursa oy verilebilir, kim olursa verilmez, vb. vb…

Bunların hepsi kuşkusuz önemli başlıklardır; ama hepsine ağır basan, oradan yürünmesi gereken bir başka nokta daha vardır ve önce bu noktada net olunması gerekir.

Bugün sosyalistlerin odaklanması gereken asıl nokta, kaybeden bir AKP ve Erdoğan ile Türkiye’de ne gibi yeni durumların ortaya çıkabileceği ve bu yeni durumların sosyalist mücadele açısından sunabileceği imkânlardır.   Örneğin, başka her şey bir yana, 16 yıl sonra kaybeden bir AKP için düşünülen düzen içi alternatiflerin gerçek yüzünü ortaya koyma imkânlarının ortaya çıkacak olması önemli değil midir?

Kuşkusuz, AKP’nin kaybetmesi durumunda…

Aslında bu bile bir sonraki evrenin işidir. Kaybeden bir Erdoğan’ın “tamam, demek buraya kadarmış” deyip sonuca razı olacağını düşünen herhalde yoktur. Sonuçta, Erdoğan kaybetse bile Türkiye işlerin daha da kızışacağı yeni bir evreye girecektir. Sosyalistler açısından bu evrenin potansiyel imkânları eskisinden daha farklı, pek çok açıdan daha umut verici olacaktır.

Bir kez daha, başka her şey bir yana, bir tarafın “yenilmez olduğu” algısı büyük yara alacağı için…

***

İşin içinde bir de “vicdan meselesi” vardır.

Bu mesele, “yeter ki AKP ve Erdoğan kazanamasın” dendiği noktada devreye girer. Öyle isimler gündeme gelir ki karşı tarafın kazanamama ihtimalini güçlendirse bile kalkıp oy vermek bizlerin, sosyalistlerin vicdanına sığmaz.

O zaman vermeyiz, olur biter…

Yalnız, vicdanın sesini ayrı, siyasal tutumu ve sonuçları ayrı yere koymak gerekir. Vicdanımızın sesine uymak önemlidir; gereği neyse o yapılır. Ancak, yapılan bu işe siyasal saflaşmaları yeniden belirleyecek, sosyalist mücadelenin geleceği üzerinde önemli etkileri olacak bir önem atfetmek de kendimizi bir dönem için avutmuş olmaktan öte işe yaramaz.

Tekrarlarsak, önce bir savaşa girelim, sonra ne oluyor bakalım…



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 25.04.2018- 08:31


Çulhaoğlu'nun seçimler konusunda söylediklerinin altını çizmek gerek. Bu seçimler hem stratejik ve hem de taktiksel olarak sol için çok önemli olmalı ve bu bağlam üzerinden değerlendirilmeli. Erdoğan'ı geriletmek, mümkünse iktidardan düşürüp Erdoğan devletini alaşağı etmek bir solcu için önemsizleştirilmemeli. Bu seçimler ERdoğan'ın   fiili olarak yürürlükte olan tek adam devletinin kurumlaştırılma çabasının belki de son durağı. Tam bu aşamada ''oynamıyorum'' anlamına gelen birtakım keskin komünist(!) yorumları anlayabilmek mümkün değildir. İşte bu yüzden konuya stratejik olarak baksam da bu gerekçelerle seçime katılacağım.

Taktiksel olarak da bu tür bir oy verme çabasının doğru bir eylem olduğunu düşünüyorum. M.Çulhaoğlu'nun dediği gibi:

''Bugün sosyalistlerin odaklanması gereken asıl nokta, kaybeden bir AKP ve Erdoğan ile Türkiye’de ne gibi yeni durumların ortaya çıkabileceği ve bu yeni durumların sosyalist mücadele açısından sunabileceği imkânlardır.   Örneğin, başka her şey bir yana, 16 yıl sonra kaybeden bir AKP için düşünülen düzen içi alternatiflerin gerçek yüzünü ortaya koyma imkânlarının ortaya çıkacak olması önemli değil midir? ''

Kuşkusuz, AKP’nin kaybetmesi durumunda…

Aslında bu bile bir sonraki evrenin işidir. Kaybeden bir Erdoğan’ın “tamam, demek buraya kadarmış” deyip sonuca razı olacağını düşünen herhalde yoktur. Sonuçta, Erdoğan kaybetse bile Türkiye işlerin daha da kızışacağı yeni bir evreye girecektir. Sosyalistler açısından bu evrenin potansiyel imkânları eskisinden daha farklı, pek çok açıdan daha umut verici olacaktır.

Bir kez daha, başka her şey bir yana, bir tarafın “yenilmez olduğu” algısı büyük yara alacağı için…


Diğer seçenek, yani boykot konusunda yine doğru bir yorumda bulunmuş, Çulhaoğlu:

'İşin içinde bir de “vicdan meselesi” vardır.

Bu mesele, “yeter ki AKP ve Erdoğan kazanamasın” dendiği noktada devreye girer. Öyle isimler gündeme gelir ki karşı tarafın kazanamama ihtimalini güçlendirse bile kalkıp oy vermek bizlerin, sosyalistlerin vicdanına sığmaz.

O zaman vermeyiz, olur biter… '


Evet bu kadar basit!



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 25.04.2018- 11:16


Seçimleri boykot kararının doğru olmadığını söylemiştim. Ancak kulislerden sarkan bilgiler CHP'nin Saadet Partisi ile anlaştığı ve Meral Akşener'i aday olmaması ve GÜL'ün ortak aday olması konusunda bastırdığı yolunda. Meral Akşener'in ise kendi adaylığında direteceği bilgisi var. Sonuç ne olur bilemem. Kılıçdaroğlu böyle bir tavır sergilerse Gül'ün kürt hareketinden, Saadet'ten ve İyi partiden oy alır. Ama hem CHP'nin önemli bir kısmı ve hem de sosyalistler bu adaya oy vermezler. Ben de dahil. Ülke bugün bu hale geldiyse en az Erdoğan kadar Gül'ün de parmağı olduğunu ve aralarında ideolojik açıdan pek de fark olmadığını söyleyebilirim.

CHP PM'nin Kılıçdaroğlu'na ittifak konularında tam yetki vermesi yanlıştı.
Kılıçdaroğlu bu işi kıvıramıyor, kıvıramayacak! Yıllar öncesinden belli olmuştu, bu durum.

Yine Çulhaoğlu'na dönecek olursak Gül'ün adaylığı solda vicdan konusunu mutlaka gündeme getirecektir.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 26.04.2018- 19:13


24 Haziran seçimleri işçi sınıfına mevzi kazanma, alan açma ve sınıfa bir öncekinden daha fazla potansiyel kazandırma olarak görülmelidir. Bu bağlamda Erdoğan'ın iktidardan düşürülmesi yolunda düzen siyasetinin çabalarına katkı vermek önemsenmelidir. Erdoğan'ı doğrudan karşıya almayacak bir politik tutumun bu dönemde doğru ve sosyalistlere yarar getirebilecek bir konumlanış olabileceğine inanmıyorum. Ayrıca böyle bir konumlanış ''düzen siyasetinden yana olmak'' anlamına da gelmez.




Bu ileti en son melnur tarafından 05.05.2018- 12:01 tarihinde, toplamda 6 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 27.04.2018- 22:30


Habertürk'te yayınlandı haber: Genelkurmay Başkanı Erdoğan'ın emriyle Abdullah Gül'e gitmiş. Ne konuşmuş olabilirler :) Haber daha sonra siteden çekilmiş. Levent Gültekin bugün Medya Mahallesi programında haberi doğruladı. Cumhurbaşkanı sözcüsü İbrahim Kalın ile Genelkurmay Başkanı A.Gül'e gitmişler. Ne konuşulmuş olabilir ve bu nasıl bir durum? Bülent Tezcan diktatörlüğün sivil ayağı mı oluşturuluyor? diye haklı olarak tepki koyuyor.

Bence herkesin bu 24 Haziran seçimleri için etraflıca düşünmesi gerekiyor. Bir zamanlar söylenildiği gibi Tayyip Erdoğan ne sıradan bir burjuva lider ve ne de AKP sıradan bir burjuva partisidir. ''Hepsi bir, hepsi aynı'' söylemlerine dayanarak bu durumu çok fazla sıradanlaştırmamak gerek.






Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 05.05.2018- 11:55


24 Haziran seçimleri işçi sınıfına mevzi kazanma, alan açma ve sınıfa bir öncekinden daha fazla potansiyel kazandırma olarak görülmelidir. Bu bağlamda Erdoğan'ın iktidardan düşürülmesi yolunda düzen siyasetinin çabalarına katkı vermek önemsenmelidir. Erdoğan'ı doğrudan karşıya almayacak bir politik tutumun bu dönemde doğru ve sosyalistlere yarar getirebilecek bir konumlanış olabileceğine inanmıyorum. Ayrıca böyle bir konumlanış ''düzen siyasetinden yana olmak'' anlamına da gelmez.

Daha mı açmak gerekiyor? Facebook'ta bu minvalde yaptığım pek çok yorum, gereksiz bir biçimde inanılmaz tepkiye yol açıyor. Hem anlaşılamıyor ve hem de partilere üye arkadaşların partinin kararına aykırı bir tavır ve yorum karşısında anlaşılmaz bir biçimde   büyük bir öfke gösterme ihtiyacı hissediyorlar! Şaşırmamak mümkün değil!

24 Haziran başkanlık seçimlerine TKP farklı bir tavır koydu. Ben TKP'den ilk kez böyle bir tavır gördüm. İlk kez Erdoğan gibi gerici, anti-komünist ve cumhuriyet kazanımlarına düşman biri ile diğer muhalif adaylar ve tabi CHP'nin adayı da ( şu anda M.İnce olduğu açıklandı) bir tutuldu ve her iki ''ittifaka'' da oy verilmemesi yönünde bir karar aldı.

Nedeni, her iki tarafta olanların aynı ve düzen partisi olması değil. Eğer sınıfsal farklılık   temel ve belirleyici bir ölçüt olsaydı bu tavır hep savunulurdu ve her seçimde iktidara da muhalefete de ''hepsi bir'' denilir ve aynı şiddette tavır konulurdu. Ben böyle bir siyasi tutuma hiç rastlamadım. Ekmelledin konusunda bile böyle bir tavır sergilenmiş miydi, şimdi hatırlamıyorum ama, TKP'nin 24 Haziran tavrı önceki seçimlerin hepsinden farklı.

Nedenini başka bir başlıkta yazmaya çalışmıştım. TKP makas değiştiriyor. TKP bundan böyle her seçimde iktidara da, muhalefete de aynı sertlikte tavır gösterecek. Komünistlerin farklı bir yerde durduğunu seçimlerde farklı bir siyasal duruş da alarak ortaya koyacak. Bu tavrın nedeni doğrudan iktidarın ve muhalefetin ''aynı'' olması veya ''uygun bir aday görmediği'' için değildir. Bunun nedeni böyle bir siyasi tutumun sosyalistlere ve işçi sınıfına daha çok yarar getireceğini ve seçim sonuçlarının bu duruşa daha uygun bir alan açabileceği öngörüsüne dayanıyor. Yoksa Erdoğan karşıtları ''Amerikancı'' olduğu için, veya Erdoğan'ı iktidardan uzaklaştırdıklarında sömürünün sonlanacağı veya emperyalist zincirin dışına çıkacaklarını sandıkları için değil... Anlaşılması gereken sonuç budur.

Ve bu iki tavırdan Erdoğan'ın karşıtında pozisyon almanın doğru bir siyasi tavır olduğunu düşünüyorum ve üstelik iktidara da muhalefete de aynı uzaklıkta olup, seçime katılan adayları reddeden bir tavrın doğru çıkma olasılığının da bulunma ihtimaline karşın. Siyaset böyle bir şey çünkü. Nasıl bir siyasi tavrın alınması gerektiği konusunda kesin bilimsel bir dayanak yoktur. Bu örnekte de olduğu gibi, bir yorum öyle, bir yorum başka bir tavrın sosyalistlere yarar getireceğini ve işçi sınıfına alan açabileceğini savlayabilir. Bu konuda uygun   dayanaklar da bulabilir. Ama hangi siyasal tutumun sosyalistlere yarar getireceği veya işçi sınıfına alan açacağı konusu   ( yani daha doğru olduğu) sonuçlar kesinleştiğinde ve o sonuçların ortaya çıkardığı koşulların netleşmesiyle ortaya çıkacaktır.   Siyasi tutumlara yaklaşma bu genel tavır üzerinden olmalıdır. Yoksa iki ayrı siyasi tutum çoğu zaman sanıldığı gibi iki ayrı ideoloji anlamına gelmez.




Bu ileti en son melnur tarafından 05.05.2018- 19:27 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 08.05.2018- 21:35


Evet, boykot kararı da boykot anlamına gelen benzer kararlar da doğru değildir. Uzunca bir zamandır Erdoğan'ı yerinden edebilecek bir sandık potansiyeli ortaya çıkmışken ''oynamıyorum'' anlamında bir tutum almanın sonucu Erdoğan'dan başka hiçbir şeye yaramayacak. Ne sosyalistlere yarayacak ve ne de işçi sınıfının mücadelesine yeni ve geniş mücadele alanları açacak! Hatta şunu da eklemeli; eğer Erdoğan, 24 Haziran seçimini çok az bir oy farkıyla kazanacak olursa ortaya çıkacak olan hayal kırıklığı ve yeniden yenilmişlik duygusu bu boykot ve benzeri kararları alan-alacak olan parti ve örgütlere öfke olarak da yansıyabilecektir. Erdoğan'ın tekrar seçilmesi, kitlelerdeki o yenilmişlik duygusu sola yönelim olarak değil, tekrar bir içe kapanma olgusu yaratmaktan da başka bir işe yaramayacak!

Bir gömleğin ilk düğmesi yanlış düğümlendiğinde diğerlerinin doğru düğümlenebilmesi söz konusu olamaz. Erdoğan karşıtlığında mevzilenmemek bence yanlış bir karar ve sonrasında bu kararı savunabilmek için ileri sürülenlerin hiçbiri de yerli yerine oturmuyor. Face'te bu kararın karşılıklarını okuyoruz; neler söyleniyor neler! Erdoğan bir anda ''sıradan bir burjuva lider oldu ve AKP de sıradan bir burjuva partisi! Yahu yıllarca bunların farklı olduğunu yazmamış mıydık? Bir anda hepsi bir haline mi geldiler?

''Erdoğan'dan kurtulmak'' denildiğinde Erdoğan'dan kurtulmanın işçi sınıfının kurtuluşu olmayacağı yolundaki yorumlarla karşılaşılmasının anlamsızlığı gerçekten şaşırtıyor. Erdoğan'ı indirecek ittifakın içinde dincilerin, faşistlerin olması bile sandığa gitmemenin ve Erdoğan karşısında bir pozisyon almamanın gerekçesiymiş! Bu tavır öyle bir hal aldı ki, Erdoğan'ı diğer adaylardan, ve M. İnce'den farksız bir lider tipi olarak gösterme çabası alınan pozisyona uygun tezler üretme yolunu açtı. Neymiş, yaşanan süreç nesnellikle ilgiliymiş! Yani Erdoğan'ın iradesinin hiçbir önemi, sürece hiçbir etkisi yokmuş! Cumhuriyet kazanımlarını yok eden de, dinci gericiliğin toplumsal ve siyasal alandaki egemenliğini ortaya çıkartan da sadece nesnel süreçmiş!

İyi o zaman, madem Erdoğan ittifakına karşı başka bir Erdoğan ittifakı var, o zaman sandığa gitmeye de gerek yok!

Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklendiğinde gerisinin düzgün ve doğru olabilme imkanı var mı?

Komünist partiler kendilerini düzen partilerinden ayırmalıdırlar. Kurtuluşun sosyalizmde olduğunu, kapitalizmin insana mutluluk veremeyeceğini, yaşadığımız bütün olumsuzlukların bu düzenden kaynaklandığı   topluma anlatılmalıdır. Ve aynı zamanda Erdoğan'ın da ne olduğu bu topluma anlatılmalı, tekrar tekrar anlatılmalı, bugüne kadar olduğu gibi gündemden düşürmeden anlatılmalı,   bu düzenin değişmesinin gerekliliği Erdoğan için ''hepsi bir, hepsi aynı'' noktasına getirilmemeli, en azından toplumun yarısının Erdoğan nefretinin karşısına çıkılmamalı, Erdoğan'ı sandıkta gönderme heyecanının karşısında yer alınmamalıydı. Hep söylüyorum; TKP bütün bu durumları içeren bir konumlanışta yer alabilir ve bu konumlanışa uygun bir karar verebilirdi. Partinin böyle bir donanıma ve yetkinliğe sahip olduğunu düşünüyorum. Bu düşüncem hala devam ediyor.

( 24 Haziran'a epey var. Neler olur, neler yaşarız bilinmez. Yorumlama da devam ederiz.)



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 10.05.2018- 16:47


Bir ekleme yapalım; sosyal medyada bir TAMAM hastaghi dönüyor. Sanırım 2 milyonu geçti ve dünyada da birinci sıraya yükseldi. Anlamadığım   şey, seçimi boykot edeceklerini veya seçimde hem Erdoğan'a ve hem de diğer adaylara oy vermeyeceğini açıklayanların da bu sürece katılıp TAMAM demesi. Oysa bildiğim kadarıyla TAMAM demek Erdoğan'ın gitmesi yönünde tavır almaktır, Erdoğan'ın gitmesini istemektir; Erdoğan karşıtlığında oy kullanmaktır!

Hem TAMAM demek ve hem de sonucu Erdoğan'a yarayacak bir siyasal tavır takınmak bir çelişki değilse, nedir?

( Şimdi bunu okuyan bir boykotçu arkadaşım kendi içinde ''düzene karşıyım, sadece Erdoğan'a karşı olmak düzeni değiştirmez'' falan diyordur eminim. Ama o zaman ne TAMAM tam anlamıyla TAMAM oluyor ve ne de bu sözlerin şu koşullarda çok fazla anlamı var. Tartışması bile bıktırdı, deyip geçelim.)



Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   >   son» 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Suriye operasyonuna doğru: AKP macera arıyor melnur 5 2267 16.10.2019- 07:55
Konu Klasör Zor ama doğru olanlar… - Erkan Baş melnur 1 1812 25.08.2020- 08:50
Konu Klasör Alıntı konusu ve ezbercilik, doğru bilinen yanlışlar... melnur 1 2823 13.02.2020- 09:04
Konu Klasör Slavoj Zizek: İğrenç bir barbarlığa doğru sürükleniyoruz... melnur 0 1115 04.12.2020- 20:42
Konu Klasör Boykot mu tekrar seçim mi? melnur 10 7565 11.05.2019- 11:15
Etiketler   Seçimleri,   boykot,   kararı,   doğru,   değildir.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS